@zeynepzy
|
Son olayın üzerinden sadece birkaç gün geçmişti. Çınar kendisini bıraktığımız gibi soluğu polis karakolunda almıştı. Onun yüzünden de okul artık polisten geçilmiyordu. İğne atsan düşmeyecek olan bu kalabalık yüzünden müdür beyin odasına zar zor girebilmiştim. Polislerin elinde herhangi bir delil olmadığından kimseyi suçlayamıyorlardı. Muhtemelen çok uzatılmadan kapatılacaktı konu. “Hatırlıyor musunuz, Çınar’ı kaçırdığımız gün buluşacağı arkadaşı onu devamlı aramıştı.” Evet, hatta sen sinirlenip telefonu susturmuştun da ne alakaydı şu anda? Daha büyük sorunlarımız vardı bence. “Arayan kişinin adı Atakan’dı ama ben yine de ne olur ne olmaz diye numarayı kendi telefonuma kaydettim ve oradan ayrıldıktan sonra bir uygulama da arattım. Çıkan kişinin adı Atakan değil ama gerçek ismi de yazmıyor.” “Sen de arasaydın ya.” “Aradım ama açan olmadı Duygu.” Bundan da bir şey çıkacağını pek sanmıyordum. “Önemli olan şey şu anda Bade’yi iten kişinin Mavi olması. Çınar bunu görmesine rağmen susmuş. Mavi onu tehdit etmiş olabilir mi? Ya da en yakın arkadaşı diye onu mu koruyor?” “Ama T harfi Mavi ile uyuşmuyor.” diyen Murat sayesinde bulduklarımız aklıma gelmişti. O kadar zaman geçmişti ki ben onları tamamen unutmuştum. Öylesine bir tesadüf de değillerdi. Anahtarlığın üzerindeki kan Rüzgar’a aitti. O çakmak da yine onu öldüren kişinindi. Sanki her şey kabak gibi ortadaydı da biz göremiyorduk. “Bu sefer de Mavi’ye mi oyun oynayacağız?” dedi müdür bey. “Yok. Onu yapamayız. Çınar Efe çoktan ona her şeyi anlatmıştır. O biraz özgürlüğünün tadını çıkarsın. Rüzgar’ın katili bulunduktan sonra ikisini de tıkarız.” Mavi’nin işimize yarayacağını düşünüyordum. Çınar’ın itirafından sonra onu tutuklatma konusunda daha erken davrandığımızı düşünerek şimdilik bunu tozlu bir rafa kaldırmıştım. Onun da sonu gelecekti ama şimdi değil. “Çınar verdiği ifadede iki kişinin ayağını gördüğünü söylemiş. Ben geride durup kayıt alırken o da kaç kişi olduğumuzu görebilmek için torbanın altından bakmış. İkinizi görmüş sadece.” O da az çakal değildi. “O yüzden kafasını eğebildiği kadar eğdi ya.” dedim. Ben de o an üzerine pek düşmemiştim. Neyse 2 kişi olduğumuzu zannediyordu. Başka hiçbir bir şey yoktu ellerinde. “İkiniz de o günkü giydiğiniz ayakkabılardan kurtulun.” “Haklısınız.” deyip bir yerlere tepiştirdiğim ayakkabıları ne yapacağımı düşünmeye başladım. Sanırım onları hemen yakmalıydım. Kısa süren toplantımızdan sonra sınıfa geçmiştik. Çınar kendisini kaçıranların okuldan birilerinin olduğunu düşünerek kimseye yaklaşmıyor ve herkesi uzun uzun izliyordu. Garip ama gerçek. “Bu olaylar da çok fazla üst üste gelmeye başladı.” Sınıfta da hala aynı konu devam ediyor olmalıydı. “Ay evet, doğru. Bıktım bunlardan.” Mavi, Sena’nın dediklerine katılırken ben de aralarına girmiştim. “Seni kaçıranlar hala bulunamadı mı?” dedim Çınar’a. Hiçbir şeyden haberi olmayan masum köylüyü iyi oynamalıydım. “Maalesef.” “Çok üzüldüm.” … Kapıya doğru yürürken içimde anlamsız bir heyecan vardı. Murat’ın babasına açtığı dava için ona destek olmaya gidiyordum. Yeterince ciddi gözükmek için bir ceket giyip saçlarıma sıkı bir topuz yapmıştım. Siyah kol çantamla da tam da yaşımı yansıttığımı düşünüyordum. Koridorun kalabalığı gerçekten çok fazlaydı. Aynı anda bir sürü ses çıktığından kimse kimseyi duyamıyordu. Burada bulunan insanlardan kimisi üzgün kimisi de mutluydu. Az önce boşandığı için mutluluktan göbek atan bir kadın görmüştüm. Evde parti