Yeni Üyelik
6.
Bölüm

BÖLÜM-6

@zeyyneppece

BÖLÜM 6

   Akay

Arabamla birlikte evin önüne geldim. Arabamı park ettikten sonra kapısını yavaşça aralayarak arabadan indim ve ardımdan kapıyı kapattım. Bahçe kapısını açıp bahçeye girdim ve o sırada karşıma Lila’nın köpeği Karamel çıktı. Beni görünce hemen koşup üstüme atladı.

Karamel Golden Retriever cinsi bir köpekti. Normalde ablamların evinin bahçesinde kalıyordu ama ablamla annem yemek yaparken Lila oyalansın diye bizim bahçeye getiriyorlardı.

Yaramaz bir köpekti Karamel. Nerede ayakkabı görse affetmezdi, hemen kapar ve parçalardı. Hatta bir keresinde Lila’nın pembe süslü pembe ayakkabılarını alıp kaçırmıştı. Eniştem de onu bütün bahçe etrafında yaklaşık beş kez kovaladıktan sonra Karamel Hanım yorulmuş olacaktı ki ayakkabıyı bir kenara bırakıp diğer tarafa da kendisi yatmıştı.

Eniştem de ayakkabıyı alıp nefes nefese bir şekilde yanımıza gelmişti ama ayakkabıyı almasa da olurdu çünkü ortada ayakkabı diye bir şey yoktu, her yeri parçalanmıştı. Lila ise ayakkabısını o şekilde görünce çok üzülmüş ve ağlamaya başlamıştı. Onu susturmamız ancak gidip ona parçalanan ayakkabısına çok benzeyen bir ayakkabıyı alınca mümkün olmuştu.

Anılardan Karamel’in pantolonumun paçasını çekiştirmesi ile ayrılmak zorunda kaldım. Ona doğru dönüp kafasını hafifçe iteledim. “Lan bıraksana.”

Bırakmadı lakin. Az ilerde bizi izleyen bücür ise bu durumuma kahkahalar atıyordu.

“Lan bıraksana şunu kızım.” Bırakmadı yine çünkü Karamel’di, baş belamızdı, asla söz dinlemezdi.

Birkaç dakika daha uğraştıktan sonra sonunda pantolonumu bırakmıştı. Fakat bu kez de etrafımızda deli danalar koşturmaya başlamıştı. Ben de ona doğru koşunca anında yönünü değiştirdi ve benden kaçmaya başladı.

Biraz daha onu kovaladıktan sonra durdum ve Lila’ya doğru ilerlemeye başladım. O da bana doğru koşmaya başladı. Yanıma gelince kollarını havaya kaldırarak onu kucağıma almamı istediğini belli etti. Ben de onu kırmadım –ki asla kırmam- ve onu kucağıma alıp sıkıca sarıldım.

Birbirimize sarılmamız bitince onu kucağımda tek elimle sabitleyip camdan olan ve evin mutfağına açılan sürgülü kapıyı tıklatıp içeridekilerin dikkatini çektim.

Annem ve ablamın bakışları anında kapıya yani bize döndü. Ben onlara, onlar da bana gülümsedi. Fakat gülümseyen simaların arasında orada hiç ama hiç olmaması gereken biri vardı.

Yüzümdeki gülümseme anında solarken Lila’yı kucağımdan indirip yere bıraktım. Sürgülü kapıyı açıp içeri girdim. Ardımdan da Karamel’in içeriye girememesi için kapıyı kapattım.

Gözlerim anında orada olmaması gereken Doruk’a döndü. “Ne işin var lan senin burada!”

Sert çıkışım yüzünden Doruk dudaklarını büzerek oturduğu sandalyeden ayaklandı. “A aa,” dedi. “Ben buraya Selen ablamı ve Nilda teyzemi görmeye gelmişim ama senin bana dediklerine bak.” Aynı zamanda da sanki ağlıyormuş gibi burnunu çekti ve işaret parmaklarıyla gözlerinin altını silmeye başladı.

Tekrardan bana baktı ve “Teessüf ederim balım.” dedi. Sonra da annem ve ablama bakıp boyunu sağ tarafına eğdi. “Ben gideyim o zaman. İstenmediğim yerde durmam. Kendinize iyi bakın. Beni düşünmeyin. Hayırlı günler.”

