Yeni Üyelik
33.
Bölüm

33. BÖLÜM🪷

@zeynepizem

🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭

 

ZEHİRLİ ŞEKER

 

BÖLÜM 32

 

🪷

 

Sabahın ilk ışıklarıyla kalkmış ve hastaneye gitmiştik. Alışkın olduğum kontrollerden geçtikten sonra doktor bey önümüzdeki günlerde şeker seviyemi dikkatli bir şekilde takip etmemi ve haftanın sonunda kendisine getirmemi istemişti.

 

Eğer dün gece yaşanan olay gördüğüm kabus yüzündense böylelikle anlamış olacak aldığım ilaçları da ona göre arttıracaktık. Abim bugün için başhekimden Lavin'e izin almaya gitmişti. Ben de arabanın içinde onları bekliyordum. Geldiklerinde Volkan'ı okuldan almaya gidecektik.

 

Sabah Barış'la da konuşmuştuk ama işi olduğu için kısa bir konuşma olmuştu. Yetmemişti bana. Müsait olduğunda arayacağını söylemişti. Üstelik gece olanları bildiğine emindim ama konu hakkında hiçbir şey söylememişti. Beklemekten başka yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

 

Telefonum çalmaya başladığında erkana baktım. Kübra arıyordu. Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleşti. Hemen açarak kulağıma yasladım. "Naber güzellik?" Diye sordu telefonu açar açmaz. "İyidir. Asıl senden naber? Sesin soluğun çıkmıyordu."

 

Homurdandı ama ne dediği anlayamadım. "Son anda önemli bir duruşmaya girdim. O yüzden sana dönemedim canım. Her şey yolunda mı? Şu dağ ağasıyla ne yaptınız?"

 

Kıkırdadım. "Hey abime öyle şeyler söyleme."

 

"Neden? İlk başlarda sen de söylüyordun? Ayı diyordun kızım adama."

 

"Ya o bence hâlâ ayı." Dedim söylediğime gülerken. "Ama artık oyuncak ayı." Telefonun ucundan bir kahkaha attı. "Yumuşattım diyorsun?"

 

"Bence içinde vardı." Dedim. "Hem biliyor musun dün gece abim saçlarımı ördü." Sesimden büyük bir heyecan okunuyordu. "Vaay! Ağamıza bak sen!"

 

Kıkırdadım. "Öyle, sen neler yapıyorsun?"

 

"Bir iş üstündeyim diyelim."

 

"Ne işi?"

 

"Süpriz olsun. Bugün ne yapacaksın?"

 

"Abimin çiftliğine gideceğiz. Bahsetmiştim ya sana, atlar falan var demiştim, hatırlıyor musun?"

 

"Evet hatırlıyorum, sadece abin mi olacak?"

 

"Hayır, Lavin ve Volkan da gelecek."

 

"Oo kardeş buluşması ha?" Kafamı salladım. "Hm-hm."

 

"Kendine dikkat et, Nil. Hayvanlara dalıp şekerini ihmal etme. Hem oralarda yöresel yemek çok vardır. Bak sakın koyvereyim deme."

 

"Ben desem bile abim demiyor merak etme. Yediğim her şeyi hesaplıyor." Güldü. "Bir şeyi düzgün yapıyor en azından." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Tamam öyleyse bir şey olursa bana haber ver. Seni şimdilik kardeşlerinle baş başa bırakıyorum."

 

"Tamam. Görüşürüz. Kendine dikkat et." Onunla vedalaştıktan sonra telefonu kapattım. Dün geceden ve Akif olayından bahsetmek istememiştim çünkü Kübra'yı birazcık tanıyorsam delirirdi.

 

Olduğum taraftaki cama birden tıklatıldığında kafamı çevirdim. Abim, dışarı çıkmam için bir işaret yaptı. Kapıyı açar açmaz sordum. "Ne oldu? İzin verdiler mi?"

 

"Verdiler." Desede Lavin'i göremediğim için sordum. "Ee hani Lavin nerede?"

 

"Üzerini değiştirip gelecek." Kafamı usulca salladım. "Sen iyi misin?" Diye sordu. "İyiyim, neden?" Sıkıntılı bir nefes aldı. Beni kısaca izledikten sonra kafasını iki yana salladı. "Hiç." Dedi omuz silkerek. Ama sonra yine sordu. "Gerçekten iyi misin?"

