Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9. Bölüm

@zeynepozsoy

“Geçmiş olsun.” dedim Çınar Efe’ye. Hasta olduğu bahanesini öne sürerek yakın arkadaşlarını ikna etmiş ve onun evine gelmeyi başarmıştık. Aslında ben, Alara, Sena ve Mavi olacağız zannediyordum ama ne olduysa bir şekilde Murat da dahil olmuştu. Hep birlikte bu koca eve doluşmuştuk. “Teşekkür ederim ama gelmenize gerek yoktu.”

“Biz de gerek yok dedik ama Duygu çok ısrar etti.” Alara sadece telefona odaklanmış bir şekilde Çınar’ı cevaplamıştı. “Senden haber falan duymayınca merak ettim ben de.”

“Çok düşüncelisin ama benim bağışıklık sistemim biraz düşük o yüzden sık hasta olup hemen iyileşemiyorum.” Sesi hala onun grip olduğunu söylüyordu. Çok yaklaşmasam iyi olurdu. Kızlar, Çınar’ın etrafını sarmışken ben de yavaşça arkalarına geçtim. 3 kapılı beyaz ve lacivert bir dolap, şifonyer, dolabının yanında beyaz ve kahverengi iki adet geyik vardı. Çalışma masasını üzerinde led ışıklarla adı ve soyadı yazıyordu. Ortaya da küçük beyaz renkli bir halı atılmıştı. Odası gayet güzeldi fakat ben bununla ilgilenmiyordum.

Beyaz renkli şifonyere baktım. Üzerinde kendi fotoğrafı ve saati vardı. Tamam, burada bir şey yoktu. Çekmeceleri de göz göre göre açıp da karıştıramazdım. Ya da yapabilirdim.

Göz ucuyla onlara bakarken çekmeceyi yavaşça çekmiştim. Murat da bunu fark etmiş olacak ki önüme geçmişti. Teşekkür ederim ama içimden. İlk çekmece de tişört vardı. Her şey gayet normaldi. Peki sıradakine bakayım o zaman. Onda da aynı şeyler vardı. Ben de salak gibi ne bakıyorsam sanki! Katil olan biri neden evinde deliller bulundursun ki?

Artık gerçekten saçmalıyordum!

“Sen ne zaman iyileşeceksin kanka? Sensiz çok sıkıcı geçiyor günler.” dedi Mavi. “Yakında okulda olacağım. Poyraz ve İlker ne yapıyor?”

“Rüzgar’ın ölümünde onları suçlu tutman doğru değil. Boşuna kavga edip ortamı geriyorsun.” Sena Nur’u haklı buluyordum. Kimseyi böyle suçlamamalıydı. Hayır, bir de yakasına yapışıyordu. Tüm okulu olaya dahil ediyordu. “Ben ortam falan germiyorum. Onlar yüzünden Rüzgar şu an aramızda değil. Bu bir gerçek.”

“Çınar artık konusunu açmasak?” Sena Nur, Mavi’nin üzüleceğini düşünüp konuşuyor olmalıydı. Bense halen bakınıyordum. “Tamam, bir şey demiyorum.”

Çalışma masasının kenarında olan çantaya gözüm değmiş ve çantanın kenarından sallanan anahtarlığı gördüğüm an yutkunmuştum. Murat’ın bulduğu anahtarlığın birebir aynısı buradaydı. Aynı harf, aynı renk, aynı şekil…

Aslında dünyada sadece bir tane o şekilde bir anahtarlık yoktu ama bu tesadüf olamazdı. Sadece T harfi olsaydı bunu sorun etmezdim ama aynısıydı. Daha fazla da bir şey görmeme gerek yoktu. Zaten göreceğimi görmüştüm.

Yani katil o muydu?

Ama T ne alakaydı?

Kaybolduğumu zannetmemeleri için boş bir yere geçerken ağrıyan kafamı kaldırmak bir hayli zor olmuştu. Her gün bir başkası kafamda yer ediniyordu. Bugün de cinayet tahtında ki yerini alan kişi Çınar Efe Ünlü’ydü. Ben ise hala inanamıyordum.

“Gençler ben bir sigara içeceğim. Uzun zamandır içmedim. Çok fena canım çekiyor.” Mavi paketini çıkarırken Sena da çıkarmıştı. Mavi arkadaşını beklemeyip yanımızdan ayrılırken Sena, “Ben çakmak almamışım. Çınar seninkini kullanabilir miyim?” dedi tatlı bir ifadeyle. “Çalışma masam da olacaktı.” Sena oraya yönelip çakmağı aldı. “Ben bunu istemiyorum. Sen de şarjlısı vardı. O nerede?”

Sena şarjlı çakmak mı demişti? “Mavi’ninkini kullansana.”

“Ay hayır, onunkisi güzel değil.” Bir dakika Mavi’de de mi vardı? “Tamam, al. Çantam da.” dedi isteksizce.

Takip edemiyordum. Ben az önce bir anahtarlık görmüştüm. Okulda ki anahtarlığın aynısıydı. Sonra da Sena, Çınar’dan elektronik çakmak istemişti. Çınar vermek istemedi ve Mavi’de de olduğunu söyledi. Ben de o sıra error verdiğim için Sena’nın çantadan çıkardığı çakmağı görememiştim ama görsem ne fark ederdi?

Elektronik çakmak burada da yoluma çıkmıştı. Bundan hem müdüre hem de Murat’a bahsetmeliydim. Kendi kendime yetişemiyordum.

Mavi’den de mi şüphelenmeliydim?

“Hasta ziyaretini de fazla uzatmasak mı?” Alara’nın bakışlarını üzerimde gezindiğini hissederek ona baktım. “Evet, fazla uzatmayalım. Gidelim artık.” Ona katıldığımı belirtirken diğerleri de hep bir ağızdan onaylamıştı. Şok olduğumu yeterince dışa vuramadığım için kendimi sıkmak zorunda kalıyordum. Tabii yine akşamı beklemek zorunda kalacaktım. Bade’yi kırmamak için İlker’le buluşmayı kabul etmiştim. Buradan çıktıktan sonra da oraya gidecektim. Daha o vardı yani.

Kısaca vedalaşıp evden ayrılınca kendi aralarında bir şeyler konuşurken ben de sadece dinliyordum. Mavi arada Murat Yalçın’a dönüyor ve onu da lafa katmaya çalışıyordu. Aralarında bir şey olduğunu düşünmek istemiyordum. Muhtemelen de öyle değildi ama son zamanlar da Mavi’yi Murat’la pek bir samimi görmüştüm.

Telefonum çalıyordu. “Efendim İlker.”

“Duygu ben kafeye gelmek üzereyim.” Buluşma saatimize daha 1 saat vardı. Acele etmede ki amacını anlayamıyordum. “İlker sence de biraz fazla hızlı davranmıyor musun?” dedim gülmeye çalışarak. İlker’in ismini söylediğimde Murat’ın bakışlarını fark etmeden geçmemiştim.

“Üzgünüm biraz heyecanlıyım.” Merak etme görmesem de anlayabiliyordum. “Tamam, ben de erken gelmeye çalışacağım.” dedikten sonra telefonu kapatmıştım.

“Sen İlker’le mi buluşacaksın?”

“Şey evet, bir işimiz var. Okul da görüşürüz.” Yanlarından ayrılıp İlker’in ayarladığı kafeye gitmek için aralarından ayrılmıştım.

“Selam.” Cam kenarında oturan İlker’in karşısında ki sandalyeye geçtim. “Selam. Hoş geldin.”

“Hoş buldum.” Balo gününü düşünürsek orada gayet cüretkar davranmıştı ama sonra ne olmuştu da çekingen çocuk rollerine bürünmüştü acaba? Hoşuma gideceğini düşünmüştü herhalde. Üzerine bordo bir bluz, altına da beyaz bir pantolon giymişti genç çocuk. Kahverengi saçlarını ortadan ikiye ayırmıştı. Benimkilerden bile gür saçları alnı gözükecek şekildeydi.

“Nasılsın?” dedi konu açabilmek için. “İyiyim. Sen nasılsın?”

