Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Âfitap

@zeynepsara

 

Gelecekten Kesit...

Derler ki; aşkın fizik kanununda, seni kuvvetle kendisine çeken insandan uzaklaşmaya çalıştıkça, onun etrafında dolanmaya başlarsın.

Çünkü yasaklar, kurallar ve çizgiler, aşkın bıçak sırtıyla birbirine biletirdi; zıt kutupları.

Bunu O'ndan uzak durmak isteyipte, kendimi yine süratle O'nun ekseninde bulduğumda anlamıştım.

Gecenin bir yarısında alacaklı gibi çalınan kapıya doğru hızlı hızlı yürüyordum, kapıyı bir hışımla açtığımda ise bir ânda omzuma doğru devrilen adamla kesintiye uğradı soluklarım.

Nefesimi tuttum. "Sancar?"

"Mâ femme..." Diye mırıldandı.

Karıcığımmı?

Fransızca, karıcığımmı demişti O bana?

Boynundan yükselen alkol kokusuyla algılarım açıldı. Kör kütük sarhoş olmuştu. Beni hatırlayabilmesine bile şaşkındım şuan.

Onu kendimle birlikte içeriye çekiştirdikten sonra ayağımla kapıyı ittirip sertçe kapattım. Sancar kolunu enseme dolayarak bütün ağırlığını üzerime bıraktığında, boynuma sürtünen sakallarıyla kaskatı kesilmiştim.

"Sancar," Diye mırıldandım kısık bir sesle. "Kafanmı güzel senin?"

Erkeksi bir kıkırtıyla neredeyse boynuma sarıldı. "En az senin kadar." Diye fısıldadı kulağıma doğru.

Kesinlikle kendinde değildi. Hiç bir zaman sarhoş olmayacağını iddia eden, bütün dünyaya gardını indirebilecek olan ama bana gelince iradesini sonuna kadar kullanan bir adamın sarf edeceği sözler değildi bunlar.

"Hadi gel, odana gidelim." Dedim cılız bir ahenkle.

Sağa sola yalpalayarak hole ilerlettim onu. Bir kolum duvarlara tutunuyor, bir kolum ise onun zahmetsizce sol omzuma yıkılmış bedenini zorlukla tutmaya çabalıyordu.

"Gidelim," dediğinde, kelimeleri yuvarlıyordu. "Sen zaten gitmelere doymazsın Mâ femme..."

Ayakta duramıyordu.

O'nun sert bedeni altında ezildiğimi farkettiğimde ikimizinde dengesi sarsıldı, az sonra sırtım gümbürtüyle duvara çarptı. Sancar neredeyse üzerime düşerek bedenime yaslanmıştı. Merdiven basamaklarının hemen dibindeydik ve dip dibeydik.

"Sana gitmek kolay ya zaten." Nefesini dudaklarıma doğru üflediğinde, karnıma kramp saplanmıştı. "Kendini yanında götürüyorsun nede olsa... Ama ben gitsem yanımda seni götüremiyorum. Sen ne anlarsın sensizlikten?"

Soluk soluğa bir karış ötemdeki yüzüne baktım. Yarı kapanık gözleri uykulu bir şekilde aralanınca, onun o yemyeşil gözleri zorlukla gözlerime tutundu.

Beyaz gömleğinin düğmeleri üstten açılmış, kıravatı iki yana sallanıyordu. Dağınık kumral saçları, yorgun çehresi... Sancar Türkmen kendisine ne yapmıştı?

Sahte kocam, bugüne kadar benim için dünyanın en yıkılmaz adamıydı.

Bir kolunu ardımdaki duvara yasladı yavaşça, istemsizce hareketlerini takip ediyordum. Sol elinin işaret parmağı çeneme sürtünerek boynumdan aşağı süzüldü ve köprücük kemiğime doğru bir yol aldı.

Nefes nereden alınıyordu?

"Kendinde değilsin." Dedim şokla.

"Hıhım," Diye mırıldandı. "Uzun zamandır kendimde değil, sendeyim."

Her kelimemi bu şekilde çarpıtmasına karşın, kalbim kafesini kırmak isteyen bir kuş misali tir tir titriyordu.

İrkilerek O'nu ittim. Daha sonra ise, ayakta duramayacak kadar sarhoş olduğunu hatırlayarak sendeleyen bedenine tekrar tutundum.

Sıcak dudakları yanağımı teğet geçip gitti.

Dişlerimi sıktım. O'nun gibi yapılı ve cüsseli bir adamı zaptetmek zordu.

Merdivenleri güç bela çıktığımızda, odasının kapısını yine ayağımla ittirerek yatağa doğru yürüdüm.

"Hadi, uğraşamam seninle." Diye patladım en sonunda.

Sancar'ı omuzlarından tutarak yatağa doğru ittirdim.

Büyük bedeni, siyah çarşafların üzerine yığıldı. Geri çekilecekken ne ara bileğimi tuttuğunu ve benide kendisiyle birlikte düşürerek, üzerine uzandığımı kavrayamadım. Gözlerim iri iri oldu.

"Sancar bırak! Ne yapıyorsun ayyaş herif!"

