Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@zeynepiremm

Keyifli okumalar dilerim!

"Çantalar tamam, atıştırmalıklar tamam, yastık, pike, tamam... Her şey tamam!" Sevinçle eşyaları kontrol eden Lalin'e bakıp gülümsedim. Saat sabah beşti ve Antalya'ya gitmek için yola çıkıyorduk. Benim arabamla gidecektik. Arabayla gitmek sekiz saat sürüyordu. Mola vereceğimiz zamanları ve trafiği hesaba katarsak gidişimiz bir gün sürecekti.

"Biz de hazırız." Kızlar ve Cenk'te salona gelmişti. Siyah saçlarımı bileğimdeki siyah tokayla toplarken konuştum. "O zaman çıkalım."

Kızlar ve Cenk otoparka indiğinde evi bir kez daha kontrol ettim. Unuttuğum bir şey yoktu. Sokak kapısını kilitledikten sonra asansöre binerek otoparka indim.

Kızlar valizleri bagaja koyuyor, Cenk'te yanımıza aldığımız atıştırmalıkları ve yastıkları arka koltuğa diziyordu. Arabayı o kullanacaktı. Yorulduğunda ise direksiyonun başına ben geçecektim. Hepimizin ehliyeti vardı, uyku problemi için çok fazla dur kalk yapmamıza gerek kalmayacaktı.

Bende onlara yardım ettikten sonra koltuklara yerleştik. Cenk sürücü koltuğuna, ben ön koltuğa, kızlarda arka koltuğa geçmişti. Esneyerek kemerimi taktım. Uykum vardı.

Otoparktan çıktıktan sonra telefonumu arabanın hoparlörüne bağladım, maNga ve Göksel'in seslendirdiği "Dursun Zaman" şarkısını açtım. Uykum olduğu zamanlarda rock müzik uykumu açıyordu.

"Dursun zaman, dursun diyorsun da, oyun değil ki yaşamak

Sen inanmasan da bir son var anla, herkese inat..."

Lalin şarkıyı söylemeye başladığında hepimiz onu dinlemeye başladık, sesi çok güzeldi. Şarkı bittikten sonra hepimizin ona baktığını görünce gülümsedi. "İçimden geldi söyleyeyim dedim." Gülümsedim. "Sesini geliştirmişsin." Masal'da bana katılarak kafasını salladı. "Evet, eskiden de güzeldi biliyorsun sana söyletiyorduk ama şu an çok daha iyi olmuş."

Lalin güldü. "Şey... Şan dersi almış olabilirim." Hepimiz şaşırmıştık. Bizim tepkimizle daha çok gülmeye başladı. Kumsal şaşkınlıkla Lalin'e döndü. "Sen şaka yapıyorsun!" Lalin kafasını salladı. Bu sırada açık bıraktığı uzun siyah saçlarının bir kısmı da yüzüne gelmişti. "Hayır. Bir ara çok sardım şarkı söylemeye. Boş vaktimde vardı şan derslerine başladım. Biliyorsunuz deliyim ben! Her an her şeyi yapabilirim..."

O dahil hepimiz gülmeye başladık. "Seni bilmez miyiz? İyi yapmışsın artık bize hep şarkı söylemek zorundasın canım." Dediklerimle kahkaha atmaya başladı. "Tamam, söyleyeceğiz artık ne yapalım."

Bir süre gülüştükten sonra içinde melankolik şarkılar olan müzik listemi dinlemeye başladık. Hepimiz sessizdik. Çalan şarkıları dinliyor, dışarıyı izliyorduk.

İçimdeki meraka engel olamıyordum. Aslı'nın ailesi bizi nasıl karşılayacaktı? Dosyanın yeniden açıldığını duyunca ne yapmışlardı? İfade vermişler miydi? Onlarda araştırıyor muydu? Sanmıyordum. Onlar Aslı'yı hiçbir zaman kabul etmemişti. Aslı onların çocuğuydu, insan çocuğunu nasıl sevemezdi? Bunlar nasıl insanlardı? İnsanlar mıydı?

Aslı öldüğünde kıllarını kıpırdatmamışlardı. El aleme ayıp olmasın diye üç beş gözyaşı dökmüşlerdi yalandan. Oysa kızlar ve ben bile Aslı öldüğünde kahrolmuştuk. Ailesinden daha çok üzülmüştük Aslı'nın bu dünyadan gidişine.

Düşünmek beni mahvediyordu. Biraz sakinleşmeli, düşünmeyi bırakmalıydım. Arabanın içindeki şarkıya odaklanarak yolu izlemeye başladım.

Bir süre sonra gözlerimi araba kullanan Cenk'in üzerinde gezdirdim. Sessizdi, düşünceliydi. O da küçükken benim gibi zor şeyler yaşamıştı. Hatta benim yaşadığımdan fazlasını yaşamıştı.

Dokuz yaşında kalbinin delik olduğu öğrenilmişti. Ameliyat olmuştu. Çok sevdiği, ellerinde büyüdüğü anneannesini gözlerinin önünde kaybetmişti. Annesi gibiydi onun için, yokluğunda çok zor zamanlar geçirmişti. Her şeye rağmen ayakta durabilmişti, güçlü biriydi.

Ona baktığımı fark edince bana döndü. "Ne oldu?" Burukça gülümsedim. "Bir şey olmadı. Gözüm dalmış." Gülümsedi ve araba kullanmaya devam etti.

O bu konuda benim gibi değildi. Ben içime attığım kadar dışıma yansıtırdım, o ise içine atardı. İnsanların yanında güler, eve gidince darmadağın olurdu.

Bir kere şahit olmuştum onun paramparça olduğuna, evindeki her şeyi dağıtmış salonun ortasında hüngür hüngür ağlıyordu. Telefonunu kapatmıştı, kapıyı çaldığımda açmamıştı. Anahtarımın oluşuna şükredip içeri girdiğimde onu darmadağın bir halde bulmuştum.

Yaşadıkları bazen ona çok ağır geliyordu. Yanıma gelse, ağlasa, bağırsa belki daha iyi olurdu ama o içine atıyordu. Kimseye anlatmıyordu...

"A yeter ama!" Lalin'in isyanıyla hepimiz ona döndük. Esneyerek konuşmaya başladı. "Biraz hareketli bir şeyler açın, yemin ederim burada depresyona girip bayılacağım, uykum geldi enerjimi sömürdünüz!" Haksız sayılmazdı. Ona güldüm ve telefonumu elime alarak hareketli bir çalma listesi açtım. "Hah şöyle! Dans edelim biraz."

O arkada dans edip kızları da dans ettirmeye çalışırken bende camdan dışarıyı izlemeye başlamıştım.

İstanbul'dan çıktıktan birkaç dakika sonra yağmur yağmaya başladı. Dans etmekten yorgun düşen Lalin bana dönerek konuşmaya başladı. "Vazgeçtim, melankolik bir şeyler aç, üzülelim biraz kendimizi hazırlamış oluruz."

Burukça gülümsedim ve telefonumu alarak Cem Adrian'ın Kül şarkısını açtım. Cenk bakışlarını bana çevirerek gülümsedi. Bu şarkıyı çok sevdiğini biliyordum.

"Kül olur kalbindeki zamanla, yana yana, yana yana, yana..." Cenk'in şarkıya eşlik edişiyle hepimiz düşünceler daldık. Yağmur şiddetli bir şekilde yağıyor, tüm sesleri bastırıyordu. Adeta içimizdeki hüznü temsil ediyordu.

Kumsal burukça gülümsedi. "Belki saçma gelecek ama Aslı'nın mutlu olduğunu hissediyorum. Sanki bu yağmur onun için yağıyor gibi... Onun katilini aradığımız için şimdiden huzur bulmuş gibi…"

Bende onun gibi hissediyordum. Sanki yağan yağmur Aslı'nın huzur bulduğunu haykırıyordu. Burukça gülümsedim. Tek istediğim onun katilini bulabilmekti.

Bir süreyi daha sessizce yolu izleyip müzik dinleyerek geçirmiştik. Gün ağarmış, güneş gökyüzünde yerini almıştı. Uykum geldiği için gözlerim kapanıyordu ama uyumamak için direniyordum.

Cenk bakışlarını bana çevirdi. "Gece uyu biraz, biliyorum yolda uyumak yerine dışarıyı izlemeyi daha çok seviyorsun ama benden sonra sen kullanacaksın arabayı. Dinlen." Haklıydı. Biraz uyumam iyi olurdu. "Tamam, uyuyacağım biraz."

Bir süre sonra gökyüzünü izlerken kulaklarımı dolduran melankolik şarkıyla uykuya daldım.

 

⛤⛤⛤⛤

 

"Aynen, öyle daha mantıklı olur."

"Bende size katılıyorum."

