@zeynepzy
|
Gözlerimi araladığımda başıma saplanan ağrıyla yüzümü ekşitmiştim. Ne olmuştu bana? Hem neredeydim? Yatakta doğrulurken yanımda yatan Murat Yalçın’ı görünce şoka girip duvara sinmiştim. Ben birkaç bardak götürmüştüm ama bu duruma da geleceğimi hiç düşünmemiştim. En son müdür beyi aradığımda bizi almaya geleceğini söylemişti. Gelmişti de ama ondan sonrasını hatırlamıyordum. Gözlerim Murat’ın üzerindeydi ve dün geceyi hafızamdan yeniden başlatırken birbirimizi öptüğümüz an belirmişti karşımda. Ben tamamen kendi hür irademle onunla öpüşmüştüm! Duygusallaşıp kabul etmiştim. Ben ne yapmıştım? Kafamda ki son kırıntıları da sıyırmıştım. 2 dudak birbirine temas etmişti! Elim dudağıma gitmiş ve birkaç dakika öylece donakalmıştım. Kalbim hızlanmış ve sanki ateşim çıkmıştı. Nefes alırken bile titrer gibi bir ses çıkarmıştım istemeden. Yani bu nasıl olabilirdi? Ben… Müdür bey geldikten sonra arabasına bindiğimizi hatırlıyordum. Bize kızıyordu ama ne diyordu hatırlayamıyordum. Arabayı sürerken bir sürü şey gevelemişti. Muhtemelen bize çok sinirlenmişti. Haklıydı adam ama beni neden buraya bırakmıştı ki? Benim de bir evim vardı. Oraya götürmek çok zor bir şey değildi. Onu rahatsız etmeden yataktan kalkarken çantamı da alarak mutfağa geçtim. Dilim damağım kurumuştu. Bir bardak su içip ağzımda ki çölü yağmura kavuşturmuş ve ardından takırtı seslerini duymamla gözlerim dört açılmıştı. O uyanmıştı. “Günaydın.” dedi yüzünde muzip bir gülümsemeyle. Saçları birbirine girmişti ve itten beter bir haldeydi ama canı takılmak istiyordu demek. “Sana da günaydın.” dedim bir bardak suyu daha mideye götürürken. Dün gece ki sahne onu görünce tekrar oynayınca utanç duygusu bedenimi ele geçirmişti. “Okul,” dedim şaşkınlıkla. “Okula geç kaldık! Ders çoktan başlamıştır.” Bardağı tezgaha bırakarak yanından geçip çıkmak isterken beni tutmuştu. “Duygu bugün okul yok. Hafta sonundayız. Sana rahat bir şeyler vereyim mi? Kahvaltı da yaparız.” Şu an hiç olmaz, biliyor musun? Benim senden ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre boyunca kaçmam lazım çünkü. “Hm, olur mu?” Derinden gelen sesine karşı koymamım bir hayli zor olacağını biliyordum. Hm derken bile bu kadar mı etkileyici olurdu insan? “T-tabii, tabii olur.” Az önce çıktığım odasına birlikte dönerken dolabının kapağını açıp 3-5 saniye bakınıp bana yeşil bir sweetle gri bir eşofman altı çıkarmıştı. “Sana göre pek bir şeyim yok. Bugünlük bunlarla idare edeceksin artık.” “Murat hiç gerek yok. Ben eve gideyim. Sana da rahatsızlık verdim zaten-“ “Duygu beni kırma lütfen.” Ellerindekini bana uzatıp odadan çıkmıştı. Tamam, bu seferlik zorluk çıkarmayıp dediklerini yapacaktım. Hem alt tarafı bir kahvaltı yapacaktık. Ondan sonra da dün geceyi hatırlamaması için ondan uzak dururdum. Yani umarım hatırlamıyordur. Elbisenin fermuarını indirirken birkaç dakika zorluk çekip halletmiş ve ardından da verdiklerini üzerime geçirmiştim. Kollar