@zeyzek
|
Medya: Lâl Akay. Gözlerini siyah demiştim, vaz geçtim. Artık böyle. Hilâl'den Elimdeki pizzaya bakarak iç çektim. Dedem şehre inmiş, pizza alıp gelmişti. Normalde kuryeyle kavga edip buraya getirtecekti ama olaya el atmamla o almaya gitmişti. Telefonumun çalmasıyla pizzayı bırakıp elimi sildim. Telefona baktığımda abim olduğunu gördüm. Hızla ağzımdaki lokmayı yutup telefonu açtım. "Alo?" Sesi kötü geliyordu. "Abi nasılsın?" "Kötü. Hemde çok." Anında ciddileştim. "Abi, noldu?" Ofladı ve konuştu. "Hilâl, buraya acilen gelmen gerek." Lâl'den Sabah bana hediye almışlardı. Şakayık tohumu. Şuanda gülümseyerek uygun konuma onu ekiyordum. Gördüğümde aşırı heyecan yapmıştım. Üstüme mont aldığım gibi inip onunla uğraşmaya başlamıştım. Onu seraya ekmek istememiştim. Belli bir dereceye kadar dayanıyordu. Havalar çok az da olsa ısınmıştı. Yetişir diye düşünüyordum. Yetişmezse de elimden geleni yapacaktım. Gök gürültüsü ile başımı havaya kaldırdım. Biraz kapalı bir hava vardı. Yağmuru da severdim. Umursamayıp işime devam edecektim ki buraya doğur gelen korumayı görmem ile ona baktım. Normalde şuan öğle arasında olmaları lazımdı. Çünkü öyle yapıyorlardı. Geldi ve tam karşımda durdu. Bir süre bakıştık. Tuğra beyin işidir diye düşünüp diye çiçeğime geri dönmüştüm ki metal sesi duymam ile tekrar adama döndüm. Elindeki silaha baktı, sonra da bana. Yutkundum. Ayağa kalkacaktım ki eliyle durdurdu. "Merhaba, küçük hanım." Onu umursamayıp ayağa kalktım. İçeri girecektim ki kolumdan çekti. Dengemi son anda sağladım. Şu insanlar nerede ya! Her bokumda izlerken şimdi mi izlemiyorlar!? Silahı bana doğrulttu. "Ölmezsen söyle ailene, Vural'ların selamı varmış." Tiz bir ses duydum. Sonra ise kalbimde ağır bir acı. Direkt dengemi kaybetip yere düştüm. Kalbimdeki acı dayanılmazdı. Nefesimin ilk defa kesildiğini hissediyordum. Gözlerim elimdeki kana kilitlenmişken bir çok uğultu duydum. Ama seçemedim. Kalbim bir darbe daha vurdu. Sonrası gözlerim karardı. Ama kafamın düşmediğini az çok hissetmiştim. Hilâl'den Gözyaşlarım çeşme gibi akarken hastaneye doğru son hız gidiyorduk. Lâl vurulmuştu, durumu kötüydü... Lâl vurulmuştu, durumu kötüydü! Nefesim kesilince bir fıs daha sıktım ilaçtan eş zamanlı olarak boğazımda bir yanma hissettim. Acıyordu. Arabanın birden durmasıyla son anda kendimi tuttum. Hızla arabadan eninip hastaneye doğru yürümeye başladım. Hiç bir şeyi umursamadan asansöre yöneldim. Dedemde arkamdan geliyordu. Ben direkt asansöre binip demire tutundum, o da bir tuşa bastı. O bile kendini zor tutuyordu. Asansörden inince bir görevli karşımıza çıktı. Beni durdurmuştu ki dedem onu engelledi ve beni gönderip kendisi konuşmaya başladı. Hızla ameliyathane yazan yere doğru koşmaya başladım. Koridoru dönmemle biyolojikleri görmem bir oldu. Dudaklarım arasından bir hıçkırık daha kaçtı. Göz yaşlarım daha da hızlandı. Hareket edip oraya doğru yürümeye başladım. Koşacak halim kalmamıştı. Bana doğru birisi geldi ama umursamadım. Koluma dokunması ile ona döndüm. Yaman'dı. Titreyerek ona