Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@zeyzek

Hİlâl'den

Üstümden tır geçmiş gibi hissettiğim bir sabaha gözlerimi açtım. Esnedim ve kemiklerimi kütlettim.

Yatakta oturur pozisyona geldim ve telefonumu elime aldım. Mesaj yoktu. En son abimle konuşmuş sonra direkt yatmıştım.

Ofladım ve telefonu yanıma fırlattım. Başım çatlıyordu. İlaçlarımı içip direkt ağrı kesici içecektim.

Sallana sallana banyoya gittim. Buz gibi bir duş aldım. Dişlerimi fırçaladım. Odama geldim ve üstümü giyinip saçıma havlu sardım. Acıkmıştım. Abimde yoktu. Yalnızlıktan delirirdim ben burada yahu!

Oflaya puflaya aşağı indim. Mutfağa gittim ve poşetten ilaçlarımı alıp içtim. Baş ağrım içinde ağrı kesici içtim. Yaşlı nineler gibi bilmem kaç tane ilaç kullanıyordum. Hemde gencecik yaşımda!

Dolaba ilerledim ve kaşar ile sucuk çıkardım. Mecburen tost yapacaktık artık.

Makineyi ve ekmeği de çıkardım. Ekmeği hazırlayıp makineyi çalıştırdım. Ekmekleri dizip yapmaya başladım.

Tostlarım hazır olduğunda tabağa koyup dolaptan meyve suyu aldım. Masaya gittim.

Akşama da makarna yapardım işte. Ne yapayım, bu becerilerle düzgün menü yapacak hâlim yoktu.

Telefondan asmr izlerken kahvaltımı yapmaya başladım.

Koper'lerin ev

Kaan Lâl'in odasına tekrar gidecekti. Hem kahvaltı götürüp hem konuşmayı deneyecekti.

Lâl ise kötü bir kabus görmüştü ve psikolojisi yerlerdeydi. Sürekli uyanıp durmuştu ve her uyuyumasında birbirinden kötü kabus görüyordu. O kadar etkilenmişti ki hayaletler (insan olarak. Nasıl dendiğini unuttum) görmeye başlamıştı. Hem bir yerde zorla tutulmak onu gerçekten etkiliyordu.

Kapının çalınıp girmesi ile hiç kıpırdamadı bile. Dünkü pozisyonunda durmaya devam etti. Gelenin kim olduğuna bakmadı bile.

"Lâl, iyi misin abicim?" Sesinden Kaan olduğunu anlamıştı. Ama yine kafasını kaldırmadı.

Kaan tepsiyi masaya bıraktı ve kapıyı kapatıp Lâl'e doğru ilerledi. Rahatsız olur diye temkinli bir şekilde yürüyordu.

"Biraz hava almak ister misin? Dünden beri hiç çıkmıyorsun." Lâl yavaşça kafasını kaldırdı. Burnunu çekti ve yaşlı gözlerini kırpıştırdı. Başını hayır anlamında salladı.

"Peki, camını açmamı ister misin? Hava gelir biraz. Rahatlarsın." Lâl bu sefer birşey demedi. Kaan bunu tamam olarak anlayıp camı açtı.

"Konuşmak ister misin? İçini döküp rahatlayabilirsin." Lâl kafasını geri gömdü. Hiç bir şey istemiyordu. Hilâl'i istiyordu, ama buraya girmesini de istemiyordu. Kötü bir durumdaydı.

Kaan istemediğini anladı. Fakat bu sefer kolay kolay gitmeyecekti. Lâl kötüydü, müdahale edilmezse daha kötü olacaktı.

"Konuşmamız gerek Lâl. Anlat bana güzelim. Söz sana, tarafsız olacağım." Umurunda mı sanıyordu hangi tarafta olduğu? Lâl onlarla konuşmak istemiyordu.

Kafasını kaldırdı ve tepsiye baktı. Acıkmıştı. Ama o çıkmadan yiyemezdi. Öyle rahat edemiyordu.

Kaan Lâl'in tepsiye bakışlarını görünce kalktı ve tepsiyi yanına getirdi. "Ye bakalım. Karnını doyur, sonra konuşalım."

Bu sefer ona öyle bakmaya başlayınca Kaan utandığını anladı. "Tamam, ben boş tepsiyi götüreyim. Biraz da bekleyeyim. O arada ye. Ama gelince konuşuruz tamam mı?" Lâl bir şey yapmadı. Çıkmasını istiyor, ama konuşmak da istemiyordu.

Kaan akşam Alaz abisinin getirdiği tepsiyi aldı ve odadan çıktı. Lâl de oturur pozisyona geldi. Çatalı aldı ve zorunluluktan yemek yemeye başladı.

Bir kaç lokmadan sonrası midesini bulandırmıştı. Çatalı tepsiye koydu ve yatağa uzanıp yorganı üzerine çekti. Uyumak istiyordu. Gözlerini kapatıp ikinci yastığa sarıldı. Kısa süre sonra uykuya dalmıştı.

Kaan 30 dakika sonra odaya girdi. Lâl'e baktığında uyuduğunu gördü. Tabağını da bitirmemişti. Hatta çok az yemişti. Kaan iç çekti ve yanına gidip yatağa oturdu.

Lâl terlemişti. Yine kabus görüyordu. Ağzını oynatıp bir şeyler yapıyor ve kaşlarını çatıyordu. Kaan durumu fark edince uyandırmaya çalıştı. "Lâl, uyan güzelim. Kabus görüyorsun. Lâl? Aç gözlerini abim!"