uzun gelmiş ve sweet bana elbise gibi olmuştu. Aynı şekilde eşofman da uzundu ve ben bununla kolayca adım atabileceğimi sanmıyordum. Murat daha önce de dediğim gibi benden 20 santimetre uzundu. Ona bakarken dünyanın en kısa insanı gibi hissediyordum. Yanında küçücük kalıyordum. Mutfağa girdiğimde “Giyindin mi-“ derken bana dönünce gülme krizine giren Murat Yalçın’a daha çok kinlenmiştim. Komik değildi bir kere! “Hahaha(!) Bak ne çok güldüm.” Sandalyelerden birini çekip otururken o da ortaya patates kızartmasını koymuştu. Güzel kızartmıştı. En ufak bir yanık yoktu. “Kollarını kıvır bence. Öyle rahat yiyemezsin.” Hala gülerek devam ediyordu! Çocuktan gibiydi. Çocuk. “Biraz daha devam edersen kalkarım masadan.” Bir şey demeyip yine de gülümseyen ifadesiyle çatalını patateslere daldırdı ve ağzına attı. Bundan sonra da diyemezdi zaten. “Duygu sana bir şey sormak istiyorum.” diyerek başladı söze. “Sor, dinliyorum.” Çatalıma birden fazla patatesi batırıp ağzıma götürdüm. Göründüğü kadar güzeldi de. Murat görmeyeli her bakımdan değişmişti. “Dün gece parti de tam olarak ne oldu? Mavi ve diğerleri ayrıldıktan sonra ben gerisini pek hatırlamıyorum. Umarım sana zorluk çıkarmamışımdır.” Mahcup bir ifade vardı kendisinde. Aynısından ben de daha fazlası vardı. “Hayır, bir şey olmadı. Ben müdür beyi arayıp bizi bırakmasını istedim ama beni de buraya bırakıp gitmiş.” dedim hafifçe gülümseyerek. Umarım fazla bir şey hatırlamıyorsundur ve de hatırlamaya da çalışmıyorsundur. “Yani kayda değer bir şey yaşanmadı diyorsun, öyle mi?” Patatesi alırken kafasını biraz eğmiş ve sorduğu soru esnada gözlerini kaldırarak bana bakmıştı. Bu ne demek oluyordu? “Evet, öyle. Biraz kendinden geçtin ve sorun çıkarmadan eve geldik. Sen ne bekliyordun ki?” dedim yutkunarak. Şu an oltaya takılmış bir balık mıydım acaba? “Bir şey beklemiyorum Duygu. Aklımdan geçti ve sordum.” Açıkçası bu beni pek de tatmin etmemişti. Ya hatırlıyordu ya da ağzımdan laf almaya çalışıyordu ama başarılı olamayacaktı. Tabii hatırlamadığı sürece. “Uzun zamandır hiç baş başa kalmadık. Katil hakkında da pek bir şey konuşamadık. Elimizde doğru düzgün bir şey de yok.” dedi. “Evet, haklısın. Burada bu kadar uzun süre kalacağımı düşünmezdim. 1 aya kalmadan halledip giderim diyordum ama katil her kimse kendisini çok güzel gizliyor.” “Arkasında biri olma ihtimali bence değerlendirmeliyiz. Bunu tek başına yapmış olamaz. Biri ona yardım ediyor olmalı.” “Muhtemelen öyle. Çınar ve Mavi bu işin içinde olabilir gibime geliyor.” dedim. Bu ikisi barizdi. İkisinde de bir gariplik seziyordum ve bunun içinde belgelerle ispatlamama gerek yoktu. Bana artık samimi gelmiyorlardı. “Alara da olamaz mı sence?” “O ağzında laf tutamaz bence. İstemeden de olsa bir şey kaçırırdı.” Alara zorba olmak da dünya markası olsa da böyle bir şeye ortaklık etmesi pek de olası değildi. O sadece insanları aşağılamaktan zevk alıyordu. Öldürmek yapacağı son şey bile