baktım. Gözünü sertçe kapatıp açması ile kolumu bıraktı. Bende cama doğru ilerledim. Ellerimi cama koydum. Nefesimin tekrar gitmesi ile ilacımı çıkartıp bir fıs daha sıktım. Bitmişti sanırım. İkinci fısı sıkamamıştım. Elim tutmadı ve yere düşürdüm. Ellerimi zorlukla cama koydum. İçerisi görünmüyordu. Ama görüyor gibi baktım içeriye. Çünkü hissediyordum onu. "Lâl..." Diye fısıldadım. Sesim çıkmıyordu. Zangır zangır titriyordu her yerim. Ellerimi yüzüme götürdüm ve yaşlarımı sildim. Anında yenileri eklenmişti tabii. "Beni bırakmazsın değil mi... Bırakamazsın ki..." Sesim aşırı pürüzlü ve kötü çıkıyordu. Ama umursayacak halde değildim. Bir darbenin daha geldiğini hissediyordum. Nefesim kısılmıştı bile. Sesli bir şekilde nefes aldım. "Bırakma beni Lâl... Gerekirse benim canımı al, ama sen yaşa." Ciğerlerim sönmüş gibi hissediyordum. Ağlayarak kriz geçirmek ölüyor gibi hissettiriyordu. Bacaklarımın kopma derecesine gelmesi ile zorlukla yandaki banka ilerleyip oraya oturdum. Bacaklarım, tutmuyordu. Bana doğru birileri gelmişti, birisi bana sesleniyordu sanırım. Başımı kaldırıp o tarafa baktım. Alaz abim yaşlı gözlerle bana bakıyordu. Rol falan umurunda değildi. Beni kolları arasına aldı ve sardı. Kafamı göğsüne sakladım. Kollarımı kaldıracak halim yoktu. Ama ona yaslandım. Nefesimin gitmesi ile öksürdüm. Abim başımı elleri arasına aldı ve geriye çekti. Uğultu gibi geliyordu söyledikleri. "Doktor!" Diye bir bağırtı geldi kulağıma. Gözüm kararıyor ve nefes alamıyordum. Gözlerim tamamen kapandı. Son hissettiğim boynuma batan bir şey, ve birisinin kucağına alınmamdı. İlahi bakış açısı Herkes perişandı. Ceyda başını eşinin omzuna yaslamış ağlıyor, Tuğra yüzünü avuçları arasına almış ağlıyor. Abi tayfası ise birer banka oturmuş perişan halde yere bakıp göz yaşı döküyordu. Alaz ayak sesi duyması ile başını koridorun başına çevirdi. Beklediği kişiydi. Hilâl. Hilâl sarsak adımlarla ameliyathanenin camına ilerleyince anladı bir şeyler hissettiğini. Gözünü yumup yumruklarını sıktı. Hilâl koltuğa oturunca kalkıp onun yanına gitti. Dengede bile duramıyordu. Onu kendine yasladı. Hilâl'in bayılması ile onu odaya götürdüler. Hilâl'in bir kaç saate uyanacağı söylenince geri ameliyathanenin önüne geldiler. Yıkılmış bir halde beklemeye devam ettiler. Kaan az çok biliyordu yapılanları. Çok zor bir yerden yara almıştı. Kurşun kalbi hizasında ise... Ama kalbi ıskalamış ise yaşayabilirdi. Tek umutları ıskalamasıydı. Bunu yapan kişi ellerindeydi. Lâl iyileşince onun peşine düşeceklerdi. . . . Hilâl'den Ayrılmaz ikili olduğumuz baş ağrım ile gözlerimi açtım. Gözüme güçlü bir ışık yansıyınca gözlerimi kıstım. Başımı yana çevirmemle hastane odasında olduğumu fark ettim. Ne olmuştu ki bana ya? Başıma feci bir ağrı girmesi ile olanları hatırladım. Gözlerim doldu, kalbim sıkıştı. Ayağa kalkmamı ağzımdaki solunum cihazı engelledi. Hızla onu çıkardım ve elimden geldiğince koşarak odadan çıktım. Etrafta biraz dolanmamla onları gördüm. Kalbim daha hızlı attı. Ama bu sefer sinirdendi. Onlar yüzünden, benim