 

Genişçe gülümsedim. "Neden iyi olmayayım?"

 

Sabırla bir nefes alıp verdi. "Bir şey yaşandıktan sonra neden o şey olmamış gibi davranıyorsun, Nilüfer?"

 

Beklenmedik bir soruydu. "Başka nasıl hayatta kalabilirim?"

 

"O ne demek şimdi?"

 

Omuz silktim. "Diğer türlü deliririm, Çınar. Böyle mi olsun istersin?"

 

"Hayır ama üzerini kapatınca o olay ortadan kaybolmuyor. Sabah neşeyle kalktın, hiçbir şey olmamış gibi mutlu mesut kahvaltı yaptın. Mutlu olmanı istiyorum ama yalandan değil."

 

Derin bir nefes aldım. "Ben diğer türlüsünü bilmiyorum ki. Hayat bana hep kötü tarafıyla baktı ben de güldüm geçtim sadece. Şimdi de gülüp geçeceğim. Çünkü yapabileceğim en iyi şey bu."

 

"Böyle yaparak sadece kendini yıpratırsın, iyi değilsen değilsindir. Bu kadar basit."

 

"Basit mi?" Diye sordum dalga geçer gibi. "Ne olsun istiyorsun? Ne yapayım sen söyle."

 

"Bak abicim, yaşadığın şeyleri görmezden gelirsen gün geldiğinde ezileceksin. Hissetmen gereken şeyi o an hissetmelisin. Gülerek üzerini kapattığında o şey içini daha çok deşecek."

 

"Umurumda değil."

 

"Ne demek umurumda değil Nilüfer!? Hissettiklerin hastalığını da etkiliyor."

 

"Doktorla mı konuştun?"

 

"Evet."

 

"Ne söyledi?"

 

Sert bir nefes verdi. "Bildiğin şeyler." Dedi geçiştirerek. "Bugün eğlenmeni çok istiyorum. Rol yapmanı değil."

 

Birkaç saniye yüzüne baktım. Kendince haklıydı, hatta bence de haklıydı. Sadece bazen yanlış yapmak daha kolayıma geliyordu.

 

Abim, ellerini yanaklarıma yerleştirerek hafifçe yüzüme doğru eğildi. "Nereye kadar içine atacaksın?" Buna bir cevabım yoktu. "Bir gün dolup taşacaksın, Nilüfer. Bunun farkına var. Duygularını olması gerektiği anda yaşamalısın."

 

Kafamı usulca salladım. Denemekten zarar gelmezdi. "Tamam." Bana gülümsedi ve ellerini geri çekti.

 

Lavin sırt çantasıyla koşarak yanımıza geldiğinde nefes nefeseydi. "Çok beklettim mi?" Diye sorduğunda kafamı iki yana salladım. "Bekletmedin." Dedim ona gülümseyerek.

 

Her insanın gülümsemeleri hak ettiğini düşünüyordum. Oldukça basit ama etkisi büyük olan bir şeydi.

 

Kısaca konuştuktan sonra arabaya binmiştik ve Volkan'ı da okuldan alıp çiftliğe doğru yola çıkmıştık.

 

Arkada hararetli bir konuşma geçiyordu ama dinlemiyordum. Çınar'ın söylediklerini düşünüyordum. Ne hissediyorsan onu yaşa demişti.

 

Gerçi ben nasıl hissettiğimi bilmiyordum ki. Korkuyor muydum? Evet. Endişeli miydim? Fazlasıyla. Kırgın mıydım? Hayır, bin parçaydım.

 

Bunlar kötüydü. Bunları düşünürsem daha kötü olurdum. Bu hisleri gün yüzüne çıkartırsam bir daha gülememekten korkuyordum.

 

"Nil abla?" Bana seslenen Lavin'di. Onlara doğru dönmedim ama yanıt verdim. "Efendim?"

 

"Sen iyi misin?"

 

Kafamı salladım. "İyiyim, neden ki?"

 

"Şey, çok sessizsin."

