@zeynepzy
|
Kol saatim akrebin 9’a geldiğini gösteriyordu. Şu anda okulun bahçesine giriş yapmış bulunmaktaydım. Daha ne olduğunu anlayamadan elime tutuşturulan broşürün hangi konudan bahsettiğini bildiğimi söylesem çok şaşırırdınız, değil mi? Günlerdir tüm okulun duyması için her yere asılan afişleri bir de yetmezmiş gibi küçültüp broşür şeklinde dağıtmaya başlamışlardı. Elimde ki broşürle sınıfın olduğu kata doğru ilerliyordum. Yarın akşam okulda bir balo gerçekleştirilecekti. 9. Sınıflar kaynaşsın diye. Tüm okul davetliydi. Benim de olduğu gibi Mavilerin de gidesi yoktu ancak sanki dün balo lafı etmişlerdi de ben tam duyamamıştım. Belki de hayatlarına bir şekilde devam etmeleri gerektiği için fikir değiştirip katılmaya karar vermişlerdi. Broşürü buruşturup çöp kovasına atarken sırama geçmiştim. Mavi ve Sena Nur gelmişlerdi. İkisinin bir şeyler konuştuğunu görünce ben de aralarına girmeye karar verip hemen onlara dahil olmuştum. “Günaydın.” dedim ikisine de. “Sana da günaydın Duygu.” Sena Nur bana cevap verirken Mavi’nin canının sıkkın olduğunu fark etmiştim. “Ne oldu?” dedim sessizce Sena Nur’a. “Baloyu konuşuyorduk da. Müdür bey katılmamız için çok ısrar etti ama Mavi gitmek istemiyor.” Yani gitmemek istemesi çok normaldi aslında. “Sena her yıl bu tarz şeylere katılmak için can attığımı sen de biliyorsun ama bu yıl istemiyorum işte.” “Bak yeni bir arkadaşımız var artık. Kız yalnız mı kalsın balo da?” “Ben de gelmiyorum-“ derken Sena’nın yüzünde ki ifadeyi görünce ağzıma hemen kilit vurmuştum. “Onun için gel bari.” Gözleri yerinden çıkacak kadar kocaman olduğunda benim de konuşmam için işaret gönderdiğini biliyordum. Peki, ne söylemeliydim? “Siz yalnız bırakmazsınız Duygu’yu. Ben gelip ne yapacağım ki?” “Biz sensin ne yapacağız?” “O zaman siz de gitmeyin.” İkisinin arasında ki küçük münakaşa sona ererken bir de başıma balonun çıktığına inanamıyordum. Dün balo lafını duyduğumda çok takılmamıştım. Okulun da çoğunun gideceğini sanmıyordum ama şimdi herkes gitmek için saatleri sayıyor gibiydi. Bu grup baloya katılırsa tüm okul katılırdı. Hatta balo da kavga bile çıkabilirdi. İddiaya girdikleri grupla araları pek de iyi değildi. Her an bir sürtüşme yaşanabilirdi. “Merhabalar! Ben geldim.” Alara sesini sınıftakilerin duyurabileceği bir tona ayarlayıp yanımıza gelmişti. “Kızlar bir elbise almışım olay!” Çantasını sıraya koyup telefonunu çıkarmıştı. Ah ah! Bizim zamanımızda telefon yasaktı. Hatta o zamanlar böyle doğru düzgün telefon olmuyordu gençlerde. Gerçekten yaşlanmışım. “Bakııın!” Siyah ve dizlerinin birkaç parmak üzerinde biten bir elbise tercih etmişti. Koyu yeşil olan bu elbisenin kolları transparan ve salaştı. Göğüs kısmında bir dekolte yoktu. Aksine sade ve çok şık bir elbiseydi. Güzel bir kolyeyle de taçlandırılırsa bu iş tamamdı. “Ben çok beğendim.” dedim fikrimi ilk belirten kişi olarak. “Kızım bu manyak bir şey. Nereden aldın?” Sena heyecanla sorarken ben de ekoseli okul eteğine bakıyordum. Zengin aile çocukları tüm havasını burada basacaktı. Ben de onlar kadar olamasam da bir doğru düzgün bir şeyler giymeliydim. “Mavi sen de bir şey demeyecek misin?” “Çok güzelmiş.” Arkadaşı kısa kestirip atınca Alara yüzünü asmıştı. En