Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@zeynepozsoy

Kendimle birlikte getirdiğim mantar panomu duvara asmıştım. Her zaman olduğu gibi elde ettiğim bilgiler eşliğinde ilerleyecektim. Şu an elimde bir şey yoktu ancak fotoğrafları güzelce asarsam iyice bu konu hakkında fikir elde etmemi sağlayabilirdi.

Önce okulun fotoğrafını çıkarmış ve en üste yerleştirmiştim. Onun hemen altına Rüzgar’ın fotoğrafını raptiyeyle tuttururken öldüğünü belirten bir yazı koymuştum asmıştım. Ardından da sevgilisi Mavi’yi. Kızı okuldan çıkarken görmüştüm. Teni soluktu ve arkadaşları yanında bir şeyler konuşurken o tek bir noktaya bakıyordu. Onları umursamıyor gibiydi.

Alara ve Sena Nur’u da Mavi’nin tarafına koyarken Çınar Efe’nin fotoğrafını almıştım eline. Grupta ki ikinci erkek oydu. Rüzgar’la da iyi anlaşıyor olmalıydılar.

Hiçbiri hakkında bir bilgiye sahip olmadığım için gözümde şu an hepsi suçluydu. Kafamdan hepsinin neden onu öldürebileceğini düşünüp duruyordum ama aklıma pek de iyi sebepler gelmiyordu. Onları tanımalıydım. Hem de bir an önce.

Ve şimdi de iddiaya girenler…

3 kişi de burada vardı.

Bade Gül’ün fotoğrafını elime alırken sarımsı saçları odağım olmuştu. Boya olmasına rağmen onu doğal gösteriyordu. Güzel bir kızdı. Bunca kızın fotoğrafı arasında o gerçekten dikkatimi çekmişti.

Onu da boş bir yere yerleştirirken sıradaki fotoğrafın arkasında olan ismi okumuştum. Poyraz Ali… Yüzünde ki sinsi ifadeye bakılırsa o çocuktan korkmalıymışım gibi hissetmiştim. Evet, bir fotoğraf olmasına rağmen korkunç görünüyordu.

Son olarak da İlker’in fotoğrafını yerleştirmiştim. 8 kişinin arasında yaşanan olaydan sonra tüm okul şüpheli duruma düşmüştü. Olaylara hiç karışmayanlar da okuldan hemen ayrılmıştı.

Mantar panoyu tamamen doldurduktan sonra birkaç adım geriye gidip büyük resme bir de uzaktan bakmıştım.

Sandığımdan daha karışık bir olayla karşı karşıyaydım.

Kollarımı birbirine bağlayıp dikkatlice mantar panoya bakarken de telefonum çalmıştı.

“Duygu hiç bana söylemeden İstanbul’a gitmişsin.” Sesinde ki siniri buradan hissetmiştim. “Merve biliyorsun bana bir iş geldi ve ben de kabul ettim.” dedim çekine çekine. O uzun zamandır en yakın arkadaşımdı. Neler yaşadığımı da en iyi bilen kişiydi. “Bunu yapmamalıydın. Eğer haberim olsaydı seni geri getirirdim. Gerçi oraya gelip hala getirebilirim.” Gülerek konuşuyor olması içime bir miktar su serpmişti. “Merak etme en yakın zaman da orada olacağım.”

“Emin misin? Biraz zor olacakmış gibi geliyor bana.” Ses tonuna bakılırsa bana inanmıyordu. “En geç 1 ay içinde orada olacağım merak etme.” dedim kendimden emin bir şekilde. “1 ay ha? Umarım dediğin gibi olur canım.” Hala inanmıyordu. Tamam, inanmasın. Ben ne söylediysem arkasındaydım. 1 ay diyorsam 1 aydır!

“Eee İstanbul nasılmış? Sensiz değişmiş mi?”

“İstanbul bıraktığım gibi. Bir değişiklik yok.”

“Duygu bana anlatmak istediğin bir şey var mı canım? Sesin sıkkın gibi geliyor.” Ah ona Murat Yalçın şahsından bahsedemezdim. Bana haklı olduğunu söyleyip duracaktı. Hatta buraya bile gelebilirdi. Ondan beklerdim. “Ben iyiyim Merve. Bir problem yok.”

