Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@zeyzek

Alarm sesi ile gözlerimi açıp homurdandım. Bu neydi şimdi ya? Ben alarm falan kurmamıştım. Hem saat kaçtı ki?

Ay, çıldıracaktım şimdi!

Honurdanarak gözlerim kapalıyken elimi yana uzatıp bir şeylere dokunmaya çalıştım. Ama elime boşluktan başka şey gelmiyordu.

Bir el elimi tuttu ve çekip bir şeye koydu. Tuş gibi bir şey vardı. Direkt ona bastım. Sonra arkamı dönüp uyumaya devam edecektim ki birisi seslendi. "Heey!"

Tek gözümü açmaya çalıştım. "Noluyo ya"

Gözlerimi ovuşturup fullden açtım. Karşımda bunağı görmem ile kalbime inme indi. Napıyordu bu adam burada be!?

"Sen napıyosun burada ya?" Kaşlarını çattı. "Uyuyan güzelleri uyandırıyorum! Ne kadar ağır uyuyorsunuz ya!" Yüzümü buruşturdum. "Off, sanane ya. Hem saat kaç ki" "6:30" gözlerimi irice açtım "Ne! Niye uyandırdın şimdi sen ya! İmkanı yok kalkmam bu saatte." Meydan okurcasına sırıttı "emin misin?" Başımı sallayıp yanımda hâlâ uyuyan Lâl'e sarılıp gözlerimi kapattım.

Seslere bakılırsa yanda ki odaya girmişti, bakmamıştım ama bence banyoydu. Su sesleri falan geldiği için yorganı kafama kadar çektim.

Az bir süre sonra yorgan çekildi ve yüzüme buz gibi su döküldü.

Çığlık atarak kalktım. Lâl'e de dökmüştü ve o da benle aynı tepkiyi vermişti. "Napıyosun sen ya!"

Kahkaha attı. "Uyarmıştım. Hadi kalkın hazırlanın gelin kahvaltıya." Dedi ve direkt çıktı odadan. "Nereye gitsek bir manyak buluyoruz ya!" Lâl güldü. Ellerini kaldırdı. "Bence ikonik bir adam ama yaptıkları aklımda. Düne kadar bunca zaman nasıl bir bela bizi bulmadı derken korunmamızı öğrendiğim için hâlâ şoktayım"

Güldüm. "Bu arada, bunağın bize biyolojiklerden daha çok katkı sağlaması bir gerçek" o da kahkaha attı. Artık sorunlarımız ile dalga geçiyorduk. Psikolojimiz yerlerdeydi.

Ciddileştim. "Bağlanma Lâl, tamam mı kuzum?" Planlarım vardı. Ve bu planlarla Lâl'i yıkmaktan korkuyordum.

Lâl'in bakışları üzgün bir hâl aldı. "Bağlanmak bende istemiyorum ama dün 1 saatte bile sohbeti sıcaktı Hilâl. Beni durdur lütfen" aklıma biyoljikler geldi. Abi sayfasını düşündüm, en samimi olan Alaz'dı. Bir kez Lâl ile gece geç saatte bahçeye çıktım diye biraz nasihat vermişlerdi, onda bile Alaz kurtarmıştı bizi.

İçlerinden birisine abi diyecek olsam, bu kişi Alaz olurdu

Diğerlerini düşündüm, başka bir evrende, en güzel hâlinle

Bu sırada hazırlanmıştık, hazırlanma derken yüzümüzü falan yıkadık ve eşofman, tişört giydik.

Ruhsuz gibi hissediyordum ya. Bu adamı asla dinlemezdim eski Hilâl olsa. Ama şuan şakasını bile yapmıştım. Yakında yapacak olduğum şey, ruhumu sömürüyordu. Son mutlu olduğum anlardı ve ben, iyi olmaya çalışıyordum.

Burası labirent gibi değildi, aksine daha sade ve şıktı. Neyin nerede olduğu belli oluyordu en azından.

