Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21. Bölüm

@zeyzek

Kafamın geriye düşmesi ile kalkması bir olduğunda yavaşça gözlerimi açtım. Bedenim de havalanıyordu. Mırıltılı çıkartarak hareketlendim. Gözlerimi uyuşukça açtım.

Lan ben birisinin kucağındaydım!

Ve, gözlerim acayip yanıyordu.

"Noluyor be?" Diye mırıldanıp kafamı kaldırmaya çalıştım. Üstüme bir şey örtülüp alnıma öpücük kondurulunca gözlerimi tam açtım.

Ben şuan Tuğra beyin kucağındaydım.

Ben, şuan, Tuğra, beyin, kucağındaydım!

"Napıyorsunuz ya!" Diye huysuzlanıp üstümde ki şeyi yere attım. Uyandığımı gören Tuğra bey bana baktı. "Uyumaya devam et. Yatağa taşıyorum seni." Çırpındım. "Şşt, Hilâl! Düzgün dur." Oflayıp etrafıma baktım. Hemen arkamızdan Ceyda hanım geliyordu.

"Tamam bırakın, kendim giderim ben." Umursamayıp yürümeye devam etti. Ellerimi kurtarıp yavaşça, -çünkü ne olursa olsun utanıyorum- omzuna yumruk attım. "Kendim yürümek istiyorum, ve sizin bana dokunamamanızı! İndirin beni." Önce omzuna bakıp hafifçe güldü. "Olmaz. Az kaldı zaten. Uyumaya devam et sen, yorgunsundur hâlâ."

Huysuz bir tiple bir şeyler mırıldanıp dudaklarımı büzdüm. Ceyda hanımla bakıştık. Surat ifademi görünce güldü. Sonra bakışlarını kaçırdı.

Ona göz devirip önüme döndüm. Hastanedeydik ama camdan gördüğüm kadarıyla gece olmuştu. "Nereye gidiyoruz?" Biraz aşağı kaymamı fark etmiş olmalı ki beni tekrar sabitledi. Çaktırmadan yapıyorum sanmıştım oysaki.

"Kaçmaya çalışma, nasıl yapacaksın? Daha rahat uyu diye boş bir odaya geçiyoruz. Orda yatarsın." İç çekip başımı geriye attım. Tersten baktım. Dudaklarımı büzdüm. Dünya tersten ne kadar garipmiş ya?

"Ne yapmaya çalışıyorsun? Boynun ağrır." Kaşlarımı çatıp başımı kaldırdım. "Sanane? Hem ağrırsa ağrır, bana olur siz karışmayın." Önüme baktım.

Sonunda bir odaya girdik. Yatağa ilerledi ve beni bıraktı. "Şükür!" Ceyda hanım bizden kısa süre sonra odaya girdi. Elinde yine battaniye vardı. Yenisini almıştı sanırım.

Susamıştım. Ayağa kalktım ve kapıya ilerledim. "Nereye?" Tuğra bey bileğimden tuttu. Alayla ona baktım. "Ya siz neden bu kadar sıkı oldunuz bir anda? Su almaya." Ceyda hanım çantasına baktı. "Bende var kuzum, al bunu iç." Gitmeye de üşenmiştim şahsen, iyi olurdu.

Başımı sallayıp suyu aldım ve yatağa geri oturdum. Şişeyi açtım ve içtim. Suyu yanımdaki sehpaya koydum. Bir süre sessizlik hakim oldu. Bir dakika birisi, bir dakika birisi ile bakışıyordum.

Sessizliği ben bozdum. "Benim mandalinalarım vardı, nerde biliyor musunuz?" Tuğra bey, Ceyda hanımın yanına oturdu. "Hayır, ama sabah yenisini alırız. Uyu sen şimdi. Yorgunsun zaten." Evet hâlâ uykum vardı. Ama onlar buradayken rahat edemezdim.