Duyduğum seslerle gözümü açtığımda Antalya'ya gidiyor olduğumuzu hatırladım. Bakışlarımı cama çevirdiğimizde dinlenme tesisinde durduğumuzu gördüm. İşittiğim sesler Cenk'e ve kızlara aitti. Arabanın önünde durmuş konuşuyorlardı.

Bir süre esnedikten sonra toparlanarak arabadan indim. "Aa Gece uyanmış!" Lalin'in bu neşeli haline gülümsedim. "Günaydın." Kumsal gülmeye başladı. "Saat akşam altı oldu Gece ne günaydını?" Hepimiz gülmeye başladık. Baya uyumuştum.

Merakla sordum. "Ne konuşuyordunuz?" Cenk gülümseyerek sorumu yanıtladı. "Vardığımızda nasıl bir yol izleriz konuşuyorduk." Katılıyorum dediklerini duymuştum. "Neye karar verdiniz?" diye sordum.

Masal soruma cevap verdi. "Vardığımızda hemen Aslı'nın ailesinin yanına gideceğiz, eğer evde yoklarsa Cenk telefonla arayıp bir konu hakkında konuşmak istiyorum diyecek ama ne hakkında konuşmak istediğini söylemeyecek. Böylelikle reddedemeyecekler."

Cenk araya girdi. "Ya da anında reddetmeyecekler." Güldüm. "İyi plan." Masal anlatmaya devam etti. "Onlarla konuştuktan sonra duruma göre ne yapacağımıza karar vereceğiz." Kafamı salladım. "İyi düşünmüşsünüz."

Lalin saçlarını toplarken konuşmaya başladı. "Acıktım ya ben, şurada bir şeyler yiyelim mi? Sonra yola devam ederiz." Bende acıkmıştım. Hem Cenk uzun zamandır araba kullanıyordu, dinlenmesi iyi olurdu. Kafamı salladım. "Bana uyar." Kızlar ve Cenk'te teker teker bu fikri onaylamıştı.

Hep birlikte dinlenme tesisinde olan restorana doğru ilerlemeye başladık. Restorana girdiğimizde mesleki deformasyon ve gözlemleme takıntım yüzünden etrafı incelemeye başladım. Duvarların rengi ve çoğu dekor kahve tonlarındaydı.

Hep birlikte duvar kenarında olan boş bir masaya geçtik. Biz oturduktan kısa bir süre sonra garson gelerek menüyü verdi. "Çorba içelim mi? Canım çekti." Lalin'in neşeli sesini duymamla gülümsedim. Karşımda oturan Cenk kafasını salladı. "Olur, hem akşam akşam iyi gider."

Masal Kumsal'a dönerek gülmeye başladı. Kumsal meraklı bakışlarını üzerine diktiğinde konuşmaya başladı. "Sende sürekli ortamda Çin yemeği yiyen, çorba brokoli çorbası olmadıkça içmeyen kız tipi var." Bizde gülmeye başlamıştık.

Masal eskiden de Kumsal'a böyle takılmayı severdi. Kumsal tek kaşını yukarı kaldırarak Masal'a döndü. "Ya, demek öyle, neyim ben tek derdi hayatı olup tırnağı kırılınca ay tırnağım kırıldı diye oturup ağlayan kız mı?" Gülerek onları izlemeye devam ettik.

Masal'da sırıtıyordu. "Bilmem, uzun zaman oldu." Kumsal'da kendini tutamayarak gülmeye başladı. "Nesini beğenmeyeceğim güzelim çorbanın? Ne o öyle beğenmiyormuşum falan, ben sadece Türk yemeklerine aşık bir insanım!"

Hepimiz onlara güldüğümüz sırada garsonun siparişlerimizi almaya gelmesiyle sustuk ve siparişlerimizi vererek çorbalarımızın gelmesini beklemeye başladık.

Etrafta az insan vardı ama hafif bir gürültü de söz konusuydu. Çoğu insan yanındaki insanlara kendi hayatlarıyla ilgili bir şeyler anlatıyor, tek başına oturanlar ise ya yemekleriyle ilgileniyor ya da telefonlarıyla oynuyorlardı. Bizde düşüncelere dalmıştık. Hiçbirimizden ses çıkmıyordu.

Aslı'nın katiline bir adım daha yaklaştığımızı farkındaydım. O çoğu zaman mutsuz ve asabi görünen kızı son kez huzura kavuşturmak istiyordum.

Aslı gittiği yerde mutluymuş gibi hissediyordum çünkü o insanlardan her zaman kurtulmak istemişti, şimdi gittiği yerde kimse onu rahatsız edemez, yargılayıcı bakışlar atamazdı. Yine de onun tamamen mutlu ve huzurlu olması katilinin bulunmasına bağlıydı, hayatı böyle bir belirsizlikle bitemezdi.

Aslı'yı düşünmeye dalmışken önüme konulan kaseyle düşüncelerimden sıyrıldım. Çorbalarımız gelmişti. Yine aynı sessizlikle çorbalarımızı içmeye başlamıştık.

Sessizce geçirdiğimiz birkaç dakikadan sonra Lalin her zamanki gibi düşüncelerimizden kurtulmamızı sağlayarak konuşmaya başladı. Onunda canını sıkan bir şeyler olduğu belliydi ama çaktırmıyordu. "Aslı'nın ailesiyle konuştuktan sonra sahile gidelim mi? Deniz havası bana hep iyi gelir de."

Gülümsedim. Deniz havası Aslı'nın ailesiyle konuştuktan sonra hepimize iyi gelecek gibiydi. "Bana uyar."

Sessizce çorbalarımızı içtikten sonra Cenk kasaya giderek hesabı ödedi ve restorandan çıktık.

Arabaya bindiğimizde Lalin yanımıza aldığımız abur cuburlardan çıkararak bize verdi. Abur cuburları yerken hepimiz başka şeylerle ilgileniyorduk. Masal ve Lalin kulaklık takmış birlikte film izliyor, Kumsal kitap okuyor, Cenk radyoda çalan şarkıyı dinleyerek dışarıyı izliyor, bende arabayı kullanıyordum.

Yolda çok fazla trafik yoktu, bu yüzden düşündüğümüzden daha erken varabilecektik. Araba kullanmak uykumu açmıştı. Sabaha kadar durmadan yola devam edebilirdim, Aslı'nın ailesiyle ne kadar erken konuşursak bizim için o kadar iyi olurdu.

Her ne kadar çok bir şey beklemesem de onların söyleyecekleri önemli olabilirdi. Umarım zorluk çıkarmadan bizi kabul ederlerdi.

Düşüncelerimden sıyrılıp kafamı yanımdaki koltukta oturan Cenk'e çevirdiğimde uyumuş olduğunu gördüm. Gülümsedim. Uzun süredir araba kullandığı için yorulmuş olmalıydı.

Gözlerimi Cenk'ten çekip kızlara döndürdüğümde onlarında hala kendi hallerinde takıldıklarını gördüm. Yanımda oldukları için şanslıydım. Radyodan kulaklarıma doluşan şarkıyla arabayı kullanmaya ve düşüncelere dalmaya devam ettim.

 

 

 

⛤⛤⛤⛤

 

"Oo saat kaç olmuş?" Cenk'in sesini duymamla bakışlarımı ona çevirdim. Telefonundan saate bakıyordu. "Sabah oldu neredeyse, yaklaştık Antalya'ya."

Bakışlarını telefon ekranından bana çevirdi. "Sen ne zamandır araba kullanıyorsun?" Kızlar uyuduğu için sessizce konuşmaya çalışıyordum.

"Uyuduğundan beri. Sen uyurken iki kere kısa süreli molalar verdik o sırada dinlendim biraz yorgun değilim."

Kafasını salladı. "Anladım, yinede dinlenme tesisi gördüğünde dur ben kullanayım." Hayır dersem itiraz edeceğini bildiğim için kafamı salladım. "Tamam."

Bir süre sessiz kaldık. Kızlar uyuduğu için ikimizde onları uykularından etmek istemiyorduk. "Günaydın..." Lalin'in uykudan yeni uyandığını belli eden sesiyle ikimizde ona döndük. Saçları biraz dağılmıştı ve esniyordu. Tatlı gözüküyordu. Gülümsedim. "Günaydın." Cenk'te Lalin'e dönerek gülümsedi. "Günaydın."

Konuşmamızla Masal yerinde kıpırdandı. Onu uyandırmamak için konuşmayı bıraktık ve farklı şeylere odaklandık. Lalin telefonuna gelen bildirimleri kontrol ediyor, Cenk dışarıyı izliyordu.

Yaklaşık on beş dakika sonra bir dinlenme tesisine ulaşmıştık. Arabayı park ettiğimde Kumsal ve Masal haricinde hepimiz biraz soluklanıp kendimize gelebilmek için arabadan indik.

"İyi uyumuşuz he." Lalin'in Cenk'in omzuna hafifçe vurmasıyla gülmeye başladım. "Bakıyorum da hemen kanka oldunuz?" Cenk'te gülüyordu. "Kullanıcı adı Lalinandgreatmusictaste olan ve müzik zevki gerçekten harika olan bir insanla nasıl kanka olamam?"