“Peki dediğin gibi olsun canım. Benim de şimdi kapatmam lazım. Sonra yine ararım.” Ona karşılık veremeden suratıma kapatmıştı. Neyse en azından şimdilik bir şey anlatmak zorunda değildim. Sonra yine sorarsa lafı kıvırırdım.

Ayna karşısında beyaz gömleğimin düğmelerini ilikliyordum. Bedenen evdeyken ruhen çok başka alemlerdeydim.

Dedektif olduktan sonra onun da bu meslekte olduğunu tesadüfen öğrenmiştim. Hani eskiden çok yakın olduğumuz insanlarla yolumuzu ayırdığımızda aynı binada da olsak birbirimizi asla görmeyiz ya Murat’la da öyle olacağımızı düşünmüştüm. Onun kader çizgimden tamamen çıktığını sanmıştım. Benimle aynı mesleği paylaşacağına da hiç inanamamıştım ancak gerçekler tam karşımdaydı.

O kader çizgimden çıkmamıştı.

Cam kadar parlayan aynadan kendime bakarken müdür yardımcısının söyledikleri aklıma düşmüştü. Aynı Newton’un kafasına düşen elma gibi.

2 çentik.

2 çentiğim mi vardı benim?

27 yaşında biri olarak 18 yaşında olan bir kız gibi görünmeyi ben de beklemiyordum ama bu kadar çabuk yaşlandığıma inanmak istemiyordum. Evet, bir gün yaşlanacaktım ama daha 20’li yaşlardaydım. 2 çentik çok değil miydi?

Kravatı gömleğin yakalarından geçirip şekil vermek için dikkatlice bağladım. Daha küçük görünebilmek için biraz makyaj yapıp tatmin olduktan sonra öyle hazırlanmaya karar vermiştim. Şu anda da kendime bakıyordum. Olmuştu.

Diz kapaklarımın birkaç santim üzerinde bordo çizgilere ev sahipliği yapan lacivert bir etek, beyaz bir gömlek, etekle aynı renkleri paylaşan bir kravattan sonra ceketi üzerime geçirmiştim. Fındık kabuğunu andıran saçlarımı ise dalgalandırmıştım. Yeterince iyi görünüyordum.

Okul çantamı sırtlanıp evden ayrılmıştım.

Bugün yeniden 18’ime dönüyordum.

Okula giderken müdür beyden mesaj gelmişti. Biraz stresli bir insan olduğu için sürekli beni rahatsız ediyor olması onu da rahatsız ediyordu. Sürekli özür dileyerek mesajlarına başlıyordu. Bu sefer de yolu bulup bulamayacağımdan emin olamadığı için bana bir taksi göndermek istediğini söylemişti. Aslında daha önce okula taksiyle gelmiştim ama parasını o ödüyorsa benim için hiçbir sıkıntı yoktu. O yüzden ben de itiraz etmek yerine teşekkür etmiştim. Yeni okulumun ilk gününde taksiyle gitmek hiç de fena değildi. Aksine bunu çok sevmiştim.

Kapı da bekleyen taksiye binip gideceğim okulun adını söylediğimde adamın yüzü bir tuhaf olmuştu. Kötü haber tez yayılır diye bir söz vardı ve şu anda tamamen gözlerimin önünde gerçekleşmişti. Okulda ki olay mahallede ki dedikoducu teyzelere bile ulaşmıştır.

“O okula gitmek istediğinizden emin misiniz?” Bir önce ki taksicinin de suratında aynı bu ifadeden vardı ama o zaman pek dikkat etmemiştim.

“Evet, eminim. Bir sorun mu var?” dedim anlamamış bir şekilde. “O okulda cinayet işlenmiş kızım. Sen de dikkat et kendine. Her gün haberler de o okuldan bahsediyorlar.”

“Biliyorum ama polisler katili hemen bulacaklarmış. O yüzden korkmuyorum.”

“O iş çözülmez kızım. Biraz ararlar sonra da olay kapanır gider.” Ben varken bu mümkün değildi işte. “Öyle demeyin. Bence katil en kısa sürede bulunacak.”

