Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@zeyzek

"Hilâl." Derinlerden gelen sesle diğer tarafa döndüm. "Abicim, ben gidiyorum uyan bi hadi." Abi? Alaz mıymış?

Gözümü hafifçe açıp döndüm. Gülümsedi. "Günaydın prenses." Gözümü avuşturken konuştum. "Günaydın."

"Ben Lâl'i almaya gidiyorum, telefonun yanında olsun, aradığımda açılacak o telefon tamam mı? Bir şey olursa direkt ara. Mutfakta kahvaltı hazırladım, onları da güzelce ye. Biz 1-1,5 saat içerisinde geliriz." Ay kahvaltı da mı hazırlarmış? Yerim.

"Tamam. Sağol canım." Beklentiyle bana bakınca güldüm. "Sağol abi." Güldü ve yanağımı öptü. Sonra yanağıma makas atıp kapıya ilerledi. "Görüşürüz fıstık." Fıstık nedur abi? Nerde kaldın sen? Ama tabiki bunları söylemedin. "Görüşürüzz." Dedim sevecenlikle.

Yahu ben daha yeni uyanmıştım, ne konuştuğumuzun %50'si silinmişti bile. Nasıl bir şirinlik yapabilirdim?

Bir süre yerle bakıştıktan sonra kalktım ve popomu kaşıya kaşıya banyoya ilerledim. Tabii burası o evler gibi değildi. Herkesin ortak kullandığı banyo vardı yani.

Duş aldım. Dişlerimi fırçaladım. Canım kremlerim olmadığı için boşluk hissindeydim. Her duştan sonra sürdüğüm şeyleri sürmediğim için bi eksiklik hissi vardı içimde.

Odama gidip üstüme dolapta bulduğum şeylerden taktım. Mükemmel (!) bir kombin olmuştu.

Muhtemelen bunları Alaz abim aceleyle almıştı. Çünkü düzgün pek bir şey yoktu.

Önemli de değildi. Düşünmesi yeterdi.

Ahşap bir evdi. Bence çok güzel bir havası vardı. Çok hoşuma gidiyordu. Özellikle merdivenleri iner çıkarken çıkan ses güzel bir melodi gibi geliyordu.

Keyifle merdivenleri indim.

E tabii çıplak ayakla pek ses çıkmıyordu. Bu yüzden hiç terlik giymeyen ben full terlikle geziyordum.

Mutfağa doğru ilerledim. Masanın üstünde gördüğüm yemeklerle sırıttım.

Şımartıyordu beni.

Masaya oturdum ve telefonumu açtım. Şarjı azdı. Yemekten sonra takarım diye düşündüm ve kapatıp yemeğime gömüldüm.

Doymuştum. Masayı toplayıp bulaşıkları yıkadım ve tüm dolapları açarak yerlerini buldum. Hepsini yerlerine dizdim ve masayı bezle sildim.

Yetişin a doslar, ben iş yaptım!

Telefonumu salonda bulduğum şarj aleti ile prize taktım. Koltuğa oturdum ve kumandayı elime aldım. O sırada sehpadaki not dikkatimi çekti. Aldım ve okumaya başladım.

'Şöminenin kapağını açayım deme, bir yerini tutturursun sen kesin'

Yazıyordu. İnsanlara verdiğim izlenimlere bakar mısınız ya!

Kağıdı elimle ezdim. Sonra ise şömineye ilerledim. Tehlikeli bir görev olacaktı. Haklıydılar yani bir şey diyemezdim, benden beklenirdi yanlışlıkla evi yakmak falan.

Kapağı hafifçe açtım. Yüzüme ağır bir sıcaklık vurmuştu. Gözümü kıstım ve kağıdı içeriye attım. Sonra anında kapağı kapattım. Görev tamamdı, çok şükür.

