Minik bir takibinizi alabilir miyim🥹♥️
🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭
ZEHİRLİ ŞEKER
BÖLÜM 51
🪷
ÇINAR
Nilüfer’i Barış’ın yanına bıraktıktan sonra arabayı ters istikamette sürerek mesafeyi açmıştım. Her an geri dönüp Nilüfer’i alabilecek bir psikolojideydim ve bunu yapmak istemiyordum. Çünkü mutlu olmayı en çok o hak ediyordu ve Barış kardeşimi mutlu ediyordu.
Nilüfer’de fark ettiğim garip bir şey vardı. Mutlu olması gereken zamanlarda ya ağlıyordu ya da mutsuz bir şekilde içine siniyordu. Bana o tuvalette anlattıklarını zihnimden atamıyordum. Kardeşimi isminden soğutan kim varsa ölü ya da diri fark etmeksizin bulacak ve ecdadını sikecektim.
Ona, Nilüfer ismini ben vermiştim. Yirmi Dört yıldır bu ismin hasretini çekmiştim ve kardeşim bana döndüğünde ismini kullanmıyor olması canımı acıtmıştı. Kardeşimde bana ait olan tek şey ismiydi ve bunu bile istemediğini düşünmüştüm. Bu yüzden ona Nilüfer demekten hiç vaz geçmedim.
Amcamlar yüzünden en başta ona takındığım tavır yıkıcıydı. Belki başka bir yol denemem gerekiyordu ama o an için en mantıklısı bu şehirden uzaklaşmasıydı. Amcamın pislikleri kalbine bulaşsın istememiştim. Ona kıyamamıştım ama yıkmıştım. Pişman olmam çok uzun sürmemişti. Bana bakan kırgın bakışlarında nefesim kesilirken pişman olmamak elde değildi.
Sonra başına gelenler ilk başta verdiğim kararın doğruluğunu bana gösteriyordu. Onu kaçırmaya çalışmıştılar ve bu işin içinde şu sikik müvekkili yoktu. Ailemin ta kendisi vardı. Nil’in böyle bir olayın içinde olduğunu öğrendiklerinde maske olarak kullanmışlardı. Henüz işin içinde gerçek anlamda kim olduğunu bilmiyordum ama yakında çözecektim.
Yaşadıkları bunlarla da sınırlı değildi. Zehirlenmişti. O evden biri onu bile isteye zehirlemişti. Hepsini öldürmek istiyordum fakat bana engel olan şey milletimin onuru ve güvenliğiydi. Bu şerefsizlerin ardında büyük bir terör örgütü vardı. Elimdekileri şimdi kaybedersem koca bir terör örgütü devletimi yıkma çalışmalarına devam edecekti. İpin ucunu bulmuşken kaybedemezdim.
Bu işin kökten çözülmesi gerekiyordu.
Bir de Nilüfer banyodayken bırakılan mektup olayı vardı. Tüm dengemi bozan ise bu olay olmuştu. Kardeşimin bu kadar yanına gelip beni göze alıyorsalar arkaları düşündüğümden daha sağlamdı. Nilüfer hariç evdeki kimse devlet için çalıştığımı bilmiyordu ama son zamanlarda onların da bir şeylerden şüphelenmeye başladığını anlayabiliyordum.
Asuman’ı almak için Mardin’e giderken takip edildiğimi fark etmiştim. İzimi kaybettirmek kolay olmuştu. Onu o an etkisiz hale getirmem gerekiyordu ama anladığım kadarıyla uzman birisiydi. Bu uzmanlıkta birini basit bir çiftçinin fark etmesi mantıklı olmazdı.
Fark ettirmeden aldığım plaka sahteydi.
İşte tüm bunlar olurken kardeşimin burada olmasını doğru bulmuyordum. Belki de ona olaydan kısaca bahsetmeli ve güvenliği için İstanbul’a gitmesini söylemeliydim ama uzakta olması ve artık herkes tarafından biliniyor olması onun için tehlikeliydi. Yanında olmadığım bir an başına bir şey gelirse kendimi affetmezdim.
Düşüncelerimi toparlamaya çalıştım. Nilüfer şu an Barış’ın yanındaydı ve güvendeydi. Güvende olduğunu bilmek bana inanılmaz bir huzur veriyordu.
Gözlerim yanımda oturan kadına kaydı.
Direksiyonu sıkıca tutan parmaklarımın boğumları beyazlamıştı. Aldığım sert nefes göğsümdeki sıkışıklığı gidermeye yetmedi. Gaza iyice basarak vitesi arttırdım. Tüm yaşadıklarım yetmiyormuş gibi bir de Ergun binbaşıyla uğraşacaktım. O adam benim umurumda değildi ama Asuman’ın umurundaydı.
Gözlerini yola dikmiş endişeli bakışlarla asfaltı izliyordu. Babasından bu kadar korktuğunu görmek canımı sıkıyordu ve aralarındaki ilişkiyi bilmediğim için sınırları aşmak istemiyordum. Gitmeyi çok istese de bırakmamıştım çünkü onu buraya ben getirdiysem götüren de ben olmalıydım.
“Asuman?” Diye seslendiğimde yüzünü bana doğru çevirdi. Yoldan dikkatimi çekmeden gözlerine yoğunlaştım. “Bu gece burada kal.” Dediğimde gözlerini kırpıştırdı. Konuşmaya devam ettim. “Çok yoruldun. Dinlenmeden yola çıkmak tehlikeli olabilir.”
“Çınar, havaalanına gitmiyor muyuz?” diye sordu şaşkın bir şekilde. Tek derdi gitmekti. “Hastaneye gidiyoruz.” Dedim sakince. Kafasını olumsuzca iki yana salladı. “Bana söz vermiştin!” dedi öfkeyle gözlerime bakarak. “Götüreceğini söyledin!”
Evet, onu sakinleştirmek için öyle bir şey söylemiştim, zaten yalan değildi. Götürecektim ama şimdi değil. Saçlarını geriye doğru itti ve nefeslendi. “Buraya en başında gelmemeliydim.” Söyledikleri kaşlarımı çatmamı sağladı. “Babamın gelmesi an meselesidir Çınar. Beni seninle görünce kıyameti koparacak. Hastaneye gitmek istemiyorum, havaalanına götür beni ya da arabayı durdur.”