“İnşallah bulunur kızım ama benden sana tavsiye ayrıl oradan. Bugün arkadaşının başına gelen şey yarın senin başına da gelebilir.” Bunun olmaması için buradaydım zaten. Katili bulacak ve adalete teslim edecektim. “Anladım abi. Sağ ol.”

Okulun önünde durduğumuzda camın arkasından öğrencileri izlemiştim kısa süreliğine . Ağaçlar yapraklarını dökerken rüzgar ortaya çıkmıştı. Uğultu sesi taksinin içinden de duyuluyordu. Çok vakit kaybetmeyerek taksiden ayrılırken ilk işim müdürün yanına çıkmak olmuştu. Kendisi beni gideceğim sınıfın öğretmeniyle tanıştıracak ve ardından da oraya götürecekti.

“Günaydın Rıfkı bey-“ derken gözlerim ona takılmıştı. Fikrimi beğenmemesine rağmen o da okul formalarını giyip gelmişti. Kirli sakallarını kesmişti ve abartısız söylüyorum gerçekten 9 yıl öncesine dönmüştü. Ben tonla makyaj yaparken o sakallarını kesmesi yetmişti. Erkeklerden nefret ediyordum!

“İkinizde hazır gibisiniz. Tam öğrenci gibi olmuşsunuz.” Müdürün mutlu olduğu her halinden belliydi. Ben bu fikri verdiğimde dalga geçtiğimi sanmışlardı. Sonra da Rıfkı bey garip bir şekilde bu fikri tutmuş ve beni desteklemişti. O şahıs da bundan dolayı bana özenmişti. Çocuk gibiydi. Ne yapsam aynısını yapıyordu. Özentilikte bir numaraydı!

Kapı birkaç kez vurulduktan sonra içeri genç bir kadın girmişti. “Hocam yeni öğrencilerimizi almaya geldim.” dedi. “Tabii tabii buyurun.” Öğretmen ikimize de bakarken kafamı eğme gereksinimi duymuştum. Öğrenci olmadığımı anlayacaktı sanki.

“Sizi sınıfınıza götüreyim hadi.” Ben önde olmak üzere müdürün odasından çıkarken gerginliğim zirve yapmıştı. Önüme gelen saçlarımı geriye ittim. Terlemiştim. Bunun yanında sanki bedavaymış gibi kalbim de hızlı hızlı atıyordu. “Heyecanlı mısınız?” Öğretmenin gülümseyen ifadesi yeni müşteriler bulduğu içindi sanırım ama üzgünüm öğretmen hanım ben bedavaya okuyordum. Buraya da bir random yakışırdı ya.

“İşte geldik.” Bize döndü ve ellerini birbirine sürttü. “Herhangi bir sorun yaşadığınızda benimle iletişime geçmekten çekinmeyin çocuklar.” İçeri geçmeden önce öğretmen sınıfta ki öğretmenden izin alarak birkaç cümle etmişti.

Tahta da yazılanların kelime yerine sayı olduğunu görünce yüzümü buruşturmuştum. Umarım sınavlardan geçebilirdim.

“Merhaba ben Duygu Özsu. İstanbul’a yeni taşındım. Sizlerle tanışmak için sabırsızlanıyorum.” Evet, sabırsızlanıyorum. Katili bulacaktım çünkü.

“Ben de Murat Yalçın Tunçay. Şimdiden memnun oldum.” Sınıf öğretmeni ikimizi de birbirimize en uzak yerlere oturtunca bundan mutluluk duymuştum. Teşekkür ediyordum kendisine.

Ders kaldığı yerden devam ederken çantamdan boş bir defter çıkarmıştım. Matematik dersi için değildi. Gözlemlediklerimi yazacaktım. Mesela Alara ve Çınar Efe birlikte en önde oturuyorlardı. Onların yan sırasında da Sena Nur tek başına oturuyordu. Mavi de aynı şekilde tek oturuyordu. Muhtemelen Rüzgar ölmeden önce birlikte oturuyorlardı. Şimdi de onun yerine kimseyi oturtmuyordu. Ah canım benim.

Güzel hikayelerin sonunda neden kızlar üzülüyordu?

