Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@zeynepiremm

Herkese merhaba! Kitabın en kilit bölümlerinden birine hoş geldiniz. Keyifli okumalar dilerim!

Alarmın rahatsız edici sesiyle yana döndüm. Elimi yatakta yana doğru atarken Lalin'le uyuduğumuzu unutmuştum. Lalin bu hareketimle kıpırdanarak döndü. Onu uyandırmamak için komodine uzanarak alarmı kapattım.

Saat yediydi. Huzursuzca yerimde kıpırdanarak döndüğümde yataktan kalkmam gerektiğini bir kez daha kendime hatırlattım. Birkaç dakikayı yatakta uyanmaya çalışarak geçirdikten sonra nihayet doğruldum ve ayağa kalkarak banyoya gittim.

Terlemiştim, bu yüzden duşa girdim. Hızlı bir duş aldım. Üzerime yapışan uykudan kurtulmuştum.

Kurulandıktan ve saçlarımı hızlıca kuruttuktan sonra üzerime siyah kısa tayt, bol kısa kollu beyaz tişört giyinmiştim. Koşu yapmaya karar verdiğim için elime siyah bir hırka almıştım. Beyaz dolaplarla kaplı olan sade ve küçük olan giyinme odasından çıkarak yatak odasına geçtim.

Komodinin üzerinde duran telefonumu ve kulaklığımı aldıktan sonra anahtarlıktan evin anahtarlarını alarak sessizce kapıyı çektim ve evden çıktım.

Asansörden inerek sitenin parkına doğru yürümeye başladım. Oturduğum sitenin büyük bir alanı olduğu için kafamı dağıtmak istediğimde sürekli çıkıp rahatça yürüyebiliyordum. Koşu yoluna geldikten sonra kulaklıklarımı takarak koşmaya başladım. Sabahın erken saatleri olduğu için etrafta hiç kimse yoktu.

İçimde nedensiz huzursuzluk vardı. Hayatımı düşünüyordum. Kendimi bildim bileli hep tek bir şeyin uğruna savaşıyordum; Başarı. Hep hırslı ve daha fazlasını isteyen biri olmuştum, gözüm kendimi bildim bileli hep yükseklerde olmuştu.

Başarı benim takıntım olmuştu ama bunun bir sebebi vardı, insanlar küçüklüğümden beri benden hep daha fazlasını isteyip durmuştu, her zaman en iyisi olmam gerektiğini aşılamışlardı fakat elimden geleni, hatta elimden gelenin en iyisini yapsam bile hiçbir zaman bu yetmiyordu.

Bu yaşımda kendi şirketimi kurup çok iyi bir yere gelmiş olsam da bu hiçbir zaman ne insanlara ne de bana yeterli gelmişti.

Bir süre sonra onları dinlemeyi bıraksam bile takıntı haline getirmiştim. Onlara yetmeyen başarılarım bana da yetmemişti. Ne kadar başarılı olsam bile hep başarısızdım sanki, her konuda.

İnsanları dinlemek, daha doğrusu onların baskılarını kabul edip buna göre yaşamak her zaman hata olmuştu. Çünkü baskılar ve çevremizdekilerin oluşturduğu tabular bizi tamamen kendileri gibi yapmak, onlara benzemek, aynı olmak için oluşturuluyordu.

Ama şunu unutuyorlardı, her insan aynı olsa yaşamanın ne anlamı kalırdı? Her insan “çok başarılı” olsa, her insan oluşturulan güzellik algısına göre çok güzel olsa, dünyanın ne anlamı kalırdı? Bunu çok küçükken öğrenmiştim ama benimseme konusunda çok zorlanmıştım.

Her zaman diğerlerinden farklı olmuştum ve bu hep insanları rahatsız etmişti. Haksızlığa gözümü yumamazdım, her şeye evet diyemezdim, insanların hakaretlerinin altında kalmaz cevabını verirdim, her kim olursa olsun.

Oluşturdukları tabulara hiçbir zaman girmemiştim, girememiştim, bu yüzden bazı insanlar tarafından hiç sevilmemiştim. Ama bunun için hep mutlu olmuştum çünkü ben hep kendim olabilmiştim.

Tek pişmanlığım başarı takıntımdı. İnsanların tabularından kurtulmuştum ama bazı kalıplardan hala çıkamamıştım. Tüm bunlara rağmen hep beni ben oluşumla, karakterimle, kendime haslığımla kabul eden insanları hayatıma almaya çalışmıştım.

Sanırım bunda başarılı oldum. Çünkü hayatımda bana yakın olan sadece dört kişi vardı; Cenk ve kızlar. Diğer insanlar varlar ama yoklar. Çok fazla tanıdığım insan var, eğitim hayatımdan, işten, sosyal aktivitelerden, hepsi var ama yok. Kalabalığın içinde yalnız kalmak gibi.

İnsanlar yalnız kalmaktan hep korkardı ama yalnızlık, daha doğrusu hayatında sadece seni gerçekten seven, destekleyen, yanında olan birkaç insanın olması iyiydi. Kavga gürültü yoktu, baskı yoktu, sürekli ne yapmanı söyleyen insanlar ve sürekli eleştiri adı altında hakaret eden kişiler yoktu.

Yardıma ihtiyacım olunca koşacak, bir karar aldığımda destekleyecek ama yanlış bir şey yaptığımda beni uyaracak, beni her halimle kabul edecek insanlar vardı.

Kendimi başarısız gören biriydim ama bu konuda hakkımı yiyemezdim. Bu konuda başarmıştım, kendime fırsat tanımıştım. Beni destekleyen, seven insanları hayatıma sokmuştum...

Koşmaktan nefes nefese kaldığımda durdum. Düşüncelerle boğuşmaktan saatin farkında değildim. Eve doğru yürümeye başladım. Geldiğimde, kızların ve Cenk'in hala uyuyor olduğunu gördüm. Giyinme odasına giderek üzerimi değiştirdim ve dağıttığım dolabı toparladım.

Odadan çıktıktan sonra evin içindeki kahve kokusunu fark ederek mutfağa doğru ilerledim. Cenk uyanmıştı ve kahve yapıyordu. Geldiğimi fark etmemişti.

Kapıda durarak gülümsedim. "Bana da yap karşılıklı içelim!" Sesimle daldığı düşüncelerden sıçramıştı. "Ne ara geldin sen? Korktum!" Gülmeye başladım. "Biliyorsun kahve bağımlısıyım, kokuyu duyunca hemen yanında bitiyorum kahvenin." Cenk'te gülmeye başladı. "Bilmez miyim... Her yanına geldiğimde “Cenk bir kahve yap da içelim, Cenk hadi kahve yap!” diyip duruyorsun Gece."

Dudağımı büzerek konuştum. "Ne yapayım kahvesiz yaşayamıyorum, kendime gelemiyorum, alışmışım bir kere Cenk. Kahve bu dünyadaki en güzel içecek olabilir!" Cenk kahkaha atmaya başladı. "Gece sen şu an kahveyi mi savunuyorsun yoksa bana mı öyle geldi?" Gülmeye başladım. "Ama kahve yani bu, tabii savunurum!"

Cenk hala gülmeye devam ediyordu. İki yanağındaki küçük gamzeleri böyle güldüğünde belli oluyordu. "Biz bence birlikte hukuk okumalıymışız, sen okulu bitirdikten sonra haksızlığa uğrayan kahvelere avukatlık yapardın…" İkimizde kahkaha attık. "Ya Cenk, tamam karnım ağrıdı gülmekten!"

Cenk, nihayet susabildiğimizde kahveleri kahve makinesine koyabilmişti. Sahte bir kızgınlıkla konuştum. "Bir saattir yapamadın kahveleri Cenk, kahve krizim tuttu çabuk ol!" Cenk'te bu halime tekrardan gülmeye başladı. "Öyle güldürmesen şimdiye bitirmiştik bile kahvelerimizi Gece Hanımcığım (!)"

Sahte kızgınlığıma devam ederek kaşlarımı çattım. "Pardon ama asıl siz beni güldürdünüz Cenk Beyciğim (!)" Gülmekten karnımız ağrımıştı ama kendimizi durduramıyorduk. İkimiz de tekrardan kahkaha atmaya başladık.

