
Zehirli Sarmaşık
Yaklaşık on dakikadır çarşının içinde yürüyorduk. Kafesteki güvercinler, malı satılsın diye bağıran esnaflar, bunca telaşın arasında küçücük çocukların masum oyunları ve mutlulukları.
Filistin'deki çocuklarda böyle her şeyden bîhaber oynuyorlardı bir zamanlar.Belki o zaman, bu zamandı. Belki de bu zaman onların mutlu ve huzurlu geçirecekleri son zamanları olmuştu. Buruk tebessümleri, her şeye rağmen Allah'a sığınışları geldi gözümün önüne. Gözlerim hafiften buğulanmıştı.
Sahi..biz..hangi zamandaydık? Bunu bir ara sormam lazım.
Han kapısını andıran eski koca bir kapının önünde durunca nihayet geldiğimizi anladım. Kapının üzerinde kocaman bir tokmağı vardı. Mahir Bey kapının tokmağını tutup birkaç kez vurdu. Kapının küçük deliğinden yaşlı bir adam baktı. Ardından kapıyı açtı. İçeri girdiğimizde ortasında küçük bir şadırvan, ahşaptan yapılmış çift katlı üç tane ev vardı. Burası kimindi acaba? Karşıdaki binaya giriş yaptıktan sonra uzun bir holde yürüdük. Koridorun sağındaki 4. odaya girdik. Odaya loş bir karanlık hakimdi.
Odada eski bir yatak, boyum kadar iki kapaklı gardırop, pencereyi setreden eski bordo renginde kalın bir perde vardı. Mahir Bey gardırobu açtı ve elleriyle askıdaki kıyafetleri kenara çekip ardındaki kapıyı açtı. Mahir Bey'in ardından babamla birlikte girdik.
Tünele girdik resmen.
Yürüdüğümüz güzergâh gitgide karanlığa gömülürken ellerim ceplerime gitti. Babam benden önce davranıp el fenerini açtı.
Biraz daha yürüdükten sonra siyah demir kapının önünde durduk.
Ben bu kapıyı daha önce görmüştüm sanki.
Kapının sol tarafındaki tünel yolunu gördüm. Tabii ya burası o gün beni getirdiği yer. Şuan farklı yerden gelmiş olmalıyız.Kapıya ritimli bir şekilde vurduktan sonra kapı açıldı ve içeri girdik.Masada başı kitapta olan yaşlı adam başını kaldırıp bize baktı.
- Nihayet geldin Mansur.
-Gurbetten dönmek bir hayli zor oldu beyim. Oradaki işim ancak bitti.
- Alexander Efendi ile görüşebildin mi?
- Görüştüm beyim. Halkın ayaklanmasını sağlayacaklar. İç karışıklık meydana geldiğinde bizde o sırada işimizi halledeceğiz.
- Âlâ. Bir aksilik çıkmasın dikkat et.
- Tüm tedbirleri aldık beyim bize de Allah'a tevekkül etmek kaldı.
- Çok dikkatli olun, insanlara güvenmeyin. İçimizdekilere bile bazen güvenmemek gerek, bunu yaşadıkça tecrübe ettik.
- Bizden olmayanlar duyguları sayesinde zaten kendini ifşa etmiyor muydu efendim? dedi Mahir Bey.
- Evet ancak bunu ustaca kontrol altında tutanlar çok az da olsa var.
- Nasıl yani? diye fısıldadım. Mahir Bey ise bana aynı sessizlikte cevap verdi.
- Duygular insanı ele verir.
Duygular insanı ele verir.
- Geçen yakaladığınız adamdan bir şey çıktı mı?
- Evet efendim. Mason locasına henüz dahil olmuş birinin maşası. Adamı afyona mübtela etmişler. Her işlerini bu illet karşılığında gördürüyorlarmış. Ama konuşturması sandığımız kadar zor olmadı.
Dünkü olanları hatırladım da..bol kahkahalı bir akşamdı.
》》》》》》》》》》》》》》
- Bence artık konuşmalısın. dedi Mahir Bey nefes nefese, alnından terler akıyordu. Sandalye de bağlı olan adamın ağzından kanlar akıyor olmasına rağmen kahkaha atmaya devam ediyordu.
Midem bulandı.
Adamın saçlarından sıkıca tutup başını kaldırdı. Kulağına fısıldadı.
- Bak, ben dinlenir dinlenir döverim. Ama bir gün sabrım tükenirse senin de alacağın nefes tükenir. Kendi iyiliğin için konuş. O gün beni takip ediyordun, bana silah çektin. Birilerinden emir aldığın aşikâr. Kim olduğunu söyle, sen de kurtul bende yorulmayayım, hadi.
- Ben kimseden emir almam. O gün kafam çok bozuktu. Sende öfkemin kurbanı olacaktın, bu kadar.
- Başlarım ulan senin öfkene! dedi sinirle. Ayağını sandalyeye vurdu. Adam sandalyeyle beraber yere serildi. Bir hışımla adamı yaka paça tutup düştüğü yerden kaldırdı.
