@zeynepizem
|
🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭
ZEHİRLİ ŞEKER BÖLÜM DÖRT
🪷
Biz nerede kalmıştık?
Gözlerimi kapatıp bir süre düşündüm. Tavşan, en son kurdu kandırmıştı. Sonra kurt tavşanın söylediğine inanarak gitmişti ve böylelikle de tavşan canını kurtarmıştı.
Peki ne kadar süreliğine?
Gözlerimi açtım, koca yatakta birkaç kez sağa sola döndüm. O sırada tavşanım kucağımdaydı. “Efsanenin devamını merak ediyor musun?” sessizlik oldu. Dün dışarda mindere gömülmüş yatarken bir çalışan gelip beni uyandırmıştı. Uyandırmasa sabaha kadar buz tutacağıma emindim. Koşarak odaya gelip yorganıma sarıldıktan sonrasını hatırlamıyordum.
“O zaman tüm günümüzü yatakta efsane anlatmaya-” kapı iki kez tıklandığında susmak zorunda kaldım. Yatakta düzelerek bağdaş kurdum ve oturdum. “Girin?”
Kapının kolu yavaşça döndü ve Aysel başını içeriye doğru uzattı. “Nil?”
“Evet?”
Derin bir nefes aldı. “Ay uyanık mısın?” derken tamamen içeri girmiş ve kapıyı kapatmıştı. Kafamı usulca sallayarak uyumadığım belli etmek adına kendimi gösterdim. “Uyandırmadım değil mi?”
Bu sefer de kafamı iki yana salladım. “Çok oldu uyanalı.” Dedim. Gözleri büyüdü. “Kaçta uyandın ki?”
“Altıda.”
“E niye inmedin aşağıya? Kaç saat olmuş.”
“Herkes uyuyordur diye düşündüm.”
Bu bir yalan.
Ve bunu sadece biz biliyoruz.
Kafasını belli belirsiz salladı. “Ben uyuyordum.” Dedi gülümseyerek. “Az önce kalktım ama abim çok erken uyanır senin gibi. Onunla vakit geçirirdin.”
Ya değil mi? Beni elinin üstünde tutardı.
Gözlerimi kırpıştırdım ve gülümsemeye çalışarak konuştum. “Abinle vakit geçirebileceğim ortak noktalarımız olduğunu sanmıyorum Ayselcim.”
Alt dudağını sarktı. Acele bir tavırla yanıma gelerek yataktaki boşluğa oturdu ve kolumu tuttu. “Nil.” Dedi uzatarak. “Gerçekten abim kötü biri değil.” gözlerimin içine inanmamı ister gibi baktığı için aksini söylemedim. “Tabi ki öyle.” Dedim.
Bu da bir yalan ve belli ediyorsun.
“Tanımadığın için önyargıyla yaklaşıyorsun abime. Biliyorum. Yani zaten tanışmanız pek güzel değildi. Ama inan bana abim kötü biri değil. O benden bile iyidir.”
Ne yani ben de abimle büyümüş olsaydım ona bu kadar çok sevecektim öyle mi?
Ne güzeldi…
Kafamı usulca salladım. “Aysel, abinin kötü biri olduğunu düşünmüyorum merak etme. Biz sadece farklı hayatlar yaşayan farklı insanlarız. Anlatabildim mi?”
Kafasını salladı sonra genişçe gülümseyerek yeni bir konuya giriş yaptı. “Ay ben seni kahvaltıya çağırmak için gelmiştim.”
Tavşanımı kolumun altına alarak ayaklandım. “E hadi inelim o zaman.”
Gözlerini üzerimde gezdirdi ve çekinerek sordu. “Böyle mi ineceksin?” üzerime baktım ve ofladım. Kendi evimde olmadığımı unutmuştum. “Hazırlanıp iniyorum.” Dedim cümlemi yenileyerek. Kafasıyla bir onay verdi ve odadan çıktı.
O çıktığı an yüzümü buruşturdum. “Of ya! Gecelikle kahvaltı yapmayacaksam kahvaltının ne anlamı kalıyor ki?!”