Kahve makinesinin sesini duyduktan sonra Cenk kahveleri fincanlara doldururken bende dolapta atıştırmalık bir şeyler arıyordum. Acıkmıştım. Uyandıktan hemen sonra acıkan biri olduğum için şu an karnımda ziller çalıyor diyebilirdim.

Dolabı karıştırdığımı gören Cenk bir yandan kahveleri dolduruyor bir yandan gülüyordu. "Acıktın değil mi? Bir gün acıkmadığın bir saati göremeyeceğim sanırım Gece!" Dolabı karıştırmayı bırakarak ona döndüm ve ciddi bir şekilde konuşmaya başladım. "Cenk, farkında mısın bilmiyorum ama sabah yedide kalktım ve saat dokuz, açım…"

Cenk daha fazla gülmeye başladı. "Tamam tamam, bir şey demedim, kahvelerimizi içelim bir şeyler hazırlarız, sonra da kızları kaldırırız." Açken aşırı sinirli olan biriydim. Ciddiyetle konuşmaya devam ettim. "Tamam, o zaman çabuk içelim kahvelerimizi, çok açım!"

Cenk hala gülüyordu. "Tamam, atıştırmalık bir şeyler çıkartabilirsen salona geçebiliriz Gece." Bende dolabı karıştırmaya devam ederek ikimize bitter çikolata çıkarttım. Kahvenin yanında bitter çikolata iyi giderdi. Gülümsedim. "Çıkardım işte, hadi götür kahveleri!”

"Tamam tamam, götürüyorum." Bende kıkırdamaya başladım. "Yeter gülme, kahveleri dökeceksin."

Söylediğime çok aldırmamıştı. Hala gülmeye devam ediyordu. Sevdiğim insanlar gülünce bende mutlu oluyordum. Ayrıca Cenk’in yanında tüm dertlerimi unutup biraz olsun şımarmayı seviyorum, bana iyi geliyordu.

O önde elinde kahvelerle, ben arkada küçük tabaklara koyduğum bitter çikolatalarla salona giderken gülümsedim. İkimizde elimizdekileri cam sehpaya bıraktıktan sonra gri koltuğa oturduk. Bir yandan kahvelerimizi yudumlamaya bir yandan bitter çikolatalarımızı yemeye başladık.

Cenk düşünceli bir şekilde konuşmaya başladı. "Kahvaltı da omlet mi yapsam yumurta mı?" Bende onunla birlikte düşünmeye başladım. İkisini de çok güzel yapıyordu. Hayatımızdaki tek sorun buymuş gibi konuşmaya devam ettik. "Hmm, biraz düşüneyim. Yumurta yap, ama böyle baharatlı yapıyorsun ya, ondan. Aşığım o yumurtaya."

Cenk gülmeye başladı. "Tamam, madem onu istiyorsun ondan yaparım. Şimdiden ağzının suyu akmaya başladı." Bende gülmeye başladım. "Bir hayal ettim de o yüzden, çok güzel ne yapayım! Elin lezzetli, tü tü tü tü maşallah."

Cenk'te elindeki kahveyi dökmemeye çalışarak gülüyordu. "İçinden karşı komşum olan teyze çıktı Gece, çekirdekte getireyim mi? Dedikodu yaparız." Kahkahalarımız eşliğinde bakıştık.

"Şaka maka bir gün oturup seninle sağlam bir dedikodu yapmaya ihtiyacımız var. Bana diyorsun da sende mahallenin dedikoducu teyzeleri gibisin Cenk." Sahte bir alınganlıkla konuşmaya başladı. "Bak ya nerede gördün dedikodu yaptığımı, Aşk olsun!"

Sonunda sakinleşmiştik. "İyi güldük." Cenk gülümsedi. "Evet, hep güldürüyorsun beni." Bende burukça gülümsedim. "Biliyor musun bazen güldüğüm için kendimi Aslı'ya karşı suçlu hissediyorum. Sanki o katili bulunamadığı için acı çekiyor da bende burada gülüp eğleniyormuşum gibi... Kendimi kötü hissediyorum."

Cenk gülmeyi bırakarak ciddileşti. "Gece, böyle düşünme. Aranızda ne olursa olsun o da böyle güçlü kalmanı, mutlu olmanı isterdi. Hem sürekli ağlayıp, moralini bozup kendini güçsüzleştirirsen, iyi olmazsan, nasıl bulacaksın Aslı'nın katilini?"

Haklıydı. Kendimi bırakmamalıydım. Gülümsedim. "Haklısın ve iyi ki küçükken karşı komşum olmuşsun, hep yanımda oldun, hakkını ödeyemem." Bakışlarını salonun camına yöneltti ve saçlarını karıştırırken hafifçe gülümsedi. "Öyle deme, asıl ben senin hakkını ödeyemem, az mı baktın bana her hasta olduğumda, yardıma ihtiyacım olduğunda."

Gülümseyerek ona sarıldım. "Seninde ben her hasta olduğumda bana yaptığın çorbalar çok lezzetli oluyor…" Cenk'te sarılmama karşılık verirken gülmeye başladı. "Belli sen çok acıkmışsın, aklın fikrin yemekte!"

Sarılırken yüzümü ona döndüm ve ciddiyetle gözlerinin içine baktım. "Açım!" Bu halime daha fazla gülmeye başladı. Güneşin camdan içeriye vuran ışıkları, Cenk'in gülerken kısılan bal rengi gözlerini daha ön plana çıkarıyordu. "Tamam tamam, gidip yapıyorum yumurtanı şimdi, yoksa her an bana saldırabilirmişsin gibi duruyorsun Gece!" Yumurtayı duyunca yumuşamıştım. Gülümsedim. "Tamam, hadi git."

Ayağa kalkarak bitirdiği kahve fincanını masadan alırken konuştu. "Bak nasıl da yemek duyunca gülmeye başladın." Haklıydı, söylediğine ve kendime gülmeye başladım.

Cenk fincanları alıp mutfağa giderken bende çikolataları koyduğum küçük tabakları almıştım. Mutfağa geçtiğimizde bana dönerek konuşmaya başladı. "Biliyorum çok acıktın Gece ama kahvaltıdan önce eve uğrasam iyi olur. İki gündür sende kalıyorum, duş alamadım terliyim."

Sıkıntıyla ofladım. "Ama sen gidip gelene kadar saat kaç olur!" Sonra aklıma gelen fikirle gülümsedim. "Burada duş al, erkek reyonundan kıyafet almaya bayıldığımı biliyorsun çünkü çok rahatlar, her neyse ben sana onlardan veririm." Cenk bu fikrimi beğenmişti. "Tamamdır, sonra da kahvaltıyı hazırlarız."

"Tamam." Giyinme odasına geçerek Cenk için beyaz bir tişört ve siyah eşofman altı aldım. Lalin hala uyuyordu bu yüzden sessizce kapıyı çekerek odadan çıktım ve Cenk'in yanına giderek kıyafetleri verdim.

Sonrasında mutfak dolabından tabakları çıkararak mutfaktaki masanın üzerine yerleştirdim. Çekmeceden çatal ve bıçakları da çıkarttıktan sonra mutfakla uyumlu olan siyah masaya dizdim.

Telefonumu alarak hareketli bir şarkı açtım. Şarkı mutfağı doldururken mutfak dolabından tava, karıştırma kabı ve mikser çıkardım. Krep yapacaktım. Hızlıca yaptığım krepleri tavaya dökerek pişirdim.

Son krepleri de tabağa koyarken Cenk'in sesini duydum. "Oo krep mi yaptın?" Gülümsedim. "Evet, sıhhatler olsun bu arada." Yanıma gelmiş iştahla kreplere bakıyordu. Acıktığı gözlerinden belli oluyordu. "Sağ ol. İşin bittiyse yumurtayı yapayım bende çok acıktım." Güldüm. "Bitti işim. Tava vereyim ben sana." diyerek mutfak dolabından tava çıkardım ve ocağın üzerine koydum.

Daha sonra krepleri koyduğum tabağı tezgahtan alarak masanın üzerine koydum. Cenk'te buzdolabından yumurtaları çıkarmıştı. O baharatlı yumurtaları yaparken masayı hazırlıyordum.

Yumurtalar ve masa hazır olduğunda Cenk'e dönerek konuştum. "Sen otur ben kızları kaldırıp geleyim."