 

Yüzüme geniş bir gülümseme kondurarak bu sefer arkada oturan ikiliye baktım. "Bu fırtına öncesi sessizlik tatlım!" Sesim yankılanmıştı. Abim homurdansa da bir şey söylemedi. "Siz at binmeyi biliyor musunuz?" Diye sorduğumda ikisi de kafasını salladı. "Ben bilmiyorum." Dedim üzgün bir ses tonuyla.

 

"Bize abim öğretti, sana da öğretir." Dedi Volkan. Ona gülümsedim. Çınar, kendine ördüğü duvarlarına rağmen onlarla ilgilenmişti demek ki. Abim bence gerçekten de oyuncak ayı olabilirdi. Dışı ne kadar sertse içi de o kadar yumuşaktı.

 

"Aslında işi biraz zor." Dedim mırıldanarak.

 

"Niye zormuş?" Diye sordu abim. Ona yandan bir bakış attım. "Çünkü canım ben atın üstüne bile çıkabileceğimi sanmıyorum."

 

"Ben çıkartırım."

 

"Ve ben kesin düşerim."

 

"Tutarım, Nilüfer."

 

"Ya sen arabayı kullansana neden bizim muhabbetimizi karışıyorsun?!"

 

"Ya sabır."

 

Sinsice sırıttım. Kardeşlerime geri döndüm. "Peki başka neler yapabiliyorsunuz?"

 

"Ben okula gidip geliyorum." Dedi Volkan bıkkın bir şekilde. "Okulu neden sevmiyorsun?" Diye sordum hemen. Omuz silkti. "Çok sıkıcı."

 

"Ya değil mi bence de. Ben de hiç sevmezdim. Hep kaçardım okuldan."

 

"Sen bu kafayla nasıl avukat oldun kızım?" Diye soludu Çınar. Kaşlarımı çattım. "Ya sen bir sussana!"

 

"Abla sen avukat mısın?" Diye sordu Lavin şaşkınlıkla. Of ya en büyük zevki elimden almıştı! Ben söylemek istiyordum!

 

"Evet."

 

Volkan araya girdi. "Ama kamu okuduğunu söylemiştin?"

 

"Onu da okudum. 2 senelik basit bir şeydi. Zaten hukuk okuduğum için derslerin çoğunu biliyordum."

 

"Ama neden söylemedin!? Şirin'i kıskandırırdık!" Dedi Lavin. Ufak bir kahkaha attım. "Siz de söylemeyin kimseye. Bu aramızda bir sır olarak kalsın."

 

"Neden ki?" Diye sordu Volkan. "Şu anlık öyle olması gerekiyor diyelim." Kafasını salladı. Ama benim için yeterli değildi. İkisine de baktım. "Söz mü?"

 

"Söz." Dediler aynı anda. Umarım, söylemezlerdi. Onlara gülümseyerek önüme geri döndüm. "Ben bir şey sormak istiyorum." Dedi Volkan. "Sorabilirsin."

 

"Bizi neden planınıza dahil ettin?"

 

"Kötü mü ettim?"

 

"Hayır ama haberimiz yokken söyledin ya merak ettim. Hatta dün sırf diğerleri yüzünden söylediğini düşünmüştüm. Gelip beni almanızı beklemiyordum."

 

Aslında uzun zamandır dörsümüzün bir şeyler yapmasını istiyordum. Ve fırsat ayağıma gelmişti.

 

"Bence birlikte bir şeyler yapmak bize iyi gelecek." Dedim düşünceli bir tavırla. "Biraz ani oldu ama sizinle daha çok vakit geçirmek istiyorum ben. Hem siz de biraz kafanızı dağıtmış olursunuz fena mı?"

 

"Hiç fena değil." Dedi Volkan. Lavin de onu onayladı. Genişçe gülümsedim. Sesleri neşeli geliyordu.

 

Abimin bana baktığını fark ettiğimde yüzümü ona çevirdim. Minik bir gülümseme sundu ve gazı kökledi.

 

Çiftliğe bir an önce gidebilmek için dakika saymaya başladım. Atlara binecektim! Atlara!

 

🪷

 

Kot pantolan, önü sivri hafif topuklu çizmeler ve deri bir çeketle kovboy filmlerinden fırlamış gibiydim. Sadece şapkam eksikti. Çitin içindeki atlara bakarken abim yanıma geldi.

