Yeni Üyelik
41.
Bölüm

41.Bölüm

@zeynepyasar


DURU'DAN


' Sen beni dinlemiyor musun? ' diye cırlayan Şeyma ile boş bakışlarımı ona çevirip ' Evet ' diye mırıldandım. Çünkü dinlemiyordum. Ne yapayım yani?


' Bir de evet diyorsun kızım, ne oldu sana? Neyin var? '


' Bir şey olduğu yok Şeyma ' diye bıkkınca konuşunca ' Allahtan ezelden beri kardeşimsin yoksa sikerdim şu ses tonunu ' dedi ve ekledi ' Dökülmek için on saniyen var '


Bir süre öylecek baktıktan sonra ' Sadece görevden dönmediği için içimde bir sıkıntı var ' dedim. Kısmen doğruydu. Görevde olduğu için içim sıkılıyordu ama bu halimin sebebi görevde ne bok yediğini bilmememdi.


Yüzü anında yumuşayan Şeyma ' Ya bebeğim, bunlar olağan şeyler alışmalısın ki sen bu halde olmazdın ' dedi.


' Ne halde olmazdım? '


' Yani, senin yapın benden farklı. Ben, İsa iki dakika eve geç gelsin kafayı yiyorum ama sende o yok. Sen dayanabilirsin olmamasına ama ben kafayı yerim. Sen alışabilirsin ama ben mümkün değil '


' Şeyma gerçekten aklım yeterince meşgul ve üzerine konuşup daha da karmaşık hale getirmek istemiyorum '


' Tamam, başka şeylerden konuşalım '


' Ne gibi? '


' Yağız nasıl mesela? Vekalet olayı çözümlendikten sonra, annenlere hiç ziyarete gitmişler mi kurum? '


' Henüz gelen giden yok. Zaten Yağız hastanede olduğundan bir süre daha olmaz diye tahmin ediyorum ama annemlerde bir oda hazırlattım ben her ihtimale karşı '


' İyi yapmışsın, sen evlenene kadar annenlerin üzerinde kalır ve en azından bir sorun olduğu zaman söz hakkın olur '


' Senin sayende ' dedim ve titrek bir nefes bıraktıktan sonra ' sen olmasaydın kara kara ne bok yiyeceğimi düşünüyor olurdum hala ' dedim.


' İyi ki varım ya ' diyerek sağ elini çenesinin altına götürüp, kirpiklerini hızla kırptıktan sonra 'Gideyim de biraz çalışayım gaza geldim tek başıma ' dedi ve ayaklandı.


Onun bu haline tebessüm edip ' Kolay gelsin ' dediğimde tek kaşını kaldırıp ' Sana da diyeceğimde çalışmıyorsun sen ' dedi.


' Sanki yapacak halim varmış gibi ' diye mırıldandım.


' Resim çizip, kafanı dağıtmalısın '


' Bence boks' a gidip, yüz dağıtmalıyım ' diye karşılık verdim.


Şeyma kalktığı yere hızla oturup heyecanla ' Yakalandın! ' dedi ve ekledi ' Sen bir şeyler düşüneceğin ya da kafanı dağıtmak istediğin zaman resim yaparsın. Eğer dersin varsa veya içinde bir sinir var ise boks yaparsın. Şimdi hemen döküleceksin bekliyorum '


Bir süre anlamsızca baktıktan sonra teklemeden ' Dersim var zaten ' deyiverdim.


Gözlerindeki SHERLOCK ışığını söndürüp ' Üf! ' dedi ve tekrar ayaklandı. Odadan çıkarken söyleniyordu ama ne dediğini duyamamıştım. Telefonumu kontrol ettiğimde gelen mesajlar arasında gördüğüm isim ile hızla mesaja tıkladım. Ben bunu nasıl görmem?!


' Ankaradayım '


İki saat önce gönderilen mesajı görmezden gelmek istiyordum ama içim bunu kabul etmiyordu. Lanet adam! Seviyordum işte ne yapayım?


Ama bu durum ağzına sıçmayacağım anlamına gelmiyordu.


' Yani? ' yazdım ve gönderdim. Trip için gardını alsan iyi edersin Yüzbaşı çünkü ağzına sıçmakla kalmayacağım bir de üzerine mum dikeceğim!


Kendi halime sinsice kıkırdarken gelen ' ? ' mesajı ile çenemi gerdim. Birde hiçbir şey yokmuş gibi davranmıyor muydu!? Sakin Duru! Sakin!


