Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@zeyzek

Sabah gözlerimi kendi odamda açtım. Başım çok kötü ağrıyordu. Gözlerimi bile açamıyordum.

Sertçe dürtülmemle zorda olsa gözlerimi açtım.

Lâl kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu. "Bu kadar manyak olduğunu bilmiyordum. Aptal!" Olanlar aklıma dank edince direkt kendime geldim. Yatakta oturtur pozisyona geldim. Gözlerimi kırpıştırdım.

Lâl kafama vurdu. Ona baktım. "Birisini öldürmeye kalktın mal! Hemde dedeni!" Sus Lâl, sus. Sesli duymak beni daha da zorluyordu.

"Biraz gırgır şamata olsun dedim ya." Diye mırıldandım. Biliyorum bunun şakası olmazdı ama daha kendime bile gelememiştim.

Lâl kafama sertçe vurdu. "Bunun şakası mı olur, beyinsiz! Gram beynin yok ya!" Birden durgunlaştı. Yanıma oturup masumca yere baktı.

Bana dönüp ellerini kaldırdı. "Ya, astım krizin tutmasa şuan bir katildin. Ve dedemiz ölmüştü. Hemde sen öldürmüştün. Neye kalkıştığının farkında mısın sen?" Haklıydı valla. Bende şuan fark ediyordum. Astımım olduğuna ilk kez şükretmiştim.

"Özür dilerim." Ellerini tuttum. "Gerçekten çok özür dilerim. Onu kabullenmek kendime ihanet olur diye düşündüm, yanlış düşündüm. Hata ettim. Gerçekten üzgünüm. Bende onu seviyorum ama kendimi zorunlu gibi hissettim. Affedebilir misin beni?" Üzgünce alttan alttan ona baktım.

Bana sarıldı. Geri çekilip ellerini kaldırdı. "Ben seni hep affederim. Hiç küsemem ki sana. Hatanı anladın ve pişmansın. Bu benim için yeterli" gülümsedim. Bu sefer ben sarıldım. "Teşekür ederim. İyiki varsın." Geri çekilip sırıttı. "Ben sana dayanamıyor olabilirim. Ama unutma ki sana kızma yetkisi olan birisi var." Alaz'dan bahsediyordu.

"Onu bana karşı kullanamazsın. Bu haksızlık!" Kötü kadın kahkası attı. "Ceza yavrum, ceza!" Koşarak odadan çıktı. Can havliyle yataktan çıkayım derken ayağım takıldı ve yere yapıştım. Diz kapaklarımı, dirseklerimi, ve göğüs tarafımı hissetmiyordum.

İnledim. "Ay ölüyorum komşular, yetişin!" Diye bağırdım.

Gerçekten her uvzum ağrıyordu. Yüz üstü düşmüştüm ama son anda yüzümü kurtarmıştım.

Çok şükür.

Malum yüz önemliydi. Elim kırılabilirdi ama yüzüme bir şey olsa kıyameti kopartırdım.

Kapı bodoslama açıldı. İçeriye Lâl ve kocaman olmuş gözlerle Alaz abim girdi.

Direkt panik yaptı. "Kız, ne yaptın sen?" Hızla yanıma geldi ve beni koltuk altlarımdan tutup kaldırdı. Yatağa oturtup ellerimi kontrol etmeye başladı.

"Yuh Hilâl ya! Ordan nasıl düşmeyi becerdin sen kızım?! Sakar olmayı acilen bırakmalısın." Sanki ben keyfimden sakardım.

Lâl ise kahkaha atarak yanıma geldi. "Sus ya, zaten her yerim acıyor birde seninle uğraşmayayım!" Daha çok güldü. Göz devirip önüme döndüm.

"Nerelerin acıyor" diye mırıldandı Alaz abi. "Diz kapaklarım, dirseklerim, ayaklarım, ayak ve el bileklerim. Ya kısaca her yerim işte." İlgiyle hepsine baktı.