Lalin'de otuz iki diş sırıtarak gülerken Cenk'e dönerek abartılı bir şekilde fısıldamaya başladı. "Yaaa, Gece'yi satalım artık en yakın arkadaşlar biziz."

Cenk kafasını salladığında abartılı bir şaşkınlıkla ona döndüm. "NE? Benim sayemde tanışan insanlar beni unuttu..." İkisi de kıs kıs gülüyordu. "Son gülen iyi gülermiş, haberiniz olsun YAKIN ARKADAŞLAR..."

Lalin dudağını büzerek bana döndü. "Tamam tamam kıyamadım sana, sende en yakın arkadaşım olma şerefine erişebilirsin."

Gözlerimi devirdim. "Vay canına, inanamıyorum şuan, Lalin Asil beni en yakın arkadaşı olma şerefine erdirdi. Ah teşekkür ederim Lalin hanımcığım, çok büyük şeref (!)" Cenk bize bakarak gülüyordu.

"Tabi canım ne sandın, herkes benim yakın arkadaşım olma şerefine erişemez kıymetini bil."

"Kim neyin kıymetini biliyor?" Masal'ın uykulu sesini duyduğumuzda hepimiz ona döndük. Arabanın kapısını açmış şaşkınca bize bakıyordu. "Lalin hanım bana en yakın arkadaşı olma şerefini lütfetti de onu konuşuyorduk." dediğimde Masal suratımıza boş boş bakarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Kumsal'da uyanarak bizim sohbetimize katıldı. "Ne oluyor?" O da Masal gibi uykulu sesiyle ne konuştuğumuzu anlamaya çalışıyordu. Cenk, Lalin ve ben birbirimize kısa bir bakış attıktan sonra kahkahalarla gülmeye başladık.

Etraftaki birkaç insan meraklı bakışlarını bize dikse de umursamadan gülmeye devam ettik. Masal ve Kumsal ise bize sinirli bakışlar atıyordu. "Tamam tamam... Kısaca özetlemek gerekirse Lalin'le Cenk kanka olup beni satmaya kalktılar, sonra Lalin hanım bana kıyamadı ve beni de yakın arkadaşı yaptı. Olay bu." dediğimde kızlarda gülmeye başlamıştı.

Kumsal dudağını büzerek konuştu. "Biz neyiz burada Lalin Hanım, dış kapının dış mandalı mı?" Kumsal'ın söyledikleriyle Cenk'le ben daha çok gülmeye başladık. "Aa kız sen unutmamışsın deyimlerimizi falan, aferin! Size de kıyamam sizde kankam olun tamam çok ısrar ettiniz."

Kumsal gözlerini devirdi."Gören der ki kendisi Amerika'da falan yaşamıyor, kendini bildi bileli yıllarını Türkiye'de geçirmiş benim deyim unutmamamı övüyor."

Gülüşmelerimize Lalin'de katılmıştı. "Amerika'da yaşıyor olabilirim ama kalbim hep Türkiye'de tamam mı!" Kumsal gülmeye başladı. "Kesin canım ona ne şüphe(!)"

"Yeter bu kadar konuştuğumuz, bir lavaboya gidelim sonra da kahvaltı yapalım." Masal'ın söylediklerini hepimiz onaylamıştık. Kızlar arabadan indikten sonra dinlenme tesisinin binasına doğru ilerlemeye başladık.

Arabanın anahtarlarını önümde yürüyen Cenk'e attım. Yola çıktığımızda arabayı o kullanacaktı. Anahtarı kolayca yakalayıp gülümsedi ve yürümeye devam etti. Bende gülümsedim.

Kızlarla lavaboya girip ihtiyaçlarımızı hallettikten sonra dinlenme tesisinde bulunan restoranda geçtik. Cenk bizden önce restorana girmişti. Yanına giderek cam kenarındaki masaya oturduk.

Garson siparişlerimizi almak için geldiğinde hepimiz kahvaltı tabağı söyledik. Hızlıca ve sessizce kahvaltımızı yaptıktan sonra arabaya bindik ve yola devam ettik.

 

⛤⛤⛤⛤

 

"An itibari ile Antalya'dayız." Cenk'in söylediklerini duymamla Kumsal'dan ödünç alarak okumaya başladığım kitabı bıraktım. İster istemez gerilmiştim. Şimdi Aslı'nın ailesini görmeye gidecektik. Bizi nasıl karşılayacaklarını veya nasıl bir tavır sergileyeceklerini bilmiyorduk. Bu belirsizlik beni çok rahatsız ediyordu.

Lalin merakla sordu. "Şimdi Aslı'nın ailesinin yanına gidiyoruz değil mi?" Cenk kafasını salladı. "Eğer başka bir fikriniz yoksa evet."

"Erken olmaz değil mi saat açısından gidişimiz?" Kumsal'ın sorusuyla ona döndüm. "Sanmıyorum, saat on bir. Uyuyorlarsa bile kızları için uyansınlar, yaşarken değer vermediler en azından şimdi uykularından ödün versinler!"

Söylediklerimden sonra hepimiz derin bir sessizliğe gömülmüştük. Onlara karşı olan sinirim bir türlü geçmiyordu ve önümüzdeki zamanlarda da geçecek gibi durmuyordu.

Yaşarken Aslı'yı umursamamalarını bile bir noktada geçmiştim, atlatamadığım şey Aslı öldüğünde el aleme ayıp olmasın diye ağlayıp sızlanmış olmalarıydı. Ne olursa olsun Aslı onların çocuğuydu. Her düşündüğümde bunlar nasıl anne baba sorusunu sormadan duramıyordum.

İnsanların "El alem ne der?" kaygısından çok sıkılmıştım. Bu hayata bir kere geliyorken insanların hakkımda neler dediği neden umrumda olmalıydı ki?

İnsanlar her zaman konuşurdu. Bunu tecrübe etmiştim. İyi bir iş insanı olmadan önce hakkımda başaramayacağıma dair konuşan insanlar başardığımda da hakkımda konuşmaya devam etmişlerdi.

Bu yüzden konuşulan laflar için hayatımı yaşayamamayı reddetmiştim.

İnsanların saçma laflarını umursamayı bıraktığımda gerçekten yaşadığımı hissetmiştim. Bir kere geldiğim bu kısa hayatı "El alem ne der?" kaygısıyla geçirmemeye başlamıştım.

Uzun süre hiçbirimizden çıt çıkmamıştı. Ortamdaki tek ses radyoda çalan şarkıydı. Bir süre sonra Aslı'nın ailesinin oturduğu eve nihayetinde gelebilmiştik. Cenk dahil hepimiz çok gergindik. Her zaman ortamı yumuşatan Lalin'den bile ses çıkmıyordu.

"Annesinin ismi Burcu, babasının ismi Aral'dı değil mi?" Masal'ın sorusuna cevap olarak kafamı salladım. "Evet."

"Hadi artık daha fazla beklemeyelim. Zaten uzun sürdü gelişimiz, hiç uzatmadan cevapları alsak hepimiz için daha iyi olacak gibi." Cenk haklıydı. Hepimizin onu onayladık.

Arabadan inerek yavaş adımlarla oturdukları villaya doğru yürümeye başladık. Kapıda bir tane güvenlik görevlisi vardı. "Kime bakmıştınız?" Güvenlik görevlisinin sorusunu Cenk cevapladı. "Biz Göktaş ailesini arıyoruz, burada mı oturuyorlar?" Güvenlik görevlisi kafasını salladı. "Evet, sizi bekliyorlar mıydı?"

Cenk kafasını hayır anlamında salladı. Güvenlik görevlisi "Siz neden onları arıyorsunuz?" diye sordu. Yine sorusuna Cenk yanıt verdi. "Önemli bir konu hakkında, şimdi geçebilir miyiz?" Onunda yavaş yavaş sabrı taşıyordu.

"Hayır efendim, Aral Bey’e haber vermem lazım. Ne için geldiğiniz konusunda daha açık olursanız kendilerine daha iyi bilgi verebilirim." Cenk kendini zor tutsa da benim sabrım taşıyordu.

"Geçmişte yaşadıkları çok önemli bir konu için geldik. Ve "kendileriyle" konuşmadan da gitmeye pek niyetimiz yok. Gece Kaya gelmiş derseniz anlar o kim olduğumu." İğneleyerek ve sert bir şekilde konuştuğumda güvenlik görevlisi kafasını sallayarak kulübedeki telefonundan evi aradı.

