Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@zeyzek

Odadan daha hiç çıkmamıştık. Geldiğimiz gibi gösterilen odaya girip, hiç bir iletişime geçmemiştik.

Bir ara kahvaltı getirmişlerdi, ben midem bulandığı için az yemiştim, Lâl bitirmişti.

Evet, mide bulantım hâlâ geçmemişti. Bir ara gidip geri gelmişti. Bayağı sadıktı bana.

Aklıma Ufuk geliyordu. Çocukla 5 dakika konuşmuştuk sadece, neden hep aklıma geliyordu ki! Hem belki bir daha görmezdim?

Lâl uyuyordu. Aldığı ilaçlar uykusunu getiriyor olmalıydı. Bende yorgundum ama hiç uyuyasım yoktu.

Telefonumu açıp sınıf grubuna yazdım.

Siz: Arkadaşlar, yaşadığımız acil durumlar sebebiyle okul değişikliğimiz oldu. Geri oraya dönmeye çalışacağız. Geri gelemezsek, hakkınızı helal edin.

İlk Kaan (seven kişiyi Kaan yapmıştım, hatırlatayım) ve Asena gördü.

Asena: Nee

Asena: lan niye gittiniz

Asena: yaa off

Asena: geri gelin kankaa

Kaan: cidden noldu ki niye gittiniz

Siz: sonra anlatırım. Yüz yüze daha kolay anlatırım. Geri gelme ihtimalimiz de gelmeme ihtimalimiz de var, onu bilin.

Parla: oooffff

Parla: inşallah gelirsiniz yaa

Siz: İnşallah

Merve: gelmezseniz oturur ağlarım valla

Hira: ya amk niye her şey üst üste gelir ki

Hira: bir sevdiğim çocukla aramız kötü olur

Hira: bir siz gidersiniz

Hira: yeter ya

Siz: üzgünüm ballarımm

Siz: gelmeye çalışacağız. Gelemesek da yine görüşürüz bir şekilde.

Asena: görüşme de problem yokta gitmeniz aşırı kötü

Siz: öyle oldu ya

Şarjımın %10 olduğunu görünce kapattım ve ilk geldiğimizde bulduğum çekmecedeki şarj aletini aldım. Prize takıp telefonu şarja taktım.

Ofladım. Aşırı sıkılmıştım. Ayağa kalkayım derken ayağım takıldı ve pat diye yere yapıştım. Yine mi!

"Ya, ya yeter ya! Sikeceğim artık bu sakarlık olayını da!" Elimi yere vurdum ve oturdum. Ayak bileğimi ellerim arasına aldım. Ağrıyordu. Ellerimle ovuşturdum. "Lütfen incinme. Valla hiç sırası değil. Olmaz, olamaz."

Ağlamaklı bir ifadeyle oflayıp ayağımı bıraktım. Biraz geçti gibiydi. Heralde incinmemişti.

Ayağa kalkmayı denedim. Sızlasa da takmadım ve giyinme odasına ilerledim.

Okullar açılsaydı bari ya.

Giyinme odası bile vardı maşallah. Hemde Lâl'inki ayrı benimki ayrı. Her renk, farklı farklı kıyafetler vardı. Çoğunu giymezdim bile.

Bir eşofman ve tişört seçtim. Evet, tişört. Benim için mevsimin pek önemi yoktu. Canım ne istiyorsa onu giyiyordum.

Güzel olmuştu güzel. Boy aynada bir güzel kendimi süzdüm. Saçlarım belime kadar gelmişti. Uzamaları uzun sürüyordu. Ve ben saçımı kısa kestirmek gibi büyük bir hata yapmıştım. Çok şükür ki uzamıştı.

Duş almalıydım. Çünkü hem bunalmış, hem kirli hissediyordum.

Of ya. Keşke giyinmeseydim.

Giydiğim şeyleri çıkartıp kenara koydum. Çıkınca giyerdim.

Duşa girdim. Bir güzel yıkandım ve çıktım. Üstümü giyinip kurutma makinesini elime aldım. Aynanın karşısında kurutmaya başladım.

