Şeey yanlışlıkla otobüste bölüm yazmışım djxşdkxk
🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭
ZEHİRLİ ŞEKER
BÖLÜM 32
🪷
Biz öpüşmüştük!
Zihnimde durmadan dönen bu kelime o anla bütünleşiyor ve kalbimin güm güm atmasını sağlıyordu. Heyecanımın azalması gerekirken zaman geçtikçe çoğalıyordu.
Barış'tan ayrılalı bir saat bile olmamıştı ama onu çok özlemiştim. Abim, sağ olsun bir daha bir metre yanıma yaklaşamamıştı zaten. Odanın içinde kendi kendime mırıldandım. "Aşk ayısı." Dedim düşüncelerimi dile getirerek.
Hem, ben abimden bir şeyler saklamak istemiyordum. Kimseden saklamak istemiyordum. Ben yirmi dört yaşında bir kadındım fakat nedense abime gerçekleri söylemeye sıra geldiğinde duraksıyordum. Biraz, kızacağından korkuyordum.
Kırılacağından.
Çünkü buraya onun için gelmiştim ve aşık olmak hesaplarımda yoktu. Zaten birlikte çok vakit geçiremiyorduk, şimdi bir ilişkim olduğunu öğrenirse ki en yakın arkadaşıylaydı bu ilişki biraz ters tepebibilirdi. Özellikle de Barış'ın açısından. Bu yüzden ona sormadan abime gerçekleri söylemeyecektim. Birlikte karar vermeliydik.
Barış'la uzaktan vedalaşarak abimle eve geri dönmüştük. Şu an odada yalnızdım çünkü abim duş almak için gitmişti. Saat gece yarısını geçmişti ve elimdeki telefonla Barış'ın mesaj atmasını bekliyordum.
En azından bir iyi geceler mesajı. Sonuçta sevgililer öyle yapmazlar mıydı? Uykum gelmeye başladığı için oflayarak telefonumu bir kucağıma bıraktım. Abim gelene kadar uyumamakta kararlıydım. Çünkü onunla konuşmak istediklerim vardı.
Sabah için plan yapmalıydık. Çocuklara söz vermiş sayılırdım ve havada kalmasını istemiyordum. Hem onlar için de farklılık olurdu. Telefonuma mesaj var mı diye yeniden baktım ama yoktu. Oflayarak diğer mesajlara odaklandım. Birkaç tanıdığın mesajlarına yanıt vermiş ve bir müvekkilimin sorusunu yanıtlamıştım. Buraya gelmeden önce aldığım tüm davaları işinde iyi olduğunu düşündüğüm bir avukata devretmiştim ki aynı broda çalışıyorduk onunla.
Yatakta telefonla uğraşmaya devam ederken kapı yavaşça aralanmştı. Abim uyanık olduğumu gördüğünde sessizliğine son vererek içeri girdi. Üzerinde siyah bir pijama takımı vardı ve saçları nemliydi. "Niye uyumadın?" Diye sorduğunda uzandığım yataktan doğrularak bağdaş kurdum ve oturdum. Merakla gözlerinin içine bakarak "Sabah ne yapacağız?" Diye sordum hemen. Omuz silkti ve kanepenin üzerindeki yastığı düzeltip oturdu. "Çiftliğe gideriz." Tavşanımı, kendimi düzelttim, tavşanını alarak yanına oturttu.
Bu yaptığını gülümsedim. O, tavşana benden daha iyi bakıyordu. Annemden ona kalan son şey olarak bakıyordu.
Konumuzu dağıtmadan konulmaya devam ettim. "Ama kardeşlerin de gelecek, severler mi?"
"Kardeşlerimiz." Diyerek beni düzeltti. "Severler." Kafamı usulca salladım. "Volkan'ın okulundan izin alsak olur mu? Biraz erken gideriz."
"O sıkıntı değil de Lavin'in stajı sıkıntı. Geç bitiyormuş onun ki." Omuzlarım düştü. "Ya, gelemeyecek mi?"
Kafasını belli belirsiz salladı. "Hallerim bir şekilde." Dedi. "Hastaneye gitmek lazım ama. Başhekim biraz sorunlu bir tip."
Abi gibi abi.
Canım.
Hallderim dediyse hallederdi. Bu konuda şüphe duymuyordum. Genişçe gülümsedim ve kafamı salladım. O da gülümsedi. "Yat hadi. Erken kalkarız yarın."
Yatacaktım ama şey bu sıralar abime kıyamıyordum. "Bugün yatakta sen yat." Dediğimde tek kaşını kaldırdı. "O niye?"
"Belli etmiyorsun ama boyun ve bel fıtığı olmana ramak kaldı." Söylediğim onu güldürdü. "Sorun değil. Yat sen." İnat ederek kafamı iki yana salladım. "Olmaz. Bu gün sen yat."
"Abicim, hadi yat uyu. Düşünme bunları. Şu oda işini de ayarlayacağım, merak etme." Omuz silktim. "Etmiyorum ki. Ayarlamana gerek yok."
"Bak sen?"
"Evet. Artık birlikte kalmamızı sorun etmiyorum." Gülümsedi. Elimle valizlerimi gösterdim. "Kıyafetlerimin yarını yerleştirdim bile. Başka odaya taşıyamam." Dedim bilmiş bir tavırla. Bu söylediğime sevinmiş gibiydi. "O zaman odaya bir yatak daha alalım."
Heyecanlanarak konuştum. "Yatağı ben seçerim!" Güldü. "Olur." Dediğinde ben de güldüm. Sonra gülüşüm yarıda kesildi. Burada temelli kalmıyordum ben, onun düzenini bozmak ne kadar doğruydu ki? "Ne oldu?"
