@zeynepyllmz
|
UMARIM KİTABIMI BEĞENİRSİNİZ @zeynepyllmz hesabımı takip etmeyi unutmayın Okumaya başlamadan önce beğenmeyi unutmayın❤️ Bol bol yorumlar yapınn Eğer yazım yanlışlarım varsa yorumlarda belirtiniz.
İYİ OKUMALAR DİLERİM ☀ Pencerenin ardından göz kapaklarıma vuran güneşin ışığı uykumun derinliklerinden beni kaldırıyordu, bense uykumun derinliklerinden kalkmak istemiyordum. Güneş ışığı yoğunluğunu arttırınca huysuzlanarak ince pikeyi kafama kadar çektim güneşin ışığı artık beni rahatsız etmiyordu güzel uykuma kaldığım yerden devam ediyordum. Birisinin yorganı üstümden çektiğini hissettim sonra da bir eli kolumda hissettim huysuzlanarak diğer tarafa döndüm, uyanmak istemiyordum. Tekrardan kolumda bir el hissettim beni hafiften sarsıyor yavaş yavaş uyanmamı sağlıyordu oysa ben hiç uyanma taraftarı değildim! "Yasmîn, kızım uyan artık geç kalacağız!" "Uykum var anne, uyumak istiyorum." "Başlatma kız uyukuna kalk!" Homurdanarak tek gözümü açtım başımda dikilen anneme baktım. "Uyumak istiyorum." dedim uykulu sesimle. "Böyle yaparsan geç kalacağız. Kalk elini yüzünü yıka, kahvaltıya gel bugün erkenden konağa gidicez." dedi. Bir elimle ağzımı kapatarak esnedim hala uykum vardı. Annem hala uyku mahrumu olduğumu fark edince kaşlarını çattı koluma bir tane vurunca irkilerek geri çekildim. "Kız ben sana ne diyorum? Kalk yataktan deli etme beni!" dedi. "Tamam ya, kalktım işte!" dedim. Ses tonumdan bile kalkmak istemediğim belli oluyordu. "Bir zahmet! Ben gidiyorum kardeşini hazırlayacağım geri döndüğümde seni sofrada görmek istiyorum." "Tamam." Gözlerim bir an duvarda ki saate takıldığında gözlerim şaşkınlıktan büyüdü. Saat sabahın altısıydı! "Anne," dedim şaşkınlıkla. Odamdan çıkacak olan annem ona seslenmemle durdu bana baktı. "Efendim kızım?" dedi. Gözlerimi saatten çektim anneme baktım. "Saat sabahın altısı." Sesimdeki şaşkınlık hala gitmemişti. "Eee," dedi annem. Kaşlarımı çattım. "Anne sen saatleri karıştırdın herhalde, saat diyorum sabahın altısı altısı!" dedim sitemle. Annem başını olumsuz anlamda salladı. "Kızım dün Çavşîn Xanım dedi ya 'yarın erken gelin misafir gelecek' diye." Kaşlarım havalandı. "Öyle mi dedi?" "Öyle dedi. Hadi kalk artık, çok vakit kaybettik." dedi ve odamdan çıktı. Nefesimi seslice dışarı verdim bugün yorucu bir gün olacaktı. Daha fazla oyalanmadan odamdan çıkıp banyoya girdim ihtiyaçlarımı giderip kahvaltı için mutfağa girdim. Kahvaltıya oturmadan önce tüpte ki çaydanlığı aldım sofra bezinin üstüne koydum. Annem beş dakika sonra kahvaltıya geldiğinde, ikimize çay koydum kahvaltımızı yapmaya başladık. Kahvaltımızı bitirdiğimiz de annemle birlikte sofrayı topladık ve üstümüzü giyinmek için odalarımıza gittik. Odama girdiğimde ilk önce dağınık yatağımı topladım sonra eski dolabımdan bugün ki giyeceğim elbiseyi seçtim. Kırkı beyaz renginde V yakalı, yarım kollu, sade elbise giyindim. Lekeli boy aynasından kendime baktım, elbisem dar kesim olduğu için ince belimi ortaya çıkarmıştı ne kadar rahatsız olsamda elbisem üstümde güzel durduğu için çıkartmadım. Küçük