Yeni Üyelik
44.
Bölüm

44.Bölüm

@zeynepyasar


' Daha kaç kez söyleyeceğim Masal? '


' İnanmıyorum sana kızım, ateş ile barut yan yana yanmadan duramaz '


Telefona doğru oflayan Duru ' Tam anlamıyla yanmak değil de, birazcık tutuştuk diyebilirim ' dedi.


Masal ise telefonun diğer ucunda tırnaklarını törpülerken ' İşte böyle yola gel ' dedi ve ekledi ' Şimdi nerede? '


' Markete gitti ' diye karşılık veren Duru, bir kaç gündür bulutların üzerindeydi. Akif'in olduğu gece koltukta öylece oturmuşlardı. Başını, Ali'nin göğsüne yaslamış ve huzuru derinliklerine kadar işlemişti. Çok fazla konuşmamış, sadece nefes alış verişlerini ve kalp atışlarını dinlemişlerdi. Sonra ki iki gün ise, Ali gündüzleri geliyor ve akşam evine gidiyordu. Duru, kalmasını istiyordu ama kendine güvenmiyordu ve Ali'nin de kendine güvenmediğini biliyordu.


' Vay vay, ayak işlerini de yapıyorsa bu iş olmuş demektir '


' Ne alaka ya?! Hava kötü diye sen çıkma, ben alırım dedi '


' Bunu düşünebilmesi bile büyük bir olay tatlım '


' Gerçi sende haklısın, ben de beklemiyordum bu derecede ilgili olmasını '


' Değil mi? Adam resmen düşünebiliyor ' dedikten sonra kahkaha atan Masal ile kıkırdayan Duru ' çok ilginç ' dedi.


' Buse buradaydı az önce '


' E? '


' E si yok! Kahve içtik '


' Afiyet olsun ne diyeyim '


' Bak şu konuya da açıklık getireyim. Buse ile ben harp ten beri tanışıyoruz ve bir arkadaşlığımız var. Aslında iyi kadındır ama tabi senin ön yargı ile yaklaşman için devasa bir nedenin var '


' Bana açıklama yapmak zorunda değilsin Masal '


' Biliyorum ama nedense kendimi huzursuz hissediyorum '


' Hissetme! Ben öyle biri değilim yani beni tut onu at demem '


' Onu da biliyorum '


' O zaman sorun yok bebeğim ama bu o kadını kabullendiğim anlamına gelmiyor tabi ki. Onun ipini sonra çekeceğim '


' Ne yaptı ki? Bir şey olmuş gibi konuştun '


' Birlikte görevdelermiş ya eğer karşıma geçip bunun konusunu açarsa ki kalıbımı basarım açacak ' durdu ve ' Canını alacağım bende 'diye ekledi.


' Canını mı alacaksın? Tatlım sadece iş ' derken kıkırdayan Masal'a ithafen ' Sadece iş ' diye taklit eden Duru sonrasında ' VALLAHİ BEN İŞ FALAN ANLAMAM! Canımı yakarsa canını alırım! İşte o kadar! ' dedi.


' Huuuu! '


' Aman neyse keyfim yerinde, konuyu değiştirelim de Alime durduk yere trip atmayayım şimdi yine '


' Doğru diyorsun zira trip nedir? En ufak fikri yoktur şimdi onun '


' Öğreteceğim ben sıkıntı değil ' dedi ve anlık bir hatırlama ile böğürerek ' Sen şu hastahane işini söyle bakalım bana ' dedi.


' Doktor bir sorun olmadığını söyledi. Her an hamile kalabilirim yani '


' Hadi inşallah canım benim '


' Ay Duru bir garip hissediyorum ben, içim içime sığmıyor ki sadece düşüncesi bu hale getiriyor beni '


' Anne olmak güzel bir his Masal '


' Sanırım öyle, darısı başınıza diyelim '


' İnşallah tabi önce nikahı basmam gerekiyor '


' Hımm '


' HIMM YA '


' Yok mu bir kımıldama, düğün ne zaman? '


' Artık çıkmaz ayın son çarşambası demiyorum ama tam tarihte veremiyorum maalesef '


' Ali fazla bekletmez gibi ama tabi yine de belli olmaz '


' Aynen bokta çıkabilir '


' Ama yok ya! Bence yakındır seni alması '


' O beni değil canım, ben onu aldım bir kere '


' Aman oscar mı bekliyorsun bir de! Kapmışsın cillop gibi çocuğu '


' Kaptım vallahi ' derken çalınan kapı ile ayaklanan Duru ' Ali geldi canım, ben seni sonra arayayım olur mu? ' dedi.