Kızdığım kişi güvenlik görevlisi değildi, o işini yapıyordu ama Aslı'nın ailesine karşı en ufak tahammülüm yoktu. "Efendim burada beş kişi var, sizinle önemli bir konu hakkında görüşmek istiyorlarmış. Gece Kaya isimli bir hanımefendi sizinle konuşmak için epey ısrar ediyor... Peki efendim... "

Güvenlik görevlisi kapıyı açtı ve hafifçe gülümseyerek konuştu. "Aral Bey ve Burcu Hanım sizi bekliyorlar." Ah şu sahte gülümsemeler! Sahte olan her davranıştan nefret ediyordum...

Sonunda evin bahçesine girdiğimizde bizi güler yüzlü bir kadın karşılamıştı. Tahminimce evde çalışan görevli olmalıydı.

Eve girdiğimizde hızlıca etrafı inceledim. İki katlı geniş ve büyük bir villaydı. İşim gereği istemeden dikkat ettiğim şey ise evin dekorasyonuydu ve dekorasyon konusunda iyi bir iç mimarla çalıştıkları belli oluyordu.

Evin genelinde altın sarı ve beyaz tonları kullanılmıştı, büyük avizeler ve etraftaki dekorlar insanda saraya girmiş hissi uyandırıyordu.

Güler yüzlü kadın bizi geniş salona getirdiğinde "Buyurun şöyle geçin. Aral Bey ve Burcu Hanım birazdan gelecek." diyerek kafasıyla hafifçe selam verdi ve salondan çıktı.

İhtişamlı koltuklara oturup beklemeye başladığımızda hiçbirimizden ses çıkmıyordu. Gerginliğimin üzerine iki kat daha gerginlik eklenmişti.

Saraydaymışsın hissi veren evleri hiç sevmiyordum, sevemiyordum. Bir yerde ne kadar ihtişam ve para varsa sahtelikte bir o kadar artıyordu. Evde ev samimiyeti yoktu. İnsan kendini ciddi ve baskıcı bir yere gelmiş gibi hissediyordu. Bu da haliyle anksiyetemi daha çok artırıyordu.

Bir ömür gibi gelen ama kısa olan bir bekleyişten sonra Burcu ve Aral Göktaş salonun kapısında gözüktü. "Hoş geldiniz." Aral Göktaş hafif bir gülümsemeyle bizimle tokalaştığında bir yandan da isimlerimizi söyleyerek kim olduğumuzu hatırlamaya çalışıyordu.

"Sen Masal'sın değil mi? Saçlarından tanıdım... Sen Lalin olmalısın... Sen Kumsal, Amerika'nın en iyi moda tasarımcılarından biri... Ve sen, Gece, Gece Kaya değil mi?"

Sıra bana geldiğinde yüzünde küçümseyici bir bakış ve gülümseyiş belirmişti. Alayla gülümsedim. "Evet, ölen kızınız Aslı'nın en yakın arkadaşı. Bilmem onu da hatırlar mısınız?" Söylediklerimle bozulmuştu fakat belli ettirmemek için yüzüne o sahte gülümsemesini yeniden yerleştirdi. "Hatırlıyorum."

Sıra Cenk'e geldiğinde merakla onunla da tokalaştı. "Seni hatırlamıyorum." Yüzündeki sahte gülümsemesi hala yerini koruyordu. "Ben Cenk Eroğlu. Gece'nin çocukluk arkadaşıyım." Aral Göktaş kafasını salladı. "Anladım, fakat buraya sanırım Aslı hakkında konuşmak için geldiniz kızlar. Sadece sizinle konuşmam daha doğru olur."

Bende onun yaptığı gibi yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim. "Cenk İstanbul'daki en başarılı avukatlardan biri. Aslı'nın dosyası açıldığından beri bizim avukatlığımızı da yapıyor ve Aslı’yı az çok tanıyor. Yaşadığı dönemde tanışıp birkaç kez konuşmuşlukları var, kızınızla biraz ilginiz olsa bunu bilirdiniz. Ayrıca, Cenk'in yanında el alem ne der kaygısı yaşamanıza gerek yok, sizin gibi insanları kendisi iyi tanır. Bir eleştiri almazsınız merak etmeyin, rahatlıkla nasıl kötü bir ebeveyn olduğunuzu anlatabilirsiniz, sonuçta hepimiz biliyoruz."

Çok kötü bozulmuştu fakat bunu belli etmemeye çalışarak güldü. "Ah Gece'ciğim, hiç değişmemişsin."

Bu adam beni sinir ediyordu. Sinirimi belli etmeyerek alayla güldüm. "Sizde öyle, hala bazı şeyleri kanıtlıyorsunuz, kötü ebeveynlik ve egoist insanların varlığını mesela!"

Burcu Göktaş gerginliği fark ederek araya girdi. "Ayakta kaldınız, oturun lütfen. Hoş geldiniz hepiniz. Cenk'ciğim tanıştığımıza memnun oldum." Cenk hafifçe gülümsedi. Hepimiz oturduğumuzda bize salona kadar eşlik eden kadın gelerek "Ne içersiniz?" diye sordu. Hepimiz Burcu Göktaş’ın da “Bir şeyler için! ısrarıyla orta şekerli kahve istemiştik.

Daha sonra Burcu Göktaş hüzünle gülümseyerek konuşmasına devam etti. Hareketleriyle, sözleriyle samimi gibi göründüğü gerçeğini göz ardı edemezdim. "Çok büyümüşsünüz, değişmişsiniz, hepiniz çok güzeldiniz daha da güzel olmuşsunuz kızlar." Hepimiz hafifçe gülümsedik.

Çok fazla burada kalmaya niyetim olmadığı için anında konuya girdim. "Biz Aslı için geldik. Bilmiyorum haberiniz var mı ama Aslı'nın dosyası yeniden açıldı, bizde katili bulmak için elimizden geleni yapıyoruz. Aslı bizim kardeşimizdi ve onun huzura kavuşması için yapmamız gereken son şey, onun katilini bulmak. Bu yüzden lütfen bildiklerinizi bize anlatın. En ufak bir ayrıntı bile büyük bir gelişme oluşturabilir."

Aral Göktaş gülmeye başladı. "Ha siz kendinizce dedektifçilik oynuyorsunuz yani! Hevesinizi anlıyorum fakat o kız sizin -bir heves bile olsa- harcayacağınız zamana değmez. Dünyanın en gereksiz insanı araştırsa bile ona araştırmamasını söylerdim.

O bencil bir kızdı, dünyanın kendi etrafında döndüğünü düşünürdü hep. İnsanlara yukarıdan bakan kibirli bir aşağılıktı. Belki de olması gereken buydu… Zaten polisler araştırıyor, başkalarının uğraşmasına gerek yok."

Hepimiz sinirle ve şok içinde ona bakıyorduk. İğrenç bir insan olduğunu biliyordum fakat ölmüş öz kızı hakkında bu şekilde konuşabilmesini beklemiyordum. Bağırmaya başladım.

"Öncelikle haddinizi bilin! Bizi kendinizle karıştırmayın. Biz dedektifçilik değil ama siz insanlara iyi rolünü oynuyorsunuz sanırım! Bilmem farkında mısınız ama Aslı sizin kızınız! Kızınız olmasa bile ölen bir insan hakkında bu kadar kötü bir şekilde konuşacak kadar aşağılık bir insansınız! Aşağılık olan Aslı değil, sizsiniz. Hatta aşağılık kelimesinin vücut bulmuş halisiniz!

Düşündüğünüzün aksine Aslı insanlara yukarıdan bakan kibirli bir insan değildi. Aslı kim ona nasıl davranıyorsa o da o kişiye öyle davranıyordu. Ayna gibiydi ve adeta karşısındaki insanın yansıması oluyordu. Eğer Aslı'nın aşağılık, kibirli ve bencil biri olduğunu düşünüyorsanız kendi yansımanızı gördüğünüzü söylemek isterim!"

Yüzündeki pislik gülümseme hala duruyordu. "Benimle düzgün konuşmanızı öneririm küçük hanım! Dediğiniz gibi maalesef ki Aslı benim kızımdı, sizinle herhangi bir bağı yok. Bu yüzden benim aile meselelerimle ilgilenmek yerine kendi ailenizin karnını doyursanız iyi edersiniz. Zira Aslı'nın öldüğü zamanda evinizi nasıl satıp yeni ev aldığınızda borçlarda yüzdüğünüzü çok iyi bilen insanlardan biriyim."

Aslı'nın katili değildim ama bu adamın katili olabilirdim! Gerçekten beni saçma para meseleleriyle vurabileceğini mi düşünüyordu? Şimdiden ona acımaya başlamıştım. Çok sinirlenmiştim ama ona anladığı dille karşılık verecektim. Bu sefer gerçek bir kahkaha attım. Kızlar, Cenk ve Burcu Göktaş dikkatle bizi izliyordu.

"Lütfen kusura bakmayın, gülmemi durduramıyorum... Sizin bilmediğiniz bir şeyi ekleyeyim, ben daha dün eski evimi satın aldım. Aldığım fiyatı da söylerdim fakat sizin gibi görgüsüz ve saygısız biri değilim kusuruma bakmayın. Ayrıca, bakın bu cümlemi iyi dinleyin kulağınıza küpe olsun: Para kazanmak kumar oynamak gibidir.