Omuz silktim. "Hiçbir şey." Dedim ve gülümsedim. "Pembe bir yatak alırız, böyle üstünde prenses tülleri de olur. Çünkü ben prenses sayılırım." Bana birkaç saniye baktıktan sonra konuştu. "Yatak işini ben halledeyim, olur mu abicim?" Kıkırdadım. "Niyekine?" Diye sordum. Ne diyeceğini düşündü. "Biraz," dedi ve beni kontrol etti. "Zevksizsin."
Gözlerimi büyüttüm ve hiç beklemeden yanımdaki yastığı ona attım. "Sensin zevksiz! Lafını geri al!" Gülerek kafasını iki yana salladı. "Almayacağım." Ona kötü kötü baktım.
Gerçekten de zevksiz miydim acaba? Yani, tamam bu sıralar biraz fazla renkli giyiniyordum ama bunun nedeni renklerin ruha iyi geldiğini söyleyen bir instagram postuydu. Bu ev zaten karanlıktı bir de ben üzerime karanlık renkler geçiremezdim.
Bunalırdım. Zaten hiçbir zaman karanlığı seven bir insan olmamıştım. Yaşanılan her şeye rağmen gülümsemek, ışık saçmak istiyordum. Çünkü acının üstünü örten mutluluklar vardı bu hayatta.
"Tüm pdanı pembeye boyayacağım." Dedim kısık gözlerle abime bakarak. "Ve sen de tek kelime edemeyeceksin, çünkü burası benim de odam."
"Ama benim de odam?" Dedi sorgulayarak. Omuz silktim. "O zaman odayı ortadan ikiye böleceğiz. Sen kendi tarafına istediğini yapabilirsin ben de kendi tarafıma."
Derin bir nefes aldı ve sahte bir gülümseme sundu. "Pencere tarafı benim." Dediğinde kaşlarını çattım. "Ya hayır! Pencere benim asıl!"
"Olmaz, ben hep sigara içmeye çıkıyorum. Şaf edip durursun sen şimdi." Ederdim, evet. Ofladım. "İyi. O zaman duvar kenarı da benim. Oradaki kapıyı kullanamazsın. Banyoya gitmek için aşağıdan dolaşacaksın." Söylediklerimi anlamamış gibi gözlerini kırpıştırdı. "Pardon?"
Omuz silktim. "Öyle." Burnundan sert bir nefes vererek güldü. Galiba bu, sen öyle san, gülüşüydü. Neyse canım gittiği yere kadar götürürdüm ben de.
"Kuzenlerini neden sevmiyorsun?" Diye sordum merakla. Aklıma takılmıştı. Omuz silkti. "Sevilecek bir tarafları yok çünkü." Dedi basit bir şekilde ve tavşanını kucağına alarak kenapede yan yattı.
"Ama neden?" Diye direttim. Tavşanını tamamen kolunun altına alarak sarıldı. Aptal, çok tatlı görünüyordu. Kolunun altındaki oyuncak tavşana inat yüzündeki ciddiyet ve çatık kaşları bir ikilem oluşturuyordu.
"Nilüfer, yatıp uyusana abicim, uykun gelmedi mi?"
"Geldi ama merak ediyorum. Amcanı da sevmiyorsun galiba." Benden kurtulamayacağını anlamış olmalıki sabırla bir nefes aldı. "Seyfi'nin yan çarıdır kendisi." Dedi, gözlerimi kırpıştırdım. "Ama aile meselelerinden uzak diyordun."
"Uzak zaten." Dedi ve gözlerimin içine baktı. "Bir katilin elindeki silahı çekmemek de suçtur, Nilüfer. Hatta bazen katilin yaptığından daha büyük suçtur."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Haklıydı. Sevmemesinin altında hep somut bir sebep aramıştım ama buna gerek yoktu. Çünkü sebep zaten gözümün önündeydi.
"Uyu artık." Dediğinde omuzlarımı düşürdüm. Kafasının altındaki yastığı yeniden düzeltti. Zoraki bir şekilde kanepeye sığmaya çalışarak ayaklarını ileriye uzattı. Onun kanepeye sığması imlansızdı. Çünkü kocaman bir adamdı. "Çınar." Dedim o an.
Kafasını anında yastıktan kaldırarak bana baktı. "Çınar mı? Abiye ne oldu?"
Gülümsedim. "Yakında beli kırılacak abimin." Dedim. Kaşlarını çattı. Çınar ona abi demediğim zaman ciddi anlamda üzülüyordu. Şimdi fark ediyordum bunu. Sessizce sordum. "Yatakta yatmak ister misin?"
Derin bir nefes aldı ve konuştu. "Abicim hayır dedim yat sen."
"Hayır, beraber." Kaşları kavislendi. "Beraber mi?" Onu onayladım. "Evet. Bu yatak kocaman sığarız. Hem belin ağrımaz." İkilemde kaldığını gözlerindeki bakıştan anlamıştım.
"Emin misin?" Diyerek cevabımı bekledi. Kafamı salladım. "Eminim."
"Bak geliyorum?"
Güldüm. Yatakta sağa doğru kaydım ve ona yer açtım. "Gel." Geldi. Yastığını açtığım boşluğa bıraktı ve yatağa oturarak sırtüstü uzandı. "Rahatsız olursan söyle." Dedi, biraz diken üstünde gibiydi. Biz normal abi kardeş olmadığımız için bu açıklanabilirdi. Beni rahatsız etmekten korkuyordu.