makyaj masamın sandalyesine oturdum tarağı elime aldım saçlarımı hızlıca taradım zaten saçlarım düz olduğu için çabucak açıldı. Normalde hep topladığım saçlarımı bugün açık bıraktım, saçalarım kalçalarıma kadar geliyordu ve ortaya çıkan belimi kapatıyordu zaten bu yüzden saçlarımı açık bırakmıştım. Açık boynuma beyaz incili, ortasında mor kalpli bir kolye taktım bu kolyeyi kendim yapmıştım. Yüzüme hiçbir şey sürmeyip sandalyemden kalktım aynamın karşısına geçip kendimi süzdüm. 1.69 boylu, beyaz tenliydim. İri yeşil gözlü, siyah saçlar, saçlarımla aynı renk kaşlar, küçük kalkık hokka buruna ve dolgun dudaklara sahip bir kızdım. Orta derece bir güzelliğim vardı. Elbisem tenimin beyazlığını ve gözlerimin rengini ortaya çıkartıyordu. Kendimi beğenmiştim bugün. Ah, size kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Yasmîn Özdağ. Babam, annem ve kardeşimle Mardinin köyünde yaşıyorduk. Yirmi yaşındayım annem sürekli 'gençliğinin ilk baharındasın.' diyordu babam ise 'eşşek kadar kız oldun bir işin ucundan doğru düzgün tut! Senin gibi bir kızım olduğu için utanıyorum!' derdi ve bayılana kadar döverdi. Babam kızı olduğum için değil, kız doğduğum için utanıyordu. Mardin kadınların, kızların düşmanıydı sevmezdi bizi, lanet ederdi bize. Odamın kapısı açıldığında gelene baktığım da annem ve kucağında tuttuğu beş aylık kardeşim Behram'dı. Behram, beni gördüğünde gülerek ellerine bana doğru uzattı bende gülümseyerek onlara doğru yürüdüm önlerinde durduğum da yüzümdeki kocaman gülümsemeyle, Behramı kucağıma aldım. Behram'ın küçük elini avucumun içine aldım, avucumdaki elini dudaklarıma yaklaştırıp hafifçe öptüm sonra al yanaklarını hafifçe öptüm. Burnumu Behram'ın boynuna yaklaştırdım derince kokladım. "Cennet kokulum." diye fısıldadım kardeşimin kulağına. Behram, sanki ne demek istediğimi anlayarak ağzından garip sesler çıkarttı. Gülerek bir tanede boynundan öptüm, öpmemle Behram gülerek çığlık attı bu durum içimdeki sevgiyi daha da arttırıyordu. Gözlerim anneme kaydığında şefkatli gözleriyle bizi izlediğini gördüm dudaklarında küçük bir tebessüm vardı. Odamın içinde çalmaya başlayan telefon melodisiyle duygusal andan çıkmıştık, tek ben ve annem çıkmıştık Behram başını göğsüme yaslamış garip sesler çıkarıyordu. Çalan telefon anemindi. Bez çantanın içinden tuşlu telefonunu çıkartıp arayan kişiye baktı, aramayı yanıtlayıp telefonu kulağına koydu. "Efendim Azize abla," dedi. Azize teyze aynı ben ve annem gibi kızıyla konakta çalışıyordu. Annemden yaşça büyüktü. Açıkça konuşmak gerekirse Azize teyze ve benden iki yaş büyük olan kızı Dilan'ı hiç sevmiyordum ikiside çok menfaatçiydiler. "Çıktık Azize abla, yoldayız. Evet evet," diye aceleyle konuştu annem. "Tamam Azize abla. Görüşürüz." Annem son kelimelerini söyleyip telefonu kapattı bana baktı. "Acilen çıkmamız lazım kızım, Çavşîn Xanım hala neden gelmediğimizi sormuş, Azize abla Behram'ı bahane etmiş." dedi annem aceleyle. Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı Azize teyze ve bizi korumak, hayatta inanmam. "Ben yanlış duymadım değil mi? Azize teyze sırf biz azar işitmeyelim diye bizim için yalan söyledi." dedim. Ses tonumdan bile inanamadığım belli oluyordu. Söylediklerimle annem bana yandan ters bir bakış attı. "Kızım doğru konuş. Kadın bizim için ne yapmış, sen ne diyorsun." dedi. Anneme ne kadar göz devirmek istesem de kendimi tuttum. O kadın iyiliği bile menfaati için yapıyor. "Hadi kızım çıkalım artık." "Tamam." Annemle daha fazla vakit kaybetmeden evden çıktık, Mardin'in yakıcı sıcağı altında çalıştığımız konağa doğru yürümeye başladık. Havanın sıcaklığı anında beni terletmişti, anlımdaki terler boynuma doğru süzülüyordu. Kafamı hafifçe eğdim kucağımda olan kardeşimin yüzüne baktım geçtiğimiz yolları izliyor, ağzından garip sesler çıkartıyordu. Kardeşimin bu tatlı hallerine karşı dudağımda tebessüm oluştu. Canımdan bile çok seviyordum cennet kokulumu. Dudaklarımdaki tebessümü silmeden kafamı kaldırdım, bu dünyada değer verdiğim tek iki kişi vardı. Birincisi canım anneciğim, ikincisi cennet kokulu kardeşim hayatım bu iki kişinin üzerine kuruluydu. İkisini'de canımdan çok seviyordum.
☀️ Annemle birlikte en sonunda çalıştığımız konağa varmıştık. Gelene kadar da terden su gibi olmuştuk bir sıksalar bizi yarım kova su boşaltırdık. Konağın önüne geldiğimizde kapıda duran iki korumadan biri konağın bir kapısını açmıştı annemle birlikte konağa girdik, kapı ardımızdan hiç beklenmeden kapandı. Annemle mutfağa doğru yürürken gözlerim büyük konakta dolaştı. Bu konağa her baktığımda hayranlığımı gizliyemiyordum çok güzel bir konaktı çokta görkemli. Annemle çalıştığımız konak, Zemheroğlu konağıydı. Mardin'in en köklü aşiretinin eski ağasının konağı. Mervan Zemheroğlu, beş yıl öncesine kadar Zemheroğlu aşiretinin Ağası'ydı. Adaleti ile tüm Midyatta tanınırdı. Mal mülk sahipleri aralarında anlaşamadığında Mervan ağa'nın yanına gider, eşit bir şekilde paylaşım yapılırdı. Bir an da amansız kanser hastalığına yakalanmıştı ve tedavi görmeye başladı. Eskisi gibi ağalığını yapamadığından en büyük oğlu Awir Hazar Zemheroğlu'ya bırakmıştı. Herkes Mervan ağanın ölümünü beklerken Allah, Mervan ağanın hastalığına şifa vermişti. Awir ağa, babası Mervan ağa'nın iyileşmesi şerefine Mardin'in bütün köylülerine üç yıllık erzağını karşılayacak yemek malzemeleri dağıtmış, Ağalar ve Xanımağalar arasında yemek düzenlemişti. Mervan ağa, bir buçuk yıl içinde kendini toparlayınca Zemheroğlu aşireti, Ağalığa geri döneceğini sanmıştı ama Mervan Ağa, Ağalığı tamamen oğluna bıraktığını duyurmuştu ve o günden sonra Zemheroğlu aşiretinin Ağası, Awir Hazar Zemheroğluydu. Awir Hazar Zemheroğlu; Mardin'in korkulu rüyası'ydı. Merhamet duygusu değil, merhamet'in kırıntısı yoktu. Öfkesini tüm Mardin bilirdi, herkes korkardı öfkesinden adını destursuz ağzına alanı görmemiştim. Annemle mutfağa girdiğimiz de mutfakta ki kargaşa düşüncelerimden ayırdı beni. Annem, omzundaki çantayı koltuğa bıraktı iki elini Behram'ı almak için bana doğru uzattı, dikkatlice Behram'ı annemin kucağına bıraktım. Mutfakta o kadar büyük bir kargaşa