Burnumdan sert bir nefes verdim. “Babandan neden bu kadar korkuyorsun?” diye sorduğumda duraksadı ve gözlerini gözlerimden kaçırdı. “Kendim için değil senin için korkuyorum.” Bana döndüğünü hissettiğime yeşil gözlerine baktım. “Babam mesleğinden bile olmana sebep olabilir.” Dediğinde çatık duran kaşlarım biraz daha çatıldı. “Onu tanımıyorsun, Çınar. Beni havaalanına götür.”
“Asuman, babanın ne istediğiyle veya yaptığıyla ilgilenmiyorum. Senin ne istediğinle ilgileniyorum ve gün boyu ayakta kalmışken öylece gitmene izin vermeyeceğim.” Dedim net bir şekilde. Arada sırada acıyla buruşan yüzünü fark ediyordum ve durum böyleyken gitmesine izin vermezdim.
“Of Çınar!” diyerek sesini yükseltti. “Babam belanı sikecek diyorum sana! Anlamıyor musun?!” Küfrün ağzından çıkış şekli bir değişikti. Başkasından duysam sinirleneceğim şeylerdi bunlar mesela ama o söyleyince masal hissiyatı uyandırıyordu.
“Asuman, sus artık.” Dedim onu dinlemeyeceğimi net bir şekilde belli ederek. “Ayrıca öyle ya da böyle baban benim yanımda olduğunu biliyordur. Seni benim yanımda görüp görmemesi hiçbir şeyi değiştirmez.”
“Değiştirir.” Dedi kollarını göğsünde birleştirirken. “Mesela daha kolay bir ölüm yaşarsın.”
Taktı. Gerçekten taktı. Susmak da bilmiyor.
Elim radyoya gitti ve sussun diye bir şarkı açtım. Normalde şarkı falan dinleyen bir insan değildim. Zaten çalan şarkı da antin kuntin bir pop parçasıydı. Ne dediği bile anlaşılmıyordu. Anlık bir duraksama yaşadım. Yeni neslin müziğine bile atıp tutuyorsam gerçekten yaşlandığım anlamına gelirdi.
İçeriye hava girmesi için camı hafifçe araladığım sırada Asuman radyoda çalan müziği kapatmıştı. Ona ters bir bakış attığımda omuz silkti. “Beni bu şekilde susturabileceğini mi düşünüyorsun gerçekten?” Radyonun düğmesine yeniden bastıktan sonra basit bir cevap verdim. “Evet.”
Düğmeye basarak yine kapattı müziği. “Çınar! Yapma şunu! Pişman olacaksın!” Burnumdan sert bir nefes verdim. “Hiçbir şeyden pişman değilim.”
Anneme ve kardeşime gitmemek dışında. Bu yüzden artık hiçbir şeye geç kalmak istemiyorum. Gururumun köpeği olmak istemiyorum çünkü sonra hep ben kaybediyorum. Beni asla ikna edemeyeceğini anlamış olmalı ki oflayarak arkasına yaslandı. “Tamam.” Dedi kabullenerek. Belli etmemeye çalışarak rahat bir nefes aldım. Sonunda. “Sen nasıl istiyorsan öyle olsun ama sonra uyarmadı deme.” Kafamı onu dikkate almadığımı belli edercesine salladığımda irkilmemi sağlayan bir bakış attı. Üzerime atlayacak gibi bakıyordu. Neyse ki yapmadı.
Arabayı sağdaki yola soktum ve hızı biraz düşürerek yola devam ettim. Asuman’ın üzerimde hissettiğim bakışları ona bakmam için beni zorluyordu ama yapmadım. Her an kabullendiği şeyden vazgeçebileceği için en mantıklısı göz teması kurmamaktı. Böylelikle belki benimle konuşmayı bir süre ertelerdi. İstediğim gibi gitmeyeceğini anlamam uzun sürmedi. “Çınar-” demişti ki lafı ağzından aldım ve hızlı bir şekilde sordum.
“Kardeşimi sevdin mi?” aniden sorduğum soru duraksamasını sağlasa da cevabı gecikmedi. “Evet, tatlı biri.” Gülümsedim. Bence de çok tatlıydı. Dünyadaki en tatlı varlık olabilirdi. Bazen ağzını burnunu ısırasım geliyordu ama fazla narin olduğu için yapmıyordum. “Onu düşünürken bile yüzün gülüyor.” Dedi Asuman. Yüzümdeki gülümsemeyi fark etmemiştim ama sorun değildi. Kardeşimi düşündüğüm zaman içim gülüyordu yüzümün gülüp gülmemesi umurumda değildi.
“Kardeşimden başka kimsem yok.” Dedim. Kan bağıyla bağlı olduğum onlarca insan vardı ama sadece Nilüfer bana aile sıcaklığını hissettiriyordu. “Diğer kardeşlerin peki?” diye sordu Asuman biraz da çekinerek. Omuz silktim. “Onlarla daha fazla vakit geçirdim ama birbirlerine bağlı oldukları kadar bana bağlı değiller.” Beni sevdiklerini biliyordum fakat bildiğim bir şey daha vardı ki o da küçük kardeşlerimin ailesinin üç kişiden oluşmasıydı. Ve ben onların ailesine dahil değildim.
Küçükken Dilan Hanımın onlara karşı duyduğu şefkati kıskanırdım. Bana duymasını istediğim bir şefkat olmamıştı ama yaşamak istediğim şeyleri gördükçe içimdeki eksiklik büyürdü. Annemi özlerdim ve onları sürekli annelerinin yanında güvende görmek bazı şeyleri sorgulamama hatta annemden daha çok nefret etmeme neden olurdu.
Dişlerimi birbirine bastırdım. Bana o konakta anne nefreti aşılanmıştı. Her gördüğümden duyduğumdan zihnim karmakarışık bir hal almıştı. Öyle ki annemle geçirdiğim o 6 yıllık zamanı bile unutur olmuştum. Sevgi denilen şey artık dünyamda yoktu. Yirmi dört yıllık bir süre boyunca sevgisizlikle cebelleşmiştim.
