@zeynepzy
|
Sınıftan çıkarken gözüm Çınar Efe’ye takılmıştı. Birkaç teneffüstür bizimle aşağı gelmiyordu. Alara’nın söylediğine göre kendisine bir üniversite bakıyormuş. Ailesi zengin olduğu için Türkiye’nin en iyi okullarından birine gidebilirdi. Neden bunu dert ediyordu ki? Onu da yanımıza çağırmak için arkasına geçtiğim an telefonundan baktığı fotoğrafa gözüm takılmıştı. Semercioğlu Köşk’üne dalmış uzun uzun bakıyordu. Hani üniversite bakıyordu? “Çınar?” dedim temkinli bir şekilde. O ise ismini duyunca paniklemiş ve hemen telefonu kapatmıştı. “E-efendim Duygu.” “Bizimle aşağı gelsene.” “Şu an işim var. Sonra gelirim.” Peki kendi bilirdi. Davayı hala sonuçlandıramadığımdan başka yöntemlere geçmiştim. İlki Çınar’ın eski sevgilisiyle konuşmam olmuştu. Kendisi başka bir şube de okuyordu. Ben de ona küçük bir ziyaret gerçekleştirip çaktırmadan bir şeyler sormuştum. Rüzgar’la Çınar’ın arasında bir problem olup olmadığını öğrenmeye çalışmıştım fakat bir şey çıkmamıştı. Aralarının çok iyi olduğunu tüm okul biliyormuş falan filan… Buradan ekmek çıkmayınca da okul çıkışı onu takip etmeye karar vermiştim. Bunu hem müdüre hem de Murat’a söylemiştim. İkisi de beni desteklememişti ama takip etmeden nasıl bir şey bulacaktım ki? Aman zaten ikisinin de bir şeyden anladığı yoktu. Güya biri müdürdü ve okulu için endişeleniyordu. Diğeri ise kızlarla gece kulüplerine gidiyordu. Davayla ilgilenmek yerine sabahlara kadar eğleniyordu. Kendi kendime bir şarkı mırıldanarak sınıftan çıkıp bu katta ki lavaboya girmiştim. Üstümü başımı düzeltip kızların yanına gidecektim. Her teneffüs sonuna kadar açık olan lavabonun kapısı bu sefer kapalıydı. Bunu çok fazla garipsemeyip kapının kulpunu indirdim ve içeri girdim. “Bırak beni!” “Kes sesini ben konuş diyene kadar konuşamazsın!” Bu sesler Bade Gül ve Mavi’ye aitti. Duvarın dibinde ki kabinden geliyordu. “Mavi dokunma bana! Seni buna pişman ederim.” Ayaklarım yine benden bağımsız hareket ederek oraya yöneltmişti. Kabine adım adım yaklaşırken aklımdan geçenlerin olmaması için dua ediyordum. Bacaklarım tir tir titrerken su sesi duymuştum. Mavi, Bade Gül’ün kafasını klozete sokmuştu. Korkuyla ses çıkarmamak için ağzımı örtmüştüm. Belli bir süre kızın kafasını klozetten çıkarmamıştı. Bade Gül ne kadar çırpınırsa çırpınsın asla bir tepki vermemişti. Yani ben yüzünü göremiyordum şu anda. Olayı anlamaya çalışıyordum. Bildiğimiz ensesinden tutup klozete sokmuştu ve tek bir kelime etmemişti. Kimsenin de olmaması ayrı bir garipti. Girenler benim gibi bir insan olmadığı için girdikleri an dışarı çıkmışlardır muhtemelen. Her neyse. Bade Gül çırpınırken Mavi ısrarla klozetten çıkarmıyordu. “Seni burada gebertmeyi öyle çok isterdim ki ama maalesef müsait bir ortamda değiliz.” deyip kızı klozetten çıkarmıştı. Hareketleri sert ve hızlıydı. Kızın saçlarında ki su karşı da ki aynalara kadar sıçramıştı. “Mavi seni öldürürüm!” “Sus! Bir de konuşuyor. Rüzgar’la neler yaşadığınızı bilmiyor muyum ben? Sürtük seni! Sevgilimi ayartıp onu benden kopardın.” Bade’den bir kahkaha kopmuştu. “Onu benim mi ayarttığımı mı zannediyorsun? Rüzgar bana kendi ayağıyla geldi.” Bade’nin kahkahasının tonu çok fazla rahatsız ediciydi. “Senin ne mal olduğunu