"Siz buradayken rahat edemem. Çıkar mısınız?" Telefonunu kapatıp başını hayır anlamında salladı. "Olmaz. Dön arkanı uyu işte Hilâl. Zor değil kızım." Kızım demesi ile göz devirdim. Daha fazla nefret fışkırmasına girmemek için arkamı dönüp gözlerimi yumdum.

İlahi bakış açısı

Tuğra uyuyan kızına baktı. Çok inatçıydı, en ufak şeyde ters çıkması çok tatlı geliyordu sebepsizce. Ama söz geçirmek için bunu belli etmeyip daha sert yaklaşıyordu. Alaz hariç diğer abileri de bunu yapıyordu, ama Alaz hep nötr yaklaşıyordu.

Çünkü o da kardeşi gibiydi. Genellikle söz dinlemezdi.

Yavaşça ayaklandı Tuğra. Karısına döndü. "Ceyda'm, ben gidip bir Lâl'e bakayım, ağrısı geçmiş mi. Sende yat uyu biraz, dinlen. Kapıya birisini dikerim ben." Ceyda gülümseyip kocasının yanağını öptü. "Sağol ama hiç uyuyasım yok Tuğra ya. Nedense pek uykum yok." Tuğra sorgulamadı. Onun da hiç uykusu yoktu. "Peki sevgilim, gelecek misin duracak mı?" Ceyda Lâl ile daha fazla zaman geçirmişti. "Durayım biraz, gelirim Hilâl iyice uykuya dalınca." Tuğra onayladı ve odadan çıktı.

Ceyda kızına yaklaştı ve saçlarını okşadı. Çok güzel bir kızdı Hilâl. Saçları, gözleri, yüzü, fiziği. Manken gibiydi.

Ceyda şefkatle kızının saçlarını okşarken Hilâl uykuda kaşlarını çattı ve mırıldanma sesleri çıkartıp biraz geriye çekildi.

Ceyda'nın gözleri doldu. Burukça gülümsedi.

Hilâl'in bilinçaltı bile onları reddetmişti.

.

.

.

Tuğra Lâl'in odasına girmişti, ama kızının uyanık olduğunu görünce şaşırmıştı. Uyuyordur diye düşünmüştü.

Lâl yorgunlukla Tuğra'ya baktı. Gelmelerinden bıkmıştı artık. Az önce kardeşini de almışlardı ve artık daha kötü hissediyordu. Lâl halsizce ellerini kaldırdı. "Gelmenizden bıktım artık. Rahat bırakın beni! Hilâl'i nereye götürsünüz ayrıca?"

Tuğra iç çekti. "Hilâl'i boş odaya götürdük daha rahat uyumanız için. Ağrın var mı diye bakmaya geldim hem, sonra giderim istersen."

Lâl'in yarası sızlıyordu. Ama gitmezler diye korkup söylemiyordu. "Bir yerim ağrımıyor. Uyumak istiyorum, çıkın lütfen." Tuğra burukça gülümsedi. "Peki, iyi geceler Lâl'im." Dedi ve odadan çıktı.

Lâl gözlerini kapattı, ağrısı çok yoktu zaten. Dayanırdı. Asıl sorun kabuslarıydı.

.

.

.

Alaz açık bulduğu ilk yerden aldığı simit, poğaça ile hastaneye gelmişti. Kantin saat 00'da kapanıyordu hastanede.

Ailesinin yanına gitti. Herkes Lâl'in kapısının önündeydi. Poşetleri onlara verip tekli banka oturdu. "Hilâl nerede?" Ceyda iç çekti. "Uyuyor bir tane odada. Yorulmuş iyice." Yaman cama bakarken konuştu. "Yorulmuştur tabii. Hem yemek yememiş hem 2 gün uyumamış." Kaan yüzünü sıvazladı.

Tuğra ofladı. "Hilâl hiç bir şeyi dinlemiyor. Son olaydan sonra özellikle en basit şeyde bile agresifleşiyor. Nasıl zaptedeceğimizi bilmiyorum." Alaz yere bakıyordu. Kısa bir süre mola vermişlerdi sadece, geri kaos hayatı başlamıştı.

