Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@zeynepzy

Anneme doya doya sarıldıktan sonra bir an olsun ellerimiz ayrılmamıştı birbirinden. O koltukta uzanırken ben de yere oturmuştum. Hemen yanındaydım ve ellerimiz hala birbirine bağlıydı. Bir çocuk kadar masumlaşmıştı. Kim bilir neler yaşamıştı da bu hale gelmişti? Düşündükçe içimde oluşan sinir bir alev topuna dönüşüyordu. Öfkeleniyordum. Kendime hakim olamayacağım diye korkuyordum.

“Gelmen çok iyi oldu Duygu.” Babam bana bir bardak su verirken yüzünde ki kırışıkların beni gördüğünden beri daha da belirgin hale gelmesi beni de mutlu etmişti. Yüzü gülüyordu.

Kendi yaşadıklarımdan dolayı onların bana ne kadar ihtiyacı olduğunu fark edememiştim. Ergence olduğunu kabullenip daha çabuk toparlanmaya çalışsaydım belki etrafımda olup biteni daha erken kavrayabilirdim.

“Doktor ne dedi?”

“Verilen ilaçların garip bir şekilde onu kötü etkilediğini söyledi. Önce ki doktorların ilaç tedavisi için kullandıkları ilaçların kutularını ona götürdüm ve o da kendisinin bu şekilde ilerlemeyi düşündüğünü ama ilaçların ona zarar verdiğini görünce başka bir yola başvuracağından bahsetti.”

Babama zamanında olup biten her şeyden daha net bir şekilde bahsetmek istiyordum ama annemin duymasını da istemiyordum. Zaten bir süre burada olacaktım. O uyuyunca sakin bir dille ona anlatırdım. Daha öncesinde telefonda konuşarak anlatmaya çalışmıştım ama inanmamıştı.

“Senin işlerin nasıl gidiyor?”

“Sona yaklaşıyoruz. Az kaldı.” Evet, az kalmıştı ama annem için yeni başlıyordu her şey. Onun için elimden geleni yapacaktım. Hakkını arayacaktım. Babam annemi görmemi istediğinden beri daha hızlı olmam gerektiğinin farkındaydım ve bu yüzden Murat’tan işi hızlandırmasını da istemiştim.

“Duygu-ben seni ç-çok özledim.” Annem gözleri dolu dolu bana bakarken elini dudaklarıma götürüp öptüm. “Ben de özledim anne. Senden çok özür dilerim. Hastalığın yüzünden hayatımı mahvettiğini düşünüyordum hep ama yanında olmam gerektiğini bir türlü fark edemedim. Hepsi benim hatam. Ergence sorunlarım yüzünden kimseyi önemsemedim.” Gözlerinden akan yaşları sildim. O kadar pişmandım ki…

“Bu zamana kadar tam olarak kaç doktor değiştirdiniz baba?”

“3 olması lazım. İlk doktor bayağı baktı. O emekli olunca başka doktora geçtik ama ondan pek memnun olmayıp buraya geldik. Şu an ki doktorumuzdan çok memnunum. Genç biri ve annenle çok güzel ilgileniyor.” Onunla tanışmam gerektiğini düşünüyordum. “Hastaneye ne zaman gideceksiniz?”

“Yarın.” Tamam, yarın giderdik ve onunla görüşürdüm.

“Aç mısın? Geldiğinden beri bir şey yemedin.”

“Yok değilim. Gelmeden önce bir şeyler atıştırdım.” Dedim ama yememiştim. Canım bir şey de istemiyordu zaten. Şimdi doğruyu söylersem babam zorlayacaktı.

Ara sıra da anneme bakıp iç çekiyordum. Hatalarım sanki yüzüme vuruluyordu. Kötü bir evlat olduğumu söylemese de ben kendim bunu biliyordum ama bundan sonra böyle olmayacaktı. Annemi mutlu edecektim. O doktorun canını okuyacaktım.

“İstanbul da işim bittikten sonra sizin yanınıza yerleşmeyi düşünüyorum.” Ağzımdan dökülenler babamı şaşırtmıştı. “Emin misin? Sen kendi hayatını kendi başına yaşamak istiyordun hani?”

“Büyük bir hata yaptım. Kabul ediyorum ama bir daha yapmayacağım. Hep sizinle olacağım.”