Ta ki Nilüfer gelene dek.
“Nilüfer, bana bağlı.” Dedim düşüncelerimi dile getirerek. “Onun sevgisi temiz.” Hayatımda temiz olan tek şeydi. Onu kaybetmekten ölesiye korkuyordum. “Ben de bir kardeşim olsun isterdim.” Diye fısıldadı Asuman. Bunu gerçekten istediğini sesinden anlamak zor değildi. Sanki bir kardeşi olsa hayatı daha kolay geçecekmiş gibi söylemişti. “İçinde yaşadıklarına birinin ortak olmasına güzel bir duygu olsa gerek.”
Gözlerimi ona çevirdim. Bana değil altımızda kayıp giden yola bakıyordu. “İçinde yaşadıklarına ortak olabilirim, Asuman.” Dedim kendimi geri çekme gereği duymadan. Yaşadıklarım bana bir ders olmuştu. Nilüfer sayesinde çok şey öğrenmiştim. Artık söylemek istediklerimi saklamıyordum çünkü bir daha bunun için şansım olmayabilirdi. Asuman, gözlerini bana çevirdiğinde göz göze geldik. Yeşil bakışlarının içinde kırgınlıklar görüyordum. O, güçlü görünen kurşunlara göğüs geren kadının aksine şimdi bana çocuk gibi bakıyordu.
İlk kez böyle bir şey duymuş gibi şaşkın ve sanki söylediklerimi duymaya muhtaç gibi…
Ona olan ilgimin sebebi bana takındığı o sert mizacıydı ama bu da fena sayılmazdı. Hatta arabayı kenara çekip ona sarılasım gelmişti. Fazla savunmasız görünüyordu. Birkaç saniye içinde bana gösterdiklerini bir perdeyle kapatarak dikleşti. “Babamla tanıştıktan sonra da aynı şeyi söyleyecek misin merak ediyorum.” Dediğinde sert bir nefes verdim.
“Neden her konuyu babana getiriyorsun sen?”
“Çünkü şimdiye dek üç tane sevgilim oldu. Babam birisini balkondan aşağıya attı. Ve üçüncü kattaydık. Şaka değil! Adam ömür boyu topallayacak olmasına rağmen dönüp de babama hiçbir şey söyleyemedi. İkinci sevgilim de ise olaylar daha garipti. Beş günü aşkındır telefonlarıma cevap vermediği için evine gitmiştim ve onu sandalyeye elektrik kablolarıyla bağlı bir şekilde buldum. Tahmin edersin ki bunu da babam yapmıştı ve çocuk ülkeyi terk etti.”
Ne de keyifli anılar. İnanılmaz. Resmen bana eski sevgililerinden bahsediyor. Şimdi gidip binbaşımın tekniklerini onların üzerinde kullanmam gereken yerdeyim bence.
“Diğer peki?” diye sordum eski sevgililerine yapacaklarımı bir bir not alırken. Asuman oflayarak arkasına yaslandı. “Diğerine babamın binbaşı olduğunu söylememiştim ve bir yılı aşkın bir ilişki yaşamıştık. Tabi babamdan gizli.”
“Umarım bu seferkini bin yıllık bir mezara sokmuştur.” Diye homurdandım ama ne yazık ki duymuştu. “Çınar!” dedi kızarak. “Tamam, bir şey demedim anlatmaya devam et. Şu bir yıllık İLİŞKİ yaşadığın adama ne oldu?”
“Babamın binbaşı olduğunu öğrendiğinde beni terk etti.” Direksiyonu sıkıca tuttum. Son kararım şuydu; kendi tekniklerimi ESKİ SEVGİLİLERİ üzerinde deneyecektim. Evet, kesinlikle anlattığı üç numaradan sonra bunu yapacaktım.
“Bu duruma kayıtsız kaldığını söyleme bana.” Dedim ona yandan ters bir bakış atarak. Dudağının kenarı yukarıya kıvrılmıştı. “Ben hem asker kızıyım hem de bir askerim.” Dedi gururlanarak. Gururlanılmayacak gibi değildi gerçi. Kendisinden her şekilde gurur duymalıydı çünkü bizim yaptığımız iş kolay bir iş değildi. Şurada onu orospu çocuklarının elinden almamın üzerinden kaç gün geçmişti?
Üstelik hâlâ yaraları bile iyileşmemişti.
“Ne yaptın?” diye sordum merakla. Bana iyi gelecek haz duymamı sağlayacak bir şeyler yapmış olmasını umuyordum.
“Ayaklarına sıktım.” Dedi sakin bir şekilde. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. “Sakat kalmasını temenni ediyorum.” Dediğimde o da güldü. Sonra gülerken konuşmaya devam etti. “Şimdi gerisini sen düşün. Babam acaba sana ne yapar?”
“Gözümü korkutmaya mı çalışıyorsun sen?” diye sorduğumda ellerini iki yana kaldırarak ben masumum rolüne büründü. “Sadece olabileceklerin fragmanını geçiyorum.” Dediğinde keyifli bir şekilde ona yanıt verdim. “Babanı alnından öpesim geldi.” Dedim ve ekledim. “Seni de.”
Tabi alnından değil.
O piçin ayaklarına sıkmış olmasına inanılmaz sevinmiştim. Tam olarak ondan beklediğim bir hareketti daha azını asla kabullenemezdim. “Hadi beni anladım da babamı niye öpüyorsun oğlum?”
Sorusu gülmemi sağladı. “O anlamda öpmeyeceğiz herhalde. Elini falan öperiz.” Dediğimde bana ters ters baktı. “Nasıl korkmazsın ya?” diye sordu ben de sorun varmış gibi. “Ben babam yüzünden kimseyle bir daha ilişki yaşamadım. Kendimi vebalı gibi hissettim bir süre. Babamın binbaşı olduğunu öğrenen her erkek yolunu değiştiriyordu bir ara.”
“O ereklerinin hepsini bir bir sikeyim Asuman.” Dedim daha fazla alttan alamayarak. “İyi ki yollarını çevirmişler! Ne güzel bana kalmışsın işte!”
“Senin de yolunu çevirmeyeceğin ne malum?!”