Lâl bir anda sıçrayarak uyandı. Yanına baktığında Kaan'ı görmesiyle ondan uzaklaştı. Kaan ise onun durumunu anlayıp zaman tanımaya karar verdi. "Dinlen sen o zaman. Bende gideyim. Sonra tekrar geleyim." Kaan tepsiyi alıp odadan çıktı ve mutfağa gitti. Oradan da ailesinin yanına gitti.

Herkes merakla ona bakıyordu. Özellikle annesi en ufak bir gelişmeye muhtaçtı.

İç çekip sandalyeye oturdu Kaan. "Konuşmuyor. Dünkü yemeğini yemiş, ama kahvaltıyı çok az yedi. Sürekli kabus görüyor anladığım kadarıyla. Ben gittiğimde de kabustan uyandı. Uykulu gibiydi, gece boyu böyle geçmiş sanırım." Ceyda dertle elini başına koyarken Tuğra düşünceli bir şekilde bakmaya başladı.

İkisi de kızları için kahroluyordu ama Lâl çok içine kapanıktı. Bağırıp çağırsa rahatlayacaklardı ama böyle susunca korkuyorlardı. Hem dünkü kalp olayı yüzünden hastaneye gitmeleri gerekti. Ama Lâl'i nasıl çıkartacaklardı?

Alaz Lâl ile konuşmak için ayaklandı. "Ben bir gideyim. Kabus görmesi kötü olur. Uyanık kalsa daha az etkilenir." Kimse bir şey demeyince hızla Lâl'in odasına gitti.

Direkt odaya girince Lâl sinirle oraya döndü. Ama Alaz abisini görünce bakışları yumuşadı. Uysalca bakmaya başladı. Alaz kapıyı kapattı ve Lâl'e ilerledi.

Yanına oturup Lâl'in başını göğsüne koyup kokusunu içine çekti ve öptü. "Ne görüyorsun rüyanda güzelim? Neden korktun bu kadar?" Lâl yere baktı. Ne gördüğünü unutuyordu. Oysa hiç bir rüyasını unutmazdı. Bunları neden unutuyordu?

Alaz iki eli ile Lâl'in kafasını kaldırıp ona bakmasını sağladı. "Anlat bebeğim, anlat ki yardımcı olayım sana." Lâl ellerini kaldırdı. "Hatırlamıyorum, tek hatırladığım çok kötü ve korkunç olmaları. Sorun şu ki, ben hiçbir rüyamı unutmam abi. Bir tanesini bile. Ama onları unutuyorum. Ve etrafta halüsinasyon (hatirlafimm) görüyorum. Garip garip insanlar görüyorum. Kimler bilmiyorum!" Lâl korkuyla nefeslendi. Alaz kardeşine sıkıca sarıldı. Saçını okşayıp öptü. "Şşt, sakin ol. Bunlarda geçecek, sakin."

Lâl abisine sıkıca sarıldı. Abisi gelince halüsinasyonlar gitmişti. Daha iyiydi.

Sonunda mayışıp uykuya dalmıştı. Alaz kardeşini yatırdı ve kendisi de yanına yattı. Aile grubuna bir şeyler yazdı ve kapıyı kilitledi.

Lâl uykusunu alıp uyanana kadar burada kalacaktı.

Hilâl'den (bizim gariban hilo)

Delirecektim! Şaka yapmıyorum, gerçekten delirecektim!

Önce sular kesilmiş, sonra şömine de sorun çıkmış, şuanda da televizyon açılmıyordu!

Ya bunlar bozulmak için tek kalmamı mı bekliyordu? Yıllardır abime bozulmayıp bana bozulmuşlardı!

Şömineyi zar zor çalıştırmıştım ama hâlâ arada gidiyordu. Arada verdiği ısı ile dayanmaya çalışıyordum. Ne durumda olduklarını bilmediğim için abimi arayamıyordum da. Berbattı!

Ofladım ve koltuğa atladım. "Ay, Allah'ım neden her şey beni buluyor ya! Ne şanssız bir kulum ben!"

Yerdeki terliği aldım ve televizyona fırlattım. "Sende dur öyle zaten! Biraz Müge Anlı izleyip gizem çözeyim, dalga geçeyim derken bozuldun ya!"

Ağlamaklı bir ses çıkardım ve saçımı çekiştirdim. İyiki su gitmeden duş almıştım bari.

Telefonumu açtım ve sosyal medyada gezdim biraz. Sarmayınca oflayıp onu da kapattım ve yanıma fırlattım.

Bu çocuğu da bugün çok fırlatmıştım ya. Yazıktı.

Telefonu alıp öptüm ve okşadım. "Sana değil sinirim, kırılma. Genel yani."

Ben gerçekten delirmiştim sanırım. Telefonun gönlünü alıyordum!

Dertle başımı geriye attım ve gözlerimi kapattım.

"Bugünü bitirsem iyi barii..."

BİTİSSS

Nasıll??

Ya Hilâl'in şanssızlık ve lâl'in hassaslık der susarım.

Lâl bayağı hassas. Asla Hilâl gibi değil. Ama hikayede bir watty kızı olması gerekti, bende o kurbanı Lâl olarak seçtim.

Mafya kitabı konusuna gelirsek, onda emin olamadım. Çünkü çoğu kişi fikir belirtmedi ve nasıl yazsam, nasıl daha az cringe yapsam bilemedigim icin emin değilim.

Fikir belirtseniz de kolaylassa ha canlarim?

Yorum yapın. Pls.

Ha, birde oy. Çünkü cok tesekkur ederim ki 2.22 K okuma oldu ama oy cok az okumaya göre.

Neysem, öpuldunuzz💋

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%