vereceğini söylüyordu avukatına. Hatta onu da davet etmişti. Onun adına sevinmiştim. Evlilik kadar boşanmak da sancılı bir süreçti ve bu süreç yıllarca sürebiliyordu. Aslında Murat dava da ona eşlik etmemi teklif ettiği zaman gitmesem daha iyi olur diye düşünmüştüm ama son anda ona destek çıkmam gerektiğinin farkına vararak mahkemenin olduğu yere gelmiştim. Hem ona bir şeylerden bahsetmeliydim. Murat takım elbisesiyle kapının önünde dururken kol saatini kontrol ediyordu. Acaba beni mi bekliyordu? Seri adımlarla onun yanına giderken babasını da görmeyi ummuştum. Ona bir de uzun yıllar sonra bakmak istiyordum. Beni görsün ve hatırlasın istiyordum. Hatırlasın ve titresin. Murat bana bu kadar yardımcı olmuşken babasına dava açmasam olmazdı. “Merhaba.” İçime kaçan sesimle onun dikkatini çekmeyi başarmıştım. “Duygu?” dedi şaşkınca. “Gelmemi beklemiyor muydun?” “Şey, evet. Ben gelmezsin sanıyordum. Olumlu bakmıyordun da.” Ben de öyle sanıyordum ama ayaklarım buraya gelmeye pek bir hevesliydi. “Seni yalnız bırakmak istemedim.” Dedim çekingen bir ifadeyle. Bir şey daha söylemem gerekiyordu ve sanırım biraz acele etmeliydim. “Murat,” “Efendim.” “Ben birini daha çağırdım senden habersiz.” Boşta duran elimi diğer koluma attım. Birdenbire ateş basmıştı. “Kimi çağırdın? Müdür beyi mi?” Ciddi olduğumun henüz farkında değildi. “Hayır, Vildan’ı.” “Vildan mı?” Duraksadı. “Vildan derken- lisede ki Vildan mı? Ama nasıl?” Şaşkın yüzü ayrı bir komikti. Vildan’ı çağırmamda ki sebep Murat’ın babasının çok yakında cezasını çekecek olduğunu öğrenmesi ve bir de Murat’la konuşmam içindi. Eminim Vildan da bu durumdan çok fazla mutlu olacaktı. “Sen başka Vildan mı tanıyorsun?” dedim düz bir ifadeyle. “Hayır, tanımıyorum ama sen onu nasıl buldun? Ben onu liseden sonra bir daha görmedim.” “Ben de tesadüfen görüştüm onunla ve davaya onu da davet ettim. Senin için bir sorun olur mu?” “Hayır, olmaz.” Aramızda oluşan sessizlikten sonra karşı tarafın avukatı da gelmişti ama babası hala ortalıkta yoktu. Galiba gelmeyecekti de. Ben de bu kadar suç işlesem ben de gelmezdim. Utancımdan yüzümü yerden dahi kaldıramazdım. “Herkese merhaba.” Vildan büyük bir neşeyle yanımıza geldiğinde ikimizin de gerginliği biraz olsa da azalmıştı. “Murat seni tebrik ederim. Sonunda ayaklarının üzerinde durmayı başarmışsın.” “Evet, biraz öyle oldu.” dedi gülmeye çalışarak. Avukatın uyarısıyla da kendimizi toparlamıştık. Birazdan çağıracaklardı ve içeri girecektik. “Babam onun nüfusundan çıkmak için dava açtığımı öğrendikten sonra o da bana evlatlıktan reddetme davası açmış. Onun için de ayrı geleceğim bir de.” Dedikten hemen sonra hep birlikte davanın görüleceği yere girmiştik. Umarım istediği sonuca bir an önce kavuşurdu. Murat yerini alırken ben ve Vildan da arkaya geçmiştik ve dava başlamıştı. … “Babamın davaya bile gelmemesine rağmen ne yapıp ne edip üste çıkmaya çalışmasını hayretle izledim.” Murat içeri de güçlü durmak için kendisini çok fazla kasmıştı ama zaman zaman gözyaşlarının da hazır da beklediğini fark etmiştim. “Canını sıkma.” diyebildim sadece. Babasının gelmemesi onun için daha iyi olmuştu bence. Kavgasız sessiz sakin bir şekilde dava görülmüş ve hakim neden olduğunu anlayamadığım bir şekilde davayı başka bir zamana atmıştı. “Ben de kalkayım artık. Hastaneye dönmem lazım. Umarım sen de bu dava da istediğin sonucu alırsın.” diyen Vildan bizim de karşılık vermemize izin vermeden koşarak uzaklaşmıştı. Biraz deliydi ama iyi kızdı. “Vildan’ı,” dedim