"Çok zorlamaya sürüklüyor insanı. Zorla yapmayalım, kendisi yapsın istiyorum ama hiç uysal değil cidden." Altay onayladı.

O sırada gözlerini kısmış etrafa bakan Hilâl çıktı karşı koridordaki odadan. Tuğra ayağa kalktı. Daha fazla uyuması lazımdı. Lâl'in taburcu işlemleri başlayana kadar uyuması en uygunuydu.

Hilâl Tuğra'nın ona doğru geldiğini görünce yutkundu. Odaya girip kapısını kapattı. Yüzlerini görmek ve onlarla muhattap olmak istemiyordu.

Yatağa ilerledi ve oturdu. Hemen arkasından kapı açıldı. "Uyandın mı?"

"Yok uyanmadım ya, hayal görüyorsun." Tuğra dertli bir şekilde baktı. Bunda bile mi yapacaktı?

Yavaşça ona yaklaştı, rahatsız olup daha da uzaklaşmasını istemiyordu.

Hilâl ise boş gözlerle bakıyordu ona. Anlamıştı ne yaptığını. Ama ruhsuz gibiydi. Pek bir şey düşünmüyordu.

Tuğra yavaşça oturdu kızının yanına. Şuana kadar laf sokmaması şaşırtıcıydı. Ellerini uzattı ve nazikçe küçük elleri aldı. Avuç içlerini açıp yaralara baktı. "Ne yaptın buralarına birtanem? Neden kendine zarar verdin?" Hilâl hâlâ kendinde değildi. Gözleri açık ve oturuyor ama baygın gibiydi. Bilinçli olarak durmuyordu, ama Tuğra bunu fark etmemişti.

Yavaşça avuç içlerini öptü Hilâl'in. Hilâl sağ eline konan ikinci öpücükle kendine geldi. Hışımla elini çekti. "Ne yapıyorsun sen be!?" Kulağında hâlâ uğultu vardı.

Ne yaşıyordu?

Tuğra bu değişikliğe şaşırdı. Bir şeylerin ters gittiğini anlayınca sakin yaklaşmaya karar verdi. "Hatırla güzelim, sen izin verdin, sen elini serbest bıraktın. Hatırlamaya çalış." Hilâl nefes nefese ona baktı. "B-ben bilmiyorum, hâlâ uğultu var!" Ellerini yumruk yapıp sıkarak kendisine çekti.

"Git, çık odadan." Diye seslendi Hilâl. Bağıramıyordu bile!

Tuğra şaşkınlıkla izliyordu bu durumu. Onu rahat bırakması gerektiğini düşündü. Üstüne giderse daha kötü olabilirdi.

Tuğra odadan çıktı. Ailesinin yanına döndü. Oturdu. "Hilâl'de bir şeyler var. Sonra anlatayım şuan sırası değil, ama garip." Herkes iyice meraklanmıştı.

Bir kaç saat sonra Kaan, Tuğra, ve Ceyda Hilâl'in kaldığı odaya. Alaz, Yaman ve Altay da başka bir odaya geçti ve uyumaya karar verdiler.

Hilâl'den

Yavaşça gözlerimi açtım. Gözüme güneş vurması ile gözlerimi iyice kıstım.

Sahi, burası neresiydi?

Etrafıma bakınca her şey aklıma geldi. En son Tuğra beyin kucağında buraya geldiğimi hatırlıyordum. Gerisinde uyumuştum sanırım.

Yatakta oturur pozisyona geldim. O sırada banyo diye düşündüğüm yerden Kaan çıktı.

Ne alaka be?

Bir süre bakıştık. "Günaydın." Dedi ve yanıma geldi. Bir şey demeden yataktan indim. Yanından geçtim ve banyoya girdim.

Aynadaki görüntüme baktım. Yanaklarım zaten azken iyice azalmıştı. Zayıfken iyice kilo vermek iyi değildi. Aşırı cılız duruyordum.

Ofladım ve ihtiyacımı giderdim. Elimi yüzümü yıkadım ve bulduğum peçete ile sildim. Sonra da banyodan çıktım. Zaten küçük bir yerdi, aşırı bunaltıcıydı. Oda yine genişti.