Oscarlık oyunculuğunu ağzım beş karış açık bir şekilde dinlerken ablam da Doruk’un kalkmasını engellemek için “Ay, dur bir Doruk! Otur oturduğun yere.” dedi panikle.

Doruk ise oyunculuğuna devam etmekte ısrarcı bir tutum sağlıyordu. Boynu yine sağ tarafına hafif eğik, alttan alttan bize bakıyordu.

Ablamın ona olan bakışlarını görünce sırıtarak “İyi madem oturayım biraz daha.” dedi hemen az önceki ifadesine dönerek.

Ablam ise bana döndü bu sefer. “Ne yaptığını beğendin mi? Üzdün çocuğu.” dedi hafif kızgın bir ses tonuyla.

“Abla ben sadece doğru düzgün bir şey söyledim. Oyunculuğuna bak herifin.”

“Düzgün konuş.” dedi annem de olaya el atarak.

O esnada Doruk “Ben de tam telefondaki konuşmamızı anlatacaktım, sen geldin.” dedi.

Kızgın bakışlarımı kuşanıp “Sana ne lan! Anlatmam gereken bir şey varsa ben anlatırım.” dedim sesimi biraz yükselterek ve ona doğru bir adım atarak.

Çığlık atarak ablamın arkasına geçti ve arkasına saklandı. Ablam da ona dönüp “Sen de otur oturduğun yerde.” dedi kızarak.

Doruk sırtından bıçaklanmış gibi hissediyordu sanırım çünkü yüzü bir anda düşmüştü. “Öyle olsun, abla.”

“Tamam, hepiniz susun.” diye son noktayı koydu sultanım. Ardından Doruk’a döndü ve “Siz ne konuştunuz, anlat bakayım.” dedi.

“Annem, sen boş ver onu. Ben anlatırım daha sonra size.” dedim bir ümit.

Annemse bana dönüp sadece “Sus,” dedi ve tekrar Doruk’a döndü.

Tekrardan sırıtmaya başlayan Doruk işaret parmağını kaldırarak bana doğru salladı. “Bu var ya bu,” dedi annem ve ablam bakarak. Sonra da olayı anlatmaya başladı.

“Ben birkaç defa aradım bunu. Hepsinde meşgule attı ama ben aramaya devam ettim. En son aradığımda telefonu açtı. O bana bağırdı ben de ona ‘Balım, canım’ gibisinden şeyler söyledim. Sonra ne duyayım? Bir gülme sesi. Hem de bir kadının gülme sesi!”

Ablam ve annem anında bana döndüler ve şaşkın bir şekilde bakaya başladılar.

“Şaka mı bu?” dedi ablam.

“Yok, yok,” dedi biradan öldüreceğim kişi. “Hepsi gerçek. Yanında bir kadın vardı.”

Ablam küçük bir çocuk gibi ellerini çırparak yanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı.

“Yaşasın, sonunda görümce oluyorum!”

Annem se önce Doruk’a bakıp “Koyun can derdinde,” Sonra da bana sarılmaya devam eden ablama baktı. “Kasap et derdinde.” En sonunda da bana baktı ve “Gerçek mi bu oğlum?” diye sordu.

Bu soru karşılığında sadece kafamı sallamakla yetindim. Sessiz cevabım karşısında annemin dudaklarında bir tebessüm kuruldu.

Ablam benden ayrıldı ve omzuma iki kere vurdu. “Aslan bu be, aslan!” dedi coşkuyla.

“Abla, abartmasan mı?”

“Yok be, ne abartması? Abartma yok.” gülümsedi ve tekrar omzuma vurup “Kim bu kız?” diye sordu.

Cevap vermeden arkamı dönüp mutfaktan çıkacaktım ki arkamdan “Utandı, utandı.” diyen Doruk’un sesini duyunca durdum ve ona dönüp başparmağımı kaldırarak boğazıma götürdüm. Sanki boğazımı kesiyormuşum bibi hareket ettirdim gözlerinin içine bakarken.

Anlaması gerekeni anlamış olmalı ki yutkunduğunu ve iki adım gerilediğini gördüm.

Onları mutfakta bırakarak merdivenleri çıkıp kendi odama girdim ve kapıyı kapattım. Birkaç saniye sırtımı kapıya yaslayıp olanları sindirdim.

Yatağıma doğru yürüdüm ve kulaklığımı da alıp kendimi sırt üstü yatağa attım.

