Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. BÖLÜM 🪷

@zeynepizem

🍭KEYİFLİ OKUMALAR🍭

 

ZEHİRLİ ŞEKER

BÖLÜM SEKİZ

 

🪷

 

Barış’la birlikte odadan çıktığımızda merdivenlerden sessizce inmiş aşağıyı kontrol etmiştik. Ne yazık ki aşırma işi raha kalkmıştı çünkü hâlâ bizi bekliyorlardı.

 

Sabah yer sofrası açmıştılar ama şimdi masada yemek yiyorlardı. Küçük cadı hariç herkes de buradaydı. “Sence, hâlâ bizi mi bekliyorlar?” diye sordum sessizce. Gerçeği biliyordum ama belmiyormuş gibi yapabilirdim. Barış kafasını salladı. “Bence hâlâ bizi bekliyorlar.”

 

“Ya neden yanıma gelir gelmez söylemedin? Ayıp oldu insanlara.”

 

“Bir şey olmaz, gel hadi.”

 

Kafamı iki yana salladım. “Hayır. Utanıyorum.”

 

Yüzünü yüzüme doğru eğdi. “Niye?”

 

Omuz silktim. “Ayıp oldu!”

 

“Oğlum!” gözlerim büyüdü. “Ne yapıyorsunuz orada? Gelsenize sofraya.” Yutkundum. Barış’ın gözlerinin içine bakarken sordum. “Bize mi diyor?”

 

Kafasını salladı. Yanaklarımı şişirdim. Kaçıp gitmek istiyordum şu an. Barış, bu düşüncemi fark etmiş gibi omuzlarımı tutup beni salonun kapısına doğru çevirdiğinde yutkundum. Masada oturan herkesin bakışları üzerimizdeydi. Gerçi çok kimse yoktu ama Esma Hanım’dan çekiniyordum şu an çünkü beni sevsin istiyordum ve sofrada insan bekletmek hiç hoş bir hareket değildi.

 

Annemin gülümseyerek anlattığı birinin beni sevmeme ihtimali ister istemez beni geriyor ve üzüyordu.

 

Gülümsemeye çalıştım. Barış beni ittirdiğinde yürümek zorunda kalmıştım. Esma Hanım, oturduğu yerden kalkarken genişçe gülümsedi. “Gel, kızım. Geç şöyle.”

 

“Rahatsız olmayın, lütfen.” Dedim ama gösterdiği yere çoktan oturmamı sağlamıştı Barış. Sandalyemi ittirirken konuştu. “Canım ailem, boş boğazlığım yüzünden biraz geç kaldık, kusura bakmayın.”

 

Barış’a şaşkın şaşkın baktım. Tam önümde oturan ve henüz tanışma fırsatı bulamadığım Baran lafa daldı. “Sonunda kabul ettin abi.”

 

“Kes lan sesini!”

 

Baran, hemen annesine baktı. “Anacım ağabeyim masada sesini yükseltiyor!”

 

Esma Hanım, derin bir nefes aldı ve o ikisini görmezden gelip kızına döndü. “Kızım, hadi biz yemekleri servis edelim.” Barış yanıma otururken konuşmuştum. “Ben de size yardım edeyim.” Esma Hanım gözlerini büyüttü. “Sakın ha, sen misafirsin. Uzak yoldan gelmişsin, öğrendim ben bizim kızdan. Bugün dinlen yarın yardım edersin.”

 

Aysel, masanın bana uzak tarafında duran tencerelerden birinin kapağını açarken konuşmaya dahil olmuştu. “Bugün Nil ablayla birlikte yaptık yemekleri.”

 

Esma Hanım, içten bir gülümseme sundu. “Eline sağlık kızım.” Ben böyle kendimi kötü hissediyordum. “Ben bir şey yapmadım aslında…”

 

“Direk keki sen yaptın Nil!”