ben çok iyi biliyorum küçük sürtük! Küçüklüğümüzden beri her sahip olduğum şeye kıskançlıkla baktın. Her şeyimi almaya çalıştın ama bu sefer istediğin olmayacak!” Bade'nin bir suçu yokmuş gibi tüm suçu Mavi'ye atarak konuşmasına ne demeli? O tam bir arkadan bıçaklayandı. Mavi hala onun ensesini tutuyordu. Bade Gül saçmalamaya devam ederse kötü şeyler olabilirdi. “Murat’la arama girmene izin vermeyeceğim.” Murat derken? Sevgilisi daha yeni ölmüştü. Hemen onu unutup bir başkasına mı kollarını açmıştı? Bu kadar kolay mıydı gerçekten? Bade elini Mavi’nin yanağına koydu. “Mavi, bebeğim ben senden her zaman daha çekici ve daha güzelim. Sen ne yaparsan yap oyuncakların hep benim olacak.” Mavi ise onun elini tuttu sertçe. “Parmaklarını tek tek kırıp sana yediririm.” Dişlerinin arasından konuşuyor olması onu daha korkunç yapmıştı. “Güzel fantezi.” Mavi onun ellerini bırakırken benim de gitme vaktim artık gelmişti. Duyacağımı duymuştum. Onlar çıkmadan benim yok olmam gerekiyordu. Yine aynı sessizlikle ama daha seri bir şekilde lavabodan çıkarken tekrardan Mavi’ye üzülmüştüm. Benim gibi o da aldatılmıştı. Az önce yaptıklarını da doğru bulmadım açıkçası. Kavga etmek istiyorsa bunu daha medeni bir şekilde yapmalıydı. Öyle kafasını klozete sokmakla olacak iş değildi. Kim bilir bu okulda daha nelere şahitlik edecektim? Gördüklerimden sonra büyük şoke olmuştum. Bu şeylerin de gerçekte yaşandığını bilmiyordum. En azından ben böyle şeyler yaşamamıştım. “Duygu! Duygu bir bakar mısın?” Melih bana seslenince durmuştum. Lavabodan yeterince uzaklaşmıştım. Bundan sonra kimse şüphelenmezdi. “Duygu matematik hocası yarın Quiz yapacakmış. Örnek sorular dağıttı. Ben de senin çantana yerleştirdim.” Bu matematik öğretmenin de acelesi vardı sanki. Sınavdan önce de Quiz yapmıştı. Hatta dönemim ilk sınavı da onunkisiydi. Şimdi de yeniden Quiz yapıyordu. Derslerden dolayı hiç bu kadar bunalacağımı düşünmemiştim. İyi not alabilmek için resmen gereksiz yere çabalıyordum ben de. Kendime hakim olamıyordum ki. Çalışmak zorundaymışım gibi bir his kaplıyordu içimi. “Teşekkür ederim Melih.” “Rica ederim. Sen nereye gidiyorsun?” Gidecek yerim yoktu. Lavabo da yaşananlar ve şimdi de senin yolumu kesmenle teneffüs bitmişti. Sınıfa geri dönmek zorundaydım. “Birlikte sınıfa gidelim mi?” “Olur.” O da dünden razıymış gibi heyecanla teklifimi kabul ederken Mavi’yi görmüştüm. Ondan korkuyordum artık. “Duygu sana bir şey sormak istiyorum.” “Tabii sor.” Sağ elini sol koluna attı. “Şey sen İlker’den mi hoşlanıyorsun?” “Bu da nereden çıktı?” Sanırım onunla bir randevuya çıktığımı biliyordu. “Seni onunla görmüşler de. Ben de eğer öyle bir şey varsa boşuna umutlanmayayım diyecektim.” Ya ama sen çok tatlısın. Seni de üzmeyi hiç istemiyorum ama elimden de bir şey gelmiyor ki. “Melih doğruyu söylemem gerekirse ben ne senden ne de İlker’den hoşlanmıyorum. Bade çok ısrar ettiği için onunla bir kere buluştum. Mecbur kalmasam kabul etmeyecektim.” “Yani kararın kesin mi? Aramızda bir şeyin olması mümkün değil mi?” Üzülerek kafamı salladım. Lütfen bana kırılma Melih. “Ama neden ki? Başka birinden mi hoşlanıyorsun?” Hayır dersem hala bir umut olduğunu düşünecekti. Küçük pembe bir yalandan kimseye zarar