Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@zeynepyasar

Revire gitmiş, duşumu almış ve Masalın oldukça pembe olan dolabının önüne gelmiştim. Gözlerimden akmaya çalışan kanlara engel oldukça içim çekiliyordu sanki. Pembenin tonları askeriye dolabında tüm zıtlığıyla bana göz kırpıyordu..


Aman Allahım!


Başka renk yok muydu?


Siyah? İmkânsız!


Kahverengi? Mümkün değil!


En azından mavi olsaydı!


En sonunda yedek üniformasını giyinecektim he!


Masal yüzündeki tüm ışıltıyla dolabını karıştırırken, yüzümde oluşan dehşet ifadesini silemiyordum. Bu bedenim pembeyi de mi görecekti Allahım?  Bedenime sardığım havlu bile daha şerefliydi.


' Bak bu çok güzel bir parçadır. Hem tek omuz detayı da çok iyi oldu. Yarana baskı yapmaz böylelikle acı da hissetmezsin. Bunu giyin altına da benim severek aldığım ama Kuzey yüzünden giyinemediğim kot eteğim ve tabi ki ayakkabı. Açılmamış iç çamaşırlarım mutlaka vardır ki bu konuda da şanslısın '


Elime tutuşturduklarına tiksintiyle baktıktan sonra giyinme yerine geçip bir çırpıda üzerimi giyindim. Ayakkabıları da ayağıma geçirdikten sonra banyo kısmına geçip kendimi kontrol ettim. Fena olmamıştım. Evet. İlginç şekilde sırıtmamıştı. Pembenin kot ile uyumu güzel görünüyordu. Aynı şekilde pembe olan topukluları da tamamlamıştı. Açık olan omzumdaki sutyen askısını çıkardıktan sonra her yerimi bir kez daha kontrol ettim. Başıma sardığım havluyu çıkarıp, saçlarımı serbest bıraktım. Amazon kadını gibi olan görüntüme sırıtıp Masalın yanına geçtim. Beni görünce ellerini çocukça bir sevinç ile çırpıp ' harika oldun ' dedi.


' Teşekkür ederim '


' Hadi saçını da kurutalım sonra da Albayın yanına geçmemiz gerek '


' Masal ben saçlarımı kurutmam, bir tarak verirsen yeterli olacaktır '


Dudak büktükten sonra dolabından küçük bir çanta çıkardı ve içini karıştırırken de ' Yüzün solgun görünüyor bu yüzden kapatıcı istersen verebilirim ' dedi. Uzattığı tarağı alıp, gelişi güzel saçlarımı tararken ' makyajla pek aram yoktur hele bu sıcakta mümkünü yok ' dedim.


' Hiç mi? '


' Genellikle. Katılmam gereken bir davet veya toplantı varsa ruj ve rimel kullanıyorum onların dışında cildime sadece Dalin kullanıyorum '


' Dalin mi? Şaka yapıyorsun? Kurutmuyor mu? '


' Hayır, şaka yapmıyorum. Çocukluktan kalma bir alışkanlık, şampuan ve duş jeli olarak da Dalin kullanıyorum. Hatta bebek yağını bile kullanıyorum '


' Ay tuhaf kadınsın he '


' Niye öyle dedin, kokusunu seviyorum '


' Bende çok severim ama evli olduğumdan kullanamıyorum '


' Evlilikle ne tür bir alakası var Masal? '


' Anlarsın ya ' deyip göz kırptığında çok tatlı gözükmüştü. Tatlı bir kadındı ve kadınsı. Bu ikisini aynı anda nasıl başarıyordu acaba?


' Anlayamadım ' dediğimde yanıma yaklaşıp yara olmayan omzuma tatlı bir dokunuşla ' Evli bir kadın kocasına seksi kokmak ister bebeğim ' dedi ve kapıya doğru ilerlerken ' Hadi, fazla oyalandık zaten ' dedikten sonra çıktı. Hızla tarama işlemini bitirdikten sonra tarağı çantaya, çantayı da dolabına koyup peşinden çıktım. Kapıdan çıkar çıkmaz tüm bakışlar üzerime çevrilmişti.


Masal, sol taraftaki kapının önünde durmuş beni bekliyordu. Adımlarımı ona çevirdim ve hızlandım. Yanına vardığımda ' Albay odasında değil seni sorgu odasına götüreyim ' dediğinde yutkunmama engel olamamıştım. Şu sorgu işi beni geriyordu. Ne kadarını anlatmalıydım acaba, sonuçta birilerini öldürmüştüm ve katil olmuştum. Tüm bunlar nefsi müdafaaya giriyor muydu acaba?