"Hahayt, daha siz tanımıyorsunuz beni ya! Sanki ev yanacak, hah! Salak sandılar beni sanırım!" Kendi kendime konuşurken arkadan bir cızırtı duydum. Anında arkama döndüm. Halının ucunda ki turuncumsu parlak şeyi görmem ile gözlerim fal taşı görmüş gibi açıldı.

"Ananı sikeyim, ev yanıyor!" Anında mutfağa koşup elime geçen ilk şeyle su doldurdum. Dökmemeye çalışarak hızlıca oraya geldim. Lop diye tüm suyu üstüne boşalttım.

Hafif bir cıs sesi gelmişti. Sönmüştü. Yani, umarım.

Ofladım ve kendimi koltuğa attım. "Şaka gibi ya, bir şeyim bile düzgün gitmiyor!"

Lâl'den

Dedemle her şeyi konuşmuştuk. Birazdan abim beni almaya gelecekti. Hazırdım ve şuan sanki gizli bir görevde gibi camdan dışarı bakıyordum.

Gizli değil ya sanki, ay sus ya.

Aklım Hilâl'deydi. Dedem, abimin onu aldığını ve güvenli bir yere götürdüğünü söylemişti. Kendi gözümle görmeden içim rahat etmeyecekti. Ama dedikleriyle kendimi motive ediyordum.

Heyecanlıydım. Son zamanlarda hayatımın adrenalin limitini zorluyordum.

1 ay diye geçirdim içimden. Her şey 1 ayda olmuştu. Bir ay önce okula gidip gelip, hiç bir şey yapmazken, şimdiki hayatımızda görmediğimiz olay kalmamıştı.

Neyseki yarı yıl tatiline girmiştik. 2 hafta okul yoktu. 2 haftada her şeyi düzene sokup halledersek mükemmel olurdu.

Yıl başında, 2024 bize uğur ve mutluluk getir diye manifest yapmıştım. Sanırım biraz tutmamıştı. Bence bir daha manifest yapmamalıyım.

"Geldi seninki." Dedemin seslenmesi ile anında kafamı kaldırdım. Heyecanla sırıttım. "Bakıyorum da gidiyorsun diye pek mutlusun. Sevmedin sanırım beni." Güldüm ve ona doğru gidip sarıldım. Oda kollarını bana sardı.

"Geri geleceksiniz ha, unutmayın. Ufak bir ara sadece. O cadı Hilâl'e de söyle, dönünce onu bir yarışa falan yazdıralım. Maşallah flash gibi." Güldüm. Geri çekildim. "Sevmez öyle seyleri. Ama sorarım." Gülümsedi ve sehpaya bıraktığım telefonumu bana uzattı. "Hadi manyak ailen gelmeden git. Her gün rutin yaptılar malum." Güldüm. Yanağına öpücük kondurdum ve kapıdan çıktım. Arkamı dönüp el salladım. "Görüşürüz dede." Gülümsedi. "Görüşürüz güzellik."

Heyecanla yürümeye başladım. Duvarın ardında siyah bir araba vardı. Alaz abimde arabanın yanındaydı. Beni görünce gülümsedi. Bende ona gülümsedim.

Hilâl yoktu sanırım. Yoksa şuan tepeme düşmüştü bile.

Duvara gelince aşağı eğildi ve ellerini uzattı. Ellerini tutup ayağımı duvara koydum. Orda da tutundum. O da beni direkt kucağına aldı ve çıkardı. "Naber kız?" Ben direkt kafamı omzuna koyup ona sarıldım. Güldü. "Bende iyiyim."

Ben kucağındayken yürümeye başladı. Arabanın kapısını açıp beni koltuğa bıraktı. Dolanıp o da sürücü koltuğuna geçti.

"Bişey olmadı değil mi dünden sonra?" Kafamı hayır anlamında salladım. Kimse gelmemişti. Ama dedem tedbir olsun diye gönderiyordu beni.

Telefonumu açıp Hilâl'e yazdım.

 

 

 

 

 

 

Siz: Hilâl ölmedin dimi? Yaşıyorsun yani?

