@zeynepss0_0
|
💥Yazarın gözünden💥
Elfida oturmuş uçurum kenarına elinde tostu yanında içeceği ile balıklama atlamış düşünceler denizine, o kadar dolmuş ki. Bazen ne yapacağını şaşırıyormuş yakın bir zaman dilimindehem ninesini kaybetmiş hem hasta olup iki üç gündür işe gidemediği için işten kovulmuş daha sonra Arslan ile konuşmaları, ninesini ziyarete gidip içinden geçen her şeyi kelimesi kelimesine anlatması ve daha niceleri... Tostundan bir ısırık alarak gözlerini yıldızlara dikti. Küçükken en yakın arkadaşı olan çocuğu düşünmeye başladı. Aklına gelen bir anıyla gözlerini yıldızlardan çekip gözlerini kapatarak en sakininden nefes alıp vererek gözlerini denize dikti. 🎞 10 Haziran 2000 🎞 Küçük kız, arkadaşlarıyla beraber yurdun arka tarafında ki küçük bahçe de, ektikleri diğer çiçeklerin yanına yeni birer çiçek ekeceklerdi. Ama küçük kız hangi çiçeği ekeceğine karar vermekte zorlanıyordu. Bir sağ elinde ki Orkide tohumuna bir de sol elinde ki Yasemin tohumuna bakıp duruyor, aslında iki çiçeği de ekmek istiyor ama kurallara göre bir çiçek ekme hakları vardı. "Hadi mavi neyi bekliyorsun?." Küçük kız kafasını elinde ki çiçeklerden kaldırıp arkadaşına baktı ve "İki çiçeği de çok seviyorum, bir türlü hangisini ekmek istediğime kara veremedim." Deyip kafasını üzgün bir şekilde önüne eğdi. Çocuk kızın elinden çiçek tohumlarını aldı ve hemen yanında duran ağabeyine bir baş hareketi yaptı. Çocuğun abisi yani Erdem, kızın elindeki tohumları alarak Mavi Gül tohumunu bıraktı. Kız bir eline koyulmuş çiçek tohumuna bir arkadaşına bir de Erdem ağabeyine bakıyordu, en sonunda arkadaşı dayanamadı. "Hadi mavi adın gibi olan çiçeği bir an önce ek. Hem bak bizim ekecek çiçek tohumumuz yoktu ama senin sayende oldu.'' Diyerekten ağabeyinin elinde ki tohumu alıp, ekmek için önceden açtığı küçük çukurun yanına gidip eğildi. Tohumu çukura atarak yavaş yavaş toprakla doldurmaya başladı. Bir süre sonra abisi de elinde kalan Yasemin tohumunu aldı ve o da önceden açtığı çukurun içine dikti. Sonra da Mavinin adı gibi olan Mavi tohumu ekmesini beklediler. Mavi de en sonunda tohumunu toprağa bırakıp üstünü örtünce ilk sulamalarını yaptılar ve oradan yavaş yavaş uzaklaştılar. 🎬 Günümüz 2024 🎬 Dal çıtırdaması ile düştüğü hatıralar diyarından çıkıp gerçek hayata döndü, yanına oturan kişiye bakmayı da ihtimal etmemişti ama Arslan, Elfida'ya değil de Ay'a bakıyordu. Elfida içinden gelen bir istekle, tabi bir de çekingen bir şekilde gözünü kucağında duran ellerine çevirdi ve kısık bir ses ile "Merhaba" dedi. Merhaba dedi demesine ama Arslan'a bakmaya çekiniyordu. Bulunduğu konumun saçma olduğunu düşünüp, gitmek için ayağa kalkmaya hareketlendi ama bileğine sarılan soğuk ince parmaklar sayesinde durmak zorunda kaldı. Zaten tam o sırada Arslan. "Beni tanıdınız mı ?'' Dedi, ve Elfida'nın bileğini tutan elini kendine doğru çekerek burnunun ucuna düşmüş olan gözlüğünü düzeltti. Elfida