@zeyzek
|
Medya: Alaz Koper. (Gözlüksüz hali.) - Lâl yaşıyordu. Çok şükür, benim kardeşim, canım, beni bırakmamıştı. Her hangi bir duruma karşı hâlen yoğun bakımdaydı. Çok büyük bir tehlike atlatmıştı. Kurşun minnacık bir farkla kalbi ıskalamıştı. Ameliyatta çok riskli geçmişti. Ama şükrediyordum. Buna şükür ki, gitmedi. Yoğun bakım camından ona bakıyordum. Her yerinde cihazlar bağlı uyuyordu. Ellerim onu tutmak ister gibi cama gitti. Ellerimi ve alnımı cama yasladım. Midem acayip bulanıyordu. Hem acıkmış hem yorulmuştum. Yaklaşık 1,5 gündür ne dinleniyor, ne yemek yiyordum. Biyolojikler çok ısrar etmişti yemek yedirmek için ama istesem de yiyememiştim. Boğazımdan geçmiyordu. Tek yapabildiğim mandalina yemek ve kahve içmekti. Mandalina hayatımın anlamı gibi bir şeydi. Ömrüm boyunca yiyebilirdim. Kahve ise karpuzlu fuse tea'den sonra favorimdi, onu da su yerine içebilirdim. Bu yüzden çokça mandalina alıp duruyorlardı bana. Çabuk bitiriyordum. Lâl'e bakarken yemiyordum bir tek. İç çektim ve camdan ayrıldım. Başım dönmüştü. Banka oturup mandalina poşetini kucağıma alıp içinden bir tane mandalina aldım. Soymaya başladım. Ayak sesi duymam ile başımı kaldırdım. Alaz abim elinde kahveyle bana doğru geliyordu. Yanıma oturup kahveyi yanımda ki bardaklığa koydu. Mandalinayı soyup ona uzattım. "İster misin?" Aldı ve yemeye başladı. "Abicim biraz dinlenmen ve düzgünce yemek yemen gerek." Dedi. Umursamazca omuz silktim. Mandalinayı havaya kaldırdım. "Yiyorum ya. Ayrıca yorgun değilim." "Gözünden bile belli yorgun olduğun Hilâl. Ayrıca, mandalinayla geçinilmez." Ağzıma bir dilim mandalina attım. "Geçinilir. Yorgun olsam da, uyuyamıyorum. Uyuyunca bir şey olacak gibi hissediyorum." Kahvemden bir yudum aldım. Mandalina ve kahvenin iyi gittiği söylenemezdi, ama alışmıştım. Ofladı. "Bir şey olmayacak. Bak birazdan onlar da gelecek, onlarla aynı ortamda bile bulunmuyorsun. O sırada uyu işte." Omuz silktim. "Dedemin yanına giderim." Pes edip kafasını arkaya yasladı. "Test sonuçların çıkmış. Bronşit varmış. Birde soğana, domatese ve sarımsağa alerjin varmış. Hiç yemedin mi? Nasıl fark etmedin?" Yeni bir mandalina soymaya başladım. "Soğan ve sarımsağı yemiyordum zaten. Domatesi yiyordum, bir yerlerim şişiyordu ama hep olduğu için normal bir huy sanmıştım." Soğan ve sarımsağı küçükken yemem ve 1 ay midemi bulandırması sonucunda bir daha ağzıma sürmemiştim. Yediğim yemeklerin içinde olunca da elimden geldiğince ayırıyordum. Çok olunca da yemiyordum. Ama alerjim olacağını düşünmemiştim. Bir süre sonra mandalinam kalmayınca surat astım ve poşeti çöpe attım. Ellerim sarıya dönmüştü mandalina yemekten. Kahvemi de bitirdim ve çöpe attım. Biyolojiklerin geldiğini görünce yolumu değiştirip oradan uzaklaşmaya başladım. Yoksa çok pis kavga çıkartacaktım. Alaz abim telefonumu