Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. BÖLÜM🪷

@zeynepizem

Pamuk eller yıldızaaa💃🏻

 

🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭

 

ZEHİRLİ ŞEKER

BÖLÜM 28

 

🪷

 

Kurt, karanlığın içinde avını arayıp durmuş ama hiçbir iz avının varlığını kanıtlamıyormuş. Tavşanın söylediğinin yalan olduğunu anlamış. Öfkelenmiş. Çok öfkelenmiş. Tavşanı bulup onu parçalayarak mideye indirmeyi kafaya koymuş. Geldiği yolu geri dönmek istemiş ama kar o kadar çok yağıyormuş ki tüm izleri kapatmış. Yine de kurdun bir kozu daha varmış. Bir kez tavşanın kokusunu almış. Onu nereye giderse gitsin bulacakmış.

 

Attığı her adımda bir yemin etmiş. Rüzgar esmiş, karanlık derinleşmiş; tavşan uzandığı karların içinde tehlikenin kendine yaklaştığından bihabermiş.

 

"Nilüfer?" Gözlerimi açmadım. Devamını düşünmeye çalıştığım efsaneye kendimi vermeye çalışıyor yaşanılanları unutmak için çabalıyordum. Ama her defasında düşüncelerim o ana kayıyor bedenimi bir titreme esir alıyordu.

 

Hastaneye geleli neredeyse yarım saat falan oluyordu. Ya da daha fazla. Bilmiyordum emin değildim. Gözlerimi açamadığım için zaman kavramı çok belirsizdi. Saçlarımın arasındaki dokunuşlar kalbimi sakinleştirirken abim yeniden fısıldadı. "Abicim?" Yutkundum. Uyanık olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu sanırım. Cevap vermek yerine ona daha sıkı sarıldım. Böylelikle uyanık olduğumu anladı. Aynı yatakta uzanıyorduk. Korktuğum için gitmesini istememiştim. O da kalmıştı. Yanımda.

 

"İyi misin, abicim?" Kafamı usulca salladım. "İyiyim. Şeker seviyem yerinde." Nefesini saçlarımın arasında hissettim. "Şekerini yesinler senin.” dedi kulağıma doğru. Gülümseyecek gibi oldum ama gülümsemedim. Tamam, ağlayıp sızlanmak yetmişti. Bu kadar yeterdi.

 

Kendini kandırma. Korku hiçbir zaman bu kadar kolay sinmez.

 

Ama her şey kolaylıkla saklanılabilir.

 

Kafamı omzundan kaldırarak yüzüne baktığımda bana içten minik bir gülümseme sundu. Beklemediğim bir şeyi yaparak önüme gelmiş saç tutamımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Gerçekten iyi misin?" Kafamı salladım. Başka bir cevap veremeyecek kadar yorgun hissediyordum kendimi. "Tamam, hadi biraz uyu o zaman."

 

"Uyuyamıyorum ki."

 

Kaşları kavislendi. "Neden? Kalkayım mı, rahatsız mı oluyorsun?" Abimi böyle görmek ne yalan söyleyeyim kalbime hızlandırmıştı.

 

"Hayır." Yutkundum. "Uyuyamıyorum çünkü..." Acaba söyleyeceğim şeyle dalga geçer miydi? Neyse, eğer geçerse kafasına sürahi geçirirdim. Sonra da suçu Barış'a atardım. "Karanlık."

 

Gözleri şefkatle kısıldığında şaşırdım. Kolları beni daha sıkı sardı. "Hiçbir karanlık bu kolları aşamaz." Dediğinde bir an ağlayacağım sandım. Güvende olmak gerçekten böyle mi hissettiriyordu? Böyle güzel, anlamlı.

 

Olayı dalgaya vurmaya çalıştım. "Hangi kız için bu kadar kas yaptın merak ettim açıkçası?"

 

"Benim hayatımda bir kız var." Gözlerim büyüdü. Bir aşk hikayesi beklerken onun söylediği bambaşka bir şeydi. "Ve o da sensin." Gülümsememe engel olamadım. Elimi kaldırarak sert kol kasına dokundum. "Wattpad hikayelerinde olmamız gereken konular var."

 

Kaşları anlamsızca çatıldı. "Ne?"

 

"Ne, ne? Bu tarz romantizmler anca wattpad de olur."

 

"Witpat ne bilmiyorum ve umurumda da değil." Kıkırdadım. "Umurunda olmasa bile anlatacağım!" Dedim büyük bir iştahla. "Bak şimdi bu uygulama bir kitap okuma uygulaması. Bir sürü insan istediği gibi kendi yazdığı kitapları oradan paylaşabiliyor ve bu da okuyucuyla direkt iletişime geçmek demek. Bence çok hoş."