değildi. “Poyraz Ali hakkında da bazı şüphelerim var.” dedi. “Ne gibi?” “Biliyorsun Poyraz, Bade’den gözle görülecek şekilde hoşlanıyor. Bade de Mavi’ye inat olsun diye Rüzgar’ın elinden almaya çalıştı ve Rüzgar öldü. Şimdi bana Mavi yakınlaşmaya çalıştıkça o da yakınlaşmaya çalışıyor. Belki de buna dayanamadı ve kavga ederken onu itti.” “Aslında bu da olabilir gibi ama Bade aşağı düştüğünde Poyraz da oradaydı. Süre sanki pek uyuşmuyor. O yaptıysa bile aşağı inmek de gecikmez miydi?” O anı tekrardan hafızamda canlandırmaya çalışıyordum ama ne bulabilirdim ki? Biz o esnada içerideydik. Olan biteni ancak dışarıdakiler aydınlatabilirdi. “Müdür beyin de son başardığı işten sonra kafam da allak bullak oldu.” dedim. İkisi çok bilmiş gibi bir işe kalkıp hiçbir şey başaramamıştı. “Bence bu sefer de benim fikrimi değerlendirelim. Çınar’ın gözünü korkutalım.” “Kaçırmak doğru çözüm değil.” “Aşkta ve savaşta her yol mübahtır, diye bir söz var bilir misin?” “Evet, bilirim. Peki ben aşk için savaşırken de bu yolu kullanabilir miyim?” “Şu an bunun sırası değil Murat. Burada ciddi bir şey konuşuyoruz-“ “Bu yeterince ciddi değil mi? Yıllardır birbirimizi görmedik ve şimdi de yeniden karşı karşıyayız. Cinayet aydınlandıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatımıza devam mı edeceğiz? Sen rahatça gidebilecek misin? Beni çoktan sildin mi yoksa?” “Murat ben-“ “Tamam, bir şey demek zorunda değilsin. Sen de haklısın.” Bana trip mi atıyordu? Bir süre susup kahvaltıyı ettikten sonra müdür bey mesaj atıp bizi okula çağırmıştı. Aramızda pek bir diyalog geçmeden birlikte çıkıp okula gitmiştik. Şimdi de benim ortaya attığım fikri konuşuyorduk. Aslında konuşamıyorduk çünkü direkt reddetmişti. “Müdür bey bakın bunun tutacağına adım kadar eminim.” dedim ama onun umurunda değildi. “Biz eşkıya mıyız Duygu hanım? Olmaz öyle şey.” Hala aynı şeyleri söylüyordu. Çınar’ı sadece 1-2 saatliğine alıkoyacaktık. Ondan fazlasına zaten ben izin vermezdim. “Bizim yaptığımız bir anlaşılırsa başımız yanar.” “Rıfkı bey doğru söylüyor.” Murat’ın da ona arka çıkması beni bir miktar sinirlendirmişti. “Sizin yaptıklarınız sanki çok akıllıca ya.” İkisi de kollarını göğsünde toplamış bana dik dik bakıyordu. En sonunda kendi başıma halledecektim. Zaten ben de ne bekliyordum ki? “En azından adam kaçırmayı düşünmedik.” Müdür bey konuşurken onlarla daha fazla uğraşıp boşa zaman kaybettiğimi fark etmiştim. “Siz bilirsiniz. Ben gidiyorum.” “Nereye?” “Çınar Efe Ünlü’yü bulmaya Rıfkı bey.” … Şu anda Çınar Efe’nin evinin önündeydik. Dışarı çıkacağından aslında haberimiz yoktu. Hatta neredeyse dönecekken kapıda ki korumaların konuşmalarına şahit olmuştuk. Çınar birazdan bir arkadaşıyla buluşmak için çıkacaktı. Gittiği yere kadar da takip edip müsait bir anda dalacaktık. Plan bu kadardı. Arabasına binen Çınar’ın arkasından biz de hareketlenmiştik. “Hala bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum.” Müdür bey