Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@zeyzek

Yanan gözlerle uyandım. Gözlerime ne olmuştu be? Kırpınca bile sızlıyordu.

Gözlerimi ovuşturup doğruldum. Neden acıyordu ki gözüm?

Dün akşam aklıma dank etti. "Ya, of!"

Fotoğraflar cidden çok duygusaldı ama. Hepsiyle iyi anlaştığımız, evin prensesleri olduğumuz, masum ve mutlu olduğumuz zamanlar.

Güzelmiş.

O Yaman ve Altay köpkesiyle de iyi anlaştığıma inanamıyordum. Çünkü şuan en çok onlarla kavga ediyordum.

Gerçi, 2 yaşındaydım. Önüme kim gelirse ona sarıyorumdur heralde.

Ofladım. Gözlerimi ovuşturup bıkkınca yere baktım.

En sonunda zor da olsa ayağa kalktım.

Ceyda hanım üç tane bahane sayıp, bombayı patlatmıştı. Şaka gibi

Lâl'e baktım. Uykulu gözlerle bana bakıyordu. Bende ona aynı şekilde baktım. "Ne düşündüğünü anlıyorum." Dudak büzdü. "Ve evet, bende vicdan azabı çekiyorum."

Ah, birde bu vardı. Onların yıllardır mahrum kaldığı kardeşleri olarak geçtiğimiz ve buradan ayrılmamızda onların bir suçu olmaması, beni zorluyordu

Ama bu, hemen yüz vereceğim demek olmuyordu, relax

Ofladım. Lâl'in yanına atladım. "İyi bok yedik. Ne vardı da gösterdi ki? Ne güzel hiç üzülmeden gidiyorduk biz, geldi içimize ateşi koydu kadın ya." Diye homurdandım. Başını salladı. Kapı çaldı. "Hı?" Diye aşırı saygın bir tepki verdim.

İçeriye Ceyda hanım girdi. Kapıyı kapatıp çocuk gibi yatağa yürüdü ve ucuna oturdu. "Dün Tuğra neden ağladığımı sordu, her şeyi anlattım." Dertle yüzümü sıvazladım. İyi yaptın be kadın, iyi!

"Çok iyi yapmışsınız Ceyda hanım. Gerçekten ya, hayatınızda yaptığınız en iyi şey olabilir." Ofladım. "Utanırım ki ben şimdi. Ne yapacağız?"

Bana döndü. "Bişey olmaz. Utanmana gerek yokki kızım, onlarda bakıyor fotoğraflara. Onlar da hüzünleniyor. Normal yani. Takmayın fazla." Kolaydı sanki. Ya biz daha hastanedeyken ikide bir kavga içerisindeydik. Ne ara böyle olmuştu?

Omuz silktim. Onlar sormazlarsa yaşanmamış gibi davranabilirdim.

Tam odadan çıkıyordu aklıma gelen şeyle seslendim. "Ceyda hanım," bana döndü. "Okulunuzu değiştirdik demiştiniz, okulun ismi ne acaba?"

"Doğa koleji." (Sanırım gerçekte de böyle bir okul vardı ya, emin değilim. Şuan öylesine yazdım varsa da)

Başımı salladım. Midem yine bulanıyordu. Yüzümü buruşturdum.

Ne zaman gidecekti bu ya?

Lâl'e döndüm. Bir mideme bir yüzüme baktı. Başımı salladım. Dudak büzdü ve telefonunu eline aldı. Sanırım ne iyi gelir diye bakacaktı.

Çünkü onun da bir fikri yoktu.

Ceyda hanım odadan çıktı. Bende banyoya ilerledim. Kusacaktım sanırım. Çünkü iyice artmıştı.

Zar zor eğildim ve cidden küstüm. İçimde düzgün bir şey bile yoktu, neyi kusuyordum ya?

Lâl koşarak yanıma geldi. Saçlarımı tuttu. Sonra da alnımı.

Uzun bir kusmadan sonra yavaşça doğruldum. Çeşmeye eğilip ağzımı yıkadım. Lâl koluma girip destek oldu. Beni yatağıma götürdü. Endişeyle bana baktı. "Tenin solmuş bildiğin, ne oldu sana?" Gözümü kapattım. Nefes nefese mırıldandım. "Bilmiyorum. Hiç bilmiyorum. Ama çok kötü."