“Hayır, Duygu bunu yapmak zorunda değilsin. Ben annene de kendime de bakabiliyorum. Elden ayaktan düşmediğim sürece de bakabilirim kızım. Sen hayatını yaşa. Sev, sevil. Seni hak edeni bul.” Bu söylediklerin çok zor şeyler baba. Konuşmak kolay ama gerisi sandığın kadar kolay değil. “Ben de anneni yatağına götüreyim de biraz uyusun. Senin geleceğini söylediğimden beri gözünü bir kez kırpmadı. Sürekli seni sordu.” Daha çok kahrolayım diye mi bunu yapıyorsun baba?

Ben yerden kalkıp kenara geçerken babam annemin elinden tuttu ve onun doğrulmasını sağladı. “Artık uyumamız lazım. Yarın doktora gideceğiz.” Babamın söylediklerine karşı annemin gözleri parladı. “Doktora mı?” Ellerini birbirine vurdu. “Doktora gideceğiz. Duygu, o doktor çok iyi.”

“Sen seviyor musun o doktoru?” diye sordum. “Evet! Seviyorum.” İşte şimdi daha çok merak etmiştim onu.

“Hadi hayatım artık uyumalıyız.” Babamın sözünü dinleyip kalkmıştı koltuktan. Beraber ortadan kaybolurlarken televizyonda ki haberlere göz gezdirmiştim. Yolculuk yapmak beni yormuş olmalıydı. Gözlerimin kapanmasına karşı koyamayacaktım sanırım.

“Baba sen de yatacak mısın?” dedim mutfağa giden babama. “Sen anlatacaklarını anlat. Öyle yatarım.” deyince anlayamamış bir şekilde ona bakmıştım. “Ben babayım anlarım kızım.” Nasıl anladığını sormama gerek kalmamıştı. Yakında hiç konuşmasam bile konunun ne olduğunu anlayacaktı.

“Anlat bakalım.” Dizime tutunup yanıma oturdu. “Sana annemin ilk doktorunun bir işler karıştırdığından daha önce de bahsetmiştim. Annemin ilaçlarını bilerek yanlış verdiğine dair elimde kanıtlar da var. Ben de ona dava açacağım. Bu süreçte yanımda olmanı istiyorum. Mahkeme de senin görüşlerine ihtiyacım olacak.”

“Tamam, kızım. Ne gerekiyorsa yaparım. Annen için bunun doğru olduğuna inanıyorsan senin yanında olup desteklerim.” Aslında dahasını da anlatmalıydım ama bu yaşta sinirlenip ona bir şey olsun da istemiyordum. O zaman ben tamamen yıkılırdım.

“Teşekkür ederim baba.” Ona sarıldım sıkı sıkı. Annemle ilgilenmekten ona anca gelmişti. “Küçükken de bana sarılınca bırakmak istemezdin. Geceleri anneni yalnız bırakıp seninle uyurdum.” Evet, hatırlıyordum. Bana bir sürü değişik hikayeler de uydururdu. Ben de hepsini sonuna kadar dinleyebilmek için uyumazdım.

“Bana bu akşam da hikayelerinden birini anlatır mısın?” Gülümseyerek kafasını salladı. “Anlatırım tabii.” Mutlu olmuştu. Ben de onun gibi mutlu olmuştum.

Annem ilacını alırken kahvaltı masasını topluyordum. Birazdan hastaneye gidecektik. “Duygu, annene bak. Ben de üzerimi değiştireyim.” Babamı onaylarken annem de sandalye de oturmuş beni izliyordu.

“Doktor yakışıklı.” deyip parmaklarını birleştirip elini sallamıştı. Bunu bir yemek güzel olduğunda yapmıyor muyduk? “Ben seviyorum onu.” Yüzünde güller açmasından belliydi zaten. “Sen de seversin.” deyip gülmüştü. Çocuklaşsa da formundan pek bir şey kaybetmişe benzemiyordu.

Kahvaltılıkları buzdolabına yerleştirip bulaşıkları da makineye attıktan sonra her şey hazırdı. Gidebilirdik.

Annemle kapı önüne gelip babama haber verdikten sonra birlikte aşağı inmiştik. Beyaz arabamızın önüne geldiğimiz de kapıyı açıp annemi arka koltuğa oturtmuştum. Babam da birkaç dakika için de yanımızda olurken onun da annemin yanına oturmasını sağlayıp kendimi şoför koltuğuna atmıştım. Bugün ben onları götürüp getirecektim.

“Kızım ben sürerdim.”

“Ben varken olmaz baba. Hem internetten buldum yerini. Birazdan orada oluruz.” Büyük bir özgüvenle arabayı çalıştırıp konuma doğru yolculuk ederken her şey gayet güzel gidiyordu. Burası o kadar da karışık bir şehir değildi.

“Randevu kaçtaydı?”