azından güzel olduğunu söylemişti. “Yıllardır gittiğimiz balodan söz ediyoruz kızım. Biraz heyecanlansana. Geçen yıl ki salonun aynısını kiralamışlar. Orası tam bir saraydı. Ne kadar beğendiğimizi hatırlamıyor musunuz?” Sena Nur, Alara’nın söylediklerini duyunca ağzı kulaklarına varmıştı. “Doğru mu söylüyorsun? Gerçekten de oraya mı gideceğiz? Kim söyledi sana?” “Broşür de yazıyor ya.” “Geçen yıl Rüzgar da vardı ama.” Mavi düşük bir ses tonuyla konuşmasına rağmen hepimiz duymuştuk. “Evet, vardı ve şu anda senin inatçılık yapıp baloya gelmediğini duysa çok kızardı.” dedi Alara. “Söz veriyorum sene içinde yapılan etkinliklere katılacağım ama lütfen şimdi izin verin de biraz acımı yaşayayım. Hiçbir şey yokmuş gibi baloya gelirsem kendimi çok kötü hissederim. Ben ölseydim eminim Rüzgar da aynısını yapardı.” Söylediklerinden sonra kimse ağzını açmaya yeltenmemişti. Zaten ders başlayacaktı ben de yerime geçip otursam iyi ederdim. Bu yaştan sonra bir de azarlanmak istemezdim. “Günaydın Duygu.” Melih’e karşılık verirken çantamdan kalem ve defter çıkardım. “Yarın akşam ki balo için bir eşim yok. Senin de yoksa kavalyen olabilir miyim?” Demek ki günlerdir bunu sorabilmek için kıvranıyordu. Sürekli bir şey sormak istiyormuş da söyleyemiyormuş gibiydi ama Melih ben sana büyük gelirim. “Duygu bir şey demeyecek misin?” “Kavalyem yok.” dedim. Aslında gitmeye de niyetim yoktu. “Yani? Kabul ediyor musun teklifimi?” Yalnız gitmektense iyidir. “Tamam, kabul ediyorum.” Melih’in mutlu olduğunu görmeme rağmen görmezlikten geldim. Beni beğendiğinin farkındaydım. Onu da ümitlendirmek istemiyordum ama şu an bana yardımcı olabilecek sayılı kişilerden biriydi. “Seni akşam kaçta alayım? Hatta nereden alayım? Bana konum atsana.” Heyecanını fark etmemem mümkün değildi. “Beni almana gerek yok. Mekanın önünde buluşsak yeter.” “Ama öyle olmaz.” “Olur olur. Çok da güzel olur.” Ardından öğretmen sınıfa girmiş ve bana göre biten diyalog Melih için yarım kalmıştı. … Spor salonundan top getirirken beden dersinde ders işlendiğine ilk defa şahit oluyordum. Öğretmen geçen hafta toplantı olduğu için derse girmemişti. O yüzden ben de her okulda olduğu gibi ders işlenmeyecek zannetmiştim ama öyle olmamıştı. Sanırım özel okullarda böyle oluyordu. Şişirilmiş notlar ve boş geçmeyen dersler… Topu aldıktan sonra bahçeye geri dönmüştüm. “Şimdi herkes boy sırasına göre karşıma dizilsin.” Nereye geçeceğimi bilemezken öğretme bunu fark edip hemen bana yardımcı olmuş ve bir yere geçmiştim. Murat’tan söz etmek bile istemiyordum. Boyu uzun diye en başa geçmişti. Benim gibi bir yer aramasına gerek kalmamıştı. Gıcık. Biz sıraya dizilince hepimize tek tek sağ sol diyerek bizi ayırmıştı. Tamam, ben sağ olandım. Acaba kimlerin grup arkadaşı olacaktım? “Sağ olanlar sağıma, sol olanlar da soluma geçsin!” Yerime geçerken Murat Yalçın’ın tam da karşıma geçmesi beni keyiflendirmişti. Aynı grupta olsaydık onu hiç çekemezdim. Sinirlenirdim. “Hocam bu hafta ne oynayacağız?” Karşı takımdan biri bu soruyu sorduğunda hoca, “Yakar top.” diye cevap verdi. İyi bari çocukluğumda oynadığımız bir oyun olacaktı. Yeni yetmelerin oynadığı tarzda bir şey olsaydı ben beceremezdim. “Hocam 26 kişilik sınıfla nasıl yakar top