Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm👩‍⚖️

@zeynoa4747

 

 

Yeni bölüm geldi okumadan önce oy vermeyi, kitabı takip etmeyi, yorum yapmayı unutmayın.

 

Bölüm sınırı 50 oy 100 yorum.

 

Bölüm şarkısı 🎤 Ahmet Kaya= nerden bileceksiniz.

 

Keyifli okumalar....

 

 

********

 

 

Ağır, ağır merdivenleri çıkmaya başladım. Anlım ak omuzlarım dikti

 

 

Güçlüydüm, ve gücümün de farkındaydım. Hayat beni olduğumdan daha güçlendirdi. Bir çok imtihandan geçtim. Her imtihan bir diğerinden daha ağırdı.

 

 

Ama buna rağmen savaştım,sabrettim, tevekkül ettim. Yılmadım, bıkmadım, pes etmedim.

 

Şimdi olduğu gibi....Merdivenleri bitirip, odamızın önünde durdu adımlarım. Ne çok anı sığdırmıştık bu oda'ya. Kendi dünyamızda mutluyduk, huzurluyduk. Onun yanındayken hiçbir şey beni üzmez sanıyordum. Ama yanılmışım, en çok onun tarafından yaralandım..Bu oda benim için karanlık bir kabirden farksızdı..

 

Nefes almak bile bana yetmiyordu. Görünmez bir el boğazımı sıkıyordu.

 

'Herşeyle savaşırsın'da bir anılarınla savaşamasın.

 

Acı, o zaten bir an için bile sizi bırakmaz. Sizinle bütünleşir...

 

İnsanın elli titrer mi?

 

Titriyormuş, benim ellim zangır, zangır titriyordu. Ama ne kadar kaçabilirdim ki? Gerçeklerden.

 

İki kişilik kurduğum dünyam'da tek başına kaldım.

 

Yapa yanlız kaldım..

 

Yavaşça açtığım kapıyı, açtığım gibi bir damla yaş aktı gözümden. Şimdi ağlaya bilirdim. Güçlü durmak zorunda değildim..

 

İçeri girer girmez kapıyı kapatıp kilitleyip, sırtımı kapıya dayayıp yere çöktüm.

 

Elimi saçlarımın arasından geçirip ağlamaya başladım. Odayı sessiz ağlamalarım doldurdu.

 

Kapının önünde duran adımlarla ağlamayı kestim. Kimsenin bana acımasını istemiyordum. Buna Serhan,da dahildi.

 

Kapı kolu aşağıya doğru inip çıktı.

 

Açılmadığını anlayınca, bir daha denemedi. Hangi yüzle bakacaktı suratıma, yüzü var mıydı? Söyleyeceğini söylemişti..

 

Benden, bizden vazgeçti bunun ötesi var mıydı?

 

Uzaklaşan adım sesleri duydum.

 

Aldığım her nefeste, onun kokusunu soluyordum.

 

Ona yaptırdığım özel parfümün kokusu burnuma doluyordu.

 

Başımın ettini yemişti, haftalarca. Ama ben inat edip söylemezdim her defasında.

 

Çünkü bu aslında bana özeldi. Benim hissettiğim duyguların birer parçasıydı. Araştırıp saatlerimi almıştı, her çiçeğin, ağacın, anlamını, özünü araştırdım bıkmadan, usanmadan, bir saniye bile.

 

En sonunda iki çiçeğin ve bir ağacın özünün anlamı hoşuma gitmişti. Kimsenin bilmediği çok sevdiğim biri vardı, bu işte işin piriydi, yaptığı parfüm ve kremler yok satıyordu.

 


Ama o bu işi para kazanmak için değil. Hobi gibi bir şeydi onun için. Ve en güzeli ve önemlisi de sadece sevdiği insanlar için yapardı.

 

Sağ olsun beni kırmayıp banada yapacağını söylediğinde sevinçten havara uçtum.

 

Çiçeklerle yapacağını duyduğunda herkes gibi oda şaşırdığını dile getirdi. Erkek parfümlerin de çiçek olmazdı, bunu hepimiz biliyorduk, ama benim parfümün bir farkı vardı. Seçtiğim ağacın özü o her iki çiçeğin kokusunu bastıracaktı.

 

Seçtiğim çiçekleri ve ağacının anlamını duymak istediğinde heyecanla anlattım.

 


Sümbül çiçeği; yeniden doğuş, umut ve şans demekti.

 

Ben Serhan, la yeniden doğdum, bir umudum oldu, bana gönderilen bir şanstı.

 

Bir diğer çiçek papatyaydı.

 

Papatya; masumiyet ve sadakatin temsilcisi olarak bilinirdi.

 

Bizi temsil ediyordu, masum ve birbirine sadık iki aşık..

 

Ardınç ağacı; Toros dağların eteklerinde büyüyen aynı zamanda yâren anlamına geliyordu.

 


Serhan benim yârenimdi, bense tek başına büyüyen ardınç ağacıydım.

 

Her anlamda birbirimizi tamamlıyorduk.

 

Ardınç ağacı baskın bir kokusu çiçeklerin kokusunu bastıracaktı.

 

 

Böylelikle içindeki çiçek özleri belli olmayacaktı.

 

 

Mihrê anlamlarını duyduğunda kendine sitem etmeyi ihmal etmedi

 

 

Heyecan içinde kendi duygularımı katıp yaptırdığım parfüm şuan her içime çektiğim de bana azap veriyordu..

 


İnsan yorulduğunu hisseder mi? Ben yorulduğumu hissediyorum...

 

 

Ben ailemi erken yaşta kaybettim. Aile ortamı olmadan büyüdüm. Aile ortamı nasıldır diye hep düşündüm, hata ailesi kalabalık olan bir adamla evlenmeyi düşünüyordum.

 

 

Hayalimdeki kalabalık aileyi buldum, eşimin ailesi bana aile olur sandım. Yanıldığı mı eşiğe ilk adımı attığımda anladım. Kalabalık bir ailenin içinde yanlız kaldım..

 

 

Kendimi sevdirmek için herşeyi yaptım ama olmayınca olmuyordu.

 

 

Kimsesizlik hissiyatını bilir misiniz?..

 

 

Ben bilirdim ayak parmağımdan her bir saç telime kadar...

 

Başıma gelen en ufak şeyde bile isyan edebilirdim ama etmedim, güçlü durmaya devam ettim hep içime attım.

 


Oysa ben bir yanılgı içinde savrulup durmuşum, kendimde hiç birşey bırakmamışım, alak bulak olmuşum.

 

Güvendim, sırtımı dayadığım dağın altında kalmışım da görmemişim.

 

Serhan benim dünyamdı, herşeyimdi ama kendi elleriyle dünyamı başıma yıktı. Enkaz altında bıraktı hiç düşünmeden..

