Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Bana Ait Olmayan Kalbim(4.)

@zezeizim

Yeni bölümden hepinize merhaba.

Bölüme geçmeden önce önemli bir sorundan bahsetmeliyim.

Sorunumuz beğeni ve yorum sayıları. Maalesef aramızda çok fazla hayalet okur var.

Ben bölümleri olabildiğince gününden önce atmaya çalışıyorum ama beğeni ve yorum sayısı daha fazla düşerse bölüm aralıkları uzayabilir.

Sizden ricam en azından yorum sayılarını yükseltmeniz.

Çünkü bana göre bölüm yazmaya teşvik eden en büyük şeylerden biri sizlerden gelen güzel yorumları okumak.

 

Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim. Hadi bölüme geçelim.

 

✨✨✨✨

 

Zelal Aktan

 

Her veda zordur derler. Peki benim bu gece uyuyamamın sebebide yarın sabah ona veda edecek olmam mıydı? Akşam yemeğinden sonra söylemişti babam. 'Yarın sabah Alkan'ı almaya gelicekler haberin olsun.' demişti.

 

O yüzdenmiydi içimde ki bu sıkıntı. Peki neden o gideceği için bu kadar üzülüyordum? Sevinmem gerekmezmiydi? Sonuçta aylardır özlemini çektiği ailesine kavuşacaktı.

 

Gece konuştuğumuza göre yolunu gözleyen bir annesi ve ablası vardı.

Her ne kadar saklamaya çalışsada gözleri dolmuştu ailesinden bahsederken.

 

Yatağın içinde huzursuzca bir kez daha döndüm. Yok uyuyamıyordum.

Yatağın yanındaki komidinin üzerine uzanıp telefonumu aldım.

Saat sabah'ın 7'si olmuştu.

Daha fazla yatağın içinde dönüp durmak istemediğim için yatağımdan çıktım.

 

Büyük dolabın önüne geçtim, sarı renkli ince bir uzun kollu badi aldım elime, bir tanede siyah V yaka bir kazak seçtim. Altım için siyah bir eşofman altı çıkardım. Ve iç çamaşır çekmecesine yöneldim.

 

Sütyen giymek rahasız ettiği için altlık iç çamaşırı alıp çekmeceyi kapattım. Elimdeki kıyafetleri yatağın köşesine bırakıp tekrar dolapa yöneldim. Bir bornoz bir tanede saç havlusu alıp odadan çıktım.

 

Banyoya girip kapıyı kilitledim.

Saçlarımdaki sarı bandanayı çıkarıp banyo dolabına koydum. Ardından üstümdeki kıyafetlerden kurtulup kısa bir duş alıp çıktım.

Bornozu giyerken fark ettiğim şeyle alnıma sertçe vurdum.

Kıyafetlerimi yatağın üzerinde unutmuştum.

 

Saç havlusunu uzun kıvırcık saçlarımın ucuna sardım. Çünkü kafamdan sardığımda havlu saçlarımı zapt edemediği için kafamdan düşüyordu. Banyonun kapısını açtım odamın olduğu koridorda kimse yoktu. Banyodan yavaşça çıktım koridorun salon kapısını gören kısmından kafamı çıkarıp koridoru süzdüm. Buradada kimse yoktu. Salonun kapısı kapalıydı.

 

Hızla karşı koridora koşup odama girdim. Ne olur ne olmaz kapıyı kilitledim. Saçlarımı kurulamak için boy aynasının önüne geçtim.

 

Saçlarımın uçlarına sardığım saç havlusunu çözdüm ve saçımın fazla ıslaklığını aldım.

 

Tekrar dolapa yönelip vücut havlusu aldım ve kabarık saçlarıma sardım.

Saçlarım doğuştan kıvırcık ve oldukça da gürdü. Haliyle epeyde kabarıklardı.

 

İyice kurulandıktan sonra makyaj masamın üstünden vücut nemlendiricisini alıp elime bolca sıktım. Aynanın karşısına geçip tek elimle bornozun yakasını açtım.

 

Elimdeki kremi gerdanıma güzelce yaydım. Cildim kremi iyice emerken makyaj masasının ikinci çekmecesini açıp yara izi için olan kremleri elime aldım. Elime aldığım kremleri elimin üzerine sıkıp iyice karıştırdım parmaklarımla. Kremlerin bir birine karıştığından emin olunca kremi parmak uçlarımla boynumun biraz altında başlayıp, karın üzerime kadar uzayan kabarık, koyu pembe yaranın üzerine iyice yaydırdım.