Bir kaç dakika sonra cevap geldi.

Hilâl'im: Ya evi yakıyordum az daha! Çok korkunçtu! Alaz abi not bırakmış şömineyi açma diye, bende ibret olsun diye kağıdı yakacaktım, halıya sıçramış!

Gözlerim dehşetle açıldı

 

 

 

 

 

 

Siz: Manyak kız! O beceriyle nasıl öyle bir şeye kalkışırsın ya?!

Görüldü attı. Bir kaç dakika sonra da çevrimdışı oldu. Kesin bir şey dökmüştü. Yoksa görüldü bırakmaktan nefret eden birisiydi.

Bildirim sesiyle telefonu geri açtım.

Hilâl'im: Off, bilmiyorum. Neyse. Siz geliyor musunuz? Yakın mısınız?

 

 

 

 

 

 

Siz: Yola çıktık ama yakın mıyız bilmiyorum.

Hilâl'im: taam bekliyorum.

Yazacak bir şey bulamayıp mesajını beğendim. Tekrar yazıyor oldu.

Hilâl'im: çabuk gelin. Sıkıldım. Ve biraz daha tek kalırsam evi yıkacağım.

Güldüm. Yapardı.

 

 

 

 

 

Siz: dayan biraz. Yerinden kıpırdama hiç.

Midemin bulanması ile telefonu kapatıp başımı cama yasladım. Kısa süre sonra uykuya daldım.

.

.

.

Dürtülmemle gözlerimi açtım. "Lâl, uyan hadi abicim. Geldik."

Esnedim. Yahu ben direkt nasıl kalkayım be!

Hareket edemeyip öylece oturduğumu görünce bir süre bekledi. En sonunda kollarını bacağım ve kollarımdan geçirerek kucağına aldı. "İyi tamam, uyu." Bunu bekliyor olduğum için anında gözlerimi kapatıp uyku pozisyonuna geçtim.

Kapı çalma sesi geldi. Muhtemelen kucağında ben olduğum için anahtarı kullanamıyordu.

Bir kaç ses daha duydum ama uyuya kalmıştım bile.

Hilâl'den

Kapı sert bir şekilde çalınınca irkilerek kafamı telefondan kaldırdım. Duvarın kenarında duran levyeyi elime alıp sessizce kapıya ilerledim. "Kim o?" Diye seslendim.

"Benim Alaz." Ay sonunda gelmişlerdi. İlk defa bu kadar süre tek başıma kalmıştım. Lâl her zaman yanımda olmuştu ve ilk defa ayrı kalmıştık. Delirmek üzereydim yalnızlıktan.

Levyeyi indirip kapıyı açtım. Abim önce levyeye sonra bana baktı. "Ne yapıyorsun kız sen evde?" Kahkaha attım. "Ya hoşuma gitmeyen, simetrik olmayan tahtalar vardı. Gözüme çok battığı için biraz el atayım dedim." Dehşetle bana bakıp hızla eve girdi. Etrafı kontrol ettikten sonra derin bir nefes aldığı görmüştüm. "Aman ne komik." Diye huysuzca mırıldandı. Güldüm. O sırada battaniyeyi Lâl'e sarıyordum. Üşümesindi.

Gerçi ev sıcaktı ama dışardan yeni gelmişti. Üşüyebilirdi. Özelikle uyurken huyu var gibi hasta oluyordu hava soğukken. O yüzden uyurken daha dikkatli olmalıydı.

Ben battaniyeyi sarınca abim üst kata çıkmaya başladı. Benim hemen yanımda ki odaya geçti ve Lâl'i orada ki yatağa yatırdı. Alnına bir öpücük bıraktı ve bana döndü. "Yedin mi yemeğini?"

Başımı salladım. "Yedim, eline sağlık valla. Teşekür ederim." Gülümsedi ve yanımdan geçerken yanağıma makas attı. Odadan çıktı. Bende arkasından çıktım ve kapıyı kapattım.

