@zeynepzorkirisci
|
Kadın onların tepkisine sadece yarım bir gülüş atmakla yetindi. Hilda'yı tanışmalarına şaşırdım çünkü onların yanında hiç görmemiştim, ismi dahi geçmemişti.
"Nick! Bayağı yaşlanmışsın, nasıl bu kadar yaşlanabildin?"
Nereden ve nasıl tanışmışlar hiçbir fikrim yok ama kötü bir geçmişleri olmadığı aşikar.
"Yaşlılığım daha sonra konuşuruz, kim saldırdı gördün mü?"
Hilda artık iyice rahatlamış gibiydi. Merdivenin son birkaç basamağınıda rahat ve sanki hiç saldırı olmamış gibi sakince indi. Çizmelerinden çıkan ses sinir bozucu şekilde yankılanıyordu sığnağın girişinde. Geldi ve Nick'in önünde durdu.
"Ben saldırdım."
Şok içinde ağzım açıldı. Öğretmenlerde de hafif bir şaşkınlık vardı ama Nick ve Vector'da mimik dahi oynamamıştı.
"Tamam o zaman saldırıyı bitir ve konuşalım ne dersin? Daha medeni bir yol. Zaten saldırınız da bir işe yaramamışken bence bu teklifi reddetme."
Vector ekstra sakin ve rahat döktü kelimeleri dudaklarından, gardını düşürmüş gibiydi ama güven duygusundan geldiği barizdi.
"Saldırımın işe yaramadığını kim söyledi sana kardeşim?"
Hilda oldukça rahat konuşmuştu.
"Görmüyor musun burnumuz bile kanamadı kardeşim."
Vector son kelimeyi baskın söylemişti. Neden birbirlerine kardeşim dediklerini çözemedim ve bu aklımı rahatsız edip, merak duygumu besledi.
Hilda'nın yüzüne anlık olarak kibir yerleşti.
"Eğer isteseydim kimse buradan sağ çıkamazdım bunu en iyi sen biliyorsun komutan."
Bu sefer de komutan demişti, az da olsa bir şeyler bildiğimi düşünmüştüm. Ama görünüşe bakılırsa hiçbir şeyden haberim yok.
"Biliyorum, bilmez olur muyum hiç?"
"Bilmene sevindim, o zaman masaya oturabiliriz ne dersiniz?"
"Anlaştık, komutan."
Nick'in sesi konuşmanın son noktasını koymuştu.
Hilda elini Nick'e uzattı. Nick karşılık verdiğinde Hilda anlaştık der gibi gözlerini yavaşça kapatıp açtı.
Sonra da hiç de aceleci olmayan adımlarla merdivene doğru dönüp, ağır adımlarla uzun merdivenleri çıkmaya başladı.
Hilda çıkana kadar kimse tek kelime dahi etmedi. Kapı yüksek bir sesle kapanınca herkes birbiriyle fısıltı şeklinde konuşmaya başladı.
Ben de Vector'u kolunu tutup, soru sormak için kendime çevirdim.
Vector'da hal ve hareketlerimden ya da yüz ifadeden anlamış olacak ki ben konuşmadan hemen konuşmaya başladı;
"Şuan sorgulamasın sırası değil, sonra bana istediğin soruyu sorabilirsin. Söz veriyorum cevapsız bırakmayacağım."
Sadece başımı sallamakla yetindim. Ortamdaki sesler yükselince Nick'in sesi uğultuyu bir balta gibi kesti;
"İşaret geldiğinde dışarıya çıkacağız, kimse tek bir kelime dahi etmesin buradaki kimsenin kalbini kırmaktan çekinmem."
Uğultu bir anda kesildi ve bir daha ses çıkmadı.
Dışarıdan tam olarak kavrayamadım bir ses yükseldi. En az Hilda'nın boyunun çıkardığı ses kadar sinir bozucuydu.
Nick ve Vector bakışıp kafalarını bir kere sallayıp işaret bu olduğunu gösterdiler.
Nick konuşmaya başladı;
"İşaret verildi, şimdi sakince dışarıya çıkıyoruz her şeye hazır olarak çıkın herkes yanına kılıç veya ok alsın."
Bende mi? Kullanmayı bilmeden daha çok elime yüzüme bulaştıracağım belli. Ne yapacağım ben?
Vector sanki içimdeki kaygılı sesleri duymuş gibi kulağıma eğilip, fısıldadı;
"Sakın benim yanımdan ayrılma arkama geç yeter."
Herhangi bir cevap vermemi beklemeden önüne döndü.
Diğer eğitmenler ve de Nick kılıç kullanamadığım bildiklerinden en önümüzde Nick ve iki eğitmen, en arkamızda ise yine bir kaç eğitmen durdu. Bizi korumak amaçlı aralarına aldılar. Uzun merdivenleri bir bir çıktık.
Nick kapıyı gürültülü bir şekilde açtığında irkildim.
Sıralama değişmeden dışarıya çıktık. Okulun ilk girdiğimde hali ile şuan hali arasında pek bir fark yok gibiydi. Sadece bütün camlar parçalanmış ve yerde, eşyalar ise kısmen yerdeydi.