 

Kremleri düzenli kullanmama rağmen yara izinde hiçbir değişiklik yoktu. Moralimi bozmak istemediğim için hızla üstümü giyindim saçlarımı kremleyip taradıktan sonra odadan çıkıp mutfağa girdim. Üzerimdeki sarı badi yarım boğazlı olduğu için yara izim gözükmüyordu.

 

Biraz düşündükten sonra krep yapmaya karar verdim.

Buz dolabından gerekli malzemeleri çıkardım. Mutfak tezgâhına bütün malzemeleri dizdim. Tezgâhın sol köşesindeki su ısıtıcısına birazcık su doldurup ısıtması için düğmesine bastım. Su ısınınca kendime büyük bir bardak yeşil çay hazırladım.

 

Telefonumdan müzik uygulamasına girip bir şarkı seçtim. Tabiki seçtiğim şarkı; ciguli- malina'ydı. Şarkıyı bittikçe başa saracak şekilde ayarlayıp kahvaltı için hazırlıklara başladım.

 

🎋🎋🎋

 

Alkan Soykan

 

Gözlerimi çalan bir telefonun sesiyle araladım. "Ne var Kadir?" Hozan'ın boğazında boru varmış gibi kalın çıkan sesiyle yüzümü buruşturdum.

"Ya sikicem siz bensiz bir siki yapamıyor musunuz?"

Yattığı yerden sinirle doğruldu.

"Çalışmayan kafanıza sokayım! Kahvaltı etmeden gelemem."

Bakışları beni bulduğunda "abi kusura bakma uyandırdım senide." Yüzünde mahçup bir ifade vardı.

Elimi sorun yok dercesine salladım.

 

Yattığım yer yatağından kalkmak için üzerimdeki yorganı kaldırdığımda karnımın üzerinde yatan Sütlaç'ta hareketlendi. "Ne yapıyosun burda yanık Sütlaç" Uzanıp Sütlaç'ı karnımın üzerinden göğsüme çektim.

 

Anlamsız mırıltılar çıkarırken kafasını uzamış olan sakallarıma sürttü. Kendime geldiğimden beri ne zaman kucağıma alsam bu hareketi yapıyordu. "Sen benim sakallarımı çok mu seviyorsun yanık Sütlaç"

Bu kez mırıltılar çıkarmadı. Direk uzunca miyavladı. Bence bu evet demekti. Sütlaç'ın kabarık tüylerini sevdim kafasına büyük bir öpücük bırakıp yana koydum.

 

Ellerimi yere bastırarak güç alıp ayağa kalktım. "Hayır daha gelen giden yok." Telefonda Kadir'e bağıran Hozan'ı salonda bırakıp lavaboya gitmek için odadan çıktık. Evet çıktık diyorum çünkü Sütlaç evde tek dolaşmama izin vermiyor.

 

Attığım her adımda bacaklarımın arasından bir sağa bir sola geçiyor. Kendince oyun oynuyordu. Bu haline gülmeden edemedim. Eğilip kucağıma aldım. Tüylü kafasına bir öpücük bıraktım. Koridorun ikiye ayrılan yerine geldiğimizde mutfak tarafından gelen bir şarkı sesi vardı.

 

Sütlaç'ı yere bırakıp banyonun kapısını açtım. Sütlaç benden önce içeri daldı. Sadece yüzümü yıkayacağım için umursamadım.

Musluğu açtım yüzümü bolca köpükledim. Yüzümü durularken eğildiğim için sütlaç omuzuma çıktı.

Tam ensemin üzerinde oturuyor. Kafasını, kafama sürtüyordu. Elimi temkinli bir şekilde omuz umun üzerinden arkama uzattım. Sütlaç hemen kafasını avuç içime sürtmeye başladı. "Yanık Sütlaç, gel oğlum." Elimle ensesini yakaladığımda yavaşça kucağıma çektim.

 

Kolumun altına aldım. "Şimdi yüz yıkama sırası sende." Elimi suyun altına tuttum silkeledim elimde kalan suyu Sütlaç'ın yüzüne sıvazladım.

 

Kaçar yada tırmalar sandım ama öyle olmadı. Uslu uslu kucağımda oturmaya devam etti.

Önce kendi yüzümü sonra Sütlaç'ın yüzünü silip kuruladım.