 

"Gel bakalım." Dedi o sırada. Dediğini yaparak peşine takıldım. Çitin kapısını açtı ve atların içinde olduğu çite girmemizi sağladı. "Hayri, Safir'i getirsene."

 

Hayri seslenerek abimi yanıtladı. "Hemen abim!" Çitlerin içinde 3 tane at vardı. Birine Lavin binmişti, birine de Volkan. Hiç zorlanmadan yapmışlardı ve. Çok kıskanmıştım çok.

 

Diğer at, Yadigar'dı. Onu tanımıştım. Geçen gelişimizde izlediğim attı. Elimle Yadigar'ı gösterdim. "Ona binmek istiyorum ben."

 

"Ona binemezsin abicim."

 

"Nedenmiş?"

 

"O benim atım çünkü. Benden başkasını sırtına almaz." Kaşlarım çatıldı. Ellerimi belime koyarak diklendim. "Hani senin malın benim malımdı?" Diye sordum. "Senin atın benim atım değil mi?"

 

"Abicim aynı şey mi? At binmeyi öğren ona da binersin, Yadigar sabırsızdır. Kolay kolay seni sırtına almaz."

 

Abimin atıda kendine çekmiş. Önce ret ediyor sonra da peşimde dolanıyor. Gerçi atın beni dikkate aldığı yoktu şu an ama Çınar'dan bildiğim kadarıyla yakında peşimde koşacaktı.

 

Hayrı beyaz renkli bir atla yanımıza geldiğinde istemsizce geri çekildim. "Safir, en uysalıdır. Korkma."

 

Korkana korma demek kadar saçma bir şey yoktu bence. "Nasıl bineceğim ben buna?" Boyum yetmezdi bir kere. Ben abim gibi çınar boylu değildim. Daha filizdim filiz!

 

"Önce birlikte bineceğiz, sonra sen tek bineceksin tamam mı?" Kafamı salladım. Abim, atın yularından tutarak arkaya aldı. Hiç zorlanmadan tek hateketle atın sırtına çıktığında derin bir iç çektim.

 

Kısa olmanın da güzel yanları var.

 

Ne gibi?

 

Yere yakınız, düşünce daha az acıtıyor.

 

Göz devirdim. Abim elini bana doğru uzattı. Çok tedirgin olmuştum ama abimin bana uzattığı elini tuttum. "Seni yukarı çekeceğim, ayağını öbür tarafa at, tamam mı?"

 

"Hm-hm." Diye mırıldandım. Asla yapamazdım, asla. Yine de deneyecektim. Abim elimle birlikte hafifçe eğilerek belimi de tutmuştu. Beni bir un çuvalı gibi kaldırıp önüne koydu. "Ayağını öbür tarafa at." Dediğini yaptım ve artık resmen atın üstündeydim. Ata biniyordum!

 

Çınar, atın yularını ellerime verdi ama arkadan kendi de tutuyordu. Diğer eli de belimi sarmıştı. "Hazır mısın?"

 

Kafamı hızla iki yana salladım. "Hayır!" Güldüğünü işittim. "Şimdi biraz dolaşacağız." Dedi ve ağzından garip bir ses çıkattı. O sıra da at yürümeye başlamıştı. Kocaman bir çığlık attım. "Çınar yürüyor!?"

 

"Uçacak mıydı Nilüfer!?"

 

"Hayır! Çok hızlı yürüyor! Söyle de yavaşlasın! Söyle!"

 

"Kızım sadece iki adım attı hayvan!"

 

"BANA NE!"

 

Çınar atı durdurduğunda derin bir nefes aldım. "İndir beni! Yeter bu kadar!"

 

"Abicim, korkma, bir şey olmayacak. Bak tutuyorum seni. Düşmeyeceksin."

 

Düşeceğim!

 

"İndir diyorum! Binmeyeceğim! Bana ne!"

 

"Tamam tamam, sakin ol." Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. At binmenin bu kadar korkunç olacağını düşünmemiştim. Gerçekten.

 

"Biraz böyle kalalım mı? Alışırsın." Kafamı iki yana salladım. "Hayır. İnmek istiyorum. İndir beni." Diye sızlandım. Gerçekten korkuyordum. Hiç hoşuma gitmemişti bu iş. Ben ne anlardım zaten ata binmekten? Hayatımda at mı görmüştüm de üstüne bincektim?