kardeşim yaşam savaşı veriyordu! Gözümden akan yaşı umursamadan onlara doğru ilerledim. "Lâl nasıl?" Sesim kısılmıştı. Konuşunca bana döndüler. Ceyda hanım beni görünce daha kötü olmuştu. Kafasını geri eğdi. Tuğra bey ise yutkundu. Konuşacak gibi olup son anda durdu. Biraz düşündükten sonra konuştu. "Bir şey söylemediler bize. Bilmiyoruz." Yumruklarımı sıktım. Bir yandan yaş döküyor bir yandan sinir yaşıyordum. Ne vermişlerdi bilmiyordum ama nefesim henüz daralmamıştı. Dedem neredeydi? Arkamı dönüp gideceğim sırada Tuğra bey seslendi. "Nereye?" Yumruklarımı daha fazla sıktım ve gözlerimi sertçe yumup açtım. Sırası değil diye sakinleştiriyordum kendimi. Zamanı gelecek Onu umursamayıp yürümeye devam ettim. Bir doktor durdurdum. Numarasını ezberletmişti manyak adam. İşe yarayacağını hiç düşünmemiştim. "Pardon, bir kaç dakika telefonunuzu kullanabilir miyim?" Kadın halimi görünce telefonunu çıkardı ve uzattı. "Tabii." Tuşlamaya girdim ve numarasını girdim. Bir kaç çalış sonrası telefonunu açtı. "Kimsiniz?" Sesi kötü gelmişti. "Dede benim, Hilâl. Nerdesin?" "Hilâl? Asıl sen nerdesin. Odana geldim yoksun." "Şimdi nerdesin?" "Çıktığın odanın koridorundayım. Bulabilir misin?" "Bulurum. Kapatıyorum şimdi." Dedim ve aramayı kapatıp telefonu doktora uzattım. "Teşekkür ederim." Gülümsedi. "Rica ederim." Dedi ve yoluna devam etti. Bende sarsak adımlarla çıktığım yeri bulmaya çalıştım. Ağlamaktan gözümün önünü zor görüyordum. Başım dönüyor, ve dengemi zor sağlıyordum. Ya bir şey olursa? İşte bu, en zoruydu. Düşününce bile ölecek gibi hissediyordum. Dedem karşıma çıktı. O da beni bulmaya çalışıyor gibiydi. Beni görünce hızla yanıma gelip sarıldı. "Dede..." Diyip bu sefer hiç sıkmadan hıçkırarak ağlamaya başladım. "Bir şey olmayacak, sakin ol. Olamaz." Zorlukla konuştum. "Ya olursa?" Yutkundu. "Olmaz, izin vermem." "Güzelim, aç gözlerini bak bana bakayım." Zorlukla dediğini yaptım. "Ağlama, Hilâl. Ağlama. Lâl için güçlü dur." Bir süre saçımı okşadı. "Hem, bir şey söyleyeyim mi?" Başımı salladım. "Kendini hissettirmen lazım. Güçlü ol ki seni hissetsin." "Bizim aramızdaki mesafe önemli değil ki, her zaman hissederiz birbirimizi." Tebessüm etti. "Biliyorum. Ama şuan güçlü olma zamanı işte, tam şuan güçlü olman lazım. Acılar bizi güçlendirir Hilâl."" Zihnimdeki sesler beni içine çekti. (Hatırladığı olay) Elimdeki oyuncak kaplumbağa ile ağlayarak odanın önünde duruyordum. Lâl kolununun üstüne düşmüştü, sonra onu apar topar buraya getirmişlerdi. Lâl'in ağlama sesini duydukça daha kötü ağlıyordum. 6. Yaş günümüzü kutlayıp, oyun oynarken Lâl yere düşmüştü. Olay öyle gelişmişti. Ne yapıyorlardı içeride kardeşime? Canı çok acıyor muydu? Omzuma birisinin dokunması ile sümüklü burnumu koluma sürüp o tarafa döndüm. 