 

Tam banyodan çıkıcaktım ki küçük banyo dolapının üzerindeki sarı renkli bandanayı fark ettim. Dün gece Zelal'in kafasındaydı. Asi kabarık saçlarını zapt etmek için kullanıyordu. Doğruyu söylemeliyim ki fazlasıylada yakışıyordu.

 

Gayriihtiyari elim sarı renkli bandana ya uzandı. Parmaklarım arasında tuttuğum bez parçasına bakarken aklıma Zelal'in dün geceki üzgün hali geldi. Epey morali bozuk gibiydi.

 

Elimdeki bandanayı geri bırakmak yerine üzerimdeki eşofmanın cebine attım. Bunu yaptığım için her ne kadar kendime kızsamda haklı sebeblerim vardı.

 

Banyonun kapısını açıp kucağımdan indirmediğim Sütlaç'la birlikte çıkıp karşı koridora yani mutfağın tarafına yürüdüm. Mutfağa yaklaştığımızda şarkı sesi ve şarkıya eşlik eden Zelal'in sesi geliyordu.

 

Mutfağın kapısının önünde durdum.

Zelal, ocağın başındaydı ve kapıya arkası dönüktü. Mutfakları oldukça büyüktü ve tıpkı Zelal'in odasında olduğu gibi mutfaktada sarı renk oldukça fazla kullanılmıştı.

 

Zelal elinde tutuğu maşayı bir mikrofon gibi ağzına tutup şarkıyı şöylemeye başladı.

 

"Yak bütün fotoğrafları"

 

"Ona ait bütün eşyaları"

 

"Bu gece ümitlerini al koynuna"

 

Sesi arada telefondan açık olan Tarkan'ın sesini bastırıyordu.

 

"Gün doğmadan unut insafsızı"

 

Şarkının ritmine göre boşta kalan elini ve kalçasını sallıyordu.

Şarkıyı söylemeye ve dans etmeye kendini okadar kaptırmıştı ki kapının önünde dikilen beni ve Sütlaç'ı fark etmedi bile.

 

Daha fazla kapının önünde dikilmek yerine kucağımda Sütlaç'la birlikte büyük yemek masasına ilerledim.

Bir sandalye çekip oturdum ama Zelal asla fark etmedi.

 

"Kader buluşturdu, kader ayırdı"

 

"O aşka inanmadı"

 

Dans etmeyi bırakmadan tavadaki yaptığı krep'i çevirdi.

Masada envai çeşit yiyecek vardı. Belkide kahvaltıya biri gelecekti. Çünkü ev halkı için bu kadar çeşit bence fazlaydı.

 

"Sil gözyaşlarını, sakın inanma"

 

"O kalbinle oynadı"

 

Pişen krep'i diğer yaptığı kreplerin üzerine istifleyip eline aldığı krep tabağıyla arkasını döndü.

Beni burda görmeyi beklemiyor olacak ki tiz bir cığlık attı.

 

"Senin burda ne işin var?"

Hızlı hızlı yanıma geldi. omuzuma bir tane tokat patlattı. Güldüm bu tavrına hemde kahkaha atarak. Gülmem Zelal'i dahada kızdırmış olmalı ki ağzıma sağlamından bir tokat daha çaktı. "Gülme! Öyle sessiz sessiz gelinir mi? Aklım çıktı!" Kucağımda uyuyan Sütlaç, Zelal'in bağırmasından ve beni dövmesinden rahatsız olduğu için kucağımı terk etti.

 

"Bak korkuttun çocuğu" Elimle mutfaktan çıkan Sütlaç'ı gösterdim.

"Ne güzel uyuyordu çocuk." Gülmem durmuştu ama yüzümde piç bir sırıtış vardı.

 

"Bak dün gecede sessiz sessiz gelip beni korkuttun, bu günde aynı şeyi yaptın. Bu kadar sessiz olmak zorundamısın?" Benim piç sırıtışıma ters olarak Zelal oldukça ciddiydi.

 

Ufak bir öksürükle boğazımı temizleyip ciddileştim.

"Şimdi şöyle, eğer dağda sesli olursan iki seçenek var. Bir: alnının ortasına mermiyi yersin. İki: aylarca yakalamak için dağda yattığın piçi elinden kaçırırsın."

 

"Ama burası bir ev farkındasın dimi."

"Evet farkındayım. Ama buda mesleki deformasyon işte."