 

Kaşlarını kaldırıp indirdi. "Öyle diyorsan." Dedi ve ekledi. "Bakarım bir ara." Gözlerimi büyüttüm. "Wattpade mi bakacaksın?"

 

"Her ne haltsa işte." Dudaklarım muzip bir tavırla yukarı büküldü. "Öyleyse sana bir okuma listesi hazırlamam gerekecek." Dedim ve sordum. "Hangi tür kitapları seversin?"

 

Düşünme gereği duymadan yanıtladı. "Tarih, felsefe-" ağzını elimle kapatarak onu durdurdum. "Biraz daha konuşursan sıkıntıdan öleceğim." Kaşlarını çattı. Yüzünü geri çekerek elimden kurtuldu. "Nesi varmış?"

 

"Sıkıcı."

 

"Hayır, değil."

 

"Evet, sıkıcı. Tarih ve felsefe ders bir kere kitap türü değil. Kitap kafa dağıtmak, rahatlamak için okunur ders çalışmak için değil."

 

Bana bir malmışım gibi baktı ve bakışını anlamayayım diye gözlerini odada dolaştırdı. "He, aynen." Dedi o sıra. "Ondan."

 

En büyük kozumu ortaya çıkarttım. Dişlerimi. Kolunu ısırdığımda gürledi. "Lan! Ne yapıyorsun!?" Kıkır kıkır gülerek dişlerimi geri çektiğimde gözlerindeki dehşeti görmek beni daha da güldürdü. "Saat yaptım." Dedim açıklayıcı bir şekilde.

 

Sert bir nefes alıp verdi. Bir şey söylememek için kendini zor tuttuğu belliydi. Hiç oralı olmadan sordum. "Sevdiğin daha eğlenceli bir tür yok mu?"

 

Bu sefer düşündü. "Bilimkurgu belki." Dedi pek de emin olamayarak. "Fantastik peki?" Kafasını belli belirsiz salladı. "Konuya göre."

 

"O zaman sana bir kitap önereceğim! Sen de okuyacaksın tamam mı?"

 

"Bakarım, beğenirsem okurum." Beğeneceğine emindim. "Tabi bundan önce sana bir wattpad hesabı açmamız lazım." Sabırla bir nefes alıp verdi. Bir şey söylemeden telefonunu cebinden çıkartıp bana uzattığında telefonunu kıymetlimmiş gibi kaptım.

 

Kafamı dağıtmaya çalıştığımı biliyordu ve buna karşı gelmiyordu. Madem öyleydi ben de bu durumu kullanırdım.

 

Telefonunu açtım ve hemen wattpad uygulamasını bularak indirme tuşuna bastım. Uygulamanın inmesini beklerken de hesabının ismini düşünüyordum. Kafa yakan, havalı bir şey olmalıydı. İnme yüzdesi kırk yediye varmışken kafamı kaldırarak abime baktım. Dikkatle ne yaptığımı izliyordu. Ona baktığımı fark ettiğinde bana baktı ve sordu.

 

"Zevklerime o kadar laf ettikten sonra senin hangi tür kitapları okuduğunu merak ettim." Genişçe sırıttım. "Şey... bilirsin." Sırıtışım büyüdü ve hızlı bir şekilde aklımdakileri dile getirdim. "Entrika! Kaos! Mafya! Karanlık evren! Romantizm!!" Donakaldı. "Ne?" Gür kahkaham odayı doldurdu.

 

"Ne var canım bazen insan böyle saçma şeylere ihtiyaç duyuyor. Gerçeklerden sıyrılmak istiyor."

 

"Sevdiği şeye saçma diyen bir insan..."

 

Kafamı iki yana salladım. "Bak ben klasik kitap okumayı çok severim. Hatta evimde sırf onlardan oluşan koca bir kütüphanem de var ama bazen kafayı dağıtmak istiyor insan. Okuduğum her şeyin bana bir yararı olmak zorunda mı? Yani ben sadece eğlenmek için kitap okuyamaz mıyım?" Asla susmadım. "Mesela sen film izlerken sadece felsefe tarih filmlerini mi izliyorsun?" Kafamı iki yana salladım. "Hayır. Filmlerde övünçle anlatılan şeyler neden kitaplarda bu kadar göze batıyor anlamış değilim."

 

Çınar gözlerini kırpıştırdı. "Tamam Nilüfer bir şey demedim ki. Sen öyle diyorsan öyledir."

 

Kafamı aşağı yukarı salladım. "Öyle tabi ki." Dedim bilmiş bir tavırla. Bu tavrıma güldü. Gözleriyle elimde tuttuğum telefonunun ekranını gösterdi. "Witpadın indi." Telaffuzu beni güldürse de bir şey demeden hemen telefona yoğunlaştım. Uygulamayı açtım ve abime bir hesap oluşturdum.