' ? bunu benim göndermem gerek Yüzbaşı '


' Sebep? '


' Bir de soruyor musun? '


' Bir şey mi oldu? Bilmediğim? ' birde bilmediğim diyor ya!


' Aksine çok iyi bildiğin bir şey oldu Yüzbaşı '


1 dakika


3 dakika


5 dakika


derken gelmeyen cevap ile iyice çıldırmıştım sanki hiç çıldırmamışım gibi.


Eşyalarımı toparlayıp odamdan çıktığımda Mahir yanıma gelmiş ' Duru Hanım, Bir saat sonra toplantınız var ' demişti.


Ona ters bir bakış atarak ' Sana iptal etmeni söylemiştim ' dediğimde Mahir ' Ama bu iki gün önceydi, siz bir yere gitmeyince - ' derken sesimi biraz yükselterek ' Sende kendi başına hüküm verdin öyle mi? ' dedim. Çok kısa bir an için bana öylece bakakalan Mahir sonrasında ' Özür dilerim, hemen düzeltiyorum ' dedi ve yerine geçti.


Bir kaç çalışanımın bana anlamsızca baktığını gördükten sonra başımdan aşağıya kaynar sular döküldü. Sinirimi daha fazla buradakilerden çıkarmamak için hızla ofisten çıktım. Arabama atlayıp bir spor mağazasına doğru sürdüm. Bir de evden kıyafet almak ile uğraşamazdım. Hızla bir sporcu atleti, tayt,havlu, iç çamaşırı ve spor ayakkabı alıp mağazadan çıktım ve salona doğru yol aldım. Telefonumun ekranında binlerce bildirim vardı ama aradığım bir bildirimi görmediğim her an, sinirim yüzde bin beş yüz artıyordu. Kısa süre sonra hazır bir şekilde ringdeydim. Süleyman Hocam halime bakarak ' Anlaşılan bu gün temas günü 'dediğinde başımı sert bir şekilde sallayarak onayladım.


' Sinirlisin '


' Öyleyim '


' Yeni bir savunma öğretmeyeceğim '


' Zaten istemiyorum '


' Ne istiyorsun peki Duru? '


' Kavga etmek '


' Kim ile? '


'Sizinle '


' Yanlış ' dedi ve ' Sen kendinle kavga etmeye gelmişsin ' diye ekledi.


' Hocam edebiyat benim işim ' dedim ve yumruklarımı yüzümün hizasına getirip ' Herkes işini yapsın ' dedim.


Süleyman Hoca bir süre yüzümü inceledikten sonra ' Bu öfke, nedeni neyden kaynaklı? ' diye mırıldandı. Kollarımı hırsla iki yanıma indirip sinirle konuştum.


' Terapi isteseydim, psikoloğa giderdim '


' Seni ilk defa bu denli öfkeli görüyorum ' durdu ve ' Kitaplarına çalıntı diye iftira attıkları zamanda bile böyle değildin ' diye ekledi.


' Öyle bir zaman değil demek ki ' dedim ve ' Eğer dövüşmeyecekseniz başka birini bulayım ' diye ekledim.


' Bakalım derdin neymiş?! ' der demez üzerime atağa geçti. Karşılıklı olarak yapılan her hamleyi savurduğumuzdan dolayı herhangi bir acı hissetmiyordum, kas sancısı dışında.. Her hamlemi savurşturduğu için öfkeme yenilip hata yaparak gardımı indirdim ve yumruğu sağ yanağıma yedim. Sağlam bir yumruğu. Geriye doğru sendeledikten sonra Süleyman Hocaya baktım ve sorun olmadığını göstererek üzerine atıldım. Bir kaç isabetli vuruştan sonra bacağımdan yakalayıp beni yere fırlattı. Sırtımdaki inanılmaz ağrı ile 'ah! ' dediğimde tepemde dikilerek ' Tamam mı devam mı? ' diye sordu.


Daha fazlasına ihtiyacım vardı.


Çok daha fazlasına...


Ağrıya rağmen yavaşça ayaklanıp karşısına dikildiğimde cevabımı anladığından kafasını sallamıştı. Tekrar bir ritim tutturduğumuzda bu defa da dudağım patlamıştı. Bu halime bakıp ' Aldığın ve alacağın hiçbir yara, içindeki yarayı geçirmeyecek ' dediğinde ' Ama erteleyecek ' dedim. Yüzbaşı gelene kadar içimdeki öfkeyi daha doğrusu kıskançlık krizini kontrol altına almak zorundaydım.