Gözleri kapalı, tembelce gülümsedi.

Sarhoş bir adamın hantal olması gerekmez miydi? Kolları sıkıca ince belime sarıldı. Gözlerim, çenesinin hizasında duruyordu. Başımı kaldırıp şaşkın şaşkın yüzüne baktım. Saçlarım çıplak boynuma devşirmişti.

Soluk kırmızı dudaklarından bir şarkı sözü düştü ikimizin arasına.

"Başın öne düşmüş, kime eğildin?"

Yutkundum sertçe. O'na her ne olmuşsa, öfkesi dünyayı kavuran adamı tanıyamıyordum bu gece.

Baygın baygın yüzüme bakıyordu.

"Hangi savaşta, kime yenildin?"

Tenim uyarılmıştı. Buhar olup yok olacak kadar, göğsüm patlayacak kadar cayır cayır yanıyordum.

Söylediği şarkıyı biliyordum. Levlâ vazgeçti parçasını söylüyordu.

"Tu avais raison, Levlâ."

Ve o ânda şaşkınlık ve kahredici bir darbeyle, bir farkındalık yaşadım.

Sancar dakikalardır benimle Fransızca konuşuyordu. O'nu anladığımı, anlamayacak kadar kafası uçmuştu.

Çünkü hiç bir zaman, ana dili gibi mükemmel bir aksanla telaffuz ettiği fransız dilini bildiğimi bilmiyordu.

"Sen haklıymışsın, Levlâ." Demişti az önce.

Levlâ Özden. İki ay önce sözleşmeyle evlendiği eşi Levlâ. Yani ben.

"Ne için?" Diye sordum kafa karışıklığıyla.

Başka zaman olsa, onu anladığım için şok olurdu.

Bir ânda beklemediğim bir kuvvetle doğruldu ve ikimizin yerini değiştirdi. Yaptığı manevrayla o üstümde, ben altında kalmıştım. Hayır, bu kez nefes alma gibi bir şansım yoktu. Kollarını başımın iki yanından, yatağa yasladı. Gücüyle yatak çökmüştü.

"Sana karşı koyamazmışım," Başını eğerek burnunu burnuma sürttüğünde, gözlerim ağır ağır kapandı.

Diliyle ıslattığı sıcak dudakları boynuma dokundu, yerimde kavlanarak omzundaki kumaş parçasını sıktım. "Seninle başa çıkabilirdim ama hesaba katmadığım bir şey vardı."

"Ne?" Dedim neredeyse iniltiyle. Dudaklarını şah damarımın üstüne bastırdı.

Dudaklarımı sıktığımda, bacaklarımdan sıyrılan geceliğimle, çıplak tenime değen pantolonunun kumaşından çıkan hışırtı aklımı başımdan aldı.

Hareketleri hirpani ve yavandı. Buna rağmen neden aramıza mesafe koyup, onu kendimden uzaklaştıramıyordum?

"Güzel olduğunu," Diye fısıldadı kulağıma doğru. "Güzel olduğunu hesaba katmamışım mâ femme."

Ellerim titriyordu. Ellerim neden titriyordu? Ondan etkileniyormuydum?

Saçmalama Levlâ. Yarın kalktığında, o bunları hatırlamayacak bile.

Yirmi iki gün sonra boşanacaksınız, diye hatırlattım kendime.

Bu düşünce boğazımı sızlattı. O'nu kuvvetle ittirerek hızla kalktım. Geceliğimi ve omzumdan kayan askılığı düzelttim.

"Yarın kalktığında, bunları söylediğin için pişman olacaksın."

Gözleri tekrar kapanmıştı. Saçları alnından dökülürken, yan dönüp belli belirsiz gülümsedi.

"Tek pişmanlığım bu geceyi hatırlamamak olur, Levlâ." Diye fısıldadı sakince.

Nefesleri düzene girmeye başlamıştı. Sızacaktı.

"Bu geceyi bana unutturma."

Ama unutturacaktım. Gözümden düşen bir damlayı elimin tersiyle sertçe sildim. Ne oluyordu bana?

Zihnim o ilk günü anımsıyordu.

O'nu, benimle evlenmek zorunda bıraktığım ilk günü. Aramızdaki asistan ve patron ilişkisini korumak şartıyla, üç aylık bir evlilik sözleşmesi imzalanan o ilk günü.

Fakat Sancar sözleşmenin ilk maddesini bozmuştu.

Her şey tamda o ânda sarpa sarmaya başlamıştı. Bana çekiliyordu, ona çekiliyordum.

Tekrar ve tekrar anımsadım; o ilk günü, büyük bir yanlış anlaşılmaya sebep olduğum ve onu benimle evlenmek zorunda bıraktığım günü...

...

Gelecek bölüm, geçmişten devam edeceğiz. Yani inatçı çiftimizin tanıştığı, evlendiği ve ne için evlendiği, macera dolu bir serüvenden...

Kalemim amatör, ilk kurgum. Fakat okuyan olursa, çok eğlenceli bir şeyler ortaya çıkaracağım. Var mısınız benimle?

 

 

Loading...
0%