@zeyzek
|
Medya: Hilâl Akay Alaz'dan Şuanda Hilâl'i nasıl bulacaklarını konuşuyorlardı. Ben genelde bir şey demeyip dinliyordum. Ama hep bana da fikir soruyorlardı. Dürüstce cevap veriyordum. Çünkü onlarda benim ailemdi. Onlarda bendim canımdı. Kızlarını istemelerini anlıyordum. "Ya, bu kız nerede ne yapıyor? 1 ay oldu! E şimdi Lâl'de yok. Okulda kapalı. Tek başına ne yapabilir?" Babam stresle konuştu. Hilâl için endişeleniyordu. Haklıydı. Annem ise dertli dertli yere bakıyordu. "Çok korkuyorum başına bir şey gelecek diye. İnadı gerçekten çok kötü!" Hilâl'i hiç mi gözlememişlerdi? İnat ana duygusu gibi bir şeydi cadının. "Bir an önce bulmalıyız, yoksa gerçekten kötü olacak." Kaan az önce Lâl'in yanından gelmişti. Lâl yine konuşmamış ve korkarak etrafa bakmıştı. Yani Hilâl'in yokluğu herkese bir yerden batıyordu. (Hilo'ya kurban olun iste bee) "Yapacak bir şey yok," babam öne eğildi. "Kayıp başvurusu yapacağız." Hilâl'den "Yahu adam, git diyorum git! Senin ora daha tehlikeli!" Yaklaşık 1 saat önce nasıl buldu bilmiyordum ama dedem gelmişti. Ve beni almaya çalışıyordu. Huysuz çocuk gibi omzunu indirip kaldırdı. "Gördük Lâl'i! Bir ayrıldınız 2 gün sonra gitti." Göz devirip ofladım. "Yanlız o dışardayken oldu. Şuan ben onların bilmediği bir yerdeyim!" Yere bakıp biraz düşündü. Sonra tekrar bana döndü. "Banane. Büyüğünün sözünü dinle, geleceksin!" Ay gıcığa bak ya! "Bende Hilâl'sem, adımımı attıramazsın!" Diye tehditvari bir şekilde konuştum. Ne sanıyordu ya, geleceğimi, söz dinleyeceğimi falan mı? "Of, Hilâl! Az uysal olsana ya!" Diye isyan etti. Alayla sırıttım. "Bizde o huylardan yok, canım. İstersen çok daha iyileri var." Göz devirdi ve kumandayı alıp televizyonu açmaya çalıştı. "Bu niye açılmıyor." "O biraz hasta oldu da, ondan. Yorgunmuş." Göz devirip sinirle ona döndüm. "Neden olabilir sence? Bozulmuş olabilir mi ha?" "Off, başımı şişirdin sus." Dedi ve yüzünü buruşturdu. Taklidini yapıp Alaz abime yazdım. Siz: abi, kırmızı alarm. Dedem buraya geldi, ve beni almaya çalışıyor! Help! Stresle ekrana bakmaya başladım. Kısa süre sonra cevap geldi. Abim: Daha kötüsü, senin için kayıp başvurusu yapmaya gidiyorlar karakola! Ağlamaklı bir ifadeye büründüm. Siz: Ya of! Asker değil misin sen? Git bir şeyler yap, karakolla konuş! De ki, benim ailem deli. Bugün yaptıklarını yarın unutuyorlar falan. Yerler belki. Denemeye değer bence. Abim: he Hilâl he. Askerim, müdür değil. Manyak bir salaksın. Siz: ya, yerler belki! Olamaz mı? Ben bir kere karakola düşmüştüm, demiştim ki 'komserim benim alzheimer hastalığım var, arada gidip geliyo aklım'' demiştim, bırakmışlardı. Abim: Allah bilir ne yaptın da karakola düştün, salak. Siz: of, sus be! Salak, salak, salak. İçim şişti. Görüldü de bıraktı. Birisi gelişmişti sanırım. Bende dertli bir