“Gerçekten böyle bir şey yapacağımı düşünüyor musun?” Omuz silkti. “Erkeklere zerre güvenim yok.” Dediğinde bir sabır çektim. “Benim yolumu çevirmeme neden olacak tek şey sensin.” Dedim net bir şekilde. “İstemezsen çekilirim, anla şunu artık. Binbaşı da yüzbaşı da düğüne gelen zirzop da timdeki diğer andavallar da umurumda değil!” Arabayı sağa kırdım ve sertçe frene basarak arabayı durdurdum. Kemerimi çözerek ona taraf döndüğümde hızımdan dolayı irkilmişti. “Anladın mı?” diye sordum yeşillerinin içine net bir şekilde bakarak.
Önce derin bir nefes çekti içine. Sonra kafasını usulca salladı. Bu çıkışı yapmamı beklemiyor olacak ki şaşkındı. Alt dudağında dilini gezdirdiğinde gözlerim istemsizce dolgun dudaklarına kaydı. Onu öpmek istiyordum fakat dudağının kenarındaki yarayı göze alamadım. “Sana son kez soracağım.” Dedim dişlerimin arasından. Bu cevabı dudaklarından duymaya ihtiyacım vardı.
“Yanında olmamı istiyor musun?”
“İstemeseydim yanında olmazdım Çınar.” Kafamı iki yana salladım. “Tek kelimelik bir cevap istiyorum.” Dedim baskın bir tonlamayla. Korkusuz bir şekilde gözlerimin içine baktı ve sesiyle arzu ettiğim şeyi bana söyledi. “İstiyorum.”
Ona belli etmesem de rahat bir nefes aldım. Beni sevdiğini söylese bu kadar memnun kalmazdım. Sevgi başka bir seviyeydi benim için. Hemen olacak bir şey değildi. Benimle kalmak istiyorsa beni sevmeye çalışacak demekti. Tıpkı Nilüfer gibi.
Gözüme çarpan ışıklardan dolayı gözlerimi yeşillerinden çekmek zorunda kaldım. Bu saatte bu yoldan pek araç geçmezdi. Geçmediler de zaten. Siyah sedan araba arabamın önüne hızlı bir şekilde dönüş sağlayarak tekerleklerini bağırtarak durdu. Aynı saniyelerde arabamın arkasında da bir araba durmuştu.
“Çınar.” Dedi Asuman korku dolu sesiyle. “Babam geldi!”
Gazamız mübarek olsun o zaman, ne diyeyim. Önüme çeken arabanın ön kapısı açıldı ve takım elbiseli genç bir adam arka tarafa ilerleyip kapıyı açtı. İçeriden tüm asaletiyle Ergun binbaşı çıktığında derin bir nefes aldım ve elimi boynuma atıp kısa bir masaj uyguladım.
“Çınar-”
Lafını kestim. “Arabada kal.” Dedim net bir şekilde ve kendi tarafımdaki kapıyı açarak dışarıya çıktım. Üzerimde düğünden kalan siyah takım işime az da olsun yarayabilirdi çünkü bu adamlar karşısındakilerin her şeyini gözden geçirirdi. Şimdiye dek elinde tüm gelmişimi geçmişimi tutuğuna da emindim.
Gür çatık kaşlarıyla bana bakarken birkaç saniye içinde iki tarafımda da bir adam belirdi. Korumaları bana dokunmuyor olsa da tehdidin açıkça bana olduğunu anlamıştım. Eğer yanlış bir şey söylersem büyük ihtimalle leşimi çıkaracaklardı.
“Sana baktığın yere dikkat etmeni söylemiştim.” Dedi Ergun Binbaşı gür sesiyle. Üzerime doğru bir adım attı. “Sen ne yaptın?” diye sordu bir an olsun gözlerini gözlerimden çekmezken. “Hem baktığın yere dikkat etmedin hem de baktığına el uzattın!”
Yüzüme yediğim yumrukla neye uğradığımı şaşırırken kaybettiğim dengemi yanımda duran adam sağladı. Hayır, bu bir yardım değildi. Düşmemi istememişti çünkü daha yiyecek çok yumruğun olduğunu anlatıyordu.
“Baba!” diye bağıran Asuman’la birlikte sakinliğimi kaybeder gibi oldum. Çünkü Asuman önüme geçmişti. “Dur. Yapma!” dedi gür bir sesle ama sesinden okunan korku daha netti. Ergun Binbaşı Asuman’a bakmaya tenezzül bile etmeden bir işaret verdi ve çok geçmeden etrafta bekleyen iki adam Asuman’ı kollarından tutmak gibi bir hatada bulundu. Asuman çırpınarak ellerinden kurtulmaya çalıştığında son sabır kırıntım da yok olup gitmişti. “Bırakın beni! Ben kendi isteğimle geldim baba! Ona bir şey yapma!”
Elimi kaldırdım ve Asuman’ın sağında duran adamı kolundan tutarak bana dönmesini sağladım. Döndürdüğüm gibi yumruğu yüzüne geçirdiğimde yere düştü. Yaptığım hareket hepsini üzerime gelmesiyle sonuçlandı ama umurumda değildi. İzni olmadan Asuman’a dokunan diğer adama hızla yaklaştım ve Asuman’ın kolunu tutan elini tuttuğum gibi bükerek ondan uzaklaştırdım. Boşta kalan eliyle bana yumruk atacaktı ki ondan önce davranarak kafamı burnuna geçirdim. Duyduğum kırılma sesiyle birlikte adam inleyerek kan akan burnuyla geriye doğru çekildi.
Asuman’ı belinden yakalayarak onu arkama aldım. Böylelikle şimdi karşımda yine Binbaşı Ergun vardı. Olanları pusuya yatmış bir kurt gibi izlemişti. Onun arkasında duran beş adam emrini bekliyordu. Aramızda uzun sayılabilecek bir bakışma geçti. Sonra gözlerini arkamda duran kızına çevirdi. “Asuman.” Dedi gür sesiyle. “Derhal arabaya bin!”
Asuman’ın yutkunduğunu duydum. “Baba…” demişti ki sözü kesildi. “Bu sana son ikazım Asuman! Arabaya bin!”