ise kalktığı yere bu sefer bağdaş kurarak oturdu. "Evet hatırladım." Dedi. Arslan konu açmak ve de kızın masalsı sesini tekrar duymak istercesine. "Eğer mahsuru yoksa bu ıssız yerde, neden tek başınıza duruyorsunuz. Bilirsiniz ki buralar geceleri tehlikeli oluyor." Bunları duyan Elfida önce bir duraksadı. Böyle bir şey duymayı beklemiyordu. "Evet dediğiniz gibi tehlikeli bir yer burası, ama ben kimse yokken buraya gelmeyi daha çok seviyorum. Hem de tek başıma olduğum için mutlu oluyorum, çünkü denize, yıldızlara ve Ay'a bakarak sessiz, sedasız düşüncelerimde boğulmak beni iyi hissettiriyor. Pekala siz burada gece vakti ne yapıyorsunuz? Şahsen buraya şu ana kadar kimsenin geldiğini daha doğrusu ben buralardayken birinin geldiğini görmüyordum." Kendine yakışır bir naiflikte konuştu. "Anladım kısacası siz yalnız kalmayı daha doğrusu, yalnız kalıp burada içinizde durum değerlendirmesi yapmayı seviyorsunuz. Ben de aslında buraya sık sık geliyorum, şahsen bende sizi hiç görmedim buralarda, benim gelme sebebim ise sizinle hemen hemen aynı burada yalnız kalıp şarkı dinlemeyi ve kendi düşüncelerim içinde bu dünyadan bir müddet göçmeyi seviyorum." Diyerekten hemen cevap verdi Elfida'ya, geciktirmemek amaçlı. "Bu ikinci karşılaşmamız oldu arzu ederseniz ki isminizi öğrenmek isterim tabi sizde isterseniz." Elfida ilk başta kararsız kaldı ama daha sonradan oturduğu yerden hafif Arslan'a doğru dönerek. "Evet ikinci karşılaşmamız oldu." Dedi insanlara karşı eksik etmediği sahte gülümsemesi ile. "İsmim Elfida, sizin isminiz nedir?" Arslan da güzel bir tebessüm ederek, ve Elfida'nın tutmadığı eline bakarak elini kendine doğru çekerek saçını düzeltti Arslan. "Memnun oldum Elfida bende Arslan." "Bende memnun oldum, benim artık gitmem gerekiyor kendinize iyi bakın." Dedi Elfida, "Sizli bizli konuşmaya gerek olduğunu düşünmüyorum, sadece Arslan diyebilirsin istersen de belli bir noktaya kadar yanında eşlik edeyim tek başına gitme bu karanlıkta." "Pekala, teşekkür ederim ama gerek yok ben tek başıma gidebilirim alışığım sonuçta. düşünceler denizinde iyi boğulmalar ve yıldızlara selamlar Arslan.'' Ve Elfida son noktayı da en güzel cümleleri ile bitirip eve gitmeye koyuldu. Tabi Arslan'da o sırada cümleyi tüm zihniyle yerine getirmeye çaba gösterdi. ----------------- Rüzgar Ege yavaşça oturduğu koltuktan kalktı ve bir müddet duvarda asılı olan tablolara baktı, daha sonra bacağına sarılan küçük kolları hissedince kafasını bacağına doğru eğdi, o sırada da kızı babası onu kucağına alsın diye kollarını uzatmıştı. "Baba ne zaman gideceğiz?" "Şimdi çıkacağız kızım, bir şey mi oldu?" Küçük kız hayrı der gibi kafasını sallayıp babasına sarıldı, acelesiz adımlarla çıkıp arabanın yanına gittiler. Rüzgar Ege kızını arabanın arka tarafında ki çocuk koltuğuna oturtup sıkı sıkıya bağlayarak kendisi de arabanın önünden dolaşıp şoför koltuğuna bindi ve başladı arabayı