' Sabaha kadar burada kalamam ki, sen de kalmayacaksın '


' Ama - '


' Aması yok! Bugün için salon sana kapandı. Evine git, duşunu al ve pansumanını yap. Aklıdaki her ne ise üstesinden gelebilecek güçte olduğunu da unutma ' dedi ve ringden indi. Ardından bir süre baktıktan sonra tepkilerimi çok yanlış yorumladığını fark ettim. Öfkeliydim, kıskanmıştım evet ama bunların çok çok üzerinde olan başka bir şey vardı.


BİLİNMEZLİK!


Ve bu şey, içimi yiyip bitiriyordu.


On beş dakika sonra eve girdiğimde kendimi sıcak suyun altına attım. Duştan çıktıktan sonra aynada bir süre hasar kontrolü yaptım. Sol kolumdaki sararma dışında vücut bölümümde bir şey yoktu. Yüzümde ise sağ yanağım kızarmış ve dudağım patlamıştı. Halime bir süre baktıktan sonra aynadaki yansımama omuz silkip ilk yardım kitini dolaptan çıkardım. Dudağım, yüzüm, kolum ve parmak boğumlarıma pansuman yapıp, saçımı havlu ile kuruladım. Mutfak kısmına geçip ketıla su koydum ve düğmesine bastım. Kahve içmeliydim. Aklım o kadar yoğundu ki bu durumu fırsata çevirip, baştan sonra depresyonlu bir şeyler karalayabilirdim. Üzerime bol, beyaz bir pijama takımı geçirdikten sonra mutfağa gerisin geri geçtim. Kahvemi kupaya doldurup, yatağıma kuruldum. Beyimde bir şeyler dönüp duruyordu ve ben o şeylerin ucundan bile yakalayamıyordum. Laptop önümde açık, elimde kahve öylece ekrana bakıyordum.


Gözüm, telefonuma kayıyordu ama bir ses duymuyordum. Sadece Ali'den gelen bildirimleri sesli olarak ayarlamıştım ama bir ses duymamıştım. LANET ADAM!


Parmaklarımı yaklaşık dört saat boyunca klavye üzerinde gezindikten sonra esneyerek gerildim. Geberecek düzeyde uykum gelmişti ama uyumak istemiyordum. Saat on biri gösteriyordu ve lanet adam hala aramamıştı. İnsan bir sorar değil mi? Bu kadın neden böyle yapıyor? Neyin var diye bir sorar! Derin bir nefes bırakıp uyumaya karar verdim. Uyusam iyi olacak diyerek kafamı yastığa gömdüm. İnat edecekti, belliydi. O sebeple beklememe gerek yoktu.


Ama uyku haramdı.


Ayaklanıp oturma bölümüme geçtim ve televizyonu açmak için koltuğun üst kısmında bulunan kumandaya uzandım. Aksilik olacak ya!


Arkaya düştü.


Lanet!


' Düşmesen şaşardım zaten, bir sen eksiktin düşmeyen! Moralim düşük, modum düşük, kumandam da düşük. 'duraksadım ve yere düşen kumandaya doğru koltuğun üzerinden eğilirken ' Zaten içim çökük! ' diye mırıldandım.


' İçin neden çökük? ' diyen sert sesi duyduğum anda kafamın üzerine doğru düştüm. Dengemi son anda sağlayabildiğimde, elimde kumanda ile hızla ayaklandım. Karşımda teni olduğundan da kararmış adamı gördüğümde içimde sıcak bir şeylerin aktığını hissettim. Ah! Ne kadar seksi?!


Gözlerim sonuna kadar açık bir şekilde bakmaya devam ederken ' Sen- sen içeriye nasıl girdin? ' diye sordum.


Omuzlarını silkip, umursamaz bir tavırla ' Kapıdan ' dediğinde ona gözlerimi kısıp, Kapı? Hayatta inanmam bakışımı attım.


' Ne zamandır oradasın? ' derken yaslandığı kolonu gösterdim.


' Yaklaşık yarım saat oldu ' derken sesindeki eğlenceli tınıya gözlerimi daha da kısarak karşılık verdim. Nasıl duymamıştım ben bunu? Siktiğimin bordo ayısı!


' Zile basmayı deneyebilirdin? ' derken sesimde cevap istediğime dair bir ton kullanmıştım.


