Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. BÖLÜM🪷

@zeynepizem

 

🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭

 

 

ZEHİRLİ ŞEKER

 

BÖLÜM 21

 

🪷

 

 

Barış'la sessiz başlayan araba yolculuğumuzda duygularımı bastırmak adına kendimi kasıyor olmam dışında hiçbir sıkıntı yoktu. O ne olduğuna dair bir şey sormuyor ve ben de bunu fırsat bilerek susuyordum.

 

Nuran sağ olsun hevesim kursağımda kalmış gibi hissediyordum. Yapmak istediğim şeye engel olamamıştı fakat yaptıkları beni huzursuz etmişti. Benim yaptıklarım da... Annem bu yaptığımı görse bir hafta yüzüme bakmazdı. Şu an boş bir banka oturup saatlerce boş yolu veya bir duvarı izlemek istiyordum. Hiçbir şeye hevesim kalmamıştı.

 

Barış'ın arada üzerime düşen bakışlarını fark etsem de dizlerimin üzerindeki ellerimden bakışlarımı çekmedim. Ki araba yavaşlayarak durana dek.

 

Ön camdan dışarı baktığımda geçen birlikte oturduğumuz bankın önünde olduğumuzu fark ettim. Sorguyla Barış'a baktım. Yüzündeki anlayışlı ifadeyle bankı gösterdi. "İn bakalım, kız çocuğu."

 

O kendi tarafındaki kapıyı açtığında ben de ona ayak uydurdum. Arabadan çıktım ve banka doğru ilerleyerek oturdum. Barış da hemen yanıma oturdu. Anlatmamı istiyordu herhalde. Aksi takdirde niye burada durmuş olabilirdik ki? Beni yemeğe çıkaracağı yer burası olamazdı.

 

Ay yoksa olabilir miydi?

 

"Nil?"

 

Kafamı ona taraf çevirdim. "Hm?"

 

Elindeki fark etmediğim su şişesini bana doğru uzattı. "Biraz su içmek ister misin?"

 

Kafamı usulca salladım. Şişeyi bana vermeden önce kapağını açmıştı. Birkaç yudum su içtim ve şişeyi dizlerime yasladım. "Ben-"

 

"Biliyorum, duydum her şeyi."

 

Göğsüm sıkışır gibi oldu. Elimde olmadan kafamı daha fazla eğdim. Elimdeki su şişesini alarak kenara koydu ve bana yaklaştı. "Nil, sen yanlış bir şey yapmadın." Dedi güven verici bir tonlamayla.

 

"Öyle hissediyorum ama..." dedim yalanlamadan. "Sanki hayatımdaki her şey yanlış gibi."

 

Yüzümü görmek için önüme doğru eğildiğinde gözlerimi hafifçe kaldırarak ona baktım. "Her şeye rağmen sen doğru olansın, tamam mı?"

 

Tek kaşımı kaldırdım. "Nasıl yani?"

 

"Bırak, boş ver. Hayatındaki her şey yanlış olsun. Sen doğru olduktan sonra hiçbir yanlışın önemi yok."

 

"Bilmem, belki yanlış olan direk benimdir."

 

"Değilsin." Yüzümü yüzüne doğru kaldırdım. "Sen hırçın küçük bir kız çocuğusun. Herkesten daha doğru, daha masum bir çocuk." Dudağımın kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. Lakin hemen sildim ve burnumu yukarı diktim. "Yirmi dört yaşındayım bir kere ben. Sensin çocuk."

 

Gülümsedi. "Seninle çocuk olmayı isterdim." Dedi. Sonra derin bir nefes aldı. "Ama bazen geç kalıyoruz işte bazı şeylere." İçimde ona karşı sıcacık bir duygu hissettim. Boynuna sıkıca sarılıp dakikalarca öyle beklemek istedim ama yapamadım. Utandım.

 

"Nil." Ona bakamadım. "İçindeki çocuğu sakın öldürme. Ne olursa olsun kendinden önce hep ona gülümse."

 

"Sanki, sen kendi içindeki çocuğu öldürmüşsün gibi konuştun."

 

"Öyledir belki." Dedi mırıldanarak. "O çocuk öldüğünde kendine gülümsesen de bir faydası olmuyor, o çocuğa zaten artık gülümseyemezsin. Bir ölüye gülümsemek... faydasız."

 

İçimdeki cesareti topladım ve başımı omzuna yasladım. "Belki ölmemiştir senin çocuk, komadadır olamaz mı?"

 

Güldü. Gülüşü içimi gıdıkladı. "Bilmem, olabilir." Omzuna yaslandığım taraftaki kolunu kaldırdı ve sırtımdan dolayarak beni sardı. Kalbim hızlandı. Şu an bunu neden yapıyorduk bilmiyordum ama yapmak iyi hissettirmişti.

 

"O kadının anneme karşı da böyle davrandığı bilmek canımı sıkıyor. Annem, sessiz bir kadındı hep. Üzülünce, sinirlenince, öfkelenince susardı. Hep susardı." Derin bir nefes aldım. Sırtımdan doladığı kolu omzumu okşadı. "Ben annem gibi değilim." Dedim. "O an o kadını öldürmek istedim."

 

Bir polise bu itirafı etmemeliydim belki. Çok ironik olmuştu. "Hapse girersem beni ziyarete gelir misin?" Diye sordum. Yüzünü yüzüme eğdi. "Hapse falan girmeyeceksin." Dedi.