 

"Kullanıcı adına ne yazdın?" Diye sordu sanki görmemiş gibi. "Ne oldu beğenmedin mi?"

 

"Bu kadar yaratıcı olmana bazen şaşırıyorum." Sırıttım ve kullanıcı adını okudum; kitaplarınarasındanfilizlenenponçikçınar

 

"Bence sana tam uydu."

 

"Ya sorma, o kadar uydu ki, kimliğimdeki ismi de değiştirip şundan yapacağım." Pis pis sırıttım. Öncelikle ona uygulamanın ara yüzünü tanıttım. Sonrasında ise kütüphanesine aynı yazara ait 5 kitap ekledim. "Bak bu kitapların hepsi çok güzel. İnsanı alıp başka diyarlara sürüklüyor. Sana fantastik diye bahsettiğim kitap Yeraltı Mezarlığı. Önce onu oku." Kitapların kapaklarını inceledikten sonra konuştu. "Daha önce görmüş gibiyim." Ona yandan bir bakış attım. "Kız sen yoksa wattyboy musun?"

 

Bana anlamsızca baktı. "Ney boy?" Kıkırdadım. O sıra kaşlarını çattı. "Ayrıca ben senin abinim. Abuk subuk hitaplarla seslenme bana."

 

"Ponçiğim diyim mi?"

 

"Nilüfer."

 

"Karahindibam nasıl?"

 

"Nilüfer."

 

"Tamam tamam o zaman fidanım diyeceğim!"

 

"Kızım gittikçe kötüleşiyor!"

 

"Çınarım, nasıl?"

 

Nefeslendi. "Abi desene." Kafamı iki yana salladım. "Hayır."

 

"Neden?"

 

"Çünkü şımarıyorsun."

 

"İyi. Deme." Alıngan ses tonu beni gülümsetti. Yüzünü pencereye doğru çevirmişti. Bugün anlamıştım ki inat etmenin hiçbir anlamı yoktu. Şimdi ona abi demeyeceksem ne zaman diyecektim ki? Ölebilirdim. Onu bir daha göremeyebilirdim. Dizlerimin üzerinde doğrularak kollarımı iki yana açtım ve kafasına sarıldım. "Abicim!" Dedim bağırarak.

 

"Duyamadım." Dedi. Duyduğuna emindim. Kafasına sarılmama laf etmeyişinin sebebi ne kadar abi dememi istiyor olduğunu gösteriyordu. "Abicim." Dedim yeniden. "Abicim! Abicim! Abicim!"

 

Çınar daha tepki veremeden odanın kapısı birden açıldı ve Barış'ı gördüm. Pozisyonumuza anlam verememiş gibi sordu. "Ne oluyor burada?"

 

"Çınar'ı boğuyorum!" Dedim hemen. Abim huysuzlanarak yüzüme baktı. "Hani abicim diyordun?" Onu boğuyor olduğum kısım değil de abicim demediğim kısım dikkatini çekmişti. Çınar iyiydi hoştu ama bir kusuru vardı; biraz aklı havadaydı.

 

"Ağız alışkanlığı." Diyerek geri çekildiğimde Barış bana doğru hızlı bir şekilde gelmiş yüzümü avuçlarının içine almıştı. "Bu da ne?!"

 

Dudağımın kenarındaki yaradan bahsediyor olmalıydı. Anlık olarak unuttuğum olayları tekrar anımsadığımda titredim. İyi ki gelmişti. Gözlerimin dolmasına engel olamadım. "Nil." Dedi o an canı gidiyor gibi. "Ne oldu? Ne oldu?!"

 

Cevap veremeden abim seslendiği için ona döndüm. "Nilüfer, ben bir sigara içeceğim." Kafamı usulca salladım. Yanımdan kalktı. Barış'a kısaca baktıktan sonra odadan çıkarak kapıyı kapattı. 40 yıl düşünsem babamla aynı hastanede yatacağım aklıma gelmezdi.

 

Hayır, o benim babam değildi.

 

Barış'ın hâlâ yanağımda duran parmakları tenimi okşadığında ona döndüm. Yataktaki boşluğa oturarak iyice bana doğru eğildi. Ateş almış gözleri gözlerimi kıskaç altına aldı. "Nil. Ne oldu Nil? Ben seni böyle mi bıraktım?" Endişeli tavrı kalbime dokundu. Yutkunarak gözlerimi kaçırdım. "Şey..."

 

"Şey ne!? Anlat."

