Yeni Üyelik
4.
Bölüm

ESKİ HATIRALAR

@zeynepss0_0

💥Yazarın gözünden💥

 

Arslan bir türlü kafa trafiğinden çıkamıyordu, gün geçtikçe kafası daha da karışık bir hal alıyordu. Bu trafiğin iki sebebi vardı. Birincisi; zihnine yuva yapmış bulunmakta olan Elfida iken, diğeri ise bir türlü unutamadığı annesiydi, hatta bir keresinde geç dahi olsa bir şekilde bulduğu abisi genç adama; "Her ne yaparsa yapsın, sonuçta anne annedir. Bizim elimizde olan bir şey değil, ama ailemizi seçme şansı bizim elimizde olsaydı eğer. Ben sadece seni seçerdim ve hiç bir şekilde bizi birbirimizden ayırmalarına izin vermezdim." Dedi.

Çoğu insandan daha güçlü bir şekilde zor da olsa dimdik ayakta durmayı başardı, yaşadığı her savaş sonrasında ne kadar mağlubiyet yaşamış olsa da...

Ama artık dayanamıyordu, hep benimsediği uçurum köşesine gelmişti Elfida'yı görme hayali ile ama ne yazık ki, beklediği kişi orada yoktu. Arslan'ın uzaktan izleyip, dinleyeceği... "Belki dedi" Arslan, belki genç kız burada olsaydı anlatırdı içinden geçenleri hem demezler mi ki tanımadığın birine dertlerini anlatınca rahatlarsın diye Arslan da öyle düşünmüştü. Anlatırsam rahatlarım diye.

Elfida'nın da acıları olduğunu tahmin ediyordu ve açıkcası neden yaptığını bilmiyor ama sahil de görmesinden sonra içindeki sesi dinleyip Elfida'yı evine kadar takip edip, gizli bir şekilde pencereden izlemişti.

Elfida'nın elinde tuttuğu kitabı okurken ağladığını fark etti, kitapta ne görmüştü ya da aklına bir şey mi gelmişti de ona mı üzülüp ağlamıştı bilemiyordu, ayrıca korkuyordu Elfida'nın onunla konuşmak istemeyeceğinden, hala bir anlam veremiyordu. İçinde kabarmış durumda olan konuşma isteğine.

Aklına her Elfida'yla konuşmak istemesi gelince bu istediğin altında yatan anlamı gizlemeye çalışır gibi;

"Yabancı birine dert anlatmak daha kolaydır. Sen de bu yüzden konuşup rahatlamak, omzunda ki ağır yüklerden geçici olarak kurtulmak istiyorsun başka bir sebebi olamaz!" Derdi.

Arslan farkında dahi değildi ama Elfida ruhuna çoktan ilmek ilmek işlenmişti. Tıpkı Arslan'da olduğu gibi, Arslan'da aynı şekilde Elfida'nın ruhuna fark etmeksizin sızı vermişti. Boylu boyunca uzandığı uçurum kenarında yıldızları izlerken dilinden dökülüverdi, tekrardan düşünce havuzuna düşmesini sağlayan cümleler.

"Neden, neden bir kere bile hayat benim şans kapımı açmadı, sürekli mutsuz olmamı sağladı."

Biraz daha binbir çeşit olan yıldızlarla bakıştıktan sonra, ayağa kalktı kulaklığını taktı ve son zamanlarda sıklıkla severek dinlediği şarkı olan. Berkay Altınyay'dan Rengarenk acıları açtı ardından bismillah çekerek adımlarını Elfida'nın kaldığı eve doğru adımlamaya başladı, kısa bir süre sonra Elfidanın evinin olduğu sokağa girdi, nefesi sıklaştı elini boynuna götürüp ovduğu sırada adımları bir kaplumbağayı andıracak şekilde yavaşladı.

Tam o sırada gözüne kestirdiği evin karşısındaki cılız sokak lambasının altına geçip sırtını duvara yasladı ve kollarını göğsünde birleştirip eve daha doğrusu bahçede bir şeyler yapan Elfidaya bakmaya başladı, uzun bir zaman sonra Arslan ayakta yorulduğunu hissetti, ayrıca dün gece de bir türlü uyuyamadığı için uykusu vardı.