“12’de kızım.” Öğle arasından önceydi yani. Biz de kahvaltıyı daha yeni etmiştik ve saat de 11’di. “Randevuyu doktor size kendi mi veriyor?”

“Evet.” Babam cevap verirken telefondan yolu kontrol etmiştim. Çok bir şey kalmadığını gösteriyordu. Bir dakika ben babamın telefonundan burayı bulduysam benim telefonum neredeydi? Gelir gelmez şarja takacakken unutmuştum ve şu anda nerede olduğunu hatırlayamıyordum.

Dünden beri sadece annemi düşünmekten ona zaman kalmamıştı.

“Duygu geldik. Park et arabayı.” Dalgınlığıma son verip hastaneye bakarken “Siz inin. Ben bir yer bulup arkanızdan gelirim.” deyip arabayı durdurmuştum. Onlar indikten sonra da dediğim gibi olmuştu. Arabayı park edip hastanede ki tabelaları takip ederek babamların olduğu katı bulmuştum. Oturmuş sıralarını bekliyorlardı.

Fakat benim kafam karışıktı. Telefonum yoktu ve neredeydi? Düşünüyordum ama bulamıyordum.

“Doktorunuz Fırat Cansever mi?” dedim odanın önünde yazan isim ve soyada bakarak. “Evet, o.” Annem heyecanla konuşurken ben de yanına oturmuştum. Önümüzde 2 kişi vardı. Onların işi fazla sürmezse randevu saatimizden önce işimizi halledip geri dönebilirdik.

Aramızda oluşan sessizlikle beraber biri çıkmış ve bir sonra ki kişi girmişti. Ben de sabırla beklemiştim sıranın bize gelmesini. Telefonumu unuttuğumdan canım daha çok sıkılıyordu. Şarja falan da takmamıştım. Biri arayıp ulaşamadıysa çok fazla endişe edecekti.

“İstersen sen burada otur. Biz annenle girelim içeri.”

“Olur mu öyle şey baba? Ben de geleceğim.”

“Tamam, sen bilirsin kızım.”

Televizyonun ekranında annemin adı yanıp söndüğünde ayaklanmıştık. İkisi birlikte önden giderken ben de arkalarından gelip kapıyı örtmüştüm. Masa da oturan doktor elinde ki dosyaları kontrol edip kafasını kaldırdığında bakışmıştık.

“Size bahsettiğimiz Duygu.” Babam kısa bir açıklama gerçekleştirince doktor da hafiften gülümsemişti. “Hoş geldiniz Duygu hanım. Ben de Fırat. Fırat Cansever.” diyerek ayağa kalkmış ve elini uzatmıştı. Boşta kalmaması için tutup sıkarken “Memnun oldum.” demiştim. O da aynı şekilde karşılık vermişti. Annemin yakışıklı diye söyleye söyleye heyecanlandığı doktor dediği kadar vardı. Sarışındı ve gür saçlara sahipti. Sakal ve bıyıklarını biraz bırakması da onu iyi göstermişti ancak ben bununla ilgilenmiyordum.

Doktor annemle güzel bir şekilde konuştuktan sonra ilaçlara aynen devam edilmesi gerektiğinden bahsetmişti. Çok uzun sürmeyen konuşma sonrası annemler çıkarken ben çıkmayıp onunla konuşmak istediğim için oturmuştum.

“Annemin tedavisinden size biraz bahsetmek istiyorum.” dedim. “Babanız da bir şeylerden bahsetmişti aslında.”

“Annemin ilk doktoru anneme bilerek yanlış uyguladığı tedaviden dolayı bu hale geldi.” Yanımda getirdiğim belgeleri ona uzattım. “Burada neler yaptığı yazıyor.” Belgeleri dikkatle bakarken bir anda gözleri fal taşı gibi açılmıştı. “Belge de yazan doktorun ismin de bir yanlışlık yok, değil mi?”

“Siz tanıyor musunuz onu?”

“Kendisi bilinen en iyi doktorlardan biriydi. Emekli oldu diye hatırlıyordum.”

“Evet, emekli oldu ve sonra da anneme yapılanları öğrendim.” Hala şaşkınlıkla inceliyordu belgeleri. “O zaman anneniz bu ilaçları hiç kullanmamış oluyor. Yine de siz emin misiniz? Belki bir yanlışlık olmuştur.”

“Burada yazanların hepsi doğru Fırat bey. Yakında yayımlanan haberler de onu gördüğünüzde de bu şekilde şaşırmayın.” Onu savunmamıştı ancak onunla ilgili iyi ya da iyiye benzer bir şey duymak dahi istemiyordum. “Hemen sinirlenmeyin lütfen. İlaçları da not edebilir miyim?”