Masada oturmuş bizi bekleyen bir bunak vardı. İfadesizce yürümeye devam ettim. Lâl eminim fark etmiştir benim hâlimi ama sormaya korkuyor gibiydi. Sorsa da söyler miydim bilmiyordum çünkü bu onu daha kötü etkilerdi.

Masaya oturduk. Hiç bir şey demeden bize bakıyordu. Bir anda patlad. "Of, günaydın bile demeyecek misiniz gerçekten? Suratsız suratsız bu ne be!" Korkarım ki bu adama benziyordum.

Güldüm. "Bizi kaçırıp getirdiğin için olabilir mi ihtiyar?" Omzunu dikleştirdi. "Özellikle sen, her boka şaka yapan, ciddiyetin c'si olmayan kız, bir bana nemrut gibi" "çünkü yaşadıklarımızın sorumlusu sensin" gözünü kısıp haylazca sırıttı. "Ama sizi hayatta tutan da benim, aldığımdan fazlasını verdim." Hayretle ona baktım. "Ailemizi aldın be!" Sağ kaşını kaldırdı. "Ama başka bir aile verdim" sinirden gülüp bende sağ kaşımı kaldırdım. "Hangi aile tam olarak?" "Kendimi. Üç kişilik bir aileyiz işte, az kişi daha iyi değil mi?" Lâl bunun üstüne direkt elimi tuttu ve sıktı. Saf kız hemen etkilenmişti sanırım.

Lâl'in hareketini görünce güldü ve tabağına döndü. "Hadi afiyet olsun" biz yeterince doymuştuk zaten o aile cümlesinde sonra ama neyse.

Kapının çalması ile gömüldüğüm tabaktan kafamı kaldırdım. Çalışan kız kapıya gitti. Bir süre sonra buraya geldi. "Tolga bey, torununuz Alaz bey geldi efendim." Ağzımda çiğnendiğim lokma boğazıma kaçtı ve öksürmeye başladım. Şahsen Tolga da şaşırmış ve böm böm çalışana bakıyordu.

Lâl ise şaşkın bir şekilde kapıya baka kalmıştı.

Boğazımı temizlemek için suya uzandım ve içmeye başladım.

Tolga kendine geldi. "Gelsin" dedi. Ben ise nefes nefese kapıya bakıyordum. Kapı açıldığı an hızla içeriye girdi ve gözleri etrafı taradı. Bizim tarafa kafasını çevirdiği an bizi gördü ve derin bir nefes aldığını gördüm. Ben ise ona bakarken yutkundum.

Lâl ile beni iyice inceledi. İyi olduğumuza karar verdikten sonra Tolga'ya döndü. Yutkundu. Tolga ise ona bakarken gözlerinde bir çok duygu geçti. Gurur ise en çok olandı.

Bakışları tekrar bize döndü ve bu sefer hızla bize doğur gelmeye başladı. İkimizin de sandalyesini tek eliyle ayırdı ve kendi tarafına çevirdi. "İyi misiniz? Bişey oldu mu? Ne zamandır buradasınız?" Diye bir yandan üstümüzü incelerken bir yandan soru soruyordu

Küçük Hilâl saklandığı yerden çıktı ve tam ortaya dikildi.

Bizim için geldi diyordu. Bizi merak etti, bizi kurtarmak için geldi...

Sandalyede ki elini tuttum. Hafif bir tebessüm ettim "teşekür ederim" şaşkınca bir eline bir bana baktı. Lâl benden aldığı cesaretle onun tarafındaki elino tuttu. O da tebessüm etti ve o da teşekür etti. Alaz ise şokta gibi bir şeydi.

​​​​​​Küçük Hilâl aldı kağıdını, bir çizim çizdi. Üç kişi... Birisi ortada ve uzundu. Erkekti. Yanında ise iki kız vardı. El ele tutuşuyordu üçlü.

Bunlar bizdik...

Bir kağıt çıkardı, eski, buruşmuş, kirli bir kağıt. Yıllardır tek bir isim, Lâl​​​​​​, yazan kağıda yeni bir isim yazdı.