Bir süre sonra kontrolünü bitirmişti. "Kırmayı becerememişsin. Sağ elinin bileği incinmiş. Ağrır biraz krem alırız geçirir o. 2-3 güne fullden düzelir. "

"Tamam, teşekür ederimm." Tebessüm ettim. Tam yataktan inecektim ki bileğimi tuttu. "Kuru bir teşekkürü kabul edemem. Kriterlerime ters." Deyip sırıttı. Güldüm ve yanağını öptüm. "Oldu mu?" Başını sallayıp önümden çekildi.

Banyoya gidip duş aldım. Lâl'in rafa koyduğu kremi alıp ağrıyan yerlerime sürdüm. Dişlerimi fırçaladım. Bakım kremlerimi sürdüm. Ve banyodan çıktım.

Oda da kimse yoktu. Sanırım aşağıya inmişlerdi.

Ben nasıl bakacaktım şimdi bu adamın yüzüne ya? Adamı öldürmeye kalk, sonra git hiç bir şey olmamış gibi davranmak olur muydu hiç. Hem utanıyordum da.

Sarhoştum mu desem?

Veya, tepkini merak ettim?

Tamam, saçmalamayı bırakıp ciddi bir şekilde düşüneyim desem, yine aklıma bir şey gelmiyor ve utanıyordum.

E, yani bir zahmet.

Ayol ben de haklıydım bir yerde ama. Yaptıkları az değildi. İntikam ruhu vardı bende de tabii. Hem kendisi de demişti bunu bekliyordum, yap falan diye işte. Ne olacaktı canım? O utansındı.

Bu yüzsüzlük şaka mı? ​​​​​​Sus be, bazen yüzsüz olmak gerekirdi.

Eşofman takımı giydim. Derin bir nefes aldım ve kapıyı açıp koridora çıktım.

Yavaş adımlarla aşağıya gitmeye başladım. Burası da 3 kattı ve asansör vardı. Ama ben sırf vakit geçsin diye merdivenleri kullanmaya başladım.

Zemin kata gelince ofladım. Bu merdivenlerin basamağı mı azalmıştı bana mı öyle geliyordu?

Ayağımı yere sürte sürte yemek yenen yere doğru ilerledim. Evet, ismini hâlâ bilmiyordum. Yani yemek odası denebilirdi ama saçma geliyordu.

Lâl ile Alaz yan yana oturuyor en başta her zaman ki gibi ihtiyar oturuyordu. Tam şuan kaç Hilâl.

Tam geriye adım atıyordum ki ihtiyar konuştu. "Kaçma kaçma. Gel." Ay bunun arkasında göz mü vardı? Nasıl görmüştü beni ya?

Oflayıp yürüdüm. He zaman ki yerime geçtim. Yanımda Alaz abi, onun yanında Lâl vardı. Araya iki kişi çekmiştim ve biraz da olsa uzaktı. Şuan yakınına oturamazdım.

Kafamı kaldırıp ona bakayım derken zaten bana baktığını gördüm. Korkudan bakışlarımı çekmeyi bile unutmuştum. Boş boş bakışıyoduk.

En sonunda o konuştu. "Eşek sıpası, yaşına başına bakmadan girdiğin şeylere bak! Yok bundan sonra dışarıya çıkmak falan sana. Cezalısın." Yutkundum. Cezayı takmama gerek yoktu, onu hallederdim. Sorun bana kırgın olup olmadığıydı.

Başımı eğdim. "Kırgın mısın bana? Küstük mü? Nefret mi ediyorsun artık benden?" Cevap için hiç beklemedi. "Hayır. Kırgın da değilim, küs de değilim, ve hayır senden nefret etmiyorum. Sana karşı olan duygularımda bir farklılık olmadı. Seni hâlâ seviyorum."

Ona döndüm. "İyide neden? Birisi beni öldürmeye kalksa ben o kişinin imkanı yok 5 kilometre yakınına girmezdim." Güldü. "Çünkü senin geçerli sebeplerin vardı. Hak veriyorum bunu denemene. Yerinde ben olsam şuan mezardaydın." Birde açık sözlü, bunak ihtiyar.