vardı ki bizim geldiğimizi hiç bir kadın fark etmemişti. Annem kucağında huysuzlanan Behram'ı yavaşça sallıyordu. "Selamün Aleyküm kadınlar." dedi annem. Mutfakta ki çalışanlar bizi daha yeni fark ederek, annemin selamını aldılar, bana da selam verdiler bende onların selamlarını aldım. Ocağın başında olan Halime teyze bana seslenince ona doğru döndüm. "Yasmîn," "Efendim, Halime teyze?" "Keça min (kızım), sende hemen börek yapmaya başla. Senin böreğin çok lezzetli geliyor." gülümsedim. "Tamam, Halime teyze." dedim ve hiç dinlenmeden musluğun altında ellerimi yıkayıp, börek malzemelerini çıkarttım yapmaya başladım. Tabii yapmadan önce saçlarımı bileğimde ki tokayla alttan bağladım. Annem, kardeşim Behram'ı uyutmak için Halime teyze'nin odasına gitti. Halime teyze, Zemheroğlu konağın da yaşıyordu. Yıllarca bu konakta çalışmıştı konağın gözü kulağıydı. Hiç evlenmemişti nedenini hiç sormadım ama biliyordum annem anlatmıştı. Halime teyze, gençken bir adam sevmiş öyle çok sevmiş ki gözü ondan başkasını görmüyormuş ama adam onu hiç sevmemiş çünkü; başkasına aşıkmış. Adamın aşık olduğu kişi Halime teyze'nin kuzeni Gülsüm'müş. Gülsüm de adama aşıkmış ve evlenmişler. Halime teyze de sevdiği adam ve kuzeninin düğününden sonra ona gelen evlenme tekliflerini kabul etmemiş, Zemheroğlu konağında çalışmaya başlamış. Annem anlatırken çok duygulanmıştım. Halime teyze, güzel sevilmeyi hak ederken hiç sevilmemişti. Üç sevdalıdan, ikisi sevdasına kavuşurken diğeri karşılıksız aşkıyla yanıp kül olmuştu. Mutfak kapısı açıldığında başımı hafiften kaldırıp gelene baktım. Göz açıma giren Azize teyze'yle nefesimi sessizce dışarı verdim. Bende ne zaman gelipte başlayacak diyordum. "Şükür, konağın yolunu bulmuşsunuz kız!" dedi alayla. Hiç cevap vermeden börek yapmaya devam ettim. "Anan nerededir?" diye sordu bu sefer. "Behram'ı uyutuyor." dedim. Azize teyze, başka bir şey sormadı mutfakta bulunan koltuğa oturdu. Bir elini şakağına yaslamış sinsice parlayan siyah gözlerini bana dikmişti. Bakışlarından ne kadar rahatsız olsam da takmamaya çalıştım. Azize teyze, bir açığımı arıyordu, bulsam da yüzlerine karşı durmadan vursam diyordu. Bu isteğini sesli dile getirmiyordu, ben gözlerinden anlıyordum ne kadar diline kelepçe vursa da gözleri kendini ele veriyordu. Kapı bir kez daha açıldığında gelen kişinin kim olduğunu anlamıştım zira anlamamak için sağır olunmalıydı. Azize teyze'nin kızı Dilan, içeri girer girmez yalandan acıyla hayıflanmaya başlamıştı sanki çok çalışmışta yorulmuş. Dilan'ın fazla çalışmadığını yalandan hayıflandığını bütün kadınlar biliyordu. Annesinin yanına kendini attığında hayıflanmaya devam ediyordu ve ne hikmetse gözleri bir an da beni bulduğunda tüm acısı geçmişti. "Yasmîn, nerede kaldınız be? Tek başıma odaları temizlemekten öldüm!" dedi. Genel de ben ve Dilan odaları temizlerdik diğer kadınların odaları temizlemesine izin vermezdik yani ben vermezdim. Konakta çalışan kadınlar kırkın üstü olduğu için odaları temizlemelerine izin vermezdim ne zaman odaları temizlemeye kalkışsalar bellerini