Yaklaşık yarım saat sonra odamın kapısı çalındı ve ben daha hiçbir şey demeden hızla açıldı. Geleni tahmin etmek hiç de zor bir şey değildi.

“Abla,” dedim kulaklığımı çıkarırken. Yatakta oturur konuma geldim. “Ne oldu ya, geç kaldın. Normalde daha erken gelirdin sandım.”

Yanıma otururken “Nasıl da tanıyor ablasını.” dedi. “Annem salmadı. ‘Yemeğini yap sonra istersen cehennemin dibine git’ dedi.”

“Sultanım yine formunda desene.”

“Ay, evet! Ne form, ne form!” dedi söylenerek. Sonra da “Neyse ya,” dedi dedikodu moduna hızlı bir giriş yaparak. “Haydi söyle bakayım. Kim bu kız?”

“Elis,”

Bana baktı ve “Lila’nı öğretmeni olan Elis mi?” diye sordu.

Kafamı sallayıp “Evet,” dedim “O Elis,”

Bana baktı birkaç saniye. Sonra da gülmeye başladı. Kahkahalarının arasından “Güzel şaka. Hadi söyle kim olduğunu.” dedi

“Şaka değil ki, Elis o kız.”

Gülmesi kesildi ve boş boş bana baktı. Yüzümü inceledi. “Sen gerçekten ciddisin.” dedi gülmediğimi görünce.

“Evet, ciddiyim.”

“Nasıl ya? Birkaç günde mi oldu bu olay?”

“Hayır,”

“Daha fazla açar mısın şu konuyu, anlayamıyorum.”

“Biz Elis’le aynı yetimhanede kalıyorduk. Oradan tanışıyoruz. Siz beni evlat edinmeden önce bir gece yarısı bir adam yetimhanenin müdiresiyle anlaşma yapmış. Elis’i para karşılığında evlat edinmiş.”

Ablam anlattıklarımı ağzı beş karış açık bir şekilde dinlerken ben anlatmaya devam ettim. “Hani geçen gün Lila’yı okuldan almaya gittim ya, orada karşılaştık. Sonra Lila’yı eve bırakıp tekrar yanına gittim. Bana bunları anlattı işte. Bugün de tekrar yanına gittim Lila’yı alıp eve bırakınca.”

Yanıma yanaşıp kollarını bana doladı. “ Sen de mi aşık olabiliyordun ya?” dedi gülerek.

Yani pek de haksız sayılmazdı. Ben bile inanamıyordum kendime bazen. Çünkü senelerdir annem, ablam ve Lila’dan başka bir kadının yanında kalmışlığım yoktu.

Ona sarılırken ben de güldüm. “Olabiliyormuş işte.” Derin bir nefes verdim. “Çok, çok güzel, abla. Çok güzel. Zaten çok güzeldi ama artık bir ayrı güzel olmuş. Eskiden küçük bir kızdı, şimdiyse bir kadın olmuş.”

“Olmuş tabi, ne kadar zaman geçmiş. Sen o yüzden mi hiç biriyle sevgili olmadın?”

“Yüreğim el vermedi, abla. İçimde hep inandım geleceğine. Bir gün gelecek bana geri, dedim hep. Öyle de oldu, geldi. Bırakmadı beni, abla. Çok düşündüm onu, onu beklemek istedim. Düşünsene, o gelecek ama ben başka bir kızla olacağım. Düşünmek bile korkunç.”

Ablamdı o benim. Aramızda kan bağı olmasa bile ablamdı. Her şeyimi düşünmeden anlatabileceğim kişi benim için oydu.

Beni saçlarımdan öptü. “Canımsın sen benim, canım. Senin için ne kadar mutlu olduğumu bilemezsin. Senin yüzünde ilk defa böyle bir tebessüm gördüm. Ondan bahsederken ses tonun değişiyor, yumuşuyor. Onu sadece düşünmek bile seni böyle yapıyorsa onun yanında nasıl olduğunu düşünemiyorum.”

“O da benim yanımda öyle. Benim yanımdan uzaklaşınca ifadesi birden değişiyor, sertleşiyor. Etrafında olan herkese delici bakışlar atıyor ama benim yanında tırnağı kırılsa bile ağlayacakmış gibi saf ve narin oluyor. Onun saçını okşamaya bile kıyamıyorum. ‘Ya bir saç telini kopartırsam da canı yanarsa’ diye düşünüyorum. Bu ben miyim, ben de bilmiyorum.”