Göz devirdim. "Açık sözlü olmanız ne güzel beyfendi." Güldü. Alaz abim benim tarafımda gibiydi ama Lâl tehdit etmiş olmalı ki bir şey diyemiyordu. Çünkü konusunu bile açmamıştı.

Ciddileşti. "Tamam, dün olan dünde kaldı. Şuana bakın. Konu konuşmaya kapalı." Dedi ve çatalını eline aldı.

Bu adamın bize olan takıntısı bam başka seviyeydi. Bunu başkasına yapsam şuan ya hapisteydim bence.

Aç mıydım değil miydim emin değildim. Hâlâ gözüm ağrıyordu ve uykum vardı. Kafamı azıcık yaslayıp gözümü kapatayım derken kafamın bana doğru dönük olan çatala düşmesi ve hissettiğim acı ile kendime geldim.

Tuğra Koper

Hilâl ile Lâl'den hâlâ iz yoktu. İlk 1 hafta dışarda tüm şehri aratmıştık ama yoklardı. Geriye kalan tek şey, Tolga Akay'ın onları almış olmasıydı.

(Tolga'nin soy adı ile kizlarinkinin aynı olmasi olayını acıklıcam)

Şu kadar süre de Ceyda iyice kötü olmuştu. Bende hiç iyi değildim ama kızlarım için uğraşıyordum.

Alaz görevdeydi. Kızlar yetmez gibi birde onun için endişe ediyorduk. Durumumuz gerçekten kötüydü. Sağ salim gelmesini umut ederek bekliyorduk.

Dedeleri net olarak almıştı kızları. Başka ihtimal yoktu. Sınırlar da elimiz vardı ve kızlar çıkış yapmamıştı. Tüm şehri de aramıştık ve yine yoklardı. Yurda da hiç gitmemişlerdi. Başlarına bir şey gelmesine izin vermezdi o. Net almıştı.

Bugün oraya gidecektik. Şuan odamda hazırlanıyordum. Diğerleri muhtemelen aşağıda beni bekliyordu. 14 yıldır yüzünü dahi görmemiştim. Ama bugün gerekirse katliam çıkartacak yine de bırakmayacaktım.

Lâl'den.

(​​​​​Bu bölüm karışık yazasım geldi. Hem böyle olaylı bir bölümde Lâl anlatırsa mükemmel olur bence)

Garipti ama dedem manyak Hilâl'in yaptığı manyakca şeyi normal bulmuştu. DNA testine gerek yoktu! İkisi de ayrı manyaktı!

Şuan Hilâl'in çatal batırdığı yanağına yara bandı yapıştırıyordum. Nasıl becermişti hiç bir fikrim yoktu ama ondan beklenir bir davranıştı.

İki saat "ay ben okula nasıl gideceğim, ay yüzüm mahvoldu" diye kıyameti koparmıştı. Yara bandı yapıştırınca absürt duran bir şey olmayacaktı, tabii yanağının yarısını kaplayan bantlar dışında, ama çok takıyordu.

Somurtarak yere bakıyordu. Eline geçen ilk fırsatta o çatalı çöpe atacağına emindim, çünkü iki saat çatala sövmüştü.

İşim bittiğinde şaheserime bir bakış atıp tekli koltuğa kendimi attım. Gülüp çocuk gibi somurtan yüzüne baktım. Artık gün boyu ona bulaşamazdım, çünkü bu olay yüzünden full agresif olacaktı. Sinirli bir Hilâl'i kimse çekemezdi.

Alaz abim ve dedem gülmemek için kendini sıkıyordu. Dedemden bir ses çıkınca hışımla ona döndü. "Ne var! Ne gülüyorsun! Komik bir şey mi var yani!" Dedem ciddi görünmeye çalıştı ama kendini sıktığı belliydi. "Yok canım, ne güleceğim." Diye mırıldandı.