 

Abim Hayri'ye seslendi. Hayri gelip atın yularını tuttu. "İnip seni alacağım Nilüfer tamam mı?" Kafamı hızla salladım. Hareketlendiğinde gözlerimi sıkıca kapattım.

 

Bir daha bu şeye asla binmeyecektim! Asla! Çok korkunçtu!

 

"Gel."

 

"Nasıl geleyim!?"

 

"Bırak abicim ipleri."

 

"Bırakırsam düşerim!"

 

"Tutuyorum."

 

Gözlerimi açarak ona baktım. Ellerini bana doğru uzatmıştı. Kollarımın altından tutarak beni kendine doğru çektiğinde minik bir çığlık attım ama hasarsız bir şekilde ayaklarım yere değdiği için çığlığım yarıda kesilmişti. Derin bir nefes aldım. "Nilüfer, abicim niye bu kadar korkuyorsun?" Diye sordu Çınar.

 

Terlemiş ellerimi üzerimdeki kıyafete sildim ve omuz silktim. "Bir nedeni yok. Daha önce binmediğimden."

 

Yalandı.

 

Çınar, eliyle çitin kapısını gösterdi. "Tamam o zaman önce biraz atlara alış, sonra yeniden denemek istersen deneriz." Kafa salladım. Atlara binmek istiyordum ama düşme korkusu çok fazlaydı. Hareket eden şeyler beni korkutuyordu.

 

"Tamam, çıkabilir miyiz şuradan?" Kafasını salladı, birlikte çitlerin içinden çıktık. Uzaklaşmak yerine Lavin ve Volkan'a baktım. Kocaman alanda at koşturuyorlardı. Ben de binmek istiyordum ama çok korkuçtu bence.

 

Abim, "Atları beslemek ister misin?" Diye sorduğunda beklemektense bir şeyler yapmayı tercih edeceğim için kabul ettim. "Tamam."

 

"Ahıra gidelim o zaman, atların hepsi kendi bölmesinde."

 

"Bana bok attırmayacaksın değil mi?" Güldü. "Hayır. Ama istersen yapabilirsin." Yüzümü buruşturdum. "Aman çok komik!"

 

"Değil miydi?" Diye sordu. Durup düşündüm. "Seni boka buladığım an komikti, evet." Sinirlenir sanmıştım ama gülmeyi tercih etti. Gözlerimi kırpıştırdım. Bizim konuşabileceğimiz anılarımız olmuştu. Gülebileceğimiz.

 

Durgunlaştığımı fark etmiş olmalı ki tek kaşını kaldırdı. "Ne oldu?" Kafamı iki yana salladım. "Hiçbir şey." Dedim gülümseyerek. Ahıra gitmeden önce Çınar çocuklara dikkat etmeleri gerektiğini söylemişti. Hayri'yi de yanlarından ayrılmasın diye tembihlemişti.

 

Ahıra geldiğimizde atlarla biraz ilgilenmiş, korkmadan onların başını okşayabilmiş ve küp şeker yedirmiştim hepsine. Böyle ilgilenmek hoşuma gitmişti. Bir kaç tanesinin yelesini taramıştım ve şimdi sıra beşinci atın yelesindeydi. Birini tarar diğerini taramazsam üzülürdü. Hepsine eşit davranacaktım.

 

Ben bunları yaparken Çınar da boş durmamıştı. Hayvanların otlarını ve sularını tazelemişti. Birkaç saat böylelikle geçmişti ve elimizi yüzümüzü yıkayıp kafeye gelmiştik. Yorulmuş olsam da eğlenmiştim. Çınar'la bir şeyler yapmak güzeldi. Saat öğlen birdi. Artık yemek yeme vaktiydi. Abim şekerimi ölçmüştü ve yiyebileceğim şeyleri de ona göre seçmemi istemişti.

 

Masada yemeklerimizi yerken mutlu hissettiğimi fark ettim. İçimdeki korkuya rağmen şu an güzeldi. Kardeşlerimle yeni anılar biriktirmiştim. Anneme onları nasıl anlatacağım hakkında bir fikrim yoktu, çünkü babamın yeniden evlendiğini duyarsa çok üzülürdü. Yine de kardeşlerimden ona bahsetmek istiyordum.