“Bu arada tanışmadık ben Melih.” Yanımda oturan çocuk elini uzatırken tutup tutmamak arasında kalmış, Murat’ın gözlerinin buraya değdiğini fark edince çocuğun elini sıkıp gülümsemiştim. “Memnun oldum Melih.” deyip derse dönmüştüm.

Bundan sonrası için diyecek bir şeyim yoktu. Klasik bir şekilde ders işleniyordu ve öğrenciler de pür dikkat öğretmenlerini dinliyorlardı. Ben de arada sırada sınıfta gözlerimi gezdiriyor ve düşüncelere dalıyordum.

Dersin bitiminde koridora çıkarken seslerin yükselmesiyle o tarafa doğru yürümüştüm. Çınar Efe ve Poyraz Ali kavga ediyorlardı.

“Lan oğlum sana demedim mi benim karşıma çıkma diye!” Çınar Efe karşısında ki çocuğun yakasına yapışmış onun canını almak isteyecek kadar sinirliydi. “Bak yanlış yapıyorsun. Eğer yakamı bırakmazsan istemeyeceğin şeyler olur!” Poyraz Ali’nin sesi koridorda yankılanırken daha çok öğrenci birikmişti. “Sen mi bana istemediğim şeyler yapacaksın!” Ardından da kahkaha sesleri…

“Rüzgar’ı aldın yetmedi mi? Sıradaki ben miyim?” Alaycı ifadesi bir anda sertleşmişti. “Senin yüzünden birimizin kılına bir zarar gelsin seni öldürürüm!” Öfkeyi hem iki dudağının arasından hem de gözlerinden saçıyordu. “Çınar ben bir şey yapmadım! Anlamak mı istemiyorsun? Ben hiçbir şey yapmadım!”

“SİZ YAPTINIZ! BİZİ OYUNA GETİRDİNİZ!” diyerek Poyraz Ali’yi sertçe ittiğinde genç oğlan kafasını dolaplara vurmuş ve o da aynı öfkenin kurbanı olmuştu. “SEN NE HAKLA BENİ İTERSİN!” Poyraz Ali elini vurduğu kafasından çekerek kendisini iten kişiye yönelirken bir grup öğretmen bu tarafa gelmişti. Ne kadar da erken geldiler öyle!

“NE OLUYOR BURADA!” Erkek öğretmenlerden biri çatık kaşlarıyla sorduğu soruya Poyraz Ali cevap vermek için atlamıştı. “Rüzgar’ın ölümünden benim sorumlu olduğumu düşünüp üzerime atlıyorlar hocam.” Mağdur edebiyatını gerçekleştirirken Çınar Efe de susmayıp bir şeyler söylemişti ancak bu onu kurtarmaya yetmemişti. İkisi de müdürün odasına götürülmüştü.

Ben de olaya hiç dahil olmayan kızları takip ederek kantine inmiştim. Alara ve Sena Nur, Mavi’nin peşinde pervane oluyorlardı. Kendine zarar verme eğiliminde olan oydu bildiğim kadarıyla.

“Çınar’a da söyleyin artık şu meseleyi fazla uzatmasın. Okuldan falan atılacak sonra.” Mavi arkadaşlarıyla konuşurken ben de kulak misafiri olmuştum. “Dinlemiyor ki. Sen de görüyorsun.” dedi Alara. “Sürekli kavga kavga olmaz ki. Onlardan birinin suçlu olup olmadığı hakkında en ufak bir şey yok. Boşuna atıp tutuyor.” Mavi keyifsizce konuşurken aralarına dalma fikri beni dürtmüştü. Gruplarına hemen girebileceğimi sanmıyordum ama ufaktan başlayabilirdim, değil mi?

“Selam kızlar.” dedim gülümseyerek. Alara bana dönen ilk kişi olmuştu. O Ses Türkiye’de olduğumu hissetmiştim. “Selam?” Sorgular ifadesine karşılık hemen bir sandalye çekip oturmuştum. “Bildiğiniz üzere okulda yeniyim ve henüz kimseyi tanımıyorum-“

“Seninle arkadaş olmamızı mı istiyorsun tatlım?” Alara beni ciddiye almayan bir ifadeyle konuştu. “Yani şey,”

“Bak canım gördüğün gibi kimseye ihtiyacımız yok. Özellikle de yenilere yerimiz yok.” Bu kadar çabuk kovulacağımı zannetmemiştim. En azından biraz sohbet etsek güzel olmaz mıydı? “Kızın üzerine neden gidiyorsun?” dedi Mavi.

