Yeni Üyelik
3.
Bölüm

BÖLÜM-3

@zeyyneppece

BÖLÜM 3
Alarmın sesiyle yavaşça gözlerimi araladım. Bir saniye, alarm sesi mi? On yedi sene sonra ilk defa alarm sesiyle uyandım. Ama böyle bir şey nasıl olur?
Acaba kabus görmedim mi? Gece ne gördüğümü hatırlamaya çalıştım. Ve hatırladım…
Yine aynı ormandaydım fakat bu sefer karşımda yirmili yaşlarında bir adam vardı. Bu kişiyi ilk defa görüyordum. Gece karası saçları ve gözleri vardı. Boyu yaklaşık 1.90 civarındaydı.
O da bakışlarını bana çeviriyordu ve beni görünce içten bir şekilde gülümsüyordu. Dudakları arasından çıkan tek bir kelime ise beni bayıltacak bir etki yapmıştı.
“Çiçek’im,”
Kulaklarıma inanmadım. Karşımdaki kişinin o olabilmesi beni çok şaşırtmıştı. “Akay?” dedim şaşkın ses tonuma hakim olamayarak.
Karşımdaki kişi de beni onaylayarak başını salladı. “Benim…”
Tam o sırada Akay’ın yanında o belirdi. Bana doğru hareket etmek istediğindeyse yerinden kımıldayamadı.
Diğer kabuslarımda benim ve Akay’ın başına gelen bu kez onun başına gelmişti.
Beklemenin anlamsız olduğunu düşünerek Akay’a doğru koşmaya başladım. O da kollarını açarak bana doğru ilerledi.
Her şeyin bir anda gideceğini, onun kaybolacağını düşünsem de Akay’a gitmekten başka yapacağım bir şey yoktu.
Onun yanına geldim ve bir saniye bile beklemeden boynuna sarıldım. Boyu benden uzun olduğu için parmak uçlarımda yükselmek zorunda kalmıştım.
O da hiç yadırgamadan hemen belime sarıldı. Rahat etmem için biraz eğilmişti.
Benden ayrılmadan bana baktı. Ben de başımı kaldırıp ona baktım. Birbirimize gülümseyerek baktık. Bir elini kaldırıp saçımı okşadı. Narin hareketlerle bir saç tutamımı kulağımın arkasına iteledi.
Eli saçlarımdan ayrılıp yanağımı buldu ve okşadı. Ardından tekrar birbirimize sıkıca sarıldık. Sarılırken kulağıma doğru eğildi ve “Çok özledim Çiçek.” dedi.
Rüya burada bitiyordu. Bu durum beni on yedi sene geçse bile her zaman bir umut olduğuna inandırmıştı.
İnanmıştım çünkü gözlerinde bunu görmüştüm. Sanki bana “Merak etme Çiçek.” dedi. “Bu bir rüyaydı fakat çok yakın bir zamanda gerçek olacak. Birbirimize sıkı sıkı sarılacağız ve hiç bırakmayacağız. Unutma, hiçbir şey sonsuza kadar sürmez. Ayrılık bile…”
Alarmı hala kapatmadığımı fark edince hemen kısık sesli alarmı kapattım. Yatakta oturur pozisyona geldim. Saatin ilerlediğini görünce de ayaklarıma terliklerimi geçirdim ve yataktan kalktım.
Acele bir şekilde banyoya ilerledim ve elimi yüzümü yıkayıp çıktım. Ardından mutfağa girdim ve ona kahvaltı hazırlayıp kalanları da kendim yedim.
Mutfakta işim bitince odama geldim. Altıma mavi kot pantolonumu, üstüme de V yaka siyah bir tişört giydim. Üstümdekiler biraz basit gibi durunca üniversitede arkadaşımın bana hediye olarak aldığı yıldızlı altın rengi kolyeyi taktım.
Aynada tekrar kendime baktım ve güzel olduğuma karar kılınca makyaj yapmaya koyuldum. Her zamanki gibi kısa bir süre sonunda elimdekileri kullanarak güzel bir sonuç çıkarmıştım.
Öğrencilerimi tekrardan göreceğim için çok mutluyum. O yüzden çok oyalanmadan telefonumu ve çantamı alarak evden çıktım.
Otobüs durağına yürüdüm ve otobüsü son anda yakaladım. Boş bir yere oturup okula gitmeyi bekledim.
*****
“Dayı ama öğretmenim çok güzel. Onu tekrar göreceğim için çok mutluyum.” Yeğenim Lila’nın sesiyle bakışlarımı ona çevirdim. Biraz ötemde dedesinin yani babamın yanında oturup heyecanla okul saatinin gelmesini bekliyordu.
