@zeyzek
|
Gözlerimi yavaşça açtım. Hava kararmıştı. Esnedim ve sırtımı başlığa dayayıp oturdum. Uyuyup, daha yorgun uyananlar kulübündendim. Berbat bir şeydi. Dinlenmek için uyuyordum ama daha beter uyanıyordum. Üstümden tır geçmiş gibi. Telefonumun ötmesi ile kısık gözlerimi o tarafa çevirdim. Mesaj gelmişti. İg'dendi. Baktığımda Ufuk olduğunu gördüm. Ufukshitt; Sordun mu Of birde bu vardı dimi. Nasıl soracaktım ki kavga etmiştik o kadar Siz: yok dhaa sormadim Ufukshitt: anladım Uygulamadan çıktım. Oflamalı esnemeli karışık bir şey yaptım ve telefonu geri sehpaya bıraktım. Karnım guruldadı. Cidden açlıktan geberme derecesindeydim. Nasıl uyumuştum açken be? Geceleri yurtta açlıktan uyuyamamam ve ajan gibi mutfağa gittiğimi hatırlıyorum. Ayağa kalktım. Gurursuz gibi aşağı inip yemek yiyemezdim. Dayanır mıydım bilmiyorum, çünkü açken mide bulantım ikiye katlanıyordu. Ve başım acayip dönüyordu. Sürüne sürüne banyoya gittim. İhtiyacımı giderip çıktım. Lâl hâlâ uyuyordu. Uyuması daha iyiydi çünkü o da açtı. Ve o açken daha kötüydü. Yatağa oturup sırtımı ve kafamı başlığa yasladım. Gözlerimi kapattım ve başka şeyler düşünmeye çalıştım. Ama olmuyordu! Yahu karnım bile açlıktan davul zurna oynarken nasıl düşünebilirdim? Ya, of ama! Aklımda Alaz abim geldi. Sırıttım. Siz: abi, acccayip açız biz Siz: yemek getieebirli misin ltufne Bir kaç dakika sonra gördü. Abim: açlıktan yazamamışta Abim: tamam zaten getirecekti birazdan Kaan Abim: ben götüreyim mi derim kabul ederse etmezse de o getirecekti Siz: tamamdir Saate baktığımda 19:30 olduğunu gördüm. Kaç saattir uyuyorduk lan biz? Bu uykuyla 1 hafta dururdum ben heralde. Kapı çalındı. Sonra açıldı. Kaan gelmişti. Alaz abim gelseydi de iki sarılsaydım ya. Ellerinde iki tane tepsi vardı. Masaya bıraktı ve yanıma geldi. "Naber?" Boş boş baktım. "İyi, sen?" Hiç bir şey olmamış gibi konuşuyorduk. Bipolar gibi hissediyordum bunlar yüzünden! "Bende iyi." Lâl'e baktı. Duvara iyice yaklaşmış kafasını araya gömmüş uyuyordu hâlâ. Hem, o nasıl uyuma şekliydi be? Bana baktı. "Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama kaşların çatılmış. Farkında mısın?" Bunu diyeme kadar farkında değildim. İfademi düzelttim. "Ha, öyle mi olmuş? Farkında değilim." Arka planda kaçma girişimi senaryoları planlıyordum da, en son karşıma bir sürü koruma çıkmıştı. Ondan olmalı. En fecisiyse koşarken ayağıma kurşun yememdi. Asla olmayacak şeyleri planlayıp kendimi delirtmek, en nefret ettiğim ama asla bırakmadığım bir özelliğimdi. "Ne düşünüyorsun?" Güldüm. "Düşündüğüm şeyleri bilseniz tımarhaneye yatırırsınız beni." O da güldü. "Sayın daktır Kaan bey, amacınızı öğrenebilir miyim? Yani, neden sahilde gibi oturdunuz da öylece duruyorsunuz?" O da benim gibi cevap verdi. "Sayın liseli Hilâl hanım, canım istiyor." Göz devirdim. "Ya git sahilde dur o