istemeye istemeye aracı sürerken ben de öndekini izliyordum. Plakasını falan da not etmiştim. Elimizden kaçırırsak kolay bulalım diye. “Eğer yakalanırsak ben bu işin içinde değilim.” Tabii, müdür bey öyle. Siz ne derseniz o. 10 dakika yolculuk yaptıktan sonra araba nihayet bir yerde durmuştu fakat burası düşündüğüm kadar kalabalık bir yer değildi. Hatta ıssız bir yerdi. İyi de arkadaşıyla burada buluşup ne yapacaktı ki? Yoksa o arkadaş Mavi miydi? Ve bir iş mi çevireceklerdi? “Tamam, şimdi alalım onu.” Müdür bey elinde ki torbayı çıkarınca Murat da ona dahil olup sopayı almıştı eline. “Durun bir-“ Sözümü bitiremeden ikisi de arabadan inince şaşkına dönmüştüm. Hem sopa da neydi? Eter diye anlaşmıştık. Bunlar da dünden meraklıydı adam kaçırmaya herhalde. “Dursanıza.” dedim sesimi çok yükseltmeden. İkisi de beni duymamıştı. Müdür bey, Çınar’ın kafasına torbayı geçirince Çınar çırpınmış Murat da elindeki sopayı ona indirmişti. Ay çok sert vurmuştu! Rıfkı bey sağ elini kaldırıp baş parmağı hariç diğerlerini kıvırırken göz kırpmıştı. Bu iş tamam demek istiyordu. Evet, iş tamam. Aferin. Çınar’ı sürükleyerek arabaya koyarlarken “Bundan sonrası sizde Duygu hanım.” diyen müdür beye hayretle bakmıştım. “Tabii ben de. Peki siz Çınar’ın neden buraya geldiğini düşündünüz mü? Bu ıssız yerde ne işi olabileceğini?” Müdür beyle Murat birbirine bakarken ben de ikisini izliyordum. “Keşke önce durup bir düşünseydiniz.” “E ne yapacağız?” dedi Murat. “Gideceğiz. Başka ne yapacağız?” Rıfkı bey aracı çalıştırırken gözlerim ayrıldığımız yerde kalmıştı. Bekleyip görmemiz gerektiğini hissediyordum. “İsteğinizi yerine getirdik Duygu hanım. Umarım bir işe yarar.” Bu da bana laf sokmaya mı çalışıyordu? Rıfkı beyi anlamaya çalışmayıp hemen yanımda baygın bir şekilde ilerlediğimiz Çınar’a bakmıştım. O benim son umudumdu. Umarım beni hayal kırıklığına uğratmazdı. “Sanırım tarihe kendi öğrencisini kaçıran ilk müdür olarak geçeceğim.” Gereksiz dram yaratıyordu şu anda. Stres olduğunu anlayabiliyordum ama dikkatli olmazsa kendimizi ele verirdik. “Müdür bey arkadaşım tarafından kamera görüntüleri çoktan yok edildi. Artık sussanız mı? Çınar gözünü açmadan yetişelim. Çocuğu da bağlamadık zaten. Duygu’yu rahatsız edecek şimdi.” Bu da doğruydu. “Siz hiç korkmuyor musunuz? Benim elim ayağım titriyor.” “Murat keşke arabayı sen sürseydin.” “Arabamı kimseye sürdürtmem!” Biraz daha konuşursak kavga çıkacaktı. O yüzden hiç ağzımı açmayayım. Müdür bey çok fazla gergindi. Direksiyonu bile zor tutuyordu. Bir kaza yapsak kendimizi kurtaramazdık. Çınar’ı getireceğimiz deponun sokağına girmiştik neyse ki. Müdür bey uygun bir yere park edince Murat da Çınar’ı çıkarmıştı. Kolunu omzuna atıp depoya girerken ben de onun arkasından etrafı kolaçan etmiştim. Görünür de kimse yoktu. İyi. Murat onu sandalyeye oturtunca müdür bey de girmişti. Ellerini ve ayaklarını da kısa sürede bağlamıştı. Fikrimi başta saçma bulup şu an da her