' Açar mıydın? '


' HAYIR! ' derken sesim buz gibi soğuk çıkmıştı.


Dudak bükerek ' tahmin etmiştim ' dedi ve üzerindeki montu çıkardı. Montu, mutfak sandalyesine bırakıp bana doğru usulca geldi. Gözlerim, üzerime doğru gelen heybetli bedene kitlendiğinden, son gördüğüm şey esmer boynu ve adem elması oldu. Lanet adam! Resmen, libidomun sınavıydı.


Boğazımı temizleyip başımı kaldırdım ve tek kaşım hava da ' O zaman neden geldin? ' diye sordum.


Keskin bakışlarını gözlerime çevirip, bir süre hiç konuşmadan bakınca yutkunmak zorunda kaldım. Lanet adam! Öyle bir bakıyordu ki, sanki içimde bir yere delik açıyordu. O kadar dolu bakıyordu ki, sanki içindeki bir şeyleri bana aktarıyordu.


' Biliyorsun '


' Evet, benim bir şeyler bildiğim doğru ama bildiklerim arasında geliş sebebin yok yüzbaşı ' diye hömkürdüm. Yüzünde eğlenceli bir ifade vardı ve o lanet ifade kanımı kaynatıyordu ve biraz daha devam ederse vücudumda ki tüm kan, buharlaşacaktı.


' Öfkelisin ' derken sesinde sanki bir çıkarım yapıyormuş gibi bir tınlama vardı.


' Hadi ya! Belli oluyor mu? ' diyerek alayla konuştuğumda, tek adımla aramızdaki ufacık boşluğu kapattı. Kendimi geri çekmek için hareketlendiğimde belimden tutarak buna engel oldu.


' Dudağına ve yanağına ne olduğunu söyle önce '


' Asıl sen, karınla aynı evde ne bok yediğini söyle önce ' diye karşılık verdiğimde anlık olarak şaşırsa da sonrasında tepkisiz kalmayı başardı. Büyük ihtimalle o arada da benim bunu nasıl ve nereden öğrendiğimi sorgulamıştı. Sürenin kısalığına bakılacak olursa da, cevabı kolaylıkla bulmuştu.


' Karım? '


' Bana bilmiyorum ayağı mı çekeceksin Yüzbaşı? Yoksa sadece iş deyip, geçecek misin?


' Dudağına ve yanağına ne oldu? ' diye sorduğunda bu konuyu bir an önce geçmek için ' Savunma dersinde oldu ' deyiverdim.


' Duru? '


' Doğru söylüyorum '


' Peki '


' Şimdi sen söyle '


' Söyleyecek bir şeyim olduğunu düşünmüyorum '


' Bu istediğim cevaba benzemiyor Yüzbaşı? '


' Ne söylersem inanmayacak gibi duruyorsun ' derken yine çıkarım yapıyormuş gibi konuşmuştu.


' Sen bir söyle, orasına ben karar veririm merak etme ' derken sesimde hale öfke hakimdi ama içim, çoktan soyunup yatağa geçmişti.


Dudağının kenarında oluşan kıvrılmaya bakakaldığımda ' Sadece iş ' dedi ve sinirle kızardığımı gördüğünde ' Karım olara- ' diye başladığı cümleyi ' Sakın söyleme şu siktiğimin kelimesini ' diyerek böldüğümde kafasını usulca sallayarak ' Teğmen ' diye düzeltti.


Sakince bir nefes alıp verdiğimde ' Görevin emrettiği dışında bir şey yapmadım Duru ' dedi.


' Sen, TEĞMEN ve Ev üstelik karı-koca rolünde ' diye vurguladım.


' Ne söylememi bekliyorsun? '


' Elinin körünü' dedikten sonra ' Burada kafayı yiyen bendim, sen değil. Ne olduğunu hazır ben dinleyebilecek kadar sakin iken anlat ' diye de ekledim.


' Anlatamayacağımı biliyorsun '


' İyi ' durdum ve ' def ol o zaman! ' diye ekledim.


Ali, yüzüme öylece bir süre baktıktan sonra ' Sinirli olduğunu göz önünde bulunduruyorum, yemek var mı? ' dedi ve beni öylece bırakıp mutfak kısmına geçti.


Yerimde sinirden tepinirken ' Bana cevap ver ' diye cırladım. Bana duymak istediğim şeyi söylemek zorundaydı. Ayaklarımı yere vura vura, yanına gittiğimde ocakta ki tencerelere bakıyordu. Ama tencereler boştu!