Kurutma işlemim bittiğinde saçlarımı örmeye karar verdim. Canım sıkılıyordu ve uğraşacak şey arıyordum.

Pufu aynanın karşısına getirdim ve oturdum. Saçımı önüme alıp örmeye başladım.

Yaklaşık 5 dakika sonra bitmişti. Bileğimde ki kahverengi tokayı bağladım. Örgüme bakıp gülümsedim. Çok tatlı olmuştu.

Ayağa kalkıp odaya girdim. Lâl uyanmış gözlerini ovuşturuyordu. Yanağına makas attım. "Şükür uyandın. Sıkılmaktan bayılacaktım." Gülümsedi ve esneyip geri yatağa uzandı.

"Of, geri uyayacak mısın?" Başını hayır anlamında salladı. İyi bari.

Bende yatağa oturdum. "Off, ne yapacağız biz şimdi? Çok sıkıldım ben." Dudak büzdü. "Uyanır uyanmaz bende sıkıldım valla. Ne yapacağız onu da bilmiyorum." Duraksayıp birden bana döndü. ​​​​​​ "Çiçeklerle uğraşabiliriz aslında." Dedi. Olabilirdi. İyide burada çiçek var mıydı ki?

"Çiçek var mı burada?" Güldü. "Alası var. Kocaman sera var bahçede." Şaşırmıştım. İlgileri vardı demek ki.

"İyi, üstüne bir şeyler giy de gidelim." Hevesle ayağa kalktı ve giyinme yerine gitti. Kısa süre sonra kazak ve eşofman giymiş bir şekilde geldi. Elinde de ceket vardı.

"Sende al üstüne bir şeyler, üşürsün." Başımı salladım ve bende dolaba gidip ceket aldım. Yanına döndüm ve elini tuttum.

O ceketini giymişti. Ben elimde tutuyordum çünkü ceket veya mont falan giymekten aşırı nefret ediyordum. Sadece zorunda kalırsam giyiyordum.

Ben hızlı giderken o pıtı pıtı yürüyordu. O yüzden ona uymak zorunda kalıyordum. Surat astım. "Azıcık hızlı yürüyemez misin? Kaplumbağa ile yarışırsınız yemin ederim." Göz devirdi ve güldü.

Merdivenler sonunda bittiğinde bir sağa bir sola baktım. "Sağda mıydı, sol mu? Gram hatırlamıyorum." Sağı gösterdi. O tarafa gittik.

Önümüze salon çıktı. Yaman koltukta telefona bakıyordu. Adım sesi duyunca kafasını kaldırıp bize baktı. Kaşları havalandı. "Bir şey mi oldu?" Başımı salladım. "Odadan çıkmamız için illa bir şey olması mı gerek? Delirmemek için bahçeye çıkacağız."

Tişörtüme baktı. "Bu mevsimde kısa kollu?" Ceketimi gösterdim. "İyide üşürsün yine de. Öyle çıkma, uzun kollu bir şey giy." Başımı hayır anlamında salladım. "Gerek yok. Canım böyle giyinmek istiyor." Telefonu kapatıp koltuğa koydu. "Ceketi çıkartma o zaman. Önünü de kapat." Saçıma bakıp sırıttı. "Ayrıca, örgü çok tatlı olmuş. Yakışmış." Tepkisizce oma baktım. Sonra yürümeye devam ettim.

Lâl de peşimden geliyordu. Kapıyı açtım. Tenime buz gibi hava vurdu. Biraz ürperdim.

Umursamayıp çıkacaktım ki tişörtümden tutup geri çekildim. "Üşürsün, ceketini giy bari." Arkama baktığımda Tuğra bey olduğunu gördüm. Tişörtümü ondan kurtardım. "Sevmiyorum öyle giyinmek." Hızla dışarıya çıktım. Kar serpiliyordu. Azdı ama çok güzeldi.

"Kar da yağıyor, giy şunu. Hatta o da yetmez, gir şuraya kazak da giy." Ofladım. "Üşümem ben." Ceketi giyip önümü kapattım. Ona baktım. "Oldu mu?"

"Olmadı. Kazak da giy, hava aşırı soğuk." Ya yeter ama!