"Söylerim." Dedim ve ben de yatarak yorganı üzerime doğru çektim. Çınar komodine uzanarak ışığı söndürdü. O sırada tavşanını yanına almayı da ihmal etmedi. Gülümsedim. Telefonumdan bir bildirim sesi duyduğumda alarak ekrana baktım.
Barış;
İyi geceler, güzelim.
Ay, ölecektim bir an. Aniden aniden şey yapıyordu bu da. Abime yandan bir bakış attım. Gözleri kapalıydı. Genişçe sırıttım ve klavyede parmaklarımı dolaştırdım.
Nil;
İyi geceler🩷
Barış;
Yakışıklım, demeni beklerdim. Neden demedin?
Sessizce kıkırdadım. Aptal, çok tatlıydı. Ekrana bir mesaj daha düştü.
Barış;
Hem neden uyanıksın sen hâlâ?
Nil;
Abimle konuştuk biraz
Nil;
Yakışıklımm
Mesajıma gülücük emojisini bıraktıktan sonra mesaj atmıştı.
Barış;
Bizim de konuşmamız gereken şeyler var
Nil;
Ne gibi?
Barış;
Nikah tarihini kararlaştırmak gibi
Gözlerim kocaman açıldı. Bunu beklemiyordum. Birkaç saniye öylece yazdığı şeye baktım. Ciddi miydi?
Barış;
Biraz hızlı mı gidiyoruz, deme. Bence gitmiyoruz.
Barış;
Beni öptün, namasumu aldın. Benimle evlenmek zorundasın
Nil;
Lsjxodmdodşd
Nil;
Eğer ben seni öptüysem sen de beni sömürdün
Nil;
Ben bir şey diyor muyum?
Barış;
:)
Barış;
Ne olduğunu bir daha anlatır mısın? Tam olarak algılayamadım da
Nil;
Ben seni öptüysem diyorum
Nil;
Sen de beni
Yazmaya devam ediyordum ki benden önce mesaj attı.
Barış;
Yedim. Yerim.
Barış;
:)
Barış;
Ve sana güzel bir haberim var
Nil;
Nedir?
Barış;
Ben çok doyumsuzumdur :)
Bir an fenalık basmıştı. Oda çok mu sıcaktı yoksa ben mi yanıyordum? Sırıta sırıta ekrana bakarken abimin sesini duymamla irkildim.
"Nilüfer, kiminle konuşuyorsun?"
Ekranı karnıma yaslayarak kapattım. "Hiç kimseyle." Dediğimde bana yandan ters ters baktı. "Neye sırıtıyordun o zaman?"
"Sen uyumak yerine beni mi izliyorsun abicim?"
"Telefonun ışığı dikkatimi çekti. Normalde sen bu saatlerde kimseyle mesajlaşmazsın. Kim o?"
Aldık başa belayı.
"Öyle, İstanbul'daki arkadaşlarımdan mesajlar işte. Ne zamandır bakmıyordum da." Dedim ve sırıttım.
"Kübra mı?" Diye sorduğunda kafamı salladım. "Evet, Kübra."
"En son geliyordu." Dedi. "Yüzüme bir şeyler söyleyecekti sanki?"
Güldüm. Kübra dediğini yapan biriydi. Geç olsa bile. "Soruşturması vardır." Dedim. "Merak etme, gelir o."
"Neyini merak edecekmişim?" Kıkırdadım. "Bilemem artık." Dediğimde sert bir nefes verdi ve konuştu. "Yat artık. Bırak şu telefonu."
"Tamam, yatacağım. İyi geceler diyeyim de." Bana ters ters bakarak sırtını döndü ve tavşanına sarıldı.
Yiyecektim. Gerçekten.
Karnıma yasladığım telefona baktım. Barış'tan başka mesaj gelmemişti. Klavyeyi açarak hemen yazdım.
Nil;
İyi öyleyse, zaten benim tadıma da doyum olmaz.
Anında gördü ve yazdı.
Barış;
Söylediğime kızdığını düşündüm
Nil;
Abim kızdı
Barış;
ABİN MESAJIMI MI GÖRDÜ???
Barış;
SANA DOYUMSUZUM DEDİĞİM KISMI MI GÖRDÜ NİL????
Nil;
Kdıxşdkxxş
Nil;
Hayır, korkma.
Nil;
Telefonun ışığı gözüne batıyormuş, kapatıp yatacakmışım
Barış;
Ha, tamam. Yat hadi. Ararım ben seni sabah.
Nil;
Tamam, öptüm.
Barış;
:)
Barış;
Ben de seni sömüreyim istersen?
Nil;
İsteyebilirim :)
Barış;
Hadi, uyu Nil.
Kıkırdadım. Utanmamı mı bekliyordu? Daha çok beklerdi. Barış'ın mesaj kısmından çıkarak yalan olmasın diye Kübra'ya iyi geceler mesajı attım. Telefonu kenara koyarak abime doğru döndüm.
"İyi geceler, abi." Diye fısıldadığımda anında karşılık vermişti. "İyi geceler, abim."
🪷
"Nilüfer!" Gözlerimi açmaya çalıştım ama olmadı. "Abicim, İyi misin?" Hızlı nefeslerim uyandığımın bir işaretiydi ama gözlerimi açamıyordum. Bedenimi bir titreme esir almıştı. Saçlarımdaki ıslaklığın terden kaynaklandığını biliyordum.
Tanıdık durum; kriz geçiriyordum ve bu en kötüsüydü. Uykudayken girdiğim krizler genellikle birkaç gün tüm metobolizmamı yerle bir ediyordu.
Abimin bir şeyler söylediğini duyuyor olsam da cevap veremedim. Yapabildiğim tek şey nefes almaktı.