50'li yaşlarında bir adam bana bakıyordu. Ağlamaktan dolayı kısılan sesimle konuştum. "Kimsin sen?" Gülümsedi. "Birisi işte. Neden ağlıyorsun?" Yüzünü buruşturdu. "Ayrıca peçete almak yerine burnunu koluna sürmen iğrençti." Kaşlarımı çatıp huysuzlandım. "Sanane ya! İstersem sana da sürerim!" Dedim ve eline uzanmaya çalıştım. Anında elini çekti. "Tamam! Dur, özür dilerim." Diyince sırıttım ve önüme döndüm. "Kardeşin için mi ağlıyorsun?" Merakla ona döndüm. "Sende mi biliyorsun? Ne yapıyorlar ona? Canı acıyor mu?" Elimden tutup yandaki banka götürdü. "Bilmem, belki acıyordur." Beni kucağına alıp banka çıkarttı, ardından yanıma kendisi oturdu. "Acıyor mu bilmem, ama güçlü dur. Sen ağladıkça o daha kötü hisseder." Düşünür gibi ayaklarımı sallayarak yere baktım. "Öyle mi dersin?" "Hı hı. Hem, bir şey söyleyeyim mi?" Başımı salladım. "Kolunu alçıya alacaklarmış, 1 aya falan da iyileşir. Bir şeyi kalmaz yani. Alçı sarınca da acısı falan kalmaz." Gülümseyip ona baktım. "Gerçekten mi?" O da tebessüm etti. "Gerçekten." Güldüm ve elini tuttum. "Timam, teşekkürler." Elimize baktı. Gülümsedi ve cama baktı. Kapının açılması ve Lâl'in görülmesi ile son kez bana baktı. "Sana bir şey söyleyeceğim, ve bana söz vereceksin." Dedi. Ona döndüm. "Söyle." Gözlerindeki parıltı ile konuştu. "Acı çektiğinde güçlü dur küçük kız. Acılarınla güçlen." Dedi ve ayağa kalktı. Hızla Lâl'e gittim. "Lâl, seni birisiyle tanıştıracağım!" Sağlam elini tutup önüme dönmüştüm ki kimseyi göremeyince gülümsemem silindi. "Nereye gitti ki, az önce buradaydı?" (İlahi bakış açısı) Küçük kız, her o koridora girdiğinde o adamı aramıştı. Ama hiç görememişti. Birde bulamadı diye ağlamıştı. Ama sözlerini hiç aklımdan çıkarmamıştı. (Şimdiki zaman) Çıkmıştı! Küçükken karşımıza çıkmıştı! Hızla ona döndüm. "Hatırlıyorum! Bu sözlerin aynısını söylediğin, karşımıza çıktığın günü, hatırlıyorum!" Dedim. "Eh, oldu öyle şeyler tabii." Gülümseyemedim. Çünkü bunu Lâl varken hatırlamak daha güzel olurdu. Sanki dudaklarımın uçlarına zincir takılmış gibiydi.. "Şimdi, küçüklüğüne bir söz ver, ve Lâl için dayan." Dedi. Lâl için, kardeşin için... Göz yaşlarımı sildim. "Söz." Dedim ve ona baktım. Tebessüm etti. Onunda gözlerinde bir yıkım vardı. Belli etmiyordu ama içinde Lâl için yangınlar olduğunun farkındaydım. Arkamı dönüp oraya doğru ilerlemeye başladım. Çok şükür bulunca bana dönen bakışları umursamadan ilerleyip boş olan yere oturdum. Kafamı kaldırmayıp yere odaklı duruyordum. Ama içimde bir hafifleme vardı sanki, neden bilmiyordum ama kalbimdeki sıkışma, ağrı hafiflemişti. Nefesim daralmaya başlamışken bir anda normalleşmişti. İşittiğim kısık sesle ayağa kalktım. Ameliyathane kapısı açılınca hızla oraya ilerledim. Doktor gülümsedi. "Geçmiş olsun." BİTİSSS Nasıllll? Begendiniz mi? Umarim beğenirsiniz. Ne yapsam ne yapsam diye dusunup durudm. İcimde Lâl'e bir syeler yapma hissini bastiramadim, ve boile bir bomba patlattım. O vurulma anı sacma gelebilir, ama baska nadil yapsam bilemedim. Hem bemce cok da sacma olmafi yani. Evett, ailemizin hasimlari da ortsya çıktığına gore okeyto olduk gibi. Bir daha ki bolum ne zaman gelir bilmiyorum. Bu akşam/ gece gelir mi bilmiyorum soz veremem. Ama yarın atmaya calisirim gece gelmezse Bir öneriniz, fikriniz varsa soyleyebilirsiniz buraya Baayysss
|
0% |