Bir gün çok zengin olursunuz, şirketiniz vardır, malınız mülkünüz vardır fakat öbür gün öyle bir şey yaşarsınız ki sadece elinizdekileri kaybetmekle kalmazsınız. İnsanlar sizi hatırlamaz bile. Bu yüzden paraya veya paranıza bu kadar güvenmeyin.

Bugün kazandığınız gibi yarın kaybedebilirsiniz, benden söylemesi. Son olarak, yaşınız benden büyük fakat olgunluk konusunda emin değilim, aklın ve olgunluğun yaşla ilgisi yoktur bilin istedim."

Ben sözlerimi bitirdiğim sırada kahvelerimiz gelmişti. Şu an sinirden midem o kadar bulanıyordu ki fincanlara bakmak bile beni rahatsız ediyordu. Ben konuşmayı bıraktığımda Cenk sinirle bağırmaya başladı.

"Nasıl biri olduğunuz hakkında çok fazla şey duydum fakat bu kadarını beklemiyordum! SİZ NASIL BİR İNSANSINIZ? KENDİ KIZINIZA NASIL BU KADAR NEFRET BESLEYEBİLİYORSUNUZ? O SİZİN KIZINIZ! İnsan nasıl kendi kızının ölümüne bu kadar mutlu olabilir benim aklım almıyor..."

Aral Göktaş tam konuşacağı sırada Aslı'nın annesi araya girdi. "Gelin size Aslı'dan kalan eşyaları göstereyim ben. Belki işinize yarar bir şeyler buluruz."

Cenk kafasını salladı. "Çok iyi olur. Bir an önce Aslı'nın eşyalarına bakıp gidelim yoksa daha fazla sakin kalamayacağım..."

"Benimle gelin."

Aslı'nın annesinin peşine takılarak üst kata çıktık. Aral Göktaş ise salonda kalmıştı. Evin üst katına göz gezdirdiğimde daha sade dekore edilmiş olduğunu gördüm.

Katta tahminen beş-altı oda vardı. Soldaki odalardan birine girdiğimizde Aslı'nın annesi kapıyı kapattı. "Oturabilirsiniz böyle." Burası genç kız odası gibi dekore edilmişti. Büyük bir yatak ve duvarlarda Duman posterleri vardı. Sanırım tahmin ettiğim şeyi yapmışlardı.

Yatağa oturduğumuzda Aslı'nın annesi konuşmaya devam etti. "Bu odayı Aslı'nın anısı için yaptırdım. Belki siz bunu hiç fark etmediniz ama ben kızımı hep çok sevdim. Aşağıda yaşananlar için Aral adına sizden özür dilerim. O hiç sevemedi Aslı'yı, bende böyle olsun istemezdim. Sizlere de teşekkür ederim Aslı'nın katilini araştırdığınız için."

Cenk burukça gülümsedi. "Ne olursa olsun ortada genç yaşında vefat eden bir kız var, umarım eşiniz bir gün hatasını anlar." Burcu Göktaş'ta burukça gülümsedi. "Umarım... Ayrıca siz demeyin bana, Burcu Abla diyebilirsiniz hepiniz çocuğum gibisiniz." Gülümsedim. Samimiyetine gerçekten inanmıştım.

Burcu abla yataktan kalkarak odadaki büyük dolaba doğru ilerledi. Dolabın içinden büyük bir kutu çıkardığında hepimiz merakla onu izliyorduk. Kutuyu alarak yanımıza geldiğinde hüzünle konuşmaya başladı. "Burada Aslı'dan kalan son eşyalar var. Size vermek isterdim ama bunlar benim hayata tutunmamı sağlayan tek şey… İstediğiniz kadar bakabilirsiniz, bir şey olursa ben aşağıdayım."

Lalin gülümsedi. "Teşekkür ederiz." Burcu abla da yataktan kalkarken gülümsedi. "Rica ederim. Kızım yaşarken aptallık yaptım ve ona iyi bir anne olamadım, bunun için çok pişmanım... En azından katilinin bulunmasına yardımcı olup bende son bir kez annelik görevimi yerine getirmek istiyorum."

Gözleri dolu dolu konuşuyordu. Buraya geldiğimde oluşan ön yargımı kırmıştı. Bu kadın gerçekten üzgündü, yıllar onu baya değiştirmişti.

Burcu Abla oturduğu yataktan kalkarak kapıya doğru ilerledi ve bize samimi bir bakış attıktan sonra odadan çıktı.

"Şey... Bakmaya başlasak mı?" Lalin'in sesini duyduğumda onu onayladım. Hızlıca bakıp gitsek iyi olacaktı. Aral Göktaş'ın bulunduğu ortamda daha fazla bulunmak istemiyordum.

Hep birlikte kutunun kapağını açtığımızda içinde gördüklerim beni duygulandırmıştı. Özellikle fotoğraf albümünü görmemle bir süre gözlerimi kapattım ve sakinleşmeye çalıştım.

Omzuma dokunan eli hissedince gözlerimi açtım. Cenk her zaman olduğu gibi beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Ona burukça gülümsedim.

Hepimiz bir süre sakinleşebilmek için kendimize zaman tanıdıktan sonra kutunun içindekileri tek tek çıkarmaya başladık.

Aslı'nın öldüğü gün giyindiği kot pantolon ve siyah tişört, ikimizin arkadaşlığı simgelediği için taktığımız kolye, ıslandığı için buruş buruş olmuş ve birkaç harfi silinmiş, gidemediği Duman konseri bileti, hep bileğinde olan siyah tokası, şarkı sözü yazdığı ve kimseye göstermediği defteri...

Dayanamıyordum. Onun yokluğunu bu kadar hissetmeye, öldüğünü kabullenmeye başlamaya dayanamıyordum... Lalin bana sarılıp "Ağlama..." dediğinde gözümden akan yaşların farkında bile değildim.

Kısaca ona sarıldıktan sonra sanki elimde dünyanın en değerli ve en hassas eşyasını tutuyormuşçasına Aslı'nın giyindiği tişörtü çıkardım. Tişörtün bir kısmı kanlıydı...

İstemsizce tişörtü burnuma yaklaştırdım ve kokuyu kaybetmemek istercesine yavaşça içime çektim. Aslı kokuyordu...

Onu ne kadar çok özlediğimi şimdi daha çok hissediyordum. O iyi biriydi. Babası onun kötü ve bencil biri olduğunu söylese de böyle olmadığını kendi gözlerimle görmüştüm.

Her ay kendi biriktirdiği parayla insanlara ve hayvanlara kendi çapında yardım ederdi. Çocukları severdi. Bazen okuldan çıktıktan sonra çocuk parkına gider çocuklarla oynar, hayvanları severdik.

Son zamanlarda ne yaşamış olursak olalım Aslı bunu hak etmemişti ama alamadığı sevgiyi çevresine verebilmeyi başarmıştı. Yardımsever ve eğlenceli biriydi. Ailesiyle arası bozuldukça içine kapalı birine dönüşse de içinde eğlenmeyi bilen, sevgi dolu ve üzgün, küçük bir çocuk vardı.

"Ama... Ama niye öldü ki o?" Lalin'in sesini duymamla bakışlarımı ona çevirdim. Ağlıyordu ve hıçkırıklarını bastırmaya çalışıyordu... Lalin ağlamazdı, kötü bir olay yaşadığında şoka girer hareket bile edemezdi. Şimdi ise hıçkıra hıçkıra ağlıyordu...

Onun ağlaması beni de etkilemişti. Gözlerim dolu doluydu. Ağlamamak için kendimi tutuyordum. "Gel buraya." Elimdeki tişörtü kutunun içine bırakıp ona sarıldığımda daha çok ağlamaya başladı. Gevşek bir şekilde topladığı saçlarını okşadım. "Tamam... Ağlama artık..."

Bana daha çok sarıldı. "Ama o kim ne derse desin çok iyi biriydi Gece... O BABASININ DEDİKLERİNİ HAK ETMİYOR! O ADAMDAN NEFRET EDİYORUM! KENDİ KIZI OLMASINI DA GEÇTİM, ASLI'DAN BAHSEDİYORUZ! Aslı çok iyi biriydi..."

"Haklısın ama sakin ol tamam mı? Hadi gel şu deftere de bakalım." Kızlarda sessizce ağlıyordu. Cenk'in gözleri dolmuştu. "Lalin buradan çıkınca sahile gideriz olur mu? Bize harika çalma listelerinden açarsın giderken..."

Lalin Cenk'in ortamı yumuşatmaya çalışmasına burukça gülümsedi. Gözyaşlarını sildi. "Olur..." O biraz sakinleştikten sonra Aslı'nın şarkı sözleri yazdığı defterini okumaya başladık.