şeyle o ilgileniyordu. Sonunda o da bu yolun doğru olduğunu fark etmişti. “Nabzını kontrol ettiniz mi? Yaşıyor mu?” “Yaşıyor müdür bey. Ben kontrol ettim.” Murat bıkmış bir şekilde onu yanıtlarken Çınar da bir hareketlenme olmuştu. “İMDAT! İMDAT, YARDIM EDİN!” Murat hemen elini onun ağzına koyup susmasını sağlamıştı. Sesini değiştirerek “Sana sorduğumuz sorulara düzgün cevap verirsen seni serbest bırakırız.” demişti. Konuşurken arada zorlanmış ama hemen toparlamıştı. O da konuşmak için debelenince “Elimi ağzından çekeceğim ama bağırmayacaksın. Yoksa canın çok fazla yanar. Anladın mı?” Çınar kafasını aşağı yukarı salladığında yavaşça elini ondan çekmişti. “Aferin.” Umarım çok korkmuyordur. “Siz kimsiniz? Neden beni kaçırdınız?” Her kaçırılan kişinin sorduğu klasik sorulardan birkaçını soruyordu. Cevaplamaya vaktimiz yoktu maalesef. “Okulda ki cinayeti kim işledi?” Murat sakince sorarken gözlerimiz Çınar’a dönmüştü. “B-ben bunu nereden bileyim?” “Soruma soruyla karşılık verme!” Elimi Murat’ın koluna attım. “Onu korkutacaksın.” dedim sessizce. Çınar daha çok küçüktü. Bizim yüzümüzden psikolojisi bozulsun istemezdim de ama başka bir çözüm yolu da gelmemişti aklıma. Özür dilerim ufaklık. “Abi gerçekten bilmiyorum. En yakın arkadaşımı öldüren kişiyi bulsam zaten onu yaşatmam.” Sesi titriyordu. Kafasını eğmiş bir şekilde sırada ki soruyu bekliyordu. “Belki de o yüzden Bade’yi sen ittin. Demek ki Rüzgar’ı öldüren kişi Bade.” “Hayır, Bade’yi ben itmedim. Ben Bade düştüğünde aşağıdaydım zaten.” “Tamam, hadi sen itmedin diyelim. O zaman kim itti? Neden itti? Bade ve Rüzgar’ın arasında geçenlerden haberin vardır diye düşünüyorum. Sonuçta Rüzgar senin en yakın arkadaşındı.” “Evet, vardı. Mavi ve Rüzgar okulun gözde çiftiydi ama Bade ne yapıp ne edip ikisini de birbirinden uzaklaştırdı. Kara kedi gibi aralarına girdi. Bunu hiçbir zaman desteklemedim. Rüzgar’a yanlış yapıyorsun da dedim. O da sonunda dediğime geldi ama Mavi’den çoktan soğumuştu ve aklı hala Bade’deydi. Bana Mavi’den doğru düzgün ayrılacağına söz verdi ama bunu yapamadan öldürüldü zaten. Siz kimsiniz? Neden bana bunları soruyorsunuz?” Tam ağzımı açıp cevap vereceğim sırada Murat elini kaldırdı. “Sana soruların sadece bizim soracağımızı söylemiştim çocuk ve eğer bana doğruca cevap vermezsen seni saatlerce burada tutabilirim.” “Annem ve babam sizce bu durumu fark edip polise haber vermeyecek mi?” “Polise haber verene kadar belki de sen çoktan ölmüş olacaksın küçük sıçan.” Şu an ben bile korkmuştum. Murat, çocuğun omzuna elini koyup sıkarken ondan sızlanma işitmiştim. Deli gücü vardı ve bunu orantısız bir biçimde kullanıyordu. Bunu yaparken de ona doğru eğilmişti. “Şimdi bildiklerini bize anlatacak mısın? Yoksa canının yanmasına izin mi vereceksin?” “Abi,” dedi ağlamaklı sesiyle. “Bade, Mavi yüzünden düştü.”
_____ Yazım hatası falan varsa affola🙏 Okuldan dolayı vakit bulamıyorum bir türlü... Şimdilik güle güle✨✨ |
0% |