Bu yüzden yere oturup bir bacağını kendine çekerken diğer bacağını ise uzattı, kendine çektiği dizine dirseğini yaslarken hala kulağından çıkarmamış olduğu kulaklıktan gelen şarkının değişmesi ile de yavaş yavaş kapattı gözlerini, izlendiğinden habersiz bir şekilde.

-----------------------------

Elfida iyice büzüştü yatağında ne yapacağını bilmeden öyle çaresiz bir şekilde, çünkü çalıştığı yerden kovulmuştu son iki, üç gündür işe gidemediği için, gitmediği zamanlarında ise yatağından çıkamamıştı.

Hastalanmıştı, gerçi çalıştığı yerdeki insanlar hastalandığını bilse bile gelmezlerdi ki, gelseler de hasta çorbası mı yapacaklardı sanki, ama yapardı en güzelinden bir hasta çorbası olsaydı yanında ninesi. Aklına gelen ninesiyle acı bir tebessüm bıraktı dudaklarına ve ninesinin bir konuşmalarında söyledikleri geldi aklına;

"Ah, benim bahtsız kuzum, her gece senin mutlu olman için dualar ediyorum Rabbime, hayırlısı ile mutlu olacaksın sadece zamana bırakmalı ve sabretmelisin, ama ben artık acını gülümsemenin ardına değil tam tersi eğer bir şey saklamak istiyorsan o da gülümsemenin ardındaki mutluluğun olsun istiyorum."

Ne de severdi ninesini, dünyadaki en değerli hatıralarının ve çocukluğunun baş kahramanıydı, milyonuncu belki de trilyonuncu göz damlasını uğrurladı yastıkta ki ufacık gölüne. Birden Elfida hava alma ihtiyacı duydu ve bahçe kapısını açıp dışarı diğer yoldaşının yanına gitti ve biraz köpeğiyle oynamaya başladı, köpeği Elfida'nın sevmesi ile mayışıp uyuya kalınca kalktı Elfida yerden ve kollarını göğsünde birleştirip yıldızları izlemeye başladı.

Bir müddet sonra kendisinin de uykusunun geldiğini fark edince gözlerini yıldızlardan çekti birden beyninin içinde ki ses sanki karışındaki sokak lambasına bakmasını istedi.

Elfida ise içindeki sese yenilip baktı ve baktığı gibi de donup kaldı, çünkü sokak lambasının altında bir adam uyuyordu bu manzara Elfida'yı eskilere hem de çok eskilere 6 yaşına kadar götürdü.

 

🎞18 OCAK 2001🎞

Yetimhane de en sevdiği arkadaşı ve kendi ağabeyi gibi gördüğü arkadaşının ağabeyi ile koyu bir oyun içerisindeydiler. Oynadıkları oyun ise futboldu, oyunlarını oynarken birden Müdire Hanım Yurt kapısının önünden çocuklara seslendi.

"Erdem , Mavi , Arslan size bir haberim var bir gelin bakalım yanıma." Erdem büyükleri olarak "Bir şey mi oldu Müdire Anne niye çağırıyorsun ki bizi?"

"Evet Erdemciğim Arslan için bir aile geldi. Sizin için ne kadar zor olduğunu biliyorum veya istemediğinizi ama bir gelip aileyle tanışmak ister misiniz?"

Arslan hiç bir şekilde sevdiklerinden ayrılmak istemiyordu, Mavinin bu haberi duyduğu andan beri göz pınarlarından ardı ardına durmaksızın yaşlar akıyordu bir yandan da içine atmaya çalışıyordu hıçkırıklarını tabi ne kadar başarılı olabiliyordu orası bir muamma, Erdem ise kardeşi için en doğru olanı istiyordu o mutlu olsun istiyordu, ama bir yandan da biliyordu ki kardeşi onlardan ayrılırsa eskisi gibi mutlu olamayacaklardı.