zaman. Tam güneşlenme pozisyonundasın." Aklına bir şey gelmiş gibi baktı. "Hem, Ankara'da sahil var mı sence?" Pis bir şekilde zort olmuştum. Ama çevirevilirdim. Alayla bana bakıyordu, bende ona aynı şekilde baktım. "Tatile git o zaman. Para çok." Aynı bakışı sürdürdü. "Kışın ortasında mı?" İşte şimdi, kötü batmıştım. Başımı yere çevirip düşünür gibi baktım ve kaşlarımı çattım. "Bekle, bir şey bulmam lazım." Sesli güldü. Aklıma hiç bir şey gelmiyordu, yoktu ki! Aynı bakışla ona döndüm. "Bulamadım. Ama illa böyle durmak istiyorsan git kendi odanda dur. Birde kovaya su doldur, içine gir. Sonra güneş resmi as tavana. Oh mis, yaza kadar idare eder." Bayağı güldü. "Yaparım bir ara." Biraz sonra tekrar konuştu. "İyide sen benim duruşuma neden bu kadar taktın?" Sinir bozukluğuyla güldüm. "Sinir bozucu çünkü! Ayağını uzatmışsın birde. Zaten boyun 2 metre, köprü gibi oldun yatakların arasında şuan." O gülerken aklıma yeni bir şeyin gelmesiyle sinirle ona döndüm. "Hem. Sen, kardeşin, abilerin ve baban, hepiniz uzun boyluyken biz neden kısayız? Tüm genleri sömürmüşsünüz! Az bize bıraksaydınız!" Kıkırdadı. "Çünkü siz anneme çekmişsiniz, biz babama. Annem kısa, sizde kısasınız." Huysuzca somurttum. "Ben bilmem! Biz neden ona çekmemişiz? Biz neden cüceyiz ya!" Daha çok güldü. Yanlarında küçücük kalıyordum, kafamı kaldırarak bakıyordum. Hoş değildi! "Ameliyat olacağım, boyumu uzattıracağım ben. Görürsünüz siz!" Ayağa kalkıp giyinme odasına gitmeye yöneldim. Bileğimden tuttu. Gülmesini durdurdu. "Tamam tamam, kızma. Sende böyle çok tatlısın mesala. Bir şey olmaz." Aynı huyszulukla somurtmaya devam ettim. Güldü. Burnumu sıkıp bıraktı. "Hadi ben gideyim o zaman, sen yemeğini ye. Lâl uyandığında soğumuş olursa haber verin, yenisini getiririz." Cevap vermedim. Yanağımı öptü ve doğruldu. Adam bana yetişmek için eğiliyordu be! "Bilerek mi eğildin? Boyumun kısa olduğunu yüzüme çarpmak için mi!" Diye hafif sesli konuştum ve yataktaki yastığı elime aldım. Tehlikeyi anlayıp hızla kapıya yöneldi. Arkasından fırlattım ama ona değmedi. Aslında değecekti ama anında kapıyı kapattığı için yastık kapıya çarpmıştı. Ofladım. Sinirlendiriyorlardı beni! Yastığı alma zahmetine hiç girmeden masaya ilerledim. Yemeğimi yedim. Tepsiyi ne yapsam diye düşünmeyi bıraktım ve hem kahve yapıp, hem tepsiyi bırakmaya karar verdim. Tepsimi alıp odadan çıktım. Asansöre binip mutfağın olduğu kata, yani giriş kata indim. Mutfağa gittim. Görevli Nur abla buradaydı. Gülümsedim. "Nasılsın abla?" Tepsiyi masaya bıraktım. "İyi kızım sen?" Ona baktım. "Bende iyi. Kahve yapacaktım da ben, nasıl yapabilirim?" Elimi savurdum. "Ay saçmaladım. Malzemeler nerede daha doğrusu?" Güldü. "Ben yaparım kızım, sen zahmet etme." Başımı hayır anlamında salladım. "Yok, hayır ben yaparım. Malzemeleri vermen yeterli." "Peki." Dedi ve dolaplardan