Kaşlarımı çattım. Her ne olursa olsun yanımdaki kadına, herhangi bir kadına bağırmaya hakkı yoktu. “Sesinizi alçaltın Ergun Bey.” Dedim dişlerimin arasından konuşarak. Asuman’ın ceketime tutunduğunda anlık olarak dikkatim ona yoğunlaştı. “Çınar.” Demişti. “Paçanı nasıl kurtarırsın bilmiyorum ama eğer babam sana bir şey yaparsa kendimi affetmem! Duydun mu?”
Dudağımın kenarı yukarıya kıvrıldı. “Peki ben babana bir şey yaparsam?” diye sordum sadece onun duyabileceği bir ses tonuyla. “Ne gibi bir şey?”
“Korumalarına yaptığım gibi bir şey.”
“Öyle bir şey yap da tüm hayatın gözünün önünden geçsin! Ayrıca, hayır babama vuramazsın!”
“Sen de bir karar ver o zaman! Dayak mı yiyeyim dayak mı atayım?”
“Babama dokunma da ne yaparsan yap! Ayrıca dayak yemeni de kabul etmiyorum!”
“Emredersin.”
“ASUMAN!” Binbaşının sesi etrafta yankılanırken Asuman korkuyla yerinden sıçradı. Gözlerimi usulca Ergun Binbaşına çevirdim. “Ona bağırmayı kesin.” Dedim son bir kez uyarıda bulunarak. Bir kez daha Asuman’a bağırırsa hiç istemediğim şeyler yapmak zorunda kalacaktım.
Ergun binbaşı üzerime doğru gelerek yakalarıma yapıştı. “Lan sen benim kızımla arama girmeye nasıl cüret ediyorsun?! Sen kimsin de bana efeleniyorsun?!”
“Kızınızla aranıza girmiyorum.” Dedim elleri yakalarımda olmasına rağmen sakinliğimi koruyarak. O bir binbaşıydı, bundan da öte Asuman’ın babasıydı. Geri dönüşü olmayan bir yanlış yapmak istemiyordum. “Ayrıca, adım Çınar Ilgazoğlu. Hakkımda her şeyi araştırdığınıza eminim.” Yaklarımı tükürür gibi bıraktı ve öfkeyle konuştu. “Biliyorum!” dedi. “Ailenin terörist olduğu yere kadar biliyorum hem de!”
Yumruklarımı sıktım. “Benim kızım senin gibi bir adamın yanına yakışmaz, aslanım! Kendine çapına göre biri bul!”
Asuman, “Baba! Neler diyorsun?!” diyerek bir adım atmıştı ki elimi kaldırarak onu durdurdum. Şu an arkamda olması daha güvenliydi. Üstelik ben ailemin yaptıkları yüzünden suçlanmaya alışkındım. Yani öyle kolay kolay etkilenmezdim. Çünkü hep duymuştum. Üstlerimden, emir aldıklarımdan, devre arkadaşlarımdan, altlarımdan… hepsinden.
“Ben aileme değil milletime çalışıyorum.” Dedim keskin bir tonlamayla. “Dosyamı biraz daha okusaydınız kendi ailemi çökertmek için yaptığım operasyonları da görürdünüz! Beni kanından olduklarım yüzünden suçlayamazsınız!”
“Kanın neyse aslın da odur!” dedi bir böcekmişim de beni ezmek istiyormuş gibi. Omuzlarımı asla düşürmedim. “Kanım Türk. Aslım Türk!” İnandığım tek şey buydu ve ömrümün geri kalanında da inanacağım tek şey buydu. Gözlerim kısıldı. Parmaklarımın ucu kamaşıyordu. Kahretsin ki tam ağzının ortasına bir yumruk geçirmek istiyordum. Yapmadım. “Kimse beni hainlikle suçlayamaz! Ne siz ne de bir başkası!”
Beni baştan sona süzdü. Yüzündeki ketum ifadeden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Sonunda benimle muhatap olmayı keserek arkama baktı. “Asuman.” Dedi, bu sefer sesi normal seviyedeydi fakat tınısı hiçbir şey kaybetmemişti. Yine baskın ve emrivakiydi. “Eğer yanıma gelmezsen arkasında durduğun adamın burada leşini çıkartırım.”
Bu sefer Asuman’a engel olamadım. Arkamdan çıktı ve babasının yanına doğru koşar adımlarla ilerledi. Hiçbir şey söylemeden yaptı bunu. “Baba, buraya kendi isteğimle geldim, onun bir suçu yok! Neden anlamak istemiyorsun?!” Dedi babasını ikna etmeye çalışarak ama söyledikleri Ergun binbaşını daha da kızdırdı. Kızının kolundan tuttu ve onu arkasındaki arabaya doğru itti. Birkaç adım sendeleyen Asuman son anda düşmekten kurtulmuştu.
Ona doğru yürüyecektim ki iki tarafımdaki adamlar belinden çıkarttıkları silahı bana doğrulttu. Asuman toparlanmayı başararak yüzünü bu tarafa çevirdiğinde silahları görmesiyle yeşil gözlerinden büyük bir korku geçti. Babasına doğru hızla ilerleyerek koluna tutundu. “Durdur onları! Baba, durdur!”
“Arabaya binmezsen koruduğun o adamın tam şimdi kafasına sıkarım.” Asuman’ın titreyen gözlerine şahit oldum. Ona güven verici bir gülümseme sundum. Arabaya binebilirdi sonuçta geri çıkartacaktım. Onu buraya ben getirmiştim ve ben götürecektim.
Asuman bana doğrultulmuş silahlara bakarak yutkundu. Gözlerimle arabayı işaret ettim. Biraz daha burada kalırsa ağlayacak gibi duruyordu ve görmeyi istediğim son şey ağlamasıydı. Birkaç adım geriye doğru giderek en sonunda arkasını bana döndü ve koruma tarafından açılan kapıdan içeriye girdi. Koruma kapıyı kapattığı an arabanın ışıkları yanıp söndü. Asuman’ı arabanın içine kilitlemişti.
Asuman panikleyerek kapıyı açmaya çalışsa da kapı açılmadı.