“Ben de iyiyim.” Evet, bu da bitmişti.

Kısa bir süre bakındıktan sonra bir konu bulmuş olacaktı ki dudaklarını aralamıştı. “Okulda ki herhangi bir kulübe katıldın mı?”

“Hayır.” Cevabını vermiştim. “Ben tiyatro kulübündeyim. İstersen seni de oraya aldırtabilirim. Oynayacağımız tiyatro da prenses eksik. Sen de tam o role uygunsun.” Yapmacık gülümsemeyle karşılık verdim. Tabii, evet benden çok iyi prenses olurdu. “Prens kim peki?”

“Ben.” dedi böbürlenerek. Şaşırmamıştım.

Birer kahve ve tatlı sipariş ettikten sonra tatsız tuzsuz olan sohbetimize kaldığımız yerden devam etmiştik.

“Sana açık olacağım Duygu. Seni ilk gördüğüm andan beri aklımdan çıkaramıyorum. Bizi Bade tanıştırmamış olsaydı yanına yaklaşma cesaretinde bulunamazdım.” Ona şöyle bir baktığımda sözlerine inanmam gerçekten çok güçtü. Aşırı özgüvenli görünüyordu. Her kızı elde edebilecek bir havası vardı. “Anlıyorum.” dedim kendi kendime. “Beni ve Bade’yi kırmadığın için teşekkür ederim.” Çekingen ifadesi aynı şekildeydi.

“Rica ederim. Kendini de bu kadar kasma.”

“Tamam, denerim.”

Bu yeni yetmeler ilk buluşmalar da neler konuşuyor olabilirlerdi ki? Aman canım bence abartıyorum. Sevdiğimiz şeylerden söz edersek gayet iyi bir buluşma yaşayabilirdik. Evet, bu fikir iyiydi. “Geçenlerde sinemaya gideyim dedim vizyon da olan filmlere baktım doğru düzgün bir şey yok. Hiç güzel film çekemiyorlar artık.” Tamam, pek de fena değildi. “Netflix’ten izlesene. Orada daha yaratıcı şeyler var.”

“Evet, var da bir dizinin 2. Sezonunu beklerken yaşlanıyoruz resmen.” Kahvemden bir yudum aldım. “Bu konu da haklısın. Squid Game çıktığında ben liseye yeni başlamıştım. 2. Sezonu lise sona geldiğimde çıkarmaya karar verdiler.” Bu diziyi örnek verdiği için kendisine teşekkür ediyordum. Evet, güzel bir örnekti.

“Hangi tür filmler izlemeyi seviyorsun?”

“Korku. Hatta en son Çığlık filmini izledim.” Güzel. Vahşet. “Sen hangi tür filmler izliyorsun?”

“Ben-“ Cümlemi tamamlayamadan camekandan Murat’ı görmemle aldığım pasta dilimi boğazımda kalmıştı. Art arda öksürmeye başlamıştım. İlker de endişelenip bir bardak su isteyip arkama geçmiş ve sırtıma vurmuştu birkaç kez. Boğazımda ki parçayı değil de ciğerimi çıkarmak istercesine vuruşlar yapmış ve daha kötü olmuştum. Amacı beni kurtarmaktan çok başka bir şeymiş gibi gelmişti. Neyse ki su imdadıma yetişmişti. Yudumlar alarak boğulmaktan son anda kurtulmuştum.

“Daha iyi misin?” Kafamı sallayıp Murat’ın az önce durduğu yere bakmıştım. Orada değildi. Hayal görmüş olabilir miydim?

“Teşekkür ederim.”

“Rica ederim.”

Yeni sevgili olmuş çiftler gibi utanarak bakıyorduk birbirimize. Aslında bu durum onun için böyleydi. Ben içten içe kendime kızıyordum. Diğerlerinin yanında İlker’in ismini zikretmemem gerekirdi. Murat Yalçın da buraya gelmemiş olurdu.

“Telefonum çalıyor. Ben konuşup hemen geliyorum.” Yanımdan ayrılırken hangi ara içeri girdiğini bilmediğim Murat karşıma dikilmişti. “Melih bitti. Şimdi de İlker mi?”