Masal ' Tamam canım size iyi seviş- aman eğlenmeler ' diye cevaplarken kahkaha atmış ve ardından kapatmıştı. Duru ise kıkırdayarak kapıyı açtığında Ali ' Neye gülüyorsun sen? ' diye gayriihtiyari sormuştu.


Duru, omuz silkip kenara kayarken ' Masal ile telefonla konuşuyordum da ' dediğinde Ali içeri geçip ayakkabısını çıkardığında ' Ne diyor kızıl bela? ' diye sordu. Duru, Ali'nin Masalı sevdiğini biliyordu tıpkı bir ağabey gibi. Onun bu ilgili hallerini seviyordu çünkü sert mizacını biraz da olsa kırabildiğini bilmek güzeldi.


' Havadan sudan konuştuk, belli bir şey yok '


Ayakkabısını çıkaran Ali, kadına dönüp tek kaşını kaldırarak beni çekiştirdiğinizi biliyorum der gibi bakınca Duru tekrar omuz silkerek içeriye geçti. Ali de kadının arkasından ilerleyip mutfak tezgahına poşetleri bıraktı ve banyoya geçip elini yüzünü yıkadı. Duru, banyoya giden adamının ardından iç çektikten sonra poşetteki erzakları çıkarmaya koyuldu. Adamı, kırmızı et almıştı hem de sırf et olanlardan ama sorun vardı. Duru et yemezdi! Hatta dokunamazdı bile!


Tabi ki bunu adama söylemeyecekti çünkü midesine giden yolu bulamadığını bizzat adamın kendisi söylemişti.


Eti, yüzünü buruşturarak yıkadıktan sonra düdüklü tencereye atıp, ocağa koydu ve tüm o kokunun eve yayılmasını huzursuzca beklemeye koyuldu. Kurban bayramlarında ya odasında kalırdı ya da kesimin yasak olduğu yerlerde dolanırdı. Tüm hayatını bu kokudan kaçarak yaşamıştı ama şimdi.. korktuğu başına gelmişti. Annesi hep şöyle derdi,


Seni alacak olan inşallah Adanalı olur da kahvaltı da bile et yer


' Ulan anne Adanalı kısmı değil ama et kısmını tutturdun ya helal olsun sana be! ' diye huysuzca mırıldandığında mutfağa giren Ali onu duymuştu ve ' Ne Adanalısı? 'diye sordu.


Duru, adamına sevecen bir şekilde dönerek ' Hiç kimse! Öylesine konuşuyordum kendimle ' dediğinde Ali tek kaşını kaldırarak kadını belinden yakalayıp kendine çekti ve ' Dökül 'dedi. Duru, adamın ani çekişlerine fena halde alışıyordu alışmasına ama kalbi alışmamak da ısrar ediyordu çünkü ritmini şaşırmıştı. Lanet adam! Büs gibiydi. Maşallah!


' Nereye doğru ' diye mırıldanırken bakışları adamın dudaklarındaydı.


Ali, kadında yarattığı etki ile mırıldandığı şeyi çok iyi biliyordu ama yapamazdı. Kendini dizginlemekte oldukça zorlanıyordu zaten bir de bile bile lades demeye hiç gerek yoktu bu sebeple konuyu değiştirerek ' Fırında yaparsın diye bekliyordum ' dedi.


Duru, yüzünü ekşiterek konuyu değiştiren adama bir süre baktıktan sonra kollarından çıkarak burnunun ucunda ' Sırf et almışsın ' dedi ve poşetteki geri kalan erzakları çıkarırken ' öylece fırına koyarsak pişmez, önce düdüklüye koymamız lazımdı ' diye ekledi.


Ali başını sallarken ' Sen yemeği pişir bende karargaha uğrayıp gelirim, olur mu? ' dediğinde Duru anında ona dönerek ' NEDEN? Görev mi yoksa? ' diye sordu.


' Hayır görev değil ama uğramam gereken bir sorun varmış '


' Anladım '


' Çok geç kalmam ' dedikten sonra Durunun alnından öperek çıktı.


Giden adamının ardından bir süre öylece bakan Duru, Burnuna gelmeye başlayan koku ile koşarak balkon ve camları açtı. Madem gitmişti, kokuya dayanmak zorunda değildi. Aradan geçen üç saatin sonunda et, pilav, cacık üçlüsü hazır duruma gelmişti. Aliyi aramak için telefonuna yöneldiğinde çalan telefonundaki isim gülümsemesine yol açtı. Kalp kalbe karşıydı.