 

Barış boğazını temizlediğinde Aysel toparlandı. “Nil abla.” Dedi bastırarak Aysel. Gülümsedim. Baran’ın üstümde hissettiğim bakışlarıyla ona baktım. Abisine benziyordu ama yan çarı gibiydi. Baran’ın yüzü traşlıydı. Saçlarını geriye doğru itmiş, havalı bir görünüm elde etmişti. Yüzünde birkaç sivilce izi vardı ama yakışıklılığından hiçbir şey götürmemişti bu durum. Gözleri kahverengiydi. Şimdi dikkat ediyordum da çakır göz bir tek Barış da ve Aysu da vardı. Baran’a gülümsediğimde o da bana gülümsedi ve aramızdaki masaya rağmen elini bana doğru uzattı.

 

“Tanışmadık, Baran ben yenge.”

 

Elini tutmak üzereyken duraksadım.

 

Ne?

 

Dur, ne?

 

Söylediklerinin etkisiyle öksürmeye başladığımda Barış ayaklandı. Masanın başında duran su sürahisini alıp bardağıma su doldururken Baran’a ters bir bakış attı. “Kalk lan! Git anneme yardım et!”

 

Baran ofladı. “Ya abi sen benden ne istiyorsun?!”

 

Barış gözlerini büyüttü. “Şu sürahiyi kafanda kırarım! Kalk diyorum!”

 

Baran korkmuş olmalı ki bu sefer ses etmedi. Sessizce kalkıp gittiğinde kendimi yeni yeni frenleyebilmiştim. “Ne dedi o bana?”

 

Barış, omuzlarını kaldırıp indirdi. “Hiçbir şey.” Dedi ve gülümsedi. Gözlerimi bu sefer ben büyüttüm. “Umarım annen de aynı şeyi düşünmüyordur Barış!”

 

Kafasını belli belirsiz salladı. “Düşünmüyordur herhalde.”

 

Derin bir nefes aldım. “Herhalde?”

 

“Sen onları düşünme, benim kardeşlerim biraz geri zekalıdır.”

 

“Yuh abi.” Dedi Aysel o sıra. Çorbaları kaselere dolduruyordu. Barış, omuz silkti. Kardeşine cevap vermeden elime su bardağını tutuşturduğunda bir yudum aldım. Ben böyle otururken onların hizmet ettiğini görmek asla kabul edemeyeceğim bir şey olduğundan tüm ısrarlarına rağmen kalkmış bir işin ucundan tutmuştum.

 

Hepimiz masaya oturmuş, yemeklerimizi yemeye başlamıştık. O esnada ortamdaki sıcak hava içime dokunmuştu. Aile sofrasına oturmayalı çok uzun zaman oluyordu. Esma Hanım, yemek esnasında benimle sohbet etmişti. Genel ve klasik birkaç soru sormuştu. Yine de bir süre sonra konu anneme değdiği için Barış keskin bir şekilde sohbeti bölmüş ve beni cevaplamak istemediğim gerçeklerden kurtarmıştı.

 

Aysel çorbasını yudumlarken annesine sordu. “Nasıldı köy? Dedem nasıl? Fırsat bulamadım sormaya,”

 

Esma Hanım içten bir gülümseme sundu kızına. “Nasıl olacak, aynı inat. Bu cenneti bırakıp cehenneme gelemem ben, diyor deden.”

 

Baran homurdandı. “Ne cennet ama…”

 

Barış sohbete katılmıştı. “Yine mi ikna edemediniz?”

 

“Kolaysa sen gel et abi, dedemin inadını bilmiyor musun?”

 

Barış kafasını usulca salladı. “Biliyorum bilmesine de orada artık yapamıyor belli ki.” Annesine baktı. “Gidip bir de ben mi konuşsam anne?”

 

Annesi gözlerini büyüttü. “Sakın ha, kötü hisseder kendini. Ben bilirim babamı, gider tekrar konuşurum. Öyle ya da böyle gelecek buraya. Tek başına kış soğuğu çekilmez orada.”

 

Konuştukları hakkında yorum yapamıyordum ama anladığım kadarıyla inatçı bir dedeleri vardı. Acaba, annemin babası yaşıyor muydu hâlâ? Annem, ondan çok bahsetmezdi ama bilirdim, görürdüm özlediğini. Kırgınlığını da. Annemin annesi ise, annem daha küçükken ölmüştü. Tıpkı benim gibi. Çocuklar, annelerinin kaderini yaşarlarmış diye boşuna demiyorlardı demek ki.