“’Aşk insanı değiştirir’ derler. Seni de değiştirmiş. Ama iyi anlamda değişmişsin. Hep böyle kalın, hiç bozulmayın. Hem zaten hanım köylü olmak büyük marifet.”

“Aaaa, o kadar da değil yani.”

“En son enişten de öyle diyordu. Sonucu görüyorsun, anlatmama gerek var mı?” dedi hafiften gülerek.

Tam bir şey diyeceğim sırada aşağıdan kapının açılma sesi duyuldu. Ardından da Doruk’un “Gurur amcam ve Fatih abim, hoş geldiniz.” diyen sesi duyuldu.

Ablamdan ayrıldım ve duyduğum ses yüzünden suratımı ekşiterek “Bu gitmedi mi?” diye sordum.

Kafasını iki yana salladı ve “Maalesef,” dedi.

Aşağıdan bu sefer de “Tamam oğlum, tamam sarıldık. Yapıştın sülük gibi, ayrıl artık. Yeter lan, bırak beni. Selen! Kocan elden gidiyor, boğuyor bu herif beni.”

Ablam gülerek yataktan ayaklandı. “Hadi aşağıya gidelim, ortamı çok merak ediyorum.” Beni de elimden tutup yataktan kaldırdı.

Onun peşine takıldım ve odadan çıktık. Merdivenlerin ortasına geldiğimizde Doruk başını bize daha doğrusu bana doğru çevirdi ve iki eliyle de beni işaret ederek “İşte günün yıldızı.” dedi beni sunarcasına.

Enişteme sarılmayı bırakıp yanıma geldi ve beni kolumdan tutarak aşağıya çekti. “Akay’ımın size anlatacakları var.” Sonra da bana yaklaşıp kulağıma fısıldayarak “Hadi, anlat onlara da.”

Pes edip “Pekala,” dedim. Enişteme babama ve babamın kucağındaki minik bücüre baktım. “Benim sevgilim var.”

Birkaç saniye mala bakar gibi yüzüme baktılar ve ardından da kahkahalar atarak gülmeye başladılar.

Eniştem gülmeye devam ederken yanıma geldi ve omzuma iki kere dostça vurdu. “Güzel şaka.”

Olaya Doruk müdahale etti. “Şaka değil Fatih ağabeyciğim. Gerçek.” Sonra birkaç saniye durup düşündü. “Gerçi ben de ilk başta inanmamıştım. Bu muşmula suratlının bir sevgilisi olmasına ihtimal dahi vermezdim. Sonuçta yanına dişi sinek bile gelse hemen oradan uzaklaşırdı. Garip ama gerçek.”

Söylediklerinden sora gözlerimi ona çevirdim. Ben de ona sessiz bir şekilde “Senle sonra görüşeceğiz.” dedim.

Sözlerim karşısında yutkundu ve benden bir adım uzaklaştı. Anlaması gerekeni anlamıştı sanırım.

Babam “Oğlum,” diye bana seslenince bu sefer bakışlarımı ona çevirdim. “Sen ve Doruk doğru mu söylüyorsunuz?”

Kafamı sallayıp “Evet, baba.” dedim.

Ablam da hemen “Hem de gelin adayımız kim, biliyor musunuz?” dedi gülümseyerek.

Annem de kim olduğunu bilmediği için merakla “Kim?” diye sordu.

Ablam heyecanla “Elis!” dedi.

“Lila’nın öğretmeni olan Elis mi?” diye sordu eniştem.

“Harbi mi?” dedi babam.

“Benim öğretmenim mi?” diye konuya atladı Lila.

“Oğlum, gerçekten Lila’nın öğretmeni mi?” dedi annem de.

Hepsine yanıt olarak sessizce başımı salladım. “Ama,” diye de ekledim hemen. “Öyle her yerde dile getirmeyin bu olayı.”

“Neden oğlum?” dedi annem ve diğerleri de ona katılırmış gibi dikkatle ne söyleyeceğimi beklediler.

“Babası bu tür konularda çok tutucuymuş. O da benden böyle bir rica da bulundu. Siz de buna göre davranın. Zaten bir gün illaki herkes öğrenecek ama şimdilik pek bu konu hakkında konuşmayın başkalarının yanında.”