 

Bunun acısını bilir misiniz? Yada hiç yaşadınız mı? Yaşayamayın!!! Çünkü bu acı dayanılacak gibi değil.

 


Ruhum bedenimden ayrılıyordu sanki.

 

Kara toprağa dahi verilmeden...

 

Acının bir tarifi olsaydı, cehennem ateşiyle yarışır der susardım. Ama acının bir tarifi yoktu...

 

Firuzan hanım ve yaverleri gözümün içine baka, baka nispet yaparcasına söz, kına ve düğün yapacaklardı bundan adımın Elfin olduğu kâdar emindim.

 

Canımı daha fazla acıtmak için dört koldan saldıracaklardı.

 

Aç kurtlar misali.. Peki

 

Serhan'nın bana ihanet ettiği gibi canım yanar mıydı? Hiç sanmıyorum..

 

Firuzan hanım içimde ukte bıraktığı ne varsa yeğeni için yapacaktı. Ve bunu yaparken canımı yakmaktan her dakika, her saniye zevk alacaktı.

 

Peki ben buna izin verecek miydim, yoksa en iyi şeyi yapıp içime mi Atacaktım?

 

Yabancı biri gibi olan biteni izleyecektim. İçim kan ağlasa'da dışardan umursamayan biri gibi davranacaktım.

 

Benim yerimde kim olsaydı eminim şu zamana kadar çoktan isyan etmişti. Ama ben hiçbir zaman isyan etmedim, kaderimde ne varsa boynum kıldan inceydi. kabul ederim, bütün benliğiyle çünkü bilirim ki, yaşanılan hiçbir şey sebepsiz değildir.

 

Kul, unutsa bile Rabbim unutmaz.

 

Kul görmezden gelse bile Rabbim görür ve işitir.

 

Nezaman dara düşsem hep şu iki ayeti hatırlarım.

 

Duhâ ayeti 93/3; 'مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰىۜ'

 

"Allah seni terk etmedi ve sana darılmadıda.'

 

Ta-Hâ süresi 46 ayet. ' لَا تَخَافَٓا اِنَّن۪ي مَعَكُمَٓا اَسْمَعُ وَاَرٰى'

 

"Allah” şöyle dedi. 'korkmayın!! Hiç şüphesiz ben sizinle beraberim; İşitirim, duyarım.'

 

Bu iki ayet bana güç veriyor.

 

Çünkü biliyorum ki Rabbim yanımda, benimle beraber.

 

Çaresiz kaldığında sığındığın tek liman Rabbin değil midir?

 

Ben şuan çaresizdim, ve tek Rabbimin kudretine adaletine sığınıyordum.

 

"Allah'ım sen bana sabır ver güç, kuvvet ver yarabbim, bilirim hiç bir kulunun ahı kimsede kalmaz. Hiç bir yetimin ahı bir başkasının yanına kalmaz.

 

Sen şahitsin ya Rab.

 

İçimde yanan ateşe,

 

İçimde kopan fırtınalara şahitsin. Saç diplerime kadar yanıyor bedenim, ruhum..

 

Allah'ım ben ne yaptım onlara?

 

Saygısızca mı? Davrandım. Bir dediklerini iki etmedim neden beni sevmediler.

 

Bu kadar mı? Zor birini sevmek?

 

Değil Allah'ım zor değil Ama ben sevgisizliğe mahkûm oldum." göz yaşları içinde avucumu yüzüme kapattım ve içli içli ağladım.

 

Ben bunları hak edecek birşey yapmadım. Ağladım hiç ağlamadım kadar.

 

Sustum,suskunluğumun ardına sebepler sığdırdım...

 

Ne kadar zaman geçti aradan bilmiyorum.

 

Zaman yetimi kaybetmiştim sanki.

 

Saat şuan tam olarak kaçtı? Bilmiyorum!! Tek bildiğim oturduğum yerde kilitlenmiş olduğumdu.

 

Silkilenip kendime gelmeye çalıştım, oturduğum yerden kalkıp banyoya girdim.

 

Üzerimdeki elbiseler bile bana ağırlık vermeye başlamıştı birer yük gibi..

 

Onllardan kurtulduğum gibi kendimi ılık suyun altına attım.

 

Bedenimde ki yüklerden kurtulurum'da ruhumdaki yüklerden nasıl kurtulacağım?

 

Serhan, adı batasıca ondan kurtulmam gerekiyordu. Hiç bir kadın böyle bir ihaneti yaşayıp kendine hayatı zindan etmemeliydi.

 


Ben hep tek başıma ayağa kalktım. Kimsenin yardımı olmadan.

 

Serhan'la bir yolla çıktıktan sonra. İlkez şunu demiştim kendime. Evet Elfin, ilk defa tek başına ayağa kalkmak zorunda değilsin. Düştüğünde seni ayağa kaldıracak biri var. Sırtını dayacağın bir dağın var...

 

Ama şimdi ne o dağ kalmıştı geriye nede Serhan'nın kendisi.

 

Bir hayale yaptırdım kendimi. Ve o hayalin altında cansız bedenim kaldı...

 

Yine kendi başıma ayağa kalkmam gerekiyordu ve tek başıma vereceğim bir mücadele beni bekliyordu..

 


Devrim ağa, arkasındayım demişti demesine, ama ne kadar güvenebilirdim?

 

Şu zamana kadar kime güvensem onlardan darbe almadım mı? Aldım bunu bile bile neden yapayım kendime yine? Yapamazdım, güvenemezdim. Bir daha kimseye sırtımı körü, körüne dayamamalıydım.

 


Tek başına ayağa kalkan, her zorlu mücadelenin içinden dimdik çıkan on dokuz yaşındaki kız olmalıydım..

 

Derin, derin, nefes almaya çalıştım, eskileri hatırladıkça görünmez bir elin boğazımı sıktığını hissediyordum..

 

Çocuğu olmuyor bahanesine sığındınlar.

 

Sevdiğim adam tarafından bütün ağaların önünde kısır damgası yedim.

 

Hangi kadın bu muameleyi hâk eder?

 

Ben söyleyeyim size.

 

Hiç bir kadın bu muameleyi hak etmiyordu.Bu olay bu konağın dört duvar arasında saklı kalmayacak, sabahına bütün Mardin'nin dilinde olacaktı, kısır gelin diye dilden dile dolaşacaktı adım..

 

Hata şöyle bir örnek vereyim;

 

Duydunuz mu BEJGİN aşiretinin gelin hanımağası kısır mış? Çocuğu olmuyor diye kuma geliyormuş vs, vs.

 

Ama ben kulak tıkayacaktım, duyduğum herşeye.

 

Çünkü onların bilmediği ve sadece benim bildiğim şeyler vardı.