Önce Kumsal ve Masal'ı kaldırmaya gittim. Kapının ardından seslendiğimde cevap vermedikleri için kapıyı açtım. İkisi de birbirine sarılmış uyuyordu. Bu hallerine gülerek sessizce odadan çıktım ve mutfağa giderek hızlıca telefonumu aldım.

Sonra odaya gelerek ikisinin fotoğraflarını çektim. Çok tatlı gözüküyorlardı. Uyandırmak istemiyordum ama kahvaltı hazırdı. İkisini de dürterek uyandırmaya çalıştım. "Hadi uyanın kahvaltı hazır!" Kumsal mırıldanıyordu. "O elbisenin alt kısmı olmamış, biraz daha kabarık olmalı…" Kahkaha atmaya başladım.

Masal'da "Tamam geliyorum ameliyata…" diyordu. Bunlar gerçekten işkolikti. Onları daha fazla dürtmeye devam ettim. "Kalkın kahvaltıya hadi!" İkisi de zar zor gözlerini açtıklarında beni gördüklerine şaşırmışlardı. Yalnız yaşadıkları için bu tarz uyandırmalara alışkın değillerdi sanırım.

Kumsal uyku mahmurluğuyla konuştu. "Aa Gece sen miydin?" Daha çok gülmeye başladım. "Tam elbiseyi düzeltiyordun ama, kusuruma bakma kahvaltı hazır."

Masal'da mızmızlanıyordu. "Biraz daha uyusak Gece, lütfen!" Bir anne edasıyla onları uyandırmaya çalışıyordum. "Olmaz yumurta ve krep soğuyor. Hadi kalkın!" Bir süre daha uyanmalarını bekledikten sonra ayağa kalktıklarında odadan çıkarak yatak odasına, Lalin'in yanına gittim.

Onu da dürterek uyandırmaya çalıştım. "Lalin, hadi kalk kahvaltı hazır." Mırıldanmaya başladı. "Tamam, bence de çok güzeldi, tekrar bir kahve içmeliyiz, aynen!" Hiçbirimiz normal değildik...

Masal ve Kumsal zaten beni çok güldürmüşken şimdi de Lalin'e gülmeye başladım. "Lalin, benim, Gece. Kalk hadi, kahvaltı hazır. Sonra biz ikimiz tekrar bir kahve içeriz."

Mızmızlanarak bana arkasını döndüğü sırada telefonu çaldı. Gözünü açmadan telefona elini atarak ismine bile bakmadan açtı. "Alo, aa Deniz, yok yok,uyandırmadın tabii ki!" derken hızlıca şaşkınlıkla yatakta doğruldu. Bu Deniz, sürekli karşılaştığı Deniz'di sanırım.

"Tabii tabii… Bencede! Yani bugün olur tabi, sana hangi saat uyar? Tamam o zaman bana da uyar saat bir… Yani biraz biliyorum… Olur ben seçerim mekanı… Tamam atarım sana… Görüşürüz!"

Telefonu kapattığında daha kim diye sormadan heyecanla anlatmaya başladı. "Deniz aradı, hastanede, restoranda ve aynı zamanda havaalanında tanışıp karşılaştığım hani! Neyse işte geçen acil işi çıktı kahve içemedik, bugün buluşalım mı dedi tamam dedim. Mekanı ben seçeceğim ama hiçbir yer bilmiyorum… Gece'm, bebeğim, canım kankacığım, senin bildiğin çok güzel mekanlar vardır bana söylesene orada buluşalım!"

Gülmeye başladım. "Madem bilmiyorsun neden ben mekan seçerim dedin?" Dudağını büzerek konuşmaya başladı. "Sana güvendim, ne yapayım mekan zevklerin çok iyi." Bu haliyle çok sevimliydi. "Tamam tamam, ben sana atayım şimdi mesaj olarak birkaç mekan, sende ona atarsın beğendiğini." Gülümsedi. "Tamam."

Sonrasında boynuma atlayarak sarıldı. Gülerek bende ona sarıldım."Bir saattir kaldırmaya çalışıyorum kalkmıyorsun, bir telefona hemen ayağa fırladın. Artık seni sabahları telefonla arayarak uyandıracağım! "

Güldü ve konuyu değiştirmeye çalıştı. "Sen kahvaltı mı diyordun?" Konuyu değiştirmeye çalışmasına gülerken iyice acıktığımı fark ederek yataktan kalktım. "Evet, hadi çok acıktım. Hemen gel de yiyelim, Cenk çok güzel yumurta, bende krep yaptım." Gülümsedi. "Tamam. Geliyorum hemen." Ayağa kalktığında uyandığına emin olarak odadan çıktım.

Mutfağa gittiğimde hepsinin masada oturmuş bizi beklediğini gördüm. Bir sandalye çektim ve Cenk'in yanına oturdum. "Lalin geliyor." Yaklaşık beş dakika sonra Lalin'de geldiğinde kahvaltımızı yapmaya başladık.

Kumsal yemeğini yerken bir yandan da konuşmaya başladı. "Ben bugün otele geçeyim diyorum, tüm eşyalarım orada hem sana daha fazla rahatsızlık vermeyelim Gece, çok teşekkürler her şey için."

Elimdeki çatalı bırakarak ona döndüm. "Kumsal saçmalama, ne rahatsızlığı! Böyle düşünmeniz beni çok üzer. Bence siz burada kalın Aslı'nın katilini bulana kadar, hem daha hızlı hareket ederiz hem de güvende olursunuz aklım sizde kalmaz." Cenk'te bana katıldı. "Gece haklı, bir arada kalmanız daha iyi olur."

Aklıma gelen fikirle konuşmaya başladım. "Bugün hepiniz kaldığınız otellere gidip eşyalarınızı alın buraya gelin, kocaman ev her türlü sığarız. Ayrıca lütfen kendinizi rahatsız hissetmeyin kendi evinizmiş gibi takılabilirsiniz. Zaten yalnız yaşıyorum sıkılıyorum genelde, arada Cenk gelip gidiyor sadece. Bu yüzden burada kalın bana da enerji kaynağı olmuş olursunuz."

Bir süre daha mantıklı sebeplerle ısrar ettiğimde daha fazla dayanamayarak burada kalmayı kabul ettiler. Gülümsedim. "O zaman siz kahvaltıdan sonra otel işini halledin, Cenk sende şu arayan gizli numarayı araştırıp işin bittikten sonra Aslı’nın dosyasını alırsın. Herkesin işi bitince de toplanıp Aslı'nın dosyasını inceleriz detaylıca."

Lalin heyecanla konuşmamıza katıldı. "Olur ama benim eşyalarımı aldıktan sonra Deniz'le buluşmam lazım." Masal merakla Lalin'e döndü. "Siz geçen hastanede kahve içmediniz mi?"

Lalin'de Masal’a kısa bir özet geçti. "Yok, işi çıktı o yüzden bugüne ayarladık." Cenk'te konuşmaya katıldı. "Benimde şirkette işlerim var şirkete uğramam..." Cenk'in lafını kestim. "Şirketteki işleri boş ver, şu an Aslı'nın katilini bulmamız daha önemli." Cenk iyi bir avukattı ve bu süreçte bize çok büyük yardımı olurdu. "Tamam, Aslı'nın katilini bulana kadar işleri erteleyebilirim."

Lalin merakla sordu. "Siz aynı yerde çalışıyordunuz değil mi?" Cenk güldü. "Evet, Gece patronum olur." Gülümsedim. "Yok ya, benim kadar sende oranın patronu sayılırsın çok yardımın oldu, tanıdığım en iyi avukatsın. Bakmayın kızlar valla iyi avukat buldum şirket için talih kuşu kondu kafama."

Hepimiz gülmeye başladık. Cenk'e dönerek konuşmaya başladım. "O zaman sen Aslı'nın dosyasını aldıktan sonra beni al konuşabileceğimiz kişilerin yanına gidelim Cenk." Kafasını salladı. "Tamam."

Hepimiz kahvaltımızı bitirdikten sonra sofrayı toplamaya başladık. Her ne kadar kızlara bırakın ben toplarım desem de Masal "Hani kendi evimizde gibi hissedecektik, kendi evimde sofrayı ben topluyorum Gece." diyerek beni susturmayı başarmıştı. Hep birlikte sofrayı topladıktan sonra kızlarla giyinme odasına geçtik.

