Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. BÖLÜM

@zeynepizem

🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭

 

ZEHİRLİ ŞEKER

BÖLÜM ALTI

 

🪷

 

Tüm günü Aysel ve Aysu’la geçirmiştim. Aysel’le anlaşabiliyorduk ama Aysu için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Vermiyordu tavşanımı resmen! Şaka gibiydi ama vermiyordu. Ne zaman ver artık desem, az daha oyniyim, diyordu.

 

Ay bir de yenge diyordu. Hayır! Yenge de değil YİNGE! Güncelleme mi gelmişti, ne olmuştu bilmiyordum ama yenge kelimesini birden yinge diye telaffuz etmeye başlamıştı.

 

Yingen batsın Aysu.

 

Sus be! Batmışım zaten. Daha nereye kadar batayım ben?

 

“Ellerine sağlık Nil.” Dedi Aysel. Birlikte akşam için yemek hazırlamıştık. Daha doğrusu o hazırlarken boş durmamak için ben de yardım etmiştim. Böylelikle hızlıca bitirmiştik. Normalde evde çalışan falan olur diye düşünmüştüm, hatta bunu Aysel’e sormuştum. Annesinin yemekleri kendinin yaptığını, evi de kendi çekip çevirdiğini söylemişti. Böylelikle kızlarına da öğretmiş oluyordu. “Senin de ellerine sağlık.” Dedim gülümseyerek. “Benlik bir şey var mı? Ben biraz bahçeye çıkacağım.”

 

Kafasını iki yana salladı. “Yok. Bir kek kaldı işte fırında. O da olur on dakikaya.”

 

Onu onayladım. Ellerimi son kez sudan geçirerek mutfaktan çıktım. Eğlenceli bir gün olmuştu. Aysu’yu uyuz etmek artık hobimdi ve o sinirlendiğinde çok komik oluyordu. Üzerindeki pileli etekle ve üst üste giydiği kazaklarla koridorda koşarken önüne geçtim. Tavşanım kolunun altındaydı.

 

Sahiplendi cidden.

 

Önüne birden geçtiğim için kendini durduramayarak bacaklarıma çarpmıştı. Kendimi bilerek yere attım. Yerden zor zor kalkmaya çalışırken bağırdım. “Kız yıktın beni!!”

 

Aysu, tam başımda bana birkaç saniye şakın şaşkın baktıktan sonra kahkaha atmaya başladı. Eşşek! Bir de eliyle ağzını kapatıyordu. “Ben şimdi seni yemez miyim?!”

 

Onu belinden kavradım ve üzerime doğru çektim. Gülmeye devam ederken çığlık da atıyordu. Gülüşlerine ayak uydurdum. “Bir de gülüyor ya! İnsan özür diler! Sana böyle mi öğrettiler?!”

 

Kahkahalarının arasından konuştu. “Sen çıktın önüme! Çekiyseydin!”

 

Gözlerimi büyüttüm. “Bak bak bak!” onu sırt üstü halının üzerine yatırdığımda daha çok gülmeye başladı. Karnındaki ellerimle onu gıdıklarken evi ayağa kaldırıyordu ama şu tipiyle elimden kurtulamazdı artık.

 

Aysu’yu gıdıklarken Aysel’in sesi geldi mutfaktan. “Nil.” Durdum ve konuştum. “Efendim?”

 

“Abim mesaj attı. Geliyorlarmış.” Kafamı sallayarak Aysu’ya geri döndüm. “Hadi bu seferlik kurtuldun elimden cadı.”

 

Dizlerimin üzerinde doğruldum ve Aysu’yu da kollarının altından tutarak kaldırdım. Ayakları yere bastığında açılıp bir tane kafama geçirdi. Yaşadığım şokla öylece ona bakakaldım. İşte bunu beklemiyordum. “Kız ne vuruyorsun?!” diye solumuşken Aysel gözlerini belerterek çıkmıştı mutfaktan. “Aysu!” dedi öfkeyle. “Ne yaptın sen?! Özür dile çabuk!”

 

Aysu’nun gülen yüzü soldu. Şakalaştığımızı düşünüyordu büyük ihtimalle. Bir ablasına bir de bana baktı. Sonra elini çeneme koyarak çenemi sağa doğru itti ve vurduğu yeri öptü. “Acıdı mı ki yinge? Şakacıktan yapmıştım.”

 

Gülümsedim ve kafamı iki yana salladım. “Acımadı ama bir daha yaparsan bozuşuruz.”

 

Kötü yenge neymiş gösterirdim.