Yanına gidip, iki elimi belime yerleştirip ' O kaltak ile ne bok yediğini anlat artık ' dediğimde hızla bana dönüp ' Ağzına kaltak yakışmadı ' diye sakince konuştu.


' Kaltaklık sadece karına yakışır Yüzbaşı '


' Karım deyip de b- '


' KAARRIMM DEME O KALTAĞA DEDİM SANA ' diye cırladım.


' Sesinin ayarını düşür ' derken sesinden, kendini dizginlemeye çalıştığını anladım.


' Ayarımı siktikten sonra zor biraz Yüzbaşı '


' Duru!? '


' Karın olarak görevde miydiniz? Değil miydiniz? '


' Görevdeydik '


Sinirlenmemeliydim.


Sinirlenmemeliydim.


' NE KADAR KARIN? '


' Bu nasıl bir soru? '


' Soruma soruyla karşılık verme Yüzbaşı '


Ali, göğsünü şişirerek nefes alıp verdikten sonra ' Ne öğrenmeye çalışıyorsun? ' diye sordu. Sanki bilmiyormuş gibi...


' SANA YANAŞTI MI? BANA YOK DEME ÇÜNKÜ İKİNİZ AYNI EVDE ÖYLECE KALMIŞ OLAMAZSINIZ! SEN DEĞİL AMA O! O KALTAK! KA-LA-MAZ! ÖZELLİKLE ELİNE BİR FIRSAT GEÇİRMİŞKEN, DURMAZ! ŞİMDİ SÖYLE BANA, NE OLDU? SÖYLE Kİ, O KALTAK KARŞIMA GEÇİP KONUTUĞUNDA SAKİNLİĞİMİ KORUYABİLEYİM. SÖYLE Kİ, GARDIMI ALABİLEYİM '


Ali, bir an için baktıktan sonra ufak bir kahkaha atarak ' Ev mi? ' dedi.


' Yok uzay! Tabi ki ev! Hiç boşuna uğraşma ikinizin aynı evde yalnız olarak karı-koca rolünde olduğunuzu biliyorum '


' Bunu sana Akif mi söyledi? '


' Kimin umurunda? '


' Evet karı-koca rolündeydik ama sadece bu kadar. Ne bir ev ne de bir yalnız kalma durumu var '


Öylece kaldığım için ' Yaklaşık 30 kişilik bir mülteci grubun içerisinde ve bir kamyonun içindeydik ' dedi.


Kamyon mu?


Mülteci mi?


Otuz kişi mi?


Aval aval bakmaya devam ettiğimden ' O siktiğimin gerzeği, aklı sıra Ankara'da savunmaları ona yazdırdığım için intikam almaya çalışmış olmalı 'diye mırıldandı.


' Yani yalnız değil miydiniz? ' diyerek kedi mırıltısıyla konuştum.


Yüzüme bir süre baktıktan sonra ' değildik ' dedi.


' Evde de değildiniz? '


' Değildik '


' Hiçbir şey olmadı yani? '


' Olmadı '


' Ama kısa bir süre için bile olsa karındı değil mi? ' diye üzgünce konuştuğumda, beni belimden kavrayıp kendine doğru kaldırdıktan sonra ' Sadece iki günlüğüne ' dedi.


Dudaklarını dudaklarıma sürterken ' Ama karın olarak iki gün ' diye huysuzca mırıldandım.


Bu halime kıvrılan dudağının ardından ' O sadece iki gün karım olur o da görev icabı ama ' dedi ve küçük bir öpücüğü dudaklarıma kondurduktan sonra mırıldandım.


' Ama? '


' Ama Sen? '


' Ben? '


Aniden beni bırakıp, elimdeki kumandayı alarak salona giderken ' Yemeklerine göre karar vereceğim ' dediğinde ' Neye? ' diye mırıldandım.


Televizyonu açarken ' Midemin yolunu da bulup bulmadığına ' diye mırıldandı.


' Kalbine giden yol midenden mi geçiyor diyorsun yani? '


' Ben öyle bir şey söylemedim '


' Eyvallah Yüzbaşı ' derken moralim yerine gelmişti. Buzdolabına doğru geçerken mırıltısını duydum ve kalbim kanatlanıp uçtu.


' Eyvallah Hatun '


DEVAM EDECEK!!!


Loading...
0%