Söylene söylene valizimden birkaç kıyafet çıkarttım. Kahverengi, dizlerimin üzerinde biten bir tulumun içine kahverengi detaylı beyaz bir bluz giyinmiştim. Saçlarımı, perçemlerimi düzelttikten sonra arkadan sıkıca bağladım. Kombinimin olmazsa olmaz parçası olan tavşanımı da kolumun altına aldıktan sonra odadan çıkmıştım.
Çok değil birkaç adım sonra korumalar bana göz kırptı. Yani gördüm onları. Görmeseydim asla aşiret olduklarına inanmazdım. Onlara saçlarımı savurarak merdivenlerden indim. Aşağıdan sesler geliyordu. Merdivenleri bitirdiğim an bir şey ayaklarıma çarptı. Ufak bir çığlık attığımda Barış’ın sesini duydum.
“Bacaksız seni! Bir de abiyle dalga geçiyor!”
Bacaklarıma yapışan şey bacaklarıma sürünerek arkama geçtiğinde onun bir çocuk olduğunu fark ederek derin bir nefes aldım. “Yavrucum ne yapıyorsun ayaklarımın dibinde? Ödüm koptu!”
“Aysu!”
Yerimden sıçradım. Arkamdaki çocuk da sıçradı. Aysu… bir saniye Aysel’in bahsettikleri- siktir! Bir çocuğu mu öldürmeye çalışmıştılar? Şaşkınlıkla birlikte içimde hissettiğim nefretten beni ayıran şey bacaklarıma sıkıca sarılan çocuktu. “Eyvah! Abim geliyo!”
Söylediği gibi abisi duvarın kenarından kızgın bir boğa gibi çıkar-
Bir saniye yüzüne ne olmuş bu adamın?
Ay ne bileyim?! Öldürecek çocuğu!
Üzerimize doğru gelirken bağırdım. “Dur!” durdu. Bir bana bir de bacaklarıma sarılan Aysu’ya baktı. “Kız seni var ya!”
Aysu, bacaklarımın kenarından kafasını çıkartarak abisine baktı. Kıkır kıkır güldüğünü fark ettim. Sonra abisine tekrar baktım. Yüzünde kelebekler vardı. Cidden vardı. Hem de rengarenk. Düşündüğüm gibi bir ley olmadığı için rahatça nefes aldım ve ana verdim kendimi. Tam gülecekken Barış işaret parmağını bana doğru kaldırdı. “Sakın gülme!”
Dudaklarımı birbirine bastırarak kendimi durdurdum. Öldürürdü falan, ne gerek vardı?
“Aysu, seni son kez uyarıyorum! Hemen yanıma geliyorsun.”
Aysu, bacağıma daha çok sarıldı. “Ya ama gelirsem kızacaksın.” Dedi fısıltıyla. Barış o sessizliği yıktı geçti. “Tabi ki kızacağım! Gün boyu ortalıkta böyle dolanmışım!”
Alt dudağımı artık çiğniyordum.
Gülma! Zaten moralima bozuk!
Derin bir nefes aldım ve kendimi sakinleştirmek için Barış’ın yüzüne bakmayı kestim. Bakarsam gülecektim. Aşırı zeki olduğum için ne olduğunu anlamıştım. Aysu abisinin yüzünü boyamış, abisi de mikrobun pisliğin teki olduğu için sabah yüzünü bile yıkamadan dışarı çıkmış, e sonra da herkese rezil olmuş.
İyi olmuş.
Boğazımı temizledim ve konuştum. “Ne yapıyorsun Barış?”
Beni baştan sona süzdü. “Sence ne yapıyorum kız çocuğu?!”
Kaşlarımı çattım. “Bana bak! O sesine ayar ver!”
Evde yankılanan sesim beni anlık olarak duraksattı. Ben bir ağaya bağırıyordum. Aferindi bana. Gözlerini kıstı. Beni odağı yaptı ve üzerime doğru adım atmaya başladı. Ayağıma yapışmış çocukla birlikte bir adım geri gittim.
“Sen bana mı bağırıyorsun?”