"İstediğinizi alabilirsiniz kızlar, kafanıza göre takılın." dedim. Kumsal kıyafetleri incelerken konuşmaya başladı. "Moda zevkine bayıldım Gece, zevkli birisin." Gülümsedim. "Teşekkür ederim, sizden duymak onur verici Kumsal hanımcığım." Kızlar kıyafetlerini seçtikten sonra hazırlanmaya başladılar.

Hepsi hazır olduktan sonra salonda bekleyen Cenk'in yanına gittik. Bu sırada Lalin'de Deniz'e mekanın konumunu gönderiyordu. Cenk kızları bıraktıktan sonra Aslı'nın dosyasını almaya gidecekti. "Hazırsanız çıkalım."

Onları yolcu etmek için sokak kapısını açtığımda karşı komşumun taşındığını gördüm. Yeni evli bir çiftlerdi ve yakında bebekleri olacaktı. Nakliyeciler eşyaları taşırken bizde konuşmaya başladık.

"Hayırlı olsun, taşınıyor musunuz?" dedim. "Evet, teşekkürler. Burayı satılığa çıkarıyoruz yeni aldığımız evin parasını tamamlamak için, eğer ev arayan tanıdıklarınız varsa söyler misiniz? Ne kadar kısa zamanda burayı satarsak bizim için o kadar iyi olacak."

Cenk'e bir bakış attıktan sonra konuşmaya devam ettim. "Tabii, tanıdığım bir kişi var aslında, eğer onunda içine sinerse ben size dönerim telefon numaranız var zaten bende." Gülümsediler. "Çok teşekkürler." Bende gülümsedim. "Rica ederim, ben sizi daha fazla tutmayayım. Yeni evinizde güle güle oturun, görüşmek üzere." Asansöre doğru ilerlerlerken vedalaştık.

Cenk buraya taşınsa çok güzel olurdu. Evlerimiz birbirimize çok uzak değildi ama onunla komşu olmayı özlemiştim. Eski karşı komşularım asansöre binerken bende kızları ve Cenk'i uğurladım.

Daha sonra eve girerek yatak odasına doğru yürüdüm. Üzerimi değiştirerek hazırlanacaktım. Cenk'in işi tahminen bir iki saat sürecekti.

Hazırlandıktan sonra Cenk’i beklerken yapacak pek bir işim olmadığı için salona giderek kitaplığın rafında duran eski fotoğraf albümünü aldım. Gri renkli koltuğa geçerek albüme bakmaya başladım. Bu fotoğraf albümünü yıllar önce Aslı ile beraber yapmıştık.

İçinde sadece ikimizin fotoğrafları vardı. Albüm otuz yapraktan oluşuyordu. Yirmi yaprağını Aslı yaşarken doldurmuştuk. Geriye kalan on yapraksa Aslı'nın ölümünden sonra bomboş kalmıştı. Son iki yaprağını ayrı ayrı kendimize ayırmıştık. Bir yaprağı Aslı'nın, diğer yaprağı ise benimdi. Okuldan mezun olduktan sonraki fotoğraflarımızla dolduracaktık.

Ben o sayfaları doldurabilmiştim ama Aslı bunu yapamamıştı. O sadece bu hayattan alınmamıştı, onun geleceği ve hayalleri de çalınmıştı.

Evet, Aslı son zamanlarda değişmişti ama bu onun ölmesi için bir sebep değildi. Aslı küçüklüğünden beri kimse tarafından sevilmemişti. Haksızlığa gelemez, susamazdı. Sevmediği birini seviyor gibi davranamazdı. Bu yüzden bazı insanlar onu sevmezdi.

Sussun, konuşmasın, haksızlığa karşı gelmesin, sesini çıkarmasın, insanların lafları altında ezilsin, sevmediklerinin yüzüne gülsün isterlerdi. Aslı yapamazdı, olmadığı biri gibi davranmayı istese de beceremezdi.

Farklı hep mi kötüydü? Aslı özünde kötü biri değildi, Aslı insanların hakaretlerinden, kötülüklerinden bıkmıştı, bu yüzden o da kendince doğru olanı yapmıştı, umursamayan, kötü veya sinir bozucu biri gibi görünmeye başlamıştı. Yüzüne taktığı maskeye hızlıca ayak uydurmuştu.

Aslı uçuruma yürüyen kör bir insan gibiydi, kimse onu durdurup uçuruma yürüdüğünü söylemedi, kimse elinden tutup onu uçurumun kenarından çekmedi Aslı istemeden uçurumdan aşağıya düştü ve insanlar sadece bunu izledi, hiçbir şey yapmadılar.

İnsanlar şunun farkında değildi; Çoğu zaman umursamaz, sert hatta "kötü" görünen insanların içinde bile vicdan, iyilik vardı, kimisinde küçücük, noktadan bile küçük, kimisinde kocaman, tüm dünyayı, evreni sarabilecek kadar kocaman.

Ama vardı, çoğunlukla insanların yansıttığı soğukluk bazen sadece bir maskeydi. Bazılarımız maskelerimizle özümüzü ayırt edemez, bazılarımız arasına çok büyük sınırlar koyardık.

Gördüğünde herkesin hayran kaldığı "Ne hayatlar var, bizimde böyle hayatımız olsa keşke!" dedikleri birçok hayat göründüğü gibi değildi, sahteydi. Bunu bizzat görmüştüm. İnsanlar bu dünyadaki hayatlarını maskelerinin ardına gizlenerek mutsuzca geçiriyorlardı.

Her birimizin hayatı ne olursa olsun güzeldi. Acı vardı, hep olacaktı, bu dünyanın kanunuydu, ama unuttuğumuz bir gerçekse şuydu, mutlulukta vardı. Hayata bir kere geliyorken mutsuzca yaşamak her şeye olumsuz bakmak bizim hatamızdı, bunu hep yapmıştım.

Yaşadıklarımdan sonra her şeye olumsuz bakmaya, içimdeki beni gizlemeye, hatta daha kötüsü içimdeki Gece'yi öldürmeye çalışmıştım. Buna gerek yoktu. Evet çok fazla acı vardı, ama sonrasında er ya da geç mutluluk gelirdi.

Hepimizin hayatı hepimiz için bilinmeyen hayatlardı, fakat ortak bir noktamız vardı; Hepimizin içinde küçük bir çocuk vardı, ne yaşamış olursak olalım, ne kadar acı tatmış olursak olalım, ne kadar hata yapmış olursak olalım, içimizde küçük, masum ve iyilikle dolu bir çocuk vardı. O çocuğu büyütebilirdik, küçültebilirdik ama asla yok edemezdik. Var olduğumuz sürece o küçük çocuk hep orada olacaktı ve milyarlarca insanın belki de tek ortak noktası buydu.

Fotoğraflara bakarken gözümden akan yaşlara engel olamıyordum, gezdiğimiz yerlerde çektirdiğimiz fotoğraflar, kahkahalarla güldüğümüz sohbetlerden kalan fotoğraflar, Aslı'nın gülerken gözlerine yansıyan o içindeki çocuk... Gülüşündeki acı ve mutluluğun harmanlanışı, sürekli kestirdiği için birazcık yamuk olan küt saçları...

Hepimizin hayatı birer kitaptı ve Aslı'nın kitabında onun acısı bizi sarmalıyordu. Onun kitabı bol keder, acı ve keşkeler ile doluydu. Ağlamaktan kızaran gözlerimi silerken fotoğraf albümünü üzüntüyle kapattım.

Albümü elime alarak koltuktan kalktığımda yere bir fotoğraf düştüğünü gördüm. Albümü masaya bırakarak eğildim ve fotoğrafı aldım. Fotoğrafta daha önce fark etmediğim bir şeyi görmüştüm, arkasında bir yazı vardı.

Bu fotoğraf Aslı'yla okulun yaptığı kamp gününden kalmaydı. Aslı'yla hem aynı okula, hem aynı dershaneye gidiyorduk. Fotoğrafın arkasındaki yazıyı okumaya başladım, bu Aslı'nın el yazısıydı.