' Efendim? '


' Bir şey lazım mı? '


' Sadece sen lazımsın Yüzbaşı ' derken sesindeki cilveye kendi bile inanamıyordu.


Ali, telefonun diğer ucunda kadının ses tonuna gülümserken ' on dakikaya geliyorum ' dedi.


' Tamam, bende sofrayı kuruyorum yavaştan o zaman '


' Tamam '


' Tamam ' dedikten iki saniye sonra kapanan telefona göz devirip ' Ayı, ayılığından vazgeçmez Duru! Alış en iyisi ' diye söylendi. Sofrayı yavaştan kurmaya başladığında kendine özel haşladığı brokoliyi de limon sıkıp masaya bıraktı. Yemeyeceği et yüzünden aç kalamazdı değil mi?


Tabakları ocağın yanına hazır bir şekilde bırakıp, cacıkları kaselere doldurup masaya bıraktığında kapı çalmıştı. Yerinde sevinçle zıpladıktan sonra kapıya koşan Duru, bir yandan da topuzundan çıkan saçlarını geri sıkıştırıyordu. Kapıyı açarken ' Hoş geldin ' diye cıvıldadı.


Ali, kadının sesindeki mutluluğu içine çekmek istercesine derin bir nefes aldığında ' Hoş buldum ' dedi. Bu kadın onun sonu olacaktı.


Duru, dayanamayarak parmaklarının üzerinde yükselip adamın yanağına derin bir öpücük kondurup, içeri geçebilmesi için kenara çekildi. Ali, yanağındaki baskı ile afallamış ama sonrasında da rahatlamıştı. Garipti! Böyle karşılanmak, karşılayacak birinin olması.. ama en önemlisi de karşılayana fena halde tutulmuş olmasıydı.


Bu gece göreve gideceklerdi ve bunu şu an ona söylemek istemedi. Yüzündeki gülümsemeyi kaybetmek istemedi. O sebeple sessiz kalarak banyoya geçip ellerini yıkadıktan sonra sofraya kuruldu.


Kadının kendisine brokoli koyması üzerine ' et yemiyor musun? ' diye sordu.


' Ben et yiyemiyorum, maalesef '


' Neden söylemedin? Başka bir şey alırdım '


' Önemli değil ki, hem iyi oldu alışmam gerek ete '


' Alışmak zorunda değilsin Duru, gidip bir şeyler alayım sana ' derken ayaklanan adama gözleri parlayarak bakan Duru ' Otur lütfen, zaten fazla yemek yiyen biri değilim Ali ' dedi ve ' evde bir çok şey var zaten, canım istemedi ' diye ekledi.


Sıkıntıyla bir nefes bırakan Ali ' Neden et yemiyorsun? Tavuk yiyorsun ama görmüştüm yılbaşında demek ki vejetaryen değilsin ' dediğinde kendini huzursuz hissetmişti. Kadının et yemediğini bile bilmiyordu. Bu canını sıkmıştı.


' Ben de bilmiyorum. Doktor, psikolojik olduğunu söyledi '


' Küçükken bir şey mi oldu? ' diye soran sesteki ilgi tonu Duruyu bitirmişti. Ah! Adamı, onu tanımak istiyordu.


' Ben hatırlamıyorum ama babam şey diyor, kurban bayramında adak kesilirken karnından bebek çıkmış bende onu görmüşüm. Ondan bu yana et ile aram kötüymüş. Aslında içimde yemek için büyük bir istek var ama kokusu bile içimi bir tuhaf yapıyor ' durdu ve ' Bir keresinde canım o kadar çok çekti ki babam sırf ben et yiyeceğim diye mangal yaktı. Pirzola aldı hemen pişirdi. Ben de nasılım biliyor musun? Sanki o eti yemezsem ölecekmişim gibi hissediyorum. O derece canım çekiyor yani. Neyse et pişti, babam elime verdi ve bende hat koptu. Gözümden istem dışı yaşlar dökülüyor, midem direkt şaha kalkıyor ve değil yutmak, çiğnerken bile ölüyorum sanki. Ben eti değil, et beni yiyormuş gibi oluyor ' diye ekledi.


Ali, kafasının sakince aşağı yukarı salladıktan sonra ' O zaman bunu pişirirken de zorlandın değil mi? ' diye mırıldandı.


Duru, adamının sesindeki hüzne içi giderken ' Midenin yolunu bulmak için dünyada ki tüm etleri haşlayabilirim ALİ BEYZADE ' diye işi dalgaya vurdu.