 

"Benim zorumla abimle meyhaneye gitmiştik." Söylediklerim kaşlarını çatmasını sağladı. "Meyhane mi!? Kim yaptı sana bunu!?" Ses tonu kemiklerimi titretirken yüzümü eğdim ve alnımı göğsüne yasladım. "Akif ordaydı." Gerildi. "O mu?" Dedi dişlerinin arasından. "O piç mi yaptı bunu sana!?" Sesi odada yankılanırken gözlerimi sıkıca kapattı. "Çınar neredeydi!?"

 

"Hayır." Kafamı iki yana salladım. "Yani evet." Yutkundum. "Abim onu fark edince sinirlendi falan biz de çıktık oradan. Sonra olan biteni anlattım ben ona. Zaten o biliyormuş." Burnumu çektim. "Tutamadım Çınar'ı. O adamı gördüğümüz yere geri döndü. Ben de peşinden tabi. Akif orada değildi. Sonra biz kavga ettik abimle. Dışarı çıktığımızda da kavga büyüdü. Kırdım onu."

 

"Çınar böyle bir şeyi yapmaz." Dedi dişlerinin arasından inanmak istediği şeyi söyleyerek. Geri çekilerek yüzüne baktım. "Elbette o yapmadı Barış. Çınar'ı gerçekten kırdım. Fark etmedim. O da gitti arkasından geldiğimi düşünerek. Gitmedim ben. O an biri boğazıma sarıldı." Yutkundu. "Sonra?"

 

"Sonra, o, Akif Beyin selamı var, dedi kulağıma doğru. Çok ürkünçtü. Araba sesi duydum. Beni götürmeye çalışınca direndim. Abim geldi ama. Kurtardı beni. İşte abim gelmeden önce direndiğim için o adam yaptı."

 

Gözlerimin içine içli içli baktı. Bakışlarının ardındaki yanan ateşi bastırarak kollarını bana doladı. "Çok korktun mu?" Diye sordu cevabı biliyor olsa da. Kafamı aşağı yukarı salladım. "Evet." Kollarını sıkılaştırdı. Saçlarımın üzerini öptüğünde dolan gözlerimden göğsüne doğru yaşlar aktı. "Beni öldürecek sandım." Dedim hıçkırırken. "Belki de daha kötüsü-"

 

"Şşhh." Dedi yatıştırıcı bir ses tonuyla. "Geçti. Ben halledeceğim. Korkma sen." Tamam, artık korkmuyordum o zaman. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyor olsa bile gülümsedim. "Abime wattpad hesabı açtım." Dedim bir de üstüne hıçkırdım.

 

"Onun ne olduğunu sorsam ayıp mı etmiş olurum?" Güldüm. Geri çekilerek yüzüne baktım. "Sana da açalım mı? Takipleşiriz." Anlık duygu değişimime anlam veremiyor olsa da gülümsedi. "Olur." Dediğinde ben de gülümsedim. "Seninle polis kurgusu yazarız." Dediğimde güldü. Ne dediğim hakkında hiçbir fikri yoktu ama kafasını salladı. "Tamam."

 

Ellerini yanaklarıma yerleştirerek gözyaşlarımı sildi. "Neyi istiyorsan onu yaparız." Burnumu çektim. "İyi ol yeter ki."

 

Bana aşıktı. Hem de sırılsıklam. Ay galiba ben de ona. Eğer şimdi bana çıkma teklifi etmezse ben edecektim. "Barış." Dedim heyecanla. Gözlerimin içine baktı. "Efendim?"

 

"Biz şey yapalım mı?" Yutkundum. "Şey!" Yok yapamıyordum. Önce onun söylemesi lazımdı. "Ney?" Diye sordu merakla.

 

"Uyuyalım!" Dedim.

 

Çıkma teklifi etsen daha az rezil olurduk Nil.

 

Barış'ın kaşları kavislendi. Of, neden böyle şeyler yapıyordum ben? "Yani şey, öyle değ-" Bana sıkıca sarıldığında susmak zorunda kaldım. "Uyuyalım." Dedi, hiç beklemeden kollarının arasındaki bedenimle yatağa uzandı. Kalbim küt küt attı.

 

Ayaklarımı uzatarak ona taraf döndüm. Allah'ım burası çok güzeldi. Çok, çok güzeldi! Sonsuza dek kollarının arasında kalabilirdim. Koynuna doğru biraz daha sırnaştığımda gülümsediğini hissettim. "Barış." Dedim o sıra.

 

"Güzelim?" Dedi. Gülümsedim. "Abim bizi böyle yakalarsa ne olur?" Bedeni gerildi. "Hiçbir şey." Dedi hızlıca düşünmek istemiyor gibi.

 

"Yaa." Dedim uzatarak hüsranla. "Ben kız kardeşimi bir erkekle bassaydım sanırım o erkeği döverdim."