 

"Rojbaş ciguli." Dedi Hozan sesi hâlâ boru yutmuş gibiydi.

Tamam benim sesimde kalın ama bu kadarda değil.

 

"Rojbaş Hozan"

Hozan kafasını salladı yanımdaki sandalyeyi çekip kendini sertçe sandalyeye bıraktı.

"Rojbaş. Kusura bakma senide uyandırdım ama işte Kadir piçi yüzünden."

Masanın üzerindeki sürahiyi eline alıp bana ve kendine su koydu.

"Rojbaş." Doldurduğu sudan büyük bir yudum içtim. "Sıkıntı yok." Dostane bir tavırla iki kere omuzuna vurdum.

 

Birden kapı sanki kırılacakmış gibi dan dan çalmaya başladı. Kapıya gelen kişi hem zile basıyor, hemde kapıyı tıklıyordu.

"ZELAL!"

"YENGEEEEE! KIZ AÇSANIZA KAPIYI"

 

Zelal mutfak kapısından çıktığında kapının açılma sesi duyuldu.

Ardında Ferda teyzenin meraklı sesi geldi. "Ne oldu kızım? Ne bu acele?"

 

"Ay yenge ne olacak, dondum buraya gelene kadar." Diyen zarif bir kadın sesi duyuldu. "Allah canını almaya. Ödümü patlattın be kızım."

 

"Dedikoducu Reyhan gelmiş." Hozan'ın sesiyle kafamı ona doğru çevirdim. Elindeki sarı renkli çaydanlıkla, çay dolduruyordu.

 

"O kim?"

"Zelal'in amca kızı. yedikleri içtikleri ayrı gitmez."

"Hayattaki en sevdiği şey dedikodu yapmaktır." Hozan'ın iğneleyici konuşmalarından anladığım kadarıyla kendisi Reyhan denen kızdan pek haz etmiyordu.

 

"Kahvaltıyı yeni hazırladım hadi gel birlikte yiyelim."

Mutfak kapısından içeriye önce Zelal, arkasından Zelal'e tıpatıp benzeyen Zelal'in yaşlarında genç bir kız girdi.

Bu kız Hozan'ın, Reyhan diye bahsettiği kız olmalıydı.

 

Reyhan'ın saçlarıda tıpkı Zelal'in saçları gibi uzun ve kıvırcıktı.

Zelal'in şaçları açık kumral, Reyhan'ın saçları ise sarıydı.

 

Zelal'in gözleri toprak gibi kahverengi, Reyhan'ın gözleri ise maviydi. İkisininde küçük kavisli burnu, dolgun dudakları vardı.

Hatta boyları bile aynıydı.

 

Onları tanımayan biri ikiz olduklarını düşünebilirdi. Ama kabul etmeliyim ki her ne kadar benzeselerde Zelal'in yüzü ve fiziği Reyhan'dan çok daha güzeldi.

 

"Günaydınn" Dedi Reyhan cıvıl cıvıl bir sesle.

Hozan umursamaz bir sesle "sanada" Diye mırıldandı.

"Günaydın" Yüzüm ve sesim son derece ifadesizdi.

 

Reyhan burada olduğumu fark etmemiş olacak ki şaşkın bakışları bana döndü. Kısa sayılmayacak bir süre bakıştık. Ardından bakışlarını Zelal'e çevirdi, Zelal'le de kısa sayılmayacak bir süre bakıştılar.

 

"Ben gidip Ferda yengemle, Fırat amcamı çağırayım yoksa açlıktan gebericez." Hozan sinirli sinirli mutfaktan çıktı.

 

Reyhan'ın bana karşı olan tuhaf bakışlarına hak veriyordum.

Çünkü yüzümde yer yer morluklar ve küçük yaralar vardı. Ellerimin üstü ve avuç içlerimde yüzümden halliceydi.

 

Kim olsa tıpkı Reyhan gibi durumu tuhaf karşılardı. Zelal ufak bir öksürükle boğazını temizledi.

"Ben, sizi tanıştırayım. Reyhan, bu Alkan."

Eliyle beni işaret etti.

 

"Alkan, buda benim amca kızım Reyhan."

Reyhan samimiyetten uzak bir şekilde gülümsedi. "Tanıştığıma memnun oldum Alkan bey." Yüz ifadesi her ne kadar söylediklerin tersini gösteriyor olsada kafamı salladım. Tıpkı Reyhan gibi samimiyetsizce tebessüm ettim. "Bende memnun oldum Reyhan hanım."