bir şeyler çıkardı. Bende buzdolabına ilerledim ve süt aldım. Kahve yapmakta uzmandım. Malum karpuzlu fuse teayi her zaman bulamıyordum. Kahve daha çok içiyordum. Nur abla gitmişti. Ayak sesi duymamla başımı kaldırdım. Altay ve Tuğra gelmişti. Onlar da henüz beni görmemişti. İlk Altay gördü. Sonra babasının koluna dokundu. O da gördü. İkisiyle de bakıştım. Başımı tekrar içine daha sadece kahve döktüğüm bardağıma çevirdim. Göz hakkı dedi sağdaki melek. Ofladım, sağdaki meleğim başa belaydı. Aşırı vicdan yaptırıyordu. Bardakların olduğu dolaptan iki tane daha bardak çıkardım. Vicdan başa belaydı! "Sıcak mı içersiniz soğuk mu?" Dedim onlara bakmadım. İkiside aynı anda "soğuk" dedi. İyi oldu, uğraşamazdım ısıtmakla. Aynı işlemleri üç bardağa da yaptım. Kahveler hazır olduğunda onlara baktım. İki bardağı elime alıp önlerine bıraktım. Teşekkür ettiler. Başımla onayladım. Sonra kahve yaptığım yere dönüp ortalığı topladım. İşim bittiğinde kahvemi alıp mutfaktan çıktım. Asansörü kullanıp odaya çıktım. Lâl yemek yiyordu. "Afiyet olsunn." Dedim ve çalışma masasına oturdum. Kitaplıktaki test kitapları batıyordu gözüme. Çok ders çalışan birisi değildim, ama şuan çok bir şeylerle uğraşasım vardı. Burnumun akması ile masadaki peçeteyle sildim. Ayağa kalkıp soru bankası aldım ve geri oturdum. Masanın çekmecesinde kalem falan da vardı. Kalem aldım ve besmele çekerek kitabı açtım. Matematikle başlayalım bakalım. Kahvemden bir yudum aldım ve ilk soruya başladım. . . . Ayy, beynim yanıyordu! Saate baktığımda 4 saat olduğunu gördüm. Bu kadar saat soru mu çözmüştüm şimdi ben. Maşallah bana, maşallah! İyi haber, konuları çokta unutmamıştım. Soruları çözdükçe aklıma geliyordu. Okulların açılmasına 3 gün kalmıştı. En azından konuları tekrar edip, soru çözmüş ve kaosun arasına derste sıkıştırmıştım. Hayatım yanıyorken ben Ohladım ve kitabı kapattım. Tüm derslerden soru çözmüş ve konuları tekrar etmiştim. Son olarak paragraf sorusu da çözmüştüm. Lâl şaşkınlıkla bana bakıyordu. "İlk defa bu kadar uzun ders çalıştığını görüyorum." Güldüm. "Bende kendime şaşırıyorum şuan valla." Kapı çalındı. Ders yaparken de her 30 dakika da birisi gelip ders çalışmamı izleyip gidiyordu. Benden beklemiyorlardı heralde. Ne sanıyorlardı beni ayol? Şimdi gelen de Ceyda hanımdı. Ayağa kalktım ve yatağa ilerledim. "Burda bitirdim, film bitti üzgünüm." Dedim ve güldüm. O da güldü. "Yok, ben onun için gelmedim. 