@zeynepzorkirisci
|
Uzun kızıl buklelerini geriye attı küçük Hilda. Daha sekiz yaşındaydı ama sokakta kalan küçük bir kızdı. Her gece olduğu gibi bu gece bekçiden kaçması lazım yoksa geçen gecelerde şahit olduğu üzere Hilda gibi sokakta kalan arkadaşlarına yapmadığını bırakmayan bekçi bu sefer onu yakalayabilir.
Etrafa bakmaktan yorulan mavi gözlerini birkaç kez kırptı. Gökyüzü lacivert rengine bürünmüştü bile Hilda'nın artık geceleri gizlice kaldığı barın ahırına gidip erkenden uyuması lazımdı çünkü sabah erken kalkıp ekmek fırınında biraz çalışarak hem ekmek almak hem de para kazanması onun için büyük lütuftu. Kimsesizdi, bu liman şehrine yeni gelmişti. Kaçak yollarla herhangi bir geminin boş fıçılarından birinin içine girmişti. Bir fıçıya sığabilecek kadar zayıf, kısa ve çelimsizdi. Ve de bir fıçıya girebilecek kadar çaresiz. Kızıl Ada'da ve kanlı Ada'daki günleri onun için pekte iyi değildi. Burada iyi günler geçirmeyi umuyordu ama umduğu kadar iyi değildi. Hilda düşüncelere dalmışken bekçinin öksürme sesi geldi.
Hilda bu sesi biliyordu demekki herkesin işi bitmişti sadece bar gibi mekanlar açık kalacaktı.
Hilda küçük yaralı ayaklarıyla var gücüyle koşmaya başladı. Ama artık yaralarından dolayı koşması hatta yürümesi bile çok zordu. Şansını denedi ama bir yere kadar koşabildi. Sonra sendeleyerek yere düştü ama Hilda küçükte olsa mücadeleci bir ruha sahipti, doğumundan beridir mücadele içindeydi. O yüzden sürünerek gitmeye karar verdi. Sabah yağmur yağmıştı o yüzden yerler hafif nemli ve çamurdu. Ama olsun! Hilda en azından bekçiye yakalanmayacak. Tabii ki de öyle olmadı. Sürünürken çıkardığı sesten ötürü bekçi onu fark etti ve onu kolundan tuttuğu gibi kaldırdı. Hilda acısından ötürü inledi fakat bekçi onu duymadı bile. At arabalarının geçmediği bir yere çekti Hilda'yı bekçi ve hızla sordu;
"Evin nerede senin? Annen baban kim? Niye bu saate buradasın?"
Hilda kıvrak zekasını kullandı.
"Saatin bu kadar geç olduğunu fark etmedim efendim. Şimdi izniniz olursa evime gitmek istiyorum."
Ama bekçi bu söylediğine inanmadı;
"Sokak çocuğu değil misin yani? O zaman niye ayakkabıların yok ve yerde sürünüyordun?"
Hilda tam cevap verecekken uzaktan onlara doğru gelen ve aynı zaman da ıslık çalan bir kadın bekçinin yanında belirdi.
"Annesi benim, kızımın geç saatlere kadar oyun oynama hakkı yok mu bekçi?"
Biraz kibirli ve üstten bakan bir kadındı anlaşılan. Bekçi cevap vermek için ağzını açtı ama kadının onu aşağılar gibi bakmasına dayanamadı ve hızla oradan uzaklaştı. Kadının kibirli bakışları kıza dönünce düzeldi. Küçük Hilda'nın mavi gözleri umutla parladı.
Kadın kız elini uzattı;
"Benimle gelmek ister misin Hilda?"
Hilda adını bilmesine oldukça şaşırdı. Kaşları havalanırken sorgulamayı bıraktı ve kadının elini tuttu.
Kadının evine doğru yol aldılar. Ev mavi tonlarından yapılmış iç açıcı bir evdi.
"Efendim benim bir evim var."
"Barın ahırı mı Hilda?"
Hilda başını önüne eğdi.
"Burası artık ikimizin evi, ben burada sana hem kendini savunmayı hem de şifacılık hakkında her şeyi öğreteceğim. Umarım beni seversin."
Kadının yüzünde anlamsız bir gülüş oluştu.
Hilda sanki bu kadını bir yerden tanıyordu ama çıkaramıyordu.
"Hem burada kardeşlerinde olacak."
Hilda'nın gözleri yeniden parladı. Merak ediyordu kimler diye. Ama kadına hiçbir şey söylemedi.
Eve girdiklerinde koltuğa iyice yayılmış iki erkek çocukluğuyla karşılaştılar. Eve girenleri gören iki çocukta bir anda ayaklanıp kadının ve Hilda'nın önünde durdular. Kadın konuştu;
"Çocuklar, kız kardeşinizle tanışmak ister misiniz?"
Hilda bir an onu istemediklerini düşündü. Ve üzüntüsünü belli etmek istemedi ama yine de dudakları büküldü.
İkisinden küçük olan, kahverengi saçlarına uygun gözlere sahip çocuk kocaman gülümseyerek küçük kıza baktı. Hilda'nın içinde yine umut filizlendi. Ve o da kocaman gülümsedi.
Erkek çocuğu biraz çekinerek sordu;
"Rahatsız olmazsan sarılabilir miyim?"
Arkadaki sapsarı saçları ve masmavi gözlü çocuk gülümseyerek ilk defa konuştu;
"Ben de sarılabilir miyim?"
Hilda heyecandan ve mutluluktan konuşamadı bile sadece başını olumlu anlamda aşağı yukarı sallamakla yetindi.
"Benim adım Vector, beni sevdim değil mi kardeşim?"
Vector Hilda'yı sıkıca sarılırken kendini de tanıştırmış oldu.
Sarılmalar bitince sarışın çocuk Hilda'ya yaklaştı ve tokalaşmak için elini uzattı;
"Ben Nick, Vector'dan daha büyük ve daha güçlüyüm. Ve tabii ki de daha iyi. Ona çok takılma."
Hilda kıkırdayarak Nick'in elini tuttu tokalaştılar sırada konuştu; "Ben de Hilda." Nick Hilda cümlesini bitirdikten sonra ona sıkıca sarıldı. Kadın onları öylece izliyordu. Hilda kadına dönüp gülümseyerek; "Sen kendini tanıtmadın." dedi. Kadın kızın boyuna gelmek için eğildi ve elini uzattı; "Ben şifacı aynı zamanda savaşçı mol, sen bana kısaca mol de yeter." Mol'un elini sıkıca tutu ve tokalaştılar.
|
0% |