Alaz abim bunlar üstüne yüzünü avucuna alıp ovalıyor gibi yapıp güldü. Bunu gören dedem ispitçi çocuk gibi atladı. "Aha bak, o güldü. Ona kız." Deyip dikkati üzerinden dağıttı.

Hilâl sertçe ona döndü. "Güldün mü sen? Anlat da bizde gülelim!" Huysuzca ona bakmaya başladı. Alaz abim yaktın beni bakışlarıyla dedeme baktı. Sonra Hilâl'e döndü. "Yok be, gülmedim. O dikkatin dağılsın diye yaptı." Hilâl ayağa kalktı.

"Of, çok gıcıksınız! Sıkıldım artık sizden!" Dedi ve merdivenlere doğru ayağını yere vura vura gitmeye başladı. Şuan tam bir çocuk gibiydi.

Hilâl'in gitmesi ile herkes bir kahkaha saldı. "Bu kızın sakarlığı der susarım. Bir yataktan düşer, bir fizik kurallarına meydan okuyup çatala düşer, sürekli bir yerlerini sakatlayıp bir şeyler döker, düşürür. Vallahi sakarlığın başında geliyor." Dedi Alaz abim.

Bende katıldım. "Ay bu daha ne ki? Düz yolda yürüyemiyor. Sürekli ya düşüyor ya dengesini kaybediyor." Daha çok güldük.

Kapının kırılacak gibi çalınması ile herkes sustu. Alaz abimin yüzü gerilirken dedem kaşlarını çatmıştı.

Dedem bana yönelik konuştu. "Lâl, odanıza çık. Hilâl'e de söyle, sakın odadan çıkmıyorsunuz."

"Kimden bu kadar korkuyorsunuz?" Benimde kaşlarım çatılmıştı. "Korktuğumuzu kim söyledi?" İkisi de aynı şeyleri söylemişti. Dedem alay ve gururla ona bakarken Alaz abim gözlerini kaçırıp başını iki yana sallamıştı.

Ayağımı yere vurdum. "Şuan sizin dede torun ilişkilerinizi gözden geçirecek durumda değiliz beyler!" Allah aşkına, buldukları zamana bak ya!

İkisi de yeniden ciddileşti. "Lâl, odaya." Ofladım ve çıkmaya başladım.

Huysuzca kapıyı çarparak odaya girdim. Yatakta telefona bakan Hilâl kafasını kaldırıp bana baktı. "Noldu be?"

​​​​​​"Kapı alacaklı gibi çalındı. Sonra beni odama gönderdiler!" Hilâl yuh be der gibi bana baktı. "Ve sende dinledin mi? Ciddi misin sen kızım! Gerçekten ben yokken beyinsiz gibi oluyorsun!" Kaşlarımı çattım. "Ben sen miyim! Tehlikeli bir andı ve gerekeni yaptım!"

Gözlerini devirdi. "Neyse tamam, dinlerim ben şimdi." Dedi ve kapıyı hafif araladı. Kapıyı açtığı gibi bağırış sesleri geldi. "Kızlar nerede dedim!" Ay bu ses tanıdık gibiydi sanki. Hem, kızlar dediği kişiler kimdi? Bizsek ağlarım.

"Yok burda kız falan Koper! Ne zırvalıyorsun!" Dedemin sesini duymam ve Koper denmesi ile biraz ürkmüştüm. Koper demek, biyolojikler demekti. Bu da bizim için bir kriz daha demekti.

"İnanmamı mı bekledin! Yıllardır bırakmadın şimdi mi bırakacaksın! Yeme beni!" Daha alaylı bir ses duydum. "Canım sıkıldı, ben onların yalakası mıyım dedim bıraktım. Olamaz mı?" Bu dede bey aynı Hilâl'di. Huyları gerçekten tıpa tıp aynıydı. Hem onunda gözleri bal rengindeydi. Göz renkleri de aynıydı. Hilâl'in kime çektiği belli oluyordu.