Odaya geçip geri yatağa oturdum. Bir süre yere baktıktan sonra ayağa kalktım ve odadan çıktım. Sağa sola baktım ama kimse yoktu. Lâl'in odasına doğru ilerledim.

Kapıyı çalıp içeriye girdim. Ceyda hanım üzerini değiştirmesinde yardımcı oluyordu. Kapı açılınca bana döndüler. Ceyda hanım gülümsedi. "Günaydın kızım." Cevap vermeden Lâl'e ilerledim. Yanına oturduğumda Ceyda hanım işine devam etti ve Lâl üstünü giyindi. Sonra bana döndü.

"Sana da kıyafet getirdik kızım. Sende giymek ister misin?" Başımı salladım. Üstümdeki kıyafetten tiksinmiştim artık.

Ceyda hanım bana bir torba uzattı. Aldım ve banyoya ilerledim. Lâl dışında birisinin yanında soyunmaktan ve giyinmekten nefret ediyordum. Asla rahat edemezdim.

Üstümü değiştirip çıktım. Kazak ve rahat bir pantolon getirmişlerdi. Üstüme montta getirmişlerdi.

Oda da kimse yoktu. Gidip Lâl'in yanına oturdum. "Kız zilli, 3 gündür hastanelerde çüründüm ya! Yemin ederim geberip gideceğim." güldü. "Keşke gitseydin dedeme falan." "Cık, olur mu öyle? Hem onu bunu boş ver, şimdi ne yapacağız?" Omuz silkti ve dudak büzdü. "Teslim olacağız. Şuan da yapabilecek bir şeyimiz yok gibi duruyor." Ofladım. "Hiç benlik değil. Ama yapacak bir şeyde yok! Of ya!" Lâl alayla baktı ve ayaklarını geri yatağa çıkarıp yavaşça oturdu.

"Telefonum nerede benim?" Lâl düşünür gibi oldu. Sonra bana baktı. "En son Yaman almıştı. Şuan nerede bilmiyorum." Yutkundum. Şifremi bilmedikleri aklıma gelince rahatladım. Arkadaşlarımla olan konuşmalarım, biraz şeydi. Anlarsınız ya.

Ayağa ​​​kalkıp kapıya ilerledim. "Ben doktorla konuşmaya gidiyorum. Ne zaman çıkacakmışsın sorayım." Dedim ve odadan çıktım. Doktorun odasının önüne gittim. Kapıyı çaldım. 'gel' sesi gelince odaya girdim.

Ya benim şansım, nedir ama ya? Tüm Koper genleri karşımdaydı. Dudağımı dişledim. "Ben sonra geleyim." Dedim ve anında kapıyı kapatıp oradan uzaklaştım.

Dedem neredeydi ya?

Telefonumu açtım ve bir kez daha aradım. Uzun süre çaldıktan sonra açıldı.

"Alo?"

"Dede! Neredesin sen ya? Dün kantinden sonra hiç görmedim seni. Nereye gittin?"

"Ya dur bir, size yardım etmek için bir şeyler ayarlamaya çalışıyorum ama baban bey, çok fazla önlemli. Yeni aklına gelmiş heralde. Hastaneden çıkmaya kalksan ordu dikilecek şuan önüne. Karşı çıkmaya kalksan bile yakalarlar. Bunaltma kendini, yapacak bir şeyin yok şuan."

Ofladım. Elim stresle yumruk oldu.

"Ya olmaz, Lâl'i oraya geri götüremem. Hadi ben neyse, bir şekilde başa çıkarım. Ama Lâl fiziksek olarak zaten çökmüşken bozuk olan psikolojisi oraya gidince daha beter olacak. Oraya gidişimiz, bir nevi ölüm."

"Farkındayım, ama yapacak hiç bir şey yok elimizde. Şuan her yerde gözüm var, uğraşıyorum ama inan çıkış yolu bulamadım. Zorluk çıkarmak anca daha fazla önlem almalarına ve kendinizi yormanıza sebep olur."