Yaklaşık on beş sayfası dolu olan defteri yavaş yavaş ve dikkatlice okuduk. Bazı cümleleri beni bambaşka dünyalara daldırmıştı.

"Sever mi insan gerçekten, belki de katili olacak insanı?

Ölüm sadece bedenen mi olur? Ya sevdiğimiz öldürürse ruhumuzu?

Bu katil yapmaz mı insanı? Eğer dediklerim doğruysa hepimiz katiliyiz seven ruhların..."

Çok, çok güzel yazmıştı... Defterin on beş sayfasında o kadar güzel sözler vardı ki... Bir kez daha Aslı'ya hayran olmuştum. O her zaman müzikle ilgilenen biri olmuştu. Piyano çalar, şarkı söyler, beste yapar, her türden müziği dinler, dans ederdi.

İlhamı hayattı ve onun hayatı da çevresindekilere ilham veriyordu. Girdiği ortama ışık saçar, farklılık katardı. Güzelliğinin yanı sıra yetenekli ve zeki bir kızdı. Kafasında dönen düşünceleri her zaman merak ederdim.

"Birini seviyormuş sanırım. Çoğu şarkı aşkla ilgili." Cenk'in sesini duymamla düşüncelerimden sıyrıldım. "Aslı'yla biz o konuda aynıydık. İnsanlara çok fazla bağlanmazdık."

Lalin'in söylediklerini kafamı sallayarak onayladım. "Evet ama son zamanlarda yakın değildik. Birini gerçekten sevmiş olabilir..." Cenk kafasını salladı. "Bu ihtimalde aklımızda bulunsun o zaman."

Biz eşyalara bakarken bir yandan da fotoğraflarını çekiyorduk. En ufak bir detay bile bizi Aslı'nın katiline götürebilirdi. Aslı'yla arkadaşlığımızı simgeleyen kolyeyi bir kez daha elime aldım. Kolyenin ucunda melek kanadı vardı. Gümüş ve sade bir kolyeydi. Bende sağ kanat, Aslı'da sol kanat vardı...

 

10 Yıl Önce…

"Şu vitrindeki kolyeler çok güzel değil mi Gece?" Kafamı salladım. "Evet. Bayıldım. "Aklıma bir fikir geldi! Biraz çılgınlık yapalım mı?" Aslı'nın gülümseyişiyle gülümsedim. "Yapalım."

"Sağ kanadı sen al, sol kanadı ben. Bu kolyeler arkadaşlığımızı temsil etsin. Ne dersin?"

"Olur, hadi alalım!"

Gülerek dükkâna doğru koşmaya başladık. İçeri girdiğimizde kolyeleri almak istediğimizi söyledik ve hızlıca parasını ödeyerek dükkandan çıktık. "Geç kalmayız umarım dershaneye." Aslı güldü." Ne olacak? En fazla koşarız, yetişemezsek azar yeriz, bir şey olmaz." Bende onun umursamayışına güldüm.

Heyecanla elindeki kolyeyi bana uzattı. "Hadi taksana bana!" Gülerek elindeki kolyeyi aldım ve boynuna taktım. Kısa küt saçları boynunu çok fazla kapatmadığı için takmam kolay olmuştu. "Sende benimkini tak!" İkimizde gülüyorduk.

"Tamam, ama şu saçlarını kaldır. Kaç kere kestir dedim sana ne güzel benim saçlarım bak!" Gözlerimi devirdim. "Seviyorum ben saçlarımın uzunluğunu. Hadi çok konuşma da tak şunu, geç kalacağız!" Aslı kıkırdadı. "Tamam tamam, al taktım işte." Heyecanla ellerimi çırptım. "Çok güzel olduk!" Aslı bu halime daha çok gülmeye başladı. "Evet, çok güzel olduk..."

Aklıma gelen anıyla gözyaşlarımın gözümden süzülmesine izin verdim ve burukça güldüm. "Bu kolyeyi aldığımız günü hatırlıyorum... Arkadaşlık kolyemizdi. Dershaneye geç kalacak olmamıza rağmen umursamadan kolyeyi alıp oyalanmıştık. Sonra da son dakika derse yetişmiştik. Öğretmen geldiğinde nefes nefeseydik."

Masal'da burukça gülümsedi. "Hatırlıyorum. Hatta Kumsal'a bunlar yine ne iş çeviriyor acaba diye sormuştum." Kumsal'da kafasını salladı. "Evet, bende hatırlıyorum... " Lalin'de burukça güldü. "Ben o sırada uyukluyordum. Ama size görünce bende bunlar yine bir delilik yapmışlar diye düşünmüştüm."

Cenk'te konuşmamıza dahil oldu. "Bu kolyeyi hatırlıyorum. İlk aldığın gün bana göstermiştin güzel mi diye. Aslı'dan sonra da... Birlikte gömmüştük..." Kafamı salladım. "Evet, hatırlıyorum..."

Kızlar merakla bize baktığında hızlıca açıkladım. "Aslı öldükten sonra kolyeyi Aslı'nın mezarına gömdük." Kızlar hüzünle anladıklarını belirterek kafalarını salladılar.

Bir süre daha konuşup eşyaları inceledikten sonra odadan çıktık ve aşağıya indik. Burcu Abla evin salonunda oturuyordu. Aral Göktaş ise ortalıklarda görünmüyordu. Burcu Abla bizi görünce ayağa kalktı. "Gelin böyle çocuklar, rahatınıza bakın."

Hepimiz krem rengindeki koltuklara oturduğumuzda Cenk gülümseyerek konuşmaya başladı. "Aslı'nın eşyalarını gösterdiğiniz için teşekkür ederiz." Burcu Abla da burukça gülümsedi. "Asıl ben teşekkür ederim. Eminim ki Aslı sizin onun için uğraştığınızı görünce mutlu oluyordur."

Burcu Abla Aslı'ya çok benziyordu. Ona karşı olan sinirimi yatıştıran en büyük ikinci şey buydu. Aslı yanımdaymış gibi hissediyordum.

Kumsal'da burukça gülümseyerek konuşmaya katıldı. "Biz artık kalksak iyi olur." Masal ve Lalin'de kafasını sallayarak ona katılmıştı. Burcu abla gülümsedi. "Siz bilirsiniz. Kapım size her zaman açık bunu unutmayın." Gülümsedim. "Teşekkür ederiz."

Ayağa kalktığımızda Burcu Abla panikle konuştu. "Ah unuttum! Gece'ciğim bana numaranı verebilir misin? Eğer bir şey duyarsam vesaire sizlere haber verebileyim."

Gülümsedim. "Vereyim." Cenk'te bana dönerek konuştu. "Biz seni arabada bekliyoruz Gece." Kafamı salladım. "Tamam." Burcu Ablaya numaramı verdikten sonra vedalaştık. Bana sarılarak bir kez daha teşekkür etti.

"Asıl ben teşekkür ederim. Aslı'ya babası gibi davranmadığınız ve geç olsa da onun değerini anladığınız için."

Salondan çıktığımda bize eşlik eden güler yüzlü kadına iyi günler dileyerek villadan çıktım. Kapıdaki güvenliğe de selam verdikten sonra Cenk'in kapının önüne getirdiği arabaya bindim ve hızla villanın önünden uzaklaştık.

Cenk bizi sahile getirdiğinde arabayı park ettikten sonra indik ve temiz deniz havasını içimize çekmeye başladık. Hepimiz düşünceli ve yorgunduk. Aynı zamanda İstanbul'a dönmek için uzun süre araba kullanmamız gerekecekti. Araba kullanmak beni yormuyordu ama uzun yolda dışarıyı izleyince uykusu gelen biri olarak uzun yolda araba kullanırken uykum geliyordu.

Lalin aklımı okumuşcasına konuştu. "Uzun yola çıkmak zor olmayacak mı? Hepimiz çok yorulduk." Kafamı salladım. "Zor olacak." Masal gülümseyerek araya girdi. "Bu geceyi burada, Antalya'da geçirsek nasıl olur? Bir gecelik oda tutarız otelde. Bir sürü otel var zaten burada. Sabahta yola çıkarız. Hem dinlenmiş oluruz, hem de bize iyi gelir biraz farklılık."

Dedikleri mantıklıydı. "Bana uyar." Cenk kafasını salladı. "Bana da uyar." Kızlarda Masal'a katılmıştı. Lalin yorgun bir ses tonuyla konuştu. "Tamam o zaman bir an önce otel bulalım. Çok yorgunum."

Arabaya bindik ve telefondan bakarak hızlıca bulduğumuz otele doğru ilerlemeye başladık.