"İstemiyorum! Yeter ya." Lâl'in elini tutup oradan uzaklaştım. "Hani neredeymiş bu sera?" Eliyle yan tarafı gösterdi. Kapalı bir alan vardı. Oraya doğru ilerledik.

Lâl kapıyı açtı. Önden o girdi bende arkasından girdim. Kapıyı kapattım.

Lâl koşa koşa tohumların olduğu yere ilerledi. Bende hayranlıkla çiçeklere bakıyordum. Çeşit çeşit, mükemmel çiçekler vardı. Mayhoş bir koku hakimdi. Ve bence çok hoştu.

Yavaşça yürüyerek beyaz lale'nin yanında durdum. Favori çiçeğimdi.

Gülümseyerek baktım. Bir dalını avuçlarım arasına aldım. Kokladım. Çok güzel kokuyordu. Görüntüsü desen, zaten fevkaladeydi. Bence çok zarif bir çiçekti. Hem anlamı da çok güzeldi.

Saflığı, ve sevgiyi temsil ediyordu.

Bir ara bundan saksıya ekip odaya koyma fikrini aklıma yazıp diğer çiçeklere baktım. Hepsi çok güzeldi.

Lâl direkt işin içine girmişti zaten. Bir kaç tohum, gübre, ekim eşyaları ve saksı ile bir şeyler yapıyordu.

Yanına gidip onun yaptığı gibi oturdum. "Ne ekiyorsun?" "Şakayık." Favori çiçeği oydu. Her çiçekçiden geçtiğimizde hepsini almak ister, bir tane alabileceğimizi söyleyince zorlansa da şakayığı seçerdi.

İşi bittiğinde kocaman bir gülümsemeyle çiçeğine baktı. Ellerini çırptı. Çiçeklerle ilgilenince aşırı mutlu oluyordu.

Diğer çiçeklere baktı. Ayağa kalkıp reyonlardan bir kaç şey aldı. Sonra çiçeklere ilerledi. Sıra onlardaydı sanırım.

Benim yapacak bir şeyim yoktu. O tek başına yapınca daha mutlu oluyordu. Yardım etmeme gerek yoktu.

"Kendini çok yorma, yarana dikkat et, çok geç kalma. Ben gidiyorum, yatayım biraz." Lâl bana baktı ve 👍🏻 yaptı. Ona öpücük atıp seradan çıktım. Karlar biraz tutmuştu. Yerler hafiften beyazlamıştı. Umarım tutardı.

Eve ilerledim ve içeriye girdim. Kapıyı açık bırakmışlardı. Ceyda hanım koltukta oturuyor ve televizyona bakıyordu. Beni görünce gülümsedi.

Ona bakmayı kesip ceketimi çıkardım. Ceketimi elime alıp merdivenlere yürümeye başladım. Hiç asansör kullanasım yoktu. Hem hâlâ midem bulanıyordu.

Merdivenlere tam adımımı atmıştım ki üstten koşarak gelen Altay'ı görmem ile adımlarım durdu. O arkasına bakmaya çalışarak geliyordu. Tam ağzımı açacaktım ki son basamakları inmek yerine atlamayı seçince üstüme çıktı.

Çığlık attım. O üstümde ben altında duruyorduk. Ve ben sert bir iniş yapmıştım.

İnledim. "Önüne baksana be! Belimi hissetmiyorum!" O da şok olmuş gibiydi. Kendine gelince üstümden kalktı. Bende ağlamaklı bir ifadeyle tavana baktım. "Ya neden hep ben sakatlanıyorum ki!" Koltuk altımdan tutup beni oturttu. "İyi misin?"

"Çok iyiyim ya! Alt tarafı sırt üstü yere yapıştım ve tüm kemiklerim çıtır çıtır oldu! Her yerim ağrıyor." Ellerimi belime koydum. Özelikle belim ağrıyordu.

Gülmemek için dudağını ısırdı. O sırada sinirli bir şekilde gelen Alaz abimi gördüm. "Lan Altay, seni bir elime geçireyim varya!" Kafasını kaldırınca bizi gördü. Önce şaşkınca bana baktı, sonra sinirli bir şekilde Altay'a. "Lan gerizekalı, kızın üstüne düştün değil mi?"