Hepsi beni onaylayıp kimseye bir şey söylemeyeceklerini söylediler. Ayakta kaldığımızı fark edince hep birlikte salona geçtik. Ben onlara Elis’le nasıl tanıştığımızı, yaşadıklarımızı ve yıllar sonra nasıl tekrardan karşılaştığımızı anlattım. Onlar da beni dikkatli bir şekilde dinlediler.

Sonra yemek yemek için mutfağa geçince Doruk eve gitmek istedi ama annem onu bırakmadı. Sonuç olarak hep birlikte sohbet ederek ve gülerek güzel bir yemek yedik.

Yemekten sonra Doruk yine gitmek isteyince annem bu kez gitmesine izin verdi. Biz de her akşam olduğu gibi salona geçtik ve sohbete orada devam ettik. Daha doğrusu eniştem ve babam bana takıldı, annem onlara kızdı ve ablamla, Lila’da gülmekten öldüler.

Her gün gibi bugün de bitti. Elimde kalan tek şey ise bugün yaşanan güzel olaylardı. Elimden gelen ise onun benim yanımda olabilmesi ve benden hiç ayrılmamasını dilemek oldu.

                                    *****     

Sabahın köründe çalan alarmın sesiyle uyandım. Yastığı kafamın altından çekip kafamın üstüne koydum. Fayda etmeyince uzandım ve telefonumu alıp alarmı kapattım.

An itibariyle yeni bir güne daha gözlerimi açmış bulunuyordum. Neden uyandığımı kendi kendime sorgularken Lila’yı okula bırakacağım aklıma geldi. Yani bu da Elis’i göreceğim demek oluyordu.

Kendime gelip yataktan kalktım ve hemen odamdaki bana ait olan banyoya girdim. Üstümdeki kıyafetlerden kurtulup duşa girdim. Fazla zaman kaybetmemek için hızlı davranıp çok zaman geçmeden duştan çıktım.

Odama geçip üstüme kısa kollu, lacivert gömleğimi giydim. Üstten birkaç düğme dışındakileri ilikledim.

Altıma da siyah, kumaş pantolonumu giydim. Saçlarımı da kuruttum, kuruturken de önünü yukarı bakacak şekilde şekillendirdim. En son da en sevdiğim parfümümden sıktım. Bugün diğer günlerden daha fazla sıktığımı kabul ediyorum.

Odamdan çıkıp aşağı kata indim. Annem ve babam uyuduğu için ses çıkarmamaya özen gösterdim. Lila’nın okula başladığı ilk günler de kalkmışlardı ama ablam kalkmalarına gerek olmadığını söyleyince kalkmamaya karar vermişlerdi.

Kapıyı açıp evden çıktım ve ablamların evine doğru yürüdüm. Kapıyı çaldığımdaysa kapıyı benim küçük cadım açtı.

“Günaydın dayım.” dedi ve kucağıma gelmek istediğini belirtmek için kollarını havaya kaldırdı. Gülümseyerek onu koltukaltlarından tutarak kucağıma aldım ve tek elimle sabitledim.

Bir elini yanağıma koydu ve diğer yanağıma da dudaklarını değdirerek öptü. Ben de onu ablamın özenle yaptığı saçlarından öptüm.

“Günaydın küçük bücürüm.”

O sıra mutfağın kapısından çıkan eniştemi gördüm. Gülümseyerek “Parfümler sıkılmış.” dedi. Sonra da sanki bir şey hatırlamış gibi “Tabi ya, kızımı kullanarak öğretmenini tavlayacaksın değil mi? Şimdi hatırladım.” diyerek laf sokmayı da ihmal etmedi.

Onu orada bırakarak kucağımdaki Lila’yla beraber ablamın yanına yani mutfağa girdim.

Anında dudaklarımı bükerek “Abla,” dedim. Aynı zamanda da yanına sokuluyordum. “Şu koca bir şey söyle.”

Ellerini lavaboda duruladı ve hemen yanındaki el havlu ile ellerini kuruladı. Sonra da dönüp bana, kucağımdaki kızına ve kapı ağzında kollarını göğsünde bağlayıp bizi sırıtarak izleyen eşine baktı.

Sabır dileyerek gözlerini kapattı. Gözlerini açarken enişteme baktı ve “Bir şey.” dedi.

“Abla, ya…”

“Abla falan deme bana. Ben bıktım laf anlatmaktan, siz atışmaya devam etmekten bıkmadınız.” Bir tek sizin için saçımı süpürge ettim demediği kalmıştı.