Kafamı usulca salladım. Sonra gözlerim büyüdü. “Yok.” Dedim aceleyle. “Benim sabah rutinim bu! Bağırmadan uyanamıyorum da.” Gülümsedim.
“Öyle mi?”
“Hı-hı!”
Gelmeye devam etti. Sonra bacaklarıma sarılan çocuğa baktı. “Seninle sonra hesaplaşacağız küçük hanım.” Dediğinde ona mı yoksa bana mı diyordu anlık olarak anlayamadım. Yanımdan geçerek merdivenlere yöneldi. Oldukça derin bir nefes aldım ve ellerimi semaya kaldırdım. “Çok şükür Allah’ım bugün de ölmedim!”
Tulumumun paçasının çekildiğini hissettiğimde başımı yere doğru eğdim. Uzun siyah saçlı, çakır gözlü beyaz tenli bir kız gördüm. Nasıl bir vicdan bir çocuğa dokunabilecek kadar körelirdi? Gerçi bana da dokunan o vicdanlar değil miydi? Bazı çocuklar hayata geriden başlıyordu işte. Ama yine de en çok o çocuklar gülümserdi. Anlık içime bir sıcaklık doluştu. Ay ne kadar tatlıydı.
Kızın gözleri kolumun altındaki tavşanıma kaydı. “Ay ne güzel!” dediğinde alnımın çatından vurulmuşa döndüm. Tavşanımı arkama sakladım. “Benim o! Sakın göz koyma bak! Boyuna bakmam yolarım seni!”
Alt dudağını sarktı. Gözleri dolmaya başladığında yutkundum. Ağlayacaktı! Ay ağlayacaktı bu! Barış beni bu sefer gerçekten öldürürdü!
“Ağlama. N’olur ağlama! Bak abin öldürür beni! Ağlama kız.”
Burnunu çekti. “Ver o zaman.” Dedi. Gözlerimin içine tatlı tatlı baktı. Arkamdaki tavşanıma baktığında etkisinden çıktım. Yüzümü buruşturdum. “Yok ya! Benim o!”
Yüzüne bakmadan yürümeye başlamıştım ki ev yıkılacak sandım. Ay bağırıyordu bu! Ağlayarak bağırıyordu! Arkamı dönerek ona baktım. Tam konuşacaktım ki merdivenlerden adım sesleri geldi. Barış endişeyle sordu. “Aysu? Ne oldu abim?” koşarak kızın önüne geçtiğinde Aysu eliyle beni işaret etti.
Gözlerim büyüdü.
Koş.
Koştum. Barış beni görmeden duvarın kenarına geçtim ve derin bir nefes aldım. “Kimse yok abicim orada. Ağlama.”
Aysu ağlayarak konuştu. “Yenge oydaydı! Kızdı bana!”
Ay bir de iftira atıyor! Bacaksız!
Yenge dedi…
Ne dedi ne dedi?
Yenge.
Ne alaka be? Ne alaka?!
Aysel önümden geçerken duraksayarak bana aktı. “Nil ne yapıyorsun orada?”
Dilin kopsun Aysel!
Gözlerimi sıkıca kapattım. Çok geçmeden bir ses duydum. “Sen Nil’den mi bahsediyordun abicim?”
Yerimden çıkarak Aysu’ya doğru yürüdüm ve kafamı iki yana salladım. Pis iftiracı Aysu konuştu. Kafasını salladı. “Evet.” Dedi. “Kızdı bana.”
Dudaklarım şaşkınlıkla büyüdü. “Ay kızmadım ya! Niye kızayım çocuğa!”
Aysu, Barış’ın ellerinin arasından çıkarak önüme doğru geldi ve bir elini beline yasladı. “Kızdın işte! Veymem dedin!”
Ben de elimi belime attım. “Niye vereyim benim tavşanım o!”
Gözlerinden tekrardan yaşlar akmaya başladı ve abisine doğru döndü. “Abi! Veymiyo!”