 

"Uyusana Nil." Dediğinde sırıttım. "Uyut."

 

"Uyutayım mı?"

 

"Hı-hım."

 

"Şu an seni ayaklarıma yatırıp sallamam mı gerekiyor?" Kıkırdadım. "Aysu'yu sallıyor muydun?"

 

"Evet, hâlâ sallıyorum. Sen de ondan farksız değilsin, kız çocuğu." Şımarıkça gülümsedim. Görmediği için sorun yoktu. "Peki peki." Dedim uzata uzata. "Sence ben mi daha güzelim Aysu mu?"

 

Burnundan sert bir nefes vererek güldü. "Biliyor musun bu soruyu bana Aysu da sordu. Bir kez daha kız çocuğu olduğunu kanıtladın."

 

Kaşlarımı çattım. "Cevabın ne peki?" Boğazını temizledi. "Sen tabi ki." Tamam, şimdi gönül rahatlığıyla uyuyabilirdim.

 

🪷

 

Uyandığımda Barış yanımda değildi. Sadece abim buradaydı ve yüzünü eline yaslamış bir şekilde yatağın kenarındaki koltukta uyuyordu. Koltuk yatağın hemen yanına çekilmişti.

 

Onu bir süre sessizce izledim. Başımda bekliyor olması açılmış bazı yaralarımın kabuk bağlamasını sağlıyordu.

 

Üzerimdeki pikeyi iterek yatakta hafifçe dikleştim ve sessizce sehpanın üzerindeki sürahiye uzandım. Bardağı da elime alarak suyu yavaşça doldurdum fakat Çınar irkilerek uyandığında bardak elimden düşmüştü. "Hih!"

 

Kırılan parçalar ve su etrafa yayılırken Çınar ayağa kalkmıştı. "Nilüfer! İyi misin?"

 

"İyiyim! Ayağını basma." Beni duymazdan gelerek yatağa oturduğunda ona alık alık baktım. "Tamam, bir şey olmaz." Dedi, elimdeki sürahiyi alarak sehpaya bıraktı. "Seslenseydin ya bana, ben verirdim." Kafamı iki yana salladım. "Kendim halledebilirim."

 

Kafasını usulca salladı. "Biliyorum." Dedi. "Bu yaşına kadar zaten hep kendin halletmişsin." Yutkunmak zorunda kaldım. Öyleydi. Zorunda kalmıştım.

 

Henüz güneş doğmamıştı. Odaya pencereden hafif bir ışık süzülüyordu ve bu etrafı görmeme yetiyordu. "Sana su alıp geleyim." Dedi Çınar yataktan kalkarak. Karşı çıkacağım sırada tek bakışıyla beni susturmayı başardı.

 

Abim, odadan çıktığı sırada koltukta bıraktığı telefonu dikkatimi çekti. İstemsizce telefonuna uzandım ve ekranı açtım. Ana ekranda beyaz bir Nilüfer çiçeği vardı, galiba bu fotoğrafı abim kendisi çekmişti.

 

Telefonunu karıştırdığım için bana kızabilirdi ama umursamadan galeriye tıkladım. Önüme dökülen albümlerin isimlerini okudum. Bir albümünün adında sadece nilüfer çiçeğinin emojisi vardı. Albüme tıkladım.

 

İlk karşıma çıkan resim çiftlikte derenin kenarındayken çektiği fatoğraflarımdı. Habersiz çekilse de güzel çıkmıştım. Resimleri aşağıya doğru kaydırdım. Birkaç nilüfer çiçeğine daha rastladım. Hatta birkaçtan fazla nilüfer çiçeği vardı. Gördüğü her nilüfer çiçeğini çekmişti sanki.

 

Çiçekleri hızlıca geçerek en aşağıya indim. O an kalbim tekledi. Albümdeki ilk fotoğrafta benim fotoğrafım vardı ama şimdiki halim değildi. Büyük ihtimalle 11 veya 12 yaşında falandım. Fotoğrafın üzerine tıkladım. Uzaktan çekilmişti. Okuldan döndüğümü belli eden formalarım vardı üzerimde. Yere bakıyordum. Bu fotoğrafın abimde ne işi vardı?

 

Nefeslerim hızlandı.

 

Fotoğrafı kaydırdım. Birkaç fotoğraf aynı yerden çekilmişti ama sonrakilerde annem de vardı. Bu günü hatırlıyordum. Annem işe giderken ben de okuldan eve dönerken rastlamıştık ve o an ona sarılmıştım. Biz sarılırken çekilen fotoğraf, annemin güler yüzü, ağarmaya başlamış saçları, dizlerinin biraz altında kalan eteği ve omuzlarına attığı şalı... annem.