Alaz...

Çabuk güvenmiştim belki. Belki amacı farklıydı. Ama küçük, çocuk Hilâl ona güvenmişti. Onu sevmişti, ve şuan çizdiği resme sarılıyordu.

Ona olan çizelgemi ise zaman belirleyecekti...

Tolga ayağa kalktı. Büyük bir gurur içerisindeydi. Coşkuyla "Hoşgeldin oğlum!" Dedi.

Alaz bu sesle kendine geldi ve Tolga'ya baktı. Sorun yok demek ister gibi elini sıktım. Tabii anlarsa. Ellerim uzun süre sonra yeni bir elle tanışıyordu ve herkesi Lâl gibi sanıyordu.

Ellerimize bakıp gülümsedi. Heyecanla dudağını ısırdı. Sonra tekrar Tolga'ya döndü.

Onun heyecanına gülümsedim.

Baş selamı verdi. Ciddiyetle ona baktı. Tolga bize doğru ilerledi. Ne yapacaktı bilmiyordum ama şefkatle ona bakıyordu. Bir anda Alaz'a sarıldı. Alaz kocaman gözlerle bana dönüp adamı işaret etti. Gülüp boş ver, biraz garip birisi demek ister gibi ellerimi salladım. Ve belki sarılmak ister diye elini bıraktım. Lâl de öyle düşünmüş olmalı ki o da bıraktı.

Alaz boğazını temizledi "tamam, yeterli" dedi sarılmasını kasdederek. Tolga geri çekildi ve gülümsedi. "Sevdiğim torunlarım yanımda. Daha ne isteyeyim ki ben" sevdiğim torunlarım nedir ya? Gerçekten garip bir adamdı. Hadi bize zaafı var tamam da diğerlerini neden sevmiyordu?

Alaz baş selamı verdi ve araya mesafa olarak bıraktığım boş sandalyeye oturdu. Bunun üstüne Tolga da yerine geçip oturmuştu. "Hadi yemeğinizi yiyin de biraz hasret giderelim" ay adam cidden manyaktı. Sanki Almanya'dan gelen akrabalarını ağırlıyordu. Dün yaşananları veya öncesini hiç umursamadan sanki full onunlaymışız gibi davranıyordu.

Alaz ona döndü. Ve sormak istediğim şeyi sordu. "Neden hiç bir şey olmamış gibi davranıyorsun?" Tolga gülümsedi. "Çünkü benim hayatım daha yeni başladı. Her şeyi sıfırladım. Sende geldiğine göre her şey tamam." Küçük Hilâl'in gözleri dolmuştu. Sertçe yutkundum. Hayatım yeni başlamıştı, hayatım yeni başlamıştı...

Sus! Yapmam gerek, sus!

Alaz bize dönüp gülümsedi. Sonra ayağa kalkıp sandalyesini aramıza koydu. Elini tutmamıza acayip mutlu olmuş gibiydi. Sessice mırıldandı.

"Ya az önce bir şey oldu da, tekrar tutar mısınız elimi? Ben anlayamadım pek."

Gülümseyip elini tuttum. Lâl beni bekliyor gibi elini tuttu birde üstüne sandalyesini sandalyesine yaklaştırmıştı. Alaz heyecan ve mutluluktan dudağını kemiriyordu ama farkında değildi tahminen.

Tolga gülümseyerek bize bakıyordu. Kendini toplayıp tabağına döndü. Bir yandan da konuştu. "Alaz sende ye oğlum. Esra, tabak getir!" Diye çalışana seslendi.

Çalışan Alaz'a da bir servis açtı. Alaz yiyecek gibi durmuyordu. Ben olsam bende yemezdim ama bu ara biraz umursamaz olduğum için yiyordum. Lâl de yiyordu. Kuzum ben ne yaparsam onu yapıyordu.

Tolga Alaz'ın yemediğini görünce bir süre ona baktı. "Alaz, niye yemiyorsun?" Alaz ona bakarken ifadesizdi. "Aç değilim" dedi.