 

“Nil, kızım.”

 

Kızım.

 

Bakışlarımı tabağımdan kaldırarak Esma Hanım’a baktım. Öyle içten söylüyordu ki bu kelimeyi kalbimde kabuk bağlayan yara deşiliyor sanıyordum. Esma Hanım’da annemin dokunuşları vardı sanki. Annem sanki gitmeden önce ona kendisinden parçalar bırakmıştı.

 

“Çınar, yarın geliyormuş. Seni gördüğünde çok sevinecek.” Gülümsemeye çalıştım. Konuşmaya devam etti. “O yavrucak da annesinin hasretiyle yandı tutuştu. Çınar, biraz sert görünür fakat yumuşacık kalbi vardır. Belki ilk başta garipseyeceksiniz birbirinize ama sabırlı olun. Derin yaraların iyileşmesi zaman alır. Birbirinize bir alışın gör bak o zaman nasıl da yaralarınız birbirini sarıp iyi edecek sizi. İçini ferah tut, he mi kızım?”

 

Kafamı salladım. “Teşekkür ederim.” Dedim. Söyledikleri beni umutlandırmıştı.

 

“Annem,” dedim kapattığımız konuyu direk ben açarak. “Sizden çok bahsederdi bana. Siz de bir gün, eğer vaktiniz olursa bana annemi anlatır mısınız? Yani ben annemi sizden dinlemeyi çok isterim.”

 

Gözleri dolu dolu baktı. “Anlatırım tabi, anlatırım ama çok kırılıyorum sana.”

 

Kendimi çok kötü hissettim söyledikleriyle. “Neden? Yanlış bir şey mi yaptım?”

 

“Yaptın tabi, siz ne oluyor? Abla de bana, istersen teyze, istersen anne. Annenin yerini asla tutamam tabi ama sen de benim bir yavrumsun bundan sonra.”

 

Gözlerimi kırpıştırdım. Birkaç saniye söylediklerini düşündüm. “Kusuruma bakmayın.” Dedim bir anda. “Ben, hemen herkese yakınlık kuramıyorum. İnsan ilişkileri konusunda çok tecrübeli değilim.”

 

Barış’ın gözlerini üzerimde hissediyordum ama muhatabım Esma Hanım olduğu için gözlerimi onda tutmayı daha uygun buluyordum. Teessüf ederim der gibi baktı. “Ben annenin en yakınıydım, canımdı o benim. Bana yakınlık kuramayacaksın da kime kuracaksın?”

 

Gülümsedim. “O zaman size teyze demem de bir sorun yoktur, değil mi?”

 

O da genişçe gülümsedi. Söylediğimden memnun kalmış olmalıydı. “Yok tabi.” Dedi içli içli. “Ne güzel büyütmüş annen seni. Canım Ferda…” gözleri daldı biraz. Sonra toparlandı. Etkileneceğimi düşünmüş olmalıydı ki başka bir cümleye giriş yaptı. “Biz çok kavga ederdik aslında biliyor musun annenle, aynı okullarda büyüdük. Saç baş çok dalmışızdır.”

 

Kıkırdadım. Annem de anlatırdı bu kavgaları. Bana hep komik gelirdi. “Biliyorum.” Dedim farkında olmadan hecelerimi uzatarak. “Bir keresinde orta okuldayken aynı çocuğa aşık olmuşsunuz. Sonra okulun ortasında kavga etmişsiniz.” Genişçe gülümsedim. Söylediklerimi o da anımsamış olmalı ki gülmüştü. “Allah iyiliğini vermesin!” dedi gülerken. “O gün ne ağlamıştım biliyor musun? Annen fena saç çekerdi.”

 

Bu sefer ben güldüm.

