@zeynepzy
|
Art arda kopmaya devam eden çığlıklarla birlikte biz de merakla o tarafa doğru koşturmuştuk. Neye bakıp bu kadar çığlık attıklarını görebilmek için önümdeki insanları iteklemiştim. Neler oluyordu? “Bade intihar etmiş!” diyen birini ciddiye almak istemeyip kendimi öne atmayı başarmıştım. Sırtüstü düşen Bade’nin bedenini cansız bir şekilde uzandığını görünce şoke olmuştum. “Ambulansı aradım. Birazdan gelecekler!” Farklı biri konuşurken ortam iyice karışmıştı. Sesler bir çığ gibi büyüyordu. “Bade bunu nasıl yapar? Nasıl canına kıyar?” Poyraz ise dizlerinin önüne çökerek ağlarken İlker yanında ona destek olmuştu. İkisi yerde yatan bedenin yanındaydı. Öylece bakıyordu İlker. Poyraz ise yaşla dolu olan gözlerini açamıyordu. “Şimdi yine sorguya mı alınacağız?” “Bade intihar etti. Kimse tarafından öldürülmedi. O yüzden bu kadar sıkıntı etme.” Tanımadığım iki insanın konuşmalarına şahit olurken kafamı iki yana sallamıştı. Yatış pozisyonuna bakılacak olursa daha çok birinin itmesiyle düşmüş gibiydi. Tabii kendisini o şekilde bırakmış da olabilirdi. Yani katil bu kostüm partisini fırsat bilerek bir kişiyi daha mı öldürmüştü? Ya da bu başka biri miydi? Bunun ikinci vaka olduğunu düşünürsem her şeyi göz önünde bulundurmam gerekiyordu. “Biri daha mı?” dedi müdür Rıfkı. Yanıma ne ara geldiğini bilmiyordum ama ses tonundan anlaşılacağı üzere çok fazla üzgündü. “Okuluma mühür vuracaklar.” Ağladı ağlayacaktı. “Rıfkı bey şu anda bunu düşünmek yerine Bade Gül’ün ölmemesi için dua edin bence.” dememle kendini yere bırakmıştı. Ardından da ambulansın siren sesi yankılanmıştı. Ekipler Bade’nin etrafını boşaltmamızı isterken Murat yerle birleşen müdürü sürükleyerek uzaklaştırmıştı. “Evim mahvoldu! Alt tarafı bir parti vermek istemiştim. Bade nasıl intihar eder? Başka zamanı bulamadı mı?” Bu ne saçmalıktı? Ekipler Bade’yi sedyeye yatırıp ambulansa yükleyince Poyraz Ali de kalkmıştı. “Ben de onunla birlikte gideceğim.” “Poyraz dur! Tek başına gitme.” Poyraz arkadaşını duymazlıktan gelerek ambulansa atlayıp giderken İlker de koşarak kaybolmuştu. Bizim de gitmemiz gerekiyordu. “Müdür bey toparlanın.” dedim. “Bade Gül’ün ailesi kötü bir durumda hastaneye gelip polislerle okul hakkında konuşabilirler. Siz de oraya gidin.” “Bir de onlarla mı uğraşacağım?” Müdür Rıfkı’nın ne istediğini anlayamıyordum gerçekten. Hem okulunu kurtarmak istiyor hem de hiçbir şey yapmamak istiyordu. Onun sorumsuzluğu yüzünden okul çok geçmeden kapanırdı. “Rıfkı bey bir an önce evinize gidip giyinin. Ben ve Murat’ta önden gideceğiz.” “Nasıl gideceğiz ki? Herkes çoktan ayrıldı.” dedi Murat Yalçın. “Acele edeceğiz.” … Ben, binbir zorlukla Alara’yı bulup elbiselerimi değiştirdikten sonra Murat’la hastanenin önünde buluşmuştuk. Birlikte kapıdan içeri girdikten sonra Bade Gül’ün nerede olduğunu sorup verdikleri oda numarasına koşmuştuk. Beklemediğim kadar bir kalabalık buraya hakimdi. Tanımadığım birçok insan Bade’nin kapısının önünde bekliyordu. Tamam, ölmemişti. Bu iyi haberdi. En azından bu okulda birini daha