 

Zelal dirseği ile Reyhan'ın koluna hafifçe vurdu. "Reyhan hadi sen ellerini yıka sonra gel yemek yiyelim." Reyhan'ın şüpheli bakışları Zelal'den bana döndü.

 

Mavi gözlerini uzamış saçlarımda ve sakallarımda dolaştırdı.

Ardından Zelal'e döndü.

"Zeloş ben ellerimi yıkayana kadar sende bana kıyafet çıkarırmısın."

Bakışlarını kendi üzerine indirdi.

"Malum dışarsı kış kıyamet. Hep ıslandım." Zelal, Reyhan'ın yanağına koca bir öpücük kondurdu. Birlikte mutfaktan çıktılar.

 

Çayımdan büyük bir yudum aldığımda mutfak kapısından içeriye Fırat amca, Ferda teyze ve Hozan girdi. Fırat amca derin bir tebessüm etti. "Günaydın oğlum" Dedi ve en baş köşeye geçip oturdu.

"Günaydın Fırat amca"

"Günaydın" Diyen Ferda teyzenin sesi tam arkamdan gelmişti.

 

Ardından çenemde yumuşak ve sıcak ellerini hissettim. Yaptığı hareketi garipsemedim aksine sakallı çenemi yumuşak avucuna sürttüm.

Kendime geldiğimden beri her sabah Zelal'i severken, benide seviyordu.

 

Çenemde ki elini tutup avuç içine dudaklarımı bastırdığımda kıkırdadı.

Benden çektiği ellerini Hozan'ın yüzüne doladı. Hozan'da tıpkı benim gibi avuç içini öptü.

 

Ferda teyze kıkırdaya kıkırdaya yerine geçip oturdu.

Biz yemek yemeye başladığımızda kızlarda gelmişti. Reyhan içeride benimle ilgili gerekli bilgileri almış olucak ki bu sefer yüzü eve ilk geldiğinde ki gibi gülümsüyordu.

 

🎋🎋🎋

 

Zelal Aktan

 

Mutfakta Reyhan'la birlikte bulaşıkları makinaya dizerken bir yandan da Reyhan'ın köyle ilgili dedikodularını dinliyordum.

Reyhan popoma bir sille çaktığında şoke olmuş bakışlarımı ona çevirdim.

Elimi acıyan popoma koyduktan sonra "evde biri varken yapma şunu!" Diye çıkıştım.

 

"Bana bak! Bu Alkan denen adam kim?" Diye sordu kaşlarını çattı.

"Asker dedimya" Kimse duymasın diye fısıldayarak konuşuyordum.

"Zelal beni sinir etme!"

"Sütlaç adamın kucağından inmiyor farkındamısın"

"Sütlaç'ın bu hallerine bende çok şaşkınım" Dedim düşünceli bir tavırla.

 

"Zelal anlatıcakmısın bu olayı bana yoksa seni döveyim mi?"

Kafamı sallayıp mutfak kapısına yöneldim koridoru kontrol ettikten sonra kapıyı kapattım.

 

Mağlum Alkan beyin nereden çıkacağı pek belli olmuyordu.

Arkamı döndüğümde Reyhan ellerini belinin iki yanına yerleştirmiş, çatık kaşlarının altından öfkeyle bana bakıyordu.

 

Pıtı pıtı adımlarla yanına gidip kollarımı ince beline doladım.

"Reyhoş, bana küstün mü?" Dudaklarımı her an ağlıyabilirmişim gibi büktüm.

"Henüz değil. Önce olayı öğrenmem lazım."

 

Elimi Reyhan'ın göz hızasına kaldırdım, baş ve şahadet parmağımı birleştirip ucunda küçük bir boşluk bıraktım. "Bir öpücüğe anlatırım." Dedim çocuksu bir sesle.

 

Reyhan hemen yelkenleri suya indirip yanağını uzattı. Kokulu bir öpücük aldıktan sonra olayları en başından Reyhan'a anlattım.

 

****

 

Hep birlikte salonda oturmuş çay içiyorduk ki dışarıdan gelen bir araba sesiyle Alkan oturduğu yerden hızla kalkıp cama koştu.

 

"Geldiler" Dedi hep birlikte kapıya yöneldiğimizde, bahçe kapısının önüne park etmeye çalışan askerî zırhlı bir araç vardı.