Ya ama üstüme oynuyorlardı. Tavşanı vermedim diye öldürmezdi di’mi beni? Zorlukla yutkundum. Barış, beklemediğim bir şekilde gülümsedi. “Aysu, o tavşan senin değil. Nil’in ve sana vermek zorunda değil, değil mi?”
Aysu’nun gözleri yerde dolandı. “Ama bakıp veyicektim.” Dediğinde bu sefer beni kalbimden vurmuştu. Ona doğru yürüdüm. “Geri vereceksen oyna ama bak hepten vermem. Benim o.”
Heyecanlandığını gördüm. Hızla başını salladı ve ellerini bana doğru uzattı. Tavşanım… canım. Tavşanımı yavaşça ona doru uzattım. Tavşanım… hâlâ geç değildi. Hâlâ geri çekebilirdim. Çekmedim. Üzülmesin diye. Ellerimin içinden tavşanımı aldığında boğazım düğümlendi. “Dikkatli ol tamam mı?” diye sordum o tavşanımı incelerken. “Yakma canını.”
“Oyuncak bu akıllım canı yanmaz ki.”
Gözlerim büyüdü. “Ne demek yanmaz! Yanar tabi. Dikkatli ol sen.”
Aysu, abisine sorar gibi baktığında abisi onu onayladı. Aysu sonra bana döndü. “Timam.” Dediğinde az da olsa rahat bir nefes aldım. Sessizlik olduğunda Aysel konuşmayı tercih etti. “Kahvaltı hazır abi. Hadi kahvaltıya geçelim.”
Barış dizlerinin üzerinden kalkarak bana baktığında bir adım geri çekilmeyi uygun gördüm. Ağlattım diye öldürürdü falan. Neyse ki bir şey söylemek yerine yürümeye başladığında Aysel abisinin arkasından yolu gösterdi. Ördek yavrusu gibi Barış’ı takip ettim.
Kocaman bir salonda uçtan uca bir yemek masası beklerken yere serilmiş sofrayı görünce adımlarım durdu. Annemle de böyle yemek yerdik. Onlara bir ısınmadım değil şimdi. Barış, baş köşeye bir bacağını kırarak oturduğunda Aysel de yanına geçti. Ayakta olduğum için ikisi de bana baktığında duraksadım. Aysel, “Otursana Nil.” Dedi.
Tam cevap verecekken Barış’ın çatılan kaçlarını gördüğümde sustum. “Aysel.” Dedi kardeşine bakarak. “Efendim abi?”
Barış gülümsedi. “O dilini kestirme bana.”
Aysel gözlerini devirdi ve yeniden konuştu. “Otursana Nil ablacım.”
Dikilmeyi keserek yer sofrasına doğru ilerledim. Dizlerimi kırarak oturdum ve sofra bezini dizlerimin üzerine çektim. “Sorun değil.” dedim o sıra. “İstediğin şekilde hitap edebilirsin bana.” Aysel gülümsedi ama gülümsemesinin solması çok vakit almadı.
“Hayır efendim istediği şekilde hitap edemez sana. Saygı gösterecek.”
Gözlerimi büyüterek Barış’a baktım. “Barış, şok olacaksın ama ben 50 yaşında değilim.”
Barış önündeki salatalığa çatalı batırdı ve bana baktı tam o sıra. Bu bir işaret miydi? Susmazsan seni deşerim mi diyordu, ne diyordu?!
“Biliyorum Nil, 24 yaşındasın.”
Kaşlarımı çattım. Konuşmama izin vermedim. “Ve seninle kardeşimin arasında 5 yaş var. Yani sana Nil diyemez.”
Ay bu kız 19 yaşındaymış ya! E abim 30 yaşında! Bunların aşkı imkansız. Aysel’e baktım. Ah be Aysel’im, Bağzıları’nın Aysel şarkısını sana ithaf ediyorum.
Merakla sordum. “Sen benim yaşımı nereden biliyorsun?”
Ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra cevap verdi. “Sen söyledin ya dün gece. Hem de birkaç kez. Ayrıca cüzdanına baktım.” Dedi rahat bir tavırla. Gözlerimi büyüttüm. “Ne yaptın ne yaptın?!”