Aklımdaki fikirler birbirine dolanmıştı. O kadar çok şey düşünüyordum ki beynim düğüm olmuştu.

"Tamam, halletmeye çalışacağım. Görüşürüz, kendine iyi bak."

"Görüşürüz. Özellikle sen bak, ben her türlü iyi olurum."

Vedalaştıktan sonra telefonu kapattım. Stresle cebime koydum.

Hızla Lâl'in odasına ilerledim. Bodoslama daldım içeriye. "Yandık. Sıçtık biz, bittik!" Kendimi koltuğa fırlattım. "Gerçekten sona geldik Lâl. Hiç bir yol yok. Dedemle konuştum az önce, o bile bir şey bulamamış, bak dedem dedi bunu. Düşünüyorum, beynimden alevler çıkıyor ama hepsi kapalı yola çıkıyor!"

Lâl üzgün bir suratla yere baktı. Omuz silkti. O da beklentiyi kesmiş gibiydi zaten.

Gözlerim doldu. "Neden ya? Neden? Hayatımıza sıradan bir günde girip neden yerle bir ettiler? Ne istediler bizden?" Bir anda kendime geldim ve gözlerimi ovuşturdum. "Ay iyice sulu göz oldum ya."

Lâl güldü. "Üstünde bıraktığım etki gözlerimi yaşarttı." Sinirlerim bozuldu ve bende güldüm. "Sus ya. Komik mi?" Gülerek omuz silkti. Yanda ki su şişesini aldı ve içti. Bana uzattı. Ayağa kalkıp aldım ve bende içtim. Susamıştım.

Şişe bitince odadaki çöp kutusuna ilerledim ve attım. Eş zamanlı olarak kapının çalınması ile pat diye açılması bir oldu. Çöp kutusu da kapının arka tarafındaydı.

Sağ tarafımda hissettiğim ağrı ile kendime geldim.

"Napıyorsunuz be!" Kolumu ovuşturarak oradan çekildim. Kaan şaşkınca bana bakıyordu. "Orada mıydın sen?" Kaşlarımı çattım. "Yok ya, ışınlandım bir anda. Ne diye pat diye açıyorsun ki?! Yavaşça açsan kolun mu kopar!" Koluma baktı. "Özür dilerim." Umursamadan yatağa ilerledim.

Lâl kızgınca Kaan'a bakıyordu. Sinirle soludu. Bakışlarını yere çevirdi. Kızgındı.

Lâl'in yanına oturdum. Telefonumu açtım ve gelen bildirimlere baktım.

Abim: Lâl'in taburcu işlemleri bitti

Abim: geliriz birazdan

Cevap yazmadım ve telefonu kapattım. Kaan dolaba ilerlemiş bir şeyleri torbaya koyuyordu. Muhtemelen eşyalarıydı.

Lâl'e baktım. Ellerine bakıyordu. Bir anda bana döndü. "Cidden o kadar güzel mi ellerim ya? Bana pek şey gelmedi, normal el işte." Hayretle ona baktım. "Saçmalama kızım. Mü-kem-mel! Sanat eseri mübarek." Bir elini tutup öptüm. "Rabbim, neler yaratıyorsun sen böyle." Lâl güldü. Yanağıma öpücük kondurdu ve yataktan indi.

Banyoya ilerledi ve içeriye girdi. Bir süre sonra su sesi geldi. Muhtemelen duş alacaktı. Bende dün Lâl'in kurtulduğunu duyduğumda bu sefer sıcak duş almıştım.

İç çektim ve yataktan kalkıp kapıya ilerledim. "Hilâl." Gözlerimi sertçe yumup açtım. "Hı?"

"İyi misin?" Birde soruyorlardı ya. Hah, çok iyiydim, çok!

Sinirle ona döndüm ve sinir bozukluğu ile gülümsedim. "Çok iyiyim ya! Mükemmelim hatta! Bir kahvem eksik, oturup keyif çatasım var o derece." Ciddileşip boş boş baktım. "Lütfen dalga geçmeyin bizimle. Yaptığınız şeyler normal değil." Hızla odadan çıktım ve kapıyı sertçe çektim.