 

"Volkan size bir şey söyleyecek!" Dedi birden Lavin. Gözlerim Volkan'a kaydığında ablasına kötü kötü baktığını gördüm. Çınar, sordu. "Hayrola aslanım?"

 

Volkan, çatalıyla oynarken utana sıkıla cevap verdi. "Şey, önemli bir şey değil." Dedi öncelikle. Bana döndü. "Biz okulda gösteri yapmıştık ya," Kafamı hatırladığımı anlatmak için salladım. "Bizim gösterimizi çok beğenmişler, o yüzden bir yarışmaya katılmamızı istediler." Gözlerim ışıldadı. "Ay gerçekten mi!? Çok sevindim!" Dedim kendimi tutamadan. Gülümsedi.

 

"Evet, ama yarışma İstanbul'da olacak."

 

"E daha güzel, ben de kalırsınız. Size İstanbul'u gezdiririm." Dedim neşeyle ama onlar neşeli değildi. "Babam izin vermez." Dedi Lavin. Kaşlarımı çattım. "Neden izin vermiyormuş pardon?"

 

"Zaten, Volkan'ın derslerinden çok müzikle ilgilenmesine kızıyordu amcamlar. Abimden dolayı izin vermişlerdi. Şimdi bunu söylersek kızabilirler."

 

Hayallerin önüne geçen aile engeli.

 

"Ne zaman bu yarışma?" Diye sordu Çınar. "İkinci dönem, haziranın başında." Dedi Volkan. Burada o kadar kalacağımı sanmıyordum. Ekimin sonlarında sayılırdık. Ocakta İstanbul'a geri dönmeyi düşünüyordum. Sonuçta işim ve evim oradaydı. Yirmi dört yıldır orayı yuvam bilmiştim, öylece terk edemezdim.

 

Hem, annemin mezarı da oradaydı.

 

"Haziranda burada olur muyum biilmiyorum, aslanım." Dedi abim. Kaşlarım istemsizce çatıldı. Başka nerede olacaktı ki? Volkan'ın yüzünü düştüğünü gördüğümde araya girmek istesem de yapamadım. "Sen yine de başvurunu yap. Ben olmasam bile bir şekilde gönderirim seni." Dedi Çınar.

 

Volkan'ın gözleri büyüdü. "Gerçekten mi?!" Diye sordu heyecanla. "Babam izin verir mi ki?"

 

"Sıkıntı etme onu, hallederim ben." Dedi Çınar. "Para falan yatırılacak mı?"

 

"Evet ama orayı da ben hallederim, abi." Dedi Volkan.

 

"Nasıl halledeceksin?"

 

"Kendi biriktirdiğim param var." Gülümsedim. Çok tatlıydı. Hayallerinin peşinde böyle ilerlemesi çok güzel bir şeydi. Bir an onun yaşında olmak istedim. Çünkü onun yaşındayken benim de hayallerim vardı ama yapabilecek param veya arkamda bir desteğim yoktu.

 

Annem ölmüştü.

 

Ne kadar doğru olmasa da Lavin ve Volkan'ı kıskandığımı fark ettim. Ailemin yanımda olmasını isterdim. Babamın da. Abimin de.

 

Bu artık imkansız bir hayaldi. Hatta bir hayal bile değildi. Çocukluğumun bende bıraktığı bir izdi. Küçükken çok dua ederdim.

 

"Allah'ım lütfen babamla abim gelsin. Annem çok yoruluyor. Belli etmiyor ama hastalanıyor. Hem babam gelirse çok para kazanır annem de dinlenir. Lütfen gelsinler."

 

Gelmediler. Ne abim ne de babam.

 

"Nilüfer?" Gözümü daldığım çorbadan çekerek Çınar'a baktım. "Efendim?"

 

"Çocuklar sana soruyor." Dedi karşısında oturan ikiliyi gösterek. Boğazımı temizleyerek toparlandım. "Özür dilerim, dalmışım. Duyamadım."