 

"Ama varsayım bu. Girersem ziyarete gelir misin?"

 

"Gelirim." Dediğinde genişçe gülümsedim.

 

"Ben de gelirdim. Senin ziyaretine yani. Eğer hapse girseydin... Ay ben senin avukatın olurdum. Hem de sana beleş avukatlık ederdim he, büyük kıyak geçiyorum bak. Bunu babamın oğluna yapmam."

 

Kıkırdadı. "Kendimi çok özel hissediyorum şu an Nil." Dedi gülerken. Gülüşüne güldüm. O an ona abimle olan olaylarımızı da anlattım. Aynı odada kaldığımızı ve köpekten kaçtığımızı. Beni can kulağıyla dinledi. Hiç oflamadı. Aksine olayla ilgili sorular sordu. Onun sayesinde yine kendimi değerli hissettim.

 

"Bugün ne yapalım biliyor musun Nil?" Kafamı omzundan kaldırarak yüzüne baktım. "Ne?"

 

"Bize gidelim. Annem dedi ki seni getirmezsem beni evlatlıktan ret edermiş."

 

Son söylediği beni hem güldürdü hem de mutlu etti. "Olur." Dedim hemen. "Özledim onları."

 

"Hepsini mi?"

 

Kafamı salladığımda o da karşıt bir şekilde iki yana salladı. "Baran'ı bile mi?"

 

Kıkırdadım. "Yani?"

 

"Hayır. Yok öyle bir şey. Niye özlüyorsun kızım sen o suratsızı?"

 

"Kardeşinden değil de düşmanından bahsediyorsun sanki."

 

Gözleri kısıldı. Yüzümü birkaç saniye inceledi ve konuştu. "Öyle çünkü." Dedi sesini karanlıklaştırarak. Gözlerimi büyüttüm.

 

"Şaka herhalde?" Dedim sorgulayarak.

 

O karanlık ifade hâlâ yüzündeyken genişçe sırıttı. "Şaka tabi."

 

🪷

 

Barışların eve gittiğimde tüm kadro evdeydi. Esma teyze beni gördüğünde kocaman gülümsemiş, yine içten bir şekilde konuşmuş, içimde anneme karşı duyduğum özlemin bir parçasını alıp götürmüştü. Esma teyzeye sarılmak bana iyi hissettiriyordu. Hem de çok iyi. Evde olan her şeyi unutmuş ve ana odaklanmaya başlamıştım sayesinde.

 

Baran, bana evlenme teklifi etmişti ve maalesef onu bir daha görememiştim. Çünkü Barış ben cevabımı veremeden Baran'ı arkaya çekmişti. Umuyordum ki hâlâ hayattaydı.

 

Aysu, yine bildiğimiz gibiydi. Kavga etmiş didişmiş ve günün sonunda da barışmıştık. Onunla yemekten sonra seksek oynayacaktık hatta, sözleşmiştik. Aysel'le mutfakta akşam yemeğinin son hazırlıklarını yaparken muhabbet ediyorduk.

 

"Baran abim sizlere ömür galiba," diye mırıldandığında karıştırdığım çorbadan başımı kaldırarak ona döndüm. Dudaklarımdan bir kıkırtı peyda oldu. "Yok canım, o kadar değildir." Aysel gözlerini büyüterek olumsuzca baktı. Sessiz kaldım. Yüzümdeki gülümsemeyle çorbayı karıştırmaya devam ettim. Kendi evimde asla hissetmediğim bir sıcaklık hissediyordum, sanki yıllardır tanıyordum, yıllardır onlarlaydım da içimde öyle bir his kendini gösteriyordu. O evdeki ortamın aksine burası gerçekten aile ortamıydı. Hayalini kurduğum ortam.

 

"Nil, acaba seni gerçekten abilerimden birine mi alsak?"

 

Ona ters bir bakış attım. "Ben ağayla evlenmem, Aysel'cim. Abilerin kriterlerime uymuyor maalesef."

 

Üzgünce yüzüme baktı. "Ama neden? Akraba olurduk ne güzel, kardeş kardeş yaşardık hem evlilik bahane zaten aynı evde kalmak şahane."

 

Burnumdan sert bir nefes verdim ve yüzüme kendimi beğenmiş bir ifade yerleştirdim. "Değil mi? Mütişimsel bir insanım, benimle hayat cennetten bir parça misali."

 

Söylediklerim onu güldürdü. "Öyle." Dedi. "Ben bir ablam olsun çok isterdim. Şirin ve Lavin çok şanslı."

 

"Şirin deme kaşınıyorum." Dedim bir anda kendime engel olamayarak. Bana alık alık baktı. "Ne var canım, uyuşamadık biz onunla. Yani bazen empati falan kurmaya çalışıyorum lakin olmuyor."

 

Elindekileri bıraktı ve bana doğru gelip elini uzattı. Yaptığını anlamadım ama elini tutarak sıktım. "İşte asalet, işte feraset, işte adam gibi adamlık!" Dedi, sesi mutfakta yankılandı. Tepkisi bana kahkaha attırmıştı. "Şirin'le anlaşamıyor musun sen de?"

 

"Ay şeytan görsün onun yüzünü." Dedi yüzünü buruşturarak. "Lavin'e yapmadığını bırakmıyor. Nefret ediyorum ondan."

 

Kaşlarım usulca çatıldı. "Ne yapıyor mesela?"