' Peki '


Masalı takibe koyulduğumdan sırtımda onlarca göz olduğunu hissedebiliyordum. Ama bu durumun pembeden mi yoksa benden mi olduğunu kestiremiyordum. Allahım bu durum bir an önce son bulsun, lütfen. Gri metal kapıyı açtığında klasik bir sorgu odasıyla karşılaştım. Masal eliyle girmemi işaret ettiğinde dediğini yaptım. Öylece ayakta dururken ' birazdan başlar ' dediğinde bakışlarımı ona çevirdim.


' Tamam '


' Sana bol şans '


' Teşekkür ederim Masal, her şey için '


Göz kırparak kapıyı kapattı. Derin bir nefes verip, odanın içinde volta atmaya başladım. Aklıma binlerce sonuç geliyordu. Acaba ile başlayan binlerce soru da cevap bulmayı bekliyordu. Acaba kim gelecekti? Acaba Yüzbaşı mı? Acaba Albay mı? Acaba Buse mi? Ondan hiç haz etmemiştim gerçi. Acaba Kuzeyin dediği gibi aptal kadın mı olmalıydım yoksa olduğum gibi mi davranmalı mıydım? Acaba tüm bunlardan sonra suçlu bulunur muydum? Açılan kapıyla düşüncelerime mola verip içeriye giren teğmene baktım. Yüzünde keyifli bir ifade vardı.


' Oturun ' dediğinde sesindeki tonlama seni bitireceğim, sinir edeceğim diye bağırıyordu. Gözlerimi devirip dediğini yaptığımda masaya bir adet kelepçe bıraktı. Şaşkınlıkla baktığım saniyelerde bunun bir prosedür olduğunun da farkındaydım. Ona bu zevki yaşatmayacaktım. Kelepçeyi alıp masadaki demirden geçirdikten sonra iki bileğime taktım ve geriye doğru yaslandım. Bacak bacak üstüne attıktan başımı kaldırdım ve dumar olmuş yüz ifadesine karşılık olarak göz kırptım. Ah bebeğim senin güttüğün koyun kadar benim siktiğim çoban var diye içimden kahkahalar atarken kapı tekrar açıldı. Gelen kişiyle yerimde kımıldayıp, bacaklarımı indirdim. Tuğgeneral bu toparlanmama kısa bir bakış attıktan sonra hemen karşıma oturdu. Ne zamandan beri sorguya General giriyordu? Hemen peşinden Albay girince az da olsa rahatlamıştım. Tanıdık yüz görmek güzeldi. Teğmen hemen arkamda dikilirken bakışlarım istem dışı hemen karşımdaki cam bölmeye takıldı. Çift taraflı cam. Kim bilir arkasında kimler vardı? Gerçekten kimler vardı? Acaba Yüzbaşı orada mıydı? Ah onun tarafından izlenme fikri bile tüylerimi horona kaldırıyordu.


Tuğgeneralin sert sesi kanımı dondurmuştu.


' Albay '


Albay, bu çağrının üzerine ' Duru ÖZTÜRK. Yirmi beş yaşında. Bir yayınevinin sahibi ve aynı zamanda da aktif olarak yazar. Sicil temiz, soruşturma temiz ' dediğinde General ellerini masanın üzerinde birleştirip ' Olayı sizden dinleyelim Duru Hanım ' dediğinde yutkunmama engel olamamıştım. Öyle bir bakıyordu ki her şeyi kabul et kurtul diye bağıran iç sesime hak vermeye başlamıştım. Boğazımı temizledikten sonra sanki yeterince dik durmuyormuşum gibi dikleştim.


' Bundan yaklaşık üç gün öncesine kadar her şey olağan akışında ilerliyordu. Her gün aldığım çiçekler ve hediyelerin arasında onunkileri fark etmemiştim ama Şeyma, beni bu konuda uyarmıştı. Dinlememekte hata ettiğimi kabul ediyorum ama geç kalınmış bir kabullenme bu. İşten çıktıktan sonra arabamla eve geldim. Arabayı otoparka park ettikten sonra araçtan indim ve eşyalarımı almak için bagaja doğru ilerledim ve o anda saldırıya uğradım. Aramızda arbede yaşandı ve sonrasında kolumda bir acı hissettim. Bir iğne. Ok gibi. Sonrasında bayılmışım. Uyandığımda bir çeşit boşluk yaşamıştım. Kulağıma bir takım konuşmalar geliyordu ama uzaktan. Sonrasında hızla yaklaşan adım sesleri. Sessizce olduğum yerde beklemeye başladım. Hala ne olduğuna dair bir fikrim yoktu. Bu nedenle anlayana kadar baygın rolüne devam ettim. Konuşmalar Kürtçeydi ve ben anlamıyordum ama aralarında üç kelimeyi seçebilmiştim. Önemli. Kod. Türk. Sonrasında Sıçan denen adam yanıma yaklaştı ve bana dokunmaya çalışınca kafa attım. Biraz söylendikten sonra gidince etrafı inceledim. Büyük çadırdaydık, a bu arada o çadırlara ne diyorduk? '


