Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13.Bölüm: Kabus Gülümsemesi

@zeynepzorkirisci

 

 

 

Gördüğüm bu sahne sanırım aklımdan hiç çıkmayacaktım. Önümüzde kasabanın ismine tam olarak uygun olan kapkara ağaçların üstünden daha önce hiç görmediğim adamlar çıktı. Bu beni hayvan çıkma ihtimalinden daha da korkutmuştu. Soluma baktığımda Hilda'yı gördüm, yüzünde zafer gülümsemesi gibi bir gülümseme vardı. Aklım almıyordu. Belki de kabullenemedim. Tamam, yüzünde bir gülümseme olabilir ama zafer gülümsemesi biraz fazla değil miydi?

 

 

 

Sesimin titremesine engel olamadan;

 

 

 

"Hilda, neler oluyor?" dedim.

 

 

 

Hilda'nın yüzündeki gülümseme pis bir sırıtışla döndü. Ağaçlardan çıkan adamların yanına geçti

 

 

 

İhanet. Umarım bu bir ihanet değildir.

 

 

 

"Düşündüğüm şey mi yoksa?" dedim.

 

 

 

Biraz daha konuşursam ağlayacağım çok belliydi.

 

 

 

Hilda bana acırcasına baktı, bana üzülüyormuş gibi dudaklarını bükerek;

 

 

 

"Ne oldu Rüya? Yoksa seninle dost olup sonsuza kadar iyi anlaşacağımızı mı sandın? Eğer öyleyse senin adına çok üzüldüm, inan bana."

 

 

 

Ben tam ağzımı açıp savunma yapacakken beni eliyle durdurup konuştu;

 

 

 

"Bu arada, neden Nick ve Vector'a haber vermedik, demiştin ya. Yaşasalardı emin ol onları da çağırırdım."

 

 

 

Dizimin üstüne düştüm. Ne zaman ölmüşlerdi?

 

 

 

Bir dakika, Hilda yalan söylüyordu. Doktorla konuşurken Vector'un adı geçti. Bu kesinlikle yalandı.

 

 

 

"Yalan söylüyorsun. Sen doktorla konuşurken, Komutan Vector emretti, dedi. Yalan söylüyorsun."

 

 

 

Hilda koca bir kahkaha attı.

 

 

 

"Sen gerçekten o konuşmanın gerçek olduğunu mu zannettin? Bak sana bir daha üzüldüm."

 

 

 

Karın boşluğuma ve kesik olan elimde ciddi bir ağrı vardı. Elim kanıyordu. Tamam, elimin yaralı olduğunu zaten biliyorum fakat karnım? Karnımda neden bıçak yarası gibi bir bir ağrı vardı?

 

 

 

Ağrının olduğu yere baktım. Kıyafetimde ne bir kan lekesi ne de yırtık vardı.

 

 

 

Şimdi anlamıştım. Buraya gelmeden önceki hayatımı düşündüm. Günlerce sıfır uyku, uyku uyudumda olan kabuslar...

 

 

 

Sanırım eski halime dönüyorum. Ya da buraya hiç gelmemiştim, sadece kabusum bana uzun geldi.

 

 

 

Ağrım katlanılmaz duruma geldi. Sanki önümdeki gitmişti sadece bazı sesler duyuyordu.

 

 

 

Yine o vardı. Yine onu gördüm. Onu en son gördüğümde buraya gelmiştim. Belki de kabuslarımın kötü bir hediyesiydi bana. Belki de gerçekti. Bunu sorgulamasın yeri değil.

 

 

 

Belki o beni evime götürür, ne dersiniz? Götürür mü?

 

 

 

O kim mi? Hani bir ormanın içinde kaybolmuştum, o gözükmüştü gözüme, korkudan bayıldığım kendimi Karanlık Kasaba'nın ormanında bulmuştum. Yansımam demiştim ona çünkü o an banim yansımadı. Fakat şimdi sadece bir gölgeydi benim için.

 

 

 

"Bu sürprizini beğendin mi Rüya Hanım?" dedi gölge.

 

 

 

Ben hiçbir tepki veremezken kulağıma başka bir ses yerleşti. Bu ses Vector'u aitti. İçimde nasıl yeşerdiğine anlam veremediğim bir güven filizi yeşerdi.

 

 

 

"Daha uyanmadı mı?"

 

 

 

Konuyka bağlantısız bir cümleydi ama ses tonu sanki beni bu kabustan çekip çıkardı.

 

 

 

Uyanmam lazımdı. Gölge sesten rahatsız Olmuş gibiydi. Bir o yana gitti, bir bu yana gitti. En sonunda ise gözden kayboldu ve bir daha görünmedi.

 

 

 

Ama bir sorun vardı. Ben acıyla kıvranırken kesinlikle uyanamıyordum.

 

 

 

Rüya yatakta kıvranıyordu. Odadaki diğer üç kişi ise uyanmasını bekliyor gibiydi. Çünkü eğer şimdi müdahale ederlerse daha çok korkacağındam korktular.

 

 

 

Ama Vector daha fazla dayanamayıp uyandırdı. Rüya uyandığında Vector'a uzun uzun baktı. Kafasını diğer tarafa çevirdiğinde ise Nick ve Hilda ile karşılaştı. Hilda'yı görür görmez korkudan sıçradı. Yatakta doğruluğunda Hilda kendisinden korktuğunu anladığında bir adım geriye gitti.

 

 

 

Vector sesini oldukça kısık tutarak konuştu;

 

 

 

"Rüya, Hilda ile alakalı bir kabus mu gördün?"

 

 

 

Olabildiğince ılımlı gözükmeye çalışıyordu Hilda ve Vector. Nick ise şu anlık sadece gözlem yapıyordu.