 

Annem yaşıyor olsaydı eski günlerini gülerek yad etmesini izlerdim. Gülümserdi, o gülümseyince yüzünde güller açardı. Annemi özlüyordum. Çok özlüyordum. Hiçbir anısı da bu özlemi dindirmiyordu, sadece acıma üflüyordu. Acım sönmek yerine harlanıyordu.

 

Ortama düşen sessizlik yutkunmamı sağlarken Barış konuştu. “Anne biliyor musun, Nil ağalara karşı ırkçıymış.”

 

Gözlerimi büyüttüm. Ona taraf döndüğümde sırıtan yüzünü görmüştüm. “Ne yapıyorsun?” diye sordum sadece ağzımı oynatarak. Omuz sikti. Çok geçmeden Esma Hanım, yani Esma teyze merakla konuşmuştu. “O ne demek oğlum?”

 

“Hiçbir şey!” dedim telaşla. “Bir şey demek değil! Biz şakalaşıyorduk Barış’la.” Barış’a döndüm ve ona en ölümcül bakışımı attım. “Değil mi Barış?!”

 

Kafasını salladı. “Öyleymiş.”

 

Çarpacaktım şimdi ağzına görecekti. Tam tersimde duruyordu. Baran’ın üzerimde gezen bakışları ona bakmama neden oldu. İşaret parmağıyla ikimizi gösterdi. “Sizin aranızda-” diye başlamıştı ki cümlesini bitirmesine izin vermedim. “Hayır! Yok aramızda bir şey! Yengeniz falan değilim ben! Bana yenge demeyin!”

 

Sessizlik.

 

Yutkundum ve Esma teyzeye döndüm. “Affedersiniz.” Diye mırıldandığımda gür bir kahkaha atmıştı. “Aysu, yenge diye sana mı diyordu? Ben de en son kafayı yedi sandım çocuk.” Gülümsemeye çalıştım. “Yanlış anladı. Barış’ın odasında kaldığım için.” Gözlerimi büyüttüm. Ne diyordum ben?! “Yani birlikte değil! Sadece nezaketen, kalmam için odasını gösterdi. Gerçekten yok öyle bir şey. Ayrı ayrı uyuduk! Allah’ım ben konuştukça batıyorum.”

 

Duraksadım. Son cümleyi dıştan mı söylemiştim?

 

“Sakin ol kızım. Bakma sen benim çocuklara, Barış’ın şimdiye dek sevgilisi olmadığı için çocuklar kendilerine yenge seçiyor.” Boğazını temizledi. “Yani, takılıyorlar belli ki sana,”

 

Kafamı usulca salladığım sıra Barış’ın sevgilisi olmaması durumu dikkatimi çekmişti. Çok da yakışıklıydı ağa bozuntusu, nasıl sevgilisi olmazdı?

 

“Anne.” Dedi bastırarak. “Bu konuları açmasak?”

 

Esma Hanım oğluna ters bir bakış attı. “Ne zaman açacağız?!” diye sordu sitemle. “Ne zaman getireceksin bana gelin?!”

 

Barış öksürmeye başladığında masadaki suya davranmıştı. “Allah Allah!” dedi sessini yükseltmemeye dikkat ederken. “Baran getirsin sana gelin! Eli işte gözü oynaşta nasıl olsa.”

 

“Ben ne alaka ya?!” diye sordu Baran ekmek boğazında kalmışken. “Ben onu bunu anlamam Barış. Gelin istiyorum.”

 

“Yav anacım, başka zaman şey edelim bunu, şimdi misafirimizin önünde…” şivesi çok tatlıydı.

 

Ağız, o bir kere.

 

Sus, kes sesini. Sana soran mı oldu?

 

Aysel’in içli bir nefes aldığını duyduğumda ona baktım. “Abi?” dedi o sıra. Barış kardeşine döndü. “Efendim?”

 

“Ben de yenge istiyorum.”

 

O ciddi bakıştan kimse bu cümleyi beklemediği için şaşırmıştılar ama ben gülüyordum. Barış’ın kızardığını görmek beni daha da güldürmüştü. Ben gülerken gözlerini bana çevirdi ve sordu. “Neye gülüyorsun sen?”