Seri adımlarla doktor abinin odasına ilerledim. Kapıyı çaldım ve komut geldikten sonra içeriye girdim. "Abi, merhaba. Şey diyecektim, şimdi bir aile biyolojik kızını almak istiyor ama bunu 16 yıl sonra istiyorlar. Ve kız onları istemiyor, hemde hiç yani. Ne olur?" Doktor abi duraksadı. Sonra konuştu. "Bu kız sen oluyorsun, biliyorum uğraşma. Kızın reşit olmadığı, ve ailenin biyolojik olması sebepleriyle aile kızı alır. Ama kız nüfuslarında değilse iş uzayabilir. Senin nüfusunu değiştirip DNA testi ile birlikte sunmaları gerekir polise." (Burayı salladım. Boyle uygulamlar var mi falan gram bilmiyorum)

Başımı salladım. "Tamam, teşekkür ederim." Dedm ve gülümsedim. O da bana gülümsedi. Sonra konuştu. "Neden hiç ismimi sormadın? Yıllardır tanıyorsun beni ama hiç tanımadın beni." Burukça gülümseyip yüzüne baktım. "Bilmem. Vardır bir anısı, vardır bir olayı, vardır bir etkisi." (beyaz leke okuyanlar beğendiii)

O da üstünde durmayıp öylece baktı. Bakışlarımı çevirdim ve odadan çıktım.

Lâl'in odasına doğru giderken vaz geçtim. Muhtemelen onlarda oradaydı çünkü.

Yolumu çevirip çıkışı aradım. Sonunda buldum ve bahçeye çıktım.

Yavaşça yürüdüm ve banka oturdum. Hava soğuktu. Ama aşırı rahatlatıcıydı bana göre.

İçime derin bir nefes çektim. Gözümü kapatıp rüzgarı dinliyordum ki bankın diğer tarafında çökme hissettiğimde gözlerimi açtım. Başımı çevirip o tarafa baktım.

Bir erkek oturmuştu. Bir kaç saniye bakıştık. Bu kimdi be?

"Tanıyamadım, kimsiniz?" Dedim gözlerimi kısıp. Elini bana doğru uzattı. "Merhaba, ben Ufuk. Bahçede dolanırken gördüm seni, sıkıldım da geleyim dedim." Açık sözlü olması hoşuma gitmişti. Elini tutup sıktım. Hafifçe tebessüm ettim. "Merhaba, Hilâl bende." O da gülümsedi. Elimi çekip önüme döndüm.

"Doktor falan mısın, yoksa senin de mi hastan var?" Diye sordum. Çok şükür sağlıklı bir ilişki kuruyordum. Tanımadığım birisiyle de olsa.

"Abim, trafik kazası geçirdi. Bugün taburcu olacaktı, ailem o işi hallederken burada takılayım dedim. Sen?" İç çektim. "Benim de ikizim, onun için buradayım. Benimki de bugün taburcu olacak, bunaldım hastaneden. Çıkayım dedim."

"Ya nasıl sorsam bilemedim ama, biraz absürt olacak tabii. Kaç yaşındasın?" Güldüm. "Sew olak mı gelecek mi arkasından?" O da bayağı güldü. Karşılıklı bayağı güldük. En sonunda konuştum. "16. Sen?" Kaşları havalandı. "17 ben." Başımı salladım. Çokta büyük değildi.

Başımı çevirmemle Lâl'i ve Koper'leri gördüm. Lâl imalı bir şekilde sırıtıyor, diğerleri sorgular bir şekilde bakıyordu. Başımı Ufuk'a çevirdim. "Benim gitmem gerek." Dudak büzdü. "Ne dersin, tekrar karşılaşır mıyız?" Onunla aynı hareketi yaptım. "Bilmem, belki." Diye mırıldandım. Gülümsedi.