kaybetmediğimiz için sevinmiştim ama okulun itibarı bir kez daha yerle bir olmuştu. Annesi olduğunu tahmin ettiğim bir kadın kapının hemen yanında ki sandalyelerden birinde oturmuş gözyaşı döküyordu. Başında da takım elbiseli bir adam duruyordu. Sinirli bir ifade vardı. Her an gürleyip insanları korkutacak gibi duruyordu. Saçlarının yarısından fazlası beyazlamış olan adamın göbeği kendisinden önde yürüyordu. Elinde de bastona benzer bir sopa vardı. Sanırım onu süs niyetine kullanıyordu. İki de bir boynunda ki lacivert ve siyah çizgili fuları çekiştirip durarak dikkatimi dağıtıyordu. Poyraz Ali bir hışımla yanımıza gelip Murat’ın yakasına yapışmıştı. “Hepsi senin yüzünden! Onu sen öldürdün!” Murat yakasını kavrayan elleri iterek, “Ne saçmalıyorsun sen? Bade’yi neden öldüreyim?” dedi. “Bade en son seninle terasta buluşacaktı! Bize de öyle söylemişti. Onu sen öldürdün!” Herkes o ikisine bakıyordu. “Poyraz kendine gel! Evet, Bade beni terasa çağırdı ama ben gitmedim!” Rahatsız edici bir gülümsemeyle, “Aynen ben de buna inandım!” dedi. Şimdi Murat’ta mı şüpheli konumuna düşmüştü? Tamam, başlarda benimle yakınlaşmak istediği için cinayet işleyip bir de dedektif gibi davrandığını düşünmüştüm ama Murat ne kadar istemesem de tanıyordum. O böyle bir şeyi asla yapmazdı. “Bu kız da senin yandaşın, değil mi? Biliyorum zaten! İkiniz de bir şeyler karıştırıyordunuz! Belki de Rüzgar’ı siz öldürdünüz!” Haddinden fazlasını konuşunca Murat dayanamayıp bu sefer onun yakasına yapışmıştı. “Bana bak oğlum o ağzını- eğri büğrü yapmadan konuş! Ne ben ne de Duygu, Bade’ye bir şey yapmadık! Yapmayız da. Bizi zorba arkadaşlarınla karıştırma!” Murat’ın lafları ve onu sertçe tutuşu korkutmuş olmalıydı ki kendisini geri çekmişti. Sinirlendiğinde sol kaşında çıkan damar belirginleşmişti. Patlamak üzere olan bir bomba gibiydi. “Sakin ol. Karşında ki çocuk.” dedim sessizce. “Çocuksa çocukluğunu bilsin.” Aynı tonda tepki verirken kolunu sıkmıştım. “Sessiz ol.” diye uyarıda bulunmuştum. Aramızda süren konuşma bitmeden polisler de gelmişti. Müdür beye de neler olup bittiğini haber edeceğimi söylediğim için kısa bir mesaj çekmiştim. Artık o da gelmeliydi. Hastanenin kapısında durarak olacakları erteleyemezdi. Korkunun ecele faydası yoktu. “Kızım hayat dolu biriydi. İntihar etmiş olamaz!” Annesi dram yaratmak için elinden geleni ardına koymazken babası da polislerle konuşuyordu. Ne olduğunu duyamıyordum. Biraz daha yaklaşsam… Tam o sırada da doktor çıkmıştı odadan. Kendisi de epey terlemiş görünüyordu. Murat’ı geri de bırakarak onlara yaklaşmayı başarmıştım. Poyraz’ın öfkesi de beni korkutuyordu. Kendinde olmadığı için etrafa saldırıyordu. Umarım yakında kendine gelirdi. “Bade’nin durumunda herhangi bir değişiklik yok maalesef. Sabırla beklemeliyiz.” Doktor kısa bir açıklama gerçekleştirip oradan uzaklaşırken Bade Gül’ün annesi, “Kızımızı neden bu hastaneye getirdiler ki? Ona iyi bakmıyorlar. Fuat onu daha iyi bir hastaneye götürelim.” deyince etrafta ki herkes onlara bakmıştı. Kızı kötü bir durumda olduğu için