"Ben... şey... Biliyorsun ki, yani istemiyorum Müdire Anne ben ne ağabeyimi , ne Mavimi , ne seni , ne de diğer arkadaşlarımı bırakıp gitmek istemiyorum." "Biliyorum tabi ki de Arslan oğlum gitmek istemediğini, ama sadece gelip bir baksan. Sonra da istemiyorsan da istemiyorum desen olur mu?"

"Tamam Müdire Anne biz odaya birazdan geleceğiz." "Tamamdır Erdem bekliyoruz o zaman sizi odamda." Deyip yavaş yavaş , küçük adımlarla odasında bekleyen ailenin yanına doğru yol aldı çocukların geleceğini haber vermek için.

Arslan'ın içini büyük bir hüzün kapladı sevdiklerinden ayrılma düşüncesiyle, ne yapardı yanında Ağabeyi olmadan , ne yapardı yanında Mavisi olmadan. Kaldırdı Müdire Hanım bir ailenin onu ziyarete geldiğini haber verdiği zaman eğdiği kafasını ve ağabeyine baktı içindeki hüzün kadar hüzün dolu gözlerle. "Abi..." diyebildi sadece gitme düşüncesi bile çok korkutuyordu Arslan'ı da diğerlerini de "Şiiit, sonra Arslan'ım önce Müdire Hanımın yanına gidelim, bekletmeyelim olur mu?" Diyecek bir şey bulamayınca sadece kafa sallamakla yetindi ve çok sakin adımlarla Müdire Hanımın odasına gitmeye başladılar hep birlikte.

Yetimhanenin koridorları hep rengarenkti gri ve siyah renklerini hiç bir yerde bulamazdınız, Müdire Hanım çocukların gri ve siyah renkle tanışmasını istemiyordu çünkü gri ve siyah ona göre hüznü çağrıştırıyordu, ona göre çocuklar rengarenk olmalıydı Sarı gibi parlak , Yeşil gibi enerjik , Mavi gibi özgür... En sonunda odanın önüne gelmişlerdi.

Erdem kapıyı çaldı ve içeriden "Gel" diyen sesi duyunca Mavi ile önden içeri girdi.

Arslan ise çekingen adımlarla odaya girdiğinde eli önünde birbirine kenetlenmiş ona heyecanla bakıp birbirine sarılan bedenlere kaçamak bakışlar atmıştı.

Kendi üzerinde birden fazla göz hissetti. Onu bırakmak istemeyen ancak iyiliğini çok isteyen kardeşlerinin gözleri de dahil.

"Gel güzel evladım." Dedi duru bir sesle Müdire Hanım. Her bir çocuk onun evladı gibiydi. Onları çok sever birinin bile zarar görmesine tahammül edemezdi.

Arslan biraz daha yaklaştı ve önlerinde durdu. Doğrudan Müdire Hanıma baksa da dikkati onu izleyen yabancılardaydı.

"Senin için buradalar biliyorsun ki. Seni daha mutlu etmek ve sana hak ettiğin sıcaklıkta büyütmek için." Arslan içten içe duyduklarına sevinse de terk edilmişlik onun heyecanlanmasına engel olduğundan öylece durdu ve gülümsedi.

"Merhaba Arslan." Dedi Zarif bir ses heyecandan istemsizce yüksek çıktı. Aslan iki yabancıya bakmaya başladı. Onlara gülümsedi. "Merhaba." Dedi şirin sesiyle.

"Bundan sonra bizimle yaşamanı çok istiyoruz. Sende bizi seversen eğer. Seversin değil mi?" Kadın o kadar çok istiyordu ki diz çöküp onu kolları arasına almamak için zor duruyordu. Küçük çocuğu görür görmez ısınmıştı. İşte, "o" demişti içinden.

"Hayatım, ona zaman verelim. O da bizi istediğine karar verdiği vakit işlemleri yapalım. Uygun olur mu müdire hanım?" Müdire elini masada bağlamış sıcak bir şekilde gülümsedi. "Elbette benim güzel oğlum nasıl isterse öyle yaparız." Niyeti küçük çocuğu ürkütmek değil aksine ona güven aşılamak ve onun karar verebileceğini göstermekti.