Alaz ile bakışma başlatmışlardı. Bakışları ile konuşuyor gibiydiler.

.

.

.

Kahvaltı çoktan bitmişti. Şuan Lâl ile kaldığımız odada Alaz'ı da almış durum değerlendirmesi yapıyorduk. Dün yaşanan her şeyi anlatmıştım Alaz'a. Tolga'ya sinirlenmiş ve hesap sormak istemişti ama biz tutmuştuk. O da Tolga ile arasındaki her şeyi anlatmıştı.

Çocuğu merakta bırakıp kaçması olmamıştı.

İstersek şuan bizi buradan çıkarabileceğini söylemişti, Lâl bir şey diyememişti, ben ise her şeyi bitirmek istediğimi söylemiş ve zaman istemiştim. Sorgulamıştı ama cevap vermemiştim.

Acıktığını söylememişti ama yüzünden belliydi. Birazdan bahane ile çıkıp ona bir şeyler getirecektim.

"Ben bi su alıp geleyim." Dedim ve yatakta ondan kalktım. Alaz ayağa kalkıp toplandı. "Dur sen abicim, ben alıp geleyim." Dur Alaz, sokma beni zor duruma işte!

"Yok ya sen dur. Benim ayağım uyuşmuş hem biraz yürüyeyim." Emin değildi. Dedesine güvenmiyordu ve bizi tek bırakmaktan korkuyordu. İtiraz edeceği sırası uzanmaya çalışıp parmağımı dudağına koydum. "İtiraz yok." Bir şey demesini beklemeden odadan çıktım ve merdivenleri inip mutfağa gittim. Çalışan abla buradaydı.

"Abla, sana zahmet bana bir tepsi kahvaltılık hazırlar mısın?" Abla güler yüzle bana baktı. "Hemen efedim." Tepsiye kahvaltılıklardan koymaya başladı.

Tepsi hazır olduğunda dikkatle alıp dökmemeye çalışarak çıktım. Kapıyı açmayıp ayakla vurdum. Bunlar beni ihtiyar sanacaktı kesin.

Alaz "buyur?" Diye seslendi. "Benim ben, Hilâl. Kapıyı açamıyorum kapıyı açın!" Diye seslendim.

Alaz kapıyı açmıştı. Şaşkın gözlerle tepsiye baktı. Şirince sırıttım. "Acıkmış gibi duruyordun bende bir şeyler getireyim dedim." Hevesle konuşmuştum.

İfadesizce tepsiyi alıp masaya bıraktı. Hayal kırıklığı ile içeriye giriyordum ki bir anda ayaklarım yerden kesildi. "Benim pensesim beni mi düşünmüş ya!" Diyerek beni etrafında döndürüyordu. Şen bir kahkaha attım. Kafasını boynuma gömdü ve bir öpücük bırakıp kokumu içine çekti ve 'oh' yaptı. Lâl'in melul bakışlarını görünce beni yatağa bıraktı ve ona ilerledi.

"Bak sen bak, burda birileri kıskanmış gibi duruyor!" Dediği gibi bir bebek gibi koltuk altından tutup havaya kaldırdı ve aynı şeyleri ona da yaptı. Lâl de kahkahalarla gülüyordu.

Mutlu zamanlar geçirdik. Alaz artık bizimdi, kimseye yâr olamazdı, şahsen ben kabul etmiştim.

Saatler geçirdik. Birisinde bile mutsuz olmadık. Abi, ve kardeşleri gibi olduk. Ve çok güzel olduk.

En son hatırladığım şey Lâl bir kolunda, ben bir kolunda ona sarılarak uyuya kalmıştık.

​​​​​​Ben Hilâl'dim. Sadece Hilâl. Bir ikizi ve bir abisi olan Hilâl.

FİNİSHHHHHH

Nasılll?

Bu bölüm biraz gülelim dedimm

Sizce Hilâl dedeye ne yapacak?

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%