“Anlamadım.”

“Onların senden hoşlanmasına neden izin veriyorsun Duygu?” dedi ciddi bir ifadeyle. Bir buzdolabı kadar soğuktu. “Saçmalıyorsun şu anda.”

“Ben mi saçmalıyorum?” Gereksiz yere kıskançlık yapıyordu. “İlker bir telefon görüşmesi yapıp gelecek. O gelmeden kaybol.” Taktığı şapka ve maskenin onu gizleyeceğini kim söylemişti? Kabak gibi ortadaydı. “İlker’le görüşmemin sebebi bir şeyler öğrenebilmekti. Sen izin verseydin konuyu Rüzgar’a getirecektim ama sen zebellah gibi dikilip beni korkuttun.”

Bir an duraksadı ve düşündü. Yanlış yaptığının farkına vardı sanırım. “Üzgünüm,” dedi. “Ben-ben saçmaladım.”

“Şimdi gider misin?” Hadi git artık. Git!

“Gitmeden önce sana bir şey söyleyeceğim. Sen bir şeyler ararken ben Çınar Efe’nin çantasından sarkan bir anahtarlık gördüm.” Telefonunu açıp bana gösterdi. “Okul da bulduğum anahtarlığın aynısıydı.”

“Şüpheli,” dedim. “Çınar Efe mi o zaman?” Bir yandan da kafenin içinde gözlerimle tur atıyordum. İlker gözükmüyordu. Lavaboya gitmişti herhalde. “Onun olduğunu düşünmüyorum. Katil biz onu düşünelim diye anahtarlığı bilerek okula bırakmış olmalı.” Gayet mantıklıydı. “Olabilir.”

“Ben gidiyorum.” diyerek sanki sırra kadem basıyormuş gibi ayrılmıştı. Stres yüklü bedenim onun gitmesiyle rahatlamıştı. Tamam, şimdi iyiydim.

Ardından da İlker dönmüştü.

“Sevdiğimiz filmlerden bahsediyorduk en son. Ben de senin gibi korku filmlerine bayılırım. İstersen bir gün beraber izleyebiliriz.”

“Öyle mi? Hangi filmi en çok seviyorsun?” Düşünüyormuş gibi yaptım. “Filmin adını hatırlamıyorum ama konusu hala aklımda. Bir grup arkadaş bir eve giriyorlar ve orada ki katil tarafından biri öldürülüyor. Geriye kalanlar da katili bulmaya çalışıyor. Biliyor musun bu filmi?”

“Hiç tanıdık gelmedi bana.” Gerçekten de gelmedi mi? Yoksa parmaklarınla oynayarak beni geçiştiriyor musun İlker Şimşek? “Zaten o kadar da önemli değil.” Desem de onun hali değişmemişti. “Sen bunu anlatınca aklıma Rüzgar geldi.” Boğazında ki çıkıntı denizde ki dalgalar kadar oynamıştı. “O ölünce hep kendimi sorumlu tuttum. Benim yüzümden o eve gittiler.” Bakışları sadece masada olduğu için kirpiklerini görebiliyordum. “Sen ne yaptın ki?”

“Ben onlara köşkün efsanesini anlattım. Poyraz da bana katılıp onu gaza getirdi ama Rüzgar da çabuk gaza gelen bir çocuktu. Neyi yapamazsın dediysek kendini kanıtlamak için gidip yaptı. Ben o eve gitsin diye anlatmadım ki. Kendi kendine olayı büyütüp eve gitti. Gitmeseymiş o da.”

“Öne sürdüğün sebep seni haklı çıkarmıyor ama.”

“Evet, biliyorum.”

“Sence katil kim?” Gözlerim hala onun üzerinde sabitliydi. “Bilmiyorum. Hem ben bunu nereden bilebilirim ki?” dedi. “Bir tahminin de mi yok?”