getirmişti. Dün akşam bir tane refakatçi kabul etmişlerdi. O da ben olmuştum tabii ki. O yüzden gitmek zorunda kalmışlardı. Sabah geldiklerinde de abim telefonumu getirmişti. Telefonumu çıkardım ve dedemi aradım. Bir iki çalış sonra açtı. "Geliyor musun?" "Evet. Nerdesin?" Bir süre ses gelmedi. Sanırım nerde olduğunu çözmeye çalışıyordu. "Kantinin az ilerisinde." Asansöre ilerledim. "Tamam. Geliyorum." Dedim ve telefonu kapattım. Onlar gidene kadar dedemleydim. Malum tek başıma daha rahat ediyordum Lâl ile. Dedemi görünce yanına gittim. Elinde mandalina poşeti vardı. Sırıttım. Yanına gidip poşeti aldım. "Şuna bak ya, yüzüme bile bakmadan mandalinaya saldırıyor." Güldüm. Kantindeki masalardan birisine oturduk. "Acıkmadın mı hâlâ? Bak güçten düşersin kızım, ye bir şeyler." Omuz silktim. "İstesem de yiyemiyorum. Asıl yiyince midem bulanıyor." Sıkıntılı bir nefes verdi. "Peki. Ama biraz daha devam ederse seni de kontrol ettireceğiz tamam mı?" Cevap vermedim. Çokta önemli bir detay değildi benim için. Telefonuma bildirim gelmesi ile baktım. Abim: Nerdesin? Siz: Kantinde. Yanımda dedem var. Abim: burdakiler seni merak ediyor. Şuan da Altay seni bulmak için gitti. Alayla güldüm. Siz: demedin mi gelmez diye? Onlar oradayken orda bulunmam, Lâl'e karşı hatam olur. Abim: dedim ama artık daha çok titremeye başladılar senin üstüne. Peşine dikkat et, benden şüphelendi gibiler pek konuşmuyorlar ama duyuyorum. Başımı kaldırıp etrafa baktım. Çok az sayıda kişi vardı. Hepsi de bir şeyler yiyordu. Hiç biri bu tarafa bakmıyordu. Siz: ederim. Altay sormaya mı geliyor yoksa almaya mı? Abim: muhtemelen almaya. Şu: tamam. Hallederim. Telefonu kapattım ve dedeme döndüm. "Altay beni almaya geliyormuş." "Ee?" Göz devirdim. "Birazdan burda olabilir diye dedim." Omuz silkti. "Bişey olmaz." Onayladım. Telefonumu açtım ve sosyal medyaya bakmaya başladım. Sıkılmıştım ya. Boğaz temizleme sesiyle başımı kaldırdım. Dedemin baktığı yere baktığımda Altay'ı gördüm. Ayağa kalkacak halim yoktu. Ama Koper geni görünce gelen sinirle tüm dünyayı gezebilirdim. Boş boş ona baktım. O da bana. Bir süre bakıştık. Sinirlerim iyice tepeme binmişti. Lâl'i beklemeliydim. Onu onlardan aldıktan sonra patlamalıydım. Yoksa şuan bir çok kez hastaneyi ayağa kaldırmıştım. Ofladım. "Ne var?" Elini uzattı. "Gel hadi." Alayla güldüm. "En son bunu yaptığında ne olmuştu hatırlıyor musun?" Başını eğdi. Bir kaç saniye sonra kaldırdı. "Hadi, Hilâl. Lâl sen olmadıkça uyanacağa benzemiyor. Doktorlar saatte bir kötüye gidip birden iyileştiğini söylüyor." Ha, birde bu vardı. Lâl'in ne zaman uyanacağı bilinçaltına bağlıydı. Uyuşuk hanım efendi belki de aylarca uyuyabilirdi. Umarım olmazdı. Ama olursa da isterse yıllar sürsün beklerdim. "O zaman siz gidin. Siz giderseniz hep orada kalırım zaten." Omuzları çöktü. "Tamam uzakta