tutup geliyorlardı. Dilan, odaları doğru dürüst temizlemezdi ya üstten bir iki toz alırdı ya da hiç temizlemez sürekli kaçardı on üçten fazla odayı ben tek başıma temizlerdim. Kafamı kaldırdım Dilan'ın tıpatıp annesine benzeyen gözlerine baktım. "Odaların temiz olduğuna emin misin?" dedim alttan imalı bir şekilde. Dilan, yaptığım imayı havada kaptı kaşlarını çatarak yüzündeki alaylı ifadeyi sildi. "Yalan mı söylediğimi düşünüyorsun?" Oturduğu yerden ayağa kalktı bir iki adım atarak yakınlaştı. "Saat olmuş kaç, geç gelmişsiniz üstelik iki kişinin yapacağı temizliği tek başıma yapmışım ve gelmiş burada bana yalan söylediğimi mi ima ediyorsun?" dedi. Ona cevap vermem öfkesini körüklüyordu. Dilan, bana nederse desin duymamazlıktan gelirdim hep, arada sinirlerime çok dokunduğu için cevap verirdim ve o anlarda da şimdi olduğu gibi öfkelenirdi ona cevap vermemi kaldıramazdı. Hiç cevap vermeden yeşil gözlerimi gözlerine diktim. Dilim bir şey söylemese de gözlerimden aldığı cevapla kaşlarını iyice gözlerinin üzerine indirdi. Dudaklarını aralamıştı ki Halime teyze'nin araya giren sesile vazgeçti. "Kızlar tartışmayı bırakın akşama misafir geliyor, hazırlık yapmamız gerekir. De hayde, herkes işinin başına." dedi. Dilan, son kez bana baktı kalktığı yere oturdu. Bense anında sakinleşerek börek yapmaya devam ettim. Dilan'la sadece bugün değil her gün böyleydik. Sürekli bana bulaşır öfkelenme mi ya da üzülme mi istemek için her şeyi yapardı. Dili yılandan daha sivriydi. Ortamda ki gergin hava dağıldığında mırıldanarak böğrek yapmayı bitirdim ve fırına attım. Ellerimi musluğun altında yıkadım Gülcemal teyze'ye yardım ettim. Gülcemal teyze, elini belimi attı 'Boşver kızım.' dedi. Burada ki herkes kimin ne olduğunu çok iyi bilirdi ve Dilan'ın da nasıl birisi olduğunu çok iyi bildikleri için onunla ağız dalaşına girme mi istemezlerdi. Derin bir nefes aldım ciğerlerime işimi yapmaya koyuldum. Aradan kaç saat geçti bilmiyorum kendimi yaptığım işe o kadar kaptırmıştım ki annemin yanıma geldiğini fark etmemiştim. Bir an da kolumda hissettiğim tenle yerimden hafifçe sıçradım annemi gördüğümde ise bir rahatlama çökmüştü içime. "Anne, ödümü kopardın!" dedim elimle kalbimi tutarak. Annem hafifçe güldü ve kolumu okşadı. "Keça min (kızım), sen git dışarıyı süpür ben yemekleri hallederim." dedi. "Tamam." ellerimi musluğun altında yıkadım mutfaktan çıktım. Mutfak en alt katta olduğu için merdiven inme derdim yoktu. Aynı katta bulunan temizlik odasın girdim köşede duran süpürgeyi aldım, duvara asılı olan uzun hortumu da aldım temizlik odasından çıktım. Süpürmeye başlamadan önce hortumu duvarda köşede montalı olan musluğun ağzına koydum ve suyu açtım, bir elimle yere su tutarken diğer elimle süpürüyordum. Bir süre sonra musluğu kapattım süpürmeye devam ettim. Belime ağrılar girdiğinde boşta ki elimi belime attım. Yerleri güzelce süpürdükten sonra hortumu ve süpürgeyi temizlik odasına koydum. Belim ortadan ikiye ayrılacaktı sanki çok ağrıyordu. Mutfağa gireceğim sıra merdivenlerden inen Avjir teyze'yi gördüm