kendimi hazırlayarak. “Bade’nin getirildiği hastane de gördüm. Ona gözükmeden uzaklaşacaktım ki beni yakaladı ve anlatmak istediği şeyler olduğunu söyledi. Ben de mecbur kalıp onu dinledim.” Gözlerimizi birbirine buluşturmak için yerden kaldırdım. En iyisi herkesin her şeyi bilmesiydi. Bu şekilde nereye kadar gidecekti ki? Parmağımın kenarlarında ki yolduğum etler yetmemiş gibi bir de dudaklarımla uğraşmaya başlamıştım. Dudağımın üzerindeki deriyi almak için büyük bir savaş verirken Murat Yalçın elini elimin üzerine koydu ve oradan çekti. Aslında bunu stresli olduğum için yapıyordum ve çoğu zaman da farkında olmuyordum. “Kanatacaksın.” Kanatsam bile bu umurumda olmazdı ki. Yeter ki o et parçasından kurtulayım. “Boş ver.” diyerek tekrar denediğimde bu sefer o parçadan kurtulmuştum. Murat’ın anlatacağım şeyi de merakla bekliyor oluşunu anlayınca devam etmem gerektiğini kendime hatırlatmıştım. Yalancı bir öksürük sesimin tonunu ayarlamama yardımcı olmuştu. “O gün lavaboya gidip onunla karşılaştıktan sonra oturup konuştuk uzun uzun. Bana bilmediğim birçok şey anlattı.” Kırık bir gülümsemeyle “Sana, benden çok her şeyi anlatmak istiyordu. Fırsatını bulur bulmaz da yapmış zaten.” dedi. “Bana bir video da gönderdi.” Küçük bir eklemede bulunurken telefonumda güzel bir yer kaplayan videoyu da açıp onun önüne koydum. Daha videoyu başlatmadan “Yok artık. Bunun sen de ne işi var?” dedi. “Sen biliyor muydun bunu?” “Evet, biliyordum ve silindiğini sanıyordum. Demek ki Vildan saklıyormuş.” “Bunca zaman saklamış.” diye mırıldandım. “Peki sen ne düşünüyorsun? Bana inanıyor musun? Yoksa her şeyin bir oyundan mı ibaret olduğunu düşünüyorsun?” “Buraya gelmemin sebebi sana öğrendiklerimi söylemek istememdi. Yaşanan bunca şeyden sonra-“ “Bir dakika Duygu ne dediğini unutma müdür bey arıyor.” Şu an benim söyleyeceklerim mi daha önemli, yoksa müdür beyin diyecekleri mi? Genellikle garip şeyler söylüyordu kendisi. O yüzden bunun da çok önemli bir şey olduğunu sanmıyordum. “Alo Rıfkı bey,” Murat hareketsizce birkaç saniye öyle durunca merak duygum terazi de ağır basmıştı. Bu sefer önemli bir şey olmuş olabilir miydi? “Evet, tamam. Biliyoruz onu.” dedi ve müdür beyi dinlemeye devam etti. “Ne olmuş?” dedim fakat bana cevap vermemişti. Umarım kötü bir şey yoktur, demekle yetiniyordum. Müdür beyin bu kadar uzun konuşmasını sağlayan şey neydi? “Ne? Emin misiniz? Peki siz ne olacaksınız? Sizden de haberleri var mı?” Murat Yalçın Tunçay bana cevap vermeyince kollarımı göğsümde toplayıp susmaya karar vermiştim. Anlatsa da dinlemezdim artık. “Tamam, müdür bey. Görüşürüz.” diyerek kapattıktan sonra bana döndü. “Mavi’yi ve Çınar’ı sorguya çağırmışlar. Bade düştükten sonra birkaç kişi o ikisinin sonradan aşağı indiğini görmüş ve söylemek de istememişler ama polis onları konuşurken duymuş. Sadece onlar da değil. Bizi de çağırıyorlarmış. Müdür beye ulaşıp söylemişler.” Ama bu nasıl olur? Kimsenin bizi görmediğini sanıyordum. Herkes Bade’nin başında toplanmıştı. Kim bizi görmüştü de bunun hakkında konuşmuştu? “Müdür bey de bizimleydi. Onu da gören olmuş mu?” “Kimse yüzünü göremediğinden bir şey anlamamışlar ama bizim acilen oraya gitmemiz gerek.” Ve bu kılıkla da gidemezdik. 