duracağız, gel hadi." Kaşlarımı çattım. İçeride bir şeyler daha harlandı, sinirim son seviyeye ulaştı. Tırnaklarımı elime bastırıp kanatmam da cabasıydı. "Bu yüzsüzlüğün kaçıncı evresi?" Diye sinirle hırladım. (O kelimeyi bende yazdım... Nasıl anlatsam bilemedim ne yapayım yahu) "Benim kardeşim sizin yüzünüzden ölümden döndü, ve hâlâ saçmalamaya devam ediyorsunuz." Ayağa kalktım. "Sakin kaldığıma bakmayın, içimde çok şey dönüyor. Şunu da unutmayın, ben kinciyimdir, unutmam." Dedim ve omuz atarak yanından geçtim. Ay omzum kırıldı sanırım! Hay ebesini ama, o nasıl omuz! Duvar olarak labaratuvara görürsek cidden araştırırlar be! Hızlı bir şekilde yürüyerek Lâl'in odasının önüne geldim. Anında bakışlar bana döndü. Sinirle soludum. Önce sakince "Gidin." Dedim. Gitmezlerdi, tahmin ediyordum. Ama göndermesini de iyi biliyordum. Tuğra ayağa kalktı. "Geç otur şuraya, yeter bu kadar." Sertti. Beni böyle korkutabileceğini mi sanıyordu? Meydan okumasına aynı şekilde karşılık verdim. "Ne oldu, yumuşak tavırlarınız işe yaramayınca bu taktiğe mi geçtiniz?" Güldüm. "Komik." Ceyda gözlerini kapatıp başını yere çevirdi. Zehirlerimi saplamaktan korkmuyordum. Çünkü onlar fullden bizim hayatımızı zehirlenmişti. Elimi açıp pantolunuma sürtmem ile kan bulaştı. Bakışları oraya döndü. Kaşları çatıldı. "Eline ne yaptın sen?" Elini elime uzatınca anında geriye çekildim. "Sakın. Ayrıca, kendime zarar verecek bir psikopat değilim." Ofladı ve ellerime bakmaya devam etti. Geri yumruk yapınca yüzüme baktı. "Doktor içeriye girebileceğimizi söyledi. İlk sen girmek istersin diye düşündük." Cevap vermeden geri döndüm ve Lâl'in doktorunu aramaya başladım. Bir şey olursa odasına gelmemizi söylemişti. Odasına gittim. Kapıyı çalıp içeriye girdim. Doktor başını kaldırıp bana baktı. Gülümsedi. "Ne oldu Hilâl?" Bu doktoru tanıyordum. Küçükken her bir yerimi kırdığımda bu geliyordu. Ama ismini hiç sormamıştım. Çünkü o zamanlar dedemin bir daha gelmemesi gibi onun da tanışınca gideceğini sanıyordum. "Doktor abi, Lâl'in odasına girebilecekmişiz. Ben gireceğim." Başını sallayıp ayağa kalktı. "Tamam, söyleyeyim hemşireye hazırlasın seni." Odadan çıkınca peşinden bende gittim. Bir süre sonra bir hemşireyi durdurdu. "Esra, Hilâl hanımı hazırla. Hasta Lâl Akay'ı ziyarete girecek." Hemşire onaylayınca beni hazırlanma yerine götürdü. Hazırlanınca Lâl'in odasına ilerledik. "En fazla 10 dakika, dolunca ben geleceğim." Dedi ve çıktı. Gözlerim doldu ve Lâl'e ilerledim. Yanındaki tabureye oturdum ve elini tuttum. "Nasılsın kardeşim?" Ofladım ve göz yaşlarımı engellemeye çalıştım. "Of, senin yüzünden iyice sulu göz oldum Lâl! Hele bir uyan da soracağım bunların hesabını." Parmaklarıyla oynadım. "Onların seni alacağından korkup mu uyanmıyorsun yoksa?" Burnumu çektim. "Korkma. Vermem ben seni." Ağlamaklı