 

Hayatıma kaldığım yerden devam edecek güçlü duracaktım..

 

Sonuç ne olursa olsun...?

 

Duştan çıktım bornozu'mu giyindim ve buhar olmuş ayna'nın tam karşısında durdum.

 

Buharı silip aynadaki silüetime baktım.

 

Aynada ki dağılmış kadına son kez baktım.

 

İçimde büyümeyen kız çocuğunu gördüm. Çaresiz bir şekilde dizini kendisine çeken, kollarını dizlerinin etrafına sarmış, başını dizlerine yaslayıp çığlık, çığlığa ağlayan kız çocuğuna son kez baktım...Oda tıpkı benim gibi acı içindeydi.

 

Sadece beni değil kendisini'de öldürmüşlerdi benimle beraber...

 

Son bir defa acım'la yüzleştim. Gözümden akan her yaş küçüklüğümün göz yaşlarıydı.

 

Hiç kimsenin karşısında ezilip büzülmeyecek,herkese hakketiği gibi davranacaktım.

 

Kimseyi görmeyecek, duymaycak, ve kendimi görünmez yapacaktım, nasıl olacaktı bilmiyorum! Ama yapacaktım.

 

Eskiden olduğu gibi...

 

Dışardan güçlü görünecek, acizliği mi? Onlara belli etmeyecek, beni yendiklerini zanneden kişileri sevdirmeyecektim.

 

Kimsenin olmadığı zamanlarda ise öfke mi, nefreti mi, kini mi, ıssız bir mecrada dışa vuracak, ve onların karşısında hiçbir şey olmamış gibi devam edecektim.

 


Taki o güne kadar...Son bir kez aynadan kendime bakıp çıktım banyodan. Giyinme odasına girdim. Onun eşyaları olduğu tarafa bakmadan pijama takımımı aldım.

 

Şimdi olmasa bile o gün geldiğinde bu oda içinde güzel planlarım olacaktı.

 

Bu evde bana ait sadece bir kaç parça eşyam vardı.

 

Onun haricinde hiçbir şey bana ait değildi. Bide bu eve ilk adım attığımda giydiğim gelinliğim.

 

Benim gelinlik sandığım ama aslında kefenim olan gelinlik.

 

Ben bu evden giderkende bana ait olan bir kaç parçamı alıp gidecektim.

 

Sanki hiç onların hayatında var olmamış gibi.

 

Bütün ilk'lerimi yaşadığım adamı düşünmeyecek, kendi hayatıma yön vermelerine müsade etmeyecektim, bu benim hayatımdı ve hayatımla ilgili kararları ben verirdim onlar değil..

 

Bornozumun kuşağını açıp iç çamaşırlarımı ve pijamamı üzerime giydim. Ve hemen makyaj masama oturdum bellime uzanan saçlarımı taradım özenle. Kadınlar ihanete uğradığı zaman yada terkedildi zaman ilk saçlarından vazgeçiyorlardı.

 

Ama bilmiyorlardı ki. Erkekler için aktığımız göz yaşları gibi saçlarımızı kesmeyede değmezlerdi..

 

Bir zamanlar sevdikleri kişiler tarafından merhamet ve şefkatle okşanan saçlar.

 

Ama ben öyle bir aptalık yapmayacak kadar kendimdeydim. Değmeyen bir adam için sırf onun elleri değdi diye saçlarımdan vazgeçmeyecektim. Olurda bir gün kesersem bu bir adam uğruna değil değişiklik olsun diye kestirirdim.

 

İçimdeki kız çocuğuna borçluydum. Çocukluğuma borçluydum.

 

Babasının ilk göz ağrısına borçluydum. Sırf babası uzun saçlarını seviyor diye bit'li olmasına rağmen saçlarını kesmeyen kız çocuğuna borçluydum.

 

Babasının sonkez okşadığı saçlarına aylarca, yıllarca sırf en son o dokundu diye kimseye dokundurmayan o kıza bunu borçluydum.

 

Saçlarımı kesersem, babama çocukluğuma ihanet etmiş gibi hissediyordum.

 

Annem ve babam gitmiş olabilirlerdi. Ama anılarım hep benimleydi ve saçlarım babamın bana emanetiydi.

 

Ve ben bana emanet edilen saçlarıma gözüm gibi bamak zorundydım. Kanadı kırık bir kuş olabilirdim, ama birdaha kimsenin ama hiç kimsenin kanadığımı kırmasına izin vermeyecektim..

 

Yüzüme ve ellerime günlük kremleri mi sürdüm. Saçlarımı güzel bir şekilde kurutmaya başladım. Saçımı bitirdikten sonra giyme odasından çıktım.Pencerenin önündeki koltuğa ilerledim.

 

Üzerinde duran laptopumu'da alarak yatağa oturdum.

 

Evet bugün yaşadıklarım benim için çok zor şeyler olabilirdi. Rabbim düşmanımın başına vermesin hiç kolay değil ikinci eş durumu.

 

Ben güçlü biriydim, Rabbime ve kendime olan inancım tamdı. Bu benim en zorlu imtihanımdı.

 

Ve ben bu imtihanın üzerinden sabrederek, dua ederek gelecektim, başka yolu yoktu ve ben buna bütün kalbimle inanıyordum..

 

Ben emin adımlarımla, yoluma bakacaktım, dile kolay üç yılımı heba ettim bir hiç uğruna.

 

Geçen yıllarıma yazık oysa o evlenme teklifini kabul etmemiş olsaydım belki şuan mesleğim ellimde olur bu tür hakarete maruz kalmamış olurdum.

 

Kader böyle birşey işte, kördüğümdür.

 

Doğru olduğunu düşündüğün insan yanlış, yanlış olduğunu düşündüğün insan doğru kişidir.

 

Ve Serhan yanlış kişi olduğunu bugün gösterdi bana bütün gerçekliğiyle..

 

Onun yüzünden geçen üç yıllımın ardından, kaldığım yerden devam ettim eğitim hayatıma ve mevzun olmam için son bir engel vardı. Ve oda şuan iki ellimin arasında şekilleniyordu.

 

Yazık, kocaman bir yazık. Heba ettiğim gençliğime, yazık.

 

Sevdiğim için eğitim hayatıma ara verdim?

 

Adam sandığım ama adam olmayan biri için. Sırf onun adına laf söz olmasın diye eğitimin son senesi olmasına rağmen ara verdim. Ama şimdi sırf Kendi adına laf gelmesin diye, bana kısır denilmesine izin verdi ve bunu yaparken beni hiç düşünmedi.

 

Bende artık onu düşünmeyecek, geçmişe takılıp kalmayacaktım.Bir yerde okumuştum; ' Geçmişe bakarsan geleceği göremezsin, geleceği görmezsen yoluna bakamazsın.' bu yüzden geçmişi ardımızda bırakıp yolumuza devam etmeliyiz.

 

Bazı şeyler geçmişte kalmaya mahkûmdur..

 

Zamanı geldiğinde bazı şeylerin, bazı kişilerin geçmişim de tatsız birer anı dan ibaret olacağı gibi..

 

Bugün son tezimizi verdiğimiz takdirde. Resmen mevzun oluyorduk sistemde.

 

Sevgimi hak etmeyen biri için harcadığım saniyelerime acıyorum.

 

Kendime acıyorum ne ara bu kâdar kör oldum. Ne ara bu kadar aşkın kurbanı oldum.

 

Kevdiğim adamın gerçek yüzünü bu zamana kadar nasıl göremedim.

 

Kendime kızdığım yerde tam olarak buydu. Ama son pişmanlık fayda etmiyordu. Onlar beni aptal sanırken ben çoktan yemi atmış avımın oltaya gelmesini bekliyordum.

 

Kendini çok akıllı sanan kişiler benim kurduğum tuzağa düşecekti ve onları öyle bir gün bekliyordu ki, işte o zaman küçük kıyamet onlar için kopacaktı...

 

Hakan hoca yine acımamıştı bize...

 

Son tez olarak, bir cinayet davası hakkında dosya vermiş, ama bu tez işlediğimiz dersler aksine karışık ve bir hayli zordu. Hoş benim için imkansız diye birşey yoktu zor ve karmaşık davaları severdim. Böyle bir davayı çözmek akıl sağlığım içinde iyi bir seçenekti.

 

Yoksa düşünmekten kafayı yerdim bunu biliyordum. Ben gittikten sonra aşağıda ne konuşuldu bilmiyorum. Ama bir ara serhan'nın sesi oda'ya kadar geldiğini duydum. Ne dediği umrunda bile değildi.

 

Ayak seslerinden onun olduğunu biliyordum. Buna rağmen sessizce gitmesini bekledim. Bütün foyalarını, meydana çıkarttıktan sonra başım dik, özgür bir şekilde, bu kapından çıkıp gidecektim.

 

Herşeye sil baştan başlayacak, geçmişin yükünü geleceğime yansıtmayacaktım.

 

Serhan'ı tanıyorsam beni engellemektedir için herşeyi yapacaktı, benimle anlaşmalı boşanmak yerine çekişmeli boşanmaya sıcak bakacaktı.

 

Ve bende Elfin'sem o davayı kazanacaktım, sonuç ne olursa olsun.

 

Bu oyunda şah olan onlar olabilirdi, ama oyunu başlatan değil, oyunu bitiren galip gelecekt...

 

Kendi kazdıkları kuyuya kendileri düşecekti.Firuzan hanım, biricik oğluna yiğeni'ni alsın. Kardeşi dünür olacakları için sevinsin, ve küçük sıçan Rojin Serhan'la evleneceği için havalara uçsun.

 

Zira konuştuğum gün, fırtınalar kopacaktı bu evin çatısı altında.

 

Bu oyunda yanan bir sürü kişi olacaktı, neden bildiğim halde sustum, pişman olup söylemeyen herkes kurban olacaktı. Kimsenin gözünün yaşına bakmayacak ölüşümü izleyenlerin, ölümüne ben sebep olacaktım.

 

Canımı yakanın misliyle canını yakacaktım ve bundan gram pişmanlık duymayacaktım.

 

Suskunluğumun ardındaki sebepler gün yüzüne çıktıkça, inim, inim inleyeceklerdi.

 

Yüzüme bakıp ardımda gülenlerin. Bu bir hafta boyunca bana kendimi suçlu hissettirenlerin, ve bana yaşatılan ne varsa unuturmayacaktım onlara..

 

Beni çok sevdiğini söyleyen ağa bozuntusunun gerçekleri duyduğunda ki yüz ifadesini şimdiden merak ediyordum.a Talak hakkını bana verdiğine pişman ettirecektim onu. Benim onu bırakmayacağım dan o kadar emin ki

 

Onu terk etme ihtimalim bile düşünmediğine yemin edebilirim.

 

Düşüncelerimin arasından kaybolup giderken, önümdeki son tezime gururla bakıyordum, artık mevzun olmuştum, hayallerimi bir adım daha ileriye taşıdım. Hakan hocaya e-mail attıktan sonra derin bir nefes çektim içime. Ekrana bakmaktan gözlerim ağrıyordu.

 

Yarın ilk işim Seda hocanın yanına gitmek olacaktı. Seda hoca çok güvendiğim biriydi. Nasıl bir yol izlemem gerektiğini öğrenmem gerekiyordu. En ufak bir hatada herşey çöp olabilirdi.

 

Bir avukat adayı olabilirdim, ama diğer bazı meslekler gibi benim mesleğiminde farklı, farklı branşları vardı. Ve benim branşım daha çok ceza kanunları üzerineydi.

 

Boşanma gibi hususlarla tam vakıf biri değilim ve bilen birinden akıl almak sizi bir adım öteye taşır. Seda hocanın engin bilgileri sayesinde konuya hâkim olacaktım.

 

Ama bir sorun vardı?

 

Serhan Ağa'nın karşında duracak gözü kara bir boşanma avukatını nerden bulacaktım?..

 


Hangi boşanma avukatına gidersem gideyim, Serhan bir şekilde engeleyecekti. Kimse bir ağayı karşısına almak istemez.

 

Yanlış hatırlamıyorsam Seda hoca bir avukat arkadaşından bahsetmişti bir ara ona sorsam bana yardımcı olabilir miydi? Öve, öve biterememişti Seda hoca.

 

Söylediğine göre gözü kara biriydi. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmazdı. Karşısında kim olursa olsun geri adım atmazdı. Öyle demişti, eğer öyleyse beni yanlız o kurtarabilirdi, Serhan ve ailesinden..

 


Tuttuğunu koparan avukatlara her zaman gıpta ile bakmışımdır, ve her zaman onlardan biri olmak istemişimdir.

 


Ve olacaktım da. Gün gelecek bende tuttuğunu koparan biri olacaktım bunun için ellimden ne geliyorsa yapacaktım...

 


Ne ara kapattığım bilmediğim gözlerimi açmak istemiyordum.

 

Uyumak istiyordum, uyandıktan sonra herşeyin bir kabustan ibaret olmasını istiyordum. Ama biliyordum ki, bu bir kabus değildi gerçeğin tam kendisiydi. Gözlerimi açıp pencere tarafına baktım.

 

Gündüz girdiğim oda karanlığa doğru bırakmaya hazırlanıyordu.

 

Yataktan kalkıp pencerenin önündeki koltuğa oturdum. Pencereyi açıp dışarda oyanayan çocuklara seyretmeye başladım. Çocukken büyümek için can atardık. Bilseydik büyüdüğümüz zaman daha çok canımız yanacak büyümek için bu kadar can atar mıydık?.

 

Sanmıyorum!..

 

Bazı çocuklar erken büyümek zorunda kalıyor maalesef, çocukluğunu yaşamdan olgunlaşırlar.. Onlar acı'yla erken tanışan çocuklardır. Kimisi annesini, kimisi babasını, ve yahut her ikisininde kaybetmiştir benim gibi..

 

Onların bir anne babası olmadığı için vakit geçirememişlerdir. Bir kız çocuğu düşünün. Babasının nazlı prensesi olmak varken olamamıştır, naz yapmamıştır en çok sevdiği oyuncağı almadığı için.

 

Anne'sinin eteğine yapışan erkek çocuğu, annesi en sevdiği yemeği yapmadığı için küsememiştir. En özel günlerinde, büyürken.

 

Sahi bundan büyük acı var mıdır? Hayatta?

 

Kimsesizlik en büyük acı bunu yaşayarak öğrenmek en büyük acıdır. En çokta ne zaman yoklukları belli olur bilir misiniz?

 

Okul zamanlarında çocuklarını almaya gelen anne ve babaları gördüğünde.Sonra parkta babasına seslenen çocuğun daha hızlı baba diyen sesinde.

 

Annesi'nin bitanesi diyen kadının yankılanan sesinden anlarsın.Çünkü dönüp baktığında onların hiçbirini senin yapamayacak olman.

 

Kalbinde derin bir yara açar...

 

Gözlerim bana bugün çok ihanet ediyordu, durmadan akıyordu.'Kader bir kördüğüm sen ipleri çözmeye çalıştıkça daha çok dolanıyordu birbirilerine'

 

Yarının sana ne getirecegini bilmeden yaşamak, düşünceler içinde kaybolmak, savrulmak dört bir tarafa..

 

En büyük acı bu dediğin zaman, aslında gerçek acıyı sana göstermediğini daha büyük acıyı yaşadığında anlarsın.

 

Bakışlarımı çocuklardan alıp gökyüzüne baktım.

 

Sonsuz, uçsuz, bucaksız, olan gökyüzüne

 

Kuşların özgürlükle kanat çırptığı... O gökyüzüne... İnsan hiç bir kuşun yerinde olmak ister mi? Ben istedim hemde defalarca. Ama şimdi her zamankinden daha çok istiyordum.

 

Kimsenin beni bulamayacağı ulaşamayacağı bir yere gitmeyi ve orada sonsuza kadar yaşamayı istiyordum.

 

Dört duvar içinde kafese kapatılmış, bir kuş yerine gökyüzünde özgürce dolaşan kuş olmayı yeğlerdim...

 

Aldığım her nefes ciğerlerime batıyordu.

 

Kendimi suç işlemiş kişiler gibi hissediyordum. Hiç bir suçum günahım olmamasına rağmen.

 

Neden kendimi suçlu ve kötü hissediyorum? Oysaki bu duyguyu hissetmemeliydim.

 

Susmak bir çok insana göre aczilikti.

 

Ama bana göre değildi, herşeyin bir yeri bir zamanı vardı, buna konuşmakta dahil, kendime zaman tanıyordum, bazı şeyleri sindirebilmek için.

 

Susmak acizlik değil. Sadece kendime zaman tanıyorum. Sindire bilmek için bazı şeyleri.

 

Belki bu yüzdendir şimdi ki durgunluğum.

 

Ölü toprağı üzerimden atmam lazımdı.

 

Sonra zaten sahne benim olacaktı..

 

Kapının çalmasıyla düşüncelerimden ayrıldım.

 

Her ne kâdar cevap vermek istemesem de, vermek zorundaydım.

 

"Gelin ağam?" Seslenen kişinin Beritan dı. Yerimden kalkıp kapıya yürüdüm, kilidi açıp kapıyı açtım.

 

Beritan'la göz göze geldik, mahçup bir şekilde bana bakıyordu.

 

Bu bakışı iyi biliyordum, birşeyler söylemek istiyor ama söylemiyordu.

 

"Beritan bana bakmaya devam mı edeceksin? Yoksa ağzındaki baklayı çıkaracak mısın?" Dedim.

 

"Şey... gelin ağam Serhan, ağam sizi sofraya beklediğini söyledi?" Dedi.

 

Yok ya bu bir şaka olmalıydı sabah ki olaylardan sonra onlarla aynı sofraya oturacağımı falan mı sanıyorlardı?

 

Güldüm, öyle ki Beritan bile şuan delirdiğimi düşüyor olabilirdi ama kanıtlayamazdım.

 

"Biliyor musun? Beritan. Bu hayatta iki çeşit insan nefret ederim.

 

Bir yüzsüzler, iki yüzsüz olduğu kâdar midesiz olan insanlar?" Dedim.Beritan sen ne diyorsun gelin ağam bakışları atıyordu bana.

 

"Beritan şimdi aşağıya iniyorsun, ve aynen bu sözlerimi onlara iletiyorsun." Dedim. Ve devam ettim.

 

"Yüzsüzlerin olduğu bir sofrada değil yemek, su bile içmem. Ayrıca onlar midesizlikte mastır yapmış olabilir ama ben onların seviyesine inmeyecek kadar hassas bir mideye sahibim?" Lafımı bitirir bitirmez Beritan, gülmemek için dişlerini dudaklarına geçirdi.

 

"Gül!! Gül. Ağlayacak halime gülüyorum bende," dedim. Cevap vermesine izin vermeden odaya girdiğim gibi kapıyı kapattım.

 

Şuan kendime inanamıyordum.

 

Acınacak halime gülüyordum resmen.

 

Delirdim ben?

 

Yok yok bu soruyu sordum mu kendime, delirmem muhtemel...

 

"Elfinnnnnnnn," anlaşılan mesajım harfiyen yerine, yada kişilere ulaşmış aksi taktirde, Serhan Ağa'nın ayı gibi böğürmesi bunun bir kanıtıydı.

 

"Şeytan diyor git o sofrayı başlarına yık.

 

Tövbe estağfurullah haşa yarabbim nimetin ne suçu var ki?" Kendi kendime konuştuğuma göre delirdim.

 

İşin aslı Firuzan hanım ve yaverlerine bu zevki tatırmayacaktım.

 

Yılan'nın vücut bulmuş hali.

 

Ben eğer gitmiş olsaydım, göreceğim tablo belliydi.

 

Firuzan hanım çok sevdiği yeğenini Serhan'nın yanına oturturmuştu kesin buna adımın Elfin olduğu kâdar eminim.

 

Aklınca senin hiç bir zaman yerin bu sofrada yoktu, en başından beri serhan'nın yanı Rojin' ne aitti demeye getirecekti. Böyle küçük oyunlara gerek yoktu.

 

Anlayamıyordum, bir kadın başka bir kadına bunu nasıl yapar? Bir kadın başka bir kadının acısından neden zevk alır? Beni yaraladığında, elline ne geçecekti?

 

Ne sanıyorlar devran birgün dönmeyecek mi? Bu zamana kadar bana yaptıkları, söyledikleri yanına, yanlarına kâr mı? Kalacak.

 

Mazlumun ahı elbet birgün çıkardı.

 

Bugün bana yapılan ne varsa Rabbim affetse ben etmezdim, listenin ilk sırasında Serhan vardı.

 

Bir yudum suya muhtaç dâhi kalsalar dönüp vermeyecektim.

 

Bugün ne yaşadıysam kimler sebep olduysa, burunlarından fitil, fitil getirecektim.

 

İntikamın acı olacaktı...

 

İnsanoğlunun bilmediği bir şey vardı.

 

'Allah bir erkek uğruna kadının dökülen her göz yaşını sayar ve döktüğü göz yaşı kadar hesap sorarmış.'

 

Serhan yüzünden döktüğüm her göz yaşı için Rabbim hesap sorsun.

 

İnsan kendisine kolay kolay itiraf edemiyor, ama bugün kendime itiraf ediyorum acıda olsa.

 

Bu ailede hiçbir zaman yerim olmadı, çabaladım, uğraştım, didindim, onların kalplerinde kendime bir yer edinmeye çalıştım ama olmadı.

 

Benim en büyük aptallığım kendimden çok insanları düşünmek.

 

Ama aslında bunu yapmamalıydım, herkesten önce kendime değer vermem gerekiyordu, onlardan önce kendimi düşünmem gerekiyordu.

 

Ama ben ne yaptım? Her zaman Serhan ve ailesine öncelik verdim.

 

Ne için peki? Buna değdi mi?

 

Değmedi, beni kızları olarak görsünler diye ellimden gelenin fazlasını yaptım, gözlerinin içine baktım.

 

Ama olmadı...

 

Beritan ve Yadigâr abla dışında evin çalışanları bile bana saygı duymuyor, takmıyordu. Serhan olduğu vakitlerde saygı gösteriyorlardı.

 

Bu saatten sonra bana davranıldığı gibi bende onlara davranacaktım.

 

Artık o pısırık Elfin yoktu. Karşılarında kavga, gürültü olmasın diye susan kadın olmayacaktı karşılarında.

 

Hele ki Firuzan hanımın sağ kolu olan Hacer ona hiç acımayacaktım..

 

Buram, buram kokan parfüm midemi bulandırıyordu. İşe ondan kurtularak başlayacaktım, beni hatırlatan hiçbir şey kalmamalıydı..

 

Mardin diğer günlere nazaran bugün serindi, üşüdüğümü hissettim.

 

Açık pencereyi kapattım perdesini çektim. Bedenimde tıpkı ruhum gibi yorgundu.

 

İhtiyacım olan tek şey zamandı.

 

İyileşmek için, sindirebilmek için zamana ihtiyacım vardı.

 

Sezen Aksu'nunda dediği gibi; "Geçer geçer daha öncekiler gibi buda geçer neler neler geçmedi ki."

 

Geçerdi dimi?...

 

O sırada telefonum çalmaya başladı ama açıkçası pekte konuşacak havamda değildim.

 

Telefon sustu sonra tekrar çalmaya başladı, bu böyle devam etti.Israrla arayan tek bir kişi olabilirdi. Oda Hilal.

 

Ondan başkası bu saatte aramazdı.

 

Yarından itibaren okula gitmeyi düşünmüyordum.

 

Ama bugün olanlardan sonra Serhan'nı beni başı boş bırakacağını düşünmüyordum.Okula gitmek, en iyi bahaneydi.

 

Seda hocama ulaşmam gerekiyordu.

 

Bir kaç görüşme yapmam gerekiyordu.

 

Planımı devreye sokmam gerekiyordu.Aksi takdirde savrulup giderdim bilinmezliklerin içinde...

 

Plan yapmak kolaydı, ama bunun için bir bütçeye ihtiyacım vardı ve oda babamın bana bıraktığı küçük meblağ'ydı.

 

Bu zamana kadar Serhan'dan para almadım. Bana verdiği limitsiz kartı sadece doğum günlerinde, özel günler için harcadım ve bunların hepsi ona alınan şeylerdi.

 

Şimdi o kartı kullansam, kesin bir işler çevirdiğimi anlardı ve bende bunu istemiyordum.

 

'Bir kocanın, vazifesi, eşini giydirmesi, içermesi, her türlü ihtiyacını gidermesi dir. Ama buna rağmen ben istemezdim,

 

Hakkını yiyemem ben demeden bile her türlü ihtiyacımı karşıladı, ama ben rahatsız olurdum.

 

Hiçbir zaman parayı hayatımın en önemli yerine koymadım, azla yetinmeyi bildim. Para benim için önemsiz bir şeydi. Benim için her zaman öncelikli saygı, sevgi ve mutluluk oldu. Serhan' dört yıllık kocam olmasına rağmen birşeyi bilmiyordu.

 

Kendi adıma kayıtlı olan banka hesabım ve içinde bulundurduğu miktar.

 

Geçmiş gelip yine karşıma oturdu..

 


«Geçmişten»

 

“Anne hadi bana sizin hikayenizi anlat?”

 

"Hiç bıkmaz mısın? Sen."

 

"Iım bıkmam?"

 

"Biz babanla yetimhanede tanıştık. İkimizin aileside bizi yetimhanenin önüne bırakıp kaçmışlar. Büyüdük tıpkı senin gibi ve senin yaşındayken ikimiz birbirimize söz verdik hiç bir zaman birbirimizi bırakmayacak tık."

 

"Sonla, sonla?"

 

"Sonla değil sonra? Her neyse büyüdük, büyüdükçe, sıkı sıkıya bir bağ kurduk.

 

O bağın adı aşk'tı. Aşkımız bizimle büyüdü onsekiz yıl boyunca yetimhanede kaldık daha sonra ayrılmak zorunda kaldık,"

 

"Neden anne?"

 

"Çünkü yetimhanede belirli bir yaştan sonra kalamazdın bizimde gitme zamanımız gelmişti."

 

"Hım.. anladım."

 

"Yetimhaneden ayrılıp sokaklarda yanlız başımıza olmak bizi korkuttu açıkçası.

 

Sudan çıkmış balıklar gibiydik ikimizde."

 

"Anne sudan çıkmış balık ne demek?"

 

"O bir deyim kızım anlayacak yaşa geldiğinde söylerim sana?"

 

"Timam!! Hadi devam et anne?"

 

"Gidecek yerimiz, yurdumuz yoktu. Bizde sokakta kalmamak için camiye sığındık.

 

Allah'ın evinden güvenli yer var mı?"

 

"Yok anne sen hep dersin ki Allah bizi hep korur ve cami Allah'ın bir simgesidir,"

 

 

"Afferim benim akıllı kızıma doğru hatırlıyorsun. Her neyse biz babanla o günü orda geçirdik Sabah ezanın sesiyle, uyandık. Ama nasıl da telaşlıyız imam bizi görüpte kızar diye?"

 

 

"Ama kızmadı dimi anne?"

 

 

"Evet bir tanem kızmadı hata bize yardım etti. Bizi evine götürdü hikayemizi anlattık sağ olsun bizi himayelerine aldılar.

 

 

Kısa bir süre sonra da evlendik zaten babanla. ben ve baban bir yandan çalışıyor bir yandan da okuyorduk.

 

Öyle böyle derken zaman geçti sonra sana hamile olduğumu öğrendik.

 

Baban sevinçten havalara uçtu."

 

"Hanım seninde benden aşağıya kalır yanına yoktu hani?"

 

"Babaaaaa,"

 

"Can kızım, güzel kızım, gözümün nuru, çok mu özledin sen bakalım beni hım?"

 

"Çok özledim baba,"

 

"Ne kâdar çok?"

 

"Papatyam tarlası kâdar,"

 

"Hey kıskanıyorum ama?"

 

"Kıskanma hatun benim ikinize de yetecek kadar sevgim var?"deyip anneme sarıldı.

 

"Anne hadi sen devam et sonla ne oldu?"

 

"Daha sonra, aylar geçti, mevsimler geçti ve sen doğdun, hanemize bereket getirdin canım kızım," deyip Anlımı öptü annem.

 

"Sen doğduktan sonra baban çok çalışmaya başladı, eve gelir gelmez ilk sana koştu bir karısı olduğunu unuttu. " Dedim. Sitem eden sesiyle.

 

Buna gülmeden edemedim.

 

"Hatun olur mu? Öyle şey senin yerin ayrı yavrumun yeri ayrı kendi kızını mı? kıskanıyorsun sen?"

 

"Hayır hiçte bile evladımı niye kıskanayım ben?"

 

"Bilmiyorum artık!!" .....

 

Ama nerden bilebilirdim ki onlarla geçen son yaşım olacağını..

 

Babam ve annemi hiç unutmadım dört yaşımda olmama rağmen sanki hala onlarlaydım, onlarla geçen birçok anımı hatırlıyordum.

 

Ve sadece hatırlamak la kalmıyor özlüyordum. Ben anne ve babamı özledim.

 

 

Babasının gözünün nuru olmayı özledim, Annesi'nin bal kızı olmayı özledim..

 

 

Okul hayatım boyunca hep başarılı bir öğrenci olmak için çabaladım, yetimhanede hiç kimseye kavga etmez kendi halimde sürünüp giderdim.

 

 

On sekiz yaşımı doldurup yetimhaneden ayrıldığımda. Anne ve babama kol kanat geren Musab amca karşıladı beni.

 

 

Sağ olsun hiç yalnız bırakmadı, kimsesizligi bana hissettirmedi...

 

 

Musab amcanın yanında bir adam daha vardı.Daha önce onu gördüğümü hatırlamıyorum.

 

 

Hep birlikte bir kafeye gittik o gün öğrendim bazı gerçeklerle darma duman oldum.

 

 

Babam ben daha anne karnındayken banka hesabı açmış benim için.

 

 

Yıllarca çalışıp kazandığı parayı hesaba yatırmış meğersem.

 

 

Babam ve annem vefat edince geçici vekâlet olarak Musab amca üstlenmiş, bugün ben on sekiz yaşına bastığım için, Musab amca Rızgar abi şahitliğinde bana devretti.

 

İnsan geleceğini bilmezdi, ama her ihtimalim düşünürek hareket edebilirdi babam gibi...

 

Babamın bana bıraktığı miras, büyük bir meblağ olmasa'da beni bir süre idare edebilirdi.Musab amca o zaman o kadar ısrar etmesine rağmen teklifini geri çevirdim.

 

Annem ve babam gibi öğrenmeliydim.

 

Hayatı. Bana getireceklerini.

 

Hayatım kolay geçmemişti bu zamana kadar, insanlara yük olma düşüncesi beni mahfederdi.

 

Ellimden geldiğince kimseye yük olmamaya çalıştım, öylede devam ettim.

 

İlk başta çok zorladım ama sonra başardım. Neslihan teyze sayesinde kendi ayaklarımın üzerinde durdum.

 

Hiçbir Allah'ın kulu evini kiraya'ya vermemişti bana.

 

On sekiz yaşında gün boyunca başımı sokacağım bir ev arayışına girdim.

 

Ama gittiğim her yerde ellim boş bir şekilde döndüm. Tam umudumu kaybetmiştim ki Neslihan teyze yetişti imdadıma..

 

Canım Neslihan teyzem oda tıpkı benim gibi gençliğin baharında, yapayalnız kalmış bir kadındı. Hayât bana cömert davranırken, ona adil davranmamıştı.

 

Hayât hikayemi ona anlatırken, benimle beraber ağlamasını asla unutamam.

 

Meğersem benimle aynı kaderi yaşamış bir kadındı.

 

İkimizinde kimi kimsesi yoktu. Belki bundan dolayıdır bizi birbirimize bağlayan.

 

Çok acılar çekmiş,nice badireler atlamıştı ama buna rağmen hep bir umudu vardı hayatta dair.

 

Onun gibi pozitif hayatta bakan birini daha önce hiç görmedim.

 

Bütün acılarına, hüzünlerine rağmen dimdik, ayakta kalmayı başarmış bir kadındı..

 

Ve ben annem'den sonra onu idol olarak gördüm.

 

Keşke ondan geçmişte bahsetmek yerine bu zamanda bahsede bilseydim, ama maalesef kader öyle birşey ki bizim istediğimiz şeyler olmuyordu.

 

Hiç unutmam bana çatı katını kiralandığında, söylediği sözler aklıma geldikçe hala gülüyordum.

 

Ne demişti; 'Fena mı? Kız iki bekâr takılırız. Bakma yaşıma benim ruhum genç 18'lik kızlara taş çıkarırım. Seninle daha neler yapacağız neler.' demişti.

 

Çok özledim onu..

 

Onun bana verdiği huzuru anne sıcaklığını veren kollarını, özledim..

 

Allah hiç kimseyi, boşu boşuna başka birinin karşısına çıkarmazdı.

 

Ve Neslihan teyze onlardan biriydi.

 

Onunla tanıştıktan sonra ilk defa şunu dedim kendime.

 

Artık yanlız değilsin Elfin. Düştüğünde ayağa kaldıracak biri var artık dedim.

 

Ama bilemezdim, birdaha aynı yerden yara alacağımı..

 

Çalıştım, çok çalıştım gece gündüz demeden çabaladım, önüme çıkan her engelin üzerinden geçmeye çalıştım.

 

Ne zaman ben yapamıyorum desem Neslihan teyze, başaracaksın ben sana güveniyorum inanıyorum deyip motive etti.

 

Ve sırf onu mahcup çıkarmamak için dişimi etime geçirdim. Ve başardım

 

Bir yandan okudum bir yandan çalıştım, liseyi bitirdim. Ve liseyi bitirdikten bir yıl sonra ben yine kaybettim.

 

Ummadığım anda herşeyim dediğim kadını, annem yerine koyduğum kadını kaybettim..

 

Bu nasıl bir acı bilir misin?

 

Bilmeyin çünkü bu acının bir tarifi yoktu. Onun ölümünden sonra ben eski ben olamadım.

 

İmkanım el verdiği kâdar mevlüt okuturdum ruhuna.

 

Onun bana yaptığı şeylerin yanında bu hiç birşeydi. Biliyordum ama ellimden gelen sadece buydu.

 

En acısı'da ne biliyor musunuz?

 

Benden giden insanların kendinden birşeyler bırakması.

 

Annem ve babam benden gittiklerinde ufak bir meblağ bıraktılar bana.

 

Neslihan teyze oturduğu evi bıraktı bana.

 

Kırkı çıktıktan sonra avukatından öğrendim. Ve yıkıldım..

 

Bir kez daha anne ve babamı kaybettim sanki. Sinir krizi geçirdim aylarca kendime gelemedim.

 

Ama ona verdiğim sözü tutmalıydım.

 

Üniversite sınavına az bir zaman kalmıştı ve ben yaşıtlarımdan çok gerideydim. Açığı kapatmalıydım.

 

Sıkı bir program sayesinde hemen hemen bütün konuları bitirmiştim. Sınav günü çaktığında, acı gerçekle bir kere daha sarsıldım.

 

Benim sınavımın iyi geçmesi için dua eden bir yakınım yoktu.

 

Kimsesizlik hissi sardı dört bir yanımı.

 

Onların yanımda olduğunu ve bana dua ettiklerini düşünürek teselli ettim kendimi başka çarem yoktu.

 

Verdiğim sözü yerine getirmeliydim.

 

Yaptımda onlara verdiğim sözü tutum.

 

Mardin' hukuk fakültesi kazandım yüksek bir puanla..

 

Neslihan teyzenin evinde yaşamak günden güne beni bitiriyordu nereye baksam onun anılarıyla doluydu.

 

Daha fazla o evde kalmadım da zaten kiraya verdim, gideceğim okula yakın küçük bir ev tuttum.

 

Küçük bir kafede garson olarak çalışmaya başladım.

 

Çalıştıkça daha iyi hissettim kendimi, ondan gelen gelir ve abi, kardeşe kiraladığım ev sayesinde maddi sıkıntım olmadı.

 

Kiracılarımdan tek birşey istedim, hiçbir şekilde çatı katına dokunulmayacaktı.

 

Ve benden habersiz evin hiçbir eşyası atılmayacaktı. Çünkü o evin içinde bulunan herşeyin bende bir hatırası vardı ve ben hatırlarımı kaybetmek istemiyordum..

 

Hayatım kafe ve ev arasında gidip geliyordu. Hiçbir şekilde dışarda gezip tozmayı sevmezdim.

 

İzinli olan günümü kendime ayırmayı tercih ederdim. Disiplinli geçen bir hayatı yaşıyordum.

 

Serhan...

 

Bejgin aşiretinin tek vârisi..

 

Benim gibi garson olan kızlar Serhan Ağa'nın ilgisini çekmek için herşeyini ortaya koyarlardı. Ama Serhan dönüp bir kere onlara bakmazdı.

 

Ben diğer kızların aksine işime gücüme bakan biriydim.

 

Gün geçtikçe Serhan sık sık kafeye gelmeye başladı.

 

O gelmeye devam ettikçe herkes kendine bir pay çıkarırdı. Komik...

 

O zaman ki hareketleri beni iğrendirirdi.

 

Zaman zaman üzerimde bir çift göz hissediyordum sanki sürekli beni takip ediyormuş gibiydi..

 

Günler birbirini kovaladı, işteyken garip birşey oldu benim hiç beklemedim, ummadığın birşey..

 

Serhan ağa bütün kafe çalışanları ve müşterilerin önünde beni sevdiğini söyledi.

 

Şaşırdım, şok oldum.

 

Bu beklemediğim birşeydi.

 

Utandım, sinirlendim, kızdım.

 

Neden ben dedim?

 

O kadar kız varken neden ben?

 

Ama bunun cevabını alamadım hiçbir zaman..

 

Serhan her kafe'ye geldiğinde kendisini sevdirmek için ellinden geleni yaptı.

 

Onu herkesin önünde rezil etmeme rağmen vazgeçmedi. Öyle böyle derken bir yıl geçti aradan ve Serhan hiç pes etmedi. Ve bir şans vermeye karar verdim.

 

Birlikte geçen üç yıl. Dile kolay birçok anı sığdırdık bu üç yıla.

 

Üniversitenin üçüncü yıllı bitmeden önce, sevdiğim adam tarafından bütün kampüsün gözü önünde evlenme teklifi aldım.

 

Havalara uçtum ayağım yere değmiyordu sanki.

 

Hayallerimin başrolünü alan adamla bir yuvam olacaktı kalabalık bir ailem olacaktı bunun ötesi var mıydı?

 

Yoktu..

 

Üniversitenin üçüncü yılının bitmesiyle Serhan'la evlenmek için ordan oraya koşturduk, iki ay içinde de evlendik.

 

Evlenmez olaydık. Hayatımı cehenneme çeviren o eve ilk adımı attığımda beni nelerin beklediğini bilmiyordum..

 

Gün geçtikçe öğrendim, yaşadım....

 

Geçmişin izlerini her zaman yanı başındaydı, geçmişi hatırlamak bana acı verdiği kâdar, aynı zamanda ders almamı sağlıyordu.

 

Yarın beni yorucu bir gün bekliyordu, ruhun'de bedenen güçlü olmak zorundaydım.

 

Gardımı alıp, savaş kılıçlarımı kuşanmalıydım. Düşman oyunu başlatmış benim yenilgimi bekliyordu.

 

Ama bilmiyorlardı ki ben kolay kolay yenilmezdim..

 

Savaşı onlar başlattı ben bitirecektim....
















 

Loading...
0%