10 gün sonra Yaman abinizin doğum günü var. Onu söylemek için geldim." Kaşlarım havalandı. "Anladım." Lâl telefonundan kafasını kaldırıp kısa süre ona baktı. Sonra tekrar telefona döndü. "Da, bizim bir şey yapmamız mı gerek? Yani, bir planınız varda bizden yardım mı isteyeceksiniz?" Başını hayır anlamında salladı. "Yok, onu bahane edip size bakmaya geldim." Dedi ve sırıttı. Sinir bozukluğuyla güldüm ve giyinme odasına ilerledim. Üstüme pijama takımı giydim. Civcivliydi. Saçımla çok uyumlu duruyordu. Gülümsedim ve makyaj masasından tarak alıp odadan çıktım. Ceyda hanım hâlâ buradaydı. Yatağın ucuna oturmuş telefona bakıyordu. Bende yatağa oturdum ve başım ağrımasın diye hafif bağladığım tokayı çıkartıp saçımı serbest bıraktım. Saçlarımı omzuma aldım ve taramaya başladım. Ceyda hanım aradığı şeyi bulmuş olmalı ki derince gülümseyip telefonu bana doğrulttu. "Bak." Telefonu elinden aldım. Abi tayfası, ve, ve biz. Bildiğiniz biz. Yaman, Alaz abim, Kaan, Altay. Ve Yaman'ın kucağındaki ben, Alaz'ın kucağındaki Lâl. Ama daha bebek biz. Onlar da çocuktu daha. Hepsi gülümsüyordu, ben ise kollarımı çırpıyordum sanırım. Gülüyordum da. Lâl ise şaşkınca kameraya bakıyordu. Ama huzurlu görünüyordu. Ağlayacağım ama! "Kaydır, bir sürü var." Demesiyle yana kaydırdım. Bunda bir odada Yaman yerde kitapla eğilip bir şeyler yapıyordu, bende sırtına yaslanmış ne yaptığına bakmaya çalışıyordum. Merak duygum o zamanlardan vardı demek ki. Burukça gülümsedim. Bir daha kaydırdım. Bunda Alaz abimin kucağındaydım. Kafasını benimkine yaslamış, 32 diş sırıtıyordu. Bende gülerek bakıyordum. Küçükken de her boka gülüyormuşum be "Lâl, sende gelsene." Diye seslendi Ceyda hanım. Lâl bir telefona bir bana baktı. Ayağa kalkıp yanıma oturdu. Telefona baktı. Resimleri başa alıp ona gösterdim. Şaşkındı. Şaşkınlığın yerini hüzüne bıraktı. Yeni resme geçtik. Bunda Yaman'ın bir kolunda ben, bir kolunda Lâl vardı. Ben yerdeki oyuncağa uzanmaya çalışıyor, Lâl de Yaman'ın gömleğindeki düğmelerle oynuyordu. Lâl'in iyice gözleri dolmuştu. Yeni resme geçtik. Bunda Altay ve Kaan vardı. Kaan beni bacağına oturtmuş, Altay da Lâl'i tutuyordu. Kaan yine iyiydi ama Altay altı yaşındaydı. Henüz kucağına alamıyordu sanırım. Lâl elindeki bebeğin elini kemiriyor, bende huysuzca Lâl'e bakıyordum. Bir sonraki fotoğrafa geçtiğimde ise gülmeden edemedim. Bir elim Lâl'in saçında, bir elim bebekteydi. Lâl ise kafasını hafif geriye atmış ağlama ifadesine geçmişti. Lâl de kıkırdadı. Sonra ki fotoğrafta ise görüntü bulanıktı. Çeken kişi cihazı yere fırlatıp bize koşmuştu tahminen. Ne zaman aktı bilmediğim göz yaşımı sildim. Diğer fotoğrafa geçtim. Bunda Ceyda hanım ve Tuğra beyde vardı. Tuğra bey Lâl'i omzuna almış, Ceyda hanımda beni kucağına almıştı. Ceyda hanım kafasını Tuğra beyin göğsüne yaslamış, benim kafamı da omzuna yaslamıştı. Lâl ise bambaşka kafadaydı. Oyuncağını kendi omzuna oturtmaya çalışıyordu. Gerçi bende çok farklı değildim. Elimde ki kemirme oyuncağını Ceyda hanımın saçına sokmuştum. Diğer fotoğrafta aynı şekildeydi, ama Ceyda hanım beni Tuğra beye vermiş saçında ki oyuncağı çıkarmaya çalışıyordu. Ama gülüyordu. Bende kahkalarla ona bakıyordum. İnsanlarla uğraşmayı o zamanlarda seviyor olmalıydım. Diğer fotoğrafa