"Yeter!" Diye bir kadın sesi duydum. Ceyda hanımdı. Gerçekten çok şiddetli bağırmıştı. Bundan sonrası kısık bir sese dönmüştü. Uğultu gibi geliyordu ve ne dedikleri pek anlaşılmıyordu. Hilâl mırıldandı. "Bizim film bitti. Bundan sonrasını ücretle izleyeceğiz. Yani, ajana dönüşerek." Sinsice sırıttı ve kapıyı yavaşça açıp odadan çıktı. "Gelicek misin?" Ofladım ve elimi alnıma vurup odadan çıktım. Gitmeden de duramıyordum ki!

Yavaşça merdiven korkuluklarına yaslandı. Ben aşağıdan görünmeyecek şekilde duruyordum. Çünkü korku başa belaydı.

Tam dinlemeye başlayacaktık ki başka bir tanıdık sesin "Hilâl!" Diye bağırışına kadar.

Hilâl'den

(Lâl'den yazacaktım ama hilâl'den dahs rahst anlatirim diye dusundum ki öyle. Daha sonra Lâl'e zmaan veririz ama suan sahne Hilâl'inn)

Sıçmıştım. Suanki durumumu özetleyen en iyi kelimeydi.

O bağırıştan sonra herkes yukarıya bakmıştı. Şuan Alaz abimi görememiştim, ama Koper ailesi ve dedem bana bakıyordu.

Ya of ya, yok edin beni.

Tuğra bey adamlarına bakıp beni göstermesi ile buraya doğru gelmeye başladılar.

Say kızım!

Seçenek bir! Teslim olup sonraya bırakmak!

Seçenek iki! Şuan üçüncü kattan kendini aşağı atmak!

Üçüncü ve en makul seçenek! Ayağını götüne vura vura kaç!

Dördüncü ve sonuncu seçenek! Açıklama yapmak!

Be üçüncüyü seçiyordum. Çünkü tam benlikti.

Hızla Lâl'e ilerleyip kulağına eğildim. "Saklan. Sakın yakalanma ve bizim odanın camından görünen bahçeye astım ilacımı at." Dedim ve ayağımı esnetip merdivenlere ilerledim. Lâl'i görmelerini engelledim.

Önümde 5 tane duvar gibi adam duruyordu. Masumca sırıttım. "Kime baktınız ya?" Adamlar direkt kendine gelip bana ilerlediler.

Derin bir nefes al. Ve, başla!

Adamlara doğru ilerleyip teslim oluyor gibi yaptım. Teslim oldum sanıp rahata bırakmışlardı ki tam tutacakken içimden mehter marşı açıp tabana kuvvet diye bağırdım. Ve topuklamaya başladım.

Flash olabilirdim şuan. Zaten hızlıydım, birde korku ve stres birleşince ortaya mükemmel bir şey çıkıyordu.

Zemin kata, yani onların olduğu kata geldiğimde nefes nefese bir baş selamı verdim. "Adamları yormayayım dedim ya, beni de taşıyarak yürümek zor olur şimdi. Burda bırakıyorum." Ay, tabiki de yalandı. Sadece zorluk çıkmasın diye bir süstü.

Anında üstüme adam salınınca sağa gidiyor gibi yapıp bri anda sol yaptım ve bahçeye çıkan kapıya doğru koşmaya başladım.

Yaşadığım adrenalin son seviyedeydi. Hatta o kadar yüksekti ki idrar kesemin ağırlığını hissediyordum.

Lâl benim oradan geçtiğimi görünce hemen ilacı attı ve içeri girip camı kapattı. Üstüne de perdeyi çekti. Bir Lâl'in yaptığı işlere bak bir benim.

Makarna gibi esneyip durmadan ilacı aldım ve duvara doğru koşmaya başladım. Maskeli bir adam vardı ama kimdi seçememiştim. Gerçi, nasıl seçecektim ki?