Okulun kapısından çıktık ve karşımızda sadece Hilda vardı. Dudağının bir kenarı yukarıya kıvrılmış gülüyordu.
Nick eğitmenler doğru döndü;
"Tehlike ortadan kalktı merak etmeyin, okulun düzeltilmesi için kasabadan gerekli yardımlar yapılacak herkes evine gidip dinlensin."
"Tehlike geçti mi? Kadın az önce kendisinin saldırdığını söylemedi mi? Kafayı mı yedin sen?" diyerek yükseldi bir erkek eğitmen, cüssesinden yakın dövüş uzmanı olduğu apaçık ortadaydı.
Nick en sert ve uyarıcı bakışlarını kuşanıp;
"Sorgulamamanızı ve soru sormamanızı söylediğimi hatırlıyorum."
Adamın sinirden çenesi kasılıp gerildi ama sesini çıkarmadı. Nick herhalde kasaba genelinde otorite sahibi bir kişiydi. Böyle olmasının nedeni ise güçlü, akıllı, zeki, cesur ve de en büyük etken olan sert kişiliğiydi.
Eğitmenlerin hepsi tek kelime etmeden bir bir çekip gittiler.
Hilda'nın yüzünde rahat bir ifade oturdu.
"Anlaşmaya nereden başlıyoruz Vector?"
"Sizi kasabamızda ağırlamak isteriz komutanım."
"Zevkle eşlik edeceğimden şüpheniz olmasın." ⚫
Kasabaya varmıştık. Yine sığnağa girmiştik sanırım özel toplantıların yapıldığı yer olarak sığınak seçilmişti.
Sığnağa ulaşmadan önce kasabanın şuana kadar gördüğüm en kalabalık hali ile karşılaştım. Bu benim için şaşırtıcı diğerleri hatta Hilda için bile normal bir şeydi.
Şimdi sığnağın kaldığım yerden bambaşka bir yerine geldiğimizi düşünüyorum. Odama çıkacak yolun tam zıttı yönünde ama aynı yermiş gibi hissettiriyordu bunun nedeni ise bir milim bile fark olmadan eşit aralıklarla üzülmüş meşaleler, bire bir aynı gri tonunda olan duvarlar, yerin altında olduğumuzdan dolayı oluşan hafif küf kokusu burnuma dolduğunda sanki ilk geldiğim zaman ki oluşan kaygı, korku,stres, endişe duyguları aynı sülietlerle karşıma çıkıp en güçlü halleriyle vücuduma sıkı sıkı doladılar kollarını.
Ama artık çok bir önemi yoktu benim için bu duyguların, sebebi ise güven duygusunun hepsinden önce beni etkisi altına alıp korumasıydı.
Uzun koridorları düşüncelerle bir çırpıda yürüyüp konuşacakları yere gelmiştik.
Adımlarım duraksadı. Ya beni istemezlerse? Bana güvendiklerini hiç zannetmiyorum sadece içlerindeki koruma iç güdüsü tehlikeli anlarda devreye giriyordu.
Tabii bu benim şahsi fikirlerim, akıllarını okuyacak kadar tanımıyorum. Belki buradan kaçma ihtimalim olacak ve onları hiç detaylı bir şekilde tanıyamayacağım.
Bu düşünce beni üzdü, neden üzüldüğüm hakkında en ufak bir fikrim dahi yok.
Vector ile yan yanaydık. Kolunu hafifçe sıkıp bana dönmesini sağladım.
"İstersen ben odaya gideyim Vector."
"Neden?"
"Konuşacaklarınız varmış ya, belki rahatsız hissedersiniz ben en iyisi odada sizi bekleyeyim."
"Eğer gelmeni istemiyor olsaydık, seni zaten odana bırakır öyle giderdik, rahatsız olmayız merak etme."
"Ya diğer ikisi senin gibi düşünmüyorsa?"
Vector tam cevap verecekken araya Hilda'nın girmesi ikimiz arasındaki konuşmayı keskin bir kılıç gibi kesti;
"Biraz daha konuşmaya devam ederseniz sadece ikimiz odaya gireceğiz ve sizi katiyen yanımıza sokmayacağız."
"Anlaşıldı." dedik Vector ile aynı anda.
Odaya girdiğimizde upuzun, kahverengi ahşap bir masa, sırt kısmı uzun kırmızı en az koltuk kadar yumuşak sandalyelere karşılaştık. Kırmızının tonu göz kamaştırıcıydı.
Odanın duvarında olan onlarca meşala yetmezmiş gibi bir de masada altın kaplama olan şamdanlar bulunuyordu.
Herkes sandalyelerden birine yerleşti. Ben her zaman ki gibi Vector'un yanındaydım.
"Anlaşmanın şartlarını konuşmaya başlayabiliriz bence." diyerek söze atıldı Hilda.
Vector ve Nick de kafalarını salladılar.
Anlaşma amaçları neler? Anlaşma şartları ne olacak? Sorular kafamda dönerken hiçbirini sormadan direkt olarak dinlemeye karar verdim.
|
0% |