Ali, kadının bu cümlesi ile bir süre öylece baktı. Duru, adamın bakışları altında kıvranmaya başladığında çemkirerek ' Hadi ye! Soğutacaksın bak sonra yolun kıyısından köşesinden teğet geçersem tüm gece çenemi çekersin Yüzbaşı ' dedi.


Ali, etinden bir lokma ağzına attıktan sonra ' Bu gece göreve gideceğim ' pat diye söyledi .


Duru, çatalında brokoli ile öylece kala kaldı. Bu kadar sık göreve gidiyor oluşu canını sıkıyordu ama bunu adama söyleyip, onun da canını sıkmaya gerek yoktu. Bu sebep ile işi dalgaya vurarak ' İnşallah bu sefer Karına ihtiyacın olmayacak Yüzbaşı ' derken brokolisini ağzına atmıştı.


Ali, kadının baş etme tarzının çemkirmek olduğunu biliyordu bu sebeple ' Bu defa öyle bir şey değil ' dedi. Onu rahatlatmak istiyordu. Çünkü biliyordu, artık öğrenmişti. Gidene değil, kalana zordu. Zira Ali, eğitim görevindeyken bunu tecrübe etmişti bu sebeple ayrıntı vermeden anca bu kadarını söyleyebilirdi.


' An- anladım ' dedi ve içinden derin derin soluduktan sonra ' O zaman güzelce karnını doyur ki güçsüz düşme ' dedi.


Ali, kadının duruşuna bitiyordu. Ne olursa olsun, dik duruşu onu mest ediyordu. Bu kadın, asker yareni olmak için yaratılmış gibiydi. Sadece kendi yareni... Bu düşünce son üç gündür kafasında dönüp duruyordu zaten ama hala tereddütleri olduğundan TSK'dan izin talebinde bulunmamıştı. Kadına biraz zaman tanımak istiyordu her ne kadar ihtiyacı olmadığını bilse de.... ona zaman vermek istiyordu işte. Pişman olmasın istiyordu. Keşkesi olmasın istiyordu çünkü Ali kendini biliyordu. Girdiği her ortamda göze battığını, fiziksel durumundan dolayı kadınların dikkatini çektiğini ve onlar tarafından istemsizce arzulandığını biliyordu, farkındaydı. Duru için bu böyle değildi ve Ali, bunun da farkındaydı ama.... işte aması vardı. Alışacak mı zorlanacak mı? Kabullenecek mi yoksa vazgeçecek miydi? Bunun için beklemek zorundaydı. Ona, geleceğin ne şekilde olacağını göstermek için beklemek zorundaydı.


Çoğu sofrada olmayacağı, çoğu sofradan yarım kalkacağını, geceleri yalnız yatacağını, sabahlara yalnız uyanacağını, çoğu güzel anlarında yanında olamayacağını ve daha nicelerini....


Sessizce yenen yemeklerden sonra Duru, sofrayı hızlıca toplamış ve çay suyunu koyup, balkonda oturan adamının yanına gitmişti. Ayrı bir sandalyeye oturmak yerine adamının tek bacağına oturup, başını göğsüne yasladığında kendisini çevreleyen kollar ile usulca konuşmaya başladı çünkü adamının konuşmasına ihtiyacı olduğunu hareketlerinden anlamıştı.


' Korkmuyorum Ali. Sonucu ne olursa olsun korkmuyorum. Elimdeki an ile yetinebilirim. Yeter ki o an, seninle olsun '


' Duru '


' Bekle ' dedi ve titrek bir nefes bırakıp ' Sen, bu yaşına kadar kimse ile muhatap olmamış ve kendi çevrende yaşamış bir adamsın. Şimdi o çevrene bir kadın giriyor ve şunu söylemeden geçemeyeceğim, o çevrene girene kadar anam ağladı ' dedi.


Burukça gülümseyerek ' Sen zor bir adamdın, kabul ediyorum ama sen de şunu kabul et ' dedi ve başını adamın göğsünden kaldırıp, gözlerini gözlerine dikerek ' ben de o zor adamın kadınıyım ' dedi.


Ali, gözlerinin önündeki kahvelere, içinde patlayan volkanın ateşinde yanarak bakarken bir şey fark etti.


Kadın haklıydı.


Kadına sardığı kollarını sıkılaştırıp dudaklarını dudaklarına sürtüp, içinden geldiği gibi ' Eyvallah Kadınım ' dediğinde Duru da, dudaklarına sürtünen dudakları hafifçe öpüp ' Eyvallah Adamım ' dedi.


DEVAM EDECEK!

Loading...
0%