bir sesle başımı yana eğip ona döndüm. "Ama uyan Lâl ya!" Başımı eğip geri parmaklarına bakmaya başladım. "Ne güzel parmakların varmış kız, özendim şuan. Hazır uyuyorken benimkilerle nakil mi ettirsek?" Güldüm. Kendi ellerime baktım. Ellerim inceydi, ama Lâl'in ki ayrı bir mükemmeldi. Hayatımda gördüğüm en güzel ellerdi. Şey, birazcık el fetişim olabilir tabii. "Fotoğrafını çekip müzeye yollasak eser diye asarlar valla." Elini öptüm. Güldüm. "Bende manyadım iyice ya." Başımı kaldırıp baktığımda gözlerini hafifçe aralayıp eline baktığını gördüm. Ben daha şoku atlatamadan elini kaldırıp bakınca ağzım beş karış açıldı. "Lâl!" Dedim ve yüzünü ellerim arasına aldım. Gülümsedi. "Kız uyanmışsın sen! Ay Lâl! Çok şükür kardeşim, çok şükür! Çok özledim seni!" Onu incitmeyecek şekilde sarıldım. Geri ayrılıp endişeyle yüzüne baktım. "Ağrın falan var mı? Sarılırken acıttım mı? Özür dilerim." Başını iki yana salladı. Ellerini hafifçe kaldırdı. "Hayır. Ağrım falan da yok, sadece minik bir sızlama var, o da çok ağır değil. Bir şey olmaz." Mutluluktan dolan gözlerimi sildim. "Çok özledim seni. Bana döndün, bırakmadın beni. Teşekkür ederim." Burukça gülümsedi, elimi tuttu. Endişeyle ayağa kalktım. "Dur bekle sen, ben bir doktor çağırayım baksın sana." Hızla çıktım. Şuan filmlerde ne yapıyorlarsa onu yapıyordum. Genelde doktor çağırırlardı. Bir yandan koşarken bir yandan hastane kıyafetlerini çıkarıyordum. Sonunda her şeyden kurtulduğumda doktor abinin odasının önündeydim. Kapıyı çalmadan içeriye girdim. Bir kadın doktorla birlikte gülümseyerek bir birlerine baktıklarını görünce yutkundum. "Ee şey, böldüğüm için çok özür diliyorum, ama Lâl uyandı da." Utançla başımı eğdim. Doktor abi ile kadın bakıştı, kadın başını sallayıp gülümseyince buraya doğru geldi. "Hilâl, yazdım bir kenara bunu kızım!" Hızla yanımdan geçti. Hanım ablaya baktım. "Çok özür dilerim doktor abla, biraz heyecandan oldu. Ondan şey ettim." Doktor abla gülümsedi. "Önemli değil canım. Yürü sende git peşinden." Başımı salladım ve gülümseyip hızla ordan ayrıldım. Tüm Koper genleri camın önünde içeriye bakıyorlardı. Duraksayıp tekrar devam edecekken, sol ayağımın sağ ayağıma takılmasıyla yere yapışmam bir oldu. Şuan sırası mıydı ya! "Ya of ama ya! Neden hep böyle şeyler yaşıyorum ben!" Dedim ve elimi yere vurdum. Herkes bana bakıyordu. Umursamadan ayağa kalktım ve hızla oraya ilerledim. Biraz sekiyorum da denebilirdi, çünkü düşer düşmez ayağa kalkmak bacaklarıma ve ayaklarıma inanılmaz ağrı vermişti. Boş olan tarafa geçip içeriye bakmaya başladım. Lâl'in gözleri anında beni buldu. Bana bakıp gülümsedi. Bende ona gülümsedim ve el elimi doktora tuttup salladım. Mesajı alıp doktora döndü. Soru soruyorlardı. O da kağıda cevap yazıyordu. Derin bir oh çektim. Doktor odadan çıkınca herkes ona ilerledi. "Çabuk