Hay çeneme!


ikisi de bana hayretle bakarken masumca gülümsedim ve ' özür dilerim ' dedim.


Albay bıyık altından gülümsemişti ama General aynıydı.


Duvar!


' II şey sonra, ellerimi kurtarmak için iki parmağımı çıkardım ve sonrasında masanın üzerinde duran çantaya ilerledim. İçinde önemli bir şeyler olduğunu hissediyordum. İçinden birkaç kağıt , usb, telsiz çıkınca yanıma aldım. Sonra cam şişeyi battaniyeye sarıp kırdım ve cam parçasıyla çadırı yırtmaya başladım. Geçebileceğim kadar yer açılınca etrafı kontrol ettim ve çıktım. İşte o zaman her şey aydınlandı. Teröristler tarafından kaçırılmıştım ve daha da önemlisi bunu kimse bilmiyordu. Yani beni kurtarmaya gelebilecek kimse yoktu '


General 'parmaklarını öylece çıkardın ve buna inanmamızı mı bekliyorsun sen? Gerçeği anlat ' diye kükrediğinde gözlerimin bir fener gibi yandığından emindim. Yalan söylediğimi mi düşünüyorlardı?


Kısa bir an durakladıktan sonra sorunu en basit olanla çözmeye karar verdim.


Kanıtlayarak!


Kelepçeli ellerimi biraz yukarı kaldırdım ve gözlerimi Generalden ayırmadan sırayla iki parmağımı yerinden çıkardım ve elimi yavaşça oynatarak kelepçeden kurtardım. Elimi havaya kaldırıp ' çocukluğumun bir hediyesi. Yer edindiğinden kolayca çıkarabiliyorum tıpkı takabildiğim gibi ' dediğimde teğmen bana doğru hareketlenmişti ki elimi geri kelepçeden soktum ve parmaklarımı yerine taktıktan sonra ' devam edeyim mi? ' diye sordum.


Duru :3


Teğmen:0


Albay ' devam edin ' dediğinde bakışlarımı ona çevirdim. Yüzünde bir gurur ifadesi vardı ve birilerinin bana inandığını bilmek güzeldi.


' Yıkık bir yer vardı. Oraya camdan girdim. Bir şeyler arıyordum ve bulmuştum. Birkaç el bombası, m4, zagros alıp bulduğum çantaya koydum. Sonra geri camdan çıktım. Dağlık bölgeye geçmek istiyordum ama nöbetçi vardı. Ayağımla ses çıkardım ve bana doğru gelmesini sağladım. Cebime koyduğum ipi hazırlayıp, bekledim. Yanıma ulaşınca da etkisiz hale getirdim ve yolumu açtım '


Albay ' nasıl etkisiz hale getirdin? ' diye sorunca ' uzun zamandır savunma eğitimi alıyorum zor olmadı ' diye cevap verdim.


Albay ' devam edin ' dedi.


' Bir roket atar gördüm ve onu da aldım yanıma. Dağa tırmandım ve bu çok zor oldu. Ama başardım. Kendime bir yer buldum ve telsiz ile uğraşmaya başladım ama başaramadım. Frekansı ayarlayamadım ve bıraktım. Önce tek el ateş ettim ve karşı tepedeki teröristi vurdum. Silah seslerini duyanlar mevzi ararken bir kaçı da mühimmat deposuna ilerlemişti. Roket atarı ayarladım ve havaya uçurdum. Birkaç tane de öyle öldü '


General ' Neden roket atarı sonraya saklamadın? ' diye sordu.


' Sonramın olmadığının farkındaydım '


General ' Bunun farkında olarak yanına kodları aldın yani ' dediğinde nefesimi verdim.