oynayacağız?” dedi Melih. O da benimle aynı gruptaydı. “Arkadaşlar bir dakika! Yakar top ne?” Alara’nın sorduğu soruya şaşkınlıkla bakakalmıştım. “Alara abartma istersen.” Sınıftan biri ona karşılık verince sinirlenmişti. “Neyi abartıyorum ben Semih? Bilmiyorum işte. İsmi de saçma ayrıca.” Oyunu bilmemesi benim açımdan korkunç bir şeydi. Hadi diyelim ki oynamadı ama ismini nasıl duymazdı? Öğretmen, Alara’ya oyundan kısaca bahsederken Melih yanıma gelmişti. “İstersen senin yanında durup topun sana gelmesini engelleyebilirim. Hem canın da yanmaz.” dedi. Ama Melih sen böyle yaparsan işimiz yaş yani. “Yok teşekkür ederim. Sen kendini koru yeter.” Kibarca onu reddettikten sonra beden öğretmeni 1 TL çıkarıp yukarı atmış ve yazı gelmişti. “Ortada olan biz miyiz?” dedim heyecanla. “Evet, biziz.” Mavi beni cevaplarken ikimizde yan yana ortaya geçmiştik. Enerjisinin olduğunu söyleyemezdim ama o da iyi olmaya çalışıyordu. Bir yerden başlamaya gayret gösteriyordu. “Öncelikle oyunu biraz değiştireceğiz. Yazı takımı 15 dakika oynadıktan sonra tura takımı ortaya geçecek ve onlar da 15 dakika oynadıktan sonra yanmayan oyuncu en fazla hangi takımdaysa o takım kazanacak.” “Ama hocam böyle çok tatsız olur. İddia atsak ortaya.” diyen bir kişiye Çınar Efe’nin hoş bakışlar göndermediğini fark etmiştim. “İddiayı falan boş verelim şimdi.” Banklardan birine geçen öğretmenin de diğer beden öğretmenlerinden farksız olduğunu anlamıştım. Bizi oynatıp kendisi bir köşeye çekilmişti. Akıllı adam. İlk birkaç dakika da çok elenen olmuştu. Bu oyunu bu kadar kötü oynayacakları aklımın ucundan bile geçmemişti. Kızlardan birinin attığı topu elimde tuttuğumda 2. canımı da almıştım. Şu an bulunduğum takımda ilk canı alan bendim ve bunu görenler ıslık çalarak beni tebrik etmişlerdi. Sokak oyunlarının çoğunda iyiydim. Övünmek gibi olmasın ama mahalle arasında bir keresinde yarış yaptığımızda ben kazanmıştım. Kendi ellerimizle hazırladığımız madalya hala benimleydi. Güzel zamanlar geçirmiştim çocukken. 2. canımı aldığımdan beri birçok top benim olduğum tarafa doğru gelmeye başlamıştı ama ben yenilir miydim? Asla! 3. Canı da almak için elimden geleni ardıma koymayacaktım. Gelen toplara değmemek için bir o tarafa bir bu tarafa kaçıyordum. Takım arkadaşlarım da bana hayran olmuşken kaybedecek değildim. “Duygu çok iyi gidiyorsun!” Mavi’nin beni tebrik etmesiyle sesler iyice yükselmişti. Evet, popüler oluyordum. Gülümseyerek ona bakarken bacağıma sert topu yediğimde ağrıdan bacağımı tutmuştum. CANIM GİTMİŞTİ! DAYANAMADILAR TABİİ İYİ OYNAMAMA! Bu nasıl bir vuruştu böyle? Sanki amaçları gerçekten canımı almaktı. Kesin moraracaktı. “Ben attım!” Karşı takımda kendisini bir şey sanan aptallardan biri gururla konuşunca Melih “Başın göğe erdi mi Erkan?” dedi. “Erdi.” Melih bana dönerken Murat’ın da sesini duymuştum. “Bacağın çok ağrıyorsa oynama.” “Çocuk değilim ben. Oynayabilirim.” … Okuldu, derslerdi derken yarın çoktan olmuştu. Cumartesi günü yapılacak balo sonunda gelip çatmıştı. Melih birkaç kez beni almak istediğini söylese de her seferinde onu reddetmiştim. Umarın bana kırılmazdı. Giydiğim saten kumaşlı beyaz elbiseyle aynadan kendimi süzmüştüm. Saçımı dağınık bir topuz yaptıktan