"Gece bu yazıyı senden gizli yazıyorum, :') ne zaman görür okursun bilmem ama seni çok sevdiğimi sakın unutma, beni biliyorsun biraz dengesiz biriyim, belki bazen kalbini kırıyorumdur veya ileride kıracağım, bunu bilmiyorum ama kendimi biliyorum, aramızda ne olursa olsun seni hep çok seveceğim çünkü sen benim ailemsin, ne yaşarsak yaşayalım. Bunu sakın unutma.

Yakın arkadaşın (Bence kardeşin <3) Aslı. "

LALİN


Cenk beni Deniz'le buluşacağımız kafenin önünde bıraktığında teşekkür ederek arabadan indim. Kafeye bir göz attım. Yine deniz kenarında sade ama şık bir mekandı. Gece’nin önerilerinden en çok beğendiğim yer burası olmuştu.

Saate baktığımda buluşmamıza on dakika kaldığını görerek kapıdan içeri girdim ve denize sıfır bakan boş masalardan birine oturdum. Etrafa göz gezdirdiğimde Deniz'in daha gelmemiş olduğunu gördüm.

Birkaç dakika daha oturarak denizi izlediğimde Deniz'in sesini duydum. "Merhaba, beklettim mi çok?" Gülümsedim. "Hayır." Sandalyeyi çekerek karşıma oturdu ve gülerek konuşmaya başladı. "Mekan seçimlerin güzelmiş, buraya daha önce birlikte geldiğin biri var herhalde, mesajı iletmişsin de…"

Aptal Lalin! Mesajı iletince üstte iletildiğini gösteriyordu, bunu tamamen unutarak Gece'nin sohbetinden mesajı iletmiştim. Her konuda kendimi rezil etmeyi başarıyordum.

Sıkıntıyla konuşmaya başladım. "Şey... Ben burada yaşamadığım için çok bilmiyorum buraları, arkadaşım Gece burada yaşıyor, ondan güzel bir yer önermesini istedim bana attığı konumu sana ilettim. Buraya ilk gelişim."

Deniz'de gülerek konuşmaya başladı. "Bende burada yaşamadığım için sana sordum, aynı ülkede yaşadığımızı unuttum ama olsun, sonuçta güzel bir mekanda oturmuş sohbet ediyoruz şu anda." Gülümsedim. "Evet!"

Daha sonrasında garson yanımıza gelerek ne alacağımızı sordu. İki tane Türk kahvesi ve profiterol söylemiştik. Birkaç dakika sonra kahvelerimiz gelmişti. Deniz kahvesini yudumlarken özlemle konuşmaya başladı. "Özlemişim Türk kahvesini." Kahvemden bir yudum aldım. "Bende."

Sonra gülerek konuşmaya başladım. "E anlat bakalım, kimsin, nesin, bu kadar karşılaşmamız sence şans mı tesadüf mü?" Deniz gülümseyerek "Bence şans, senin gibi güzel bir kızla hayatın beni bir araya getirmesi ne kadar tesadüftür bilemem." dedi. Onun bu iltifatına gülümsedim. "Teşekkür ederim."

Deniz tatlı bir heyecanla hayatını anlatmaya başladı. "Anlatayım kendimi, Amerika'da yaşıyorum, oradaki aile şirketimizi yönetiyorum, yirmi sekiz yaşındayım, Adım Deniz, soyadım Keskin. Bu şekilde. Şimdi sıra sende!"

Gülümsedim. "Anlatayım, Adım Lalin, soyadım Asil, yirmi yedi yaşındayım, Amerika'da yaşıyorum orada bir veteriner kliniğim var. Böyle işte..."

Deniz gülmeye başladı. "Anlamıştım doktor olduğunu, sende doktor tipi var." Bende söyledikleriyle gülmeye başladım. "Ya, öyle mi? Ne doktoru sandın peki beni?" O sırada profiterollerimiz gelmişti. Bol çikolatalı şeylere bayıldığım için iştahla tatlımdan bir kaşık aldım.

Deniz'de gülümsedi ve tatlısından bir kaşık aldı. "Bilmem, çocuk doktoru olabilirsin diye düşünmüştüm, ya da o tarz bir şey, bence doğru tahminde bulunmuşum, hayvanlar da çocuklarımız gibi değil mi?"

Bu cümlesinden hayvanlara değer veren biri olduğunu anlamıştım. Hayvanları seven insanlara ayrı bir sempati duyuyordum. Gülümsedim. "Evet, öyle!"

Merakla konuşmaya başladı. "Peki sen benim ne işle uğraştığımı düşünmüştün?" Güldüm. "Bilmem, sende böyle patron tipi var o yüzden ticaretle uğraştığını ya da avukat tarzı bir şey olduğunu düşündüm. Bence doğru tahmin etmişim." O da güldü.

Biraz daha sohbet ettik ve kahvelerimizi içerek tatlılarımızı yedik. Saat iki olmuştu, onunla zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Eğlenceli biriydi.

Deniz gülümsedi. "Seninle kahve içmek benim için bir zevkti. Tanıştığımıza memnun oldum."

"Bende çok memnun oldum." Daha sonra hesabı ödemek için garsonu çağırdığımda Deniz "Ben ödedim." diyerek beni durdurdu.

Sinirle konuşmaya başladım. "Neden kimse bana hesap ödetmiyor? Allah Allah, belki ben ödemek istiyorum! Yeter ya!" Deniz kaşlarını çattı. "Bu iyi bir şey değil mi?" Kızlarla buluştuğumuz akşamı anlatmaya başladım. "Geçen kızlarla buluştuğumuzda hesabı ödemeye gittim, Gece önceden ödemiş mal gibi kaldım öyle…"

Gülmeye başladı. "O zaman bir dahakine sen ödersin, olur mu?" Sırıttım. "Bir dahaki olacak mı?" Deniz'de gözlerini kaçırarak gülümsedi. "Yani... İyi vakit geçirdik bence. Eğer sende istersen bir daha buluşabiliriz." Bu haline gülmeye başladım. "Bana uyar."

Heyecanla konuşmaya başladı. "Bugün geçen yanımda olan arkadaşım Burak'ın doğum günü partisi var. İstersen arkadaşlarınla birlikte gel. Akşam sekizde başlıyor." Merakla sordum. "Olur ama sürpriz yumurtadan çıkmış gibi gelmiş olmayalım. Arkadaşın gelmemizi ister mi?"

Gülerek konuşmaya başladı. "Evet, buraya gelmeden ona sormuştum. Gelirseniz çok mutlu olacak." Gülümsedim. "Tamamdır o zaman. Arkadaşlarımla konuşup haber veririm sana." O da gülümsedi. "Tamamdır. Ben konumu atıyorum sana."

"Tamam, kalkalım o zaman artık." Deniz merakla konuşmaya başladı. "Sen nasıl gideceksin?"

"Taksiyle otele geçerim." Deniz beni durdurarak konuştu. "Taksiyle uğraşma şimdi, bende araba var istersen bırakayım seni."

"Eğer işin yoksa iyi olur. Teşekkür ederim." Saçlarını karıştırırken güldü. "İşim yok. Olsa da sana her türlü vakit ayırırım…" Gülümsedim.

Daha sonra otoparka gelerek siyah lüks arabaya bindik. Bu tarz arazi arabaları çok hoşuma gidiyordu. Kemerimi takarken konuşmaya başladım. "Araban güzelmiş." Deniz gülümsedi. "Teşekkürler, İstanbul'a geldiğimde bu canavarı kullanıyorum."

Kısa bir sessizlikten sonra "Senin kaldığın otel nerede?" diye sordu. Otelin adresini ona verdikten sonra otele doğru ilerlemeye başladık. Merakla "İstanbul'a ne sıklıkla geliyorsun?" diye sordum.

"İki yılda bir falan. Sen?" Camdan bakarken özlemle konuşmaya başladım. "Ben on yıldır uğramıyorum buralara." Deniz bu ruh halimi anlayarak "Özel değilse, neden?" diye sordu.

Burukça gülümsedim. "Gitmeden önce tatsız bir olay yaşadım. Belki zamanı gelince anlatırım." Deniz'de moralimi düzeltmeye çalışarak gülümsedi. "Anladım, eğer konuşmak istersen, her zaman dinlerim." gülümsedim. "Teşekkür ederim."