Lila dün birinci sınıfa başlamıştı. Yalan yok okuldan biraz korkuyordu. Annesinde ve babasından ayrılmak istemiyordu.
Dün de hepimiz onun ağlayacağını düşünmüştük ama annesi ve babası onu sınıfa bırakınca ikisi de çok şaşırmıştı. Çünkü Lila, anne ve babasını asla aramamıştı sınıfa girince.
Dün babamla benim şirkette işlerimiz yoğun olduğu için için biz bu anları görememiştik. Ama ablam sağ olsun bize her olayı en ince ayrıntısına kadar anlatmıştı.
Lila babamla bana biraz darılmıştı ilk okul gününde yanına gidemedik diye. O yüzden bugün Lila’yı okuldan ben alacaktım.
Lila babamın yanından zıplayarak benim yanıma ulaştı. Kucağıma çıkıp boynuma sarıldı. Ben de gülümseyerek sabah ablamın özenle ördüğü saçlarını okşadım ve yaklaşıp öptüm.
O da kafasını kaldırıp bana baktı ve bir elini yanağıma koyarak yaklaşıp diğer yanağımdan öptü.
Ondan ve ablamdan sonra tek sarılıp öptüğüm kız çocuğu oydu. Bana hep onu hatırlatıyordu.
Zaten bu sabah garip bir rüya görmüştüm. Bir ormandaydım. Kapkaranlık bir ormandı bu. Ama bakışlarımı karşıma çevirdiğimde gördüğüm kişi soluğumun kesilmesine sebep olacak cinstendi.
Karşımda bana baktığını gördüğüm kadını her yerde görsem tanırdım. Karşımdaki kadın benim Çiçek’imdi. O olduğuna emindim çünkü ben hayatım boyunca sadece o saç tonunda bir kişiyi tanımıştım. O kişi de benim Elis’imdi.
Saçları ve boyu daha da uzamış ve daha da güzelleşmişti. Kendimi tutamayıp “Çiçek’im…” dedim.
O da şaşkın bakışlarıyla bana baktı ve ben olup olmadığımı anlamak ister gibi “Akay?” dedi.
Sadece başımı sallayarak “Benim” dedim.
Tam o sırada yanımda bir nefes hissettim ve Elis’in oraya bakınca kasıldığını hissettim. Başımı yanıma çevirdiğimde ellilerinde olan bir adamı gördüm.
Adam, Elis’e doğru bir adım atmaya çalıştı ama olduğu yerden kımıldayamadı. Kafamı tekrardan Çiçek’ime çevirdim ve o da birden bana bana doğru koşmaya başladı.
Kollarımı açarak ben de ona doğru ilerledim. Yanıma geldiğinde o, benim boynuma sarıldı. Benden biraz kısaydı, bana ulaşmak için parmak uçlarında yükselmişti.
Ben de hiç beklemeden hemen beline sıkıca sarıldım. Biraz öyle durduktan sonra birbirimizden ayrılmadan sadece birbirimize baktık.
Bir elimle hala beline sarılırken diğer elimi kaldırdım ve gülümseyerek saçını okşadım ve kulağının arkasına iteledim. Sonra da elimi yanağına koyup orayı da okşadım.
Tekrardan birbirimize sarıldığımızda da kulağına yaklaşıp “Çok özledim Çiçek.” diyordum.
Rüya da burada bitiyordu. Bu rüyadan sonra kendimi garip hissetmeye başladım.
Yıllar sonra onu genç, güzel bir kadın halinde görmüştüm. Gerçek veya değil, hiç fark etmez. Sonuçta görmüştüm. Bir rüya olsa bile…
“Dayı gerçekten geleceksin, değil mi?”
Lila’nın sesiyle düşüncelerimden ayrıldım ve bakışlarımı ona çevirip “Güzel kızım benim.” dedim. “Ben ne zaman sana verdiğim bir sözü tutmadım? Söyle bakayım.”
Yaklaşıp tekrardan yanağımı öptü ve sarılırken “Hiçbir zaman dayıcığım.“ dedi. “İyi ki benim dayımsın.”
Tam bu sırada salona eniştem girdi ve kızıyla beni sarmaş dolaş görünce birkaç saniye baktı. Sonra da “Ama ben bu dayıcığını biraz kıskanmaya başlıyorum.” dedi ve kollarını sanki küsmüş bir çocuk gibi göğsünde bağladı.
“Kıskanma enişteciğim, kıskanma. Gördüğün gibi yeğenler dayılarını çok seve…“sözümü yarıda kesen şey ise Lila’nın kucağımdan inip babasına gitmesiydi.