 

"Küçükken hep oyuncaklarını kırardı. Kendi oyuncaklarını da kırar suçu Lavin'e atardı. Nuran cadısından çok dayak yemiştir Lavin." Dedi üzgün üzgün. "Sonra, büyüdükçe daha da kötüleşti. Lavin'in ödevlerini yırtıyordu; ilk okulu, orta okulu ve liseyi aynı okullarda okuduk biz. Oradan biliyorum. Lavin hocalardan da çok azar işitirdi onun yüzünden. Üniversite sınav senesinde de psikolojik olarak çok uğraştı Lavin'le." Kaşları çatıldı. "Lavin aşkım bir tanem biraz içe kapanıktır, zaten evdeki durumu az çok fark etmişsindir. Dilan teyze bir şey söyleyemediği için Lavin de susuyordu hepsine."

 

Kaşlarım biraz daha çatıldı. Aysel anlatmaya devam etti. "Yine de Lavin tıp kazandı." Bunu söylerken gurur duyduğunu belli etmişti. "Ama o cadı yine yediremedi kendine. Üniversite puanı yüksek değildi. Özel üniversite yazdırdı tüm tercihlerine, yoksa puanı yetmiyordu. Şu anda özel üniversite de okuyor, diş hekimliği bölümünde."

 

Okuduğu bölüm umurumda değildi ama Lavin'e yaptıkları canımı sıkmıştı. Bugün Nuran'ı dövmüştüm yarın da kızını dövme olasılığım bence çok yüksekti.

 

"Ben bugün Nuran'ı dövdüm." Dedim birden pat diye. Şaşkınlıkla bana döndü. "Ne yaptın?"

 

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Dışarı çıkacaktım. Çıkamazsın dedi. Çıkarım dedim. Çıkamazsın dedi. Çıkarım dedim. Yine çıkamazsın deyince bende şalterler attı, yapıştım saçına. Sonrasını çok hatırlamıyorum."

 

Mutfak kahkahasıyla şenlendi. "Ya Nil sen adamın dibisin. Dibinin dibinin dibisin! Adamsın!"

 

Tepkisine gülsem de yaptığımdan birazcık pişmanlık duyduğum için çok içten değildi. Büyüğüme el kaldırmak konusunu hâlâ vicdan yapıyordum. Beni getirdikleri hal onların suçuydu ama. Onu uyarmıştım hem de birçok kez. Aysel'in gülüşü bir anda bıçak gibi kesildi. Bana yanaşarak fısıldadı. "Aman Nil, bak dikkat et. Evde Çınar yokken böyle şeyler yapma tamam mı?"

 

Tek kaşımı kaldırdım. "Neden?"

 

"Onların işi belli olmaz. Nuran teyze, Seyfi amcayı doldurursa elinden alamazlar seni." Kolumu tuttu. "Çınar biliyor değil mi? Bak o kadın bunun altında kalmaz, kesin zarar vermeye çalışır sana."

 

Elimi boş ver dercesine salladım. "Bir şey yapamaz." Dedim. Kafasını belli belirsiz salladı. "Yine de dikkatli ol. Lavin'in anlattıklarıyla biliyorum az çok, tehlikeli insanlar onlar." Çınar’ın dün gece söylediklerini anımsadım. İçim bir an değişik olsa da kendimi toparlamayı başardım. Dudağımın kenarı yukarı kıvrıldı. "Sen tehlike görmemişsin." Dedim özgüvenle. O sıra içeri Esma teyze girmişti. "Masayı açtım kızım, hadi tabakları götürün siz de."

 

Aysel kafasını salladı. "Tamam anne." Dedi. O çoktan hazırlanmış tabakları aldığında ben de bardakların olduğu tepsiyi aldım.

 

Masayı bugün bahçeye kurmuşlardı. Benim için oldukça sevindirici bir durumdu bu. Dışarı çıkıp elimizdekileri masaya dizerken Baran'ın evin arkasından koşarak önümüzden geçtiğini gördüm. Lakin bu göz yanılması da olabilirdi çünkü gözümü kapatıp açana kadar yok olmuştu.

 

Baran'ın çıktığı yerden Barış da çıktığında yanılmadığımı anlamıştı. "Ulan hergele! Seni arabanın arkasına bağlayıp sokak sokak gezdirmezsem bana da Barış demesinler!"

 

"Abi! Annem kızacak bak!" Dedi Aysel o sıra. "Sus kız! Sen karışma! Abine laf söylediğini görmeyeyim bir daha!"

 

"Yani yine neyi bölüşemiyorsunuz ki anlamadım."

 

Baran bir ağacın arkasından kafasını çıkartarak soruyu yanıtladı. "Nil'i paylaşamıyorum. Ben diyorum ben gelin edeceğim onu abim diyor-"

 

"Lan yedim seni!"

 

Birkaç tur evin çevresinde koştular. Onları izlemek beni güldürüyordu. Baran'a hem acıyor hem de acımıyordum. Sayesinde güldüğüm için ikilemdeydim. Barış nefes nefese yemek masasının önünde durdu ellerini dizlerine yaslayarak nefeslendi. "Nasıl bir polisten daha hızlı koşabilirsin lan!?" Diye isyan etti o sıra. Baran yine ağacın arkasındaydı.

 

"Göt korkusu abicim. Sen bilmezsin."

 

Kahkaha atmadan edemedim. Onlar koşarken biz de neredeyse tüm masayı hazırlamış sayılırdık.

 

Barış dikleşti. "Anne!" Diye bağırdı içeriye doğru. "Oğlun küfrediyor!"