Bu anı bekleyen Ergun binbaşı yumruğunu yüzüme geçirdi. Geriye doğru sendeledim, bacaklarım arabama çarptığı için durabilmiştim. Eli fena sağlamdı. Kaç yıldır askerlik yapıyordu Allah bilir. Toparlanamadan ikinci yumruğu aynı yere yedim. “Bir daha kızımın yanına yaklaşırsan…” diyerek yakalarımı sıkıca tuttu ve yüzünü yüzüme doğru eğdi. Benden uzun değildi ama yaslandığım için yukarıda duruyordu. “Seni de sülaleni de yok ederim!”
Burnumdan sert bir nefes verdim. Beni iterek yakalarımı bıraktı ve arkasını dönüp yürümeye başladı. Kanayan burnumu umursamadan sesimi yükselterek konuştum. “Binbaşım!” attığı adım havada kaldı. “Yakında kızınızla aynı timde olacağım! Albay Halil İbrahim Ecevit’in emriyle hem de!”
Duydukları onu kaskatı ederken sıktığı yumruklarını gördüm. Eli cebine gitti, şahsi olarak kullandığı küçük telefonundaki tuşlara bastı ve telefonu kulağına yasladı. “Albayım, merak ettiğim bir şey için sizi rahatsız ettim.”
Gözlerimi devirmek istesem de yapmadım. Şu an tek derdi söylediğim şeyi teyit ettirmekti. Eğer yalan söylüyorsam büyük ihtimalle ağzıma sıçardı ama yalan değildi. Yine de şöyle bir gerçek vardı ki benim dosyam gizliydi ve bir telefon görüşesinde söylenemezdi.
“Askerlerimizin arasında Çınar Ilgazoğlu adında biri var mı?” O karşı tarafı dinlerken gözlerimi arabanın içine kapatılan Asuman’a çevirdim. İlk başta ne yaptığını anlamak zor oldu çünkü kafasını değil ayaklarını görüyordum. Sonrasında koltuklara uzandığını ve camı kırmak için ayaklarını kullandığını anladım. Dudağımın kenarı yukarıya kıvrıldı.
Binbaşı Ergun bir hışım telefonu kapatarak bana taraf döndüğünde gözlerimi Asuman’dan çekmek zorunda kaldım. Üzerime doğru gelerek defalardır vurduğu yere en okkalısından bir yumruk daha geçirdi. Aldığım darbeyle dengem mengem şaştı. Neredeyse düşecektim ama kendimi toparlamayı başardım.
Ona karşılık vermeyecektim. Yakalarımı tutarak yüzüme yaklaştı. “Bugün yırttın ama o time girdiğin an karabasan gibi üzerine çökeceğim.” Genişçe gülümsedim. Dosyamın sırrı ortadan kalmıştı demek ki. “Emriniz olur komutanım!” dedim büyük bir saygıyla. Dişlerini birbirine bastırdı. Beni öldürmek istediğini anlamak zor değildi.
Biz birbirimize kilitlenmiş bakarken bir şıngırtı duyuldu. Gözlerim anında Asuman’a kaydığında kaşlarımı çattım. “Binbaşım! Eğilin!” Sadece söylemekle kalmayıp onu kollarından tutarak yere yatırdım. O an üzerimizden geçen mermiler küçük bir küfür etmemi sağladı.
“Komutanım! İyi misiniz?!” Bu soruyu korumalardan biri sormuştu. “İyiyim evlat!” diye seslendi Ergun binbaşı. “Yaralanan var mı?!” Diye sordu gür bir ses tonuyla. Yedi koruma kendilerine bir siper bularak ateş ederken aralarından biri cevap verdi. “İyiyiz komutanım! Buradan çıkmanız lazım!”
Evet, buradan çıkması gerekiyordu.
Düştüğüm yerden hafifçe doğrularak etrafı kontrol ettim. Siktir. Bu şerefsizlerin ellerinde taramalı tüfekler vardı ve etrafımızı sarıyorlardı. Dizlerimin üzerinde dururken belimdeki silahı çıkarttım ve gözüme kestirdiğim adamı vurdum.
“Komutanım çok fazlalar! Bir an önce çıkmanız lazım!”
“Karargaha anons geçtim! Tim yolda komutanım biz onları idare ederiz!”
Onlar kendi aralarında konuşmaya devam ederken Asuman’a baktım. Olduğu arabanın arka camı patlamıştı. Onun verdiği işaret sayesinde saldırıyı fark etmiştim ve eğer fark etmeseydim binbaşı vurulmuş olacaktı. Benim korkum Asuman’dı. Görünmüyordu.
Siktir.
Olduğu arabayla arabam arasında üç metrelik mesafe vardı. Mermilerden korunmak için arabamın arkasına geçmiştik, üç kişi Asuman’ın olduğu arabanın oradaydı ama tüm odakları saldırıyı yapanlardaydı.
Ergun binbaşının “Kızım…” diyen sesini duyduğumda ona döndüm. “Onu ben alırım. Benim arabamla gideceğiz, kurşun geçirmez.” Kaşları çatılır gibi oldu ama sonra bakışlarını yola çevirdi. Bir kez daha siktir. Ellerinde ağır makineli tüfekler vardı bunların. Nasıl şehrin bu denli göbeğine bu kadar ağır silahla giriş yapabilirdiler? Bundan da önemlisi kimdiler?
Ergün binbaşı içten bir küfretti. “Nerden çıktı bu arabalar birden?!” Bir soru değil hesap vardı sesinde. “Arda! Yasin! Çınar’ı kuruyun!” Gözlerimin içine baktı. “Kızımı getir!”
Dudağımın kenarı yukarı kıvrıldı. “Emredersiniz komutanım.” Dizlerimin üzerinden kalktım ama arabanın arkasından çıkmadım. Asuman’dan hâlâ bir ses yoktu. Sert bir nefes verdim. Makineyle ateş eden pezevenge nişan aldım ve tam alından vurduktan sonra koşarak Asuman’ın olduğu arabaya doğru ilerledim. Kendimi son anda güvenli bölgeye attığımda bize yaklaşan iki kişiyi fark ederek onlara da sıktım. “Az kaldı güzelim dayan, geldim.” Arabanın tüm camlarını indirmiştiler pezevenkler. Durmak da bilmiyor sürekli arabaya doğru ateş ediyorlardı.