toparlamış küçük hanım. Son kontroller yapılsın, birde bir gün kontrol altında tutmamız lazım. Yarın taburcu edilir. Hemşire arkadaşların işi bitince içeriye girebilirsiniz. Geçmiş olsun." Dedi ve yanımızdan ayrıldı. Mutlulukla gülümsedim ve Lâl'e bakmaya devam ettim. O da bana bakıyordu. Cama hohladım ve kalp yaptım. Güldü. Göz kırptım. Midemin saldırıya geçtiğini hissediyordum. Mide bulantım ve baş dönmem hücuma geçmişti. Arkamı dönüp ilerledim ve banka oturdum. Mandalinalarım neredeydi? Telefonumu açıp dedemi aradım ama ulaşılamıyordu. Ofladım ve telefonu yanımda ki banka fırlattım. Alaz abim yanıma geldi. "Ne oldu?" Belli edemezdim. "Bir şey yok, seni ilgilendirmez." Rolden de olsa ona bunları söylerken kalbim cız etmişti. "Açıkmışsındır. Yemek yemek ister misin?" Kaşlarımı çatıp ona baktım. "Hayır. Rahat bırakın beni!" Eliyle 👍🏻 yapmıştı. Aynen böyle devam demekti sanırım. Rol yaptığımı tabiki biliyordu. Ofladı ve yanımdan uzaklaştı. Benimde mide bulantım ve baş dönmem artmıştı. Zorlukla ayağa kalktım. Yavaş yavaş yürürken önüme Yaman geçti. "Nereye?" Göz devirdim ve umursamadan yanından geçecektim ki bileğimden tutup tekrar önüne geçirtti. Bileğimi sertçe ondan kurtardım. "Sanane?" "Ne demek sanane? Sürekli ortalıktan kayboluyorsun zaten, nereye gideceksin?" Sinirle soludum. "Sen ne hakla bana hesap soruyorsun? Nereye gidiyorsam gidiyorum, rahat bırakın beni!" O da kaşlarını çatıp sinirle bana baktı. Eliyle arkamı gösterdi. "Bankına geri dön. Yok artık kafana göre uzaklaşmak." Baş dönmem silinebilir miydi? Şuan sırası değildi çünkü! Adım atıp uzaklaşacakken sendelemem ile anında beni tuttu. "Aç değilim diyorsun birde! Açlıktan yürüyemiyorsun." Elimle onu uzaklaştırdım. "Dolaylı yoldan oraya gitse de açlıktan değil baş dönmemden yürüyemiyorum. Ayrıca, ne hakla bana dokunursun sen!" Ellerine tırnaklarımı geçirip ittim. Tırnak uzatmanın faydaları da burada arkadaşlar. Bayağı çizebilecek derecede, uzun tırnaklarım vardı. Ellerine baktı ve göz devirdi. "Birde kedi ol da tam olsun." Alayla güldüm. "İnan bana, ondan da olurdum da başım dönüyor!" "Yürü otur şuraya, getireceğim yiyecek bir şeyler." Kaşlarımı kaldırdım. "Ha bende seni dinleyeceğim, öyle mi?" Kaşlarımı çattım. "Ne kadar saçma bir fikir." Ofladı ve en sonunda sürüklemeye başladı. "Ne yapıyorsun sen be? Bırak!" Beni banka oturttu. Kalkacağım sırada omuzlarıma bastırıp durdurdu. "Sakın kalkmıyorsun. Başına adam dikmemi istemiyorsan, usluca dur burada." Arkasını dönüp uzaklaştı. Arkadaşlar lütfen ama, ben bunları dinler miyim sizce? Onlar kimde bana kafa tutuyor? Umursamazca ayağa kalktığım sırada Tuğra beyle bakıştık. Kaşlarını çatıp gözüyle bankı işaret etti. Of ya! Başımı iki yana sallayıp yoluma devam ettim. Arkamdan birisi gelmedi diye rahatça ilerlerken önüme dikilen adamla hayallerim