 

⛤⛤⛤⛤

 

Arabayı park edip çantalarımızı bagajdan aldıktan sonra otele girdik. Cenk otel odalarını ayarlarken bizde bekleme salonunda yanımıza aldığımız çantalarımızla onu bekliyorduk. "İki ayrı oda istiyoruz. Evet, teşekkürler"

"Tamamdır. İki ayrı oda tuttum. Birinde siz birinde ben kalacağım. Sizin kalacağınız odada hepiniz için ayrı yataklar var, rahat yatarsınız." Cenk'in sesini duymamla başımı telefonumdan kaldırdım. Lalin hızlıca konuştu. "Hadi hemen çıkalım yoksa ayakta uyuyacağım. Ağlamak beni yordu..."

Lalin'in dediğini yaparak hızlıca odaya çıktık. Geniş ve ferah bir odaydı. Camları denize bakıyordu. Odayı her ne kadar incelemek istesem de uykunun beni esir almasına engel olamadım ve elimdeki çantaları bıraktıktan sonra kızlar gibi bende yatağıma geçtim ve anında uykuya daldım.

⛤⛤⛤⛤

 

Gözlerimi açtığımda birkaç saniye kendime gelmeye çalıştım. Akşam olmuş, hava kararmıştı. Yatakta doğrulduğumda Lalin'in telefonuna bakarak sırıttığını gördüm. Sanırım biriyle mesajlaşıyordu. Telefona o kadar dalmıştı ki uyandığımı fark etmemişti bile. "Neye sırıtıyorsun öyle?"

Sesimle sıçradığında kıkırdamaya başladım. Amacım onu korkutmak değildi ama korkmuştu. "Ödüm koptu Gece!" Kıkırdamaya devam ediyordum. "Telefona o kadar dikkatini vermeseydin uyandığımı anlayabilirdin Lalin!" Dudağını büzdü. "Deniz'le konuşuyordum, dalmışım."

Gülümsedim. "Bakıyorum da baya iyi aranız Deniz'le." Lalin'de gülümsedi. "Evet, tatlı çocuk." Kızları uyandırmamak için sessizce gülmeye başladım. "İki hafta sonra ayrılacağınıza eminim..."

Lalin gülümsedi. "Deniz diğerleri gibi değil. Bilmiyorum, baya ısındım ona ve iki hafta çıkıp ayrılmak istemiyorum." Söylediklerinde ciddi görünüyordu ve bu hiç Lalin'lik değildi. Sanırım Deniz'i gerçekten sevmeye başlamıştı. "Umarım her şey istediğin gibi olur canım arkadaşım." Gülerek öpücük attı. "Umarım!"

O Deniz'le olan konuşmasına geri dönerken bende banyoya gittim ve ihtiyaçlarımı giderdim. Banyodan çıkarak odaya doğru ilerlemeye başladığımda kapının çalmasıyla kapıya yöneldim.

Kapıyı açtığımda gelenin Cenk olduğunu gördüm. Üzerinde şile bezinden yapılmış bir gömlek ve şort vardı. Gözleri hafif şişmişti. Sanırım uykudan yeni uyanmıştı.

"Selam. Kızlar uyuyor mu?" Kafamı salladım. "Evet. Lalin uyanık bir tek o da Deniz'le mesajlaşıyor." Heyecanlı bir şekilde konuşmaya başladı. "Seninle bir çılgınlık yapmak istiyorum. Benimle gelir misin?" Gülümsedim. "Seninle her yere gelirim, gelirim gelmesine de nereye gideceğiz?"

"Sürpriz. Lalin'e haber ver gel, burada bekliyorum seni." Odaya Lalin'in yanına gittim ve sessizce Cenk'le dışarı çıktığımı söyledim. Ayağımdaki terlikleri çıkarıp ayakkabılarımı giyindim ve kapıya ilerledim. "Hazırım." Cenk heyecanla gülümsedi. "Hadi gel o zaman."

Hızlıca otelden çıktık. Etraf sessiz ve sakindi. Gece olduğu için ortalıkta çok fazla insan yoktu. Cenk'in "Koşalım!" demesiyle elini tuttum ve koşmaya başladık. Hem koşuyor hem de gülüyorduk.

Durduğumuzda deniz kenarında olduğumuzu gördüm. Hava karanlıktı ama bir çok yerde aydınlatmalar vardı. "Denize girmeye ne dersin?" Cenk'in sorusuyla bir ona bir denize baktım. Şu an biraz çılgınlık bana iyi gelebilirdi. İkimizde deliydik bunu kabul ediyorum ama deli olmayı seviyorduk. "Bana uyar!"

Cevabımla birlikte kocaman gülümsedi. "Hadi gel!" Birlikte koşarak denize atladık. Bir yandan kahkahalarla gülüyorduk. "Su soğukmuş." Cenk önüne gelen saçlarını düzeltti. "Alışırsın birazdan. Çok üşürsen çıkarız." Kafamı salladım.

"Cenk, çok iyi yüzme bilmediğimi biliyorsun değil mi? Her an dibe batabilirim..." Yüzüne güven verici bir ifade yerleştirdi. "Gece, asıl sen yanında olduğumu biliyorsun değil mi? Her an batarsan seni tutabilirim!" Beni taklit etmesine gülerek yavaşça omzuna vurdum.

Bir süre sonra birbirimize su atmaya başladık. Baya eğleniyordum. "Bak ya, o su öyle atılmaz böyle atılır!" Cenk'e suyu fırlattığımda kahkaha atmaya başladı. "Son su bükücü Gece Kaya!" Bende kahkaha atıyordum. "Ne sandın? Gelmiş geçmiş en iyi son su bükücüsüyüm! " İkimizde gülüyorken biraz daha ilerledik.

Su derinleştiği için yüzemiyordum. Panik yaptım ve batmaya başladım. "Cenk, yüzemiyorum!" Cenk yanıma gelerek beni tuttu ve batmamı engelledi. "En önemli kural; Panik yapmamak! Tamam mı? Sakinleş. Kalbin çok hızlı çarpıyor..."

Alayla güldüm. "Bunu anksiyetesi olan birine demen kadar ironik bir şey yok biliyorsun değil mi?" Birlikte kıyıya doğru yüzmeye başladık. "Hayır, çünkü eğer hayatını gerçekten tehdit eden bir olayla karşılaşırsan yapamayacağını düşündüğün şeyleri bile yaparsın..."

Kıyıya çıktığımızda kumların üzerine oturduk. Ayaklarımız hala denizin içindeydi. Ay ışığı denize vuruyordu. Eşsiz güzellikte bir manzara ortaya çıkmıştı. Su beni yorduğu için yeni uyanmama rağmen üzerime bir ağırlık çökmüştü.

Kafamı Cenk'in omzuna koydum. "Seninle çılgınlık yapmayı seviyorum. Beni çağırdığın için teşekkür ederim." Cenk gülümsedi. "Asıl ben teşekkür ederim, her zaman yanımda olduğun için." Gülümsedim.

Bir süre daha kumların üzerinde oturarak denizi izledikten sonra ayakkabılarımızı giyindik ve hızlıca kaldığımız otele yürümeye başladık. Sırılsıklam olmuştuk. Yaz mevsiminde olduğumuz için hava sıcaktı ve üzerimiz biraz kurumuştu ama tamamen kuru değildik.

Hızlıca otele girdiğimizde Cenk kendi odasına, ben kızlarla kaldığım odaya geçtim. Hızlıca kıyafetlerimi çantadan aldıktan sonra banyoya gittim ve üzerimi değiştirdim. Kızların yanına gittiğimde hepsinin uyanmış olduğunu gördüm.

"Gece neredeydin?" diye sordu Masal. Ses tonundan yeni uyandığını anlamıştım. Gülümsedim. "Cenk'le denize girdik!" Lalin ağzı açık bir şekilde bana bakıyordu. "NE! BENİM BUNDAN NEDEN HABERİM YOK? İNSAN BİZİ DE ÇAĞIRIR!" Gülmeye başladım. "Benim de haberim yoktu. Cenk çağırınca gittim."

Lalin tam konuşacakken kapı çaldı ve konuşmamız yarım kaldı. Heyecanla kapıya koşmaya başladı. "Bu sefer kapıyı ben açacağım, belki Cenk kimi görürse ona sürpriz yapar!" Hepimiz ona gülmeye başladık.

Tahmini doğruydu. Gelen Cenk'ti. "Cenk, canım arkadaşım! Bizi de denize götürmeye falan mı geldin? Hadi hemen çıkalım!" Cenk şaşırmış bir şekilde koluna giren Lalin'e bakıyordu. Biz ise kahkahalarla gülüyorduk.

"Biz gittik ya, o da gitmek istiyormuş." dedim gülmemi durdurmaya çalışarak. Olayı anlayan Cenk gülerek konuşmaya başladı. "Hangi denize gitmek istiyorsun Lalin'ciğim? Yüzülen denize mi, flört ettiğin Deniz'e mi!"

Cenk'in söylediğiyle hepimiz gülmekten bayılmak üzereydik! Cenk neden hep bu kadar iyi laf sokuyordu? "Ve Cenk vurdu gol oldu!" Masal'ın dediğiyle, biraz sakinleşen biz yine gülmeye başlamıştık.