Ofladı. Bir süre sonra kapı açılma ve kapanma sesi geldi. İnleyerek yatağa uzandım.

Gram azalmadan devam ediyordu bunaltım!

Bir süre sonra kapı açıldı. Sessiz hareket etmesinden Lâl olduğunu anladım. Gözümü araladığımda elinde bir bardak olduğunu gördüm. Bitki çayı yapmıştı sanırım. Yanımızda ki sehpaya koydu bardağı. "İç bunu. Belki iyi gelir." Ofladım. "Hayır ya. Nefret ediyorum öyle şeylerden. O daha da bulandırır." Kaşlarını çattı. "Tam 10 siteye baktım, hepsinde bu karışımın iyi geldiği yazıyor. Eğer yanlış çıkarsa, hepsini dava ederim. Ayrıca, hiç yoktan iyidir, dene." Ofladım ve side eye atarak aldım bardağı.

Minik bir yudum aldım. Yüzümü buruşturup zorlukla yuttum. "İğrenç! Bu ne be?" Rengide bir garipti zaten, kokusu desen burun delici. Tadından ne beklerdim ki?

"Her türlü kötü, içmek istemiyorum!" Ofladı. "Uyandığımda bile ilk fark ettiğim şey midenin bulanıyor olmasıydı Hilâl. Mide bulantısından gebermek mi istiyorsun?" Huysuzca kaşlarımı çattım. "Evet, ondan. Sanane be?" O da aynı tipe girdi. "Gebertirim seni bak! Gerizekalı!" Aynı çirkeflikle cevap verdim. "Gebert de göreyim, salak!"

Sinirle soludu. "Sana iyilik yapanda kabahat. Beyinsiz antilop!" Dil çıkardım. "Yürü git be, aptal goril!" Arkasını dönüp ayaklarını yere vura vura yatağına ilerledi.

Günlük kavgamızı yaptığımıza göre, devam edebilirdik.

Ona bakarak bardağı aldım ve tekte içtim. Kaşlarını mümkünmüş gibi daha da çattı. Sertçe kafasını çevirdi.

Bende yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tutuyordum. Karışım cidden berbattı.

Midem karmakarışıktı ya. Gerçekten berbat hissediyordum. Heralde zehirlenmiştim. Başka bir açıklaması olamazdı çünkü!

Gece sürekli uyanıp durmuştum. Gözlerim iyice yorulmuştu bu yüzden. Uykum vardı yani.

Lâl'e götümü çevirdim. "Uyandığımda karışım işe yaramazsa, benden çekeceğin var!" Diye seslendim ve gözlerimi kapattım.

Lâl'den

Gerzek kardeşim mide bulantısı yüzünden yemek bile yiyemiyordu. Fakat benim yaptığım karışıma laf ediyordu.

Gerçekten nankör.

Yaptığım karışım uyku da getiriyordu. Yani, site de öyle yazıyordu. Bu yüzden uyuması normaldi.

İç çektim ve telefonu kapatıp yastığın altına koydum. Ayağa kalkıp odadan çıktım. Gidip serayla ilgilenecektim. Sıkılmıştım.

Asansörü tercih edip aşağı indim. Kapının girişindeki askılıkta olan çiçek desenli montumu aldım. Ayakkabılarım zaten bahçenin girişindeydi. Malum her gün orayı kullanıyordum.

Montumu yere bırakıp ayakkabılarımı giymeye başladım. Doğrulduğumda Tuğra beyin koltuğa yaşlanmış bana baktığını gördüm. Yanıma gelip yerdeki montumu aldı. Kollarıma götürmesi ile onun yardımıyla montumu giydim. Önüme geçti ve eğilip fermuarı çekti. Doğruldu ve yanağıma öpücük bıraktı. "Şimdi hazırsın." Burnumu çekip yanından ayrıldım. Kapıyı açtım ve çıktım.

Gözlerim vurulduğum yere kaydı. Gözlerim doldu. Temizlenmişti ama ben hâlâ kanları görüyor gibiydim. O anki ağrıyı tekrar hissetmiştim.

Burnumu tekrar çektim ve dolan gözlerimdeki yaşları geri ittim. Yavaş adımlarla seraya ilerledim.

Kapıyı yavaşça açtım. Ceyda hanım gelmişti sanırım. Bakımlı duruyorlardı.