merdivenlerden biraz sarsak iniyordu. Elimi belimden çektim yönümü ona döndüm karşı karşıya geldiğimizde gözlerim endişeyle Avjir teyze'nin yüzünde dolandı. "İyi misin Avjir teyze?" dedim biraz yaklaşarak kolunu tuttum. Kadının yüzünden boynuna terler akıyordu yüzüne bakıldığında da iyi olmadığı anlaşılıyordu. "İyi değilim keça min (kızım)." dedi ah'layarak. "Ne oldu neyin var, Avjir teyze?" diye sordum. "Ayy hiç bilmiyorum ki keça min (kızım). Çamaşırları asıyordum birden başım döndü, ay bir kötü oldum." Avjir teyze'yi içeri doğru yönlendirdim. "Başına güneş geçmiş olabilir. Sen içeride otur dinlen, ben çamaşırları hallederim." dedim. Mutfaktan içeri girdiğimizde Avjir teyze koltuğa oturdu. Annem hemen yanımıza gelip ne olduğunu sorduğunda kısa bir özet geçtim. Annem ve Gülcemal teyze, Avjir teyze'yle ilgilendiğinde bende çamaşırları asmak için avluya çıktım. Yakıcı güneş gözlerime vurduğunda acıyla gözlerimi kıstım. Köşede duran çamaşır sepetinden ıslak çamaşırı aldım, silkeledim, ipin üzerine astım. İpte sadece üç beş kıyafet tek asılıydı. Kavrucu sıcağın altında çamaşırları ipe astım. Allah'ım bu nasıl sıcak?! Boynumdan süzülen terleri elimin tersiyle sildim. İçi boş çamaşır sepetini aldım aşağıya inmek için merdivenlere yürüdüm. Arkamdan birinin ard arda ismimi bağırmasıyla gülümseyerek arkamı döndüm. "Yaşmîn!" Konağın gelini olan Bejna Xanım'ın küçük oğlu, Şîyar bana doğru koşuyordu. Henüz daha dört yaşındaydı.Yanıma geldiğinde sıkıca bacaklarıma sarıldı elimdeki sepeti yere bıraktım ve ellerimi onun sırtına koydum. İkinci katın tam ortasında duruyorduk. Neşeyle bir kez daha ismimi söyledi. "Yaşmîn!" diye. Dudaklarımdaki gülümseme büyüdü. "Efendim canım." dedim içimdeki sevgiyle. Başını yukarı doğru kaldırıp gülümseyerek bana baktı sonra tatlı diliyle konuşmaya başladı. "Yaşmîn, ben her yerde şeni aradım neredeydin?" dedi. 'S' harfini söyleyemiyordu. Bir elimle Şîyarın sarı saçlarını okşadım. Allahım yiyeceğim şimdi bunun küçük ağzını! "İşlerim vardı onları yapıyordum." dedim. Kafasını olumlu anlamda salladı, bacaklarıma dolalı kollarını az bir şey gevşetti. "Beraber oyun oynayak?" diye tatlı diliyle sordu. Mavi parlak gözleri beklentiyle yeşil gözlerimin içine bakıyordu. Derin bir nefes aldım saçlarındaki elimi yanağına götürdüm okşadım şefkatle. "Çok isterdim ama yapılacak işlerim var. Sonra oynasak olur mu canım?" dedim. Şîyar, küçük dudaklarını büzerek mutsuzluğunu belli etti. "Ama canım sıkılıyo." dedi 'o' harfini uzatarak. "Benimle oyna, Yaşmîn." Kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım. "Şimdi işlerimi yapmam lazım canım, söz sonra oynuyacağım seninle." "Yaa ama," diye kollarını ayırdı bacaklarımdan kollarını göğsünde birleştirip arkasını döndü. "Küştüm." dedi. İçimdeki burkulma baş gösterdiğinde ellerimi dizlerine bastırarak boyuna eğildim kaşlarımı havaya kaldırarak bana küsen tatlı erkek çocuğuna baktım. "Benimle barışırsan sana çikolatalı kek yaparım." dediğim an Şîyar, gözlerini kocaman açarak önüne döndü çikolatalı keke asla kayıtsız