 

Gözümden bir damla yaş aktı.

 

Abim, gelmişti.

 

Hayır, odaya değil. Bize.

 

Dizlerimi kendime doğru çektim. Dudaklarımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım. Fotoğrafları birkaç kez daha kaydırdım. Annemden ayrıldığımız sonra birbirimizden uzaklaştığımı fotoğraflar vardı. Son fatoğrafta ise ben vardım. Yüzüm bu sefer net bir şekilde belli oluyordu. Kapı açıldığı sıra elimdeki telefonla kapıya baktım. Abim su şişesiyle içeri girdi ve elinde tuttuğum telefonunu fark etti. Ağladığımı da.

 

"Nilüfer?" Dedi merakla. Telefonun ekranını ona doğru çevirdim. Odanın karanlığına rağmen yüzündeki değişimi gördüm. Elinde tuttuğu su şişesi yere düştü. Gözümden yaşlar akmaya devam ederken sordum. "Neden yanımıza gelmedin, abi?"

 

Bir süre öylece yüzüme baktı. Sonra kafasını başka bir tarafa çevirdi ve konuştu. "Bensiz mutluydunuz." Dedi. Hıçkırdım. "Değildik." Dedim fısıldayarak.

 

Bir şey söylemesini bekledim ama o ceketine yönelmiş ve cebindeki sigara paketini çıkartarak pencereye doğru gitmişti. Pencereyi açarak paketten bir sigara yerleştirdi dudaklarına.

 

Boğazımdaki yumruyu gidermek için yutkundum. Ayaklarımı yataktan sarktım ve terlikleri giydim. O sırada konuşmuştu. "İki kez geldim." Dedi. Göz yaşlarım daha da arttı.

 

"İkisinde de sizde kendime ait hiçbir şey görmedim."

 

Ayağa kalkarak ona doğru ilerledim ve bir adım arkasında durdum. Sıktığım yumruğu sırtına geçirdiğimde şaşkınlıkla bana dönmüştü. "APTAL!" Diye bağırdım yüzüne karşı. "Biz sensizken hep eksiktik! Annem hep seni anıyordu, bana seni anlatıyordu. Ben bir kez bile görmediğim seni annemin anlattıklarıyla sevmiştim. Seni annemin anlattıklarıyla özlüyordum!"

 

Yumruğumu bir kez daha ona geçirecekken bileğimi tutmuştu. "Sakin ol." Dedi bana doğru dönerek. Gözyaşlarımın arasından omuz silktim. "Bana yirmi dört yıllık abilik yapma borcun var! Borcunu nasıl ödeyeceksin!?"

 

Derin bir nefes aldı. "Bilmiyorum." Dedi sessizce. Daha çok ağlayasım geldi. Gözlerini kaçırdı ve kendi bedenini taşıyamıyormuş gibi kalçasını pencerenin pervazına yasladı. Burnumu çektim. "Söyle. Neden gelmedin!? Hadi geldin neden karşıma çıkmadın abi?"

 

"Bazı gerçeklerden kaçamıyorsun değil mi?" Diye sordu sakince. Lakin sesi sakinlikten çok bir boşluğu andırıyordu. Kafamla söylediğini onayladım. "Gerçeklerden hiçbir zaman kaçamazsın. Anlat."

 

Derin bir nefes aldı. "Size ilk kez geldiğimde 14 yaşındaydım Nilüfer. Reşit bile değildim ama annemi ve seni görmek istemiştim. Liseye bile gitmiyordum. Buradan otobüse binmek kolaydı ama İstanbul çok büyüktü. Her sokakta sizi aradım ben." Kafasını eğdi. "Bulamadım."

 

Hıçkırmamak için kendimi zor tuttum. "Zaten habersiz, kaçarak gitmiştim. Gizli saklı para biriktirerek bilet almıştım. İstanbul'da da polisler iki gün sonra bulup konağa geri getirdiler beni. Elime geçen tek şey haftalarca izi silinmeyen yaralar oldu." Burnunu çekti. "Amcamlar çok karşıydı sizi arayıp bulmama."

 

"Seni dövdüler mi?" Diye sordum ağlayarak. Kafasını salladı. Soru sormama fırsat vermeden anlatmaya devam etti. "Diğer sefer geldiğimde 19 yaşındaydım. Bu sefer sizi buldum." Kafasını kaldırarak gözlerimin içine baktı. "Mutluydunuz." Dedi. "Gerçekten. Amcamlar zaten sürekli annemin beni terk ettiğini söylüyordu. Bu cümleyi duyarak büyüdüm ben ama inanmak istemedim. Gelip sizi öyle gördüğümde..." sustu. Sonra fısıldadı. "Bana ihtiyacınız yoktu."