Erdem ve Mavi Arslan'ın ne karar vereceklerini aslında biliyorlardı. Her gelen aileye olumsuz cevap vermişti, istememişti hiç birini ama şimdi Mavi de Erdem de hissediyordu. Bu aile Arslan'a çok iyi gelecekti, o çok mutlu olacaktı.

"Ben... Ben, düşünmek istiyorum." "Tabi oğlum istediğin kadar düşünebilirsin." Dedi Müdire Hanım sevecen bir şekilde, Arslan ağabeyi ve Mavinin gözlerinin içine son kez bakıp yavaş bir şekilde odadan çıkıp çatı katına çıkan merdivenlere yöneldi düşünmek için.

--------------------

Erdem her beş dakika da yaptığı gibi tekrar baktı duvar saatine, bu sefer de saat dokuzu beş geçiyordu. Diğer baktığı seferin üstünden sadece beş dakika geçmişti. "Erdem ağabey artık saate bakıp durmasan mı? Arslan'ın nerede olduğunu biliyoruz. Elbet bir karar verecek ve yanımıza kararını söylemek için gelecek."

"Biliyorum Mavi biliyorum, ama elimde değil. Ya gene istemezse bende gitmesini istemiyorum ama onun mutlu olması , geleceği olması için gitmeli." Mavi hiç durmadan sürekli dolan harelerini saklamak için kucağına koyduğu ellerine baktı.

"Biliyorum ağabey acı olan da bu ya zaten geleceği için gitmek zorunda, Arslan mutlu olmayı hak ediyor."

Erdem Mavinin önüne gidip diz çöktü ve narin bir şekilde çenesinden tutup kendisine bakmasını sağladı. "Ağlama mavi sen de mutlu olacaksın, bak ben şimdi gidip Arslan karar vermiş mi diye bir bakacağım sonra da yanına geleceğiz ama bu süreçte senin bana ağlamayacağına dair söz vermen gerekiyor." Mavi olumlu bir şekilde kafa salladı.

Erdem ağabeyinin yanağını öptü, gözlerini sildi ağlamak istediğini saklarmış gibi ve sundu tüm solmuş çiçekleri açtıracak bir gülümseme. Erdem bunu görünce yavaşça oturduğu yerden kalktı ve Arslan'ın yanına çatı katının olduğu kata doğu çıkmaya başladı.

Arslan oturmuş hemen duvar köşesine görünmemek istercesine sinmiş, yıldızlara bakarak düşünüyor. Saatler geçmesine rağmen hala bir türlü karar verememişti, bir yanı gitmek isterken bir yanı sevdiklerini burada bırakıp gitmek istemiyordu. Bir çıtırtı sesi duyunca çıktı daldığı hayaller diyarından sesin geldiği yöne baktı. Ağabeyini görünce önüne döndü.

"Bir karar verebildin mi koçum?" Arslan hayır der gibi kafasını sallayıp tekrar yıldızlara bakmaya başladı konuşmak istemiyordu. Çünkü ağzını açtığı an ağlamaya başlayacaktı.

Ağabeyi hayır der gibi kafa sakladığını görünce derin bir nefes çekti, 11 yaşında olabilirdi ama hayatın farkındaydı. Arslan gibi o da yıldızlara bakarak konuşmaya başladı.

"Senin için ne kadar zor bir karar olduğunu biliyorum. Bizi bırakıp gitmek istemiyorsun en önemlisi de korkuyorsun anlıyorum da seni. Ama Arslan'ım geleceğin için gitmen gerekiyor biliyorsun değil mi? Bu senin için bir dönüm noktası olabilir."

"Biliyorum ağabey evet korkuyorum da, ya beni hiç sevmezlerse ya istedikleri gibi biri olamazsam." Arslan'ın buraya geldiğinden beri aklında olan tek düşünce buydu. Ya gerçekten iyi bir evlat olamazsa onu almak isteyen aileye ? "Öyle düşünme Arslan'ım sen çok iyi bir çocuksun, herkes seni seviyor. 8 yaşında olmana rağmen çoğu çocuktan daha kıvrak bir zekaya sahipsin, kalbin de yüzün kadar temiz."