gelmezdi. Melih bir süre üzülürdü. Sonra unuturdu. Yutkunarak, “Evet,” demiştim. “Evet, var biri.” Kafasını eğdi anladım dercesine. “O şanslı kişi Murat mı?” Herkeste bir Murat’tır tutturmuş gidiyor. Neymiş bu Murat ya? Erkekleri de kendini hayran ettirmeyi başardı. “Hayır, o değil.” “Dersteyken birkaç kere sizi bakışırken gördüm de. O zannettim.” Bakışıyor muyduk? Denk geldiğimizi biliyordum ama kimsenin fark edeceği kadar uzun sürmüyor zannediyordum. “Sen yanlış anlamışsın.” demekle yetinmiştim. Başka ne diyebilirdim ki? … “Geçen haftadan beri neden doğru düzgün okula gelmiyorsun?” dedim karşımda duran kıza. Alara’nın bulaştığı kızdı. “Duygu ben burada devam edemeyeceğim. Okuldan ayrılmaya karar verdim.” Gözlerini kapatıp kafasını aşağı eğdi. Tam da gerçek bir arkadaş buldum derken onun gitmesine izin veremezdim. “Hayır, böyle bir şey yapmıyorsun. Bu okula zekan sayesinde geldin ve şu anda imkanı daha iyi bir okulda okuyorsun. Zorbalığa karşı sesini çıkarırsan sana hiçbir şey yapamazlar. Hem alt tarafı bir su dökmüşsün bir süre sonra herkes unutur onu.” Ona niyetimin iyi olduğunu anlatabilmek için uğraşmıştım. Alara’nın onu bir kez daha aşağılamasından da kurtarmıştım. Bu yine başına gelse yine de yardım etmeye hazırdım ama o pes ediyordu. “Duygu konu sadece su dökmekle ilgili değil. Zaten su dökmüş olsaydım bir kere aşağılar hırsını alırdı ama bizim aramızda hiç böyle bir şey yaşanmadı. Olay çok başka.” Söylemek istiyormuş da bir şey engel oluyormuş gibi bir hali vardı. “Anlatmak istersen dinlerim.” Elimi omzuna atıp ona destek olmaya çalışmıştım. Bir şeyler için kendisini bastırıyordu. “Ben ve Alara-“ “Duygu! Bu kızla ne yapıyorsun?” İyi insan da lafının üzerine gelirdi, değil mi? Kızın omzunda olan elimi onu ittirerek çekmiştim. “Bu aptal yolda yürürken üzerime çıkacaktı resmen! Ben de sen gelmeden haddini bildiriyordum.” Bakışlarım kıza döndüğünde yutkunmak zorunda kalmıştım. Senden bir kez daha çok özür dilerim Su. “Kör müsün sen? Annen baban sana yolda yürümeyi de mi öğretmedi?” Omuzlarından yine ittirdim onu. Maksadım Alara’dan uzaklaşmaktı. Aralarında ne olup bittiğini de çok merak ediyordum. “Fakirlerin yapabileceği en iyi spordur aslında yürümek! Ama sen onu beceremiyorsun.” “Çok haklısın Duygu! Fakirler kendi sporlarını bile düzgünce yapamayacaksa biz zenginlere de onlara doğrusunu öğretmek düşer.” Alara kendisine göre haklı olduğu cümleleri sıralarken biz giderek uzaklaşmıştık. Yeterince ondan uzak olduğumuza emin olduktan sonra kenara geçmiştik. Alaralar görmediği sürece hiçbir problem yoktu. “İyi misin? Hızlı itmemeye çalıştım.” Dudaklarında minik bir kıvrılma gerçekleşti. “İyiyim.” “Şimdi bana ne olup bittiğini anlatır mısın?” Çekingen bir ifadeyle bana baktı bir süre ve dudaklarından nefes verdi. “Ben ve Alara kuzeniz.” Ne? Hatta kocaman bir NE! “Anlamadım.” dedim ama aslında anlamış gibi de olabilirdim. “Duydun işte Duygu. Biz kuzeniz.” Son kelimeyi söylerken çevremizi kontrol etmişti. “Sana neden böyle davranıyor ki?” “Babamı sevmiyorlar çünkü. Bir de fakir olmamdan dolayı.” Anlattığı şeyleri doğru yere yerleştiriyordum ama yapbozda epey bir parça eksikti ve bu bir şey anlamamama sebep oluyordu. “Çok özel değilse en