şekilde dedeme döndüm. "Gitmiyor musun sen şimdi?" Başını hayır anlamında salladı. Bir yandan telefona bir şeyler yazıyordu. Bir süre sonra odayı bir video sesi doldurdu; "aniden bozulan televizyon nasıl düzeltilir?" Tip tip yüzüne baktım. "Şaka mısın ya? YouTube'dan mı bakacaksın gerçekten?" Bana döndü. "Başka nereden bakayım?" Göz devirdim ve ayağa kalkıp su aldım. Geri koltuğa oturdum. "Az önce abimle konuştum. Karakola kayıp başvurusu yapmaya gidiyorlarmış." Gram umursamadan videoyu izlemeye devam etti ve omuz silkti. "Bişey olmaz." Sinirle soludum. "Nasıl olmaz ya? Ya bulurlarsa beni?" Ayağa kalkıp telefonu sehpaya bıraktı. "Bulamazlar." Huysuzca telefonumu aldım. O da televizyona ilerledi. Fişleri çat diye çıkartıp yere koydu. Arkasından bir şeylere bakmaya başladı. Şaka gibi adamdı ya. Siz: beni bulma ihtimalleri kaç? Bir süre sonra cevap geldi Abim: kısaca boku yedin. Bayağı müdüre gidiyoruz şuan. Yani, didik didik ararlar şehrin tüm köşesini. Eğer hayatındaki tüm şansı kullanmazsan net bulurlar. Ofladım. "Ya, hani bulamazlardı? Abim her yeri ararlar, bulmama ihtimalleri yok diyor?" Televizyonu bırakıp bana döndü. "Yapacak bir şey yok hanım efendi! Merakını bastırıp odandan çıkmasaydın bunların hiç biri olmazdı." Öne doğru eğildim ve kafamı ellerim arasına aldım. Ya, neden bulduk ki biz bunları? O gün Lâl acıkmasa bir şey olmayacaktı! Ama kızamıyordum da ya. Olmuyordu. Koper'ler Tuğra ve Ceyda önde müdürün odasına gidiyorlardı. Arkalarında da oğulları vardı. Tuğra sicillerine işlemeden halletmek istemişti, ama kızı fazla inatçı ve hızlı çıkmıştı. Kapıyı çaldı. Komut geldikten sonra içeri girdiler. "Merhaba, özel olarak görüşmek istemişsiniz." Dedi müdür Celal. Tuğra boğazını temizledi ve konuşmaya başladı. "Müdürüm, kızımız kayıp. Özel olarak ilgilenilmesi bizim için çok önemli. Kayıp başvurusu yapmak için geldik." Celal kaşlarını kaldırdı. Sonra başını sallayıp başka bir soru sordu. "Ne zamandır beri kayıp?" "Yaklaşık 1 ay." Celal kaşlarını çattı. "Neden 1 ay sonra geldiniz?" Tuğra derin bir nefes aldı. "Bazı olaylar vardı efendim. İlk 2 hafta bazı seçenekler vardı. Bulmuştuk ama o fazla inatçı. Daha doğrusu, son 2 haftadır kayıp." Celal sorgular bir ifadeyle baktı. "Kızınızı buldunuz, sonra neden gitti?" Şüpheli bulmuştu bunları. Tuğra boğazını temizledi ve kısa bir özet geçti. Celal şaşırmıştı. Garip bir olaydı. "Pekâlâ. Ben aramalara geçerim. Ekipler aramaya başlar. Bilgilerinin hepsini şu forma yazın." Dedi ve yazıcıdan çıkarttığı kağıdı alıp Tuğra beye uzattı. Tuğra bildiği her şeyi yazdı. Tüm soruları cevapladı. En sonunda görüşme bittiğinde odadan çıktılar. "Ne zamana bulurlar ki şimdi?" Ceyda heyecanlanmıştı. Kızı en kısa zamanda bulunacak diye düşünüp mutlu oluyordu. "Bilmiyorum. Ama özel olarak