"Ben bilmiyorum ağabey, bir yandan kabul etmek istiyorum bir yandanda bu korku hiç gitmeyecek diye de çok korkuyorum."

"Bak Arslan'ım ne yapalım biliyor musun ? Sen her içinde bu korkuyu hissedince yıldızlara bak ve bizi kalbine getir sanki yanındaymışız gibi düşün ve de ki; 'Siz yanımda olduğunuz sürece hiç bir şeyden korkmuyorum, her daim sizi kalbimin en derinlerinde hissediyorum."

"Tamam ağabey" diyerekten bir an da ağlamaya başladı. Erdem şu an hem üzgün hem de mutluydu.

Çünkü Arslan nihayet bir aile için ikna olmuştu. İkna olurken gözleri bir an olsun kuru kalmadı, hafif kafasını kaldırdı ve buğulu gözleri abisini buldu. Onlardan ayrı kalmak istemiyordu ancak o bir çocuktu ve onun için iyi bir şeyler olması gerektiğine inanmak istemişti.

Erdem kendine sarılıp bir an da ağlamaya başlayan kardeşi ile ne yapacağını bilemedi. O da kardeşine sarılıp saçını okşamaya başladı...

İki kardeş onları bekleyerek uykuya dalan Mavi'yi unutarak birbirlerine sarılı bir şekilde oldukları yerde çatı katında yıldızları seyrederek uyudular.

----------------------------

Sabah iki kardeşi uyandıran şey Mavinin onlara seslenmesi oldu, aile çoktan Arslan'ın kararını öğrenmek için gelmişti. Kadın çok heyecanlıydı bir türlü oturamıyordu, oturduğu gibi geri kalkıyordu şimdide pencere kenarına geçmiş camdan dışarıya yurdun avlusunda oynayan çocuklara bakıyordu. Kadının bu haline hem Müdire Hanım hem de kocası samimi bir gülümseme ile bakıyorlardı. Adam artık daha fazla dayanamayıp karısı Helin Hanımın yanına gitti.

"Hayatım, artık otursan mı tamam heyecanlısın biliyorum anlıyorum ben de verdiği, vereceği karar için heyecanlıyım bir yandan korku da var ama gelirler de birazdan. Ha?" Kadın pes edercesine kafa salladı ve kocasının elini tutan elini okşadı o sırada da odanın kapısı açılıp en önde Arslan olmak üzere diğer çocuklar da girip kapıyı kapattılar.

Müdire Hanım sevecen ve sıcak bir gülümseme bahşederek "Karar verdin mi Arslancığım." Dedi. Arslan, kararsız bir şekilde önce ağabeyine sonra da Maviye baktı ikisi de hüzünlerini saklamaya çalışarak olumlu bir şekilde hafif tebessüm ettiler. Arslan bunu görünce onun için gelen aileye ve Müdire Hanıma da baktı sırayla, kadın Arslan'ın vereceği cevaptan korkarcasına eşinin koluna sarılıp kafasını omzuna gömdü.

"Bir yandan korkuyorum ama, kabul de ediyorum." Dedi kafası eğik bir şekilde, tam o sırada bir hıçkırık sesi duyuldu. Kadın Arslan'a bakarak ağlıyordu, korkutmamak için yavaş hareketlerle kocasının kolundan çıkarak Arslan'ın yanına gidip onun boyuna eğildi izin istercesine Arslan'a baktı, Arslan anında ağabeyine döndü. Ağabeyi olumlu anlamda kafa sallayınca önüne dönüp o da olumlu bir şekilde kafa salladığı an kadın birden Arslan'ı kendine çekerek sarıldı. Hem içli içli ağlıyordu hem de bir yandan Arslan'ın saçlarını severek kokusunu içine çekiyordu.

Mavi ağabeyinin elini bir anda güç almak istercesine sıkı sıkı tuttu bir adım öne atılıp yabancılara baktı.

"Ona çok iyi bakacaksınız değil mi? Onu sakın üzmeyin." Dedi bir o kadar yaşlı, ama bir o kadar da sevimli gözleri ile aileye bakarak.