Daha sonrasında otele gelene kadar sessiz kaldık. Aramızdaki tek ses radyoda çalan hareketli şarkıydı. O araba kullanıyor, bende camdan dışarıyı izliyordum. Bir süre sonra araba otelin önünde durmuştu. "Tekrar teşekkür ederim." dedim gülümseyerek. O da gülümsedi. "Rica ederim, umarım akşam görüşürüz." Arabanın kapısını açarak indim ve otele girdim.

Asansöre binerek kaldığım odaya çıktım ve eşyalarımı valizlerime koydum. Yaklaşık bir saat sonra hazırdım. Valizlerimi alarak aşağıya indim ve çıkış işlemlerini hallederek otelden çıktım.

Tam taksi çağıracaktım ki Deniz'i kaputun üzerinde oturmuş beklerken gördüm. Şaşkınlıkla yanına doğru ilerlediğimde "Arkadaşımın evine geçeceğim demiştin, taksiyle uğraş istemedim, bırakabilirim seni." dedi. Söylediğim şeyleri aklında tutması beni sebepsizce mutlu etmişti. "Olur, teşekkür ederim." Valizleri bagaja koydum ve ön koltuğa oturdum.

Kemerimi takarken mahçubiyetle konuşmaya başladım. "Bir saattir beni mi bekliyorsun, söyleseydin daha hızlı olurdum." Gülümsedi. "Önemli değil, hep beklerim ben seni."

Daha sonra Gece'nin evinin adresini verdim ve yola çıktık. Biraz sohbet ederek, biraz sessiz kalarak geçen araba yolculuğundan sonra Gece'nin oturduğu siteye varmıştık. "Tekrar teşekkür ederim, her şey için." dedim gülümseyerek. Deniz'de bana dönerek gülümsedi. "Teşekkür etmene gerek yok. Benim için zevkti…"

Daha sonra sarıldık ve arabadan inerek bagajdan valizlerimi aldım. Gece'nin oturduğu binaya doğru ilerlemeye başladım. Bugün gerçekten çok güzel geçmişti. Deniz'le tanışalı çok kısa bir zaman olmuştu ama ona sebepsizce çok ısınmıştım...

GECE


Araba Cenk'in arkadaşıyla buluşacağımız kafenin önünde durduğunda ister istemez gerilmiştim. Burası çok işlek olmayan ıssız sayılabilecek bir sokak arasında sessiz sakin bir kafeydi.

Kafeye girdiğimizde Cenk'le birlikte arkadaşının bulunduğu masaya doğru ilerlemeye başlamıştık. Tokalaştıktan sonra Cenk "Bu arkadaşım Mert, Mert bu da çocukluk arkadaşım Gece." diyerek bizi birbirimize tanıttı. "Memnun oldum." diyerek adının Mert olduğunu öğrendiğim çocukla tokalaştım.

Daha sonra Mert'in oturduğu masaya oturarak onu dinlemeye başladık. Cenk merakla konuşmaya başladı. "Neler buldun?" Mert garsonu çağırırken konuşmaya başladı. "Önce bir soluklanın, bir şeyler için."

Cenk bana dönerek "Çay içer misin?" diye sordu. Kafamı salladım. "İçerim." Garsonu çağırarak üç demli çay istedi. Çayı demli içtiğimi unutmamıştı. Bu beni mutlu etmişti.

Çaylarımız gelene kadar üçümüzde sessizliğimizi koruduk. Birkaç dakika sonra çaylarımız geldiğinde Cenk kendine bir, Mert'e iki şeker vermiş, benim şekersiz içtiğimi bildiği için bana şeker uzatmamıştı.

Bir süre sonra sessizliği bozarak "Ne buldun?" diye sordum. Mert konuşmaya başladı. "Evet, takip edilmediğinize emin olduğuma göre konuşmaya başlayabiliriz." Cenk merakla konuşmaya başladı. "Takip edilmek mi? Kim takip edecek bizi?"

Mert'in dedikleri beni daha çok germişti. Onun da gergin olduğunu ses tonundan anlayabiliyordum. "Takip ediyor mu bilmiyorum, ama böyle bir ihtimal var. Numaraları inceledim, kullan at kullanmışlar. Ayrıca kısa süreli aramalar olduğu için bir şey çıkmıyor. Aradığınız kişiler her kimse bu işi iyi biliyorlar. Bu yüzden dikkatli olmanızda fayda var."

"Peki sence bizi arayan kişi aynı kişi mi?" diye sordu Cenk. Mert Cenk'e dönerek konuşmaya başladı. "Biliyorsun böyle bir çok olayla ilgilendim, ilgileniyorum. Buradan dediğim gibi bir şey çıkmıyor ama benim şahsi görüşümü sorarsan aynı kişi değilse bile aynı amaçla arayan kişiler. Bana az çok bahsetmiştin konudan, eğer dediğim gibiyse katil veya katili korumak isteyen birileri sizi caydırmak için yapıyor olabilir. Gözünüzü korkutmak istiyor olabilirler."

Aslı'nın katiline o kadar nefret doluydum ki! İster istemez sinirlenmiştim. "İsterseler beni öldürsünler, Aslı'nın katilini bulmadan pes etmeyeceğim. Evet böyle durumlar anksiyetemi arttırıyor ama şu an o bile beni durduramaz, vazgeçmeyeceğim."

Mert beni sakinleştirmek istercesine gülümsedi. "Dediğim gibi, dikkatli olun. Bir şey lazım olursa saat fark etmeksizin istediğiniz zaman yazabilirsiniz, arayabilirsiniz. Gece sana da numaramı vereyim, bir şey olursa arayabilirsin."

"Tamam, çok teşekkürler." diyerek Mert'in numarasını aldım. "Teşekkürler kardeşim, sende ne zaman yardıma ihtiyacın olursa biliyorsun bir telefon uzağındayım." dedi Cenk. Mert gülümsedi. "Biliyorum." Çaylarımızı bitirerek Mert'le vedalaştık ve arabaya binerek eve doğru ilerlemeye başladık.

Eve giderken ikimizde sessizdik ve düşüncelere dalmıştık. Arabadaki tek ses radyoda çalan şarkı ve açık camdan içeri giren rüzgarın sesiydi. Trafikten dolayı yaklaşık bir saat sonra eve varmıştık. Anahtarla kapıyı açtığımda salona ilerledik ve gri koltuğa oturduk.

İkimizde düşünceliydik. "Ne yapacağız şimdi?" Cenk ortamdaki havayı dağıtmak istercesine gülümsedi. "Aslı'nın ailesini bulalım önce, sonrasına bakarız."

Yaklaşık iki dakika sonra kapı çaldı, gelen Lalin'di. Valizlerini bıraktıktan sonra heyecanla salona geçerken konuşmaya başladı. "Çok güzel geçti ve asıl bomba habere geliyorum, akşam partiye gidiyoruz!" O koltuğa otururken bende merakla sordum. "Ne partisi?"

O sırada kapı çaldı ve oturduğum koltuktan kalkarak kapıyı açtım. Kumsal ve Masal’da gelmişti. Onlarda valizlerini bırakarak salona geçtikten sonra Lalin heyecanla konuşmaya devam etti. "Kızlar akşama parti var! Deniz'in arkadaşı Burak'ın doğum günü partisi varmış, hepimizi davet ettiler. Gidelim lütfen! Hem kafamız dağılır biraz."

Kumsal merakla sordu. "Saat kaçta?" Lalin heyecanla cevap verdi. "Sekizde." Başımı salladım. "Bana uyar kafa dağıtmaya ihtiyacım var." Kızlarda bana katılmıştı.

Lalin Cenk'e dönerek konuşmaya başladı. "Cenk, seni de bekliyorum ve itiraz istemiyorum." Cenk gülümsedi. "Tamam o zaman. Saat beş gibi eve geçer üzerimi değiştiririm, sonra da sizi almaya gelirim. Bu arada nerede olacak?" Lalin her zamanki gibi yine çok heyecanlıydı. "Konumu atayım sana, numaranı ver."

Onlar birbirlerine numaralarını verdikten sonra Cenk kafasını salladı. "Dediğim gibi, beşte çıkarım buradan, hazırlanma, trafik falan desen iki saate burada olurum konum yakınmış, yedide çıkarız. " Hepimiz bu fikri onaylamıştık.