"Tanıştığıma memnun oldum, Hilâl. Umarım bir gün yine karşılaşırız." Dedi ve el sallayıp hastaneye gitti. Koper'lerin yanından geçerken tip tip bakmışlardı ve çocuk garipsemişti doğal olarak.

Bende yanlarına gittim. "Kimdi o?" Of, başlıyoruz yine!

"Hastanede tanıştığım birisi. Neden bu kadar garipsiyorsunuz?" Bir şey demediler. Yürümeye başlanınca Lâl'in elini tuttum ve yürümeye başladık.

Çok ruhsuz hissediyordum ya. Sanki ruhum sömürülmüş gibi. Şuan burayı yakıp yıkasım vardı mesala, ama yapamıyordum. Çünkü elim kolum bağlıydı.

Belki de ruhsuz olmam, ruhumun bağlı olmasındandı. Çünkü ben, asla zorlamaya gelemeyecek bir insandım.

Yandaki merdivenleri görünce yutkundum ve başımı öne çevirdim. Şeytan diyordu ki, bas gaza çık oradan. Ama Lâl?

Tanıdık gelen arabanın önünde durduğumuzda öylece onlara baktım. Tuğra bey sürücü koltuğuna bindi, Ceyda hanımda bizi arka koltuğa bindirdi. Kendisi de öne geçti.

Bu arabaya ilk bindiğimiz zamanlar geldi aklıma. Göz devirip parmaklarıma baktım. Normalde çokta tırnak etimi yemezdim, ama şu son 1 hafta da elimin her yeri yara olmuştu.

Okulların açılmasına da az kalmıştı ya. Of.

Sessizliği Tuğra bey bozdu. "Okulunuzu bizim oradaki koleje aldırdım. Artık ordasınız." Ruhum gitti gibi demiştim değil mi? Şuan tüm siniri sırtlamış geri gelmişti.

"Pardon da bizim haberimiz var mı bundan? Ne hakla alıyorsunuz?" Diye çıkıştım. Ceyda hanım bize döndü. "Kızım hemen ters çıkma. Belki seveceksin, deneyin en azından." Sinirle soludum. "Ceyda hanım, bakın siz kendi kendinize mini aile kuruyorsunuz ama biz bunları istemiyoruz. Bizim haberimiz yokken okulumuzu değiştirmek nedir ya?" Biraz düşündü. "Orası fazla uzaktı, araba yolculuğu sevmiyorsunuz diye yaptık. Artık daha kısa sürecek yolculuklarınız."

Yumruklarımı sıktım. "Bu, hakkınız olduğuna gelmiyor. Bizim orada arkadaşlarımız, öğretmenlerimiz, anılarımız var! Siz umursamıyor olabilirsiniz, ama bizim için değerli şeyler!" Bir şey diyemeyip önüne döndü. Tuğra bey el attı. "Orada geri kazanırsınız ne kaybettiyseniz. Hem artık dönüşü yok, aldık bile." Yumruklarımı daha fazla sıktım.

"Öyle kolay değil onlar. Biz orayı istemiyoruz. Önemli olan bu!" Lâl elime uzandı ve elleri arasına aldı. Yavaşça açtı ve avuçlarıma baktı. Sinirle yüzüme baktı. Omuz silkip geri önüme döndüm.

"Alışırsınız. Orası da iyi bir okul, eğlenceli olur." Sinirden ellerim titriyordu artık. "Götürebilirseniz, götürürsünüz. Biz okulumuzu istiyoruz." İkisi de aynı anda ofladı. Hah, birde sıkıntıya giriyorlarmış da, kıyamam!

Bir şey demediler. Biraz sonra da gelmiştik zaten. Oflayıp kapıyı açtım. Diğerleri de inince onların yürümesini bekledik. Bizim yüzümüze bakınınca önden biz yürüdük.

İç çektim ve eve ilk adımımı attım.

FİNİSSHH

Nasıllll

Elimden geldiğince yazıyorum. Umsrim cok beklemiyorsunuzfur.

Ha bu arada ben yine fikir kıtlığına girdim. Aklımda bir şeyle vsr ama, sacma geliyor biraz. Fikirr

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%