- Kalk ulan kalk!
Çenesinden sıkıca tutup konuştu.
- Bana bak benim sabrım kalmadı. Gerçekleri söyle artık.Sana öyle şeyler yaparım ki öldür beni diye yalvarırsın. Söylediklerimi idrak edebiliyor musun he?
Adam ise hâlâ sinsice gülüyordu. Resmen psikolojik savaş ilan etmişti. Şu pis sırıtışından sonra benim de dalasım gelmedi değil hani.
- Pekâlâ, bunu sen istedin dedi Mahir Bey.
Loş karanlık odanın bir kenarında tahtadan eski bir tezgah, üzerinde ise metalden aletler vardı. Zannımca konuşturmak için üzerlerinde uyguladıkları işkence aletleriydi. Masadan kerpeteni alacağını sanarken kaz tüyünü aldı. İçeri iki tane iri yarı adam girdi ve adamın ayağındaki ayakkabıyı ardından çorabı çıkardılar. Adamı sırt üstü yatırıp ayaklarını sıkıca kavradılar. Mahir Bey adamın sol ayağını gıdıklamaya başladı. Adam 5-6 saniye kendini tuttuktan sonra kahkaha atmaya başladı.
- Ahahahaha yapma! Yapma dur! hahahaha
Böyle bir ortamda ciddi olmamı kimse beklemesin benden. Kendimi tutamadım bende kısık sesle gülmeye başladım.
....
Adam gülmekten çatlayacak gibi görünüyordu.
- Tamam! Tamam dur artık ahahaha konuşacağım tamam!
《《《《《《《《《《《《《《《
- Sen de aramıza hoşgeldin evlâdım.
Bana hitaben konuştuğunu anlayınca ihtiyar adama döndü bakışlarım.
- Sen de şaşırmış olmalısın. Biz de en az senin kadar çok şaşkınız.
Evet gelelim bana. Çok şükür. Hiç gelmeyecek sandım.
-Henüz aldığımız istihbarata göre bu sene her dört şehirde de birer tane hatun muhafız çıkacakmış. Bizim muhafızımız da sensin. Daha önce böyle bir şey başımıza gelmediği için taaccüp etmemek elde değil. Mahir seni getirdiğinde afallamıştım açıkçası. Ancak şunu itiraf etmeliyim ki gözü pek bir evlat yetişirmişsin Mansur.
- Nasıl yani? O gün dövdüğüm adamları bu ihtiyar mı göndermiş? diye fısıldadım Mahir Bey'e.
- Haberim yoktu. dedi o da.
- Diğer âlemden gelip gelmediğini öğrenmek içindi. Çünkü seni kimsenin görmediğini sadece Mahir'in görebildiğini söylemişsin. Bunu anlayabilmek için buraya getirmesini istedim.
- Diğer âlemden olmasaydım beni orada kevgire çevirecektiniz yani! Öyle mi?!
Öfkelenmiştim.
- Sakin olur musun kızım. dedi babam.
- Size zarar vermedik vermeyiz de. Hem bu kadar öfkelenmen niye? Üstlendiğin görevde de can tehliken olacak.
- Üstlendiğimi kim söyledi?!
Herkes bana dehşetli bir şekilde bakıyordu. Bense ağzımdan çıkanı düşünüyordum.
- Asya? dedi babam şaşkınca.
- Bakma bana öyle baba. Bana net bir şey anlattınız mı? Ben hâlâ derin bir uykuya yatırılmış komadaki insan gibi hissediyorum kendimi. İçimde bulunduğum olayın gerçekliğini sorguluyorum hâlâ.
- Haklısın evlâdım. Şaşkınlığını anlayabiliyorum. Lâkin en başından anlatmaya vaktimiz yok. Kudüs işgal edilmek üzere. Burada ne kadar zaman kaybedersek orada o kadar masum insan ölecek. Ve artık Kudüs müslümanların elinden giderse Mekke ve Medine'nin hâdimliği de gider elimizden. Onlar da giderse Türkiye yönetimi bizde değil mason locasında olur. Bu localar zehirli sarmaşık gibi ülkemizi sarmış durumda. Bunu durdurmak istiyorsak birlik içinde olmamız lazım. Şimdilik bu kadarını bilsen yeterli. Zaten zamanı gelince hepsini sırasıyla öğreneceksin.
Biraz daha sakinleştikten sonra Müslüman kardeşlerimiz bu durumdayken böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirim diye kendime kızdım.
- Ben..özür dilerim. Kafam çok karışık olunca..
- Biliyorum evlâdım biliyorum.Kudüs'teki muhafızlarımız yoldalar. Yakın bir zamanda burada olacaklar inşaallah. Büyük istişare heyeti kurulacak. Alınan karar üzere harekete geçeceğiz. Yakınlarınızla helalleşin. Gideceğimiz yerde Allah'ın izniyle mutlak zafer elde edeceğimizi ümid ediyorum lakin zaferle beraber elbette bedeller ödeyeceğiz.
****
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |