@zeytekin
|
İYİ OKUMALAR DİLERİM
SAVAŞ TANRISININ KALBİ
2. BÖLÜM
⚔️
Hikayemize 'Tanrı, en yüce çocukları için dahi kötülüklerle dolu bir kader çizer. Onun merhameti yalnızca dualara uğrar, dualara küsmüş çocuklarının üzerlerine acımasızlığının lanetini yağdırır.' diye başlamıştık. Tanrı, inancını yitiren küçük kraliçeye acımış ve ona ilk kez merhametini göstermişti. Valeria karanlık kaderinin içerisinde kaybolurken ona bir ışık yaktı, o ışık Ares Aladağ'dı. "Kızıl." Uykunun içerisine sızan ses içerisinde bulunduğu karanlığa bir ışık yaktı, Mira yanan kızıl ışığa ilerledikçe artan seslerle karanlıklarından sıyırdı. O ışık kahramanı olan Ares'in sesiydi. "Hadi uyan kızıl, ateşin artıyor." Ares'in kucağında ufacık kalan bedeni usulca kıpırdandı, Mira bilinçsizce birkaç mırıltı çıkarttı. Ares onun saçlarını okşadı, korkutmaktan çekinircesine uysal diliyle "Uyan Mira." dedi. "Hastaneye gitmemiz lazım." Mira olumsuz mırıltılar çıkartarak biraz daha sokuldu göğsüne. Farkında değildi ancak tir tir titriyordu. Bedeninden yayılan sıcaklık hat safhadaydı. "Ateş gibi oldun. Havale geçireceksin. Hastaneye gitmek zorundayız. Hadi güzelim." Ares onu kaldırmak için çabaladı, sırtına dikkat ederek duruşunu düzeltip nazikçe kucakladı. Mira alev alev yanan gözlerini açamazken "Hayır." diye fısıldadı, Ares'in gömleğinden içeriye sızan nefesi dahi kor gibiydi. Onu zorlamak istemiyordu, şu an bilincinin açık olmadığının farkındaydı ve yapacağı en ufak yanlışta ona verdiği güveni yıkabilirdi. Banyoya götürdü onu, "Mira." diye seslenerek evyenin bulunduğu geniş tezgaha oturttu. "Sana duş aldırmam gerekiyor. Söz veriyorum dokunmayacağım, kıyafetlerin üzerinde kalacak. Sadece küveti doldurup seni içine bırakacağım, asla dokunmayacağım. İzin veriyor musun?" Mira başını taşımakta zorlanırken çatallaşan diliyle "Yıkasana beni," diye mırıldandı. "Çok kirliyim." Ares şu an onun sözlerine güvensemese de bunu bir onay olarak aldı ve arkasına yaslanmasını sağladı. "Sabit dur, küveti doldurmaya gidiyorum. Sakın kıpırdama." Mira başını aynaya yasladı, burnu tıkalı olduğundan aralık dudaklarının arasından nefes aldı. Ares bir yandan onu gözleyerek hızlıca küveti ılık suyla doldurmaya başladı, onun için aldığı silikonları dolaptan aldı. Havluları küvetin yanına koyup Mira'ya ilerledi. Eldivenleri olsa dahi bedeninden yayılan sıcaklığı hissederken nazikçe arkasına çevirdi ve geceliğinin sırtı beline kadar açık olduğundan hızlıca sargıları açıp silikonları yapıştırdı. "Şimdi küvete götüreceğim seni, su soğuk gelebilir ama soğuk değil, ılık. Ateşini düşürmek için bunu yapmak zorundayız. Sakın korkma suya girince, tamam mı?" Onu nazikçe kucakladı ve küvete ilerledi. Mira baygın gibiydi, Ares onu usulca suya bıraktığı an irkilerek çırpındı ve Ares'in boynuna tutundu. Ares bunu öngördüğünden yumuşacık bir sesle "Şhhh, korkma." diye sayıkladı. "Ateşini düşürmemiz gerekiyor." Mira titreyen sesiyle "Soğuk." diye fısıldadığında Ares telkin edercesine "Çok az sabret kızıl." diyerek onu küvete oturttu. Mira boynuna dolanan kollarını çekmezken yanağından öptü, uysal diliyle "Hadi bırak beni, korkacak hiçbir şey yok." dedi. "Gitme." diye sayıkladı Mira. "Gitmiyorum güzelim, yanıbaşında olacağım." Mira usulca onu bıraktı, Ares hemen küvetin yanına oturdu. Sağ elini uzatarak Mira'ın elini kavradı. "Biraz daha gir suya, kapat gözlerini dinlen. Bak buradayım, elini asla bırakmayacağım." Mira bilinçizce suya biraz daha gömüldü, çenesine çarpan suyla duraksadı ve başını küvetin kenarına yaslayıp gözlerini kaptarak titrek bir nefes aldı. Ares sol kolunu küvetin kenarına yasladı, eli Mira'nın başına yerleşirken usulca okşamaya başladı. "Biliyorum çok üşüyorsun ama azıcık dayan, birazdan daha iyi hissedeceksin." Mira kendisini buzlarla dolu bir küvette gibi hissederken birbirine çarpan çenesini kenetledi, güçlükle nefeslendi. Ares'in yanında olduğunu bilmesi onu biraz rahatlatıyor olsa da içten içe korkuyordu. Aradan bir müddet zaman geçti, Ares onu sık sık kontrol ederken ısınan suyu tazeledi. Mira'nın alnına yaslandı dudakları, ateşi biraz düşmüştü. Mira ona yönelirken fısıltıdan farksız sesiyle "Ne olur, yıka beni." diye sayıkladı. "Temizlenmem lazım." Ares itiraz etmeden geriledi, "Tamam." dedi. "Elini bırakıyorum, şampuan alıp geleceğim." Mira hafifçe başını sallasa da hemen gözlerini araladı. Ares elini bırakarak ayaklandığında Mira'nın gözleri onu takip etmeye başlamıştı. Ares önce ceplerindekileri ve saatini tezgaha bıraktı, eldivenlerini çıkarttı. Gömleğinin kollarını dirseklerine kadar katlayarak çekmeceden aldığı lastik eldivenleri giydi. Banyo dolabından şampuan, duş jeli ve temiz bir lif aldı, Mira'nın yanına döndü. Mira, Ares'in yanına gelmesiyle gözlerini kapattı, Ares onun yalnız kalmaktan ne kadar korktuğunu bir kez daha farkederken küvetin yanına, yere oturdu. Önce Mira'nın saçlarına uzandı, küvetteki duş başlığını alarak ensesine kadar kuru kalan saçlarını ıslattı ve Mira doğrulduğunda şampuandan alıp nazikçe yıkamaya başladı. Mira saç diplerinde masaj yaparcasına gezinen parmaklarla rahatlarken şampuanın mentollü kokusu zamanla tıkalı burnunu açmıştı. Ares, kızın saçlarını büyük bir özenle üç kez yıkadı. Sanki kandan ve kirden arındıramamış gibi hissetse de son durulamada parmaklarının arasından ipek gibi süzülen saçları izlerken ikna olmuştu. Küvetin suyunu fazlasıyla boşaltmıştı, yarıdan biraz daha az seviyedeydi. "Saçların bitti kızıl, şimdi bedenini yıkayalım. Sen yapabilir misin yoksa benim yapmamı mı istersin?" Mira biraz olsun temizlendiğini hissederken "Sen yıka." dedi. "Ben bilmiyorum." Ares onu anlayamazken kaşlarını çattı. "Neyi bilmiyorsun?" "Yıkanmayı." diye sayıkladı Mira. "Hiç kendimi yıkamadım, nedimelerim yıkardı beni." Ares duyduklarını anlamakta güçlük çekerken lifi ıslattı ve duş jelinden döktü. Kollarından başlayarak onu yıkamaya başladığında "Nedimelerin mi?" diye sormuştu. Mira gözlerini aralayıp onun hareketlerini seyrederken "Evet." dedi. Ares eldiven takıyor olsa dahi parmağının ucuyla bile tenine dokunmuyor, sadece köpüklü lifle temizliyordu bedenini. "Hizmetlilerim de denebilir. Tek başıma banyo yapmam yasak, Madam kızar yoksa. Ceza verir." "Madam kim?" Nefret ederdi Madam'dan. "Madam benim dadım." "Neden ceza veriyor? Ne cezası veriyor?" Mira yutkundu, sessiz kaldı. Ares göz ucuyla onu kontrol ederken bedenini temizledi, Mira geceliğini çıkartarak sular süzülen kumaşı küvetten dışarıya attı. Ares, sütyen takmadığını bildiği için ona bakmaktan sakınarak nazikçe üst bedenini de temizledi, "Bitti, tertemiz oldun." diyerek yükselip alnına yasladı dudaklarını. Teninin sıcaklığını hissetti. "Ateşin de düşmüş biraz, üşütmeden çıkartalım seni." "Biraz daha." diye mırıldandı Mira, "Çok özlemişim." Ares kirli suyu boşaltarak Mira'nın bedenini duruladı ve duş jelinden sıkıp ılık suyla doldurdu. Suyun yüzeyinde kalan köpükler Mira'nın bedenini gizlediğinde Ares yeniden yanına oturdu ve elinden kavradı. Mira suyun tadını çıkartarak kendisini toparlarken Ares uzun uzun onu seyretti, tertemiz olan saçlarını okşadı. Mira tamamen gevşedi, su onu iyileştirirken rahat nefesler alabilmeye başladı. Ares aklına yatmıyormuş gibi "Yani, banyo yapmayı bilmediğini mi söylüyorsun?" diye sordu. "Temel insan eylemidir bu, öğrenebileceğin bir şey değil. Herkes çocukluğundan itibaren kendisi yıkanır. Zor bir şey de değil." Kalede kendisini yıkayan uşağı anımsadı. Fazla silikti ancak hayal meyal hatırlayabilmişti. O zamana dair hatırladığı çok az şey vardı, hatıralarında yalnızca Valeria'yı tutmak için çabalamıştı. Mira gözlerini aralayarak ona baktı, "Teorik olarak banyo yapmayı biliyorum." dedi. "Ama pratik olarak bilmiyorum. Bilsem de yapamam, yasak." Ares büyük bir ilgiyle onun saçlarını okşarken "Neden yasak?" diye sordu. Omuz silkti Mira, basit bir dille "Yasak." dedi. "Banyo yapmak benim görevim değil, hizmetlilerin yapması gerekiyor. Rutinleri var, o rutinden çıkmaları da yasak. Adeta bir seremonidir banyo yapmak, tabi uzun zamandır eskisi gibi değil." Suyla dağılan kaşlarına yöneldi Ares, parmak uçlarıyla Mira'nın biçimli ve şekilli kaşlarını düzeltmeye başladı. Parmakları tenine yaslanıp ayrıldıkça Mira gözlerini ağır ağır kapatıp açıyordu. "Ne yemek istersin, onu yaptırayım. Güzelce karnını doyururuz, sonra biraz daha dinlenirsin." Mira zihnini sorgularken "Bilmiyorum." diye mırıldandı. "Midem bulanıyor aslında, hiçbir şey yemek istemiyorum." "Ama yemen gerekiyor yoksa hasta olacaksın." dedi Ares. Endişeyle kızı seyrederken "Çorba yaptırayım." dedi. "Sebzeli çorba seviyorsun sen. Tavuk sulu sebzeli çorba yaparlar, olur mu?" Mira hafifçe başını salladı. "Olur." "Yanına da tavuk ister misin? Izgara olabilir, fırında yemeğini yapabilirler, tavuk sote ya da haşlama da olabilir." "Izgara güzel olur, yanına da brokoli ve patates." dedi Mira. "Öyle severim ben. Ama tavuk derisiz olsun yoksa yiyemem, midemi bulandırıyor." Ares usulca gülümserken "Sen nasıl istersen öyle olur." dedi. "Izgarada tavuk, yanına da sebze haşlaması. Havuç da olsun mu brokoliyle patatesin yanında?" "I-ıh." diye bir şey çıkarttı Mira. "Haşlanmış havuç sevmem." "Pekala, havuç olmasın. Salata ister misin?" "Olabilir." Ares büyük bir ilgiyle Mira'yı seyrediyordu ama Mira'nın gözleri köpüklerden ayrılmıyordu. "Nasıl seversin salatayı?" diye sordu, merakla. "Marullu." dedi Mira. "İsmini bilmiyorum ama top gibi olan marullardan, ince ince doğranacak. Büyük yapraklıları sevmiyorum." Ares usulca gülümsedi. "Sadece marul mu?" diye sordu. "Başka neler olsun salatanda?" Mira dudaklarını ıslatarak nefeslendi, "Yunan mutfağından bir salata var." diyerek Ares'in gözlerine baktı. "İsmini ve içindekileri tam hatırlamıyorum, babam yapardı çok severdim. Lahanalı bir salataydı. Beyaz lahana, mor lahana, havuç falan vardı. Marul yoktu ama marul da olsun. Zeytinyağlı, bol limonlu ve cevizli yapardı. Lahanalar yumuşak olsun diye ezerdi. Bir de ben ballı hardal severim, bana ayrı sos hazırlayıp soslu yapardı." Ares içtenlikle gülümserken "Hepsi not edildi küçük hanım, istekleriniz benim için bir emirdir." dediğinde Mira istemsizce güldü, Ares onun gülüşüne bakarken uzanıp alnının kenarından öptü, ateşini kontrol etti. "Düşmüş ateşin. Artık endişlenmemize gerek kalmadı." Mira'nın pek de endişelendiği söylenemezdi. Dikkatle Ares'e bakarken meraklı diliyle "Sen en çok hangi yemeği seviyorsun?" diye sordu. Ares omuz silkti, "Klasik Türk yemeklerini severim, pek ayrım yapmam." dedi. "Ama en çok mantar yemeklerini severim. Yemeği olur sotesi olur çorbası olur, hiç farketmez. Pilavsız da yapamam. Gerisi değişebilir." Mira hafifçe güldü, "Çok mantar yemem ben." dedi. "Hatta evimde hiç yemem, yasaktır. Sadece babam yatta yapardı bazen, gizlice yerdim. Tavada kızartırdı, kekikli yapardı." Gözlerini kapatarak iç çekti. "Çok güzel kokardı." Ares onun yanaklarını sıkma isteğiyle dolsa da yapamazken Mira'nın tatlılığıyla içinde kabaran hislere karşın bir hamlede bulunmadan "Evinde neden yasaktı?" diye sordu. Mira gözlerini açarak ona baktı, hoşnutsuzca "Zehirli olabilirdi." dedi. "Her şeyi yiyemem, yasak. Sadece onların izin verdiği şeyleri izin verdikleri şekilde yiyebilirim." Ares duyduklarını anlamakta zorlandı, "Başka neler yasaktı?" diye sordu. Mira omuz silkerek "Aslında her şey." dedi. "Balıklar denizden değil, özel gölden tutulurdu. Mamalarına dahi dikkat ederlerdi. Tavuklar da kendi tavuklarımız olurdu. Hammaddeli, ilaçlı hiçbir şey yiyemezdim. Her şey evde yapılırdı ve bize ait olan tarlalardan, çiftliklerden getirilirdi. Çiğ ürünler, yetiştirilirken denetlenmeyen ve kontrol edilmeyen şeyleri, paketli gıdaları yiyemezdim." Burun kıvırdı. "Saçma sapan kurallar işte. Madam'ın menüleri dışında yemek pişmesi yasaktı, tariflere dokunulması da yasaktı. En ufak bir değişiklik yapılamazdı yemeklerimde. Bugün yiyeceğim şeyler haftalar önce belirlenirdi, değiştiremezdim." Ares, Mira'nın ne kadar sıkı kurallar içerisinde yaşadığını anlamaya başlarken bir yandan da titizlikle büyütüldüğünü farketmişti. Tek başına banyo yapamıyor, yemekleri özel olarak hazırlanıyordu. Zaten onu ilk gördüğü andan beri sıradan biri olmadığını biliyordu ama hakkında öğrendiği her şey biraz daha aklını karıştırıyor, beraberinde yeni sorular getiriyordu. Onu daha fazla yormak istemedi, "Burada yasaklar yok, özgürsün. Her şeyi istediğin gibi yapabilirsin." dedi. "Artık seni banyodan çıkartalım mı?" Mira onu onayladığında Ares küveti boşaltmaya başladı ve gözleri Mira'nın gözlerinden ayrılmazken bedenini duruladı, hemen havluya sardı. Nazikçe kucaklayarak küvetten çıkarttığında Mira onun yüzüne bakarken "Rahatsız olmam," dedi. "Bana bakmandan." Ares kaşlarını çatarak ona baktı, "Neden? Kahramanın olduğum için mi?" Mira usulca gülümsedi, başını iki yana salladı. "Herkes bakar bana," diye yanıt verdi. "Alışkınım. Bedenim hiçbir zaman bana ait olmadı." Ares odaya geçerek onu nazikçe yatağa oturttu, banyodan pansuman malzemelerini alıp geri geldi ve Mira'nın arkasına oturdu. Mira havlunun sırtında kalan kısmını aşağıya doğru sıyırttırdı, Ares ona yardımcı olarak boyunu ayarlayıp sırtındaki silikonları çıkartmaya başladı. "Henüz küçüksün, belli ki seni kendi çıkarları doğrultusunda katı kurallarla büyütmüşler, başka bir yol sunmamışlar, yolunu değiştirmek istediğinde ağır bedeller ödetmişler. Bunların zihninde kodlanması kadar normal bir şey yok ancak artık bilmelisin ki bedenin hakkında tek söz sahibi sensin, bedenin yalnızca sana ait ve onu korumalısın. Evet yaralarını sarıyorum, seninle ilgileniyorum ancak benden bile korumalısın. Kendi bedenini hiçkimseye sunmamalısın." Mira ıslak eldivenli ellerini kucağında birleştirdi, "O işler öyle olmuyor, savaş tanrısı." diye mırıldandı. "Kurallara uymam lazım, eğer delersem eve gittiğimde uyamam. İşte o zaman canım daha çok yanar. Ne yazık ki bir hayatım var ve o hayat bana ait değil, kendi isteklerim doğrultusunda yaşayamam." Ares sırtına pansuman yapmaya başladı, Mira'nın bedeni acıyla kasıldı. "Gitme o zaman." derken buldu kendisini. "Kal burada, benimle." Mira bu ihtimale karşın gülümsedi, Ares onun gülümsemesini göremedi. "Keşke kalabilsem," derken gerçekten bunu istiyordu. "Özgür olabilsem." Gülümsemesi solarken acıyla nefeslendi, hafifçe sırtını oynattı. "Ama evime dönmek zorundayım, korumam gereken şeyler var." "Evin nerede?" "Çok uzakta." diye sayıkladı Mira. "Benim evim deniz. Bir kaptan denizde yaşar, tamamen olmasa da ben de deniz üzerinde yaşıyorum." "Türkiye'de mi yoksa yurt dışında mı? Ailen nerede?" Mira yutkundu, "Annem burada değil." dedi. "Abilerim de. Ama babam burada, o memleketten ayrılmaz." "Kaç kardeşsiniz?" "İki." dediğinde Ares onu anlayamadı. "İki abin bir de sen mi varsın? Kendini saymadın sanırım." Mira başını iki yana salladı, "Sadece abim ve ben varız." dedi. "Bir abim öz, benim kanımdan. Diğeri öz değil ama o da benim canımdan." Dedikleri Ares'in aklına yatarken "Annenin ya da babanın başka bir evliliği mi oldu?" diye sordu. "Üvey kardeşin mi?" Mira ağzının icinde cıkladı. "Eskiden abim değildi, sonra ben abim yaptım onu. Babam yeniden evlendi ama annem evlenmedi, hala babamı seviyor. Başka çocukları var babamın ama onlar benim kanımdan olsalar da kardeşim değiller, olamazlar." "Babanla mı yaşıyorsun yoksa annenle mi?" "Annemle." diye mırıldandı, güçsüz sesiyle. Ares sargıları kapatarak Mira'nın başındaki havluyu indirdi ve ıslak, dalgalı saçlarını serbest bıraktı. "Saçlarını tarayamazsın, ben halledeceğim. Tarak alıp geliyorum." Mira başını salladı, Ares, dolaba yöneldi ve Mira için uzun etekli, sırtı açık bir gecelik aldı. Temiz çamaşır ve eldiven de alarak Mira'nın yanına bıraktı. "Dikkatli giyin, giyindiğinde seslen. Sırtını sakın zorlama." Mira ona bakarken başını salladı. Ares banyoya girene kadar onun arkasından baktı, ardından aceleyle eldivenlerini çıkarttı. Islak kilodunu da çıkartarak temiz kilodunu giydi ve üzerine geceliğini geçirip eldivenlerini giydi. O kadar hızlı hareket ediyordu ki, yalnızlığın ruhuna verdiği sıkıntıyla ağlamamak için çabalıyordu. Islak havlularla eldivenini ve çamaşırını yere bıraktı, saçları sargıları ıslatmasın diye sol omzunun üzerinden önüne çekti. "Gelebilirsin." Ares bir elinde tarak ve diğer elinde kurutma makinesiyle odaya girdiğinde rahat bir nefes aldı. Ares yeniden Mira'nın arkasına oturdu ve saçlarını kavradı, arkaya çekti. Uçları yatağa yaslanan uzun saçlarına bakarken uçlarından başlayarak özenle taradı, biçimsiz dalgaların düzleşmesini seyretti. Tekrar tekrar taradı saçlarını, zamanla kuruyan tellerin renk tonlarına kapılıp gitti. "Çok uzunmuş saçların, bu kadar olduğunu farketmemiştim." "Kesmek yasaktı." Ares kaşlarını çatarken "Doğduğundan beri hiç kesilmemiş olamaz," dedi. "Hiç kesilmedi." dedi Mira. "Sadece kırıkları alınırdı, o da teker teker makasla." Ares şaşkınca "Daha uzun olması gerekmez mi?" diye sordu. Mira başını sallayarak "Evet ama benim saçlarım hiç uzamaz." dedi. "Beşinci yaşımdan beri hep kalça hizamda, hiç değişmedi. O yüzden kesmek yasak." Ares onun saçlarına daha farklı bir gözle bakarken gerçekten bir hazineden farksız olduğunu düşünmüştü. Saç uçlarına değdi gözleri, bir zamanlar dokunduğu teller karşısındaydı. Kurutma makinesini fişe taktı ve diplerken başlayarak taraya taraya düşük ısıda kurutmaya başladı. O kadar çok ve o kadar uzun saçları vardı ki, Ares her teli hayranlıkla seyrediyor, ilk defa bir kadının saçlarıyla bu kadar ilgileniyordu. Canını yakmamak için yoğun çaba harcarken kurudukça kabaran saçlarına kendince fön çekti, neredeyse bir saatte kuruttu. Kurutma makinesini kapattığında başının ağrımaya başladığını hissetti, Mira'nın saçlarını son kez özenle taradı, etrafı toparlayarak hala aynı yerde kıpırdamadan oturan Mira'nın alnından öperken ateşini kontrol etti, neredeyse hiç ateşi yoktu. Psikolojik bir durum olduğundan bu kadar kolay geçirebildiğini düşündü. Mira'yı kaldırıp berjere oturtarak nevresimleri değiştirdi ve onu temiz yatağa yatırdı. "Mutfağa inip senin için yemek hazırlatacağım. Ben de duş alayım, hemen geleceğim." dedi. "Yatağa uzan, dinlen. En geç yirmi dakikaya gelirim." Mira huzursuz olsa da Ares'in de kendi ihtiyaçlarını gidermek zorunda olduğunu kabullendi ve başını salladı. Ares onun gözlerindeki tedirginliği görürken usulca başını okşadı. "Odamın yerini biliyorsun, bir sorun olursa gel." Mira başını kaldırıp Ares'e baktı, "Tamam." dedi. Ares odadan çıktı. Mira huzursuzca etrafına bakındı, koca camlardan sızan gün ışığıyla oda oldukça aydınlık olsa da sanki karanlığa düşmüş gibi hissediyordu. Bir eli boynundan çıkartmadığı kolyeye kaydı, iki göğsünün arasından çıkartarak haçı kavradı ve sımsıkı tuttu. Etrafına korkuyla bakınırken sanki her an o adam gelecekmiş gibi hissediyor, sürekli aralık kapıya bakıyordu. Kapının hareket ettiğini görür gibi oldu, korkuyla donakaldı. Hemen ardından yataktan hızlıca indi, adeta koşuşturarak odadan çıkıp tedirgin ve telaşlı adımlarla Ares'in odasına ilerlerken arkasını kolluyor, korkularından kaçıyordu. Ares'in odasına ulaştı, hızlıca kapalı kapıyı tıklattı ama ses gelmedi. Mira doğru olmasa da beklemeden odaya daldı, banyodan gelen su sesini duyarken kapıyı aralık bırakıp banyoya ilerledi. Su sesi artarken banyo kapısının önüne oturdu, yüreğini sıkıştıran korkunun stresiyle elleriyle oynuyordu. Bir müddet sonra su sesi kesildi, Mira biraz olsun rahatladı. Ares'in gelmesini beklerken dakikalar içerisinde kapı açıldığında Ares ayak ucunda gördüğü bedenle afallarken Mira hızlıca ayaklandı ve ona yaklaştı. Ares'in yalnızca belinde bir havlu olmasını ve bedeninin ıslak olmasını umursamadan başını kaldırıp ona baktı. "Korktum da biraz, sarılabilir miyiz?" Ares onu endişeyle seyrederken başını salladı, Mira hemen aralarındaki ufak mesafeyi kapatarak onun göğsüne sığındı. Ares başını eğerek Mira'ya baktı, küçük bedenini usulca sarmaladı. "Korkma kızıl, korkacak hiçbir şey yok. Güvendesin, buradayım ben." Eldivensiz olduğundan ellerini bedenine değdirmese de içten içe saçlarına dokunmak istemişti. Mira onun tertemiz kokusunu solurken korkuyla kabaran yüreği dinginleşti, banyo kapısının eşiğinde dakikalarca Ares'e sarıldı. Ares dokunmayı isteyip dokunamadığı saçlarına yasladı dudaklarını, tertemiz kokan saçlarına ufak bir öpücük kondurdu. "Eldivenlerim yok kızıl, izin ver hemen giyineyim. Sarılmaya öyle devam ederiz." Mira usulca geriledi, başını kaldırarak Ares'in yüzüne baktı ve bir adım daha geriledi. Ares onun yanağından öperek "Burada bekle kızıl." dedi ve odaya geçti. Mira onu izlerken hemen dolabından kıyafet aldı, yeniden banyoya döndü. Kapıyı tam kapatmadan aralık bırakarak önce iç çamaşırını sonra siyah kumaş pantolonunu ve siyah gömleğini giydi. Deri eldivenlerini takıp saçlarının suyunu havluyla alarak Mira'nın yanına döndü. Mira hemen ona yanaşırken Ares onu dolabına yöneltti ve Mira'yı bekletirken beline bir kemer takıp gömleğinin eteklerini pantolonunun içine nizamlıca soktu, önce çoraplarını sonra ayakkabılarını giydi. Bileğine de bir saat taktığında pür dikkat onu izleyen kıza bakıp gülümsemişti. "Gel hadi." Mira anında onun kollarının arasına girdiğinde Ares onu sarmaladı, eldivenli elleri saçlarında gezinmeye başladı. "Neden korktun güzelim?" Mira kırık dökük bir şekilde omuz silkti, güçlükle nefeslendi. "Korktum işte." Ares onu yatıştırmak için çabalarken Mira onun kalp atışlarını sayıyordu. Zamanla duruldu, dinginleşti. Ares'in göğsünden koparak burnunu çekip elleriyle saçlarını düzeltti, "Çok daha iyiyim, teşekkür ederim." dedi. Ares bir elini Mira'nın sırtına yerleştirdi, "Hadi gel, odana gidelim." dedi. "Birazdan yemeğini getirirler." Mira bir çocuk gibi ona ayak uydururken yeniden kendi odasına geçti, yatağa uzandı. "Krem var mı acaba?" diye mırıldandı, Ares'e bakarken. "Yıkanınca cildim biraz kurudu, su iyi gelmedi. Kreme ihtiyacım var. Nemlendirmezsem hemen yara olur. Hassastır bedenim." Ares başını sallayarak "Var." dedi. "Senin için aldırmış olmalıyım, banyoya bakıp geliyorum." Mira onu onayladığında Ares banyoya girdi ve dolapları kurcalayarak Mira için alınan temel ihtiyaç ürünlerinin arasında vücut kremi buldu. Ellerine lastik eldivenler geçirdi, kendi eldivenleri ve krem kutusuyla odaya döndü. "Uzanamazsın. Ben süreyim, olur mu?" Mira hafifçe başını salladı. Ares onun ayak ucuna oturdu. Geceliğinin eteklerini sıyırdı Mira, Ares kutuyu açarak içerisinden krem aldı ve bacaklarından başlayarak nazikçe krem sürmeye başladı. Mira dikkatle onun hareketlerini seyrederken "Kireçli galiba su." dedi. "Ondan böyle oldu." Ares başını sallarken "Ev çok eski, su tesisatı da öyle." dedi. "Fazla kullanmadığımızdan ilgilenmedik, arıtması yok." Mira göz ucuyla bedenine değil, gözlerine bakan Ares'e baktı. Adeta parıldayan yeşillerini seyretti, istemsizce yutkundu. "Beni burada uzun süre tutacaksan arıtma taktırman iyi olur. Cildim çok hassastır, hemen alerji yapar. Çok kuruduktan sonra yara oluyor. Yeterince yaram var." Ares hiç duraksamadan başını salladı, "İlgileneceğim." dedi. Bacakları bittiğinde açıkta duran kollarına ve omuzlarına da krem sürdü, ardından boynuna ve gerdanına ulaştı. Oraya da krem sürerken Mira'nın boynundaki altın zincirli kolyeye bakmıştı. Henüz detaylıca inceleme fırsatı olmasa da, Mira onu hep kıyafetlerinin içinde tutsa da kolye ucunu şans eseri birkaç kez görebilmişti. Şu an da meydandaydı ve muazzam işlemelerini göz ucuyla incelemek ona yetmezdi, saatlerce inceleyebileceği bir kolyeydi. Yüzüne de krem sürerken Mira gözlerini dahi kırpmadan Ares'in gözlerine bakıyordu. Ares onu kremlemeyi bitirerek alnının kenarından öptü, ateşini yoklayıp ayaklandı. "Yüzün tamamen iyileşsin, biraz daha toparla alışverişe çıkarız. Sana birkaç kıyafet aldırmıştım ama yeterli olmaz. İhtiyaçlarını alırız." Mira başını sallayarak uysalca "Olur." dedi. Ares eldivenlerini değiştirdi, "Yemeğini kontrol edip geliyorum." diyerek odadan çıktı. Mira tekrar gerilse de bu kez Ares'in hemen geleceğinden emindi, bu biraz olsun onu sakinleştirdi. Ares oyalanmadan elinde bir tepsiyle geldiğinde Mira "Sen yemeyecek misin?" diye sordu. "Yiyeceğim." Ares yatağa ilerledi ve tepsiyi yatağa bıraktı. Mira büyük tepsideki tabaklara baktı. "Yemeye başla, kendi tepsimi alıp geleyim." Mira usulca başını salladığında Ares odadan çıktı, Mira yatağın ucundan kalkarak baş kısmına oturdu ve yastıkları düzenleyip arkasına yaslandı, tepsiyi kucağına aldı. Kaşığı kavrayarak çorbadan içmeye başladığında Ares de kendi tepsisiyle gelmişti. Mira'nın karşısına oturdu, tepsisini kucağında tuttu. Birlikte sessiz sedasız yemek yemeye başladıklarında Ares dakikalar sonra "Güzel mi?" diye sordu. "İstediğin gibi mi?" Mira usulca başını salladı. "Güzel, beğendim. Yemekleri kim yapıyorsa eli lezzetli." "Selma Hanım." dedi Ares. "Sadece o ilgileniyor yemeklerinle, alerjilerine dikkat ediyor. Canın bir şey isterse telefondan mutfağı arayıp ona söyleyebilirsin." Mira göz ucuyla komodindeki ev telefonuna baktı. "Mutfağın numarası 1001." diye devam etti Ares. "Bana söyleyemeyeceğin bir ihtiyacın olursa da Selma Hanım'dan yardım isteyebilirsin." "Bir ihtiyacım olmaz." dedi, Mira. "Sana söylerim." Ares onun hala insanlarla iletişim kurmak istemediğini anlarken "Sabahları koşuya çıkarım ben," dedi. "Uzun zamandır spor yapamıyorum. Yarın sabah ormanda biraz koşacağım, eşlik etmek ister misin? Hem sen de hava almış olursun." Buradaki ormanda koşu yapmayı pek istemezdi ama Mira'yı evden çıkartmak, biraz daha açılmasını sağlamak istiyordu. Eğer ona sebepler vermezse zamanla yeniden kendi içine kapanmasından endişe ediyordu. Mira anında "Olur." dedi. "Ama ben koşamam, sırtım ağrıyor. Sana nasıl eşlik edeceğim?" "Yavaş koşarız, hatta yürürüz." dedi Ares. "Korkma, kilometrelerce koşturmam seni." Mira alayla gülümsedi, "Ben de koşmayı severim." dedi. "Ama sadece sahilde. Oğlum var benim. Koşmayı pek sevmiyor, çok tembel ama hastalanmasın diye her sabah koşturtuyorum. Genellikle elimde ödül maması oluyor." Ares gülümseyerek onu dinlerken çorbası bittiği an uzandı, Mira'nın tavuğunu ufak parçalar olacak şekilde kesti. Kollarını fazla zorlayıp omuzlarına uzanan dikişlerine zarar vermesinden korkuyordu. Hatta yemeği ona kendisi yedirmek istese de daha fazla müdahele etmek istemedi. "Teşekkür ederim." Ares "Rica ederim." diyerek kendi tavuğuna yöneldi ve yiyeceği kadar kesti. "Küçükken benim de köpeğim vardı, amcamın hediyesiydi. Burada kalırdı, evde annemin kedisi vardı. Anlaşamadıklarından ve sürekli kavga ettiklerinden onu buraya getirmişlerdi." dedi. "Annemin kedisi de canavar gibiydi, dövüyordu köpeğimi." Mira hafifçe güldü, "Kediler öyledir." dedi. "Hala burada mı köpeğin?" "Öldü." dedi Ares. "Uzun zaman önceydi, ne yazık ki bizim kadar yaşamıyorlar." Mira o an bunu düşünemediğini için kendisine kızarken hüzünle "Üzüldüm." dedi. "Kaptan ölse mahvolurdum herhalde. Aile oluyorlar insana." Ares başını sallayarak "Öyle." dedi. Mira'yı daha fazla konuşturmak isterken "Kaptan ne zamandan beri seninle?" diye sordu. "Altıncı yaş günü hediyem." dedi Mira. "Babam doğum günümde elinde yavru bir köpekle indi kendi gemisinden. Benim babam kaptan, hep gider ama her zaman da geri döner. Türkiye'ye gelmiş doğum günümden önce, limanın yakınlarında bulmuş. Annesi cins köpekmiş, tasması varmış. Muhtemelen sahibinden kaçtı, sokakta kaldı demişti. Bir tane anne köpek, beş tane de yavrusu. Anne köpek veterinere yetiştiremeden ölmüş, yavrulardan biri de ölmüş. Diğerlerini sahiplendirmiş, birini de o yokken yalnız kalmayayım diye bana getirmiş. Kaptan koydum ben de ismini. Küçücük bir köpek, bembeyaz tüyleri var. Dalgalı ama tüyleri, her sabah taratıp fön çektiriyor. Bayılır bakıma. Ayna karşısına geçip kendisine bakar. Beğendiyse kuyruk sallar beğenmediyle havlayıp hizmetlisine saldırır." Ares hafifçe güldü. Mira da gülerken "Yani saldırır ama sadece patisiyle vurur, daha güzel yapmasını ister." dedi. "Isırmaz benim oğlum." Mira özlemle dolarken "Ona tahsis ettiğim bir salon var, oradan çıkmayı pek sevmez." dedi. "Hep şömine önünde yatar, nefret eder soğuktan. Hemen hastalanır. Keyfi isterse de benim yanıma gelir. Öyle kimseye dokundurtmaz, bir tek bana sevdirir kendisini. Tam bir asilzadedir." Ares onu gülümseyerek dinlerken "Merak ettim Kaptan'ı." dedi. "Belli ki sana benziyor." Mira kıkırdayarak başını salladı, salatasından yedi. Ares onun gülüşüyle biraz daha rahatladı, "Salata nasıl?" diye sordu. "İstediğin gibi olmuş mu?" Mira ağzındakini çiğneyip yutarak "Olmuş." dedi. "Beğendim." Biraz daha yedi salatasından, "Normalde baharat tüketmem ben, ağır gelir sevmem. Çok nadir tüketirim." dedi. "Ama Selma Hanım tavuğu çok güzel yapmış. Ağır gelmiyor baharatlar. Neler var tavuğun sosunda?" Ares tavuğa bakarken "Kimyon," dedi. "Bol kekik. Bir de çok az fesleğen koymuş. Fazla baharat yok." "Güzelmiş." dedi Mira yeniden. Kimyon neydi onu hiç bilmiyordu. "Sevdim." Bir parça daha yedi tavuğundan. Mira pilavından aldı biraz, duraksadı. Ares onun tepkisinden beğenmediğini anlarken pilavdan yedi, ona gayet normal geldi. "Bu neli?" diye sordu Mira. "Çok ağır bir tat var." "Tereyağlı, onun tadı gelmiştir." dedi Ares. "Sevmez misin?" "Yağlı beslenmem," dedi Mira. "Garipmiş tadı. Pilav gibi değil, önceki pilavı böyle değildi." Ares hafifçe gülerken "Ben tereyağlı severim, ondan böyle yapmıştır." dedi. "Önceden sana özel yemek hazırlatıyordum, bu kez bende yiyeceğim diye bana göre yapmış. Söylerim, bir dahakine sade yapar." Mira hızlıca başını sallayıp pilavı bıraktı. Ares merakla "O evde ne yerdin?" diye sordu. Normalde bunu sormak istemezdi ama Mira'nın bunca zaman nasıl beslendiğini merak etmişti. Çok zayıftı, yetersiz beslenmiş gibiydi. Mira duraksadı, yutkunarak durgun sesiyle "Yemekleri sevdiğim gibi yaptırırdı." dedi ve tepsideki su bardağını aldı. "Bilirdi neyi nasıl sevdiğimi. Kendi evimdeki gibi yemekler yapılırdı." Suyundan içti. Ares onun düzgün beslendiğini anlarken biraz olsun bundan memnun oldu, "Çok zayıfsın ama, fazla yemez miydin?" diye sordu. "Yerdim." dedi Mira. "Zorla yedirirdi, kusardım." Gözleri tepsideki yemeklerde gezindi, salatasından biraz daha yedi. "Yemek yemeyi pek sevmem. Ailemle yemeyi severim. Yalnız yiyemem." Ares onun neşesini söndürmekten hoşlanmasa da beslenmesine daha özen göstermesi gerektiğinden emin oldu, "Kan tahlili verelim, olur mu?" diye sordu. "Değerlerine baktıralım. Ona göre beslenmeni düzenleriz." Mira bundan pek memnun olmasa da "Olur." dedi. "Ama özel bir labaratuvarda yaptırsak? Kanımın temizlendiğinden ve güvenliğinden emin olmam gerekiyor. Biraz önemli bir konu, riske atamam." Ares onun isteklerini yadırgamadan "Olur." dedi. "Simay'la konuşurum, o ilgilenir. Takibini ben yaparım, için rahat olsun." Mira pilavına bir daha dokunmadan diğer yemeklerini bitirdi, Ares de yemeğini bitirdiğinde tepsidekileri üst üste koyarak tepsileri birleştirdi ve mutfağa götürdü. Mira banyoya geçerek dişlerini fırçaladı, ellerini yıkadı. Ellerini ve ağzını kurulayıp kağıt havluyu çöpe atacakken çöpteki saçlarını gördü. Hemen aldı saçlarını, elindeki kağıt havluyu çöpe attı ve yenisini alıp saçlarını içine koydu, sarıp sarmaladı. Ellerini yeniden yıkayıp kurulayarak eldivenlerini giydi, saçlarını banyodaki dolaplardan birinin içine koydu, havluların arasına sakladı. Odaya geri döndüğünde Ares'in geldiğini, cam kenarında durduğunu farketti ve usulca yatağa ilerleyip uzandı. Yorganın altında sessiz sedasız yatmaya başladığında Ares onu seyrederken bir sigara içti, izmariti cam pervazına koyduğu küllüğe bastırıp yatağa ilerledi. "Uyumak ister misin?" Mira "Hayır." diye mırıldandı. Ares eğilip Mira'nın alnına yasladı dudaklarını, ateşini kontrol etti. "Güzel, tekrar çıkmıyor ateşin. Biraz dinlen." Mira başını salladı, Ares yatağın yanındaki berjere oturdu ve telefonunu çıkarttı. Gelen bildirimlere bakınırken "Sana da bir telefon aldırırım." dedi. "Yarın babamın yanına gitmem gerekiyor. Sorun olduğu an beni ararsın, sürekli haberleşiriz. Fazla uzun sürmez, en fazla dört saat. O da şehir merkezinden uzakta olduğumuz için, yol fazla zaman alıyor." Mira bundan zerre hoşlanmasa da Ares'in kendi hayatına yeterince ara verdiğinin farkındaydı, ona alan vermek adına isteksiz de olsa kabul etti ancak bir problem vardı. Mira hayatında hiç telefon kullanmamıştı. "Telefon kullanmayı bilmiyorum." dedi. "Telefonum yoktu. Nasıl arayacağım seni?" Ares uysalca "Öğretirim, kolay." dedi. "Kerim seninle kalacak, benim adamlarımdan biri. Ona güvenebilirsin. Kapının önünde nöbet tutar, bir ihtiyacın olduğunda söylersin." Mira başını sallayarak "Tamam." dedi. Ares, Mira için telefon almalarını istedi ve bir tane de tablet istedi. Sessiz sedasız geçen saatlerin ardından Kerim, Ares'in istediklerini getirdiğinde Ares karton poşetleri alarak kapıyı kapattı ve yatağa ilerledi. "Telefonun geldi kızıl, kalk bakalım." Mira zar zor doğruldu, arkasına yaslandı. Ares onun yanına oturarak poşetlerdeki iki kutuyu çıkarttı. Önce daha küçük olan telefon kutusunu açarak ambalajlarını söktü ve açtı. Sim kartı da alıp ayarlamasını yaparak telefona taktı. Kendi numarasını kaydetti, Mira'ya ona nasıl mesaj atıp arayacağını ve telefonun özelliklerini öğretti. Mira pür dikkat onu dinlerken "Anladım." dedi. "Kolay değil ama halledebilirim. Bilgisayar sistemleri kadar karmaşık değil." Ares telefonu ona vererek "Ara beni." dediğinde Mira rehbere girdi ve kayıtlı olan tek numarayı aradı. Ares'in telefonu çaldığında Ares telefonunun ekranını ona göstererek "Yeşile basarsan arama açılır, kırmızıya basarsan reddedilir." dedi. "Açtığım an o ses kaybolur, o zaman konuşabilirsin." Aramayı reddederek numarayı kaydetti. Mira, onu Kızıl diye kaydettiğini gördü. Ares, Kerim'in numarasını da kaydederek "Bu da Kerim." dedi. "Bir sorun olursa onu da arayabilirsin. Hatta yataktan kalkma, direkt arayarak iletişim kur." Mira onu onayladığında Ares telefonu yatağa bıraktı ve tabletin kutusunu açtı. Onun da kurulumunu yaparak uygulamalar yükledi. "Canın sıkılırsa sosyal medyaya bakabilirsin. Bir platform indirdim oradan da dizi ya da film izlersin." Mira "Dizi ya da film izlemedim hiç." dedi. "Sosyal medya hesabım da yok, nasıl kullanılıyor bilmiyorum." Ares dakikalarca sessiz kalıp kendi hesaplarına girdi, "Hesaba ihtiyacın yok." dedi. "Benim hesabımdan bakabilirsin ya da istersen sana yeni bir hesap açabilirim." "Senin hesabın daha iyi olur, benim sosyal medya hesabı açmam yasak. Aslında telefon da yasak ama galiba şu an mecburuz." Ares başını salladı. "Sorun yok, girdim kendi hesabımı." Mira'ya sosyal medya kullanmayı da öğretmeye başladığında Mira dikkatle onu dinliyordu. Ares hem tabletten hem telefondan sosyal medyaya giriş sağlamıştı. Dizi ve filmleri de gösterdi Mira'ya, uzunca bir süre bunlarla uğraştılar. Mira merakla "Bunlardan haberlere bakabilir miyim?" diye sordu. Ares "Evet." dedi ve haber sayfalarına girdi, ona internet kullanımını da öğretti. Öğrendikleri Mira'nın ilgisini çekip hoşuna giderken "Güzelmiş." diye mırıldandı. Ares uyarırcasına "Sosyal medyada takip etmediğim hesapları takip etme, gönderilerini beğenme." dedi. "Zaten sadece kendi çevremi takip ediyorum, onlar riskli değil. Özellikle de kadın hesaplarından uzak dur. Magazin sayfalarına düşeriz, beni gündem yaptırtırsın. Yanlışlıkla hikaye ya da post da paylaşma. Mesaj gelirse de bakma, kimseyi tanımıyorsun." Mira gülerek başını salladı. "Dikkat ederim." Ares kendisini güvejce altına almak adına ona anonim bir hesap açmanın daha iyi olacağını düşünse de Mira'yı böyle daha kolay kontrol edebileceği için bu teklifi sunmadı. Mira tabletle telefona biraz alışırken tabletten onun için birkaç oyun indirdi, uygulama indirmeyi de öğretirken alayla "Bak bebek giydirme oyunları var." dedi. "İndireyim mi, giydir dur." Mira kıkırdarken başını salladı. "Çocuk yaptın sen de iyice beni. Bulmaca oyunları yeterli." Ares hafifçe güldü, göz ucuyla yanındaki kıza baktı. İndirdiği müzik uygulamasına girdi, onu da öğretti. Poşetteki kulaklığı çıkarttı. "Telefonuna da indirdim bunu. İster kulaklıkla istersen normal bir şekilde sevdiğin müzikleri dinlersin." Mira başını sallayıp "En çok bunu sevdim." dedi. "Müzik dinlemeyi çok severim." Tableti elinden alarak sevdiği müzikleri arattı ve Ares ona kaydetmeyi öğrettiğinde oluşturdukları çalma listesine beğendiği müzikleri ekledi. Ares onu seyrederken kolunu omzuna attı, onu kolunun altına alıp kendisine yaslanmasını sağladı. Önüne sarkan saç tutamını kavrayıp parmağına dolayarak oynuyordu. Mira telefonu kurcalayarak biraz daha bilgi sahibi oldu, iyice alıştı. Ares yumuşak bir tavırla "Aileni aramak ister misin?" diye sordu. "Numaralarını biliyor musun?" "Sadece abimin numarasını biliyorum." dedi Mira. Başını ona çevirmiş, gözlerine bakıyordu. "Bir de babamın. Bir şey olursa diye ezberletmişlerdi ama aramak istemiyorum." Ares onun gözlerine bakındı, bu muhabbetten oldukça rahatsız olduğunu haykırıyordu. "Kaydet istersen, belki sonra aramak istersin." dedi, Mira başını iki yana salladı. "İstemiyorum." "Pekala, sen nasıl istersen." Mira başını Ares'e çevirdi, uzanıp yanağından öptü. "Teşekkür ederim. Tablet ve telefon için." Ares, Mira'nın onu öpmesiyle afalladı. Çok hafif ve hızlı bir öpücük olmuştu ancak kendisine mutlulukla bakan kız için bunun çok büyük bir şey olduğunun farkındaydı. Bir adım daha atmışlardı, Mira artık onunla herhangi bir temas kurmaktan çekinmiyordu. Usulca gülümsedi, "Rica ederim." dedi. "Hadi bir dizi ya da film beğen, izleyelim." Mira dizi platformlarından birine girerek merakla dizilere bakınmaya başladı, birinde durdu. "Taht diyor. Merak ettim. Buna bakabilir miyiz? Ares onun seçtiği diziye bakarken "Çok güzel bir dizidir." dedi. "Ama yaşına uygun değil, izlemeni istemem." "Neden?" diye sordu Mira. "Yaşa göre mi dizi yapıyorlar? Çok saçma, hoşlanmadım. Belgesel işte. Konusu ne bunun? Hangi ülkenin tarihini anlatıyor?" Ares hafifçe gülerken "Belgesel değil kızıl." dedi. "Gerçek bir krallığı anlatmıyor, tarihi bir dizi değil. Fantastik. Çok ünlü bir kitap evreninin diziye dönüşmüş hali. Ve evet, yaşa göre diziler yapılıyor. +18 bu dizi hatta bana göre +21 falan olmalı. Yetişkin içerikli sahneleri var, sana göre değil." Mira umursamazca "Ama merak ettim." dedi. "Yasak mı koyuyorlar izleyememem için." "Hayır elbette." Kaşları havalandı. "O zaman izleyebilirim." Ares usulca nefeslenirken "Çok fazla cinsel içerik var. Kötü etkilenebilirsin." dedi. Mira ekrana baktı, "Konusu ne?" diye sordu yeniden. "Krallık var, belli. Kralları kraliçeleri mi anlatıyor?" Ares "Teorik olarak evet." dedi. "Taht için yapılan entrikaları, savaşları anlatıyor." "Fantastik bunun neresinde?" "Ejderhalar var." Mira öyle büyük bir hayretle ona döndü ki, Ares neden bu kadar şaşırdığını anlayamadı. "Ejderhalar mı?" diye sordu, çocuksu bir coşkuyla. "Bayılırım ejderhalara. Bunu izleyelim, nolur." Ares onun hevesine karşın yumuşasa da Mira'yı tetikleyecek sahneler aklına geldiğinden "Ejderha olan başka diziler de açabilirim sana." dedi. "Hatta bir dizi var, krallık da var içinde ejderha da. Tam sana uygun bir dizi, yetişkin ögeler yok. Onu izleyelim, bunu izleyemezsin." Mira hoşnutsuzca ekrana dönerken "Vazgeçtim, izleyesim gelmedi." diyerek ekranı kapattı. Ares onun hevesini kırdığı için üzülse de daha kötü etkilenmemesi için bunu yapmaya mecburdu. Mira'nın başından öptü, "Senin için diyorum güzelim. İzlersen kötü etkileneceksin, kendini kötü hissetmeni, korkmanı istemiyorum." Mira sessizce tableti kenarıya bıraktı ve güçlükle yatağa uzandı. Ares yastıkları düzelttiğinde Mira başını yastığa yasladı. Ares özenle onun saçlarını okşamaya başladı, Mira saç diplerinde gezinen baskıyla uyuştuğunu hissetti. Gözleri ağırca kapanırken bedenini Ares'e çevirdi, bir eli Ares'in üst bacağına yaslandı. Dakikalar içerisinde uyuyakaldığında Ares yanıbaşından ayrılmadan saçlarını okşamaya devam etti. Mira hiç uyanmadan, kıpırdamadan saatlerce uyurken Ares uzun uzun onu seyretti, rahat rahat uyuması için hareket etmedi dahi. "Anne," diye sayıkladığını duydu Ares, onun sesine kulak kabartırken hafifçe başını eğdi. Mira yeniden "Anne," diye sayıkladı, kaşları çatılırken sık nefesler almaya başladı. Ares onun kabus görmeye başladığını anlarken "Şhh, sadece rüya görüyorsun." dedi. "Güvendesin, yalnız değilsin. Yanındayım ben." Sözlerini duymadı Mira, dudaklarından acı dolu bir ses çıktı, "Anne," diye mırıldandı. "Gitme." Ares yatakta biraz aşağıya doğru kayarak yüzünü kavradı, "Mira, uyan hadi." dedi. Dirseğini yatağa yaslayarak diğer eliyle de başını okşamaya devam etti. Mira'nın yüzü kasılmış, alnında ter damlaları birikmeye başlamıştı. "Mira, hadi kızıl, hadi güzelim. Uyan, kabus görüyorsun uyan." Mira hafifçe başını salladı, "Hayır," diye fısıldadı. "Anne." Ares dudaklarını Mira'nın alnına yasladı, teninin sıcaklaştığını farketti. Yeniden ateşinin çıktığını farkederken bedenini hafifçe sarstı, "Mira." diye seslendi yeniden. Mira'nın gözünden bir damla yaş süzüldü, Ares anında akan yaşı sildi. Rüyasında ne gördüğünü merak ederken başını eğip alnının kenarından öptü. "Mira, hadi uyan güzelim. Sadece kabus görüyorsun, uyan." Mira gözyaşları dökmeye başladı, Ares akan her yaşı parmaklarıyla silerken defalarca kez ismini sayıkladı, onu uyandırmak için çabaladı ama Mira uyanmadı. Zamanla duruldu, sakinleşti. Islak kirpiklerine tutuklu kalıp akan son gözyaşlarını sildi Ares, eğilip alnından öptü. Teni kor gibiydi Mira'nın. Saatine baktı, bulundukları dakikayı aklında tuttu. Saçlarını okşamaya devam ettiğinde Mira'nın bedeni gevşedi, ona sokuldu. Ares duraksamadan yatağa uzanarak yan bir şekilde Mira'ya döndü ve bir kolunu başının altından geçirip onu kendisine çekti, diğer eliyle saçlarını okşamaya devam etti. Mira uykusunda gülümsediğinde Ares de bilinçsizce gülümsedi. Parmaklarının tersiyle saçlarını geriye doğru yatırırken "Acaba bu kez ne görüyorsun rüyanda?" diye mırıldandı. "Hep güzellikler olsun rüyalarında. Ağlatmasın, korkutmasın; güldürsün." Sanki duyuyormuş gibi gülümsemesi genişledi, hafifçe kıpırdandı. Sırtını oynattığı an kaşları hafifçe çatılırken yüzü buruştu, gülümsemesi solarken acıyla inledi. Ares başının altından geçirdiği kolunu ilerletti, Mira'yı kendisine çekti. Küçük bedeni göğsüne yaslandığında Ares beline doğru uzanan eliyle ona sırtından destek olurken "Şhh, uyu kızıl." diye mırıldandı. "Geçti." Acıyla kasılan bedeni yeniden gevşedi, Ares saati kontrol ederek Mira'nın ateşine kendince baktı. Sanki düşmüş gibiydi. Ateş ölçer aldırmayı aklına koyarak şu anki saati aklında tuttu ve Mira'nın saçlarını okşayarak onu uyutmaya devam etti. Mira bir süre sonra sağ kolunu Ares'in bedenine doladı, ona sarılırken bedenini Ares'in bedenine yasladı. Birkaç mırıltı çıkarttığında Ares ne dediğini kavrayamadı, tekrar ateşine baktı. Zamanla düşüyordu ateşi. Bu hastalıktan ziyade bedenine yansıyan psikolojik bir şeydi. Tehlikeli olup olmadığından emin değildi ama normal olmadığından emindi. Mira sabaha kadar gözünü dahi açmadan uyudu, Ares'in bedeni yatmaktan ağrımaya başlasa da, Mira'nın başının altında kalan sağ kolunu hissetmese de uykusunu alması için onu kıpırdatmadı. Oda yeniden aydınlandı ama Mira uzunca bir süre uyanmamaya devam etti, Ares artık endişelenmeye başlarken onu uyandırmak için çabaladı ama Mira uyanmadı. Alerjileri geldi aklına, yanlışlıkla alerjisi olan bir şeyi yemiş olabileceğini düşünerek korkarken nefes seslerini duymasına rağmen bilinçsizce nabzını kontrol etti. Boynuna uyguladığı baskıyla Mira kıpırdandığında parmaklarını nabzından çekti, "Mira, hadi uyan." diye sayıkladı. "Sabah oldu." Mira onun sesini duyarken biraz daha kıpırdandı ama hem önünde hem arkasında onu engelleyen bir şeyler vardı. Ares onu nazikçe bırakırken uyuşan ve artık kendisine ait gibi hissetmediği sağ kolunu kavradı, doğruldu. Karıncalaşmaya başlayan kolunu ovuştururken diğer tarafa dönüp yastığına sarılan Mira'ya bakmıştı. "Mira," diye seslendi, daha yüksek bir sesle. "Hadi uyan güzelim. Çok uyudun, endişelendiriyorsun beni." Mira uyumaya çalışsa da bu kez uykudan sıyrılmıştı, içten içe saçlarındaki baskıları aradı. Hayatında ilk kez birisi saçlarını okşayarak uyutmuştu onu. Mira, saçları okşandığında uykusunun geldiğini on altıncı yaşının son aylarında öğrenmişti. Annesi dahi öğretememişti bunu. Anne sevgisiyle değil, bir yabancının merhametiyle öğremişti saçlarının okşanmasının nasıl bir his olduğunu. "Uyumak istiyorum." diye mırıldandı, kırık dökük ve uykudan hasarlanan sesiyle. "Belki uyursam zaman hızlı geçer, unuturum." Ares usulca nefeslendi, bir elini uzatarak yatağa yayılan uzun saçlarını okşamaya başladı. "Akşam uyursun, yine uyuturum seni ama şimdi kahvaltı yapmamız gerekiyor. Koşuya da çıkacaktık, unuttun mu yoksa?" "Annemi gördüm." diye mırıldandı Mira, uyumaya devam etmek istiyordu. Ares ona yaklaşarak sırtını yatak başlığına yasladı, saçlarını kucağına yerleştirdi. "Uykunda ağlıyordun, anneni sayıklıyordun. Nasıl gördün onu?" Mira sertçe yutkundu, gözlerini aydınlık odaya aralayarak boynundaki kolyenin ucunu kavradı. "Bana yaptıklarını anlatıyordum." diye mırıldandı. "Ama anlamıyordu beni. Bana sırt döndü, yüz döndü ve gitti. Tutamadım. Kalsın istedim, kalmadı." Ares onun kendisini suçladığını ve bilinçaltında bunun savaşını verdiğini farkederken eğilip başından öptü. "Sadece bir kabustu. Annen seni anlayacak, asla sırt dönmeyecek. Elinden tutup iyileştirecek seni. Ailene söylemeye korktuğunu biliyorum. Bu yüzden saklanıp onlara haber vermek istemiyorsun ama senin bir suçun yok. Onlardan sonsuza kadar kaçamazsın ve eminim ki ailen senin için elinden gelen her şeyi yapacak, hepsi yanında olup iyileştirecekler seni." Mira yeniden yutkundu, gözleri kapanırken acıyla iç çekip "Ben annemi özledim." diye mırıldandı. Ares hüzünle dolarken "İste yeter ki, hemen gideriz annene." dedi. "Söyle bana, gidelim. Ya da ara, o gelsin. Tek başına olmak zorunda değilsin, ailene ihtiyacın var." Mira'nın gözünden bir damla yaş süzülürken "Gelmez." dedi, Ares arkasında kaldığı için akan yaşı görmedi ama ses tonundan ağladığını anladı. "Gelemez." diye devam etti. "Memleket yasak ona." "Biz gidelim her neredeyse." Mira başını sallayarak "Gidemeyiz." dedi. "Bakamam ki annemin yüzüne, karşına çıkamam." Dişlerini birbirine kenetleyerek hıçkıra hıçkıra ağlamamak için çabaladı. "Çok utanıyorum." diye sayıkladı, utançla. "Anlatamam." "Şhh, utanacak hiçbir şey yok. Annen o senin, anlar." Mira gözyaşları akıtırken sessiz sedasız ağladı, Ares onu teselli etmek istese de nasıl yapacağını bilemedi. Mira'nın ağlaması durduğunda eğilip başından öptü, "Hadi gel, elini yüzünü yıkayalım." dedi. "Kahvaltını getirtirim sonra." Mira olumsuz bir mırıltı çıkartarak "Midem bulanıyor." dedi. "Sen git koşuya, korkarsam ararım." Ares onu yalnız bırakmak istemese de Mira'nın alan istediğinin farkındaydı. Saçlarını okşayarak öptü, "Pekala." dedi. "Kerim kapında olacak, telefonun komodinin üzerinde. Biraz dinlen, toparlan. Yalnız kalmak istemediğin zaman ararsın beni." Mira hafifçe başını salladı, Ares yataktan kalkarak ayakkabılarını giydi ve telefonunu alıp odadan çıktı. Mira yalnız kaldığında kendini tutmaya gerek duymadan hıçkırıklarla ağlamaya başladı, yorganın altına gömülüp yastığına sarıldı. Ares kapının ardından onun ağlamalarını dinlerken Kerim eve girip bulundukları kata çıktı, Ares'in yanına ulaştı. Ares sıkıntıyla nefeslenerek "Ateş ölçer aldır." dedi. "Simay Hanım'a da haber ver, müsait olduğunda haber versin. Kan tahlili yaptıracağız Mira için." Kerim "Tamamdır abi." dedi. "İlaç falan lazım mı?" "Hayır." dedi Ares. Kerim onu onaylayarak gittiğinde Ares kapının yanına oturdu ve sırtını duvara yasladı. Mira'ya dedikleri bir yalandı, onu bu halde bırakıp hiçbir yere gidemezdi. En ufak korkusunda müdahele edebilmek için kapı önünde beklerken Mira neredeyse bir saat boyunca hıçkırıklarla ağladı, Ares onun sesini dinledi. Mira zamanla dinginleşerek doğruldu, yatağın ortasına oturup kolyesini çıkartarak avuçlarının arasında tuttu ve annesi için dua etmeye başladı. Gözlerini kapatmış, Tanrı'ya annesinin ruhu için çağrı gönderirken dualarına kendisini dahil etmiyordu. Duası bittiğinde kolyeyi yeniden boynuna taktı, banyoya geçip zar zor eğilerek yüzünü yıkadı. Dişlerini fırçalayarak uykunun tadından kurtuldu, kendisine çeki düzen verdi. Aynaya bakmaktan sakınıyordu, gözünün ucuyla dahi aynaya bakmıyordu. Odaya geri dönerek kıyafetlerini değiştirdi, yeni bir gecelik giydi. Eldivenlerini de giyerken Ares'in cam kenarında unuttuğu sigara paketini gördü, cam kenarına yönelip paketten bir dal çıkartarak çakmakla yaktı. Ruhsuzlaştığını iliklerine kadar hissederken zamanla o hisler de uyuştu, Mira sessiz sedasız sigarasını içti. Ares'e biraz olsun zaman tanımak için kendisini oyalamaya ve başka şeyler düşünmeye çalışsa da ne başarılı olabiliyordu ne de Ares ağlama sesi kesilmesine rağmen kapı önünden ayrılıp gidebiliyordu. Mira yeni bir sigara yakarak camı araladı ve elinde küllükle yatağa ilerledi. Yatağın ortasına oturup sırtını yatak başlığına yasladı, ifadesiz gözlerle karşısındaki boş duvarı seyretmeye başladı. İkinci sigarası da bittiğinde söndürdü, duvarı izlerken korkularından kaçmak için zihnini boş tutmaya devam etti. Ansızın komodindeki telefonuna kaydı gözleri, hemen uzandı ve telefonunu aldı. Ares'i aramak istese de kendisini durdururken telefonu bıraktı. Tedirgince odaya bakındı, farkında olmadan nefesleri sıklaşırken "Sakin ol," diye fısıldadı. "Sakin ol." Tabletini aldı, kafasını dağıtmak isterken dizi platformuna girdi ve Ares'in izlemesine izin vermediği diziyi açıp kulaklıklarını taktı. Yorganın altına saklanarak dizi izlemeye başladığında zamanla dikkati dağılmış, ilk kez dizi izlediğinden bütün ilgisi diziye kaymıştı. Ares kapının önünde Mira'dan arama ya da mesaj beklerken saatler geçti ama Mira ne bir daha ağladı ne mutfağı ne Kerim'i ne de kendisini aradı. Saatlerdir odadan çıt ses gelmediği için endişelenmeye başlarken Mira'yı aradı ama Mira kulaklık takılı olduğundan ve bütün dikkati dizide olduğundan telefonun sesini duymadı. Ares daha fazla bekleyemedi, ayaklanarak üstünü düzeltip bedenini esnetti ve odaya girdi. Gözleri anında yatağa kayarken yorganın kabarık olduğunu gördü. Ağır adımlarla yatağa ilerlerken onu korkutmamak için "Mira." diye seslense de Mira onu duymamıştı. Ares uyuduğunu zannederek yorganı araladığı an Mira'nın kendisine sırtını dönmüş bir vaziyette yastığa yasladığı tabletten dizi izlediğini gördü. Mira yorganın aralanmasıyla irkilerek arkasına baktı, diziyi durdurdu. Ares göz ucuyla ekrana baktığında gördüğü sahneyle "Ciddi misin sen?" diye sorduğunda Mira kulaklıklarını çıkarttı ve sırtını yatağa yaslayarak "Bitti mi koşun?" diye sordu. "Çok uzun sürdü sanki. Babanın yanına da mı gittin?" Ares yalan söylememek için soruları yanıtlamadı ama Mira onun kıyafetlerinin aynı ve yer yer kırışık oluşundan Ares'in evden çıkmadığını hatta koşuya bile gitmediğini anladı. "Mira," diye yakındı Ares. "Bu dizi sana göre değil demiştim. İnat edip izledin mi?" Mira masumca ona bakarken "Ama çok güzelmiş." dedi. "Ejderha yok henüz ama yumurtalarını gördüm. Galiba onlar ejderha olacaklar. Çok heyecanlandım." Ares usulca nefeslenirken yatağa oturdu ve yorganı kucağına bıraktı. Endişeyle ona bakarken korkunun izini arıyordu. "Çok açık sahneleri var, Mira. Yaşına ve özellikle yaşadıklarına uygun değil. Psikolojini daha kötü etkileyebilir, neden söz dinlemiyorsun?" Mira huzursuzca nefeslenirken omuz silkti, "Hemen ilerlettim o sahneleri." dedi. "İzlemedim. Gerçekten." Ares biraz olsun rahatlarken eğilip başından öptü, "Kaçıncı bölümdesin?" diye sordu. "Altı." dedi Mira. "Başta sıkıcıydı ama şu an çok heyecanlı." Ellerinden destek alarak doğruldu. "Hadi gel, birlikte izleyelim." Ares bir elini onun sırtına yerleştirdi, "Ufak bir ara verelim." dedi. "Pansuman yapmamız lazım, sabah yapamadık. Kahvaltı da yapmadın, yiyecek bir şeyler getireyim. Ne yemek istersin?" Mira acıktığını yeni farketti, "Aslında çok acıktım." dedi. "Akşama az kaldı zaten, sandviç gibi bir şey olabilir." Ares, Mira'ın saçlarından öperek ayaklandı. "Mutfağa inip geliyorum, beni bekle birlikte izleyelim." Mira usulca başını salladığında Ares onun alnından da öptü, ateşini yokladı. Ateşi yoktu, Mira gayet iyiydi. Mutfağa indi, Mira için sandviç hazırlarken bir yandan da meyve salatası hazırladı. Mira sabırla onun gelmesini beklerken dizinin en heyecanlı anlarından birinde olsa da Ares'i bekliyor, kesinlikle izlemiyordu. Ares elinde tepsiyle odaya geldiğinde Mira ona baktı, "Tabletimin şarjı bitmiş." dedi. "Kapanmak üzere." Ares tepsiyi yatağa koydu, "Bekle, laptobumu getireyim, oradan izleriz." dedi. "O esnada tabletinin şarjı dolar." Mira onu onayladığında Ares tableti şarja taktı ve Mira'nın pansumanını tazeledi, kendi bilgisayarını getirdi. Mira'yla yan yana yatakta oturduklarında Ares laptobu ayak uçlarına koydu, tepsiyi de kucağına yerleştirdi. Mira, kaldığı yeri bulduğunda diziyi izlemeye devam ederken sebzeli, tavuklu ve soslu sandviçini yemişti. Ares de kendi karnını doyurdu, Mira'ya meyve salatasını verdi. Mira meyvelerinden yerken anında gelen sahneyle yerinde sıçradı, Ares onun korktuğunu zannederken Mira coşkuyla "Bayıldım!" dedi. "Dur dur dur, tekrar izlemem lazım." Ares afallarken Mira sahneyi geri sardı, Ares şaşkınca "Adamın kafasına erimiş altın dökmesine mi bayıldın?" diye sordu. Mira hevesle başını sallayarak laptobu aldı ve ayaklarını uzatıp kendi dizlerine yasladı. "Aklıma muazzam bir fikir getirdi." Ares'in kaşları çatılırken tekrarlayan sahneye baktı ve "Cinayet fikri mi?" diye sordu. Mira yeniden hevesle başını salladığında Ares kısa bir an dehşete düştü, Mira'nın psikolojik sağlığı için daha fazla endişelenmeye başladı. Mira aynı sahneyi en az on kez baştan sona izledi, her izleyişinde aklında kendi sahneleri canlanırken bu ona garip bir haz vermişti. "Kesinlikle bu dizi tam benlik, sınırsız şiddet. Bayılırım." Yeni bölümü açtığında Ares sabırla nefeslendi, "Kendi canım hakkında korkmama gerek var mı kızıl?" diye sordu. "Bir cinayet sahnesinin her karesini ezberledin." Mira kıkırdayarak başını salladı, "Başka biri korkmalı." diye mırıldandı. Ares onu anlamakta zorlanırken "Meyvelerini ye." dedi. Mira sessiz sedasız meyvelerinden yemeye devam ederken dizinin yeni bölümü başladı. Mira gerçekten cinsellikle ilgili bütün sahneleri kusursuzca atlıyor, şiddet içeren sahneleri ve dövüş sahnelerini en az üç kez baştan sonra seyrediyordu. Diziyi bir belgesel gibi inceleyerek izlediğini farketti Ares, diziden çok Mira'yı izlerken onun tepkilerine bakıyordu. Birlikte sezonu bitirdiklerinde Mira heyacanla "Ejderhalar doğdu!" dedi. "Demiştim sana, bak yumurtalardan çıktılar. Bebek ejderhalar var!" Ares hafifçe gülerken başını salladı, "Bence biraz ara vermeliyiz." dedi. "Akşam yemeği saati geldi." Mira ona bakarak coşkuyla "Muazzamdı." dedi. "Biliyor musun ilk kez dizi izledim, meğer çok güzelmiş." Ares içtenlikle gülümseyerek eğilip Mira'nın başından öptü, "En azından senin için eğlenceliydi." dedi. Mira onu anlayamazken merakla "Sen sevmedin mi?" diye sordu. Ares başını iki yana salladı, "Bu diziyi iki üç kez bitirmişimdir." dedi. "Sevdiğim bir dizidir, artık ezbere biliyorum sahnelerini. Senin kadar heyecanlı izleyemedim." Mira hafifçe gülümsedi. Ares yataktan kalkarak "Akşam yemeğini kontrol edip geliyorum." dediğinde Mira usulca başını salladı. Ares mutfağa inerek yemekleri kontrol etti, Selma Hanım yemeklerden ayırarak tepsi hazırlamaya başladığında odasına çıktı ve üzerini değiştirdi. Kendisini toparlayarak mutfaktan tepsiyi alıp Mira'nın yanına döndü. Karşılıklı oturduklarında iki porsiyonluk yemeklerden yemeye başladılar. Mira'nın büyük bir özen ve düzen içerisinde, sakince yemek yemesi dikkatini çekmişti. Mira yemeğini bitirerek ağzını peçeteyle sildi, "Afiyet olsun." dedi. Ares ona aynı şekilde karşılık vererek tepsiyi alıp mutfağa götürdü, Mira bu esnada dişlerini fırçalayıp ihtiyaçlarını hallederek yatağa girmişti. Ares elinde kahveyle odaya geldiğinde Mira uysalca "Çok yorgunum, gözlerim ağrıyor." dedi. "Biraz dinlenmem gerek. Yarın devam ederiz dizimize." Ares başını sallayarak berjere yerleşti ve bir sigara yaktı. "Ekrana fazla baktın. Işıkları kapatmamı ister misin? Sadece gece lambaları kalır." Mira başını iki yana sallayarak onu reddetti, gözlerini kapattı. Buram buram yayılan kahve kokusu hoşuna gitmişti ancak dişlerini tekrar fırçalamak istemediğinden hiç yeltenmedi. Ares yatakta uzanan kadını seyrederken sigarasını içip kahvesini bitirdi, bir müddet sonra telefonuyla ilgilenmeye başladı. Mira saatlerce uyumadı ama hiç kıpırdamadı da. Ares onun sessizliğine alışkın olduğundan fazla yadırgamadı, kendi kendine oyalandı. Aradan birkaç saat geçtiğinde Ares sessizliğinden endişelenmeye başladı, sigarasını söndürüp ayaklanarak yatağa ilerledi. Yatağın kenarına oturarak Mira'ya doğru eğildi, dirseği yatağa yaslanırken elini başına yerleştirdi. "Mira, iyi misin?" Mira uysalca gözlerini araladı, Ares'e baktı. "İyiyim." diye mırıldandı. "Yine sessizsin, ne düşünüyorsun?" "Eve nasıl döneceğimi." dedi, huzursuzca nefeslendi. Ares uysalca onun saçlarını okşadığında huzursuzluğu azalmıştı, gözleri kızın yüzünde gezinirken "İstediğin kadar burada kalabilirsin." dedi. "Şimdi bunları düşünme, kendini düşün. Olur mu?" Mira uysalca başını salladığında Ares onun alnından öptü, ateşinin olup olmadığını çaktırmadan kontrol etti. "Acıktın mı? Meyve getirebilirim." Mira "Hayır, teşekkür ederim." dedi. "Akşam yemeğinden sonra yemek yemem yasak." Ares, nerenin yasaklarından söz ettiğini anlayamadı. Kenan'ın evinde mi koyulmuştu bu yasak bilmiyordu, "Burada yasaklar yok, istediğini yiyebilirsin." dedi. "Hatta gel, mutfağa birlikte inelim. Güzel bir kahve yapayım ikimize, meyve salatası hazırlayayım. Birlikte yeriz, olur mu?" Mira kararsız kaldığında Ares gözlerindeki ifadeyi görür görmez onu kendi tarafına çekmek için "Hadi," dedi. Mira aldığı ufak destekle ikna olup doğrulmaya yeltendiğinde Ares hemen ona yardımcı oldu. "Yavaş, sırtın acımasın." Onu yatağa oturttu, ayaklanıp dolabına yöneldi. Aldırdığı panduflardan bir çift alıp bir de uzun bir sabahlık aldı. Mira'nın yanına gidip önünde diz çökerek nazikçe panduflarını giydirdi, ayaklanıp Mira'yı da kaldırdı. Kısa, sırtı açık askılı geceliğinin üzerine sabahlığı giydirerek kuşağını bağladığında Mira teşekkür etmişti. Saçlarını düzelterek belinden kavradı, birlikte odadan çıktılar. Ares onu merdivenlerden yavaşça indirirken Mira etrafa bakınıyordu. Birlikte mutfağa indiklerinde Ares onu mutfak masasına yöneltip sandalyeye oturttu ve buzdolabına yöneldi. Meyveleri çıkartırken Mira geniş mutfağı incelemeye başlamıştı. Bir tarafta L şeklinde tezgah ve hemen önünde ada tezgah vardı. Tezgahların karşısındaki alanda da uzun bir tezgah ve buzdolabıyla donduruculara ait dolaplı alanlar vardı. Bir de ayrı bir dolapta fırın ve mikrodalga vardı. Ares ada tezgaha geçerek eldivenlerini çıkarttığında tezgahların diğer tarafındaki alanda bulunan masada oturan Mira onu seyretmeye başladı. Ares ellerini yıkayıp kurulayarak meyveleri ayırdı, geri kalanını buzdolabına kaldırıp kesme tahtası çıkartarak meyveleri doğramaya başladı. El pratikliğiyle meyve salatası hazırlayarak Mira için kafesinsiz kahve yaptı, kendisine de kahve yapıp başköşede oturan Mira'nın yanına geçti ve çaprazına oturdu. Mira mis gibi kokan kahvesinden yudumladı, kahvenin sıcaklığıyla içi ısındı. Kupayı ellerinin arasında tutarken eldiven takıyor olsa da sıcaklığını hissediyordu. Gözleri kahvenin yüzeyinde gezinirken bir yudum daha içti, Ares'e baktı. "Teşekkür ederim, çok güzel olmuş. Ellerine sağlık." Ares gülümseyerek "Rica ederim, afiyet olsun." dedi. "Sert geldiyse bitkisel süt ekleyebiliriz. Badem ve yulaf sütümüz var, ya da şeker atabiliriz." Mira başını iki yana sallayıp "Sade severim." dedi. "Rafine şeker tüketmem de yasak." Ares onun yasaklarını kavramakta zorlansa da bir şey söylemedi, Mira sessiz sedasız kahvesini içip meyvelerinden yerken onu seyretti. "Ailen nasıl biri?" diye sorduğunda Mira ona baktı, ağzındaki meyveyi yutarak "Hangi konu bakımından?" diye sordu. "Genel." dedi Ares. "Sana karşı nasıllar? Hep böyle yasaklar mı koyarlar?" Mira ağır bir ifadeyle başını salladı, "Annem çok yasak koyar." dedi. Gözleri masaya indi, Ares'le göz teması kurmadan anlatmaya devam etti. "Bana karşı her zaman korumacıdır. Fazla vakit geçiremeyiz, pek sevmez beni ama hayatta kalmam için her şeyi yapar." Ares anlamakta zorlanırken "Annen mi sevmez seni?" diye sordu. Mira başını salladı, "Benim canımın karşılığı annemin ailesi olmuş." diyerek Ares'e baktı. "Bu yüzden içten içe hep suçladı beni. Bazen sessiz bazen gürültülü oldu suçlayışları." Yeniden tabağına döndü, "Babam çok sever beni." diyerek gülümsedi. "Ama annemin sevgisi gibi değildir. Korumacı yönü yoktur. Sadece benimle vakit geçirmeyi sever, onun yanında olmamı ister. Yasakları yoktur, her şey serbesttir. Biraz olsun özgürlük verir bana." Gülümsemesi solarken "Abim var bir de." dedi. "O da çok sever beni, korumak için her şeyi yapar. Hiçkimsenin bana zarar vermesine izin vermez, kendimden bile korur beni." Ares onu dinlerken "Başka kardeşin var mı?" diye sorduğunda Mira başını salladı, "Bir abim daha var." dedi. "Ama onunla görüşmüyoruz, aramızda söz edilebilecek bir ilişki yok." Kahvesinden yudumladı. Ares'in kendisini seyrettiğinin bilincindeyken meyvelerini bitirdi ve Ares'e baktı. "Odaya çıkabilir miyiz? Çok yorgunum." Ares onu onaylayarak ayaklandı ve bulaşıkları toparlayıp Mira'yı odaya çıkarttı. Mira yeniden dişlerini fırçaladı, Ares onun yaralarına pansuman yaptı. Odaya geçtiklerinde Mira panduflarını çıkartarak yatağa girdi. Ares ışıkları kapattı, gece lambalarının loş bir ortam yaratan kırmızı ışığı altında kaldıklarında berjere oturacakken Mira çekingen bir tavırla "Beni uyutabilir misin?" diye sordu. "Saçlarımı okşarsan uyurum." Adımları yatağa yöneldi, "Elbette." diyerek yatağa oturdu. Mira loş ışıkta parıldayan gözleriyle ona bakarken fazla temas kurmadan, Mira'yı tedirgin etmeden elini uzatıp saçlarını okşamaya başladı. Mira saç diplerindeki baskıyla ağırca gözlerini kapattı, derin bir iç çekti. Dakikalar içerisinde sızıp kaldığında Ares iyice uykuya dalana kadar saçlarını okşamaya devam etti, ardından üzerini iyice örtüp yataktan kalktı. Berjere oturup bir sigara yaktığında gözleri koca yatağın ortasındaki minik bedende geziniyordu. Sigarasını içerek kısa bir zaman diliminde odasına gitti. Duş alıp tıraş olarak rutinlerini yapıp kıyafetlerini giydi ve Mira'nın yanına geri döndü. Koltuğa yayılarak biraz olsun uyuklayacakken fısıltıya benzer ses duyar duymaz gözleri aralandı, yataktaki kıza baktı. Mira kıpırdanarak bir şeyler mırıldanıyordu, yine kabus görüyordu. Ayaklandı, yatağa ilerleyerek kenarına oturup "Şhhh," diye sayıklarken saçlarını okşadı. "Buradayım ben, sadece kabus görüyorsun." Dudakları alnına yaslandı, teninin sıcaklaştığını farketti. Yine ateşi çıkıyordu. Ares ayakkabılarını çıkartarak onun yanına uzandı, hareketleri esnasında sırtındaki dikişlere zarar vermemesi ve canını yakmaması için bedenini kavrayıp sırtından destek oldu. Mira saçlarının okşanmaya başlanmasıyla usulca durulurken uyumaya devam etti, Ares onun başından öperek ateşini kontrol etti. Aynıydı. Yatağa uzanmak bedeninin iki haftalık yorgunluğunu meydana çıkartmasını sağlarken bilinçsizce gözleri kapandı, Mira'nın sıcaklığıyla mayışıp uyuyakaldı. Gecenin bir yarısı zihnine sızan seslerle uyandığında Mira'nın uyurken ağladığını farketmişti. Hızlıca kendisini toparlayarak saçlarındaki elini hareketlendirdi, onu sakinleştirmek için saçlarını okşamaya başladı. Ateşini kontrol etti, hala aynı gibiydi. Gözlerinden akan yaşları silerken uykudan boğuklaşan, kısık sesiyle "Mira," diye sesleniyordu. "Mira kabus görüyorsun. Hadi uyan." Sesi Mira'ya ulaşmıyordu, bu sefer saçlarını okşayışı da bir işe yaramamıştı. Mira uykusunda gözyaşı dökmeye devam ederken Ares akan her yaşı siliyor ve onu uyandırmaya çalışıyordu. Ansızın Mira sıçrayarak uyandığında "Şhhh," diyerek onu sarmaladı, "Korkma, sadece kabustu." Mira nerede olduğunu sorgularken kendisine dokunan eller onu korkutsa da kırmızı ışıkları gördü, Ares'in kokusu doldu burnuna. Sesini algılayamamıştı ancak kokusunu soluduğu an sakinleşirken ona sıkıca sarıldı, gözlerini kapattı. Ares onun başını okşarken yumuşacık bir sesle "Ne gördün kızıl?" diye sorduğunda Mira soluklanarak "Oradaydım." diye sayıkladığında başından öptü, "Sadece kabustu, güvendesin." dedi. Mira onun varlığıyla dinginleşti, Ares saçlarını okşamaya devam ettiğinde yeniden uykuya daldı. Uykusuzluğu bir hastalıktan ziyade sevgisizlikten ve korkularındandı. Kendi evinde dahi güvende hissetmezdi ve o güvende hissetmediği bir yerde uyuyamazdı. Seneler sonra ilk kez bu evde ilaç kullanmadan uyuyordu, her zerresine kadar değerlendirip uyumak istese de kabuslarından korkuyordu ancak buna rağmen Ares'in yanında huzurla uykuya dalıyordu. Sabaha kadar bir daha kabus görmedi, Ares onun saçlarını okşarken uyumamak için çabaladı. Mira neredeyse öğleye kadar uyanmazken Ares onu zar zor uyandırdı. Mira uyku sersemliğiyle hemen suya sarılırken Ares yataktan kalktı, berjerdeki telefonunu kontrol etti. Simay gelmişti. "Kızıl. Simay gelmiş, kahvaltıdan önce kan verelim." Mira halsizce başını sallayıp ayaklandı ve banyoya geçti. İhtiyaçlarını hallederek elini yüzünü yıkadı, odaya döndü. Ares onun için bir sweat ve eşofman aldı, Mira soyunduğunda dikkatlice giydirmeye başladı. "Kahvaltıdan sonra da banyo yaptırırız sana, olur mu?" Mira onaylarcasına başını salladı, halsiz diliyle "Sonra da yine uyuruz." dedi. Ares, Mira'nın uyuyarak kaçmaya çalıştığını farkederken onu oyalamak için "Dizimiz?" diye sordu. "İkinci sezonu izlemeyecek miyiz? Ejderhalar doğdu, onları izlemek istemiyor musun?" Mira kararsız kalırken "İstiyorum." dedi. "Ama uykum var." "Açılırsın birazdan." Ares çoraplarını ve spor ayakkabılarını da giydirdi, ayaklanırken başından öptü. "Eldivenlerini de değiştir kızıl, hastaneye geçelim." Mira, Ares'in yatağa koyduğu temiz eldivenleri giydi, ayaklandı. Birlikte evden ayrıldıklarında yemyeşil bahçeye bakınırken derin bir iç çekmiş, ağaçlara, çimlere ve masmavi gökyüzüne hasretle bakmıştı. Ares, yavaş adımlarla ilerlerken etrafa bakınıp nefes alabilmesi için ona fırsat veriyor ve belinden destek oluyordu. Portatif hastaneye geldiklerinde Simay onları güleryüzle karşıladı, gözleri Mira'da gezinirken "Merhaba." dedi. "Mira, nasılsın?" Mira ifadesiz bir tavırla "İyiyim." dediğinde Ares onu sedyeye oturttu, Simay hazırlıkları yaparken ona yöneldi. Sessizce "Hamilelik için de test yapabilir misin?" diye sordu. "Sürekli kusuyor diye şüphelenmiştim, kusmaları alerjindenmiş. Bir daha da kusmadı ama sürekli midesi bulanıyor. Emin olalım, ona göre hareket ederiz." Simay başını sallayarak "Ona da baktıracağım." dedi. "İzin verse ilk geldiğinde bakacaktım ama bugüne kaldı. Hamileyse nasıl söyleyeceksin? Kabulleneceğini zannetmiyorum." Ares sıkıntıyla nefeslenerek "Umarım değildir." dedi. "Bunu kaldırabilecek psikolojide değil, olamaz da. Emin olalım, aklımda kalmasın. Gerisini bir şekilde hallederiz." "Kahvaltı yapmadı değil mi?" diye sordu Simay. "En doğru değerleri görebilmek için aç olması lazım." "Yeni uyandı, hiçbir şey yedirmedim. En son dün gece uyumadan önce kahve ve meyve tüketti." Simay, Mira geleceği için taktığı kumaş eldivenlerini çıkarttı ve lastik eldivenleri taktı. Ares fayans kaplı yeri seyreden Mira'nın yanına geçti, sol kolunu açacakken sweatin kolundaki lastiğin sıkacağını farketti. Bileğindeki yaralara ve kolundaki çürüklere zarar vermemek için nazikçe sol kolunu sweatten çıkarttı. Simay damaryolu açmak için hazırlıklarını yapıp Mira'nın bembeyaz teninin altındaki koyu renkli damardan tüplere kan doldurdu. Mira koluna saplanan iğnenin etkisiyle donup kalmıştı, pür dikkat tüplere akan koyu renkli kanını seyrediyordu. Simay işini bitirerek koluna pamuk bastırdı, kanı durana kadar bekletirken "Kan değerlerine bakacağız." dedi. "Mevcut durumunda toparlanman uzun zaman alabilir. Çok halsiz, hasta hisseddersen bana haber verin. Destek olması için serum takarım, biraz olsun güçlendirir seni. Alerjin olan ilaçları bilmem yeterli, hatta istersen yeni bir alerji testi yaptırabiliriz. Alerjilerinde değişimler olmuş olabilir, kontrol ederiz." "Olur, teşekkür ederim." dedi, Mira. Gözlerini Ares'e çevirdi. "Eve gidebilir miyiz?" Simay geriledi, Ares, Mira'nın sağ elini bırakıp sedyeden inerek koluna yuvarlak bir yara bandı yapıştırdı. Simay "Hemen ayağa kalkmasın." dediğinde Mira kollarını Ares'e uzattı, Ares nazikçe bedenini kucakladı. "Yasla başını." Mira başını Ares'in omzuna yaslayarak gözlerini kapattığında Ares "Teşekkürler Simay." dedi. "Durumdan haberdar edersin. Deniz'e de selam söyle." "Aleykümselam, hadi kahvaltı yapın siz. Fazla aç kalmasın." Ares hastaneden ayrılarak Mira'yı eve götürdü, odasına çıkarttı. Mira'yı yatağa bırakır bırakmaz Mira ayaklandı, koşarak banyoya gidip hastaneye adım attığından beri tuttuğu midesini boşalttı, ağlamaklı bir ifadeyle nefeslenirken Ares kapı eşiğinden ona bakıyordu. Yerde oturan kıza ilerledi, bedenini nazikçe kavrayıp kaldırdı. Uzanıp sifona basarak Mira'yı lavaboya yönlendirirken tir tir titreyen bedenine destek olurken "Şhh, sorun yok." diyordu. "Çok ağır ilaç kokuyordu, benim de midemi bulandırdı. Olabilir." Ona destek olmaya devam ederken Mira aynaya bakmaktan sakınarak elini yüzünü yıkadı, ağzını çalkaladı. Biraz olsun ferahladığında Ares'e dönerek başını göğsüne yaslamıştı. Ares onu sarmalayarak başından öptü, "Hadi karnını doyuralım." dedi. Mira halsiz, ağlamaklı sesiyle "Midem çok bulanıyor." dedi. Ares'in eli onun saçlarında gezindi, yumuşacık diliyle "Geçer birazdan." dedi. "Ne yemek istersin, onu yaptırayım." Mira burnunu çekerek Ares'in kokusunu soludu, "Bilmiyorum." diye mırıldandı. "Uyumak istiyorum. Uyut beni." Ares başını eğip saçlarından öptü, "Hadi gel, odaya gidelim." diyerek eğilip bedenini kucakladı. Mira onun boynuna sarıldığında Ares odaya geçti, bedenini yatağa bırakıp ayak ucuna oturarak dizlerini kucağına aldı ve usulca ayakkabılarını çıkarttı. "Uzan, kahvaltını alıp geliyorum." Mira sweatinin eteklerini kavrayarak "Böyle yatamam." diyip çıkartmaya yeltendi, Ares müdahale etmeye fırsat bulamazken Mira sırtındaki acıyla kasıldı. Ares hemen Mira'nın kıyafetlerini çıkartırken Mira "Sevmedim bunları, giydirme bir daha." diye yakındı. "Bileklerimi sıkıyor." Ares "Özür dilerim, aklıma gelmemişti. Bir daha giydirmem, çıkartırım dolabından." diyerek başından öpüp yataktan kalktı ve Mira için bir gecelik aldı. Onu giydirerek çoraplarını da çıkarttı, kıyafetlerini banyoya bıraktı. Mutfağa inerek kahvaltısını hazırlatırken Mira da Ares'in sigara paketinden bir dal alıp pencere kenarından bahçeyi seyrederken sigara içmeye başlamıştı. Gördüğü yeşillik içini aydınlatırken pencereyi açtı ve pervaza oturarak temiz havayı solumaya başladı. O esnada Kerim'in Ares'i arayıp 'Galiba Mira Hanım camdan atlayacak, sarkıyor.' dediğinden habersizdi. Ares telaşla odaya girdiğinde Mira ona baktı, ikinci sigarasından aldığı soluğu bırakarak "Hazır değil miymiş kahvaltım?" diye sordu. Ares çaktırmadan ona yönelirken elindeki sigaraya baktı, "Hazırlanıyor." dedi. "Selma Hanım sana simit yapmış, fırındaymış. Pişmesini bekliyoruz. Sen ne yapıyorsun cam kenarında?" "Dışarıya bakıyorum." dedi Mira. "Hava çok güzel." Ares pervaza geçerek ayak ucuna yaslanırken "Düşersin," dedi. "Kan verdin, açsın, başın dönebilir." "Düşmem." dedi Mira. "Dengem iyidir." Duraksadı, "Yani, iyiydi." diye düzeltti. "Hava alıyorum, sorun yok." Ares zaten birinci kattan atlama ihtimaline pek inanmasa da söz konusu Mira olduğunda hiçbir şeyden emin olamıyordu. Henüz intihara kalkışmamış ya da intihara yönelik bir eylemde bulunmamıştı ancak anlık bir duyguyla neler yapabileceğini bilmiyordu. Pervazdaki paketi alıp bir dal çıkarttı ve zippoyla yaktı. Gözleri bahçeyi seyreden Mira'nın yüzünde gezinirken "Simit sever misin?" diye sorduğunda Mira gözlerini bahçeden ayırmadan "Hiç yemedim." dedi. "Hamur işleri tüketmem de yasak." "Tekrar söylüyorum kızıl, bu evde her şey serbest." Sigarasından içti, yüzündeki silik lekelere bakınırken yaralarının dahi güzelliğini gizleyemediğini, bastıramadığını farketmişti. "Simit çok severim ben," dedi, onu konuşturmak için rastgele konuşmaya başlarken. "Ama öyle kuru ince simit sevmem. Çocukken bir keresinde sahilden simit almıştı annem, çok kuruymuş. Yemeye çalışırken dişimi kırmıştım. Tabi süt dişimdi, pek zararı olmadı ama o günden beri hep tereyağlı, poğaça gibi kabarık simitler yerim. Selma Hanım da ondan yapmış." Mira ilgisini Ares'e yöneltmişti ve bu tam da Ares'in istediği şeydi. Onun kendi kendine kalmasını istemiyordu, sessizliğinden ve bu sessizliğin getirebileceklerinden korkuyordu. "Sen ne severdin çocukken?" diye sorduğunda Mira uysalca "Kurabiye." dedi. "Annem çay saatinde yemem için kurabiye yapardı. Değişirdi kurabiyeler ama hepsini çok severdim. Bir de yıldız şeklinde yapardı hepsini, yıldız olmazsa yemezdim." "Neli severdin?" Mira usulca gülümsedi, dolu dolu "Çikolatalı." dediğinde Ares de gülümsedi. "İçi çikolata dolgulu olurdu," diye devam etti. "Üstünde de çikolata kırıkları olurdu. Sadece bana özeldi, başka hiçkimse yiyemezdi kurabiyelerimden. Yasaktı." Gülümsemesi usulca soldu, nefeslenerek bahçeye döndü. "Sadece üç tane yiyebilirdim ama." dedi. "Birini çaydan önce, birini çayla birlikte, diğerini de çaydan sonra." Ares ilgiyle onu dinlerken sigarasından içti, Mira güneş altında parıldayan çimleri seyrediyordu. Uysal diliyle konuşmaya devam etti. "Bir de mini tartlar yaparlardı. İçi muhallebili, üstü meyvelerle dolu olurdu. Çilek, boğürtlen, ananas, ahududu, muz falan. Onu da çok severdim." Ares "Ondan kaç tane yiyebilirdin?" diye sorduğunda Mira gözlerini ona çevirdi, "Bir." dedi. "Neden her şey sayıyla verilirdi, yasaklanırdı?" Mira omuz silkerek "Benim evimde düzen öyledir." dedi. "Gramı gramına, kalorisine göre yemek yerim. Porsiyon kontrolü sağlanır." "Kilo almaman için mi?" "Hayır," dedi Mira. "Aksine biraz kilo almam için porsiyonlarım fazla olurdu ama kolay kolay kilo almazdım." Sigarasının son nefesini aldı ve pervazda söndürdü. "Eski düzen bizimkisi." Ares de sigarasını söndürdü, ayaklanıp ona yöneldi. "Gel hadi, yatağa götüreyim seni. Cam kenarında durma." Mira onay verdiğinde onu indirerek yatağa yönlendirip oturttu ve kahvaltısını almak üzere odadan çıktı. Kerim pencereyi gözlerken kahvaltı hazırlandı, Ares tepsiyi odaya çıkarttı. Mira'nın yatakta uyuduğunu görürken duraksadı, tepsiyi duvar kenarındaki şifonyerin üzerine koydu ve yatağa ilerledi. "Kızıl?" Yastığına sarılıp uyuyan Mira'dan tepki gelmezken yatağa oturdu, elini başına yerleştirdi. "Mira. Uyumuş olamazsın, saçlarını okşamadım." Birkaç seslenmeyle onu uyandırmaya çalıştı ama Mira uyanmadı. Uyku durumları onu endişelendirmeye başlarken Simay'la konuşup tepsiyi aldı ve kendi kahvaltısını yapmaya başladı. Kahvaltısı bittiğinde yatağa girip Mira'nın yanında otururken bir yandan da çarşafın üzerine yayılan biçimsiz, dağınık saçlarını okşamaya başlamıştı. Saatler geçti, Mira hiç kıpırdamadan uyurken telefonuna gelen bildirim sesini duydu. Gözlerini Mira'dan alarak komodindeki telefonuna baktı, uzanıp aldı. Sırtını yeniden yatak başlığına yaslarken Simay'dan gelen mesaja baktı ve iki kelime, bir cümleden oluşan tek mesaj Ares Aladağ'ın bütün hayatını değiştirdi.
Mira hamile.
⚔️
Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum.
Öpüldünüz💋💋 |
0% |