sevdiklerinin yanına sürmeye... Sonunda istedikleri yere gelmişlerdi hiç sevmezlerdi burayı, ama sevmek zorundaydılar çünkü sevdikleri buradaydı. Arabadan inip yavaş yavaş yürümeye başladılar, kapıdan girdikleri an küçük kız babasının elini bırakıp annesinin yanına koşmaya başladı, Rüzgar Ege kızının nereye gideceğini, kaybolmayacağını bildiği için ellerini cebine koyarak kızının peşinden gitmeye koyuldu. Rüzgar Ege küçük kızını annesinin ve babaannesinin mezarının ortasına oturmuş konuşur bir şekilde bulunca, çevrede ki ağaçlardan birine yaslanıp kollarını göğsünde kavuşturdu. "Anneciğim, Babaanneciğim ben geldim. Tek başıma değil tabi ki de babam getirdi ben daha çocuğum nasıl geleyim kendim canım." Küçük kız buruk bir tebessüm edip devam etti konuşmasına. "Sizi çok ama çok özledim, babam dedi ki siz melek olmuş yukarıdan beni izliyormuşsunuz. Anne hani ben brokoli yemiyordum ya babam bana dedi ki, eğer brokoli yemezsen annen görür ve üzülür. Bende sen üzülme diye yiyorum senin üzülmeni istemem ki." Diye söylendi tatlı sesiyle. Küçük kız annesinin mezarının taşını okşayıp gözünden akan yaşları silip hıçkırdı ve bu sefer babaannesinin başına geldi. Rüzgar Ege ise kızının bu haline ağlıyordu, erkekler ağlamaz derler ama öyle değil işte, elbet erkeklerde ağlar bunu saklamanın bir anlamı yok. "Babaanneciğim nasılsın, biliyor musun? En çokta tontiş yanaklarını sıkmayı, sıkınca da bana yalandan kızmanı özledim. Bana anlattığın gece masallarını özledim, kısaca seni çok özledim tontişim..." Rüzgar Ege kızının konuşmasının son bulması ile kızının yanına gitti ve bu sefer konuşma sırası böylelikle ona geçmiş oldu. "Hayatım, Hayatımın anlamı nasılsınız? Biz kızımla çok iyiyiz, sizsiz hiç bir şeyin tadı tuzu yok. Hayatım yaptığın börekleri, çörekleri yiyip kilo almayı özledim, dizlerine yatıp saçlarımı okşamanı özledim, her ne kadar büyümüş olsam da bana kızmalarını özledim... Hayatımın anlamı, yaptığın tatlıları yemeyi özledim kızımızla geçirdiğimiz zamanları özledim, Bana trip atıp annemize kaçmanı ikinizin bir olduğu yetmiyormuş gibi kızımı da oyunlarınıza alet etmeni, etmenizi özledim. Ben... ben sizi çok özledim..." Burnunu silerek akan göz yaşlarını sildi, oturduğu yerden kalkarak kızını da kucağına aldı, ağlamaktan gözleri şişmiş, burnu kızarmış üstüne de uykusu gelmişti yorgunluktan. Hayatının mezarına baktı ve şu sözler dökülüverdi dudaklarından. "Hayatım, babam olacak o adamın bizden sakladığı bir sırrı varmış, elbet o sırrı bulacağım tabi o adamı da, az kaldı Hayatım çok az..." Arabanın yanına gidince kızını her zaman yaptığı gibi çocuk koltuğuna koydu kemerini taktı ve kendisi de yerine geçerek kemerini taktı, arabayı çalıştırmadan hemen önce dikiz aynasından son kez mezarlıkla göz göze geldi gözünden akan yaşı silmeden arabayı çalıştırıp evine sürmeye başladı, öğreneceği sırdan korkarcasına...
Hayatım , Annesi Hayatımın anlamı , Karısı |
0% |