geçtim. Bunda Lâl ve Alaz abim vardı sadece. Alaz abim Lâl'i koltuk altlarından tutmuş yürütmeye çalışıyordu. Ama Lâl'in pek umurunda değildi. Alaz abimin yüzüne uzanmaya çalışıyordu. Burukça gülümsedim ve diğer fotoğrafa geçtim. Bunda Ceyda hanım ve biz vardık. Lâl ve ben lego yapıyorduk. Ceyda hanımda Lâl ve benim kafamın arasına kafasını koymuş, sırıtıyordu. Bir sonraki fotoğrafta Tuğra bey ve biz vardık. Gülümseyerek bizi kucağına almıştı. Ben yanda ki Alaz abime uzanıyordum, Lâl de başını ona yaslamış uyuyordu. Bir sonra ki fotoğrafta Alaz abim benim yanımda gelmişti. Ellerimi tutmuş bir şey anlatıyor gibiydi. Ama ben pek takmış gibi değildim. Ona doğru zıplamaya çalışıyordum. Bir sonraki fotoğrafta Lâl, Kaan ve Altay vardı. Üçü yan yana sırıtıyordu. Lâl güldü ve akan göz yaşını sildi. Fotoğrafı kaydırdı. Bunda da Yaman ve Lâl vardı. Yaman Lâl'in yanağını öpüyor, Lâl gülüyordu. Sonra ki fotoğrafta Alaz abimle aynı pozu vermişti. Tekrar kaydıramayınca bittiğini anladım. En azından eskiden mutluymuşuz ya, olsun Titreyen ellerimle telefonu Ceyda hanıma verdim. Akan göz yaşlarımı sildim. Ceyda hanımın da gözleri dolmuştu. Burnumu çektim. "Küçükken de tatlıymışım gördüğünüz üzere." İkisi de güldü. Peçeteyi gelişi güzel çektim ve burnumu sildim. Sonra tersiyle gözlerimi sildim. "Of, duygulandım şimdi ben." Ceyda hanım burukça gülümsedi. "Eskiden abileriniz okula gittiğinde zor susturuyorduk sizi. Hüngür hüngür ağlardınız. Anca oyuna dalınca susardınız." Dedi ve gülümsedi. O da ağlamıştı. Gözlerimin yanması ile musluklarımda ki suyun sona geldiğini ve zorladığını anladım. Önce bir hıçkırık Sonra iki En sonunda ise ağlama sesleri. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Dönemimim de yaklaşmasıyla daha kötü olmuştum. Hormanlarım sona gelmişti. Lâl bana sarıldı ve yüzünü omzuma koyup ağlamaya başladı. Ceyda hanımda bize bakınca hüngür hüngür ağlamaya başladı. Üçümüz de aynı sesleri çıkartarak sesli bir şekilde ağlıyorduk. "Ya, ya ben ne yapayım ama." Hıçkırık. "Ağlamayayım mı o görüntülere." Hıçkırık. Lâl de onaylar gibi başını salladı. Yaklaşık 20 dakika hüngür foşur ağladık. En sonunda biraz hafiflemişti. Kendimi boşalmış gibi hissediyordum. İçimdeki tüm ağlama hissini atmıştım. İyi gelmişti. Lâl omzumdan kalkıp peçete yığınını yüzüne gömdü. Ceyda hanım ayağa kalktı. "Gideyim de birazda Tuğra'yı uğraştırayım." Hıçkırdı. "Siz de uyuyun." Hıçkırık. "Sabah yorgun olmayın." Hıçkırık. "İyi geceler." Odadan çıktı. Lâl banyoya gitti. Acayip gözüm yanıyordu. Uykum gelmişti. Banyodan geldiğinde yüzünü yıkamıştı. Geldi ve direkt yatağa atladı. Yorganı elinden geldiğince üstün çekti. Bende yorgana girdim ve gözlerimi kapattım. Küçükken hayatım ne güzelmiş ya BİTUTUTSSS nasıllll Umarım beğenirsinizz Umarim begenirsuniz gidisati. 5.30K OKUMA OLMUSUZZZ🙊🎀🥳😻😻💋
|
0% |