Olsundu, birde ben yapardım.

Her zamanki gibi ilk şakayıka ilerledim. Yanına eğilip güzelce kokladım. Tebessüm ettim ve ayağa kalkıp bakım malzemelerinin olduğu yere ilerledim.

Gerekli şeyleri alıp sıradan başladım. Asla üşenmeyip hepsiyle ilgilendim.

Hepsinin özelliklerine göre hareket ediyordum. İlaçların farkları vardı. Bazı çiçeklerde farklılıklar oluyordu tabiki. Ve tüm çiçek türlerine uygun ilaç vardı burada. (Gerçekten var mı bilmiyorum. Salladım)

.

.

.

Yaklaşık 2 saat olmuştu sanırım. Gerçekten uzun süre vakit geçirmiştim.

Hatta bir ara gelip kontrol bile etmişlerdi.

Hilâl nasıl olmuştu acaba?

Elimi yıkadım ve çıkışa doğru ilerledim. Seradan çıkıp kapıyı kapattım. Küçük bir tebessümle kapıya gittim. Eğilip ayakkabılarımı çıkardım. Sonra da montumu çıkardım. Kapıyı kapattım. Ayakkabıyı ayakkabılığa koydum. Sonra ise montumu astım.

Yaman çıktı mutfaktan. Burnumu çektim.

Dün muslukları fazla açmıştım. Hâlâ arada akıyordu burnum.

Bakışları bana döndü. Seraya gittiğimi anladı sanırım. "Dikkat et, üşütme." Dedi. Başımı salladım ve asansöre ilerledim. Odaya gidecektim.

Asansör gelince bindim. Kata çıktım ve odaya ilerledim. Kapıyı yavaşça açtım. Hilâl uyanmıştı. Telefona bakıyordu. Bakışları bana döndü. "Naber çiçekçi? Aşağıda durumlar nasıl, inilir mi?"

"En son sadece Yaman vardı. Nasıl oldun?" Dudak büzdü. "Öncesine göre iyi, ama hâlâ kötü. Gram iştahım yok, önüme mandalina koy zor yerim heralde."

"Daha iyiysen, bir daha iç karışımdan. İyi geliyor demekki." Burun kıvırdı. "Gurur yapmam lazım, olmaz. Neyse, biraz kafam dağılsın ya, bunaldım. Aşağı iniyorum ben." Alayla güldüm. Gurur uğruna geberecekti salak

Ayağa kalktı ve civcivli pijamalarıyla odadan çıktı. Normalde söylerdim ama şuan biraz utanmasını istiyordum. Karışımımıma kimse laf edemezdi!

Hilâl'den

Sırıtarak merdivenlere ilerledim. Korkuluktan kayacaktım.

Tam korkuluklara oturuyordum ki koltuk altlarımdan tutulup kaldırılmamla ufak bir şok yaşadım. Minik bir çığlık attım. "Ay noluyor be!"

"Ne yapıyorsun Hilâl ya? Ne kadar tehlikeli bir şey o biliyor musun?" Altay'dı bu.

Debelendim. "Sanane ya? Siz ne anlarsınız aksiyondan, bırak kayacağım!" Kollarımı tutup yere bıraktı. "Of, dur bi kızım ya!" Durdum. Nefeslenerek ona baktım.

Ben durunca o da bıraktı. "Neden manyak manyak şeylerle uğraşıyorsun ki? Kaymak istiyorsan kaydırak yaptıralım, onda kay." Sesli bir nefes verdi. "Şuradan kaymak nedir ya? Düşsen ne olacak?" Ofladım. "Bıktım ben sizin azarınızdan. Yeter ayol, bıktım! Ben yıllardır yapıyorum bunu, hiç bir şey olmadı." Diye iddiayla ona baktım. O da aynı şekilde baktı. "Ama bu hiç olmayacağı anlamına gelmiyor, değil mi güzelim?"

Güzelim demeseydi iyiydi ya

Side eye attım ve kollarımı göğsümde bağlayıp, yanından geçip merdivenlere ilerledim. Sertçe inmeye başladım.

"Yanlız merdiven ben değilim, boşa onu dövmene gerek yok." Dedi arkamdan. Güldüm. "İyi bari anlamışsın sana sinirli olduğumu." Hafif bir gülme sesi geldi ama bir şey demedi.