istedik, tahminen çokta uzun sürmez." Alaz hariç herkes hevesliydi. Alaz zaten rahattı, dedesi de oradaydı. Hilâl daha da güvendeydi. Ama bu arama işi hiçte olmamıştı. Yaman, Ceyda ve Tuğra bir arabaya. Alaz, Kaan ve Altay bir arabaya binmişti. Alaz arabayı kullanıyordu. "Abi, Lâl nasıl?" Bunu Altay sormuştu. Onu bulduğu günkü hali berbattı. Ondan sonra bir kaç kez odasına gitmişti ama ona diğerlerine yapmadığı şeyi yapıp birde yastıklar fırlatmıştı. O Lâl'in gözünden daha kötü bir durumdaydı. Kaan iç çekti. "Kötü. Hilâl'i istiyor. Ve her öğünde gitmeme rağmen hâlâ sadece bakışıyoruz." Alaz ile sohbet ediyor, gülüyor, ona sarılıyor ve dertleşiyordu. Ama onun dışında kimseyle iyi geçinmiyordu anlaşılan. Şuanda evde tekti. Bunun haberini vermemişlerdi çünkü bir şeyler deneyebilir diye düşünmüşlerdi. Ama korumaları ve çalışanları sıkı sıkı tembihlemişlerdi olur da dışarıya çıkarsa dikkatli olun diye. Lâl'den Odaya kimsenin gelmemesi ile korkmuştum. Ya Hilâl ile ilgili bir şeyse? Perdemi açtım ve dışarı baktım. Her zaman orada duran arabalar yoktu. Gerçekten gitmiş miydiler? Kapımı hafifçe açıp koridora baktım. Hiç ses yoktu. Kapımı biraz açıp tam olarak baktım. Kimse yoktu. Çalışan abla beni görünce şaşırdı. Hemen kendine geldi. Gülümsedi. "Nasılsın kızım? Odandan çıkmak ister misin?" Bir dakika, işareti yapıp masanın üzerine ki kağıt kalemi aldım. Evde kimse var mı? Yazdım ve ona uzattım. "Hayır. Şuan kimse yok." Deyince odadan çıktım. Asansöre gelemezdim şimdi. Merdivenlere yöneldim ve inmeye başladım. Ayağım yavaşlamıştı yürümeye yürümeye. Bahçeye çıkan kapıya ilerledim. Yavaşça açtım. Tenime vuran havayla gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Gözümü açıp gülümsedim ve dışarıya çıktım. Kıştan dolayı solan çimlere ilerledim ve oraya oturdum. Soluk olmalarına rağmen mükemmeldi. Bitkilere aşıktım gerçekten. Çok seviyordum. Cebimdeki kağıt kalemi çıkartıp bir başka şey yazdım. Burada çiçek var mı? Korumalara uzattım. Eliyle az ileride ki kapalı sera'yı gösterdi. "Orada Ceyda hanımın bir serası var efendim. İçinde bir çok çiçek var. Oraya girebilirsiniz isterseniz." Dedi. Gülümseyip başımla teşekkür ettim ve seraya ilerledim. Kızarlar mıydı ki? Ya izin vermezlerse? Başını iki yana salladı ve umursamadı. Yavaşça seranın kapısını açtı ve içeriye baktı. Burnuna anında mükemmel bir karışık çiçek kokusu geldi. Her türde çiçek vardı. Ve mükemmel duruyorlardı. Tebessüm edip şakayık çiçeğine ilerledim. En sevdiğim çiçekti. Ayrı bir havası vardı bana göre. Avuçlarıma bir şakayık aldım ve gözlerimi kapatıp kokladım. Gerçekten huzur veriyordu. Reyonlardaki bildiğim ilaçlardan aldım. Eskiden -yurda çiçek sokabildiğim zamanlar- çiçeklerim için hepsini denemiştim. Hepsi hâlâ ezberimdeydi. Reyonun yanında duran bitki suluğuna yandaki