Daha öncede yaşadığım bir şeydi. Birçok kez. Sakin olmalı ve ilacımı almalıydım. Parmağımın uzunda hissettiğim yanmayla yutkundum. Bu da alışkın olduğum bir şeydi. Şekerimi ölçmek için kanıma ihtiyaç vardı. Nefeslerimi daha düzenli almaya başladığımda yüzümden süzülen terlerin bıraktığı rahatsızlık yüzünden kaşlarım çatıldı. "Nilüfer, şekerin çok düşük." Abimin endişeli sesi kalbimi okşamıştı ama şu an gözlerimi açamamak gibi bir sorun yaşıyordum. Normalde bu kadar zorlanmazdım. Niye böyle olmuştu ki?
Çınar'ın etrafımda bir şeyler yaptığını anlamak zor değildi. Kolumu sıkıca tuttu. "İğneni vuracağım." Dediği sıra iğnenin uçunu tenimde hissettim. Derimin altına enjekte edilen ilacın soğukluğu bir an tüm vücudumu titretti. İğne saniyeler sonra geri çekildi.
Çınar, terden dolayı yüzüme yapışmış saçlarımı geriye iterek konuştu. "Tamam. Geçecek birazdan." Sessiz kaldım. Uyku sırasında düşen şekerimi yerine getirmek benim için zor oluyordu çünkü genelde tek başıma oluyordum ve hazırsız yakalanıyordum.
Ama şimdi abim buradaydı. Benimle ilgilenmişti. Hep hayalini kurduğum gibi. Açamadığım gözlerimin dolduğunu hissettim. "Abicim?" Diye seslendi endişeyle. "İyiyim." Sesim fısıltıyla çıkmıştı.
Yanağımdaki eli tenimi sevdi. "Neden ağlıyorsun?" Burnumu çektim. Terden dolayı göz yaşımın ıslaklığını hissetmemiştim. "Ağlamıyorum." Diye mırıldandım. "Görüyorum." Dedi. Burnumu tekrar çektim. "Ter o."
Sert bir nefes verdi. "Abine yalan söylememelisin."
"Söylersem ne olur?"
"Seni ısırırım." Gözlerim aralandı. Şaşkınlıkla yüzüne baktım. "Ne?" Omuz silkti. Yüzündeki endişe hâlâ oradaydı, sadece frenlemeye çalışıyordu. "Duydun." Dediğinde gözlerim dehşetle büyüdü. Ellerimi kaldırarak yanaklarını avuçlarımın içine aldım. "Çınar!" Dedim. "Sen kuduz mu oldun yoksa? O köpek seni ısırdı değil mi? Utandığın için söyleyemedin." Yalandan burnumu çektiğimde yüzüne yerleştirdiğim ellerimden kurtularak geri çekildi ve hemen sonra burnumu sıktı. "Kuduz falan değilim."
"O zaman neden beni ısırıyorsun oğlum?"
Omuz silkti. "Tavşan etinin güzel olduğunu söylerler." Ben bu şartlar altında bu odada daha fazla kalamazdım. Bu beni gece uyurken yerdi. Cidden yerdi. Ruhum duymazdı.
Her nasıl bakıyorsam bakışım onu güldürdü. Sonra ciddileşerek sordu. "İyi misin?" Kafamı salladım. Ayağa kalkabilmek için biraz daha zamana ihtiyacım vardı. "Uyurken şekerinin böyle düşmesi hiç normal değil. Sabah hastaneye gideceğiz."
Bu konuda bir itirazda bulunamazdım çünkü doğru söylüyordu. Gece düşen şekerimin genellikle aldığım insülinün dozuyla alakası oluyordu. Ya dozu arttıracak ya da gecenin bir saatinde uykumdan ödün vererek kalkıp ilacı almam gerekecekti.
Bıkkın bir şekilde ofladım. Nefret ediyordum. Bu şeyden nefret ediyordum. "Oflama. Halledeceğiz."
Kafamı belli belirsiz salladım. "Tamam." Dedim. Bir soru sordu. "Uykunda çok huzursuzdun, kabus mu görüyordun?"
Aklıma gelen görüntülerle nefesim kesildi bir an. Bir kabus gördüğüme emindim ama hatırladığım tek şey karanlığa çekilen bedenimdi. "Evet." Dediğimde "Ne gördün?" Diye sordu.
"Tam hatırlamıyorum. Karanlığa çekildiğim kalmış sadece aklımda." Yutkunarak konuşmaya devam ettim. "Şekerim gördüğüm kabustan dolayı da düşmüş olabilir. Stres etki edebiliyor."
"Biliyorum." Dediğinde yüzümü ona çevirdim. Merak ettiğim bir şey vardı. "Bu hastalık hakkında her şeyi biliyor gibisin." Dediğimde kafa salladı. "Babamdan dolayı." Diye bir açıklamada bulundu. Zaten tahmin etmiştim.
Sanırım o adama üzülebileceğim tek nokta buydu. Çok zor bir şeydi. Dertten derdi bilen anlardı. Uykusuz geçirdiğim geceleri biliyordum, sürekli tuvalete çıkma ihtiyacı bile insanı hayattan soğutan bir unsurdu.
"Neden pompa kullanmıyorsun?"
"Denedim daha önce. Vücudum çok hassas olduğu için yara yapıyor. Üstelik çok pahalı."
"Maliyeti önemli değil." Dediğinde ona yan bir bakış attım. "Ne o yoksa çiftliğinde bir gömü mü buldun?"
Söylediğim onu güldürdü. "Hayır ama biz zenginiz güzelim."
Aa bana güzelim dedi.
Bir garip oldum.