yıkıldı. "Bak abicim, bırak gideyim. Yemin ederim bulamadı derim, ispitlemem. Ama lütfen bırak." Omuz silkti. "Üzgünüm bacım, biraz garip insanlar yani, korkmuyorum değil." Anında dedikoducu moduma geçtim. "Ay dimi ya? Aşırı garipler hemde! Nefret, nefret, nefret!" Güldü. "Valla öyleler. Ama görevden şaşamam, üzgünüm." Ofladım. "Abi dua et seni sevdim, yoksa hayatta götüremezdin beni." Dedim ve ona iş bırakmadan kendim dönüp geri oraya gittim. Kimseye bakmadan gidip banka oturdum. Huysuzca surat asıp kollarımı göğsümde bağladım. Yanıma bırakılan tepsi ile kafamı kaldırdım. Yaman gelmişti. Tepsiye baktığımda tost ve çikolatalı süt olduğunu gördüm. Hahayt çok komik, çocuk sandılar beni. Ellerimin sütü almak için karıncalanması dışında sorun yok tabii. "İstemiyorum." Diyip başımı geri cama çevirdim. Boyum yüzünden Lâl'i göremiyordum ama yine de bakıyordum. "Sormadım zaten, yiyeceksin." Ofladım. Fazla zorlamadan tostu alıp bir ısırık aldım. Açtım yani, fazla zorlamaya gerek yok. Midem 2,5 gün sonra düzgün bir şey yiyince biraz alışma sürecine girmişti. Ondan sonra ise şenlik başlamıştı tabii. Midemi mandalinalar ele geçirmişti. Şuan tost ile mandalina savaşı gerçekleşiyordu içeride. Önüme pipet uzatılması ile ağzıma aldım ve bir yudum içtim. Lan bir dakika, kim uzatmıştı ki onu? Gözümü sertçe yumup açtım. Tostu sertçe yuttum. Yavaşça ona döndüm. "Doğru mu bu yaptığın? Ben dalmışken birden uzatmak nedir ya! Refleksle açtım ağzımı." Ofladı. "Bir şeye de inkâr etme be." Taklidini yapıp tostuma geri döndüm. Sütümü de elinden aldım. Yavaş yemiştim çünkü midem zaten karışıktı. Tostum bittiğinde sütüm de bitmişti. Çünkü içecek ile yemeği aynı anda bitirme gibi takıntılarım vardı. Islak mendille elimi ve ağzımı iyice temizledim. Daha iyiydim. Mide bulantım geçmiş baş dönmem de azalmıştı. Burnumu çekip cebime elimi attım. Gizli gizli ağlamaktan burnum tüm kanalları açmıştı. Peçeteyi çıkardım ve burnumu sildim. "Hasta mı oldun?" Sabır çektim. Çok bunaltıyorlardı insanı ya! Cevap vermediğimi görünce tekrar sormamıştı. Hemşireler odadan çıkınca ayaklanma oldu. Ceyda konuştu. "Girebilecek miyiz?" "Evet, şimdi girebilirsiniz." Hemşireler oradan uzaklaşınca Tuğra bey bana döndü. "Gel." Onlarla gitmek istemiyordum, ama Lâl'i yanlız bırakmakta istemiyordum. İsteksizce ayağa kalktım ve yürüdüm. Önüne geçince o da arkamdan geldi. Odaya benim ve Tuğra'nın girmesi ile kapıyı kapattılar. Çok kalabalıktı, yani aşırı bunaltıcı. En köşede ki koltuğa geçip oturdum. Şuan onlar etrafını sarmıştı zaten, yaklaşabileceğimi sanmıyorum. Lâl ile bakıştım. Bakışları ile isyan edip yardım istiyordu. Omuz silktim. Bana karşı olan davranışları bile değişmişti, ne yapabilirdim ki? Kafamda plan kurmaya çalışıyordum ama aklıma hiç bir şey gelmiyordu. Lâl'i nasıl kurtaracaktım? Buradan onlar