"Ya abi, kaçmaya çalışıyordum ondan şey oldu. Hem iyi o ya." Omzuma helal sana anlamına gelen vuruştan yaptı. Sinsice sırıttım. "Yoo, her yerim ağrıyor hemde. Hatta ne yaptı biliyor musun, üstüme düşünce az daha acısın diye omzuma bastırdı. Ve bunun için bana kızdı." Role girip ellerimi belime attım. "Ayy, belim! Hâlâ çok kötü ağrıyor!"

Azıcık yalan serpiştirmiş olabilirdim. Ama minnacık ya, bişey olmaz.

Altay dehşetle bana baktı. Gülerek side eye attım. Alaz abim anında ensesine yapıştırdı. "Ne yaptı, ne!?" İnanmıştı, zafer benimdi artık.

Altay anında teslim olur gibi ellerini kaldırdı. "Abi vallahi yalan söylüyor. Yemin ederim bak. Görmeden üstüne düştüm, gördüğüm gibi de kalktım. Gerçekten bak." Alaz inanmış gibi durmuyordu. Kafasına bir tane daha geçirdi. "Bekle sen oğlum, bu iş burada bitmedi." Dedi ve bana gelip elini uzattı.

Tam elimi uzatacaktım ki aklıma gizlendiğimiz geldi. Burun kıvırıp elini tutmadım ve ayağa kalktım. "Hani ağrıyordu, yalan söyledi işte!" Kibirle sırıttım. "Ağrımıyor demedim ki, kalkabildim sadece." Alaz abim bana bakmadığı için sırıttığımı görmüyordu. Altay dehşetle bana baktı. Ellerini ​​​​​​bittin sen anlamında salladı.

"Bak birde tehdit ediyor, şerefsiz!" ​​​​​​Tekmeyi götüne yapıştırdı. Gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Altay, Alaz abime döndü. "Ya abi, yemin ederim yalan söyledi. Gerçekten yapmadım öyle bir şey."

"Yalan söyleme! Hem suçlu hem güçlü." Enseye bir şaplak daha.

Altay kaçmaya başladı. Abim de peşinden gidiyordu. Kahkaha attım. Kötülük!

Ceyda hanım şok içinde bize bakıyordu. Kaşlarını çatıp eli ayağına gitti.

Terlik alarmı! Terlik alarmı! Terlik alarmı!

"Terlik!" Diye bağırdım ve kahkaha atarak izlemeye devam ettim. Altay'ı kendime düşman edersem, diğerleri de yavaş yavaş ona çekecekti. Ve bizim gitme işi kolaylaşacaktı.

Ceyda hanım terliğini havaya kaldırdı ve tam on ikiden Alaz abimin götüne isabet ettirdi. Abim önce "lan!" Diye bağırıp götüne baktı, sonra yere düşen terliğe. Sonra annesine döndü. "Anne! Yapma şunu arık ve, kaç yaşına geldik." Ceyda hanım diğer terliği de çıkardı. "Sus! Yaş maş önemli değil benim için." Altay nefes nefese bana baktı. "Söyle artık!" Dedi. Niye söyleyeyim canım, az daha sürünsün.

"Neyi söyleyeyim?" Dedim. Ceyda hanım bana döndü. "Neyi söyleyecekmişsin?" Omuz silktim. "Bende anlamadım şahsen. Oğlunuz bana iftira atıyor!" Diğer terliğin hedefi Altay olunca zafer gülümsemesi ile merdivenleri çıkmaya başladım. Akşam söylerdim.

Belki.

Mide bulantım geri kendini belli edince istemsizce öğürdüm. Midem bulanıyor ama kusamıyordum.

Odaya gidip yatağa oturdum. Uykum gelmişti. Uyumaya karar verdim.

Yatağa girip gözlerimi kapattım.

BİTİTSSS

Nasıllll

İki sakalastik diye hemen affettirmedim, relax. Az daha sürünsünler

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​​​​​​

​​​​

 

 

 

 

Loading...
0%