"Sağ ol." Dedim. "Düşündüğün için ama kendim hallediyorum. Senin paranı kullanmam." Kaşlarını çattı. "Ne demek kullanmam?"
Ona bir süre düz düz baktığımda anlamış olsa gerek çenesini kastı. "O günü unutamaz mısın?" Kafamı iki yana salladım. "Bana dilenci muamelesi yaptığın günden bahsediyorsun değil mi?" Kafamı sallamaya devam ettim. "Asla unutmam."
"Aklımı sikeyim." Diye fısıldı.
Dirseklerimden destek alarak yatakta hafifçe doğruldum. Ciddi anlamda bedenim su içinde kalmıştı. Yatak bile ıslanmıştı. Ayaklarımı aşağıya doğru sarktım ve bitkin bedenimi taşıyabilmek için kendimi motive etmeye başladım.
"Nilüfer." Dedi o sırada abim. "Efendim?" Önüme doğru geldi ve bir dizini kırarak önüme oturdu. Gözlerimin içine baktı. "Özür dilerim. Sen de bana dilenci muamelesi yap, ödeşelim. İstersen sokaklarda da yatar kalkarım."
Gözlerimi kırpıştırdım. Duymuş olduklarım doğru muydu?
Umarım değildir.
"Buna gerek yok Çınar. Oldu ve bitti." Dedim, evet çok kırılmıştım ama o da kırılmıştı. İyi bir başlangıç yapmamış olsak da onu daha fazla bu konu hakkında suçlayamazdım.
Suçlamayacaktım da. Bir an boşluğuma gelmiş ve söyleyivermiştim. Sonuçta abim, benim için elinden geleni yapıyordu. Üzerine gitmemin hiçbir anlamı yoktu.
Bu gerçeği çoktan kabullenmiştim ama şekerim oynadığında duygularımda oynuyordu. Boş bulunmuştum.
"Eğer öyle olsaydı bunun konusunu açmazdın." Dedi. Omuz silktim. "Üzgünüm, seni kırmak istemedim."
Kafasını iki yana salladı. "Kırabilirsin." Dedi. "Ne kadar kırıldıysan o kadar kırılmaya hazırım. Yeter ki düşmanınmışım gibi bakma bana. Ben senin abimin. Benim param senin paran demek."
Kafamı iki yana salladım. "Senin paranı istemiyorum, Çınar." Dedim net bir şekilde. "Şimdiye dek kendi paramı kendim kazandım. Senden bu anlamda bir şey istemiyorum. Söylediklerinle alakalı değil. Gerçekten, ben böyleyim. Bu konuyu konuşmak bile zaman kaybı."
"Zaman kaybı değil. Bunları konuşmamız gerekiyor. Hem şu an çalışmıyorsun. Bunu seni kırmak için söylemiyorum ama biriktirdiğin paran bir gün bitecek. O zaman çekineceğine şimdi çekin ve ortadan kalksın bu durum."
"Senden çekindiğim falan yok. Bu alışkanlıklarla ilgili."
"Benim de alışkanlıklarım vardı ama senin için birçoğunu yok etmeye çalışıyorum. Bence sen de yapabilirsin." Derin bir nefes alıp verdim. Tamam, demediğim sürece yataktan kalkmama izin vermeyecekti belli ki.
Ondan para alamazsın. Biz dilenci değiliz!
İnsanın kendi parasını kazanması da zordu. Çünkü, para kazanmak için yapılan bazı işler küçümseniyordu. Ben ev temizliklerine de gitmiştim. Annemin karnında avukat olmamıştım. Okuyacak paraya ihtiyacım vardı ve tek başımaydım. Çalışmak zorundaydım. Çalışmıştım ama bir sürü katü anıyı da sırtıma asmak zorunda kalmıştım.
Abim, ret etmemin sebebini söyledikleri sanmasın diye yalan söylemeyi seçtim. "Pekala, ihtiyacım olduğunda senden isteyeceğim."
İstemeyecektim.
"Söz mü?" Kafamı salladım. "Söz." Genişçe gülümsedi. "Tamam o zaman pompa işini halletmeme de izin ver."
Bu adama da yüz vermeye gelmiyor.
"Kullanamadığımı söyledim."
"Markalar farklı oluyor. Bu konuda oldukça geliştiler. Bedenine zarar vermeyecek bir şey bulurum."
Elbette vardı ama çok pahalıydılar. Üstelik iş pompayla da bitmiyordu. Yanında kulanılacak ölçerler de ateş pahasıydı.
"Abi, ben insilün kalemlerimden memnunum. Uğraşmana gerek yok."
"Uğraşacağım. En azından denemiş olursun. Olmazsa da çöpe atarız. Bu kadar basit."
"Oğlum sana gökten mi yağıyor bu para?" Omuz silkti. "Deneyecek misin?"
"Çınar-"
"Abi diyeceksin."
"Abi, zorlamasak olmaz mı?"
"Kardeşim, bir kez denesek olmaz mı?"
Omuzlarımı düşürerek kabullendim. Öyle bir bakıyordu ki hayır desem paramparça olacak gibiydi. "Tamam."
Genişçe gülümsedi ve önümden kalktı. "Güzel. Hadi bir duş al. Daha saat erken." Kafamı salladım. Henüz güneş bile doğmamıştı ve çok yorgun hissediyordum.
"Dışardayım ben." Dedi Çınar.
"Çıkmana gerek yok." Omuz silkti. "Sigara içeceğim." Ona birkaç saniye sessizce baktım. Sonra destek alarak ayağa kalktım ki o da aynı saniyelerde odadan çıkmıştı.