“Üzerine mi gidiyorum? Bu senin pek umurunda olmazdı sanki.”

“Kendi aramızda da gerilmesek mi?” Sena Nur arkadaşlarını uyarmıştı. “Tamam, gerilmeyelim.” Alara telefonuna dönerken Mavi bana bakıyordu. “Ben Mavi.” diyerek elini uzattı. “Memnun oldum. Ben de Duygu.” Yüzüme ufak bir gülümseme yerleştirmiştim.

“Seninle gelen kişi arkadaşın mı?” Murat’tan bahsedince muhabbet bir limon kadar ekşidi. “Hayır, değil.” Şu an o ne alakaydı? Neden Murat’tan konuşuyorduk? “Hmm, anladım.” diye mırıldandı.

Aramızda oluşan sessizlik yüzünden nasıl konu açacağımı düşünmeye başlamıştım. Beni yanlarından kovmamaları için elimden geleni yapmalıydım. “Bundan önce hangi okuldaydın?” Konuşan yine Mavi olmuştu. “İzmir de bir okuldaydım.” Benim de bir şeyler sorarak konu açmam gerekiyordu.

“Siz neler yapıyorsunuz? Okul nasıl gidiyor?”

“İyi gidiyor. Gördüğün gibi.” Mavi’nin verdiği cevaba Alara güldüğünde odağımız ona yönelmişti. “Neye gülüyorsun?” Sena Nur konuşunca Alara beni işaret etmişti. “Duygu’nun sanki yaşlı akrabalarımız gibi konuşması ve Mavi’nin de ona hiçbir şey olmamış gibi tepki vermesi.” Kendi kendine gülerken ikisi onu ciddiye almamıştı ancak benim dikkat etmem için bir uyarıydı bu. Daha şimdiden ele veriyordum. Böyle olmazdı.

“Öğretmenler nasıl? Zorlayan biri var mı?”

“Yok. Hepsi gayet rahat. Para ödüyoruz bir de onların saçmalıklarını mı çekeceğiz?” Alara kendi stilinde bir şeyler söylerken teneffüs sona ermişti. Eve gitmemize daha çok vardı. Çok. Lise hayatı bitti derken tekrardan başlamak bir saatten sonra zorluyordu. O yaşlardayken bu zor gelmiyordu ama 27 yaşından sonra kimse okul sıralarında dersle uğraşmak istemezdi. Tamam, belki okumak isteyen olurdu ama ben istemiyordum. Hele de 30 yaşına merdiven dayamış biri olarak asla istemiyordum.

“Ders ne?” diye sordum. “Edebiyat.” Cevabını aldığımda bir önce ki ders olan matematik kadar üzülmemiştim. Bu da idare ederdi. “Edebiyat dersi hemen geçiyor merak etme.”

“Öğretmen çok güzel mi anlatıyor?”

“Hayır, öğretmen yok.” Ve yine Alara…

“Sınıfa gitmeyecek misiniz o zaman?” dedim. Ne derlerse ben de ona uyacaktım.

“Gitmeyeceğiz elbette. Boş sınıfta ne işimiz var?” diyen Mavi’yi onaylamaya karar verdim. “Evet, haklısın. Biz de girmezdik.”

“Siz mi?”

“A şey eski arkadaşlarımla. Eski arkadaşlarımla yapardık. Ya evet, öyle.” Aferin bana. Kendimi alkışlayabilmem için bir tek sahne eksikti.

“Ben lavaboya gidip geleyim.” diyerek ayağa kalktığımda kızlardan bir ses gelmemişti. Ben ise yerini hiç bilmediğim lavaboya doğru giderken karşıdan gelen Murat’ı görmezlikten gelmiştim.

“Seninle bir şey konuşmam gerekiyor.”

 

 

 

 

______

Sonunda 4. bölümü de yayımladım jhdfohş

İyi gidiyor muuu🥺🥺

Bizi çokça sevin lütfen👉 👈

Loading...
0%