Eniştemden bir kahkaha sesi yükseldi. Babam bile gazetesini indirip bize baktı ve gülmeye başladı.
“Ya,”dedi eniştem de uzatarak. Aynı zamanda da kucağına çıkmak isteyen kızını kollarının altından tutarak kucağına aldı. Lila da az önce bana yaptığı yaptığı gibi babasının boynuna sarıldı.
Eniştemin ise keyfi oldukça yerindeydi. “Nasılda kaldın ama. Ne oldu? Bir şey söylüyordun sanki. Sesin kesildi birden.” dedi dalga geçerek.
Tam bu sırada annemin sesi bana can simidi gibi yetişti. “İki saniye içinde mutfağa gelmeyen aç kalacak!“ diyen sesi duyuldu.
“Duydunuz sultanımın sesini. Hadi, aç kalmayın. Acele edin.” dedim ve kaçar adım mutfağa doğru ilerledim.
“Bak şuna, bak.” dedi babam arkamdan. “Ne güzel damadımla mor oluşunu izliyorduk.”
Mutfağa girdiğimde annemi ve ablamı çayları doldururken gördüm. Hemen ikisinin yanına gittim ve kollarımı omuzlarına atarak ikisine birden sarıldım.
İkisini de alnından öptüm ve çekilirken “Ohh,” dedim. Onlarda gülümseyerek bana baktılar. “Günaydın oğlum.” dedi annem. “Günaydın canım kardeşim benim.” dedi ablam da.
Ben de onlara gülümseyerek “Günaydın canlarım.” dedim. “Hadi, gelin oturalım artık.” dedi annem de.
Cam kenarında bulunan her zaman oturduğum sandalyeyi çekip oturdum. Annem ve ablam da yerlerine oturdukları sırada mutfağa babam, eniştem ve ona koala gibi yapışan minik bücür girdiler.
Annem oturduğu yerden babamlara döndü ve en kızgın bakışını attı. “Siz yine birlik olup benim paşama ne yaptınız bakayım?” dedi.
Annemin beni savunuşunun ardından enişteme ve babama dönüp sinsi bir gülümseme attım. Yanımda oturan ablam da kızına eliyle yanına gelmesini söyledi.
Lila, annesinin yanındaki sandalyeye oturduğunda eniştem güldüğümü gördü ve anneme dönüp “Ama gülüyor anne.” dedi.
Lila annesinin yanında bizi izlerken gülmeye başladı. Tabi ablam da dünden razı bir şekilde kızına katıldı.
Eniştem de karısına ve kızına bakıp göz kırptı ve gülümsedi. Ablam da kocasına bakmaya devam ederken dudaklarında en tatlı gülümsemesi vardı.
İkisi birbirine sanki biz burada yokmuşuz gibi birbirine bakmaya başlayınca babam daha fazla dayanamadı ve minik bir öksürükle burada olduğumuzu hatırlattı.
Eniştem ise tekrar anneme döndü ve dudaklarını büküp alttan alttan bakmaya başladı.
Ciddi kalmaya çalışan annem bile bu durumda bayağı zorlanıyordu. “Neyse,” dedi ardından. “Şimdi geçin oturup kahvaltınızı edin. Bir daha da oğlumla uğraşmayın.”
Ailem beni çok seviyor, adeta üstüme titriyorlardı yanlarına geldiğim ilk günden beri. Kendimi kesinlikle evlatlıkmış gibi hissetmedim. Hatta bir keresinde ablamın arkadaşlarından biri bana laf söyleyince ablam kızın saçına yapışmıştı. O zamanlar on yedi yaşında olmasına rağmen kızı iyi benzetmişti.
Beni hep en güzel okullarda okutmuşlardı. Aslında ben makine mühendisliği okumuştum ama babam ve eniştem gibi şirkette çalışmak istemiştim. Onlar da kararıma saygı duymuş ve beni desteklemişlerdi.
Her zamanki gibi kahkahalar eşliğinde kahvaltımızı ettik. Sonrasında ablam ve eniştem Lila’yı okula bırakmak için evden çıktılar. Yarım saat kadar sonra da babamla birlikte şirkete gitmek için evden çıktık.
*****
Otobüsten indim ve okula doğru yürümeye başladım. Birkaç dakika sonra koskocaman okulun önündeydim. Fakat bu hafta birinci sınıfların alıştırma haftası olduğu için okul sessizdi. Eminim bu hafta bitince koridorlarda koşan, gülen bir sürü öğrenci olacaktı.