kimse bir şey demiyordu ancak buna da bir yere kadar dayanabilirlerdi diye düşünüyordum. Rıfkı bey giriş yaptığında onlara doğru adımlamıştı. Yüzüne üzgün bir ifade yerleştirmişti ama benden daha çok korktuğuna adım kadar emindim. Biri bağırsa cevap veremezdi. “İyi akşamlar.” Yalancı bir öksürükle onların dikkatini çekip ellerini önünde bağlamıştı. “İyi akşamlar Rıfkı bey.” Bade Gül’ün babası konuşan kişi olmuştu. Elinde ki bastona ağırlık vererek ona döndü. “Neler olup bittiğinden haberiniz vardır herhalde.” Gözlerini kısıp karşısında ki adamı süzmüştü. Bir babaya göre şu anda gayet rahattı. “Evet, haberim var Fuat bey. Ben de onun için geldim. Sizleri yalnız bırakmamak için buradayım.” Matem yeri olan bu hastaneye sanki dertlere derman olmaya gelmiş gibi ifade etmişti kendisini. “Çok güzel bir şey yapmışsınız Rıfkı bey ancak okula olan güvenimiz tamamen yıkılmış durumda. Önce kızımın arkadaşlarından biri öldü. Şimdi de kızımın başına istemediğimiz şeyler geldi.” “Haklısınız Fuat bey ancak gözden kaçırdığınız bir durum var. Bu iki olay da okul dışında gerçekleşmiş. Eğer okulda gerçekleşmiş olsaydı el koyup kötü sonuçların doğmasına izin vermezdim.” Bade Gül’ün babası siyah ve beyaz karışımı bıyıklarını düzeltti. Düşünceli bir hali vardı. “Doğru söylüyorsunuz ama okulda belli ki sorunlu öğrenciler var. Siz onları gönderemediğiniz için de bugün şu an bunu yaşıyor da olabiliriz.” Gayet seviyeli bir tartışmaya şahit olduğum için şaşkındım. Daha çirkef bir şey bekliyordum ama zenginler de böyle olmuyordu demek ki. “Kin besleyen birini okuldan atmamla sorun çözülseydi emin olun günümüzde yaşanan sorunların %70’i çözülürdü. Çocuklarına sahip çıkamayan aileler yüzünden ben günah keçisi ilan edilmemeliyim.” Fuat bey boşta ki elini müdür beyin omzuna koyup sıkıp bırakmıştı. “Ağzınız iyi laf yapıyor.” Bir şey anladığım söylenemezdi. Kavga çıkmasını istemezdim ama seviyeli bir tartışma gerçekten de çok sıkıcıydı. “Alara geliyor. Yanındakiler de annesiyle babası galiba.” dedi Murat. “Aydan hanımcığım,” diyen kadın Bade Gül’ün annesinin yanına koşuşturmuştu. “Kızımızın başına gelenlerden dolayı çok üzgünüm.” Samimiyetin sıfır olduğuna yemin edebilirdim. “Ben üzgün değilim.” Alara kendi kendine mırıldanırken yanımıza geldi. “Siz niye buradasınız? Hem de ikiniz birlikte?” Cidden bunu şu an sorguluyor muydu? Hiç mi kendisini suçlu hissetmiyordu? “Ben buraya şey için,” dedim ama aklıma herhangi bir yalan da gelmiyordu. “İkimiz de Bade’yi çok merak ettik. O yüzden geldik.” Murat ortaya bir şey atarken, “Siz mi? Onu neden merak ediyorsunuz?” dedi Alara. “Çok kötü bir durumdaydı. Sen de gözlerinle gördün. Biz de dayanamadık geldik yalnız kalmasın diye.” “Bade asla yalnız kalmaz. Poyraz Ali onu yalnız bırakmaz.” “Poyraz mı? İlker de onun arkadaşı.” “Poyraz, Bade’ye başka bakıyor. İkiniz de zeki bir şeye benziyorsunuz ama bunu anlayamamışsınız.” Gözlerimiz o an Murat’la kesişti. Herkes farkındaymış. Eğer gerçekten böyle bir durum varsa Poyraz Ali, Bade Gül’ün davranışlarına nasıl göz yumuyordu? Saatimi