' Küçük bir ihtimali göz ardı etmedim. Önemli bir bilgiyi taşıdığımın farkındaydım. Ölsem bile bedenime kimsenin bakmayı akıl edemeyeceğini biliyordum. Yani onlara bırakamazdım. Sizde olmayacaksa onlarda da olmayacaktı '


' Kaçmak yerine neden saldırdın? '


' Nerede olduğumu bilmiyordum ve kaçmak mantıklı olan gibi gözüksede öyle değildi. Yayan olarak en fazla ne kadar ilerleyebilirdim ki? '


' Kalıp ölmeyi tercih ettin '


' Hayır, Kalkıp savaşmayı tercih ettim' kısa bir sessizlikten sonra Albay konuştu.


' Devam edin '


' Sonrasında yoğun bir ateş başladı. Kafamı bile çıkaramadım ama gelişi güzel ateş etmeye devam ettim. Daha sonra yakalandım. Geldiklerini duymamıştım bile ama iki el bombasını alabilmiştim. Beni ortaya getirdiklerinde Sıçan boğazıma yapıştı. Sonrasında başıma silah dayadı ama bir anlık boşluğundan yararlandım ve silahını aldım. Ama bu uzun sürmedi. Çok konuşmak her zaman başıma bela oluyordu ama bu özelliğim peşimi bırakmıyor bir türlü. Tekrar silahı kafama dayadığında düşündüğüm tek şey götürebildiğimi yanımda götürmekti. El bombalarının pimini biraz zorlanarak çıkardım ve ellerimi havaya kaldırdım. Hazırdım. Daha doğrusu hazır hissediyordum. En fazla saniyelik bir acı çekerdim yani umudum o yöndeydi ama sonra hepsi yere düşmeye başladı. Sıçan çadıra koştu ve çantayla çıktı. Onu ortada yanan ateşe attı. Sonrasında da zaten biliyorsunuz, buradayım '


Tuğgeneral ' Albay, gözetim kararı çıkartıyorum, ona göre ayarlamayı yaparsın ' dedikten sonra çıktı.


Albay, karşıma oturduğunda ' Şimdi ne olacak Albayım? ' diye sordum. Güçlü ve dik durmaktan yorulmuştum.


Albayın gözlerinde bir anlık yer edinen pişmanlık hızla kaybolmuştu.


Teğmen ' Albayım ' dediğinde Albay gözlerimin içine bakarak ' Vatan hainliği ile suçlanmadan önce araştırma yapılacak, eğer söylediğin gibi sadece bir rehine isen sorun olmayacaktır ' dedi.


Ama bende sadece iki kelime yer edindi.


Vatan hainliği!


Omuzlarım düşerken, gözlerim dolmuştu. Titreyen dudaklarımı aralayarak ' vatan hainliği? ' diye soludum.


' Evet '


Dolan gözlerime lanet ederken, görüşüm bulanıklaşmıştı bu nedenle akmalarına izin verdikten sonra ' Bu şahsıma yapılan en büyük hakarettir. Bunu asla kabul etmem Albay ' dedim.


Albay ' vurgular rehine olduğun rolünde Duru Hanım ama kodların sende olması işi farklı bir boyuta taşıyor ' dedi.


' Yani? Lanet kodları aldım diye mi vatan haini oluyorum? '


' Size öyle bir şey söylenmedi '


' Söylenemez de Albay, buna izin vermem '


Sesimdeki sertleşmeye engel olamıyordum. Gözlerimden yaşlar ardı ardına akarken aciz hissediyordum ama bu durum gözyaşlarımdan kaynaklanmıyordu.


' Bu konuda izlenecek olan rol bellidir. Tanık koruma programına uygun olarak ilerleme gösterilecek '


' Yani takip mi edileceğim? '


' Koruma altına alınacaksınız '


' Ama şüpheli olarak? '


' Evet '


' Peki bu süreçte hayatıma devam edecek miyim yoksa kodeste duvara çizik mi atacağım? '


Albay kaşlarını çatarak ' zorlu üç gün geçirdiniz biraz dinlenmek size iyi gelecektir ' dedikten sonra teğmene dönüp ' teğmen, refakat etmesi için Teğmen Şanlı'yı bilgilendir ' dedi. Ayağa kalktığında kelepçeli ellerime bakıp ' Kelepçeleride çıkar, teğmen '  dedi ve çıktı. Teğmen, kelepçeyi hunharca çıkardığında da beni yaralı omzumun olduğu kolumdan tutup kaldırdığında da sessizdim.


Bu sessizliğim kabullendiğimden dolayı değildi.


Kabullenemeyişimdendi.


DEVAM EDECEK!


Yorumlarınızı bekliyorum 🤗


Loading...
0%