Zamanında da annem böyle konuşurdu. Ablamsa annemin abarttığını düşünürdü. Oysaki şimdi o böyle konuşuyordu. Anneme çok fazla benziyordu.

Ablamın bakışları bu kez de bana döndü. Biraz beni inceledikten sonra “Sen ne sıktın öyle?”

Arkamda devasa bir kahkaha koptu anında. İfadesiz bakışlarımı arka tarafıma çevirdiğimde katıla katıla gülen enişteme baktım. Aynı zamanda gülerken de kapıyı yumrukluyordu.

Kafasını kaldırıp benimle göz göze geldiğinde bakışlarımı gördü ve “Ay, tövbe!” dedi. Başparmağını üst dişlerinin altına koyarak kafasını geri ittirdi. “Ne bakıyorsun oğlum öyle? İçine üç harfli kaçtı sandım. Tövbe, tövbe…”

Bakışlarımı ondan çekerek kucağımdaki Lila’ya baktım. Gülüyordu bizi izlerken ama gördüğüm şeyle kaşlarımı hafifçe çattım. Gülüşünü eliyle kapatıyordu.

Aklıma Elis geldi. O da gülerken eliyle ağzını kapatıyordu. Fakat ona bu konu hakkındaki düşüncelerimi anlattıktan sonra gülerken eliyle ağzını kapatmadı.

Gülüşü çok güzeldi. Ona çok yakışıyordu gülmek. O zaten çok güzeldi ama gülünce sanki dudaklarında da güzel, pembe renkli çiçekler açıyordu. Güzelliğine güzellik katıyordu.

Elimi, Lila’nın dudaklarının üstündeki eline attım ve yavaşça aşağı çektim. Ona göz kırparak “Bir daha gülerken elinle gülüşünün güzelliğini kapatma. Tamam mı, bücürüm?”

Bana baktı ve bu sefer elini ağzına götürmeden gülümsedi. “Tamam, dayım.”

“Kızımla konuşman bittiyse konumuza geri dönelim.” dedi ablam. Bir bana, bir de enişteme baktı. “Siz yine ne diye birbirinizi yediniz?”

“Valla ben bir şey yapmadım karıcım.” dedi eniştem ellerini sanki teslim oluyormuş gibi havaya kaldırarak.

“Hayır, abla. Senin bu kocan benimle dalga geçiyor.” dedim ben de nazlanarak.

“Ne yaptı?”

“Parfüm sıktım diye benimle dalga geçti.”

“Sen niye parfüm sıktın ki?”

Kapının yanındaki eniştemden “Elis’in yanına gidiyor ya, ondandır.” diye bir ses yükseldi.

“Haa, ondan yani?”

“Evet, ondan. Nasıl sen seneler önce eniştemle buluşmak için sabahın köründe kalkıp süsleniyorsa…”

Daha cümlem bile bitmeden sağ tarafıma yediğim mutfak havlusu ile dengem şaştı. Kucağımdaki Lila daha fazla gülmeye başlamıştı annesinin bu hareketinden sonra.

Onu yavaşça yere bıraktım çünkü kendi dengemi bile sağlamadan onu tutmak da daha zordu.

“Eski defterleri açma!” dedi tehditkar sesiyle.

Bu sefer ellerini havaya kaldıran eniştem değil de bendim. Kendisi şu anda gülümseyerek eşine bakıyordu.

Hafiften gülümseyerek “Siz nasıl emrederseniz, efendim.” dedim. Biraz tırsmıştım çünkü elindeki havlu her an kafamı bedenimden ayırabilirdi.

“Neyse,” dedi. Bezi sakince aşağıya indirdi. “Bu seferlik affedildin.”

Hemen yanına gittim ve ona kocaman sarıldım. O da bana sarıldı ama sarılmamız fazla sürmedi. “Tamam, yeter. Sırnaşma.”

Bezin kafama gelme ihtimalini devam ettiği için yavaşça yanından uzaklaştım. Ama o bana kızgın olsa bile asla kıyamadığı için “Yemek yedin mi?” diye sordu.

Kafamı iki yana salladım.

“Açsan bir şeyler hazırlayayım sana.”

“Gerek yok, sağ ol. Aç değilim.”

“Tabi aç değildir. Elis’i görmek için bir dakikanın hesabını yaparken değerli zamanını harcayıp yemek yiyemez.” dedi eniştem kucağındaki kızının saçını okşarken.