Hâlâ yarısını yerleştirmemiş olduğum valizime ilerleyerek kıyafetlerimi aldım ve odadan çıkarak bonyoya girdim. Ter içinde kalmış kıyafetlerimi çıkartıp makineye attım. Ilık suyla kısa bir duş aldıktan sonra daha iyi hissetmeye başlamıştım, sadece uykum vardı.
Saçlarımın nemini havluyla aldıktan sonra taramaya bile mecalim kalmadığı için banyoyu temizleyip çıkmıştım. Ayaklarımı sürüte sürüte odaya ilerlerken baştan sona titrememe neden olacak bir gürültü duyuldu. Koridorun ışığı yanmadığı için etrafı göremiyordum.
Yutkundum. Adım sesleri duyduğumda gözlerim büyüdü. Koşararak odaya yöneldim ve içeri girer girmez kapıyı ardımdan kapattım. Çınar, beni gördüğünde kaşlarını çattı. Oturduğu kanepeden kalkıp üzerime doğru yürümeye başladı. "Ne oldu?"
Hızlı nefeslerimi kontrol altına almaya çalışırken konuştum. "Koridorda biri var." Diye mırıldandığımda yüzü gerildi. Kolumu tutarak beni kendine doğru çekti ve kapının önünden ayrılmama neden oldu. "Dışarı çıkma." Dedi ve kapının kulpunu tuttu. O an ben de kolunu tuttum. "Yaa gitme! Ya bir şey olursa?!"
"Ne olabilir Nilüfer etraf koruma ve polis kaynıyor." Dedi ve dolabı açarak bir çekmeceden metal siyah bir silah çıkarttı. "O ne?" Diye sordum korkuyla. "Küçük bir önlem." Dedi ve devamında ekledi. "Odadan çıkma."
Onun aldığı küçük önlemler beni korkutuyordu. Kurşun geçirmez camlarının da küçük bir önlem olduğunu söylemişti. Şimdi bh silah da neyin nesi oluyordu.
Abim kapıyı açarak dışark çıktığında sözünü dinlemeden sessizce peşine takıldım.
O ses tekrar duyulduğunda Çınar'ın koluna yapıştım. "Duydun mu!?" Diye korkuyla fısıldadım. "Karanlıkta bir canavar var!"
"Abicim bir dur." Onu odaya çekmeye çalıştığım için ilerleyemiyordu. "Ya gitme işte karanlık orası!"
"Gitmeden ne olduğunu öğrenemeyiz!"
"Ama ya seni yerse!?"
"Aynen Nilüfer yiyecek beni! Ham yapacak! Bıraksana kızım kolumu!" Ben bırakmamış olsam bile o kurtarmayı başarmıştı. Karanlığa girerek gözden kaybolduğunda burnumu çektim. Daha abime yeni kavuşmuşken bu ayrılığı doğru bulmuyordum!
Sadece beş adım önünde.
Bu hiçbir şeyi değiştirmez.
Aniden koridor ışıklandığında abimin duvardaki tuşa basarak ışığı yaktığını anladım. Gözlerim sesin geldiği yöne kaydı. Pencere açıktı ve rüzgar perdeleri savuruyordu.
Aptal.
Sus.
Çınar derin bir nefes alarak bana döndü. "Canavarınla tanış." Kaşlarımı çattım ve ona kötü kötü baktım. Korkmuştum, ne yapabilirdim yani?
"Ama asım sesleri duydum!" Dedim kendimi savunarak. Çınar elindeki silahını beline taktı. Pencereye doğru ilerledi ve perdeleri kenara çekti. Kapatması gereken pencereden aşağıya doğru eğilerek baktığında ona doğru yürümeye başlamıştım. "Neye bakıyorsun?"
"Hiçbir şeye Nilüfer. Odaya geç!" Gözlerimi kırpıştırdım. Attığım adım havada asılı kalmıştı. Neye sinirlenmişti bu şimdi?
"Ne oluyor?"
"Nilüfer! Odaya geç!"
Sırtına kötü kötü baktıktan sonra olduğum yerde döndüm ve sitemle fısıldadım. "Ayı." Odaya girip kapıyı kapattım. Odada gözlerimi gezdirdiğimde değişen çarşaflar dikkatimi çekmişti.
Çınar, değiştirmiş olmalıydı. Yüzüme bir gülümseme konsa da hemen kendimi toparladım. Yok yere bağırmıştı.
Durakadım.
Yok yere.
Neden pencereden aşağıya bakmıştı ki? Bir şey mi görmüştü? Ya da biri? Sesli bir şekilde yutkundum. Yatağa doğru ilerledim ve oturarak derin bir nefes aldım.
Saçma sapan şeyler düşünerek kendimi korkutmamın bir anlamı yoktu. Sonuçta abim dengesizin tekiydi. Kafamı sallayarak bu düşüncemi onayladım.
Kesinlikle dengesizin tekiydi.
Beş dakika geçmesine rağmen gelmediği için bir şeylerin yolunda olmadığını düşünmeye başlamıştım. Tamam, istiyorsa sesiyle konağı yerinden oynatabilirdi ama yanına gidecektim.
Ayağa kalktığım an kapı açıldı. Burnundan soluyan Çınar içeri girdi. Oldukça sinirli görünüyordu ve durduk yere bu kadar sinirlenmesinin dengesizlikle alakası yoktu.
"Ne oluyor?" Diye sorduğumda boynunu kütletti. Elinde tuttuğu kağıdı fark ederek sordum. "Elindeki ne?"
Kağıdı elinin içine sıkıştırarak arkasına sakladı. "Hiçbir şey." Kaşlarımı çattım. "Yalan söyleme." Dedim ve önüne doğru yürüdüm.
"Nilüfer, yat uyu hadi."