Aşağı indik. Koltuğa geçip yanını işaret etti. Gidip oraya oturdum. Derin bir nefes aldı ve duraksayıp konuşmaya başladı.

"Sonsuza dek böyle saklanamayız. Biliyorsun, beni görevde sanıyorlar. Daha yeni başladığım için çok uzun görevler gelmiyor. Yani 1 ayı geçerse şüphelenebilirler. Zaten iznim de 2 ay. Yani bir plan kurmalıyız. Siz, orada zarar görüyorsunuz. Sizi onlara bırakamam. Dedem de şuan şüpheli durumunda zaten. Oraya da gidemezsiniz. Ben burada saklarım sizi, ama okulunuz başlayınca çok uzak kalacak buraya. Gidip gelmeniz neredeyse imkansız. Ben bırakırım, ama iznim bitince bırakamam. Off, kafam çok karışık Hilâl." Elleriyle yüzünü ovuşturdu.

Ellerini tuttum. "Abi, evet zor bir durumdayız, hemde çok. Ve okul açılınca, senin de iznin bitince her şey karman çorman olacak. Ama bunları sadece senin üstlenmeni istemiyorum. Biz bu yola üçümüz çıktık. Bizle de paylaş, kendini sıkma. Bir seçenek illaki vardır. Yoksa da yaratırız." Yatıştırıcı bir şekilde gülümsedim.

Gülümsedi. "Bak sen bak, büyümüşte akıl veriyor." Güldüm. Telefonuma bildirim gelince kalktım ve telefonumu aldım. Bildirime baktım.

Egemen: Hilâl, nasılsın?

Yutkundum. Telefonu göstermeyim derken abimin çatık kaşlarla bildirime baktığını gördüm. Daha sert yutkundum.

"Kim bu lavuk?" Şu ana kadar duyduğum en sert sesiydi. Daha önce hiç sert konuşmamış veya davranmamıştı. Ama şuan görecektim sanırım.

"Hiiç, öyle bir arkadaş işte. Okuldan falan. Genelde ödev sorar ondan yazmıştır." Kaşları daha da çatıldı. "Sorsun bakalım."

Egemen, lütfen ters bir şey yazma kardeşim. Şuan hiç sırası değil.

 

 

 

 

 

Siz: İyiyim Egemen, sen nasılsın?

Anında gördü ve yazıyor oldu. Egemen, yapma kardeşim. Lütfen.

Egemen: bende iyi. Bir ara buluşalım diyoruz sınıfça. Gelmek ister misin sende?

Yutkundum. ​​​​​​

 

 

 

 

 

Siz: Olur da, grupta hiç görmedim konuşulduğunu. Yüz yüze mi ayarladınız?

​​​​​Egemen: yok ya, Poyraz'la az önce konuştuk. Soralım bir sınıftakilere dedik. Sınıf grubuna yazınca çok bildirim oluyor, sıkıcı. Ondan özelden yazıyoruz herkese.

 

 

 

 

 

Sis: ben size birazdan haber vereyim, olur mu?

Egemen: tabiki.

Mesajını beğendim ve uygulamadan çıktım. Melül melül abima döndüm. "Abii," diye masumca konuştum. Başını hayır anlamında salladı. "İmkanı yok, Hilâl. Saçmalama. Daha başımız da ki belayı atamadık. Hem, o lavuklar grubuyla göndermem sizi. Kız kıza olsanız, hadi neyse. Ama yani. Olmaz, olamaz."

Anında yüzüm güldü. Yanaklarını sıktım. "Ayy, abimiz bizi kıskanmış mıı? Yerim ben onu!" Yanaklarını sıkmaya devam ettim. Ellerimi tutup yüzünü kurtardı. Çocuk gibi huysuzlandı. "Neyse ne, yakalanma tehlikeniz var. Olmaz." Bende ciddileştim.