başından anlatabilir misin?” “Özel bir yanı yok zaten.” dedi kendi kendine. “Babam ve Alara’nın babası kardeş. Yani amca çocuklarıyız. Babam bekarken Almanya’ya çalışmaya gitmek istemiş ama ailesi izin vermemiş. O da bir gece Almanya’ya kaçıp kendisiyle ilgili her şeyi değiştirmiş bulamasınlar diye. O gittikten sonra dedemlerin durumları düzelmiş. Babamla annem evlenip ben doğduktan sonra babam bizi de alarak memlekete geri dönmüş ama dedem onu kabul etmemiş ve amcamla da görüştürmemiş.” Soyadlarının farklı olması da Alara’nın işine geliyordu. Su akraba olduklarını söylese bile o bunu kolayca yalanlayabilirdi. “Babam, dedem ölmeden önce kendini affettiremedi. Amcam da babamı suçladı ölümü yüzünden. Bir daha hiç görüşmediler. Sonra babam iflas etti. Bu okula da amcam babama acıdığı için aldırdı. Alara da babasının parasıyla okuyorum diye her seferinde yüzüme vurmaya kalkışıyor.” Cümlesini bitirdiğinde gözünden bir damla yaş düştü. “Ben en başından beri gitmek istemedim. Babama da söyledim ama beni dinlemediler. Daha o zamanlar Alara’yı da doğru düzgün tanımıyordum. Bana arkadaşlık edeceğini zannederek kabul edip gelmiştim.” Bu gerginliğin sebebi aile faciasıydı demek ki. “Herkesin önünde kuzen olduğunuzu söylemeye çalıştın mı?” “Hayır, söylersem beni herkese rezil edeceğini söyledi.” Bu rezil etmemiş hali miydi? Su bunu yapamıyor diye herkesin bu bilgiye ulaşamaması haksızlıktı. Onların da kuzen olduklarından haberdar olması gerekiyordu. “Bunu bir şekilde herkesin öğrenmesini sağlamalıyız.” “Hayır, olmaz. Alara beni mahveder.” “Seni ezmesine göz yummak mı istiyorsun? Böyle zengin bebelerine hadlerini bildirmeliyiz.” “Duygu bence bu işten vazgeç. Alara’yı tanımıyorsun. Neler yapabileceğinden bihabersin.” Neden korkayım ki? Bir iş için burada olmam başkalarına yardım etmeyeceğim anlamına gelmiyordu. “Bak canım amacım seni bu eziyetten kurtarmak. Eğer sen kimliğini açıklarsan Alara daha fazla seninle uğraşamaz çünkü o sırada arkadaşları üzerine gelecektir. Eminim ki onunla öyle dalga geçecekler ki sana bakmaya yüzü bile olmayacak. Hem ben yanındayım. Kendinden emin ol biraz.” Onu daha fazla zorlamadım. İstemiyor diye ikna edecek değildim. Korkuyordu haklı olarak ama bir gün cesaretini toplarsa ona yardımcı olmaktan asla çekinmeyecektim. “Şimdilik bunu unutalım.” “Peki sen nasıl istersen.” “Alara gelmeden burada ayrılalım. Sonra yine konuşuruz.” diyerek yanımdan koşar adımlarla gitmişti. … “Duygu sen ne yapıyorsun?” Önüme geçen Murat yüzünden Çınar Efe’yi göremiyordum. “Çekilsene!” dedim öfkeyle. Öfkemin nedeni belliydi de kabullenmek bir hayli zordu. “Sana onu takip etme demedik mi?” “Dediniz diye ben de sizi mi dinleyeceğim? Uzun zamandır buradayız ve biz bir şeyler yapmadıkça yeniden liseden mezun olacağız, farkında mısın?” O karanlık günleri hatırlamak dahi istemiyordum. Mezuniyette herkes eğlenirken ben gitmemiştim. Diplomamı da sonra almıştım. Psikoloji okumayı o zamanlar dört gözle beklerken bir anda dünyam başıma yıkılmıştı. Ben bölümümü kendimi anlayabilmek için okumuştum en çokta. Birincilikle bitirdiğim bölümüm bana çok şey katmıştı ama yaşadıklarımdan kurtulmama hiç yardımcı olmamıştı. Unut bunları Duygu. Unut. “Çekil şimdi!” dedim