Ben Lila’yı bırakınca o da eniştemin kucağına gidip bu kez de ona yapışmıştı.

“O zaman geç kalmayalım. Ben Lila’yı alıp okula bırakayım.” dedim konuyu dağıtarak.

“İyi. Tamam, gidin siz.” dedi ablam ve enişteme yaklaşıp kucağındaki kızını kendi kucağına aldı.

Sarılıp öptü kendi kopyası olan kızını. “Kendine iyi bak. Çok koşma, kendini terletme. Tamam mı, annem?”

Lila başını salladı ve annesine tekrardan sıkıca sarıldı.

Anne ve babasıyla vedalaşması bitince onun elini tuttum ve pembe okul çantasını da omzuma asıp evden çıktık. Birlikte arabaya yürüdük. O arka koltuğa, ben de şoför koltuğuna oturdum ve arabayı okula doğru sürmeye başladım.

Okulun önüne gelinceye kadar bir saniye bile susmadı. Bu özelliği de ablamın kopyasıydı. İkisi de konuşmaya başladı mı asla susmuyorlardı.

Onun anlattıklarından sadece Elis ile ilgili olanları dinledim. Onu da Elis ile aramdaki olayı sınıftan kimseye anlatmaması için iyice tembihledim. Kimseye bir şey söylemeyeceğine söz verdi ama çocuk olduğu için ağzından kaçırabilirdi. Ama yine de ona güvenmeye karar verdim.

Arabadan inip onun sınıfının önüne geldik. Sınıfa girince Çiçek’imi öğretmenler masasında otururken buldum. Onu görünce yüzümdeki ifade de anında yumuşayıp bir tebessüme yer verdi.

Çok güzeldi. Hatta haddinden fazla güzel ve tatlıydı. Tek elinin işaret parmağına saçını doluyor sonra bırakıyor ve tekrar doluyordu.

Birinin geldiğini hissedince kafasını kapıya doğru çevirdi. Lila’yı beni görünce dudaklarına tatlı bir tebessüm kondurdu.

Lila anında koşup Elis’e sımsıkı sarıldı. Elis de ona sarılan küçük bedeni mutlulukla karşıladı. Kollarını bir öğretmen değil de bir anne edasıyla doladı Lila’ya.

Elis’i böyle izleyince çocukları ne kadar sevdiğini anlamamak kesinlikle imkansızdı. Birkaç gündür gözlemlediğim kadarıyla öğrencileri de öğretmenlerini çok seviyorlardı.

Gerçi bu kadar güzel birini kim sevmezdi ki?

Çocuklar Elis’in enerjisini yükseltiyordu sanki. Mesela biraz önce masasında oturup sakince duran Elis, şimdi Lila’nın ona anlattıklarını dinliyordu.

Yanında çocuk olması ona çok iyi geliyordu. Onu böyle görünce aklıma hep ileride çok iyi bir anne olacağı geliyordu. Hem de çok iyi bir anne olurdu. Çocuğunu bir kere bile ağlatacağına asla ihtimal vermezdim.

Ben Elis’i izlerken o da gözlerini Lila’dan çekti ve bana baktı. Bu sırada Lila da yanıma geldi ve benden çantasını istedi. Çantasını omzumdan indirip ona verdim. Lila sırasına doğru ilerlemeye başlayınca ben de Çiçek’ime doğru ilerledim.

“Günaydın,” dedi güzel gülümsemesiyle beraber.

“Günaydın,” dedim ben de.

Minik bir öksürükle beraber biraz daha yanına yaklaştım. Yanına yaklaşmamdan dolayı bir tık heyecanlanmıştı sanırım. Çünkü elini kolunu nereye koyacağını bilemedi.

Bu hareketleri o kadar tatlıydı ki onu şuan hemen öpebilirdim. Fakat burada tanıştığımızı bilmeyen öğrenciler ve veliler vardı. O yüzen uslu uslu yerimde durmaya karar verdim.

“Nasılsın?” dedi mavi gözleriyle boncuk boncuk bakarken.

“Seni görene kadar kadar kötü, senin yanındayken ise iyiyim. Sen nasılsın?”

Utanmıştı sanırım sözlerimden sonra. Bakışlarını kaçırdı ve önünde birleştirdiği elleriyle oynamaya başladı.