kontrol ederken uykumun da yavaş yavaş bastırdığının farkındaydım. “Ben annemlerin yanına gideyim.” Alara dediğini yaparak gitmişti ancak biz hala olduğumuz yerdeydik. Ufacık da olsa bir bilgiye ihtiyacım vardı. Elim bomboş dönmek istemiyordum. “Duygu seni eve götürmemi ister misin?” “Yok ben iyiyim.” “Uykun var. Bir şey olursa seni bilgilendiririm.” Zar zor açtığım gözlerimi biraz daha zorladım. Uyanık kalmalısın Duygu. Uyuma vakti değil. Lütfen uyuma. “Elimi yüzümü yıkarsam kendime gelirim.” dedim ve yukarıdaki tabelayı takip edip lavaboyu bulduktan sonra önce elimi güzelce yıkadım. Sonra da lastik tokayla saçlarımı toplayıp avuçlarıma su doldurdum ve art arda yüzüme çarptım. Soğuk su gerçekten iyi gelmişti. Uykumun açıldığını hissediyordum. Yeterince yüzümü yıkadıktan sonra yanımda ki kağıt havludan 2-3 yaprak koparıp yüzümü sildim. Aynadan kendime bakarken gözlerim makyajını düzelten kadına takılmıştı. Vildan? O da beni görmüştü. “Duygu bu sen misin?” Hayır, ben değilim. “Seni gördüğüme çok sevindim.” Dümdüz bir şekilde ona baktım. Değişmişti. Saçlarını kırmızıya boyatmış ve kaşlarını da kaldırmıştı. Üzerindekilere bakılırsa burada çalışıyordu. “Bir şey demeyecek misin?” Ne dememi bekliyordu? Ona karşılık vereceğimi mi? “Bunca yaşanan şeyden sonra konuşmak istememek de haklısın. Özür dilerim-“ “Vildan şu an seninle konuşacak vaktim yok.” “Hayır, bu sefer kimsenin sana anlatacaklarıma engel olmasına izin vermem.” Murat’ın Vildan’dan bahsetmesi ve benim Vildan’ı görmem… Bunu o ayarlamış olabilir miydi? “Lütfen beni bir dinle.” … “İşte böyle. Onu affet. Bir hata yaptı ama sonra çok pişman oldu.” “Bunları anlatmanı Murat mı senden istedi?” Ismarladığı çaydan bir yudum aldım. Hava soğuktu ama bu sıcak çay sayesinde içim ısınmıştı. Uykum da tamamen açılmıştı. “Hayır, liseden mezun olduktan sonra Murat’la bir daha görüşmedim.” Ona inanıp inanmamak da kararsızdım. Murat’tan dinlediğim gibi değildi hiçbir şey. Kendi bakış açısı beni çok fazla etkilemişti. Yalan söylemeyen bir insan da olduğunu biliyordum ama bunca yaşanan şeyden sonra nasıl güvenebilirdim ki? “Senden bir kez daha özür dilerim Duygu. Herkesin içinde yaptıklarımızdan o kadar çok utanıyorum ki.” “Özür dileme. Ben de sizin canınızı yakmak için çok şey yaptım.” İkimiz de susup sadece karşımızda ki insanları izlemiştik. Çayımı bitirirken derin bir nefes çekmiştim içime. Murat’ın suçsuz olduğuna inanmak istiyordum ama o günden sonra her şeyden kuşku duyar olmuştum. Kendimi kaybetmiştim. Bu yüzden de kendi mesleğimi yapmak yerine bir büro da çalışmaya başlamıştım ya zaten. “Onun masum olduğuna nasıl inanabilirim?” “Elimde bir kamera kaydı var aslında. Halil son yılımız diye videolar çekiyordu. Belki hatırlıyorsundur. O video da Murat ve benim haberimiz olmadan konuşmalarımız çekilmiş. Ben onu fark edince bir gün lazım olacağı düşüncesiyle o kısmı kendime alıp sakladım. Görmek istersen sana onu getirebilirim.” Duyduklarım karşısında ne diyeceğimi bilememiştim. “Bana ne zaman müsait olursan söyle. Şimdi