“Çınar! Şimdi!” Binbaşına güvenerek harekete geçtim ve arabanın arka kapısına yaklaşıp kapıyı açmaya çalıştım. Bu kapı hâlâ kilitliydi. Dirseğimle kalan camları aşağıya indirdim. “Asuman!” Koltukların altındaydı. “İyiyim!” diye seslendi kısık bir ses tonuyla. “Kafamı çıkaramıyorum! Dikkat et!” Kapıyı güç kullanarak açtım ve açtığım kapının beni koruması için dizlerimin üzerinr çöktüm. “Bana doğru gel!” Söylediğimi yapmak için doğruluyordu ki arkadaki tüm cam tuzla buz oldu. “Sikeceğim ama! Kim bunlar!” diye bağırdığında olduğumuz duruma rağmen gülmeden edemedim.
Sadece onun duyabileceği bir ses tonuyla konuştum. “Neyle sikmeyi düşünüyorsun canım?”
“Neyle sikmemi istersin, canım?!”
“Ağzın fazla bozuk! Küfürbaz kadın!” diyerek ona takıldım. Daha çok küfrederek beni susturdu. Gülerken iki adamı daha indirdikten sonra kendimi geri çektim. “Bana silah ver!” diye bağırdı. “Yedeğim yok. Çık oradan artık!”
“Çıkamıyorum!” dediğinde yüzüne ve sonrada karnına baktım. Kanıyordu. Panik tüm zerrelerime yayılırken “Yaralandın mı?!” diye sordum. “Hayır, dikişler patladı. Sıkıştım, çıkar beni buradan!” Karnından değil de eğilmekten bıkmış gibiydi.
“Arda!” diye seslendim az önce binbaşından ismini öğrendiğim adama bağırarak. “Ne var?!” diye o da bana bağırdı arkalardan bir yerden. Ne mi var? Bu adam benim üsteğmen olduğumu bilmiyor herhalde. Sikerim bu adamı.
“Bu tarafa gel!” Olduğum yerden binbaşına doğru döndüm ve kızının iyi olduğuna dair ona bir işaret verdim. Yüz kasları rahatladı ve elindeki silahla üç adamı tuzla buz etti. Time girdiğimde beni de tuzla buz edecekti. Hiç şüphem yoktu.
Mermim bittiği için ellerimi kullanarak yedek şarjör olup olmadığını sordum. Elini cebine attı ve çıkarttığı şarjörü olduğum yere doğru attı. Hiç zorlanmadan yakaladım ve son mermilerimi de sıkıp şarjörü değiştirdim. Üç koruma ardı ardına ateş ediyor diğer üçü bekliyordu. Hepsinin birden mermisi biterse diye alınmış bir önlemdi bu.
Az önce bu tarafa çağırdığım Arda olduğum arabanın arka tarafına geçmiş bir dizini yere yaslamış ve yaklaşanlara ateş ediyordu. “Sakın sıkmayı bırakma!” Ona emir vermemden hoşlanmamış olmalı ki tavırlı bir sesle bağırdı. “Emredersiniz!”
Onu siklemeden Asuman’ın üzerine doğru eğildim ve kollarının altından tutarak kendime doğru çektim. Dudaklarından acı bir inleyiş peyda oldu. Sıkıştığı yerden onu çıkartmayı başardığımda elimi anında beline doladım. Hareketlilikten dolayı bu tarafa daha fazla ateş eden orospu çocukları yüzünden yapabileceğim en şeyi yaparak sırt üstü kendimi yere bıraktım. Asuman ise tam üzerimdeydi.
Yerde uzandığım için arabanın altından gördüğüm ayaklar kısık bir küfür savurmamı sağladı. Silahımla arabanın altından adamların ayağına ateş ettiğimde geri kalanını Arda indirdi. “Asuman?”
“İyiyim.” Dedi acı çeken bir ses tonuyla. Onu daha sıkı sardım. Aslında böle bir şey yapmama gerek yoktu ama sarılmak istemiştim. Birazdan buradan çıkacak ve hastaneye gidecektik. Tamamen iyi olacaktı.
“Çakma komutan!”
Çakma komutan mı? Yattığım yerden Arda’ya baktım. “Orası rahat mı?” Diye sordu bana.
“Sana ne lan puşt! İşine bak!” diye bağırdığımda Asuman sert bir nefes verdi. “Babamın en yakın koruması o.” Dedi ve ekledi. “Beni kendi kızı sanıyor bazen.”
“Adam benimle yaşıt kızım!” diyerek isyan ettim. “Manyak işte! Ne yapayım! Bizi normali bulmuyor!” dediğinde ona hak verdim. “Koruyun bizi!” diye bağırdım ve Asuman’ı da kaldırarak elini tuttum. “Koşabilecek misin?” diye sorduğumda kafasını hızlıca salladı. Saçları dağılmış, yüzündeki kapatıcı aktığı için yaraları göz önüne serilmişti. Ona bir işaret verdiğimde birlikte babasının yanına doğru ilerledik. Elini tuttuğum için geride kalmadı. Babasıyla konuşmasına izin vermeden arabamın kapısını açtım ve Asuman’ı hiçbir şey söylemesine izin vermeden arabaya soktum.
“Binbaşım arabaya binin!”
“Yardım gelmeden olmaz! Aslanlarımı bırakmam!” diye bağırdı ve ateş etmeye devam etti. “Yardım gelmeden bu kaleyi yıkacaklar! Herkes geri çekilecek! Öleni öldürürüm!” diye gürlediğimde benden emir almadıkları için Binbaşına baktılar.
Binbaşı haklı olduğumu bildiği için içten bir küfür etti ve konuştu. “Ne diyorsa yapın!” Dediği sırada bizim tarafımızda olan ve dakikalar önce burnunu kırdığım koruma yere düştü. “Ahmet!” dedi binbaşı ve adamının yanına çöktü. “İyi misin oğlum?!”