 

Kafasıyla beni onayladı. “Timam.” Dedi. Dizlerimin üzerinden doğruldum ve o an aklıma bir hin düştü. Kötü kötü gülümsedim. Eğilerek Aysu’nun sabah ablasına ağlayarak yaptırdığı saçlarını bozdum. “Aaa!” diye bağırdı hemen. Arkamı döndüm ve koşmaya başladım.

 

Arkamdan koşarak gelirken bağırıyordu. “Kötü Yinge!”

 

Bir kahkaha attım. Kenarda bulduğum herhangi bir terliği ayağıma geçirerek bahçeye çıktığımda Aysu ayakkabı giymemeyi tercih etti. “Kız öyle çıkma dışarı! Hasta olursun!”

 

“Bene ne! Bozcam sacın!”

 

Geri geri giderken konuştum. “Yakalarsan bozarsın!”

 

Gözlerini kıstı. Bir kız çocuğuna göre oldukça erkeksi hareketleri vardı. Yumruklarını sıktı. Üzerime doğru bodoslama koşarken gözlerimi büyüttüm. “Bismillah!” Tam koşmaya hazırlanıyordum ki Aysu durdu. Gözleri arkama kaydı ve kocaman açıldı. Tam o an belime bir el dolandı. “Yakaladım.” Dedi.

 

Gözlerimi büyüterek kafamı yana çevirdim. “Barış?”

 

Beni umursamadan Aysu’ya döndü. “Koş abicim. Gel boz saçlarını!”

 

“Ya! Ama haksızlık ediyorsun!” elinden kurtulmaya çalışırken elini belime daha sıkı sardı. Aysu, ciğer görmüş kedi gibi üstüme atlarken ağlamak üzereydim. “Ya durun! Bana ne! Kabul etmiyorum!”

 

Aysu ellerini yukarıya doğru uzatsa da ondan bir hayli uzun olduğum için bir işe yaramamıştı yaptığı. Kötü yinge, sıfatına uyacak bir kahkaha attım. “Naber bücür! Kaldın orada!”

 

Daha da bir öfkelendi ve bu sefer ellerini abisine uzattı. “Abi kucak.”

 

Barış’a baktım. “Hayır!” dedim ama beni bırakmadan Aysu’yu kucağına almayı tercih etti ve Aysu’yu yüzüme doğru yaklaştırmayı uygun gördü. Aysu o an saçlarıma daldı. “Kız dur!”

 

Saçımı bağladığım tokam çıkarken saçlarım darmadağın olmuştu bile. “Bak tavşanımın yüzünü göremezsin bir daha! Dur diyorum.”

 

Durdu. “Sen de yaptın! Üdeştik!”

 

Ofladım. İkisine de kötü kötü baktım. “Alırım bunun rövanşını ağa bozuntusu.”

 

Omuz silkti. “Beklerim.”

 

Elini belimden çekti ve Aysu’yu yavaşça yere bıraktı. “Annemley geydi mi?” diye sordu Aysu heyecanla. Barış kafasıyla onayladı Aysu’yu. “Eşyaları indiriyorlar. Koş.”

 

Aysu koştu. Bahçe kapısından çıktıktan sonra çığlığını duydum. “Anne!”

 

Gülümsedim. Annemi ben de çok özlemiştim. Bir an için Aysu’nun yerinde olmak istedim. Anneme koşasım gelmişti. Aysu’nun annesi olduğu düşündüğüm kadının sesi duyuldu. “Kız o ayaklar ne öyle! Ay bu çocuklar beni öldürecek!”

 

Genç bir erkek sesi eklendi. “Dakka bir gol bir anacım.” Dedi, Bu Baran olmalıydı. Onları görmüyorum ama sesleri çok yakından geliyordu. Bahçe kapısının hemen önünde olmalıydılar. Üzerimde hissettiğim bakışlarla Barış’a döndüm ve döndüğüm gibi de kaşlarımı çattım. “Pislik misin ya? Ne tutuyorsun oğlum! Ne güzel kaçıyordum!” derken saçlarımı düzeltmeye çalışıyordum.

 

Bu halime gülmekle yetindi. Saçlarımı adama benzetmeye çalışırken sordum. “Nasıl duruyor? Çok kötü mü?”

 

Kafasını iki yana salladı. “Güzel.” Dedi. Duraksadım.

 

Az önce resmen bize sarıldı. Hem de belimizden.

 

Hayır.

 

Evet. 

 

Ama hayır.

 

Of evet.

 

Fenalık.

 

Derin bir nefes aldım. Kendimi toparlamaya çalıştım. Ailesiyle tanışacaktım sonuçta. İlk izlenim önemliydi. “Abi az gel el at şunlara gözünü seveyim ya!” Barış tam önümde olduğu için Baran’ı göremedim. Arkasını dönerek yanıt verdi kardeşine.