Kumsal esnedikten sonra yorgunlukla konuşmaya başladı."Ben yoruldum bugün biraz, saat beşe kadar uzansam olur mu?" Ona gülümsedim. "Keyfine bak, bende bugün mental olarak yorgunum biraz, alarmımı kurup uzanıyorum ama uyanmazsam uyandırın beni." Lalin bize öpücük atarak gülümsedi. "Tamam biz uyandırırız sizi, iyi uykular!" Bende gülerek ona öpücük attım.

Cenk bana dönerek "Gece bende şu adresi bulmaya çalışayım, yatmadan önce bilgisayarını verir misin?" dedi. "Tabii, getireyim." diyerek odadan bilgisayarımı aldım ve Cenk'e verdim.

Ben bilgisayarı Cenk'e verdiğim sırada Masal merakla sordu. "Ne adresi?" Masal'a dönerek konuşmaya başladım. "Cenk anlatır size, Aslı'yla ilgili. Ben yatıyorum, dediğim gibi uyanmazsam uyandırırsınız." Masal gülümsedi. "Tamam, iyi uykular." Daha sonra odama geçerek yatağın içine girdim ve birkaç dakika sonra uyuyakaldım.

 

⛤⛤⛤⛤

 

"Gece, hadi kalk saat beş." Masal'ın sesini duymamla sola doğru döndüm. "Beş dakika daha..." diye söylendim. Normalde uyanırdım ama şu an uykunun sıcak kollarından ayrılamıyordum. Lalin odaya girerek üzerime zıpladı ve konuşmaya başladı. "Bize diyorsun uyanamıyorlar diye sen kalkamıyorsun, olmaz böyle! Kalk hadi aşk bahçem."

Kız ciddi anlamda üzerime zıplamıştı. Önceden olsa bunun hesabını ona sorardım ama onun bu deli hallerini özlemiştim. Aslı'dan sonra en yakın olduğum kişi Lalin olmuştu. Gülerek "Özlemişim bu hallerini." dedim ve yastığımı ona fırlattım. "Bak sen, demek yastık savaşı istiyorsun ha? Gel buraya!" diyerek o da bana yastığı fırlattı. Yatakta iki yastık vardı, birini o birini ben almıştım. Birbirimize yastıkları fırlatıp eğlenirken zaman bir süreliğine de olsa durmuştu sanki ve biz yarım kalan gençliğimize dönmüştük.

Bir süre yastık savaşı yaptıktan sonra Kumsal odaya gelerek bir anne edasıyla bizi uyardı. "Hadi, geç kalacağız!" Onun uyarısıyla ayağa kalktık.

Banyoya giderek elimi yüzümü yıkadım ve giyinme odasına geçtim. Lalin'den partinin villada ve havuz başında olacağını öğrendiğim için sade ama şık bir elbise giyinmeye karar verdim.

Siyah, boyundan bağlamalı bir elbise giyinmiş, saçlarımı tarayarak açık bırakmıştım. Ayakkabı olarak siyah, bilekten bağlamalı bir topuklu ayakkabı giyinmiştim. Hafif bir makyaj yaptım. Hazırdım.

Salona geçtiğimde kızlarında hazır olduğunu gördüm. Kumsal, beyaz ve belinde bağlama detayı olan bir elbise giyinmiş, saçlarını salaş bir topuz yapmıştı. Makyajı sadeydi. Ayağına siyah, düz topuklu ayakkabı giyinmişti ve çantasını da ayakkabısıyla aynı renkte seçmişti.

Lalin, kırmızı, önden bağcık detaylı mini bir elbise giyinmiş, Gözlerine eyliner çekmiş, dudaklarına kırmızı bir ruj sürmüştü. Krem rengi topuklu ayakkabı giyinmiş, çantasını da krem rengi seçmişti. Saçlarını açık bırakarak dalgalandırmıştı.

Masal ise çiçek desenli lila rengi mini bir elbise giyinmiş, kıvırcık saçlarını açık bırakmıştı. Hafif bir makyaj yapmış, kahverengi bir sandalet giyinmişti.

Hepsi çok güzel görünüyordu. Lalin heyecanla sordu. "Eğlenmeye hazır mısınız?" Güldüm. "Sen yanımızdayken eğlenmememiz imkansız!"

Biz konuşurken kapı çaldı. Cenk gelmiş olmalıydı. Salondan çıkarak kapıyı açtığımda tahminimin doğru olduğunu gördüm. Üzerinde siyah gömlek ve siyah pantolon vardı.

"Hazır mısınız kızlar?" Lalin koşarak yanımıza geldi ve heyecanla konuşmaya başladı. "O alev aldı buralar, hepimiz harika olduk! Hazırız tabii ki!" O sırada Masal ve Kumsal'da yanımıza gelmişti. Cenk'te gülümseyerek bize baktı. "Sizde çok güzel olmuşsunuz. Yakıyorsunuz ortalığı." Gülmeye başladım. "Teşekkür ederiz." Daha sonra hep birlikte evden çıkarak otoparka indik ve Cenk'in arabasına bindik.

Cenk sürücü koltuğuna, ben ön koltuğa, kızlarda arka koltuğa binmişlerdi. Araba partinin olduğu konuma doğru ilerlerken Lalin "Telefonumu bağlıyorum, biraz kulağınız şenlensin mükemmel çalma listelerimle." diyerek telefonunu arabanın hoparlörüne bağladı ve hareketli çalma listelerinden birini açtı.

Cenk Lalin'e dönerek konuşmaya başladı. "Vay be, cidden müzik zevkin iyiymiş, kullanıcı adın ne takip edeyim seni." Lalin'de sahte bir kibirle konuşmaya başladı. "Bu arabadaki herkesin müzik zevki harika sanırım, çünkü kötü müzik zevkiniz olsa benimle arkadaş olamazdınız! Kullanıcı adım Lalinandgreatmusictaste. Geri takip yaparım takip edin!" Lalin'in dedikleriyle hepimiz gülmeye başlamıştık. Bu kızı cidden çok seviyordum.

Cenk'te gülmeye başlamıştı. "Allah Allah, bu isim neden daha önce benim aklıma gelmedi, yaratıcıymış, bende Cenkandgreatmusictaste mi yapsam kullanıcı adımı acaba?" Bende gülerek konuşmaya katıldım. "Bence hepimiz yapalım, güzelmiş gerçekten." Kızlarda bize katılmıştı ve gülmeye başlamışlardı.

Lalin sahte bir sinir ve kibirle konuşmaya devam etti. "Sakın ha, kullanıcı adımı çalmayın! İsterseniz size de yaratıcı bir şeyler bulurum, malum bu kadar güzel müzik zevki insanın yaratıcılığını da geliştiriyor…" Hepimiz kahkahalarla gülüyorduk.

Bir süre böyle sohbet ederek ilerledikten sonra partinin olduğu villaya gelmiştik. Cenk arabayı park ettikten sonra indik ve villanın girişine doğru yürümeye başladık. Kapıda Deniz ve doğum günü partisi olan Burak bekliyordu.

İkisi de "Hoş geldiniz." diyerek bizi karşıladı ve tokalaştık. "Selam, tanıştırayım, bu Gece, bu Masal, bu Kumsal, bu Cenk. Bunlarda Deniz ve Burak." dedi Lalin hepimizi birbirimizle tanıştırarak.

Daha sonra hepimiz içeri geçtik. Havuz kenarına masalar kurulmuştu. Hepimiz bir masaya geçmiştik. Etraf yavaş yavaş kalabalık olmaya başlıyordu. Hareketli bir müzik çalarken Lalin hepimizi çekiştirmeye başladı. "Hadi gelin dans edelim!" Onun ısrarlarına dayanamayarak hepimiz dans etmek için ayrılan alana geçtik.

Hareketli müzik daha slow bir müziğe döndüğünde Deniz ve Burak yanımıza gelmişti. Deniz Lalin'e gülümseyerek "Bu dansı bana lütfeder misin?" diye sordu ve daha sonra Burak'a dönerek “Bence sizde Kumsal'la dans etmelisiniz." dedi.

Burak'ta bunun üzerine Kumsal'a dönerek "Dans edebilir miyiz?"diye sormuştu. Kumsal ise bu duruma şaşırsa da gülümseyerek Burak'ın dans teklifini kabul etmişti. Cenk'te bana dönerek "Dans edelim mi?" diye sordu. Gülümsedim. "Tabii ki!" Biz dans etmeye başlarken Masal'da masaya geçmişti.