 

"Eğer İstanbul'a gidersek sen de bizimle gelir misin diye sormuştuk." Dedi Lavin. Gülümsedim. "Yok, gelmem ben. Zaten o zaman İstanbul'da olurum. Siz benim yanıma gelirsiniz." Yutkundum. "Yani isterseniz."

 

"Neden o zaman İstanbul'da olacakmışsın?" Çınar'a döndüm. Omuzlarımı kaldığı indirerek cevap verdim. "Benim evim orada. Burada sadece misafirim."

 

"O ne demek öyle Nilüfer?" Bence ne demek olduğunu biliyordu. Cevap vermek istemiyordum ki zaten Volkan araya girerek bu durumdan beni kurtardı.

 

"Sen misafir değilsin ki." Demişti. "Kardeşimizsin." Lavin kafasını sallayarak Volkan'ı onayladı. "Evet, gitme hiç. Hep burada kal."

 

Gülümsedim. Sevilmek güzel bir histi.

 

"Hem daha birlikte hiç bir şey yapamadık ki. Değil mi abi?" Çınar fırsat ayağına gelmiş gibi kafasını salladı. "Öyle."

 

"Üstüme oynuyorsunuz." Dedim mırıldanarak. Kıkırdadılar. Tabağımda kalan çorbayı iki kaşıkla bitirdim ve ortadaki salatadan önüme aldım.

 

"Siz hep birlikte bir şeyler yapar mısınız?" Diye sordum salatamı baharatlarken. Volkan kafasını iki yana salladı. "Pek değil. Abim çoğu zaman eve gelmiyor." Dedi şikayet ediyor gibi. Çınar'a baktım.

 

"Neden gelmiyorsun eve?" Diye sordum hemen. Baharatladığım salataya çatalını batırarak büyük bir domatesi ağzına attı. Ona şaşkın şakın baktım. "Ya önünden yesene be!"

 

"Sen yapınca daha güzel oluyormuş." Dedi sırıtarak. Bir yandan da ağzındakileri çiğniyordu.

 

"Ay o zaman ben de yiyeyim mi?" Diye sordu Lavin. Abim tam dövülmelikti. "Yiyebilirsin." Dedim ve önümdeki tabağı hafifçe onların önüne doğru ittim. Volkan'a baktım o sıra. Göz göze geldik. "Sen de yiyebilirsin"

 

Önümdeki salatanın ortadaki salatadan tek farkı tuzlu, biberli ve rehanlı olmasıydı. Saydığım baharatlar masanın kenarında duruyordu. Kendileri de yapabilirdi.

 

Abim bir kez daha çatalıyla salatamdan aldı. Gözlerimi kıstım. Tabağımı alarak masanın ortasına koydum ve büyük salata tabağını kendi önüme çektim. "Siz onu yiyin o zaman." Dedim ve salataya çatalımı batırdım. "Ben bunu yerim."

 

Lavin'le Volkan güldü. Abim de pis pis sırıttı. Ona ters bir bakış atarak salatadan birkaç çatal yedim. Daha fazla yemeyeceğimi fark ettiğimde çatalı kenara bırakmıştım.

 

"Doydun mu?" Diye sordu o an Çınar. Kafamı salladım. "Evet. Buranın yemeklerini kim yapıyor? Çok lezzetliler."

 

"Sultan abla." Her kimse tanışmak istiyordum. Yemekleri bayılarak yemiştim.

 

"Abi, biz at binmeye gidebilir miyiz?" Diye sordu Volkan. Çınar kafasını salladı. "Dikkatli olun." İkisi de tamam dedi ve masadan kalkarak gittiler. Onları geldiğim günden beri ilk kez böyle mutlu görüyordum. Özellikle Lavin'i. O genelde hep yorgun ve durgun oluyordu.

 

Çınar'la masada yalnız kaldığımızda garip bir sessizlik etrafımızı sarmıştı. Kafamı kaldırarak gözlerinin içine baktım. Sormak istediğim bir şey vardı. "Çınar..." demiştim ki kaşlarını çattı. Lafımı düzelttim. "Abi, bu sabah seni telefon konuşurken duydum." Kaşları biraz daha çatıldı. "Bir yere gideceğini söyledin."

 

"Sen benim telefon konuşmamı mı dinledin, Nilüfer?" Omuz silktim. "Sen de benimkini dinlemiştin. Ödeştik." Sert bir nefes verdi ve konuştu. "Bir yere gittiğim yok." Dedi. "Daha buradayım."