“Tabii.” Birkaç şey yazdıktan sonra da “Açtığınız dava da ben de size katılabilir miyim? O doktor çok saygın ve örnek aldığım biriydi” dedi. “O gün geldiğinde bakarız.” Belgeleri alıp kalkarken o da kalkmıştı. “Tanıştığımıza tekrar memnun oldum Duygu hanım.” Aslında daha fazla oturup detaylı bir şekilde konuşmanın daha iyi olacağının farkındaydım ancak annem ve babam beni bekliyordu. Onları daha da bekletmek istemiyordum. O yüzden başka bir zaman denk gelirsek ve vaktim de olursa konuşmak istiyordum.

“Ben de. İyi günler.” Çıkıp beraber arabamıza geçmiştik.

Garip bir adamdı.

İleri de ne olduğu ortaya çıkardı.

Eve geldikten sonra babam annemle ilgilenirken ben de telefonumu aramaya koyulmuştum. Bavulumu da dün geldikten sonra boşaltmıştım. Telefonum da- evet çantamdaydı! Çantama koymuştum. Şimdi hatırladım!

Askıya astığım çantayı alıp içini karıştırırken telefonumu bulduğum an bedenimi bir rahatlık ele geçirmişti. Az önce neredeyse ben kalp krizi…

Telefonumu şarja takıp biraz dolmasını bekledikten sonra açmıştım. Fazlasıyla bildirim vardı. Murat Yalçın 20 kez aramış ve 17 tane de mesaj göndermişti. Müdür bey de 8 kere arayıp 3 mesaj atmıştı ve bu ikisinin haricinde başkalarından da gelen bildirimler de vardı.

Mesajları okumak için tıklarken telefonum çalmaya başlamıştı. Murat arıyordu.

“Alo?” dedim bekletmeden açarak. “Alo mu? Sadece alo mu? Ne kadar endişelendiğimden haberin var mı senin? Müdür beyle sana ulaşmak için neredeyse polise başvuracaktık Duygu!” Bu kadarını beklemiyordum açıkçası.

“Sesini yükseltme Murat. Özür dilerim telefonumu şarj etmeyi unutmuşum ama şimdi taktım işte.”

“Bir de yağ gibi üste çıkmaya çalışıyorsun ya hayrete düşüyorum yemin ederim.” Sesi sinirli gibi geliyordu. Haklı olmadığını söyleyemezdim. Haklıydı ama beni azarlamasına ne gerek vardı? “Annem iyi değildi ve babam da bir an önce gelip onu görmemi istedi. Bunu mesajda da belirtmiştim ama görmemişsin herhalde.”

“Hayır, gördüm ve gitmene de hak veriyorum ama saatlerce telefonunun kapalı olmasına bir anlam veremiyorum Duygu. Başına bir şey geldi sandım. Belki ararsın diye gece uyumadım. Telefonun başında bekledim. Eğer biraz daha senden haber alamasaydım oraya gelecektim.” Nerede olduğumu söylmesem bile haberinin bir şekilde olmasına alışkındım artık.

“Burada her şey çok karışık. Ne zaman döneceksin?”

“Ne oldu ki?”

“Tiyatrodan sonra Alara bayağı kötü oldu. Önüne gelenle kavga etmeye başladı. Su ondan daha çok korkuyor. Okula yeniden polisler geldi. Bade’nin durumu iyiye gidiyormuş. Herkesten ifade alınabileceğinden bahsettiler. Ben ve müdür bey zorlanmaya başladık.” Gideli sadece 1 gün olmuştu ve bu kadar şey sadece 1 gün de mi yaşanmıştı? Bade uyanmak için benim gitmemi mi beklemişti gerçekten?

“Annenden ayrıl demiyorum ama lütfen erken dönmeye bak. Dava sürecini de başlatmamız gerek ve-“ deyip duraksadı.

“Ve?” dedim ben de tamamlaması için.

“Ve ben seni şimdiden özledim. Gitmen sanki her şeyin en başa döndürdüğünü hissettirdi bana. Sen olmadan geçen hayatım aklıma geldi. O anlar gözümün önünden su gibi aktı gitti. Duygu bizim için de geri dönmelisin. Yarım kalmamalıyız.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

___

Aralarını yapayım derken her şeyi daha da karıştırdım galiba kxdbdbhd

Hepinize iyi hafta sonları dilerim💕

Sonra ki bölümde de görüşelim lütfen⁠♡⁠♡

Loading...
0%