 

Esma teyze mutfaktan bir anda çıktı. Zaten her şey bir anda oldu. Elindeki iki terliğin birini ağacın arkasındaki Baran'a birini de Barış'a atmıştı. Garip olan ikisinin de tam on ikiden vurulmasıydı. "Eşek kadar adam oldunuz! Aysu'dan daha betersiniz!"

 

"Yav anacım misafirimizin önünde yaptığın iş mi şimdi?" Diyerek isyan eden Baran'a karşılık Barış annesinin attığı terliği yerden almış garip garip terliğe bakıyordu. "Anne Allah seni inandırsın benden daha iyi nişancısın!"

 

Kıkırdadım. Çok güzeldiler. Umarım hep böyle kalırlardı. Aile olmayı kendi ailemden değil onlardan öğreniyordum resmen.

 

Aysu çoktan masasına kurulmuş yemeklerden çaktırmadan tıkınıyordu. Masanın ortasındaki üzümü avuçlarken sordu. "Annecim ben daha akıllı değil mi?" Esma teyze Aysu'ya baktı. "Kız!" Diye bağırdı. "Sofraya herkes oturmadan başlamak yok demedim mi ben sana!"

 

"Yimedim ki anne tadına baktım." Derken ağzına üzümleri tepiyordu.

 

"Allah'ım bu çocuklar öldürecek beni." Diye söylenerek eve girdi Esma teyze. Girdiği gibi geri geldi ama. "Terliklerimi getirin!"

 

Bu emir anında yerini buldu. İkisi de terlikleri annelerinin önüne bıraktı. Esma teyze içeri girdiğinde ise Barış fırsat bu fırsat diyerek Baran'ın ensesinden yakalamıştı.

 

Baran'ın helvayı kavuruyoruz diye düşünürken sokak kapısı yumruklandı. Herkes kapıya dönerken Esma teyze de tencereyle dışarı gelmişti. "Oğlum bir beklediğin mi var?" Diye sorduğunda Barış kafasını iki yana salladı. Kapı tekrar yumruklandı. Barış, Baran'ı bir kenara un çuvalı gibi bırakıp kapıya ilerledi. Az önceki ifadesi tamamen kaybolmuş ve ciddiyet gelmişti. Çatık kaşlarla kapıyı açtığında yüzündeki afallamayı gördüm. "Sen ne arıyorsun lan burada?"

 

Kapıdakini göremiyordum ama sesini duydum. "Tanrı misafiriyim! Bir diyeceğin mi var!?"

 

Çınar.

 

Gözlerimi kırpıştırdım. Barış, "Evde yokuz!" Dedi ve kapıyı suratına kapattı, ki geç kalmıştı çünkü Çınar ayağını kapının arasına koymuştu. "Esma sultan! Oğluna onu çöpten bulduğunuz gerçeğini söylemedin mi daha?" Esma teyze kapıya doğru gitti ve Çınar'ı gördüğünde Barış'ı kenara itti. Öz oğlu Çınar'dı sanki. "Ay oğlum hoş geldin! Gel geç çabuk biz de yemeğe oturuyorduk."

 

Çınar, Barış'a pis pis bakarak içeriye girdiğinde göz göze geldik. Sanki burada olmamı beklemiyormuş gibi şaşırdı. "Aa canım kardeşim, sen de mi buradaydın? Ne büyük tesadüf!" Yanımda put gibi duran Aysel'e doğru eğildim. "Sana diyor Aysel." Dediğimde Aysel öksürmeye başladı. "Neyi bana diyor?" Diye sordu şaşkınca.

 

Kafamı iki yana salladım. "Hiç, boş ver." Boş verdi. Çınar'a gülümsedi. "Hoş geldin Çınar abi." Çınar’a içi gide gide abi dediğine yemin edebilirdim. Çınar kafa salladı. "Sağ ol sağ ol," dedi ama odağı masadaydı. "Yine döktürmüşsün be Esma sultan!"

 

"Çınay döktüymüssün ni demek?"

 

Çınar güldü. Cevap vermeden Aysu'nun arkasından eğilerek yanağına kocaman bir öpücük bıraktı. "Oh!" Dedi geri çekilirken.

 

Aysu'yu kıskanıyordum.

 

Gözlerimi onların üzerinden çektim. Baran, Çınar'la selamlaşmış, çok önemli bir meseleyi konuşmaları gerektiğini söylemişti. Konuşmaya da devam ediyorlardı. "Çınar abi hani çiçeğin çikolatan?"

 

Çınar'ın kaşları çatıldı. "Nasıl?"

 

"Nil'i istemeye..." duraksadı. "Yok dur ben senden isteyeceğim! Niye geliyorsun abi sen ya, ben gelecektim!"

 

"Ne zırvalıyorsun oğlum?"

 

Barış, Baran konuşamadan ensesine geçirdi. "Ah! Abi ne vuruyorsun ya!? Aşık olmak da mı suç?"

 

Çınar ters ters ikisine baktı. Sonra ikisinin de omzunu tuttu. O sıra onlara bir şey söyledi ama duyamadım. Esma teyze onlara olumsuz bir bakış attıktan sonra derin bir nefes aldı. "Haydi sofraya geçin, sofra bekletilmez!"

 

Kendime yakın olan sandalyeyi çekerek oturdum. O sıra Baran koşa koşa yanıma geldi ve benim yanımdaki boş sandalyeyi çekti ama oraya oturan Aysel'di. "Teşekkür ederim abicim çok naziksin."