olmadan nasıl çıkacaktık? Kısacası, onlardan nasıl kurtulacaktık? Dedem vardı, ama onun da yapabilecek pek bir şeyi yoktu. Alaz abim desen, artık imkanı yok bir şey yapamazdı. Ben, daha 16 yaşındaydım. Daha reşit bile değildik. Reşit olsak zaten kurtulabilirdik ama 2 sene boyunca nasıl idare edecektik? Sıkıntıyla ofladım. Gözlerimi kapatıp başımı geriye yasladım. Kaan uyarmış olmalı ki çok soru sormuyorlardı. Alaz abim anlatmıştı hepsini. Kaan tıp okuyormuş, psikoloji hakkında da bilgisi varmış. Yaman mimarmış. Şirketlerinin tasarım bölümünde çalışıyormuş. Altay da bilgisayar mühendisliği okuyormuş. Yani bayağı zekilerdi. Yalan söyleyemem, tebrik ediyordum. Dördü birden başarılıydı. Kapı açılma sesi duymamla gözlerimi açıp başımı kaldırdım. Odadan çıkıyorlardı. Ayağa kalkıp Lâl'e yaklaştım. "Nasıl gönderdin kız?" Yatağın kenarına oturdum. Güldü. "Şuan dokunulmazlığım var bildiğin. Hiç bir şeyimi reddedemezler." Umursamazca yere baktım. Alayla güldüm. "Bana ters yapıyorlar. Klas aileymişiz de onları kızdırmışım gibi yani. Ve sürekli yanlarında tutmaya başladılar, akıl sağlığım çürümeye başladı." Güldü. Ne çok gülmeye başlamıştı bu ya. Narkoz daha geçmedi heralde. Ona döndüm. "Ellerinde tutmak için. Yanlız o değilde, nasıl kurtulacağız biz? İmkanı yok salmazlar artık." Üzgünce kapıya döndü. Bende yere döndüm. "Bilmiyorum. Hiç bir fikrim yok. Sen uyanmadan kendi içimde coşuyordum kurtarırım diye falan, ama öyle olmuyormuş cidden. Hele değişen tavırları daha da zorlaştırıyor işi." Bu konuyu erteleyip sohbet ettik. Ben yıkılmazdım canım, sadece biraz sarsılırdım. Lâl iyi olduğuna göre daha da güçlenmiş bir Hilâl sahalara geri dönebilirdi. "Yorgun görünüyorsun. Hiç uyumadın mı manyak kız?" "Öyle oldu Lâl'im. Yalan söyleyemem, şuraya yığılmamak için kendimi zor tutuyorum. Kahveyle ayakta kaldım." Kaşlarını çattı ve koluma vurdu. "Ya niye öyle yapıyorsun kendine? Yat uyu şuraya. Ben uyandırırım seni." Yatakta yana kaydı. Bunu bekliyor gibi anında yanına kıvrıldım. Ama çok yaklaşmadım. Yarası falan acıyabilirdi. Eliyle gel işareti yapınca onaylamadım. Gözlerimi kapatıp konuştum. "Yaran falan acır, olmaz. Hadi ben uyuyorum, gözlerim yanıyor..." Sonunu zor getirmiştim. Yatmanın da etkisi ile anında uykuya daldım. BİTİSSSS Nasıllll Bir hafta bölüm atamadım, cok ozur dilerim. Pazartesi gelcek diyip atmamam venim ksuurum ama islerim çıktı, test, odev falan derken cok ust üste geldi. Zaten evden wrken cikip gec geliyorum, bundan atamadım. Koper'lerin tavri hakkinda dusunceleriniz? Hilâl'i seviyorlar, onda problem yok ama tavir olarak soz gecirmek icin yapiyorlar. Aah, ah. Oyle isler iste. AY BU ARADA 3.5K OKUMA OLMUSUZZZ🎀🥳💋😭😻 Cok tesekkur ederimm. Oy ve yorumda atarsaniz onun hevesi ile bolumleri daha hızlı atarimmmm (asla zorlama yoktur) Neysem, öpuldunuzzz💋💋
|
0% |