Arslan'a sarılan kadın kafasını kaldırıp yaşlı gözleriyle Maviye baktı. "Elbette, söz veriyorum sana ona çok iyi bakacağım asla üzülmesine izin vermeyeceğim." Dedi mavi bu görüntüye daha fazla dayanamadı ve ağabeyinin elini bırakıp koşar adım önce odadan sonra da Yurttan çıktı. Artık 6 yaşındaki bir kız çocuğu nereye gidebilirse oraya kadar koştu ve en sonunda bir sokak lambasının köşesine siniverdi.

Hemen kızın yamacına ise yavru bir kedi geliverdi, yavru kediyi tir tir titrerken gördü ve ani bir kararla kediyi kucağına doğru çekip iyice sarıp sarmaladı kollarının yettiğince, kar atıştırmaya başladığı sırada, aklının kıza düşünme fırsatına dahi izin vermeden kelimelerin dilinden dökülmesine sebep oldu...

 

" Sokak lambası altında bir kedi,

Karanlıktan korkar gidemez bir yere,

Üstü başı yırtık donmak üzere,

Dayanamamış kaçmış yetimhanede de,

Yanında yavru bir kedi, aynı onun gibi...

Paylaşmışlar aynı kaderi,

Birden doldu çocuğun hareleri,

Geldi aklına olmayan ailesi..."

 

Kız altı yaşında olmasına rağmen çok akıllıydı, kimi zaman kendinden beklenmeyecek şekilde konuşur karşısındakini şoka uğratırdı. Kızın kucağındaki açlıktan ve soğuktan ölmek üzere olan kedi çoktan gözlerini kapatıp sonsuz bir uykuya dalmıştı, tıpkı kızın da kibritçi kız masalında ki kızın gözlerini kapattığı gibi, son anda bulduğu kendisine kalan son umudu ile söz verdi.

" Her ne olursa olsun büyüdüğüm zaman seni bulmak dileğiyle, umarım gittiğin yerde mutlu olursun sana sözüm olsun. Bizim sözümüz, ağabeyimize de kendime de çok iyi bakacağım ikimizde sen gittin diye ağlamayacağız, üzülmeyeceğiz."

O sıralarda ise Arslan gitmeden önce Mavinin gelmesini bekliyordu, son kez görmek istemişti ama mavi gelmedi ne kadar beklese de gelmedi aslında gitmek istemiyordu. Çünkü hala korkuyordu, ama gitmesi de gerekiyordu. Ayrıca mavinin gelmemesinin sebebini de anlıyordu onu böyle giderken görmek istemiyordu... Bir yandan Arslan'da giderken maviyi üzgün görmek istemiyordu.

Mavi, rüyalar alemine dalmadan önce son kez fısıldadı gökyüzüne doğru. "Seni seviyorum Kahraman'ım." Tam o sırada Arslan'da küçücük eli ile ağrıyan kalbini tutup gökyüzüne baktı maviyi görebilecekmiş gibi, ''Seni seviyorum Mavi'm'' diye de fısıldayıp onu bekleyen kırmızı arabaya bindi ve yeni hayatına ilk adımını attı.

🎬 Günümüz 2024 🎬

Bu hatırasıyla tekrardan buruk bir tebessüm etti, yanaklarını sildi dikti gözlerini tekrardan karışındaki genç adama. Biraz zaman geçtikten sonra genç kız üşüdüğünü fark edince içeriye geçip yatağına yattı, ama aklı hala genç adamdaydı kimdi, neciydi bilmiyordu, ama içten içe de merak ediyordu.

Cenin pozisyonu alarak gözlerini uyumak için kapattı, ama bir türlü uyuyamadı. Verdiği kararla aniden kalkıp dolabında bulunan en kalın bir battaniye alarak genç adamın yanına gitti.

Genç adamın üstünü örttüğünü ayakta tam da genç adamın tepesinde dikilmeye başladığı zaman anladı ve adamın güzel çehresini izlemeye koyuldu ileride genç adam ile yaşayacaklarından habersizce...

Loading...
0%