 

Sesi titremişti. Dişlerimi birbirine bastırdım. "O fotoğrafları o gün çekmiştim. Yıllar sonra sizi görmüştüm ama yanınıza gelmeye cesaret edemedim. Ben de fotoğrafınızı sakladım. Allah biliyor ya, o fotoğraflara bakmadan bir gün bile uykuya dalmadım. Benim kendime kurduğum aile bir ekrandan fazlası değildi."

 

Akan göz yaşlarımı silsem de yerine yenileri geldi. "Abi." Diye fısıldadığımda yüzünü biraz daha sakladı. Sanki gözlerini, yüzünü görmemi istemiyordu.

 

"Neden bana en başında söylemedin?" Diye sordum. "Bize gelmişsin. Ben seni gelmediğin için suçladım ama sen gelmişsin!" Omuz silkti. "Gerçekleri söylersem burada kalmazdın, korkup giderdin." Duraksadı. "Gerçi burada kalmanı hiç istemiyordum ama küçücük bir ekrana sıkışmaktan bıkmıştım artık."

 

"Anlamıyorum, neyden korkacağım?"

 

Yutkundu. "Annemi bulduğumu öğrendiler." Dedi. "Sizi bulduğum için Seyfi'den konağın ortasında on dokuz yaşında dayak yemiştim. Sorun bu değildi, ben zaten küçükken ondan hep dayak yiyordum ama bu sefer başkaydı."

 

Korkarak sordum. "Ne yaptı?"

 

Birkaç saniye sessiz kaldığında koluna dokundum. "Abi, sana ne yaptı!?"

 

"Hatırlamıyorum." Dedi. "Ama uyandığımda iki ay komada kaldığımı söylediler." Dünya anlık olarak dönmeyi kesti, kalbim bile atmadı sanki. Aldığım nefes kursağıma battı.

 

"Ne?" Diyebildim en sonunda. Tek bir kelime, tek hece. Boğazım yanmıştı. Kalbimden bir ateş fışkırıyordu ve tüm bedenime yayılıyordu.

 

"Uyandığımda..." dedi Çınar. "Annemi sormuştum. Ona komada olduğumu söylemişler ama o gelmemiş..."

 

Hıçkırarak sordum. "Ve sen de buna inandın mı!?" Sesim odada yankılandı. "İnanmak zorunda kaldım." Dedi. "Sonra bir daha sizinle ilgili hiçbir şeyi sorup sorgulamadım. Elimdeki fotoğraflarınızla yetinmekten başka şansım yoktu. O adamı ortadan kaldırdığımda, size, sana zarar veremeyeceğine emin olduğumda karşına çıkacaktım. Söz vermiştim kendime ama onu da beceremedim. Annemi bir daha göremeyeceğim."

 

Sessizlik oldu. Oda önce sessizlikle sonra da geçmişin ağırlığıyla uğuldadı. Söylediği kelimeler kafamda dönüp durdu. O şerefsiz abimi döverek komaya sokmuştu! 2 ay! 2 ay komada kalmıştı. Gelmişti! Bize gelmişti! Her defasında yoluna taş koymuşlardı.

 

Sonra hem bizden hem de kendinden ümidi kesmişti. Benim ona olduğum kadar onun da bize ihtiyacı vardı. Hatta daha fazla.

 

Akan göz yaşlarımı sinirle sildim ve konuştum. "O şerefsizin ağzına sıçacağım!" Dedim bir anlık öfkeyle. Abim kafasını kaldırarak bana baktı. Gözleri kızarmıştı. Burnumu sertçe çektim ve aramızdaki mesafeyi sıfıra indirerek kollarımı ona sıkıca sardım. "Özür dilerim." Göz yaşlarım yeniden akmaya başlamıştı. "Yanında olamadığımız için."

 

Özür dilemenin hiçbir anlamı yoktu ama bizim hayatımızdan 24 yıl çalınmıştı. Üstelik bunu göz göre göre yapmışlardı. Canımızı yaka yaka. Özür dilemesi gereken biz değildik fakat vakit geldiğinde hiçbir özür yapılanları silmeyecekti. Çünkü ben yemin etmiştim. Bize 24 yılı haram kılan herkesi silecektim.

 

Çınar, derin bir nefes aldı ve kollarını bedenime doladı. "Her ne olursa olsun o adamdan uzak duracaksın, Nilüfer." Dedi keskin bir şekilde. Burnumu çekerek konuştum. "Konakta boş oda vardı değil mi? Beni korumak istediğin için odanda kalmamı istedin." Sessiz kaldığında söylediğimi onaylamış oldu.