 

Eline montunu alan bahçeye çıktı.

Hepimizde Alkan'ın timi'ni görmenin heyecanı vardı. Yada sadece ben ve Reyhan heycanlıydı. Bilemiyorum.

 

Zırhlı araç nihayet park ettiğinde aracın arka kapısı açıldı. Elinde uzun namlulu silah olan, yüzü yarım maskeli, uzun boylu bir adam indi.

 

Arabanın sürücü koltuğundan yüzünde yeşil bir maske olan uzun boylu bir kadın indi. Kadının yan koltuğundan saçları kırlaşmış iri yarı bir adam daha indi.

 

Arka kapıdan genç, yüzü açık Alkan' dan biraz kısa zayıf sayılabilecek bir adam iniyordu ki arkasından tekme yiyip boylu boyunca ilk inen adamın önüne yere yapışması bir oldu.

 

"Az hızlı insenize amına koyim" Diyen gür bir ses geldi. Ardından hilal bıyıklı iri yarı bir adam indi.

Yerde yatan genç çocuğu ayağıyla kenara iteleyip, Alkan'ın yanına geldi.

Aralarında kısa bir bakışma geçti.

 

Sarılacaklarını sandım ama öyle olmadı. Hilal bıyıklı abi, Alkan'ın yüzüne en sağlamından bir yumruk geçirdi.

Alkan, annemin üzerine doğru sendeledi ama düşmedi.

"Ulan amına koyduğum madem hayattasın ne diye haber vermiyon!"diye gür bir sesle bağırdı adam.

Hozan öne doğru atıldı.

 

Adama yumruk salladı adam eğilerek gelen yumruk tan kurtuldu Hozan'ın kolunu tutup sırtına doğru döndürdü.

Hozan'ı iterek bıraktığında, Alkan'a sarıldı. Şok içinde onları izliyordum.

 

Yerdeki genç çocuk kalkıp maskeli kadının yanına geçti.

Dirseğiyle kolunu dürttü.

"Kaya komutanım yine modunda" Dedi gülerek.

 

Kadın yanındaki genç askere dönüp "her zaman olduğu gibi" Dedi. Kır saçlı asker gür bir sesle "şahinler! Toplayın kendinizi" Diye bağırdı. Ben bile hazır ola geçicektim neredeyse.

 

Yan tarafıma döndüğümde Reyhan'ı hazır olda görmeyi beklemiyordum.

"Reyhan ne yapıyosun?"

"Askerlere uyum sağlıyorum."

"Saçmalama düzgün dur."

Hozan bize doğru eğildi.

"Aranızda fısırdaşmayın ayıp!" Dedi ve önüne döndü.

 

Reyhan'la aynı anda göz devirdik.

Babam yaşlı adama yakınlaştı.

Elini uzattı, yaşlı adam hemen babamın elini kavradı.

"Hoş geldiniz. Benim adım Fırat."

Yaşlı adam hafifçe gülümsedi.

"Memnun oldum Fırat. Bende Ahmet."

Diyerek kendini tanıttı.

 

Babamla, Ahmet bey ayak üstü birşeyler konuşurken yanımıza demin Kaya beyefendinin tekmelediği genç çocuk geldi.

 

"Vayyy komutanım sizi çok iyi gördüm." Dedi neşeli bir sesle yüzündeki askerî bandanayı boynuna indirdi.

"Ne sandın yarr-" Küçük bir öksürükle lafını değiştirdi konuşan kumral adam. "Ne sandın oğlum karşında koskoca Alkan Soykan duruyo"

Elini Alkan'ın sırtına iki kez sertçe vurdu. Alkan'ın canı yanmış olmalı ki yüzü ekşidi.

 

Daha fazla dayanamadım ve lafa atlıyıverdim "şu adama vurup durmayın! Görmüyormusunuz yaraları var!" Elimi Alkan'ın kaslı ve sıkı koluna atıp bir adım arkama çektim. Bu olay tamamen iç güdüsel bir şekilde oluştu.

 

"Ulan varya ağlamamak için kendimi zor tutuyom. Yengem ne kadar düşünceli ya." Ne olduğunu bile anlamadan iki kalın ve kaslı kolun bana sarılması bir oldu.

"Kurban olduğum yengemm" Tanımadığım bir adam bana sarılıyor, yengem diyor, bunlar yetmezmiş gibi birde kurban oluyordu. Bu gün yaşadığım en garip gün listesinde kesinlikle ilk üçe girerdi.