"Sence şu durumda uyuyabilir miyim!? Ne olduğunu söyle!" Konuşmadığı için arkasında tuttuğu kağıda uzandım ve elinden çekip aldım. Okumama izin vermeden üzerime geldi. "Ver şunu!"
Kağıdı arkama sakladım. "Okuyup vereceğim!"
"Nilüfer ver diyorum, okuma!"
Ona arkamı döndüm ve kırıştırdığı kağıdı açarak içine baktım. Gazeteden kopartılmış harflerle bir cümle yazılmıştı.
Sıra sende Nilüfer.
Abim elimdeki kağıdı çekip alsa da elim havada kalmaya devam etti. "Orada..." sesim titredi. "Biri mi vardı?"
Vardı. Ben banyodayken koridorda dolaşan biri vardı. Zihnimde başlayan uğultu tüm fonksiyonlarımı birbirine karıştırdı sanki. Elim ayağım boşalmış gibi hissettim. Henüz okuduğum şeyi idrak edememişken abim beni kendine doğru çevirerek gözlerimin içine baktı.
"Nilüfer, abicim, sakin ol, ben buradayım, tamam mı?" Yutkundum. Kafamı belli belirsiz salladım. "Eve nasıl girebildi ki?" Diye sordum kendi kendime. "Evde çocuklar var." Bir kez daha yutkundum. "Buraya hiç gelmemeliydim!"
Valizime doğru yöneldiğim sırada abim kollarımı tutmuştu. "Nilüfer, ne yapıyorsun?"
"Onun derdi benimle. Eve kadar girdiyse kafayı bozmuş demektir. Birine bir şey yapabilir!"
"Saçmalamayı kes! Bu eve dışardan kimse giremez."
"Ama girmişler! Banyodaydım! Kapıyı bile kilitlememiştim anlıyor musun!?"
Dolan gözlerimden bir damla yaş aktığında abim beni kendine doğru çekerek sıkıca sarıldı. "Korkma." Dedi. Korkuyordum. Kalbim küt küt atıyordu. "Abicim, sana kimsenim zarar vermesine izin vermeyeceğim." Kollarımı kaldırarak beline güçsüz bir şekilde sarıldım. Islak saçlarımın üzerini öptü.
Benim yüzünden birine vir şey olmasından korkuyordum. Ben, önemli değildim. Abime bir şey olmasındı, kardeşlerime de olmasındı.
"Buraya nasıl girebilir?" Diye fısıldadım endişeyle.
Abim, kollarını sıkılaştırdı. "Bu notu Akif'in yolladığına emin misin?" Diye sorduğunda kaşlarımı çatmıştın.
Notta Nilüfer yazıyordu. "Gerçek adımı öğrenmiş olabilir." Diye mırıldandım. "Ama ne demek istediğini anlamadım. O bana genelde avukat derdi, adımı bile kullanmazdı."
Derin bir nefes aldı. Saçlarımı tekrar öptüğünde artık kalbim daha yavaş atıyordu. "Korkma, abin halledecek."
Dudaklarımı birbirime bastırdım. Belindeki kollarımı sıkılaştırdım ve ona sıkıca sarıldım.
Abim beni koruyordu.
Bir korumaya ihtiyacım yoktu ama onun verdiği güven yıllardır çabalayan ve çürümeye yüz tutmuş kalbim için bir ışıktı.
"Hadi, saçlarını tarayalım." Dediğinde yutkundum. Yüzümü göğsünden kaldırmadan yukarıya baktım. "Sahiden mi?"
Gülümsedi. "Sahiden abicim." Gözlerimi kırpıştırdım. "Notu bırakan kişiye ne olacak?"
"Ev temiz." Dedi. "Kimse yok merak etme. Korumalar ilgileniyor tamam mı? Korkulacak bir şey yok." Kafamı usulca salladım. "Tamam o zaman." Dedim ve ellerimi belinden çekerek yatağa oturdum. Not umurumda değildi artık.
Abim saçımı tarıyacaktı! Bunu hep hayal etmiştim. Hep! Heyecanla onu beklerken bana gülümsedi ve sişahını çekmeceye yerleştirdi. Yanıma gelmeden komodinden bir tarak çıkartmıştı. "Neden bir silahın var?" Diye sorduğum sıra tam arkama oturdu.
"Küçük bir önlem, dedim ya."
"Çok da küçük değil bence. Ruhsatı var mı?"
"Yok Nilüfer, mafyayım ben tamam mı? Geceleri adam kaldırıyorum."
"Saçma sapan konuşma, ben avukatım. Seni içeri tıktırırım bak!"
Güldüğünü duydum. "Ruhsatı var, Nilüfer. Gösterme mi ister misin?"
Kafamı iki yana salladım. "Yok inandım." Omzumun üzerinden yüzüne baktım. "Çok sık kullanıyor musun?"
"Düşünemeyeceğin kadar sık." Gözlerim büyüdü. "Hiç birini öldürdün mü?"
"Binlercesini."
Dalga geçiyor olmalıydı. Saçlarıma dokunduğunda nefesimi tutmak zorunda kaldım. "Acıtırsam söyle." Dedi. Kafamı salladım. Tarağı saçlarımda hissettim sonra.
Anne, görüyor musun abim saçlarımı tarıyor?
Dolan gözlerimden yanağıma bir damla yaş aktı. Çaktırmadan sildim. Neden ağladığımı sorarsa cevap veremezdim.
Saçlarımı hiç acıtmadı. Zaten tarağı her dokundurduğunda acıtmaktan korkuyor gibi naifçe tarıyordu. Saçlarımı normal bir sürenin üzerinde taramaya devam etti. Durmasını söylemedim, o da durmadı zaten.