 

"Sonradan gideceksin yani?"

 

"Bilmiyorum, Nilüfer. Belli olmaz benim işlerim." Gözlerim kısıldı. "Senin işlerin?" Diye sorguladım merakla. "Sen çiftçi değil misin?"

 

Zorlukla gülümsedi. "Çiftçiyim Nilüfer." Dedi ve ekledi. "Daha yiyecek misin?" Yine konuyu kapatıyordu. Kafamı iki yana salladım. "Yok. Doydum."

 

"Tamam o zaman hadi gidelim."

 

Tek kaşımı kaldırdım. "Nereye gidiyoruz tam olarak?"

 

"Gidince görürsün."

 

Gözlerimi şüpheyle kıstım. İstemsizce kuşkulanmıştım ama burada boş boş oturursam da sıkılacaktım. Ayağa kalktığım an aklıma bir şey geldi. Gözlerimi kocaman açtım. "Bana bak! Bok falan temizletmeyeceksin değil mi?!"

 

Sesli bir şekilde güldü. Onu ilk kez böyle gülerken görüyordum. Ciddi ciddi kahkaha atmıştı. Çınar, normalde hiç kahkaha atmazdı. Bu kadar güzel gülüşü varken neden saklıyordu ki?

 

"Hayır, merak etme." Dedi gülüşlerinin arasından.

 

Tek kaşımı kaldırdım. "Yemin et."

 

"Yemin ederim." Dedi. Rahat bir nefes aldım ve omuzlarımı dikleştirdim. Kafeden çıktık. Atların olduğu ahırı geçtik ve ağaçların olduğu tarafa geldik. Kümeste tavuklar falan vardı. "Niye geldik buraya?"

 

Gülümsedi. "Sana bir süprizim var." Dedi. Gözleri heyecanlı bakıyordu. Meraklandım. "Süpriz mi??"

 

"Hm-hm."

 

"Hani??"

 

"Önce gözlerini kapat."

 

Tamam işler garipleşiyordu. "Gözlerimi kapatmasam olmuyor mu?"

 

"Olmaz. Hadi."

 

Derin bir nefes aldım ve dediğini yaparak gözlerimi kapattım. Kolumu nazik bir şekilde tuttu. "Biraz yürüyeceğiz."

 

"Yürüdükten sonra gözlerimi kapatsaydım olmuyor muydu?"

 

"Hayır, olmaz. Açma sakın." Kafamı salladım. "Tamam, açmıyorum." Biraz daha yürüdük gözlerim kapalı bir şekilde. "Şöyle dur." Dedi ve beni sağa doğru çevirdi.

 

"Şimdi açabilirsin!" Dediğini yaptım ve gözlerimi açtım. Ağzım da bir karış açıldı. Gördüklerim bir an zihnime fazla geldi ama gerçektiler.

 

TAVŞANLAR!

 

Beyaz tavşanlar! Canlılar! Pofuduk pofuduklar!!

 

"ÇINARRR!" Diye bir çığlık attım. "Sen ciddi misin!??? Tavşanlar vaar!!" Dedim uzata uzata. Tepkime güldü.

 

"Evet." Dedi, ölecektim şimdi mutluluktan. İlk kez canlı tavşan görüyordum, üstelik beyazdılar. BEMBEYAZ!

 

"Aslında Barış'la birlikte gidip aldık. Beyaz tavşan bulmak biraz zordu ama hallettik. Sonra da buraya getirdik. Seveceğini düşündüm."

 

Kafamı hızlıca salladım. "Çok sevdim!" Dedim ve kollarımı boynuna doladım. "Teşekkür ederim!" Ellerini belime doladı ve bana sıkıca sarıldı. "Rica ederim, abicim."

 

🪷

 

BÖLÜM SONUU!!

 

Beğendiniz mi???

 

Düşünceleriniz??

 

Nil?

 

Çınar?

 

Volkan?

 

Lavin?

 

🍭

 

VOTE

VE

YORUMU

UNUTMAYIN

 

🪷

 

Zeynepizem

 

İnstagram; Zeynepizem

 

 

Loading...
0%