 

 

 

Rüya sadece kafasını salladı.

 

 

 

"Peki bize anlatmak ister misin?" dedi Hilda.

 

 

 

Rüya bu teklifi kesin bir şekilde reddetti. Dudaklarından bir kelime dahi çıkmıyordu. Sadece kafa hareketleriyle reddediyor veya onaylıyordu.

 

 

 

Nick ilk defa konuştu;

 

 

 

"O zaman biz çıkalım."

 

 

 

Rüya bunu da reddetti. Hilda sadece kendisinin çıkmasını teklif ettiğinde Rüya mahcup bir şekilde onayladı.

 

 

 

Hilda tam kapının yanına gittiğinde Rüya konuşma kararı aldı;

 

 

 

"Hilda, biz seninle ilaç almaya gittik mi?"

 

 

 

Hilda ikinci defa samimi ve içten gülümsemesini takındı.

 

 

 

"Gittik." dedi.

 

 

 

"Peki sonra ne oldu?" dedi Rüya.

 

 

 

"Dışarıdan mı anlatayım?"

 

 

 

Rüya bunu aklından çıkarmıştı.

 

 

 

"Hayır, hayır tabii ki de. Gel lütfen."

 

 

 

Hilda Rüya'nın ayak ucuna oturdu. Bu bir tepki ölçmeyi esasında. Rüya korkacak mı yoksa korkmayacak mı?

 

 

 

Hilda'nın düşündüğü gibi oldu ve Rüya korkmadı.

 

 

 

"Anlatmaya nereden başlayayım?"

 

 

 

"Sığınakta çıktığımızda her ne olduysa anlat lütfen."

 

 

 

Hilda anlayışlı bir şekilde başını salladı.

 

 

 

"Biz sığınakta çıktıktan bir süre sonra ormanda yürüdükten sonra ormandan fısıltılar gelemeye başladı, biz de ne olabileceği hakkında seninle tahminler yürüttüm hatta konuşmalarımız da biraz komikti şahsen."

 

 

 

Rüya gülerek başını eğdi.

 

 

 

"Hatırlıyorum."

 

 

 

Hilda devam etti;

 

 

 

"Sonra önümüze bir ok düştü ve ne yalan söyleyeyim bu beni çok rahatlattı

 

 

 

Çünkü konuşan hayvanlara yem olmaktansa savaşarak ölmeyi yeğlerim."

 

 

 

Rüya Hilda'nın lafını kesti;

 

 

 

"O an sende yüklü olan bütün stres, endişe, korku her neyse senden çıkıp bana yüklendi." diyerek güldü.

 

 

 

Hilda gülüşüne karşılık olarak güldü.

 

 

 

"Sonra ise ağaçlardan askerler çıktı ve biz birbirimize baktık. İkimizde hemen kılıcımıza davrandık, haliyle karşı tarafta kılıçlarını ellerine aldılar. Aramızda hiçbir konuşma geçmeden bize saldırdılar. Zaten çok fazla kişi değillerdi, beş-altı kişi ancak varlardı. İki kişi sana iki kişi bana saldırdı, geriye kalanlar ise ben bana saldıranlar öldürünce bana geldiler. Sen o sırada bir kişiyi yaralamıştın yerde yatıyordu ama diğeri de seni karın boşluğundan yaralamıştı. Sen yerde yatıyorken seni yaralayan kişi seni öldürecekti fakat Vector'un oku onun ensesinden girip gırtlağına çıktı."

 

 

 

Rüya hepsini hatırladı. Ama aklında bir soru vardı.

 

 

 

"Ama sen bana Nick ve Vector'a haber vermediğini söylemiştin."

 

 

 

"Haber vermedim zaten, konuştuğum doktor senin elindeki yarayı görünce Nick'e söylemiş. Sonra da ilaç almaya gittiğimizi söylemiş."

 

 

 

Hilda göz devirdi.

 

 

 

"Onlardan bir fırça yemediğim kalmıştı zaten, haber vermediğim için o da oldu."

 

 

 

Göz devirme sırası Vector'daydı.

 

 

 

"Doktor haber vermeseydi ne yapacaktın Hilda komutanım?" dedi Vector.

 

 

 

Hilda gülümsedi.

 

 

 

"Çok çok ağır yaralanırdık ne abarttınız ya!"

 

 

 

Bu sefer Nick tepki verdi;

 

 

 

"Tabii ya ne abarttık biz de çok çok sığınağa gelene kadar kan kaybından ölürlerdi, abartılacak hiçbir şey yok!"

 

 

"Bu sefer haklısın Nick, fazla abarttınız." dedi Hilda.

 

 

Hilda bundan eğleniyorduk fakat Vector ve Nick için aynı şey geçerli değildi.

 

 

Rüya farklı bir konu açtı.

 

 

"Ne yapacağız şimdi?"

 

 

Hilda cevap verdi;

 

 

"Plan."

 

 

Nick alkışlama başladı, Vector ise sinirden gülüyordu. Rüya ise hallerine gülüyordu. Kabustan sonra bu kanuşmalar kafasını dağıtmıştı.

 

 

"Sen ne kadar zeki bir kızsın ya, Hilda." dedi Nick.

 

 

Hilda egoist bir tavırla kızıl saçlarını geriye atarak;

 

 

"Evet, öyleyim." dedi.

 

 

Vector ve Rüya ikisinin bu haline gülme krizine girmişti. Vector gülmesi bittikten sonra derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordu. En sonunda konuşabilecek duruma geldiğinde;

 

 

"Bu kadar beyin kafanda ağrı yapmıyor mu?" dedi ama sonlara doğru tekrar gülmeye başladığı için pek anlaşılmadı.

Loading...
0%