sonra hazırdım. Her şey iyi gidiyordu ama ben çakmağı bulduğum günden beri doğru düzgün bir şey düşünemiyordum. Sınıfta ismi veya soyadı T ile başlayan kimse yoktu. Yani bu katilin sınıftan kimsenin olmadığını mı söylüyordu? Ama ya bu Rüzgar’a ait bir şeyse? İşte o zaman yanlış yolda ilerliyordum demektir bu. Bir yandan da bir isim yankılanıyor aklımda. Murat Yalçın Tunçay. Soyadının T harfi olması ben de şüphe uyandırıyordu. Kafamda bir ton ihtimal dönüyordu. Ya Murat tüm bunları yapan kişiyse? Rüzgar’ı o öldürmüşse? Beni de o bilerek buraya çağırmışsa? Hepsi onun planıysa? Eğer ilk tahminim doğruysa hayatım büyük ölçü de tehlikedeydi. Ama bu da olmayabilirdi. Belki de Murat benden önce oraya gitti ve düşürdü. Olay bundan ibaret de olabilirdi. Ya da bu çakmak ona ait değildi. Elbisemin askısını düzeltirken beyaz çantamı da elime almıştım. Hazırdım ve artık evden çıkabilirdim. Günümü iyi geçirip eve geldikten sonra ihtimalleri yeniden değerlendirecektim. Balo salonunun önüne geldiğimde takım elbiseyle beni bekleyen Melih’e takılmıştı gözlerim. Yaşı küçük olduğu için yeterince olgun gözükmese de yakışıklı olduğunu söylemeden geçemeyecektim. Tatlı çocuktu ama bizden olmazdı maalesef. Benden daha iyisini bulman dileğiyle… “Duygu tam bir melek olmuşsun.” Baştan aşağı beni süzerken bakışlarında heyecan seziyordum. “Teşekkür ederim Melih. Sen de çok yakışıklı olmuşsun.” 32 diş gülümseyip kafasını eğmişti. Utanmıştı! Ardından kolunu bana uzattı. “İçeri girelim mi artık?” dedi. “Olur girelim.” Koluna girerek onunla birlikte adımlar atmıştık. Alara’nın da dediği gibi saraydı burası. Kocamandı. Kokteyl masalarının üzeri atıştırmalıklarla doluydu. Bir de sahne vardı. Bir grup orada şarkılar söyleyecekti sanırım. Kokteyl masalarından birine geçip slow şarkı eşliğinde sallanmaya başladım. “Birazdan çiftler için şarkı çalacaklar o zaman dans eder miyiz?” Önceden rezervasyon yaptırmaya çalışan Melih beni güldürüyordu. Dudaklarım kıvrılmış bir şekilde onu onaylarken Sena Nur’un sınıftan biriyle giriş yapmıştı. Hemen arkalarından Alara’nın dün ufak bir tartışma yaşadığı Semih’le geldiğini görmüştüm. “Duygu elbisen çok hoş görünüyor.” Sena Nur bana iltifat edince azıcık yanaklarım kızarmıştı. Aslında onun elbisesi benimkinden katbekat daha güzeldi. Kırmızı kadifemsi bir elbise giymişti. Bu elbise onu ağır göstermişti. “Sen de çok güzel olmuşsun.” Biz kızlar aramızda iltifatlaşıyorduk. Bana kalırsa bir erkeğin güzel olmuşsun demesinden çok bir kadının bana bunları demesini tercih ederdim. O zaman daha çok mutlu oluyordum. “E siz neden bu kadar güzel oldunuz? Gecenin kraliçesi ben olmalıydım.” Alara sızlandığında hepimiz gülmüştük. “Duygu elbiseni nereden aldın?” Alara’nın sorduğu soruya cevap vermek benim için kolay olmayacaktı. “Ben internetten sipariş verdim.” “İnternet mi? Ben asla güvenmem öyle yerlere. Üzerimde görmeden de asla para vermem.” Prensiplerinden söz ederken gözlerim giriş kapısına gidip geliyordu. O da gelecek mi- neler düşünüyorum ben? “O gelen Mavi mi?” Semih’in gösterdiği tarafa hepimiz kafamızı döndürmüştük. Murat’la beraberdi? Ne alaka o ikisi? Mavi’nin onunla ne işi vardı? “Yeni gelen çocukla birlikteler.” dedi Sena Nur. “E hani