 

Baran, zoraki bir gülümsemeyle konuştu. "Ne sandın kardeşim! Ben hep naziğim."

 

Sert bir nefes vererek güldüm. Herkes masaya oturduğunda abim karşıma oturmuş, onun yanına Barış geçmişti. Esma teyze baş köşede Aysu ise diğer baş köşedeydi.

 

Herkes çorbalara başlamışken benim gözlerim Aysu'daydı. Önündeki çorbayı tatlı kaşığıyla yemeye çalışıyor ama üstüne dökmeyi de ihmal etmiyordu. Kendime engel olamadan onun bu haline güldüm ve kendi çorbama odaklandım. Sofrada çeşit çeşit yemekler vardı. Ortadaki mezeler ve salatalar iştah açıcıydı. Asıl iştah açıcı olan ise tam ortada duran baklavalardı.

 

Derin bir nefes aldım ve çorbama odaklandım. Şu an tatlı yiyemezdim. Şeker oranım yeterince yüksekti. Yeni bir krize daha dayanamazdım. Daha doğrusu o an yaşadığım hissi yaşamak istemiyordum.

 

Hem çorba da çok lezzetliydi... ama lanet olsun ki nefsim daha lezzetliyi istiyordu.

 

Çınar hareketlendiğinde gözlerim ona kaydı. Kenardaki sürahiyi önüme koydu. Baklavanın tabağı böylelikle kapanmış oldu. Ona kaşlarımı çatarak baktım. Gözleriyle önümde çorbayı gösterdi. Gözlerimi devirdim ve çorbama döndüm. Buraya beni uyuz etmek için gelmişti kesin. Ona ters ters bakarak çorbamı içmeye başladım. Sessiz başlayan yemek beni yavaştan germeye ve sıkmaya başlamıştı.

 

"Ee kızım," Esma teyzeye baktım. O da Çınar'a baktı. "Nasıl, alışabildiniz mi birbirinize?"

 

Hemen lafa daldım. "O kadar iyi anlaşıyoruz ki sağ ol." Çınar bu tepkime boğazını temizledi. "Alışmaya çalışıyoruz diyelim Esma sultan."

 

"E tabi zorlanacaksınız ama birbirinizden başka kiminiz var ki şu dünyada? Kolay kolay pes etmeyin. Ferda'nın hatırına deneyin. O sizi birlikte büyütmeyi çok isterdi." Bakışlarını bana çevirdi. "Senin için daha zor bilirim ama buraya gözünü karartıp geldiysen öyle kolay kolay geri dönmeyeceksin."

 

Dudağımın kenarı yukarı kıvrıldı. "Kolay kolay dönmeyi düşünmüyorum zaten, daha evi birbirine katacağım." Gülümsemem büyüdü. Esma teyze düşündüğünü söylemek yerine nazikçe gülümsemeyi seçti. Sonra gözleri masada dolandı. "Ay aman köfteleri fırında unuttum!"

 

"Dur ben bakarım anne," dedi Aysel ama Esma teyze çoktan kalkmıştı bile. "Otur sen, yemeğini ye!"

 

Aysel şaşırdı. "Tamam, ne kızıyon?" Diye sordu masumca. Esma teyze oralı olmadan içeri girdiğinde Çınar'a döndüm.

 

Sessizlik olunca sıkılıyordum. Konuşmam lazımdı. Dişlerimi göstererek sırıttım. "Yengenin saçları da gitti be Çınar. Çok üzüldün mü?" Düz düz suratıma baktıktan sonra cevap verdi. "Hayır."

 

Şaşırdım. "Aa neden? Baya korumacı görünüyordun."

 

"Yengemi korumuyordum Nilüfer."

 

"Kimi koruyordun?"

 

Kısa bir süre bakıştıktan sonra derin bir nefes aldı. "Gerçekten geri zekalısın değil mi?"

 

Gözlerimi büyüttüm. "Sensin geri zekalı! Benimle düzgün konuş!"

 

"Seninle gayet düzgün konuşuyorum, kardeşim." Dedi, bir de üstüne yapmacık bir şekilde gülümsedi. Önümdeki kaşığı kavradım ve kavradığım gibi kafasına attım. Kafasına çarpmadan kolunu kaldırarak kendini korudu. Kaşık masaya düştü. "Şu yaptığın harekete bak! Ayıp olmuyor mu insanlara!?"

 

"Sen bana hakaret ederken bana ayıp olmuyor zaten!!"

 

"Nilüfer!"

 

"Ne var!?"

 

"Yeter." Dedi Barış. “Eğer kendinizi parmaklıkların arasında bulmayı istemiyorsanız didişmeyi kesin.”

 

Pis pis Barış'a baktım. "Çınar başlattı!" Dedim düşmanımdan bahsediyor gibi. Çınar çenesini ovdu. Barış derin bir nefes aldı. Baran güldü. Aysel sessiz kaldı Aysu ise masanın ortasındaki üzümlere ulaşmaya çalışıyordu.

 

Esma hanım elindeki fırın tepsisiyle dışarı çıktığında Çınar'a bakmayı kestim. "Hadi çabuk bitirin çorbaları!" Çorba kasemi elime aldım ve aldığım gibi de dudaklarıma dayadım. Kalan çorbayı su gibi içip kaseyi masaya geri bıraktığımda herkes bana bakıyordu. "Ne?" Dedim sorguyla.