18’den çok 30 yaşında olduğumuz gün gibi ortadaydı. Mavi ve Çınar hala oradaysa bu pek iyi olmazdı. “Polislere ne söyleyeceğiz?” diye sordum. “Onu da yol da düşünürüz.” … “Duygu hanım oraya dedektif olarak gitmenize rağmen nasıl bu olay da adınız geçebiliyor? Bize biraz bundan bahsedebilir misiniz?” Karşımda oturan polis de haklı olarak şaşırmıştı. Ben de bazenleri şaşırıyordum. Mesela sorguya çekilmeme. “Ben ve Murat terasa çıkıp hava almak istedik. Benim içeceklerden dolayı midem bulanmıştı ve Murat da hava almamım beni iyi hissettireceğini söyleyip terasa çıkmamızı önermişti. Herkes dışarı çıkarken biz de üst katlara yönelmiştik ancak terası bir türlü bulamadık. Ev çok fazla karışıktı. Bazı merdivenler sadece 1. kata kadar çıkıyordu. Terasa çıkan merdiveni o kadar aramamıza maalesef bulamadık. O zamana kadar da yaşanan yaşandı. Biz de koşarak dışarı çıktık.” “Yanınızda duran bir kişi daha varmış. O kim?” “Yanımızda biri yoktu. Size yanlış bilgi vermişler. Ben ve Murat sadece birlikteydik.” Bu ifadeyi vermeden önce çok düşünmüştük. Rüzgar’ın öldüğü günden bugüne kadar çok fazla şey yaşanmıştı ve onlardan biri de bu polislerle ilgiliydi. Birinin emriyle hareket ediyorlardı. Hepsi değil ama çoğunluk öyleydi. Kimin yanımızda olup olmadığını kestiremiyordum. O yüzden Murat’la ifademizi nasıl vereceğimizi konuşmuştuk ve ben tam da konuştuğumuz gibi hareket etmiştim. “Emin misiniz? Sizi görenler olmuş.” “O an midem çok fenaydı. Murat da benimle ilgileniyordu. Biz fark etmeden biri yanımızdan geçip gitmiş olabilir çünkü çok kalabalık bir partiydi.” “Peki öyle olsun. Bize zorluk çıkarmayıp geldiğiniz için teşekkür ederiz.” Sorgulamam bittikten sonra Murat’ı beklerken müdür beye çıktığımızı söylemiştim. Aradan geçen 5 dakika sonra Murat yanıma gelmişti. “Senin de sorgun bitmiş anlaşılan. Gidelim.” demişti. “Seni niye benden uzun tuttular?” “Sorgulayacak polis geç kaldı. Ondan dolayı da ben de geç çıktım. Duygu,” ismimi sessizce söylemişti. “Efendim.” “Bu polisler bizi kolay kolay rahat bırakmayacağa benziyor. Muhtemelen bizi izlettirecekler. Hal ve hareketlerimize onlar bizi izlemeyi bırakana kadar dikkat etmeliyiz. Buradan direkt evlerimize gidelim. Bir süre sonra hep birlikte oturup nasıl yol izleyeceğimizi konuşuruz.” Onunla konuşmak istediklerime bir süre ara mı vermeliydim? Sanırım evet. “Tamam, görüşürüz o zaman.” “Görüşürüz.” diyerek yollarımızı ayırmıştık. Her şeyin bu kadar kolay aramıza girmesine inanamıyordum. Ne zaman olumlu bir şey yapmaya kalksam önüme taş koyuluyordu sanki. Eve geldiğimde Su ile biraz konuştuktan sonra İlker’i aramıştım. Su ile Alara hakkında aldığımız karardan sonra epeyce bir zaman geçmişti ve o da artık benim gibi beklemek istemiyordu. Artık harekete geçmeliydik. “Merhaba İlker.” dedim ses tonumu canlı tutmaya çalışarak. “Merhaba Duygu.” Bana karşılık verirken önce halini hatırını ve sonra da Bade’yi sormuştum. O da kendisinin iyi, Bade’nin de hala aynı olduğunu söylemişti. Kısacası değişen bir şey yoktu. Bu fasıl geçtikten sonra da asıl konuya giriş yapmaya karar vermiştim. “Hani seninle bir skeç hakkında konuşmuştuk ve sen de çok beğenmiştin.” “Evet, hatırladım. Ne olmuş ona?” “Herkes hazırsa konferans salonunda sergileyelim.” “Neden acele ediyorsun ki?” “Müdür bey böyle bir skeç için hazırlandığımızı duyunca çok sevindi ve hemen bu hafta sergilememizi istedi. Ben de dedim acele ediyoruz diye ama o bu okulun böyle bir şeye çok ihtiyacı olduğunu söyledi.” “Tamam, bakarız.” Bakarız değil İlker. Yapacağız. Hem de benim istediğim tarihte.
_____ Selamlarrr💞💞 Hayat nasıl gidiyor? Fikirlerinizi benden eksik etmeyin ve kendinize çok dikkat edin. Salgın varmış💕 ben de ondan nasibimi aldım gerçi zjdbdjdk
|
0% |