“Bağırma kızım sofrada.” Sesimi alçalttım. “Ne yaptın ne yaptın?” diye sordum sessizce.
“Ailemin içine seni bodoslama sokacak değildim herhalde, kız çocuğu.”
Gözlerimi devirdim. Bunun üstüne laf söyleyemedim çünkü haklıydı. Birden ortama girip ‘ben senin kardeşinim!’ demiştim adama. İlla ki şüphelenecekti.
Sofraya göz gezdirdim. Yağlar, ballar, reçeller… ve haşlanmış yumurta. Yiyebileceğim bir şey. Önümdeki yumurtayı elime aldığım an elimden atmam da bir olmuştu. Yumurta kırmızı renkli reçelin içine girdiğinde elimle ağzımı kapattım. “Ay sıcakmış!”
Rezillik resmen.
Aysel bu halime gülerken Barış bir şey söylemek yerine önüme 3-5 tane peçete bıraktı. Reçelin içindeki yumurtamı almak için uzandığımda Barış beden önce davranarak yumurtamı aldı ve önümdeki peçetenin üzerine koydu. Gülümsedim. “Sağ ol.” Bir şey söylemeden kendi yumurtasını alarak soymaya başladı. Yarısı reçele bulanmış yumurtama baktım. Kabuğu soyulmadığı için hâlâ yiyebilirdim ama şu an sıcaktı. Soğumasını bekleyecektim.
Aysel yemeğini yerken salonun kapısına doğru baktı. “Aysu! Sofraya gel!”
Aysu’nun salonun dışından sesi yükseldi. “Yemiycem ben!”
Barış’ın derin bir nefes aldığını duydum. “Aysu.” Dedi yalnızca ve o an Aysu koşarak salona girdi. Kolundaki tavşanımla yanımdaki boşluğa benim gibi oturdu ve sofra bezini minik dizlerine çekti. “Şaka abi.” Dedi sona abisi kızmasın diye.
Küçük elleriyle bir ekmek alıp ikiye böldü ve az önce yumurtamı düşürdüğüm reçele ekmeğini bandırdı. Bandırdığı ekmeği ağzına attığında güldüm. Çok tatlıydı ama şu an tavşanımı aldığı için ona bozuktum.
Yumurtamın soğuduğunu düşünerek elime aldım. Peçeteyle reçelli kısımları silmeye başlamışken Aysu sordu. “Senin yumurtan niden pimbe?”
Konuşması çok tatlıydı. Havalı bir şekilde gülümsedim. “Prensesim ben ondan.”
Aysu kaşlarını çatarak yumurtama davrandığında yumurtamı havaya kaldırdım. “Ben de piyenses olcam abii!”
Barış derin bir nefes çekti içine. “Aysu.” Dedi. “Abicim önündekini ye.” Aysu’nun morali bozulurken ona pis pis sırıttım ve yumurtamı soymaya başladım. Zafer kazanmış edasıyla yumurtamı soyarken Aysu mırıldandı.
“Kötü yenge.” Dediğinde ona döndüm.
“Yenge deme kız bana. Yengen falan değilim ben sesin.”
“O zaman niden abimin odasın kalıyon?”
Ne? Elimdeki yumurta sofraya düştü ve şaşkınlıkla sordum. “Ne dedin sen?”
“Duydun işte! Abimle kalıyon! Onun yatağında-”
“Aysu!”
Barış’a baktım ve sordum. “Ne oluyor bu aşağılık ortamda?” Aysu da sordu o sıra. “Abi aşayılık ni demek?”
Çocuğa küfür öğrettim diye öldürecekti beni. Bu sefer kesin öldürecekti.
🪷
BÖLÜM SONU!!!
BEĞENDİNİZ Mİ?
DÜŞÜNCELERİNİZ??
AYSU??
Şskdlddkıdpd
YENİ BÖLÜM YARIN🥰
Vote ve yorumu unutmayın lütfenn
🍭
KESİTLER İÇİN İNSTAGRAMDAN TAKİP EDEBİLİRSİNİZ♥️
İNSTAGRAM; Zeynepizem
|
0% |