Merdivenler bittiğinde etrafı süzdüm. Altay'a döndüm. "Neredeydi mutfak?" Evet, hâlâ ezberleyememiştim.

"Bende oraya gideceğim, beni takip et." Dedi ve önüme geçti. Onu takip ettim.

Mutfağa geldiğimizde dolaba ilerledim. Süt çıkardım. Sonra da çay ve paket kahvelerin vs. bulunduğu dolabı açtım. Oradan da paketlerde olan toz sıcak çikolata aldım.

Zorda olsa bulduğum cezveyi ocağa koydum. İçine sütü koydum. Kaynatmaya başladım.

Altay dolaptan cips almıştı. Tozu bardağa dökerken görmüştüm. Şuanda cips midemi bulandırmaktan başka bir şeye yaramazdı. Tatlı şeylere ihtiyacım vardı.

"İster misin sende?" Diye sordu. Bir yandan tabak çıkartıyordu. "Hayır. Teşekkürler." Dedim.

Başını salladı. Cipsini tabağa koyup mutfaktan çıktı. Benimde sütüm kaynamıştı. Cezveyi bezle tutup bardağa döktüm. Sütü boşaltınca kapalı ocağa geri koydum. Soğuyunca aldım ve yıkadım. Sonra aldığım yere geri koydum.

Kaşık ile sütümü karıştırdım. Bardağımı alıp mutfaktan çıktım.

Kapının çalmasıyla oraya ilerledim. Bu sırada Yaman merdivenden iniyordu.

Bardağı diresuara bıraktım. Kapıya gittim ve yavaşça açtım. Bir tane adam vardı. "Buyrun?" Dedim. Baş selamı verdi. "Merhaba. Baban veya abilerinden birisi burada mı acaba?" En son buradalardı işte. Ne bileyim ben. Ayrıca, nerden tanıyordu ulan bu beni!

"Beni nereden tanıyorsunuz siz? Ayrıca, onları neden soruyorsunuz!" Arkamda birisini hissetmemle oraya baktım. Yaman'dı.

Yanımda durdu ve adama baktı. "Kimdiniz?" Adam onu görünce sırıttı.

"Lâl'e sordunuz mu vurulmadan önce kimin ismini duymuş?" Yaman kasıldı. Beni biraz arkasına aldı. "Kimsin lan sen" diye daha sert konuştu.

Adam güldü. "Aa, sakin olalım ama. Düzgünce konuşuyoruz burada." Yaman yumruklarını sıktı. "Ne istiyorsun, kimsin söylesene!" Adam ellerini cebine koydu. "Peki."

Bana döndü. "Kardeşin de pek güzelmiş." Yaman beni daha da arkasına aldı. Artık zor görüyordum adamı. "Lan, ağzımı bozdurtma benim, düzgün konuş! Sen kim benim kardeşime bakmak kim!"

Ayol kendimi bir anda prenses gibi hissetmiştim. Böyle beni koruyor falan

Tabii bu adam tekrar konuşana kadar sürdü.

"Tamam, asıl konumuza dönelim." Bir kağıt çıkardı. "Anladığım kadarıyla Vural bey, hedefinde başarılı olamamış." Yaman kasıldı. Refleskle kapıyı biraz açtı ve öne çıktı. Böylece bende görülür hâle gelmiştim.

Adamın eli bir anda beline gitti. Silah çıkarınca yutkundum. "Yaman?" Dedim korkak bir sesle. Yaman elimi tuttu. Biraz geriye itti ama adam silahı elimize doğru tutunca hareketsiz kalmak zorunda kaldık.

Ne yaşıyordum ulan ben!

"Bakın, beni zora sokuyorsunuz. Sizi öldürmeye gelmedim. Kızın duymasını engelleme, düzgünce durun. Konuşup gideceğim." Yaman sinirle soludu. Bir yandan gözleri ile bir şey söylüyor gibi arkadaki adamlara bakıyordu. Elimi de hâlâ bırakmamıştı.

"Söyle." Dedi. Adam sırıttı. Tam konuşacaktı ki bir silah sesi duydum. Kulağım uğuldadı. Adam yere yığıldı.

Dudağım titredi. Yere bulaşan kana baktım. Göz bebeklerimin bile titrediğine emindim.