Duvardan eğilip bana el uzatınca diret o ele doğru atladım. İki eliyle tuttu ve yukarıya çekip ben kucağındayken koşmaya başladı.

Lan dur bir dakika, ben tanımadığım birisinin kucağına atlamıştım! Hemde bu kişi şuan bayağı koşuyordu!

Abi durdur lan durdur.

"Ay imdaaatt! Kaçırılıyorum!" Hemen ağzımı kapattı. "Benim, Alaz! Sus!" Ay sesi cidden oydu. Usluca durdum ve bir kolumu boynuna attım.

Bir kapıyı açtı. İçeriye beni bırakıp hızlıca kendisi de diğer tarafa geçti. Bir kaç saniye sonra araba ağır bir ses çıkartarak hareket etti.

"Salaklığın ilk defa işe yaradı!" Bir şey diyemeyecektim çünkü bu Alaz değilde başkası olsa şuanda böbreklerim satılıyor bile olabilirdi.

Büyük şanstı.

"Kızım, sen mal mısın ya?! Tanımadığn, maskeli birisinin kucağına atlamak nedir! Ya ben olmasaydım!" Sessizce mırıldandım. "Ama sensin" ofladı ve daha sert gaza bastı.

"Hem, neden çıktın sen odadan? Nasıl yakalandın?" Nefesim darlamıştı. Elimdeki ilacı ağzıma tuttum ve sıktım.

Anında araba sağa çekildi. "Benim yüzümden mi oldu? Darladım diye mi? Özür dilerim birtanem, üzülme sen." Endişeyle bana bakıyordu.

Gülümsedim. "Ay yok senin yüzünden değil, hem haklısın. Çok koştum ya, ondan oldu. Gerçekten senlik değil. Üzülmedim merak etme." Gülümsememle birazda olsa rahatladı ve tekrar arabayı çalıştırdı.

Bende sorusunu cevapladım. "Ya dinleyeyim derken yaklaştım biraz. O ara birisi gördü, hangisi tam anlayamadım. Hilâl diye bir bağırdı, beş ev ötesi duymuştur. Sonra ben salak adamlarını bir güzel kekledim ve tabana kuvvet kaçtım." Bu sırada hâlâ arkada açık kalan mehter marşını kapattım. Şuan biraz iyi gibiydi ortam.

Alayla konuştu. "Böyle bir aptallık edeceğini tahmin ettiğim için hazırda bekliyordum. Senin yüzünden avcı maskesi taktım Hilâl!" Dikkat etmemiştim. Yüzüne baktım. Cidden kürklü falan bir maske takmıştı. Anında kahkahayı saldım. "Ay tipe bak!"

Dişlerinin arasından konuştu. "Gülme! Ne yapabilirdim o an sence?" Gülmemi durdurmaya çalışarak elimi dudağıma bastırdım. "Tamam ya, sustum."

"Lâl'i gördüler mi?" Camdan dışarı bakmaya başladım. "Hayır. Yani ben kaçmadan önce saklan falan demiştim ve benle beraberken görmemiştiler. Umarım yakalamamışlardır." İç çekti. "Sanmıyorum. Hem ihtiyar daha fazlasına izin vermez hem Lâl kendini iyi saklar. Geçen hafta silah zoru ile oynattığınız saklambaçtan tecrübeliyim."

Güldüm. Evet saklambaç oynamıştık ve iki saat lâl'i bulamamıştı. Ben 10 dakikada bulunurken Lâl şakasız bir saat bulunmamıştı. Hatta onu da biz bulmamıştık, kendisi sıkılıp çıkmıştı.

Yaklaşık 30 dakika sonra büyükte küçükte sayılmayacak bir evin bulunduğu bir yerdeydik. Tek bir tane ve vardı. Nerde olduğumuzu bilmiyordum. Bu evin ne olduğunu da. Ama sormuyordum da. Çünkü ona güveniyordum.

"Hoşgeldin, evime." Evim mi demişti o? İyide evi ailesinin olduğu yer değil miydi?