çeşmeden su doldurdum ve hiç üşenmeden tüm bitkileri suladım. Topraklarına bakıp sulamıştım. En son 4-5 gün önce sulanmış gibiydiler. Sulama işlemi bittikten sonra gereken çiçeklere gereken bakımı yaptım. İlaçlarını sıkıp dipleri ve gövdelerinde biten bitkileri kestim. İşim bittiğinde ohladım ve eldiveni değdirmeden bileğimle alnımı sildim. Kahküllerim alnıma yapışmıştı. Zafer gülümsemesi yaptım ve etrafa koyduğum şeyleri toplayıp geri yerlerine koydum. Eldiveni ve tulumu çıkartıp astım. Çeşmeden elimi yıkadım. Gülümseyerek seraya baktım. Kapıya baktığımda açıktı. İyide ben kapalı bırakmıştım? Düşündüğüm şeydi sanırım. Sayın ailem, beni izlemişti! Ofladım ve seradan çıkıp kapıyı kapattım. Etrafta kimse yoktu. Sanırım yakalanmamak için gitmişlerdi. Umursama Lâl. Umursama. Hava biraz daha soğumuştu. Ellerimi sweatshirtimin içine soktum. Bol eşofmanım zaten bacaklarımı yeterince kapatıyordu. Penguen gibi yürüyerek eve girdim. Kafamı çevirmem ile direkt önümdeki koltuklarda oturan üyeleri gördüm. Hepsi benim girmem ile kafasını başka yere çevirmişti. Sadece Alaz abim direkt bana bakıyordu. Hafif bir tebessüm vardı dudaklarında. Ona hafifçe dil çıkardım. Ceyda hanım mükemmel rol yeteneği ile bana döndü. "Aa kızım sen dışarda mıydın? Biz seni odanda sanmıştık." Güldüm. Ciddili samimi bir şekilde güldüm. Rol yeteneği fevkaladeydi. Kafamı iki yana salladım. Gülmemle direkt bana bakmışlardı. Hepsi gülünce rahatlayıp gülümsemişti. Onları geçip mutfağa gittim ve su doldurdum. Ordaki sandalyeye oturdum ve suyumu içmeye başladım. Çiçeklerle ilgilenirken bazı şeylere karar vermiştim. Mesala, ölü gibi değilde normal olacaktım. Çünkü hayat kısaydı, yaşamak lazımdı. Hilâl'i özlemekten kalbim yok olsa da onun geleceğinden emindim. Sabretmem lazımdı. Suyumu içip sürahi aldım ve ona su doldurdum. Sonra ise yeni bir bardak aldım. Kedili bir bardaktı. Sırıtıp sürahiyle beraber mutfaktan çıktım. Merdivene ilerledim ve çıkmaya başladım. 2-3 saatte geçirdiğim psikolojiye şaşırmışlardı tahminen. Normaldi. Bende şaşırırdım. Odama girip camı açtım. Duşa girdim ve sıcak bir duş aldım. Saçımı havluyla sarıp üstümü giyindim. Camı kapattım, çünkü üşümüştüm. Yatağa oturdum ve su doldurup içtim. Aklıma telefonum geldi. 2,5 gündür kendimde olmadığım için ilgilenememiştim. Sorardım bir ara artık. Hilâl'le net konuşmam lazımdı. Uykum gelmişti. Kabus görmememi umut ederek yatağa girdim ve uykuya daldım. BİTİSSS Nasılll Pek olay yoktu. Dusunemedim ya, derslwr beynimi yedi biraz. Ama bu is burda biter mi, tbaiki hayirrr. Olaylari bir derleyim patlaticsm. Bu bölüm pek bisey yazmama sebebim olaylarda emin olmamam. Yarın bölüm gece gelirse gelir. O da keisn dgeil. Çünkü yarin aksama kadar isim var, aksamda derbi var biliyorsunuz. İzlemem gerek. Öpüldünüzzz
|
0% |