 

Barış bu halime güldüğünde dudaklarımı birbirine bastırdım. Utanmıştım bir an.

 

"Çok mantıklı." Dedi Baran. O da çorbasını benim gibi içmeye başladığında gülümsedim. Bu gülümseme Barış'ın kaşlarını çatmasını sağlamıştı. Kaşığı kenara sertçe bırakarak o da kasesini kavrayıp dudaklarına götürdü. Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı.

 

"Yarışa ben de dahil oluyorum o zaman." Aysel de çorbasını su gibi içmeye başladığında daha çok güldüm. Çok hoşuma gitmişti yaşanan olay. Bakışlarım istemsizce Çınar'a döndü. Çınar hiç oralı olmadan kaşıkla çorbasını içmeye devam etti. Kaşlarımı çattım.

 

Dahil olsa ölürdü zaten...

 

Ölür tabi... buraya da ağzımızda tat kalmasın diye geldi.

 

Belki o yüzden gelmemiştir.

 

Başka ne yüzden gelecek?

 

Ne bileyim, belki o evde kalmak istememiştir.

 

"Çoyba öyle yenmez akıysızlay!" Hepimiz Aysu'ya baktığımızda kaşığındaki çorbayı ağzına sokuyordu. Yarısını yine üstüne döktü ama hiç oralı olmadı. Kıkırdadım.

 

"Aysu!" Dedi Esma teyze kızarak. "O nasıl laf öyle!?"

 

"Özür anne, dilimden çıktı! Valla!"

 

Çok tatlıydı. "Bir daha duyarsam acı biber sürerim bak diline!"

 

Aysu korkarak elini diline götürdü. Eli dilindeyken konuştu. "Yok, demicem!"

 

Yiyeceğim!

 

İçten kocaman bir şekilde gülümsedim. Gözlerim kısılmıştı bu yüzden. Gerçekten gülümsediğimde veya güldüğümde hep gözlerim kısılırdı. Buna asla engel olamazdım.

 

🪷

 

Yemek faslı bittiğinde Esma teyze hariç herkes bahçedeki çardağa geçmişti. Yemek masasını hep birlikte toplamış hatta genellikle erkeklere bu işi yıkmıştık. Daha doğrusu yıkmıştım. Oturduğumuz çardakta sakin bir sohbet sürüyordu. Bu çardağı sevmeye başladığımı fark ettim. Müzik dinlemek için inmiştim ilk kez, tek başımaydım. Korumaları saymazsak. Şimdi kalabalıktı. Akşam rüzgarı hafif hafif esiyor, saçlarım rüzgara takılıyordu. Aysel sol yanımda Aysu da sağ yanımdaydı. Karşımda Barış ve Çınar varken Baran çaprazımda kalıyordu.

 

"E Nil, neleri seversin anlatsana biraz." Dedi Baran meraklı bir şekilde. Onun bu haline güldüm. Bence benden hoşlandığı falan yoktu. Öyle bakmıyordu. Sanki uğraşmak ve eğlenmek istiyor gibiydi. Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Bilmem, çok ani bir soru oldu." Dedim gülümseyerek. O da gülümsedi.

 

"O zaman DC oynamaya ne dersiniz? Eğleniriz bence. Hem birbirimizi de tanımış oluruz." Diye ortaya fikir atan Baran'ı hemen onayladım. Çınar'la ilgili bir şeyler öğrenmek ve bunu kendim uğraşmadan yapacak olmak gayet iyi bir fikirdi.

 

Aysel o sırada araya girdi. "Şey, bu arada ben, Lavin ve Volkan'ı da bize çağırdım."

 

Çınar, Aysel'e baktı. "Ne zaman?" Diye sordu ciddiyetle.

 

"Biz yemekteyken."

 

Çınar'ın kaşları çatıldı. "Çok oldu, gelmiş olmalıydılar şimdiye." Eli cebine gitti hemen. Endişelendiğini fark ettim.

 

Kardeşleri için endişeleniyor.

 

Telefonda bir şeylere bastıktan sonra kulağına yasladı. Hep birlikte telefonun açılmasını bekledik.

 

"Neredesiniz?" Diye sordu en sonunda Çınar. "Gelmeyecek misiniz?" Kaşları çatıldı. "Tamam, hazırlanın siz. Gelip alırım sizi." Dinledi. "Bir şey diyemez Lavin. Abin yanında."

 

Gözlerimi üzerinden çektim.

 

Abin yanında...

 

Benim değil.

 

Lavin'in abisi sonuçta. Bizim değil.

 

Evet. Öyle söylemişti.

 

Sonradan pişman oldu ama yine de unutmamıştım. Çünkü kalbimi kırmıştı. Hatta paramparça etmişti. Hayalimde yarattığım abimi tek kelimesiyle yerle yeksan etmişti.

 

Çınar telefonla konuşmaya devam etti. "Emin misin? Daha erken saat bak." Ona bakmadım ama dinledim. "Tamam, bir dahaki sefere öyle yaparız."

 

Çınar telefonu kapatıp sert bir nefes verdiğinde Barış sordu. "Ne oldu kardeşim?"

 

"Tek başlarına çıkmalarına izin vermemiş yengem." Dedi Çınar. Kaşlarım öyle derin çatıldı ki bir an yerinden çıkacaklar sandım. "Yengene ne oluyor?" Diye sordum ters ters. "Ne sanıyor o kadın kendini? Her şeye burnunu sokuyor!"