"Evin o villa değil mi?" "Hayır. Orasını da evim olarak görüyorum tabii, ama burası sadece benim bildiğim bir yer. Birde artık sen biliyorsun. Lâl'i alırsak inşallah birde Lâl bilecek. O kadar." Ay erirdim ben buna ama! Sadece kendi bildiği özel evine bizi de almıştı. Hem bunu ailesi bile bilmiyordu! Ay, Allah'ım ben bu adamı sevmeyim de napayım.

Gülümseyip yanağını öptüm. "Teşekürler. Bize değer verdiğin için." O da gülümsedi. "Ne demek prenses." Yüzümü avuçları arasına alıp alnımı öptü. Saçımı karıştırıp geri çekildi. "Hadi kalk hava soğuk, üşümeden gir içeri." Ay beni de düşünürmüş!

Heyecanla arabadan indim ve eve doğru yürümeye başladım. Omzuma bir şey bırakılması ile kafamı kaldırdım. Üstüme montunu vermişti. Gülümsedim. "Teşekkür ederimm." Yanağıma makas attı.

Kapıya geldiğimizde anahtar çıkardı. Kapının kilidini açtı. Kapının açılması ile ikimizde aceleyle eve girdik. Hava gerçekten çok soğuktu.

Kapıyı kapatıp bir kez kilitledi. Anahtarı anahtarlığa koydu. "Şu battaniyeye falan da sarıl, ben şömineyi yakayım. Isınsın ev." Gülümseyip montunu ona taktım ve koltukta duran battaniyeyi etrafıma sarıp koltuğa oturdum.

Bir süre sonra ev yavaşça ısınmaya başlamıştı. Koltukta oturup telefonuyla bir şeyler yapıyordu. Bir süre sonra konuştu.

"Dedemle konuştum şimdi, Lâl ondaymış. Çok zorlamışlar ama uğraşa uğraşa göndermiş. Nerde olduğumuzu soruyor, Lâl bizimle gelmesi gerekiyormuş. Onun evi artık açık hedefmiş. Düzene sokunca geri alırmış sizi." Son cümleyi alayla söylemişti. "Her neyse. Yarın sen evde kalabilir misin bir kaç saat? Korkmazsın değil mi? Lâl'i getireceğim."

Başımı iki yana salladım. "Yok yok, korkmam. Lâl sağ salim gelsin de bir, gerisi önemli değil." Başını salladı.

Biraz film izledik. 1-2 saat geçti. Uykum gelmişti. Bulanık hava ve ilaç uykumu getirmişti.

"Abi, benim uykum geldi. Nerede yatacağım?" Gözüm kapalı sormuştum. Bir kaç saniye ses gelmeyince gözlerimi açtım. "Abi?" Şok olmuş ama mutlu bir şekilde bana bakıyordu. "Noldu ya, ne öyle bakıyorsun?"

Ayağa kalkıp yanıma geldi. "Bir daha söyle bakayım." Boş boş gözlerine baktım. Konuştuklarımı gözden geçirdim.

Lan, dışımdan abi demiştim!

Utanarak başımı eğdim. Yüzümü avuçları içine aldı. "Oy, prensesim benim!" Alnımı öptü. Gıdıklayınca kahkahalar attım.

Biraz vakit geçirdik. Durup dururken tekrar etmemi istiyordu. E, bende kıramıyordum tabii.

En sonunda bana kalacağım odayı göstermişti. İyi uykular dilemiş ve odadan çıkmıştı.

İyi miydim? Evet ama yarımdım. Lâl'den ilk defa uzak kalıyordum. Ve bu beni yarım hissettiriyordu.

Bu ortama birde Lâl girince hayatım tamamlanacakti.

BİTİSSSSS

Nasılll??

Cok uykum var, uzgunum bu sefer konusamicam. Sonra duzneleme yapar yaxarim bsieyekr belki.

Öpüldünüz babaysss

​​​​​​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%