“İyiyim komutanım!” dedi Ahmet, omzundan vurulmuştu. “Arda, arkadaşı arabama al! Çabuk ol!” Kalan korumalara baktım. Zaten diğer araba benim arabamın arkasındaydı ve sağlamdı. “Kalanlar arkadaki arabaya ilerleyin!” Söylediklerimi yaparlarken onları açıkta bırakmamak için peş peşe ateş ettim. Kendilerini korumaya aldıklarında Ahmet’e yardım ederek arabaya binmesini sağladım. “Arabanızı arabamın arkasından çıkartmayın! Tüm şarjörü boşaltmanızı istiyorum!”
“Emredersiniz!” dedi hepsi bir ağızdan. Ateş ederek kendi tarafıma geçtim ve arabama binip kapıyı kapattım. Çocuklara zaman sağlamak için arabayı çalıştırmışken sıkmayı da bırakmadım. Arkayı kontrol eden Arda konuştu. “Bindiler!”
Gazı kökledim. Asuman arkamdaki koltukta oturuyordu. Onun yanında Ahmet vardı ve Ahmet’in yanında da Arda. Binbaşı yanıma geçmişti. “Ahmet, silahını Asuman’a ver!” dediğim sıra arabayı yola çıkartmıştım. Üzerimize açılan kurşun yağmuru etki etmiyordu çünkü arabam kurşun geçirmezdi. Yine de camlarda kurşunların izleri kalıyordu. Arkadaki araba arabamın sağında benim arabamı kalkan olarak kullanırken bir an olsun ateş etmeyi kesmedi. Böylelikle tekerleklere sıkacak zamanları olmadı. Önüme çıkan bir adamı ezerek geçtim.
“Hak ettiğiniz yere gidin piç herifler!” diye kendi kendime konuştum. Hepimiz nefes nefeseydik. Binbaşı arkaya doğru döndü. “Gerekli yerlere haberi ulaştırdın mı Arda?!”
“Ulaştırdım komutanım! Gelmeleri an meselesidir. Polis de sahaya indi.” Sevindirici bir haber. Polis yolları tutardı. Bu arabalarla çıkamazdılar ama araba değiştirme ihtimalleri vardı bu yüzden onlara asla bu fırsatı tanımayacaktım.
“Arkadaki arabaya haber et, dümdüz ilerlesinler.” Arda kafasını salladı ve telsizle söylediğimi yerine getirdi. “Kemerinizi takın.” Dedim ve kemerlerini takmalarını beklemeden direksiyonu hızlı bir şekilde döndürdüm. Tekerlekler bağırdı. İlerlediğim yönün tam tersine ani bir dönüş yaparak yeniden gaza bastığımda Asuman arkadan bağırdı. “Çınar! Ne yapıyorsun! Arabada babam var!” Kendini yeniledi. “Binbaşı var! İlk görevin onu korumak!”
“Koruyorum zaten!” diye bağırarak az önce olduğumuz yere doğru son hızda sürmeye başladım arabayı. Peşimize takıldıkları için bir anda onlara doğru arabamı döndürmemi ve yüz yüze gelmeyi beklemiyordular. İki araba birbirine doğru son hız yaklaşırken Arda da bir şeyler zırvaladı. Camı sonuna kadar açtım ve kafamı dışarı çıkartıp silahımla nişan alıp ateş ettim. Arabayı kullananın tam kafasından vurduğumda arabaları kontrolden çıkmıştı. Sonrasına her şey kolay oldu. Oto korkuluklarına çarpan araba yoldan çıkmış ve takla atarak araziye gömülmüştü.
Polis siren sesleri duyulurken artık diğer arabanın da kaçmak gibi bir şansı olmayacaktı. Şaka gibiydi ama çatışmanın içinde olmayı fena özlemiştim. Yolda yeniden bir dönüş sağlayarak gaza bastım.
“Bunu söyleyeceğim aklıma gelmezdi ama aferin be çakma komutan!” Arda’nın keyifli sesine karşılık kaşlarımı çattım. “Sana buradan bir çakarım görürsün çakmayı!” diye bağırdığımda sırıtarak sustu.
“Aferin, evlat.” Dedi binbaşı. Gözlerimi ona çevirdim. Yüzünde gururlu bir ifade vardı. Hadi be!
Sevdi sanki beni. Sevdi sevdi. Aldım o zaman Asuman’ı.
Arabada duyulan telefon müziği benim telefonuma aitti. Arka taraftan geldiği için gözlerim dikize kaydı. Benim telefonum neden Arda’nın elindeydi? Bir de ekrana bakıyordu.
“Çakma Komutanım, Nilüfer’im diye biri arıyor. Açayım mı?”
“Niye açıyorsun lan benim telefonumu?” Elimi arkaya doğru uzattım. “Ver!”
“Nilüfer’im kim, çakma komutanım?!” Diye sordu hesap sorar gibi. Bir sabır çekerek elindeki telefonu çekip aldım. İzin almak için Ergun binbaşına döndüğümde beni kafasıyla onaylamıştı. Kapanmak üzere olan telefonu son anda açarak kulağıma yasladım.
“Abim?”
Kulağıma hıçkırık sesi geldi. Nilüfer acı içinde “Abi!” dediğinde kaşlarımı çattım. “Abim ne oldu?! Niye ağlıyorsun?!”
“Abi, yardım et!” Göğsüme yayılan korkuyla sordum. “Nilüfer! Neredesin!?” Ağlamaya devam ederken konuştu. “Abi Barış’ı vurdular!”
🪷
Bölüm sonuu!!
Nasıl?
Beğendiniz mi bölümü?
Sizce Çınar'a ve Binbaşına saldıranlar kimdi?
Binbaşı'nın tepkisi nasıldı?
Asuman'ı Çınar'a verir mi dersiniz?
dkxşld
Barış ve Nil'e ne oldu?
.
Diğer bölüm haftaya yetişir mi bilmiyorum, şimdiden haberiniz olsun. Finallerim olduğunu söylemiştim,onlar başlamadan size bir bölüm daha atmak istedim. Umarım okurken keyif almışsınızdır♥️
VOTE
VE
YORUMU
UNUTMAYIN
Görüşmek dileğiyle✨️
🍭
İnstagram; Zeynepizem
Wp kanal adı; Şekerlerimm
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
91.09k Okunma |
10.44k Oy |
0 Takip |
54 Bölümlü Kitap |