 

Kafasını olumsuzca iki yana salladı. Öfkeme rağmen sakince konuştu. "Akşam tek başlarına çıkmamaları daha iyi." Dedi düşünceli bir ses tonuyla.

 

"Çıkmak istiyorlarsa çıkarlar." Dedim onun aksine net bir tavırla.

 

"Nilüfer, o evde her şey senin kafana estiği gibi olmuyor. Hem babam da izin vermez bu saatte."

 

Gözlerimi kıstım. "Sanki kötü bir şey yapacaklarmış gibi konuşma. Ardı üstü yanına gelecekler." Duraksadım. "Gerçi senin ailen kadınların yanından geçen erkek sinekte bile namus arıyor ya..."

 

"Biz aynı ailenin içindeyiz, Nilüfer."

 

Omuz silktim. "Hayır, onları ailem olarak görmüyorum ben." Dedim hiç duraksamadan. Derin bir nefes aldı. "Tamam, bu konuyu daha sonra konuşalım." Onunla kavga etmeyi çok istiyordum ama misafirdik bu evde. "Dilan Hanım izin vermiş mi?" Diye sorduğumda konudan bıktığını belli edecek şekilde nefeslendi. "Vermiş."

 

"O zaman yengene laf düşmez." Dedim ve üsteledim. "Gelmek istiyorsalar gelsinler. Kırk yılda bir heves etmişler."

 

Asla geri adım atmayacağımı anlamış olmalı ki ayağa kalktı. "Tamam. Gidip onları alacağım. Oldu mu?"

 

Hemen kafamı salladım. "Oldu." Dik dik suratına baktım. "Ama zahmet oldu galiba?" İğneleyici sorum kaşlarını çatmasını sağlamıştı. "Kardeşlerim bana zahmet olmaz." Dediğinde nefesim boğazımda kaldı sandım. "Buna sen de dahilsin, kardeşim."

 

Boğazımda kalan nefesten dolayı öksürdüm. Söylediği son şeyi beklemiyordum. Bana göz kırparak çardaktan çıktığında arkasından öylece baktım. Hiç duraksamadan dış kapıya yöneldi. Çıkmadan önce seslendi. "Geliriz kırk dakikaya."

 

O gözden kaybolduğu an derin bir nefes aldım. Gerçekten dengesizin tekiydi. Hatta tahterevalli falandı bu. Ne tarafa ağırlık verirsem zıttı bir şekilde diğer taraf yükseliyordu.

 

“Yinge?” dedi birden Aysu. Gözlerimi yanımda oturan Aysu’ya çevirdim. “Nil abla diyeceksin. De bakayım.”

 

“Yinge.” Dedi yine. Daha fazla zorlamadım. Sonuçta o yenge diyor diye yengesi olacak değildim. Gözüm bizi izleyen Barış’a kaydı bir an. Ay yoksa olur muydum? Aysu ağzını açarak derince esnedi. “Niden abinle kavga ediyon?”

 

“Sen abilerinle hiç kavga etmiyor musun?”

 

“Ediyom.”

 

“Eee?”

 

“Ama biz ciddi etmiyoz ki siz ciddi ediyonuz. Çınay’a niye bu kaday kızıyon? Abimler bana hiç bu kadar kızmıyo.”

 

Tamam bir daha çocukların önünde kavga etmek yoktu. Kötü etkileniyorlardı. “Ben de gerçekten kızmıyorum ki. Biz de sizin gibi bir küsüp bir barışıyoruz.”

 

Yalan.

 

Biz galiba sadece küsüyoruz.

 

Aysu kafasını yavaş yavaş sallarken tekrar esnedi. Uykusu gelmişti belli ki. “Ben de oynicam sizlen.” dedi. “Vokvok’la da oynıcam.”

 

“Hani nerede Vokvok’un?” diye sorduğumda Barış gülmüştü. “Volkan’dan bahsediyor.” Dedi. Sert bir nefes vererek güldüm. Oyuncağından bahsettiğini düşünmüştüm. “Sen Vokvok’u seviyor musun?” diye sorduğumda kafasını salladı. “Seviyom ama çok değil. Çınay’ı daha çok seviyom.”

 

Barış’ın kardeşlerinin benim abimle dertleri neydi acaba? Abimi bir salabilirler miydi, lütfen.

 

Boğazımı temizleyerek kafamı salladım. “Gelince oynarsın onlarla.” Dediğim sıra bana bilmiş bilmiş baktı. “Onlar benlen oynamıyor ki.”

 

Gözlerimi büyüttüm. “Niye?”

 

“Küçükmüşüm ben. Ama sen benlen oynuyon. O zaman sen de mi küçüksün?”

 

Gülümsedim. Aklıma Barış’ın söyledikleri geldi. Çocukluğumu kaybetmeyecektim. Hayallerimi kaybetmeyecektim. “Küçücüğüm her şeyim!” dedim melodili bir şekilde ve Aysu’yu kucağıma alıp çardaktan çıktım. “Ne olur çok uzaklara gitme!”

 

Gidersen öleceğim.

 

“Gitmiyom ki ben bir yere.” Dedi Aysu. Ufak bir kahkaha attım. “Kız seni yerim!” Dedim ve onu havada bir tur döndürerek yere bıraktım. Yanağını ısırdığımda büyük bir çığlık attı ve beni ısırmaya çalıştı ama kaçtım. Bir süre bahçede birbirimizi kovaladık.