“Hayır,” dedi. “Yok.” Bakışlarını kademe kademe bana çıkardı. “Yoksa katilin ben olduğumu mu düşünüyorsun?” İşaret parmağıyla kendine vurdu. “Düşünmüyorum elbette. Bunu da nereden çıkardın?” Fazla panikliyormuş gibi geliyordu bana. İfadelerini gizleyemiyordu. “B-bir yerden çıkarmadım. Artık konuyu kapatabilir miyiz? Tadım kaçtı.”

“Tabii kapatalım.”

İlker’le bir süre daha kafede oturduktan sonra oradan ayrılıp biraz yürümeye karar vermiştik. Yani ben vermiştim. Ona kalsa lüks arabasıyla beni bir yerlere götürecekti. O bir yerleri de tahmin etmek zor değildi. Eviydi kısacası. “Kulüp konusuna bir cevap vermedin. Kabul edecek misin teklifimi?” dedi. “Kulüp başkanı sen misin?”

“Hayır, ben değilim ama sen istediğin an kulübe aldırırım. Hiçbir problem yaşanmaz.”

“Tamam, düşüneceğim.” Ona net bir şey demeyip yola baktım. “Hava da çok güzel.”

“Buluşacağımız günü hava durumuna bakarak ayarladım.” Bu çocuk ileri de sevgilisi olduğunda ona çok iyi bakacaktı.

“Ne demek okulun kameraları çalışmıyor?” Ben, müdür ve Murat telefon üzerinden konuşuyorduk. Müdüre kameraları sorduğumda bana çalışmadığını söyleyince çok fazla(!) sevinmiştim. Bir bu eksikti. “Son 1 yıldır böyleler. Ben de ha bugün ha yarın yaptıracağım derken unuttum.”

“Anladığım kadarıyla siz okulunuzun itibarını geri kazanmasını istemiyorsunuz.”

“İstiyorum. İstemez olur muyum?”

“Yeni kamera taktırmak zor olmamalı Rıfkı bey. Ben o okulun sahibi olsaydım sizi çoktan kovmuştum.”

“Öyle demeyin Duygu hanım.”dedi yalvaran bir tonda. “Tamam, Duygu olan olmuş sonuçta. Bundan sonra ne yapabileceğimizi düşünelim.” Müdür ve Murat konuşurken ben de köşkte bulduğum elektronik çakmağın fotoğrafını çekip ikisine de atmıştım. Murat’ın numarası ben de olmasaydı çok güzel olurdu aslında ama yapacak bir şey yoktu. “Size gönderdiğim fotoğrafa bakar mısınız?”

“Bu çakmağı biz ne yapacağız Duygu hanım?”

“Sen bunu nerede buldun?”

Birbirinden bağımsız 2 soru.

“Köşkte buldum. Fark ettiyseniz üzerinde T harfi var.” İkisi de bir süre susmuştu fakat bu uzun sürmemişti. “Sen bir daha mı köşke gittin?” Murat Yalçın’dan beklediğim bir soruydu. Cevabım da hazırdı. “Hayır, ilk gidişim de buldum.” Ve ikinci kez gitmeyi de düşünüyordum. “Neden bana söylemedin?” dedi. “Sana bunun açıklamasını yapmak zorunda değilim.” Birkaç kere konuştuk diye her şey normale mi döndü sandın? “Duygu sana açıklama yapmama izin ver.”

“Hey! Gençler özel hayatımızı karıştırmayalım lütfen. Konuya odaklanalım.” Araya giren reklam gibiydi müdür. Bizi de öğrencisi zannetmeye başlamıştı. “Şimdi bu çakmak ikisinden birine ait olma ihtimalini değerlendirelim.”

T sanki katilin bıraktığı bir iz gibi. Bunu ben yaptım dercesine T harfinde bir şeyler bırakıyordu. Ya bunu bilerek yapıyordu. Ya da izle falan alakası yoktu. Denk gelmişti. İlk seçenek bana daha mantıklı geliyordu. Suçu öğrencilere atıp kendisinden kimsenin şüphelenmemesini sağlayacaktı.

“Biri bize çok kötü bir oyun oynuyor.” dedi Murat.

 

 

 

 

 

 

_____

Kim bu T ya aaa

Görüşürüzzz✨💞

 

Loading...
0%