 

"Bir dakika beyefendi" Dedim bana sarılan adamı itmeye çalışırken.

Tabikide başarılı olamadım iri cüsseli arkadaş beni bayağı bir sıkıyordu.

 

"La gardaş artık ölsemde gam yemem" Cümlesi bittiğinde burnunu çekti. Sanırım ağlıyordu. Peki neden?

İri cüsseli arkadaşın kollarından kurtulmaya çalışırken oldukça stres olmuştum. Beni hemen bırakmalıydı yoksa istenmeyen olaylar olabilirdi.

 

Mesela her an paş parmağımı kemirmeye çalışabilirdim.

"Sığır rahat bırak kızı ölcek gariban"

Konuşan kişi Kaya olmalıydı.

 

Bana sarılmakta olan iri arkadaş beni bıraktı ama geri çekilmedi.

Gülerek elini bana doğru uzattı.

"Yengem kusura bakma. Ben ani bir heyecanla sana sarıldım.

Kendimi bile tanıtmadım"

 

"Ben Arkın"

"Be- bende Zelal" Dedim kekeliyerek.

"Yengemin adı bile güzel" Diyen kumral saçlı adama döndüm.

Ne yengesi ya diye bağırmamak için kendimi zor tutuyordum.

 

"Komutanım düğünü ne zaman yapıyoruz" Diye sordu Kaya'nın tekmelediği genç çocuk ve kaçınılmaz olay oldu. Baş parmağım dişlerimin arasındaki yerini buldu.

 

"Lan Ciguli işi ne ara bu kadar ilerlettiniz? Benim niye haberim yok?" Diye sordu Hozan kulağıma fısıldayarak.

Hozan'a en ters bakışımı gönderdim.

"Saçmalama geri zekalı! Bir yanlış anlaşılma var."

 

"Şaçma salak konuşmayı kesin!" Diye çıkıştı arabadan ilk inen adam.

 

"Zeloş bitanem pamağın kopucak"

Diyen Reyhan'a acılı bir bakış attım. Şuan parmağımın kopması hiç mühim değildi. Asıl sorun bana ait olmayan kalbimdeydi. Şahsen kendisini belkide ilk defa olduğu yeri terk etmek ister gibi göğüs kafesimi vuruyordu.

 

Ve bukadar strese ikinci kaçınılmaz olan oldu kalbimin üzerinde hissettiğim keskin bir acıyla Reyhan'a tutundum. Reyhan ne olduğunu anlamış gibi bağırmaya başladı.

"Zelal! Zelal iyimisin?"

Elimi göğsümün üzerine attım.

Gelen acının ikinci dalgasıyla parmaklarımı sıktım sanki bana ait olmayan kalbimi yerinden çıkarmak istiyordum.

 

Daha fazla direnemedim beni tutmaya çalışan Reyhan'ın ayaklarının önüne şiddetli bir şekilde iki dizimin üzerine düştüm.

Kumral saçlı adamın beni dizlerine yatırdığını hissettim ardından ağrının üçüncü büyük dalgası geldi. Gözlerim kapanmadan önce dizinde yattığım adamın üstümdeki kazak ve badiyi yırttığını hissettim. Alkan üzerime eğildi. Daha fazla dayanamadım

Bütün vücutum titremeye başladı.

Ardından göz kapaklarım kapandı.

Etrafımdaki insanların bağırmalarını ve göğüsümü açan kumral adamın parmak uclarını göğüsümde dolaştırdığını hissettim.

 

Ne sesler anlaşılıyor nede göğsümdeki soğuk eller beni rahatlatıyordu.

"Kalbimize iyi bak ufaklık" Diyen sesini duydum. O buradamıydı?

Gözlerimi açmak istiyorum ama olmuyor. Direnmeye çalışıyorum ama yine olmuyor. Hiçbir şeyi beceremiyorum. Bir elin beni sardığını hissediyorum ardından onun kokusu geliyor burnuma. Peki bu koku zihnimin bana oyunumu?

 

Bölüm sonu.

Evet bölümle ilgili düşünceleriniz neler?

 

Zelal'in kalbi kendine ait değilmiş bu konu hakkındaki düşünceleriniz neler?

 

Bol yorum bol beğeni karşılığı daha uzun bölümler olur.

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın.

 

🍋🌸

 

 

Loading...
0%