kalamazdı. "Tamam." dediğinde dişlerimi göstererek güldüm. Elinden tutarak kendime doğru çektim ve yumuşak yanaklarına öpücük kondurdum oda gülerek yanaklarımı öptü. Bazı günler Şîyar'la çocuk olmayı seviyordum küçükken çocuk olamamıştım şimdi yirmi yaşındayım ve küçük bir çocukla çocuk oluyordum, küçükken bulamadığım çocukluk arkadaşımı bu yaşımda bulmuştum. İçimde hep çocuk kalan bir tarafım vardı ve her cocuklaştığımda neşeyle çığlık atıp etrafında koşuyordu. Babam, çocukluğumu içimde bir ukde olarak bırakmıştı. "Yaşmîn?" dedi soru mayetinde. "Efendim," dedim. "Beni şeviyon mu?" diye sordu, Şîyar. Bu soruyu günde en az yüz bin kere sorardı ve bende hiç bıkmadan hep aynı cevabı verirdim. "Seviyorum." "Bende şeni şeviyorum." dedi. Dayanamayıp yine yanaklarına öpücüklerimi kondurdum. Bu çocuğun tatlı halleri beni bitirecekti. "Şîyar!" Bejna Xanım'ın sesini duyduğumda ayağa kalktım arkama baktım. Bejna Xanım, kaşlarını gözlerinin üzerine indirmiş kızgın bir ifadeyle yanımıza geliyordu. "Ben sana banyodan çıkma demedim mi, oğlum?!" dedi Şîyar'a. Anlaşılan Şîyar yine annesinin sözünü dinlemeyip kaçmıştı. Şîyar, omuzlarını 'banane' anlamında kaldırıp indirdi biraz önce ki mutsuz ifadesi yüzünde yer buldu. "Ben banyo yapmayacam!" dedi. "Pis mi olmak istiyorsun?" dedi Bejna Xanım. "Evet!" diye söyledi. Bejna Xanım, yumruk yaptığı ellerini beline koydu. " O zaman hiç kimse senle oynamaz tek kalırsın." dedi. Şîyar'ın mutsuzluğuna öfke de eklendiğinde yerinde tepindi annesine kızdı. "Yaaa, banane oynamaşınlar, banane!" "Yasmîn de seninle oynamaz." dedi. Şîyar'ın mavi gözleri ok gibi bana döndü. "Oynamaz mışın, Yaşmîn?" Kafamı iki yana salladım ve Bejna Xanım'ın küçük oynuna ayak uydurdum. "Eğer pis olursan oynamam." dedim. "Ama şöz verdin." "Eğer pis olmazsan oynarım seninle ama pis olursan oynamam." Şîyar, annesinin yamacına sokuldu. "Anne beni yıka!" diye bağırdığında dudaklarımda ufak bir gülüş vardı. "Benim oğlum bir tek sana kayıtsız kalamıyor, Yasmîn." dediğinde gülüşüm büyüdü. Biliyordum. Şîyar'ın en sevdiği oyun arkadaşı bendim. "Biliyorum, bende onun bu tatlı hallerini çok seviyorum." dedim. "Yaaa," diyen Şîyar'la bakışlarım mavi gözleri buldu. Bejna Xanım'la birlikte Şîyar'ın cevabına güldük. "Evet, benim oğlum çok tatlıdır ama çokta yaramazdır." dedi. Bejna Xanım, son sözlerini söylerken oğluna bakmıştı ama oğlu annesine değil kafasını yukarı kaldırmış bakıyordu. Birden "Amca!" diye bağırdığında kafamı yukarı kaldırdım. Kalbim normal ritimdeyken, yukardaki kişiyi görmemle ritmini bozdu hızlı hızlı atmaya başladı. Gözlerime değen kara gözlerle soluksuz kaldım. Bir kat yukarda iki elini taştan balkona koymuş bize bakan daha doğrsu bana bakan bir Awir Hazar Zemheroğlu vardı. Ne Zamandan beri bizi izliyordu? ☀️ Instagram: zeeynepyllmz Tik Tok: zeeynepyllmz Umarım bölümü begenmişsinizdir. Bu bölümün kısa olduğunu biliyorum diğer bölümler uzun olacak. Bu bölüm kitaba ufaktan bir girişti diğer bölümde konuya girmeye başlayacağız. Yeni bölüm de görüşürüz Allah'a emanet olun 🤍 |
0% |