tüm gücümle. “Duygu bak hayatın tehlikeye girebilir.” “Sana ne ki bundan! Ölüp ölmemem seni neden ilgilendiriyor! Beni aldatmadın mı? Herkesin içinde benimle oynadığını söylemedin mi? Şimdi neden benimle ilgileniyormuş gibi yapıyorsun? Mavi’yle ilgilensene! Gitsene onla partilere. Yaptıklarından hiç mi utanmıyorsun? Bırak öleyim de kurtulayım en azından!” “Hayır, ölmene izin vermem.” Yanak içimi ısırdım. Canımız yandığı için gözyaşı dökerdik ama ben ağlamamak için canımı yakıyordum. “Neden? Karşında eriyip gitmemi mi istiyorsun? Kolayca ölmem seni yine de tatmin etmez mi?” Boğazım yanıyordu. Bağırıp çağırıp rahatlamak istiyordum ama bunu bile yapamıyordum. Onun karşısında bir zavallıdan farkım yoktu. “Duygu hadi gel gidelim.” Elini bana uzattığında geri çekildim. “Uzak dur benden! Canımı yakmana rağmen neden hala hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun-“ “ÇÜNKÜ SENİ HALA SEVİYORUM! SENİ DELİLER GİBİ SEVİYORUM! ANLADIN MI?” Bakışlarımız birbirimizin gözlerini buldu. Yine yalan söylüyordu. Aynı o zaman ki bakışları vardı yüzünde. 2 güzel söze beni yine kandırmayı hedefliyor olmalıydı. “Önümde ki seçeneklerden birini seçmek zorunda kaldım ve seni sonsuza dek kaybettim. Babamın işlediği günaha istemeden ortak oldum ve seni hayatımdan çıkarttım.” Dolan gözlerini sildi. “Hatamı telafi edebilmek için seni çok aradım ama bulamadım.” “Senin saçmalıklarını dinlemek istemiyorum.” Gideceğim an elimi tuttu ve dizlerini kırıp karşımda küçüldü. “Duygu gitme. Beni bu karmaşık dünya da yalnız bırakma. Sana çok ihtiyacım var.” “Bana aynısını yaptığında hayatımın nasıl mahvolacağını düşünmedin mi?” “Yapmak zorundaydım. Senden sadece uzaklaşsaydım sebebini soracaktın ama ben sana hiçbir şey anlatamayacaktım. O yüzden böyle bir oyun oynamak zorunda kaldım. Babamın yediği haltı öğrendiğimde çok küçüktüm. Sana gerçekleri anlatırsam babam hapse gireceğini ve senin de beni terk edeceğini söyledi. Eğer öyle olursa bir başıma kalacaktım.” Kafasını elime gömdü. Beni öyle sıkı tutuyordu ki… “Neyden bahsediyorsun?” “Annen psikolojik rahatsızlıklardan dolayı gittiği doktor benim babamdı. Onun anlatmasına göre babam, annenden hoşlanmış kendisiyle birlikte olmayı kabul etmeyeceğini bildiği için,” dedi ve duraksadı. Yüzünü bana kaldırdı. “Annene bilerek yanlış tedavi uygulayıp hastaneye yatırılmasını sağlamış.” Hayır, hayır, hayır! Ensemden başlayan ve kafamın tamamını saran şeyin adını koyamıyordum. Uzun bir yolculuk yaptığımız zaman kulaklarımız kapanırdı da insanları doğru düzgün anlayamazdık ya işte ben de şu anda öyleydim. Kafam yerinde değildi ve ben bir şey duyamıyordum. Murat bir şeyler geveliyordu ve ben onu anlayamıyordum. Avuç içimi karıncalanıyordu. “Yalan söylüyorsun.” dedim binbir zorlukla. “Keşke söylüyor olsaydım. Babam adına çok utanıyorum Duygu.” “Seni affetmem için söylüyorsun bunları. Yalancının tekisin.” Ben ona inanmazdım ki bu saatten sonra. Hem annem hasta olduğu için hastaneye yatırıldı. Murat’ın söyledikleriyle bir ilgisi olamazdı. Şu anda bana çok büyük bir yalan söylüyordu. Evet, evet, yalan. Bana yalan söylüyordu. “Yemin ederim ki söylemiyorum.”
________ Ney ney ney Murat ne diyor böyle🙂 Şaşkınım PANWLİDHFHFJDKZ ❤️❤️ |
0% |