 

🪷

 

Çınar gideli yarım saat olmuştu. O gittikten sonra Aysel akşam yemeğinden kalan bulaşıklara yardım etmek için mutfağa geçmişti. Esma Teyze de o sırada Aysu'yu uyutuyordu.

 

DC oynamaya karar verdiğimiz için çayı demlemeye bırakmış çardağa minik bir masa açıp üzerini atıştırmalıklarla donatmıştık. Elimdeki çay bardaklarını kenara bırakarak masaya göz gezdirdim.

 

Cips, kraker, tuzlu kurabiye ki bayılırdım tuzlu kurabiyeye, tatlı kurabiye, çekirdek, baklava dolu bir baklava tabağı, adını bilmediğim yöreye ait bir yemiş çeşidi ve hiçbirini yiyemeyecek olan ben...

 

Yüzümü acıyla buruşturdum. Bazen kaderime sağlı sollu saydırmak istiyordum ama sonra daha kötüsü başıma gelir diye korktuğumdan susuyordum. Yine de şükretmek lazımdı. Belki masadakileri yiyemeyecektim ama hayalini kurduğum ortamın içinde olacaktım.

 

"Kız çocuğu." İrkilerek arkamı döndüğümde Barış'ı gördüm. Elinde minderler vardı. Minderleri çardağa bırakarak bana baktı. "İyi misin?" Diye sorduğunda kafamı salladım. Gözleriyle ağaçların olduğu tarafı gösterdi. "Yürüyelim mi biraz?"

 

"Olur." Dedim gülümseyerek. Yapılacak başka iş kalmamıştı zaten. Abimler de birazdan gelirdi.

 

Abimler...

 

Benimsemek ne kadar doğruydu bilmiyordum ama farkında olmadan yapıyordum. Hiçbir zaman dile getirmeyecek bile olsam içten içe o benim hep abim olacaktı.

 

Barış'la dikilmiş meyve ağaçlarının arasında yürümeye başladık. Farklı farklı meyveler vardı. Birçoğunun vakti geçmişti ama hâlâ üzerinde meyve olan ağaçlar vardı. Mesela elma ağacı... küçük ve kırmızıydılar. Doğal oldukları boyutundan ve renginden anlaşılıyordu.

 

"Bahçeniz ne kadar büyük." Dedim etrafa bakınırken. "Bir sürü ağaç var."

 

"Küçükken babamla diktik birçoğunu." Dedi. "Birçoğu da annemle babamdan kalma. Büyükler o yüzden. Arka bahçedeki ağaçlar küçük, onları kardeşlerim dikti."

 

Gülümsedim. Anıları vardı. İnsanın ailesiyle anıları olması ne güzeldi. Şimdi o hangi köşeye baksa babasından ve geçmişinden kalmış anıları görüyordu.

 

Barış bir ağacın önünde durduğunda ben de durdum. "Bak bu ağacı ben tek başıma dikmiştim." Ağaca baktım. Yeşil gür yaprakları vardı ama ne ağacı olduğunu tahmin edememiştim.

 

"Ne ağacı?"

 

"Zerdali." Dedi. "Şimdiye dek hiç meyve vermedi. Baharın çok güzel çiçek açar ama sonra solar çiçekleri. Birkaç meyvesi görünür dalların arasında onlar da genelde olgunlaşmadan çürür."

 

"Neden öyle oluyor peki?"

 

Omuzlarını kaldırıp indirdi. "Bilmem. Ben bu ağaç meyve vermediği için küçükken çok ağlardım. Sonra kestirmek istedim. Meyve vermiyorsa ne gereği var dedim, ki aslında ağaca küstüğümden böyle söylüyordum."

 

Gülümsedim. Ağaca bakarken konuştum. "Belki o sana küsmüştür."

 

Benim gibi ağaca baktı. "Belki." Dedi. "Belki de gerçekten o bana küsmüştür." Gözlerini gözlerime çevirdi. "Suyunu gübresini verdiğinde karşılığını alırsın sanıyorsun. Ama sevgini vermediğin bir şeyin çiçek açması pek olağan değil. Asıl kötü olan ise çiçek açtıktan sonra onu yarı yolda bırakmak. Terk etmek."

 

"Onu terk mi ettin?"

 

Kafasını usulca salladı ve yeniden ağaca baktı. "Ettim. Çiçekleri üzerindeydi."

 

Ona baktım ama o bana değil ağaca bakıyordu. Sessizce sordum. "Neden?"

 

Kafasını iki yana salladı. "Bir terk edişin nedeni olmaz Kız Çocuğu." Dedi. Bu sefer gözleri gözlerimdeydi. "Sana açılan çiçekleri bir kez dökersen hiçbir neden o çiçekleri geri getirmez."

 

"Ama zaten gün geldiğinde kendiliğinden dökülmeyecekler mi?"

 

"Kendiliğinden dökülmediler ki." Yüzünü yüzüme doğru eğdi. "Hiçbir çiçek kendiliğinden dökülmez.”

 

Benden bahsediyordu, çiçeklerden değil.

 

🪷

 

 

Bölüm sonuu!

 

 

Beğendiniz mi?

 

 

Düşünceleriniz??

 

Nil?

 

Aysu?

 

 

Aysel?

 

 

Lavin?

 

🍭

 

VOTE

VE

 

YORUMU

 

UNUTMAYIN

 

🍭

 

 

Zeynepizem

 

 

İnstagram; Zeynepizemm

 

 

 

Loading...
0%