Çocukları çok seviyorum. O yüzden de küçüklüğümden beri öğretmen olmak istemiştim.
Bu, bir zamanlar benim hayalimdi ve şimdi de hayalim olan şey hayatımdaki sahip olduğum tek şeydi.
Düşüncelerimin eşliğinde sınıfımın önüne kadar gelmiştim. Tam o sırada “Öğretmenim,” diye bir ses duydum.
Kafamı sesin geldiği yöne çevirdiğimde Selen Hanım, Fatih Bey ve bana doğru koşan Lila’yı gördüm. Lila’nın bana doğru koştuğunu görünce olduğum yerde dizlerimin üstünde çöktüm.
Koşarak yanıma gelen öğrencim sıkıca bana sarıldı. Onu karşılıksız bırakmadım ve ben de kollarımı öğrencime doladım.
Bir elim sırtındayken diğeriyle örgülü saçlarını okşadım. Sarılmamız bitince yavaşça ayağa kalktım. Bakışlarımı karşımda kızlarıyla öğretmenini izleyen anne, babaya çevirdim.
Selen Hanım bana doğru geldi ve sıcak gülümsemesiyle birlikte “Günaydın, Elis Hanım.” dedi
Tebessüm ettim. “Günaydın, Selen Hanım.”
“Bugün Lila’yı okuldan dayısı alacak. Biliyorum, siz onu tanımıyorsunuz ama zaten Lila onu görünce ‘Dayım!’ diye bağırır, siz de o olduğunu anlarsınız. Ben sadece karışıklık olmasın diye söylemek istedim.”
“İyi yapmışsınız, sağ olun. Ben dayısına teslim ederim Lila’yı. Siz hiç merak etmeyin.”
“Tamam o zaman. İyi günler size.” dedi ve kızana doğru eğilip saçlarından öptü. “Dikkat et tamam mı annecim? Biz şimdi gidiyoruz, görüşürüz.”
Fatih Bey’de gelip kızını öptü. ”Dikkat et kızım.” dedi ve Lila da onlara el salladı. “Bay bay,”
Birbirlerinin ellerini tuttular ve gözden kayboldular. Onlar gidince Lila’nın elini tuttum ve sınıfa birlikte girdik. Biz girdikten sonra yavaş yavaş diğer öğrencilerim de gelmeye başladılar.
Bütün öğrencilerim gelince ikişerli sıra oldular ve hep birlikte bahçeye indik. Onlar bahçede oyun oynarlarken ben de banka oturmuş onları izliyordum.
Koşmaktan yorulduklarında ise yanımda getirdiğim hikaye hitaplarından birini çantamdan çıkarttım ve onlara açık havada okudum. Rüzgar esmeye başlayınca ise hep birlikte sınıfımıza geçtik ve kalan zamanımızı da kitap okuyup, sohbet ederek geçirdik.
Saat gelince velilerim yavaş yavaş gelip çocuklarını aldılar. Her öğrencimin velisi gelip onları aldı fakat Lila’nın dayısı gelmemişti.
Lila sırt çantasını takmış ve benim öğretmen masamın yanında ayakta duruyordu. Biraz sohbet ettik. Bir köpekleri varmış, adını Karamel koymuş Lila.
Dayısının gelmediğini örünce Selen Hanım’ı aramak için çantamdaki telefonuma uzanıyordum ki Lila birden “Dayım!” diye bağırarak kapıya doğru koştu.
Ben de dayısıyla tanışmak için oturduğum yerden kalkıp kapıya döndüm.
Arkamı döndüğümde karşımda gördüğüm kişi ile resmen soluğum kesildi. Dudaklarımda az önce Lila’yla konuşurken kondurduğum tebessüm yerini şaşkın bir ifadeye bıraktı.
Karşımda gördüğüm kişi gece rüyamda gördüğüm kişiyle aynıydı.

 

 

 

 

 

 

 

 

Selaam ballarım. 3. Bölümümüz de bu kadardı. Her zaman ki gibi yine yorumlarınızı, oylarınızı ve takiplerinizi bekliyorum. Lütfen desteklerinizi benden esirgemeyin. Ayrıca 2. Bölümü az önce tekrardan paylaştım. Bir kısım nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde silinmiş. O kısımı tekrardan düzenleyip koydum. Bence önemli bi kısım o yüzden orayı tekrar okursanız sevinirim. Haftaya cumartesiye kadar kendinize iyi bakın. Görüşmek üzere...

 

 

 

Loading...
0%