Şarkıya uyum sağlayarak yavaşça dans ederek Cenk gülümsedi. "Elbise yakışmış." İltifatı karşısında gülümsedim. "Teşekkür ederim, sana da takım çok yakışmış." Bir yandan dans ediyor bir yandan Cenk'le şarkıyı mırıldanıyorduk.

"Sevdim seni bir kere, başkasını sevmemem, deli diyorlar bana, desinler değişemem,
değişen değişemem..."

KUMSAL


"Sevgi anlaşmak değildir nedensizde sevilir, bazen küçük bir an için ömür bile verilir..."

Daha az önce tanıştığım, doğum günü olan Burak'la bir yandan dans ediyor, bir yandan şarkıyı söylüyorduk.Açıkçası Deniz'in Burak'a beni dansa kaldırmasını söylemesine ve Burak'ın da beni dansa kaldırmasına şaşırmıştım ama her şey güzel gidiyordu. Sebepsizce bu anı bozmak istememiştim. İnsanlara kolay kolay alışamazdım ama Burak'a içim ısınmıştı.

Eğlenceli birine benziyordu. Gözlerinin içi gülüyordu ama bir şey vardı, mutlu olduğu kadar da hüzünlü gibiydi, Gözlerinin derinliklerinde bir hüzün taşıyordu. Şarkı bitene sessizce bakışıp dans etmeye devam ettik.


*Teoman - Sevdim Seni Bir Kere

GECE


Şarkı bittikten sonra dans etmek için ayrılan alanın etrafında toplandık ve Burak'ın doğum günü pastası geldi.

Pastada Burak'ın klasik gitarla olan bir fotoğrafı vardı. Altında “İyi ki doğdun Burak!” yazıyordu. Pastanın üzerinde yirmi sekiz sayısını oluşturan iki mum vardı. Herkes "İyi ki doğdun Burak!" diyerek klasik doğum günü şarkısını söylüyordu.

Burak tam mumları üfleyeceği sırada Kumsal kulağına fısıldadı. "Dilek tut." Burak'ta Kumsal'ı dinleyerek gülümsedi, sessizce dilek tuttu ve mumları üfledi. Daha sonra herkes alkışlayarak Burak'a doğum günü tebriklerini sıralamaya başladı.

Bizde hep birlikte kutladık ve sonrasında masamıza geçtik. Pastalar dağıtıldıktan ve bir süre hareketli müzikler çaldıktan sonra Burak gitarıyla birlikte boş alana geçti.

Mikrofon standına takılı olan mikrofonu eline alarak konuşmaya başladı. "Herkese merhaba, öncelikle geldiğiniz için ve iyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Bugün sizlere bir şarkı söylemek istiyorum. Umarım beğenirsiniz. Keyifli dinlemeler."

Mikrofonu standa geri takarak gitarını eline aldı. Alkış seslerinden sonra şarkıyı söylemeye başladı. Bir yandan da gitarını çalıyordu.

Saçların ıslanır, ellerin bana bağlanır,

Utanır söylemez, diz çöküp sana yalvarır,

Dudakların bana nasıl da yakınken öyle,

Bu rüyadan biri, biri beni uyandırır…

Saatler geçmiyor, bu rüzgar artık esmiyor,

Bana senden kalan hatıralar da yetmiyor,

Ellerim üşüyor, fotoğraflar konuşmuyor,

Bu zalim dünyada hiçbir şey beni ısıtmıyor…

...

Ah, canım sevgilim derin bir okyanustayım,

Hiç kimse gelmiyor, bırak bеni konuşayım,

En azından bugün, bugün de sonbahardayım,

Soracak olursan ben şimdi uzaklardayım…

Ah, canım sevgilim derin bir okyanustayım,

Hiç kimse gelmiyor, bırak bеni konuşayım,

En azından bugün, bugün de sonbahardayım,

Soracak olursan ben şimdi uzaklardayım…

Ben sana "Gel" dedim!

İçimde kaybolan papatyalardı gözlerin,

Eski bir radyodan çalan şarkıyı dinledim,

Hayatı kahrolan gibi, gururu ayaklar altına alınmış biri gibi...

Burak şarkıyı bitirdikten sonra hepimiz onu alkışlamaya başladık. Kumsal alkışlarken "Sesi güzelmiş." diye mırıldandı.

Burak "Hepinize teşekkür ederim, iyi eğlenceler." diyerek gitarını aldı ve eve doğru ilerlemeye başladı. Birkaç dakika sonra evden çıkarak yanımıza geldi ve gülümseyerek "Eğleniyor musunuz?" diye sordu. Cenk gülümseyerek cevap verdi. "Evet, her şey çok güzel." Daha sonra yanımıza Deniz geldi ve Burak'a gülerek "Kumsal'a çatıyı gösterdin mi doğum günü çocuğu?" diye sordu. Kumsal şaşırmış bir şekilde ikisini izliyordu. Burak gülümseyerek Kumsal'a döndü "Görmek ister misin?"


*(Rei- Ah Canım Sevgilim)

Kumsal şaşkınlıkla "Olur." dedi ve bize iyi eğlenceler dileyerek birlikte uzaklaştılar. Deniz'in "Hadi dans edelim." demesiyle Lalin'de Deniz'le birlikte dans etmek için boş alana çıkmıştı.

Masal pasta yiyerek bir şeyler içiyordu. Daha sonra bizde Cenk'le dans etmek için Lalin ve Deniz'in yanına gittik. Masal'ı her ne kadar çağırsak da masada kalmak istemişti.

KUMSAL


"Burası çok güzelmiş." dedim şaşkınlıkla. Burak beni büyük villanın çatısına çıkarmıştı. Arka tarafta oturduğumuz için burası ön tarafa göre çok daha sakindi. Burak gülerek konuşmaya başladı. "Sıkıldığımda buraya geliyorum hep. Çok fazla parti veren ya da partilere giden biri değilim bir süre sonra sıkıyor, o yüzden buraya kaçıyordum, Deniz'de seninde partilerden kaçabilecek potansiyelin olduğunu düşündü sanırım."

Bende güldüm. "Evet bende çok fazla partilerde durabilen biri değilim. Burayı sevdim, çok güzelmiş." Burak gökyüzüne bakarak gülümsedi. "Beğenmene sevindim." Hayranlıkla konuşmaya başladım. "Bu arada şarkıyı çok beğendim, hem çalıp hem söylemek zor iş, gerçekten başarılısın." Kafasını sallayarak gülümsedi. "Teşekkür ederim."

Daha sonrasında yarım saat kadar daha sohbet ettik. Normalde partilerde sıkılırdım ama şu an çok mutluydum ve gerçekten eğleniyordum. Daha sonra Burak'a dönerek "Fotoğrafımı çekebilir misin?" diye sordum. Burada bir anım kalsın istemiştim.

"Olur." Telefonumu vermek için çantama bakındığımda aşağıda unuttuğumu fark ettim. "Telefonumu aşağıda unutmuşum." Gülümsedi. "İstersen kendi telefonumdan çekebilirim, sonrada sana atarım." Gülümsedim. "Olur."

Burak birkaç tane fotoğrafımı çekmişti. "Teşekkürler." Güldü. "Rica ederim." Daha sonra Burak'ın fotoğrafları atabilmesi için birbirimize numaralarımızı verdik ve çatıdan inerek partiye geri döndük.

GECE


Saat on iki olduğunda Deniz ve Burak'la vedalaşarak arabaya bindik. Eve doğru ilerlerken hepmiz mutluyduk. Güzel vakit geçirmiş, kafamızı dağıtmıştık. Bu parti bize iyi gelmişti.

Yaklaşık bir saat sonra, siteye gelerek hep birlikte oturduğum daireye çıktığımızda Cenk'e dönerek konuşmaya başladım. "Cenk sende burada kal, yarında karşı daireyi almak için eski komşularımla konuşursun, olur mu?" Kızlar şaşırdı. "Cenk karşı daireyi mi alacak?"

Gülümsedim. "Evet! Eski günlerdeki gibi tekrardan komşu oluyoruz…”

Bir bölümün daha sonuna geldik...

Düşünceleriniz neler?

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın! <3

Loading...
0%