 

“Hayır. Taşı. Köle.”

 

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Baran’a odaklanamadım çünkü tam o esnada kapıdan içeriye yeşil başörtülü bir kadın girmişti. Beyazlamış saçları örtüsünün altından belli oluyordu. “Oğlum!” dedi kızarak ki sanırım Barış’a kızmıştı. “Düzgün davran kardeşine.”

 

Barış toparlandı. “Ne dedim sanki anne?”

 

“Sus cevap verme annene!”

 

Barış sustu. Onu böyle görmek beni gülümsetmişti. Hiç de ilk gördüğüm adamla alakası yoktu şu an. Barış’ın annesi gözlerini bana çevirdiğinde göz göze geldik. Gözleri donuklaştı o an. Bana odaklanmış bir şekilde bakarken zorlukla yutkunduğunu gördüm. Koluna astığı çantası düşerken tedirgin oldum ve Barış’a baktım. Tam yanımda olduğu için fısıldadım. “Ben… yanlış bir şey mi yaptım?”

 

Cevap verememişti çünkü annesi üzerime doğru yürümeye başlamıştı. Tam bir adım önümde durduğunda yutkunmak zorunda kaldım. “Amanın!” Dedi ve eliyle ağzını kapattı. Gözleri dolmuştu. Bana öyle bir bakıyordu ki etkilenmemek imkansızdı. Nasıl tarif edeceğimi bilemiyordum.

 

Çok uzun zaman önce çok değer verdiği bir şeyi kaybedip ansızın bulmuş gibiydi. Gözlerinin kenarlarına derinlemesine işleyen izler güzelliğinden hiçbir şey eksiltmemişti. O çizgiler geçmişin çizgileriydi.

 

“Ferda.” Dedi.

 

Nutkum tutuldu. Gözlerim de öyle.

 

Ağlama sakın. Sakın.

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım. O an kendimi toparlamak oldukça zordu ama eğer susarsam ağlardım. Konuşmalıydım. Dudaklarım aralandı. “Annemi tanıyor musunuz?” diye sordum zorlukla. Tam da beklediğim gibi zayıf bir tonlamaya sahipti kelimelerim. Elini yüzünden çekti ve nahifçe kollarıma yerleştirdi. “He ya. Anneni en iyi ben tanırdım.” Yutkundum. Gülümsemeye çalıştı. Sonra beklemediğim bir şey oldu. Bana sarıldı. Donup kaldım ama o an öyle yoğundu ki hislerim içimde bir deniz çalkalanıyordu.

 

Barış’ın annesi, anne gibi kokuyordu. Annem gibi. Sıcacık. Saf. Yoğun. Güvenli.

 

Geri çekilmek istiyordum. Geri çekilmeliydim. Geri çekilmezsek ağlayacaktım çünkü bu kadını ben de tanıyordum. “Siz…” nefesim ciğerime batmış gibi duraksadım ama susmadım. “Esma Hanımsınız.”

 

Çekildi. Gözlerimin içine baktı yeniden. “Aynı annene benziyorsun.” Dedi. Evet, beni anneme çok benzetirlerdi. Annemin gençlik fotoğraflarına baktığımda ben de kendimi ona benzetirdim. Ve bu durum çok hoşuma gidiyordu.

 

“Ferda nasıl? Eyi mi? Çok uzun zaman oldu! Gözümde tüttünüz ikiniz de.” Gözlerinin parladığını gördüm. “Yoksa Ferda da mı geldi?” diye sordu merakla. Kafamı iki yana salladım. “Yok. Gelmedi annem. Ben geldim.”

 

Gülümsemeye çalıştı. “Kusuruma bakma yavrum. Öyle birden seni görünce…” kafamı iki yana salladım. “Önemli değil.” dedim gülümseyerek. Gülümsemesini büyüttü. Dolu gözleriyle böyle derin gülümsemesi kalbime dokunmuştu. “Nasıl Ferda? Heç arayıp sormadı. Çok kırıldım ona.”

 

Yutkundum.

 

“Annem…” O an üstümde bir ağırlık vardı ama konuşmayı başardım. “Öldü.”

 

 

🪷

 

BÖLÜM SONU!

 

DÜŞÜNCELERİNİZ??

 

DİĞER BÖLÜM YARIN GELECEK🥹

 

VOTE VE YORUMU UNUTMAYIN♥️

 

🍭

 

İNSTAGRAM; Zeynepizem

 

 

Loading...
0%