gitmeliyim. Fazla mola verdim.” Gitmeden önce telefon numarasını bana vermiş ve gözden kaybolmuştu. Ben de çok durmayarak Bade’nin bulunduğu odanın oraya geri dönmüştüm. Murat boş olan sandalye bulup oturmuştu ve yanını da bana ayarlamış olmalıydı. Daha fazla ayakta kalmak istemediğim için oraya oturmuştum. O da bunu bekliyormuş gibi hemen konuşmaya başlamıştı. “Yüzünü yıkamaya diye gittin ve dönmedin. Çok merak ettim.” Endişeli görünüyordu gerçekten. “Bir şeyler öğrenebildin mi?” “Hayır, müdür bey de gitti zaten.” “Nasıl gider? Biraz daha kalmalıydı.” “Fuat bey istemedi. Kibarca kovdu. O da gitti.” Kendi ailemin başına gelenleri düşünemeden yine bir şeyin içine çekilmiştim. Kafam çok karışıktı. “Biz de mi gitsek artık?” “Bade uyanana kadar burada kalmamız gerektiğini düşünüyorum.” dedim. Ne olduğunu bilmiyorduk. Ya bu bir intihardı ya da biri onu itmişti. Bade uyuduğu sürece gerçeği öğrenemeyecektik. Başına bir şey gelme ihtimali yüzünden ayrılamıyordum. Yüzümü yıkadıktan sonra uykumun tamamen açılıp bir daha gelmeyeceğini zannetmiştim ama yarım saat kadar sonra yine uyku etrafımı sarmıştı. Kanıma işleyen bir zehir gibi beni ele geçirmişti. “Polisler de Alaraların ailesiyle gittiler. Gerekirse bizlerin de ifadelerini alacaklar.” İyi ki de hiçbir şey öğrenmemişti. Olduğumuz yerde bir süre otururken kollarımı birbirine bağlayıp sadece yere odaklamıştım kendimi. Hastane de fazla kalabalıktı ama yine de üşür gibi olmuştum. Bir de uyku fena bastırıyordu. Yakında karşı koyamayacağımı biliyordum. Gözlerim yavaş yavaş giderken Murat, “Duygu, doktorlar Bade’nin koma da olduğunu söyledi.” dediğini duymuştum. Sabaha karşı hissettiğim ağrının sağımda yer edindiğini anladığımda gözlerimi aralamak zorunda kalmıştım. Kafamı rahatsız eden şey küçük küçük çıkan sakallardı. Birinin omzuna kafamı koyup uyumuş muydum? Tam kim olduğunu düşünürken akşam olanlar hafızama yüklenmişti. Murat beni rahatsız etmemek için benden daha rahatsız bir pozisyonda uyuyakalmıştı. Omzunu bana verirken kendisi boynunun ağrıyacağını bile bile kafasını diğer tarafa yatırmıştı. Gözleri kapalıyken kirpiklerinin uzunluğunu yeni fark etmiştim. Çenesi gerilmişti ve kaşları da çatıktı. Simsiyah olan saçlarının bazı tellerine beyazlık inmişti. Benim de vardı beyazlarım ama onları görmek istemediğim için sürekli boyuyordum. Aslında bunların hiçbiri önemli değildi. Tek istediğim şey Vildan anlattıklarının doğru olmasıydı. Babasının yaptıklarını doğru bulmuyordum ama şu an sadece onun suçsuz olmasına ihtiyacım vardı. Hem de çok. Murat ve ben en son yana yana otururken uyumamak için savaş veriyordum ama sonrası yoktu. Savaşı kaybedip burada saatlerce uyumuştum. Aferin bana. Bade komaya girmemiş olsaydı şimdiye hastaneden taburcu bile olup evine giderdi. Sağ tarafıma giren ağrı yüzünden yavaşça gerilip hava almak için hastanenin girişine gittiğimde bir köşe de duran Mavi ve Çınar Efe’yi görmeyi beklemiyordum.
_______ Bade'yi yoksa bu ikisi mi itti🤔🤔 Vildan'ı da acaba Murat mı ayarladı hmmm🤔 Sonra ki bölüme de beklerimm✨💕
|
0% |