Lalin ise öylece durmuş Cenk'e öldürücü bakışlar atıyordu. "HA HA HA ÇOK KOMİK ÇOK GÜLDÜM! BİR DAHA SÖYLE BİR DAHA GÜLELİM (!)" Lalin'in tepkisiyle kahkaha atmaya devam ediyorduk.

Cenk gülerek Lalin'e sarıldı. "Tamam tamam, kızma. Seninle de gideriz sözüm olsun. Ama bugün bir daha denize girersem hasta olacağım."

"İyi, tamam. Acıdım sana."

Bir süre oturarak sakinleştikten sonra Masal Cenk'e dönerek konuşmaya başladı. "Sen neden gelmiştin? Gülmekten soramadık."

"Gece'yi kaçırmaya. Yürüyüş yapalım diyecektim. İsterseniz sizde gelin, siz uyuyorsunuz diye ben bir şey demedim ama geldim gördüm ki uyanmışsınız." Lalin hemen atladı. "Şuan olmaz canım. Ben Deniz'le Kumsal'da Burak'la mesajlaşıyor. Siz Masal'ı alın gidin o da sap sizin gibi!"

Masal şok olmuş bir ifadeyle Lalin'e döndü. "Ben ne yaptım şimdi sana! Ayrıca sap olduğumu nereden çıkardın canım arkadaşım?" Lalin bir yandan Deniz'le mesajlaşıyor bir yandan Masal'a cevap veriyordu. "Sende güldün. Ayrıca bir dakika, senin sevgilin mi var!" Telefonunu kenara bırakarak şok içinde Masal'a bakıyordu.

O cevap vermeden önce Cenk'le bana dönerek bizi ciddi anlamda kovdu. "Siz gidin biz burada dedikodu yapacağız... Hadi bak kapı orada canım... Hadi… GÖRÜŞÜRÜZZ!" Kapı dışarı edildiğimizde Cenk'le ikimiz gülmeye başladık.

"E o zaman teklifinizi kabul etmiş sayıldım Cenk Bey, yürüyüşe gidebiliriz." Cenk hala gülüyordu. "Teşekkür ederim Gece Hanım. Önden buyurun."

 

MASAL


Lalin, Cenk ve Gece'yi adeta kovduktan sonra yanıma gelerek sorusunu tekrarladı. "Senin sevgilin mi var? Adı ne? Mesleği ne?"

Güldüm. "Aslında sözlüm sayılır. Adı Murat. Aynı hastanede çalışıyoruz yıllardır. Çalıştığımız süre içinde sevdik birbirimizi, sonra kendi aramızda, sadece ikimizin olduğu söz tarzı bir şey yaptık. Önümüzdeki yıl evlenmeyi düşünüyoruz." Kumsal'da şok içinde beni dinliyordu. "Bizim bundan neden haberimiz yok Masal!"

"Hiç konusu açılmadı, benimde aklıma gelmedi. O yüzden söyleyememiş oldum." Lalin araya girdi. "Nasıl konusu açılmadı? Yedi yirmi dört Deniz'den bahsediyorum?" Tek kaşımı havaya kaldırarak konuştum. "Ha ciddi düşünüyorsun yani Deniz'le?" Lalin yatağa oturdu. "Bilmiyorum. Beni biliyorsunuz, sizden sonra bu konuda değişmedim. Kimseye bağlanmam öyle ama Deniz sebepsizce beni çekiyor, onu gerçekten sevdim."

Kumsal gülümsedi. "Umarım çok mutlu olursunuz ikinizde." Ona döndüm ve gülümsedim. "Sende çok mutlu ol Kumsal'ım. Burak'la nasıl gidiyor? " Kumsal gözlerini kaçırdı. Hep utanınca veya konuşulan konudan kaçmak isteyince gözlerini kaçırırdı. Bu özelliği yıllar içinde değişmemişti.

"Yani... Bilmiyorum, arkadaşız işte." Lalin gülerek Kumsal'a döndü. "Sadece arkadaş mı?" Kumsal gözlerini kaçırmaya devam ediyordu. "Bilmiyorum! Normalde ben de kimseye bu kadar çabuk ısınmam, şunun şurasında kaç gün oldu ki? Ama Burak'ı sevdim, eğlenceli biri."

Lalin Kumsal'a döndü. "Bana bak bebeğim, benden sana tavsiye, hayatı akışına bırak. En kötü ne olabilir ki? Şu hayatta neler yaşadık, artık akışına bırakmanın zamanı gelmedi mi?" Kumsal kafasını salladı. "Haklısın."

Gerçekten bir yerde haklıydı. Hayata bir kere geliyorduk ve ne zaman öleceğimiz belli değildi, neden kısa vaktimizi sadece dertlerle ve düşüncelerle geçirmeye çalışıyorduk? Bazı zamanlarda her şeyi akışına bırakıp yaşadığımızı hissetsek, mutluluğu hissetsek, yeri geldiğinde üzüntüyü de hissetsek olmaz mıydı?

Lalin'in sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Deniz ve Burak'la görüntülü konuşmaya ne dersiniz? Seninle buluşmak istiyorum ama saat geç oldu yazdı. Bilmiyor Antalya'da olduğumu, görüntülü arayayım mı? Burak'ta yanındaymış."

Kafamı salladım. "Bana uyar." Kumsal'da bana katıldı. Lalin sevinçle onları ararken Kumsal saçını düzeltiyordu. Onun bu tatlı heyecanına gülümsedim.

Telefon üçüncü çalışta açıldı. "Lalin, nasılsın?" Lalin Deniz'e gülümsedi. "İyiyim, konuşalım istedim müsaitsin değil mi?" Deniz kafasını salladı. "Evet, Burak var yanımda." Deniz Burak'ın yanına oturunca Burak gülümseyerek selam verdi. "Merhaba." Lalin'de gülümseyerek bizi gösterdi. "Benimde yanımda kızlar var."

Deniz merakla sordu. "Siz neredesiniz? Otele benziyor orası." Lalin'in gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Heyecanı yüzüne yansıyordu. "Antalya'ya geldik. Aslı'nın araştırması için, yüzden buluşma teklifini kabul edemedim."

"Aslı kim? Ne araştırması? Kötü bir şey yok değil mi?" Lalin her zamanki gibi yine mükemmel bir pot kırmıştı. Hemen araya girdim ve Lalin'i onlar fark etmeden dürttüm. "Yok yok, önemli bir şey değil. Uzun hikaye zaten ama kötü bir şey yok iyiyiz."

Deniz başını salladı. "Anladım. İyi olmuş o zaman sizin için, konu ne bilmiyorum ama farklılık olmuştur başka şehir." Kumsal gülümsedi. "Aynen." Burak araya girdi. "Kumsal nasılsın? İyi geçiyor mu tatilin?"

Onunda heyecanlı olduğu yüzünden anlaşılıyordu. Kumsal gülümsedi. "İyiyim, iyi geçiyor tatilim. Sen nasılsın?" Burak'ta gülümsüyordu. "İyiyim bende, sana çalmak için söz verdiğim şarkının akorlarına çalışıyorum."

Kumsal gülümsedi. "İstanbul'a döneceğim yarın, istersen buluşalım bana birkaç şarkı çalmayı öğretirsin. Burak heyecanla gülümsedi. "Olur, saati ve yeri konuşuruz seninle." Kumsal başını salladı. "Konuşuruz."

Bir süre daha Deniz ve Burak'la konuştuktan sonra telefonu kapattık. Lalin kırdığı pottan dolayı gergindi. "Özür dilerim, bir anda ağzımdan kaçtı." Kumsal'la birlikte Lalin'e döndük ve konuşmaya başladım. "Önemli değil, bir şey anlamadılar ama bir dahaki sefere dikkatli ol." Lalin başını salladı. "Olacağım."

Bir süre daha kızlarla sohbet ettikten sonra yataklarımıza dağıldık. Yarın yola çıkacağımız için erken kalkmalıydık bu yüzden uykumuzu almamız lazımdı. Yatağıma girdiğimde yeni uyanmış olmama rağmen gözlerimi kapattıktan birkaç dakika sonra uykuya daldım.

GECE


"Sağ ol, çok eğlendim bugün." Cenk gülümsedi. "Rica ederim, bende çok eğlendim. Çok özlemişim seni." Gülümsedim. "Bende. Yarın erken kalkmamız lazım yatalım artık. İyi geceler." Sarıldık. "Haklısın, iyi geceler."

Cenk'le koridorda vedalaştıktan sonra otel odasına girdim. Kızlar uyumuştu. Sessiz olmaya çalışarak üzerimi değiştirdim ve yatağa girerek yarın erken kalkmam gerektiği için kendimi uykunun kollarına bıraktım…

Düşünceleriniz neler?

Loading...
0%