"Ama bak, görseler bile senin bizimle olma ihtimalin sıfırlanır, ve görevden geç geldi gibi olsan da senden şüphelenmezler." Düşünür gibi oldu. "Yakalanırsanız ne olacak?" Anında bir şeyler düşündüm. "Kaçarız. Lâl'i bırakmam, imkanı yok biliyorsun. Ben kendimi her türlü kurtarırım zaten. Lütfen abi, bak nolurr. Sınıfça olan şeyleri çok seviyorumm." Çocuk gibi alttan alttan göz kırpıştırdım.

En sonunda dayanamayıp ofladı. "Tamam, çok geç kalmayın ama." Sevinçle yerimde hopladım. Yanaklarını öptüm. "Canım abim ya! Teşekkür ederimm!" Güldü.

Telefonu açıp mesaj yazmaya başladım.

 

 

 

Siz: geliyorum benn. Ne zaman, saat kaçta, nerede buluşacağız?

Sanki dm'mizdeyiz (of sey oldu biraz tabii) gibi anında görüldü oldu.

Egemen: oh, iyi. Sevindim. Yarın buluşalım diyoruz. Daha çok vakit geçirmek için 13:00 gibi buluşuruz. Yer olarak ise **** parkında buluşuruz. Hava durumuna baktık önceki günlere göre iyi hava. Üşürsek veya sıkılırsak geçeriz ordan bir yerelere. Lâl'e sen söylersin değil mi?

 

 

 

Siz: söylerim. Tamam o zaman, yarın görüşürüzz.

Egemen: görüşelimm.

Mesajımı da beğendi. O beğenince bende onunkini beğendim. Uygulamadan çıktım.

Sosyal medyada gezerken merdivenden ses gelmesi ile oraya baktım. Lâl uykulu gözlerle aşağı iniyordu.

Abim filmini izlemeye devam etti. Lâl de gelip yanıma oturdu. Direkt söze girdim.

"Lâl, Egemen yazdı az önce. Diyor ki, sınıfça buluşalım. Ben tamam dedim. Gideriz değil mi?" Lâl kaşlarını çatıp bana baktı. "Saçmalama Hilâl! Yakalanıcaz diye dağ evine geliyoruz, sen gezmeye gidelim diyorsun!" Abim atladı. "Konuş kız! Bu Hilâl gerçekten manyak, bari sen akıllısın." Onlara göz devirdim. "Aman be, siz ne anlarsınız eğlence, aksiyondan. Tamam gelme sen, ben gidicem." "Gelmem zaten!" Ofladım.

"Tek başına ne yapacaksın orada Hilâl? Gitme bari." Göz devirdim. "Saçmalama abi. Ne tek başınası hem, sınıfın yarısı gelir oraya zaten. Bir sürü insan olacak. Tamam, reddedemem Lâl olmadan kötü hissediyorum ama geleceğim dedim bir kere, nasıl çevireyim geri?" Ofladı. Canı, yakalanmam ihtimaline sıkılıyordu, ama bir sebebi de lavuk dediği arkadaşlarımdı.

"Mükemmel ortamımızı üzülerek bırakıp, yukarıda düzgün bir şey var mı diye bakmaya çıkıyorum." Deyip çıkacakken abim seslendi. "Giy ordan şapka, peruk falan. Düzgün bir şey yok çünkü. Almaya çıkacağız mecbur."

Bıkkınca merdivenlere baktım.

Peruk vardı ama iki tane düzgün kıyafet yoktu. Şaka gibi!

BİTİSSSSS

Nasılll?

Bölüm geç geldi, ozur diliyorum. Ksuura bakmayın.

Malum okullwr acildi o yuxden boyle gelei bölüm.

Daha seri atabilir miyim, bilmiyorum. Cubku haftanın 7 gunu dersim var benim.

Ama pazar gunleri gelir diye düşünüyorum. Onu disinda hafta ifi de gelebilir arada.

Bayss

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%