 

Açıkça söyledim. “Sana.”

 

“Allah Allah?” dedi sorgulayarak. Omuz silktim ve önümdeki yemeğe döndüm. Baran tam bir lokma alacakken bir şey sordu.

 

“Nil, sevgilin var mı?”

 

İçi çorba dolu kaşığım havada donarken yüzümü kaldırarak ona baktım. “Nasıl?” omuz silkti. “Sevgilin işte, hoşlandığın ya da?”

 

Esma Hanım uyarı verir gibi konuştu. “Oğlum!”

 

Baran oralı olmadı. “Dur anacım ya, belki Nil evimize gelin gelir.” Ben henüz söylediklerini kavrayamamışken yeniden bana döndü. “Ben üniversiteyi bitirdim, aramızdaki iki yaş benim için hiç sorun değil.”

 

Yandan bir fısıltı geldi. “Kanımdan demeyeceğim çakacağım ağzına görecek gününü.”

 

Ortamdaki herkes vereceğim cevabı beklerken gülümsedim. “Barancım,” dedim içtenlikle. “Sevgilim yok.” Gözleri parladı. Eli işte gözü oynaşta diye boşuna demiyordu demek ki Barış. Aramızda hiçbir engelin kalmadığını düşünüyor olmalıydı, ki devam ettim. “Ama maalesef kendimden yaşça küçük çocuklar ilgimi çekmiyor.”

 

Baran bozulabileceği en büyük şekilde bozuldu. “Çocuk mu?”

 

Aysel kendini tutamayarak kıkır kıkır gülerken Barış güler gibi sert bir nefes vermişti. Baran aldığı darbeden bir süre sonra omuz silkti. “Neyse ben seni yenge olarak bellemiştim zaten. Seni abime alırız.” Derken Barış’a bakmış ve pis pis sırıtmıştı.

 

Tekrar bana döndüğünde yüzümde ne gördü bilmiyorum ama toparlandı. “Kusura bakma, boş boğazlığım tuttu. Abime çekmişim de o konuda.”

 

Derin bir nefes aldım.

 

Dalga geçiyor olabilirdi ama bu konuşma hiç hoşuma gitmiyordu. Üstelik Esma teyzenin önünde bu yaptığı şey hiç doğru değildi. “Öncelikle.” Dedim maalesef saygımdan ödün vermek zorundaydım. “Bir ağayla evlenip hanım ağa olabilecek son kişi bile değilim. Çünkü, Barış da söyledi. Ciddi anlamda ağalara karşı ırkçılık besliyorum.”

 

Aysel sordu. “Niye ki?”

 

Barış’ın homurtusunu duydum. “Boş boş şeyler izleyip töremizi öğrenmeye çalıştığı için hanımefendi var olan tüm ağaları kadın düşmanı sanıyor.”

 

Esma teyze araya girdi. “Tövbe.” Dedi bu ihtimalden korkar gibi. “İnsan gibi yetiştirdim ben sizi. Öyle bir şey yaptığınızı görür ya da duyarsam emzirdiğim sütümü haram ederim!”

 

Gözlerim büyüdü. “O nasıl söz anacım?” dedi Barış içtenlikle. “Nerde gördün yanlış yaptığımızı?” Esma teyze durup düşündü. Sonra kafasıyla onayladı. “Görmedim. Ama görürsem bacaklarınızı kırarım.”

 

“Nil.” Baran’a baktım. “Bence sen bizi bir düşün. Ağa sayılmam ben. Abim ağa. O tam ağa. O ölene kadar ohooo! Biz çoktan-”

 

Bu sözlerden sonra cevap verememiştim çünkü Barış sürahiyi Baran’ın kafasına geçirmişti.

 

🪷

 

Bölüm sonu!!

 

Beğendiniz mi bölümü?

 

9. Bölümde abimiz geliyor💃🏻

 

Yeni bölüm yarın🥰

 

Voteyi, yorumu ve beni takip etmeyi unutmayın🩷

 

Zeynepizem

 

🍭

 

İnstagram; Zeynepizem

 

 

Loading...
0%