"Öreyim mi?" Diye sorduğunda göz yaşlarım yine aktı. Neyseki arkamdaydı. Ağladığımı görmediği için memnundum. "Saç örmeyi biliyor musun ki?"
"Hm-hmm biliyorum."
"Lavin'in saçlarını çok mu ördün?"
"Hayır. Lavin'in saçlarına dokunduğum bile yok." Bu cevabı beklemediğim için şaşırmıştım. "Neden ki?"
"Onları kardeşim olarak kabul etmek zordu." Dedi, saçlarımı örmeye başlamışken. "Beni de zor kabul ettin." Diye mırıldandım. "Hayır. Öyle bir şey yok. Sadece seni kardeşim olarak gördüğüm için onları red ettim."
Gözlerimi kırpıştırdım. "Nasıl?"
"Öyle. Civardaki kimse bir kardeşim olduğunu dile getirmez."
Aysel'in Çınar'ın hiç kardeşi yok dediği anı hatırladım bir an. Harbi neden öyle söylemişti? Sonuçta ben yoksam bile Lavin ve Volkan vardı.
"Ama varlar." Diye fısıldadım. "Evet. Küçükken kimseye söyletmezdim. Çocukluk aklı. Herkesin aklına sokmuşum. Sonradan da durum değişmedi." Derin bir nefes aldı. "Babamın yeniden evlenmesini hiçbir zaman affetmeyeceğim." Dediğinde gözlerimi kırpıştırdım.
"Babanla aranızın iyi olduğunu sanıyordum."
"O bizim babamız Nilüfer, yaptığı her yanlışa rağmen." Kafamı usulca salladım. "Doğru ama kan bağımız var diye onu kabullenmeyeceğim, affetmeyeceğim. Hakkımı da helal etmeyeceğim."
Sessiz kaldı. Bu sefer Korkut Bey hakkında bir şey söylemedi. Ellerime baktım. "Ama kardeşlerine haksızlık ediyorsun." Diye fısıldadım. "Onlara ilgi göstermelisin. Seni seviyorlar."
"Biliyorum." Dedi. "Ben de onları seviyorum." Diye de ekledi. "Ama bazen bazı engeller aşılmaz olur Nilüfer. İstesen de aşamazsın."
Abimin kardeşlerine kötü davrandığını hiç görmemiştim fakat soğuktu işte. Sevmiyor değildi, seviyordu. Sadece biraz uzaktan. Kaldırabileceği kadarıyla.
"Evdekiler onları çok dışlıyor, Dilan Hanımı da eziyorlar." Dedim sessizce. Verdiği nefesi saçlarımda hissettim. "Elimden geldiği kadarıyla onları koruyorum abicim ama her zaman evde olamıyorum. Aylarca uğramadığım oluyor. İstiyorsanız boşanın, dedim ben Dilan Hanıma zamanında. Yer de ev de ayarlarım dedim ama kabul etmedi. Yapabileceğim başka bir şey yok."
Söyledikleri beni düşünmeye itti. Dilan Hanımın mutlu olmadığı aşkardı ama neden boşanmayı kabul etmemişti ki? Birinden veya bir şeyden mi korkuyordu?
"Neden aylarca eve gelmiyorsun?" Diye sordum düşüncelerimin yönünü değiştirerek.
"Bunları sonra konuşsak olur mu abicim? Çok yoruldun. Biraz dinlenmelisin."
"Sonra anlatacak mısın ki?"
"Sorarsan anlatırım." Dedi ama sesinden bile anlatmayacağı anlaşılıyordu. Artık, abimin sadece bir çiftçi olduğuna inanmıyordum.
Kafamı salladım. "Tamam." Dedim. Abim ördüğü saçımı bir tokayla bağladı. Örgümü omzumun üzerinden alarak baktığımda mısır örgü yaptığını fark etmiştim. Çok güzel görünüyordu.
"Biliyor musun bence sen bir kuaför açmalısın. Atların bokunu temizlemek de bir yere kadar." Güldüğünü duyduğumda ben de güldüm. "Daha neler?" Dedi. "Kuaför olacağıma 100 yaşıma kadar at boku temizlerim." Yüzümü çevirerek ona baktım.
"Madem ilgin yok nerden öğrendin böyle örgü yapmayı?"
"Senin için videolar izlemiştim. İlk kez denedim." Aklım durdu. "Benim için mi?" Diye hayretle sorduğumda cevap vermeden yatağa uzandı ve kollarını açtı. "Gel, hadi. Uyuyalım."
Bir ona bir açtığı kollarına baktım. Kalbim sıcacık oldu. Dizlerimin üzerinde emekleyerek ona yanaştım ve açtığı kollarının arasına girerek uzandım. Başımı göğsüne yaslamıştım. Bana sarılmadan önce üzerimizi örttü. Işığı söndürdü ve kollarını bedenime doladı.
Onca soruna rağmen hiçbir sorun yokmuş gibi derin bir nefes aldım. "İyi geceler, abi." Dediğimde dudaklarını başıma bastırdı. "İyi geceler, abicim."
Uyumayacaktı. Buna emindim.
🪷
Bölüm sonuu!!
Beğendiniz mi bölümü?
Düşünceleriniz?
Not hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce kim yaptı?
🪷
Çınar?
Nil?
Barış?
🍭
VOTE
VE
YORUMU
UNUTMAYIN
🍭
Beni takip etmeyi de unutmayın🤭
Zeynepizem
İnstagram; Zeynepizem
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
90.46k Okunma |
10.43k Oy |
0 Takip |
54 Bölümlü Kitap |