 

Yutkunarak bir kez daha sordum. "O adama nasıl hâlâ amca diyebiliyorsun, abi? Sana onca yaptıklarından sonra." Omuz silktiğini hissettim. "Bazen av rolüne bürünmek kendini avcı sananı avlamakla sonuçlanır, kardeşim."

 

Ona daha sıkı sarıldım. Söylediklerini sonra düşünecektim. Şu an daha önemli bir şey vardı. Gelmişti. Bize gelmişti! Beni yok saymamıştı. Yüzümü göğsüne bastırarak derin bir nefes aldım. "Abi." Dedim sessizce. Fısıldadı. "Abicim?"

 

"Çok acıdı mı?" Diye sordum acıdığını bilsem de.

 

Saçlarımın arasında bir ıslaklık hissettim. Ağlıyordu. Göz yaşı saçlarıma karışmıştı. "Acımadı." Dedi kollarını sıkılaştırarak. Daha çok ağlamaya başladım. Anlamıyordum. Nasıl bu kadar kötü olabilirlerdi?

 

"Baban, sana dokunmasına nasıl izin verdi? Neden izin verdi?"

 

"Babam evde değildi." Dedi. "Kapatalım artık bu konuyu." Kapatamazdım. "Ama evde birileri vardı değil mi?" Diye sordum. "Öylece izlediler mi?"

 

"Nilüfer-"

 

"Abi, bunun bedelini ödemek zorundalar!"

 

Geri çekilerek yüzüme doğru eğildi ve yanaklarıma ellerini yerleştirerek gözlerimin içine baktı. "Nilüfer, bana söz ver. Hiçbir şey yapmayacaksın."

 

Kaşlarımı çattım. "Bunun sözünü nasıl verebilirim!? O adamı gördüğüm yerde öldürmek istiyorum! Parçalamak istiyorum!"

 

"Beni anlattığıma pişman etme. Ben yokken sana zarar verirse kendimi asla affetmem. Benim omuzlarıma bir yük daha koyma. Sana yalvarıyorum."

 

Gözlerinin içine bakarak burnumu çektim. "Tamam. Senin yanındayken parçalayayım o zaman." Burnundan sert bir nefes vererek güldü. "Hiçbir şey yapmana gerek yok. Ben halledeceğim."

 

"Nasıl halledeceksin?"

 

"Ben yalnızca atları olan bir çiftçi değilim, Nilüfer." Tek kaşımı kaldırdım. "Nesin öyleyse?"

 

Kafasını belli belirsiz salladı. "Abine güven. Zamanı geldiğinde herkes yaptığının bedelini ödeyecek."

 

Ona güveniyordum ama bu hiçbir şey yapmayacağım anlamına gelmiyordu. Yine de kafamı salladım. "Söz." Dedim. "Kardeş sözü."

 

Kollarımı beline doladım ve yüzünü göğsüne yasladım. Bana benden daha sıkı sarılmıştı. Ben kendime bile böyle sarıldığımı hatırlamıyordum. Beni ayakta tutacak birisi vardı, beni yalnız bırakmayacak. Abim, bize gelmişti.

 

Tüm gücümle kollarımı sıkılaştırdım. Aramızda sorunlar vardı, biz birbirimizi tanımıyorduk ama o benim abimdi. Kavgalar edrcektik, tartışacaktık, yeri geldiğinde kalbimiz kırılacaktı ama her ne olursa olsun onu terk etmeyecektim. Bir daha bizi ayırmalarına izin vermeyecektim.

 

Bir süre birbirimize sarılarak öylece ayakta bekledik. Sonra sessizliği abim bozdu. "Biraz uyu," demişti. "Sabah polisler ifadeni almak için gelecek."

 

Yüzümü göğsünden kaldırarak yüzüne baktım. "Barış mı gelecek?" Diye sorduğumda kaşlarını çattı. "Hayır. Gelemez o bir daha buraya."

 

"Neden?"

 

"Çünkü onu kovdum."

 

Ağzım sonuna kadar açıldı. "İnanmıyorum sana! Gerçekten yaptın mı bunu?" Kafasını salladı

 

"Yaptım."

 

🪷

 

Bölüm sonu!

 

Beğendiniz mi bölümü?🥹

 

Çınar?🥹🥹🥹

 

Sonunda bir şeyleri öğrenebildik, konu hakkında neler düşünüyorsunuz?

 

Nil?

 

İlerleyen bölümler için tahminleriniz var mı?

 

Barış?

 

🍭

 

Bir gün wattpad'de kısıtlamasız girebilmek dileğiyle♥️

 

✨️

 

VOTE

VE

YORUMU

UNUTMAYINNN

 

🍭

 

Zeynepizem

 

İnstagram; Zeynepizem

 

 

 

Loading...
0%