Yaman kapıyı direkt kapatıp bana döndü. Elleriyle kulaklarımı kapattı. Başımı göğsünün birazcık altına yasladı. Çünkü oraya yetişiyordum.

Saçlarımı okşadı. "Tamam, bitti. Sakin ol." Diyordu. Gözlerimi kırpıştırdım. "Lâl'e de mi böyle oldu?" Dedim titrek bir sesle. Ellerini yanaklarıma getirdi. "Hayır, Lâl iyi. Bak şuan bir şeyi yok. Düşünme bunu." Gözlerim doldu.

Benim kardeşim böyle mi vurulmuştu?

Canı çok acımış mıydı?

Boğazımın kapandığını hissediyordum.

Altay'ı az çok gördüm. Başımı göğsüne yaslayıp sakinleşirmeye çalışıyordu. Altay kapıyı açıp dışarıya bakmıştı. Sonra bana. Olayı anlamıştı sanırım. En son hızla yukarıya çıktığını görmüştüm.

Ağlamaklı bir ses çıkardım. "O adam öldü mü şimdi?" Eğilip saçlarımı öptü. "Hayır birtanem, olmadı öyle bir şey. Düşünme bunları. Sakin ol." Nasıl olduğuma bakmak için biraz geriye çekildi ve yüzüme baktı. İç çekip konuştu. "Seni koltuğa taşımamı ister misin? Yoksa kendin yürüyebilir misin?"

Ne diyordu, anlamlıyordum. Tek düşünebildiğim şey Lâl'in yaşadığı şeydi.

"Lâl, onun canı çok mu acıdı? Adama olduğu gibi mi vuruldu?" Ayaklarım yerden kesildi. Beni kucağına almıştı sanırım.

Boğazımın iyice tıkanması ile nefes alabilmek için sesli bir şekilde nefes aldım. Durumu anlamış olmalı ki beni direkt koltuğa bıraktı ve ellerimi tuttu. "Bak güzelim, sakin ol. Dediklerimi yap, tamam mı?" Zorlukla başımı salladım. Astımım iyice ilerlemişti sanırım.

"Nefes al." Dedi. Zorda olsa yaptım. Bir akc bir saniye sonra konuştu. "Ver." Başını salladı. "Aynen böyle. Derince bir nefes al." Yapmaya çalıştım. Bir süre sonra konuştu. "Derince ver." Verdim. Ama tekrar alamamıştım.

Nefes alamayınca öksürdüm. Bu sırada önüme bir ilaç getirildi. Bu Lâl'in eliydi. Titreyen ellerimi zorda olsa ilaca götürdüm. Ağzıma getirdim. Ama sıkamamıştım.

Lâl anlayınca ellerimi çekti ve ilacı ağzıma sıktı. İlaç durumunu bildiği için ikinci kez sıkmayıp almıştı. Bir şeyi sıkmam lazımdı. Tıkalı bir şeyi açmak kolay değildi. Gözlerim kapalıydı. Kimin eli bilmiyorum ama bir eli tuttum. Sıkarak rahatlamaya çalıştım.

Bir kaç dakika sonra az da olsa kendime geldim. Gözlerimi zorda olsa açtım. Tuttuğum el Yaman'ındı. Elini bıraktım. Tırnağımı geçirdiğim için biraz iz kalmıştı. "Özür dilerim." Diye mırıldandım. "Önemli değil. İyi misin?" Dedi sakince. Başımı salladım.

Beynimde dönüp duran Lâl'in vurulması dışında fiziksel olarak daha iyiydim.

Ama krizin etkisiyle çok başım dönüyordu.

Başımı geriye yasladım.

Ne olacaktı benim bu astımım ya?

Bititisss

Morelim hâlen bozuk. Ama iyi olmaya çalışıyoruz.

Bu gidişle, bu adalet sistemiyle pek bir gelişme kat edemiyoruz. Ama sessiz kalmaktan iyidir.

Her neysem, bolum olsun diye attim. Aklime fikir gelmiyor. Fikir kıtlığı yaşıyorum. Bu yüzden belki heo aynı şeyde dönüyoruz ve saçma gelebilir bölümler ama yeni bir konu bulana kadar böyle ilerletmeye çalışacağım.

Öpüldünüzzzzz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

​​​​​​

 

 

Loading...
0%