“Ben de seni gördüm, iyi oldum. Sağ ol sorduğun için. Uzun zamandır kimse nasıl olduğumla ilgilenmiyordu. İşte bir tek sen soruyorsun.” Durdu birkaç saniye. Bir şey düşündüğü belli oluyordu. Gülümsedi ve “Bir de öğrencilerim var tabi.” dedi en sonunda.

“Onları çok seviyorsun, değil mi?”

“Evet, onları çok seviyorum. Onlarla olunca çok mutlu oluyordum. Hepsi çok tatlı.”

Ona doğru bir adım daha attım ve bu kez aramızdaki mesafe neredeyse kayboldu. “Peki benden de mi daha çok seviyorsun?” dedim gülümseyerek

Alt dudağını dişleriyle ağzının içine yuvarladı ve gözlerini kaçırdı. Bir elini göğsüme koyarak hafiften ittirmeye çalıştı. Kımıldamadım.

“Bu kadar çok yaklaşma bana.” Bana yine bakmıyordu.

“Ama ben sorumun cevabını alamadım ve onu bekliyorum.”

“Hayır, senden çok değil. Hayatım boyunca kendimden bile fazla seni sevdim ben. Kendimi en çok senin yanındayken mutlu ve güvende hissettim.” dedi gözlerini yavaşça bana çevirerek.

Aslında beklediğim ve istediğim cevap buydu ama birden duymak insanın kalbinin deli gibi atmasına sebep oluyordu.

“Akay,” dedi koluma dokunarak. “İyi misin?”

“Bu sözleri duyduktan sonrasını soruyorsan, hayır. Kendimde falan değilim.”

“Bak doğru düzgün konuş. İnsanı telaşlandırma.”

“Sen insan değilsin ki. İnsan olsan azıcık acıman olurdu. Bu kadar güzel gülümseyip kalbimi durdurmazdın.” dedim ben de.

Gülümsemesi büyüdü ve bakışlarını benden çekip etrafımıza baktı. Birkaç velinin ve öğrencinin daha geldiğini görünce bir iki adım geriledi. Tekrardan bana baktı ve “Sen şimdi git, çıkışta gelirsin. Olur mu?” dedi konuyu dağıtarak.

“Olur, güzelim. Kendine iyi bak.”

“Bay bay. Sen de kendine iyi bak.”

Bakışlarımı arkadaşıyla konuşan Lila’ya çevirdim. “Lila,” diye ona seslendim. Bana bakınca da “Ben gidiyorum, dikkat et kendine. Tamam mı, tatlım?”

“Tamam, görüşürüz.”

Sınıftan çıkmadan önce son kez arkamı döndüm ve yeni gelen öğrencisiyle sımsıkı sarılan Elis’e baktım. Yüzündeki gülümseme çok güzeldi.

Bu gülümsemenin ben varken bir saniye bile solmasına asla izin vermeyecektim. Ve bunun için her şeyi yapacaktım.

Onu evlat edinen adamdan bahsettiğinde yüzü düşüyordu. Bugün de ben ve öğrencileri dışında kimsenin ona nasıl olduğunu sormadığını söylemişti.

Ona, onu evlat edinen adamın da mı sormadığını soracaktım fakat sormadım. Neden sormadığımı da bilmiyordum ama sormamam gerektiğini hissetmiştim ve sormamıştım.

Ban o adamı hiç anlatmadığı halde onu hiç sevmemiştim.

Arabamın yanına gelince kapıyı açıp koltuğa oturdum ve okuldan ayrılıp bizim şirkete doğru sürmeye başladım.

 

  
 

 

 

Selaamm! Umarım bölümü beğenmişsinizdir ve umarım gününüz çok güzel geçiyordur. Bu tatilin bana çok yaradığını söyleyebilirim. Çok fazla bölüm biriktirdim. Yer yer gülüp yer yer ağlayacağımız yerler var lütfen kızmayın. Kendinize çok iyi bakın.

Eğer hatırlıyorsanız diğer bölümün sonunda iki haftada bir yazdım fakat şu anlık bu kararımdan var geçiyorum. En azından birkaç hafta daha her hafta cumartesi günü paylaşacağım. Zaten size aldığım kararlardan bahsediyorum, bunu da hallederiz. Şimdilik bu şekil yani. O zaman haftaya bu gün görüşürüz diyorum. Kendinize iyi bakın🫶🏻🫶🏻💕💕

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%