gelmeyecekti?” Ben de öyle düşünüyordum Alara ama o hepimizi yanılttı. Sonuna kadar gelmeyeceğini söyleyen kişi ne olmuştu da gelmişti? Bu konuda hiçbir fikrim yoktu açıkçası. “Şarkı çalmaya başladı. Dans edelim mi?” Ben daha üzerimde ki şoku atamadan Melih beni kendisiyle çekince ne Mavi’yi ne de o şahsı görebilmiştim. Bizim gibi birçok çift etrafımıza toplanmıştı. Dans şarkısının bu kadar saçma olacağını hiç düşünmezdim. Can yakan anlamlar ifade eden şarkının en başa konulması da ayrı saçmaydı. Neyse umurumda da değildi. Melih beni belimden kavrarken ben sadece ellerimi omuzlarına koymuştum. Bir an önce şarkının bitmesi için dua ediyordum. “Bu şarkıyı sever misin?” dedi Melih. “Severim. Güzel şarkı.” Şarkı odamda yorganın altında aşk acısı çekerken dinlenmelikti. Tam bana göre. Hemen yanımızdan gelen tanıdık sese döndüm. Murat ve Mavi dans ediyorlardı! Bu bir şaka mı? “Selam gençler.” diyen Mavi’ye, “Hani gelmiyordun?” dedim. “Bir anda fikir değiştirdim.” Bir anda? Garip. Hayır, her şeyi geçtim nasıl hiç tanımadığı biriyle gelebilirdi? Murat mı onu ikna etmişti acaba? Ama neden bunu yapsın ki? Düşündükçe işin içinden çıkamıyordum. “Murat daha fazla dans etmesek mi? Sonra yine ederiz.” Murat anlayışla kafasını sallarken Melih konuşmuştu. “Mavi istersen biz dans edelim.” Ne? “Yok teşekkür ederim. Hem Duygu’ya ayıp olur.” “Hayır, canım olmaz.” dedim hemen. Bu şarkıyla daha fazla dans etmek istemiyordum. Melih’ten ayrılırken Murat geçmişti önüme. “Biz dans edelim o zaman.” Ben dans etmekten kurtulamayacak mıydım? “Hayır, istemiyorum.” “Melih ve Mavi bize bakıyor.” diye küçük bir uyarı da bulununca aramızda ki husumetin sadece aramızda kalması için dans teklifini kabul ettim. Bir katille dans ediyor olma ihtimali aklım gelince irkilmekten kendimi alamamıştım. “Only love, only love can hurt like this.” Giydiğim ayakkabı elbiseme takıldığı için elime alırken o da ellerini belime yerleştirmişti. Dans eden kişilerin çok olmasından dolayı arada nefes alacak mesafe yoktu ve sanki o da bunu fırsat biliyordu. Güneş batmış tenine, duman karası kaşlarına, bal rengi gözlerine ne de çok yakışmıştı bu takım elbise. Yakışıklı olmasının da etkisi vardı tabii. “Say I wouldn’t care if you walked away. But every time you’re there, I’m beggin’you to stay…” Gözlerine baktığım an şarkı da yankılanan sözler bunlardı. Bunlar biz olamayan bize aitti. Bizim için kaleme alınmıştı. Aslında hayır, bu şarkı benim içindi. Aptallığım içindi. “Duygu sana bir şey anlatmalıyım.” “Murat ben seni dinlemek istemiyorum.” Belime sarılan kolunu sıkılaştırdı ve diğer kolunu da elbiseyi tuttuğum elime doğru indirdi koca eliyle kavrayıp elimin kaybolmasına sebep oldu. O an nefesimin kesildi. Normalde dudakları alnıma geliyordu ama o kafasını eğdiği için daha yakın bir pozisyondaydık. “Ben seni,” dedi sanki hiç acelesi yokmuşçasına. “Aldatmadım. Sana yalan söyledim.” Nefesi dudaklarımı okşuyor, bakışları beni delip geçiyordu. Gözleri bir gözlerimi, bir de dudaklarımı buluyor, ikisinin arasında mekik dokuyordu. “Seni aldatmadım. Yalan söylemek zorunda kaldım.”
_______ Neler neler oluyor acepp😉 Yazdıkça yazasım geliyor umarım hevesim sönmezz Kitabımı okuduğunuz için teşekkür ederim💘 |
0% |