@zezeizim
|
Vücutumda hissettiğim ağrıyla araladım gözlerimi. Uyumak istiyorum ama pek mümkün değil. Sanki bütün kemiklerim kırılıyor gibi ağrıyor. Yerimde haretlenmeye çalıştım ama canımın acısıyla kafamı tekrar yastığa gömdüm. Televizyonun üzerindeki duvar saatine takıldı bakışlarım saat henüz 04.15'ti bu saatte kimseyi rahatsız edemezdim. Tam yanıma bırakılmış küçük bir sürahi ve bardak vardı. Yavaş hareketlerle bardağa su doldurdum ve içtim. Çektiğim ağrıdan bütün vücutum kasılıyordu. Çok geçmeden salonun aralık kapısından içeriye sütlaç girdi. Salon kapısının sol tarafında büyük bir soba yanındada benim yattığım yer yatağı vardı. Sütlaç etrafa kısa bir bakış attı ardından yönünü bana çevirdi. Ağır adımlarla yanıma geldi kucağıma çıktı uzamış sakallarıma kafasını sürtmeye başladı. "Sen sevilmek mi istiyorsun yanık Sütlaç." Dedim mırıltılar çıkartarak cevap verdi bence bu 'evet' demekti. Üşümeye başlamıştım göz kapaklarım kapanıyor başım ağrıyordu. Direnmedim uykunun sıcak kucağına kendimi bıraktım. Sütlaç sakallarıma sürtünmeye devam etti. 🎋🎋🎋 Zelal Aktan Çalan alarm sesiyle gözlerimi açtım. saat 05.30'du gece annemlerle anlaşmıştık her iki saatte bir, bir kişi kalkıp Alkan'ı kontrol edicekti. Gece ateşi çıkabilir yada ağrısı olabilirdi. Sıcak yatağımdan çıktım. Odamda ısıtıcı çalışıyordu ama koridor soğuk olurdu çünkü orayı ısıtabilecek hiç birşey yoktu. Deli yattığım için içimde kaymış olan ince uzun kollumu düzeltim. Üzerimdeki kalın koyu kahverengi boğazlı kazağıda çekiştirerek düzeltim. Uyumadan önce çıkartıp komidinin üzerine bıraktığım tokamı bileğime geçirdim ve odamdan çıktım. Odamdan çıktıktan sonra koridorun dönemeç kısmında büyük bir boy aynası vardı. Boy aynasında kendimi görünce irkildim. kendinden kıvırcık ve kabarık saçlarım uyurken dahada kabarmış ve karışmıştı. Uykulu yüzüm balon gibi şişti. Bu şekilde Alkan'ın yanına gidersem ya korkudan kendi ölür yada beni öldürürdü. Yönümü tam karşımdaki banyoya çevirdim. Dağılan saçlarımı tepemde topuz yaptım yada yapmaya çalıştım diyelim çünkü özgür ruhlu saçlarım bir türlü tokaya gelmiyordu. Ellerimi ve yüzümü soğuk suyla yıkayıp salona Alkan'ın yanına geçtim. Alkan ve Sütlaç birlikte uyuyordu. Sütlaç, Alkan'ın göğüsüne yatmış kafasını ise Alkan'ın boynuna yaslamıştı. Yavaşça yaklaştım ikisine avuç içimi Alkan'ın alnına yasladım. Ateşi yükselmeye başlamıştı. Mutfağa gittim ve Alkan için küçük bir sandiviç yaptım. Sandiviçi kenera koydum ve hızlıca çay demledim. Alkan'a ve kendime iki koca bardak çay doldurduktan sonra salona Alkan'ın yanına geri döndüm. "Alkan" Dedim sessizce. "Efendim" Dedi belli belirsiz. "Alkan ateşin yükselmiş. Hadi kalk sana ilaç vereyim" Dedim üzerinden Sütlaç'ı alırken. "Tamam" Gözlerini yavaşça araladı. Hafifçe öksürdü ve yerinde birazcık dikleşti. Avuç içini bana doğru açtı ve beklemeye başladı neyi beklediğini anlayamadığım için birazcık gerildim. Sağıma ve soluma kısa bir bakış attım ve aklıma ilk gelen şeyi yaptım. Elimi Alkan'ın büyük avucuna koydum. Alkan'ın yüz ifadesi bozguna uğradı. Ev çok sıcak değildi ama sırtım terliyordu. Alkan'ın dudakları iki yana doğru kıvrıldığında elimi hızla çektim. Aynı hızla salondan çıkıp mutfak tarafına koştum. Salak Zelal rezil ettin kendini. Mutfakta hızlıca düşündüm ve hiçbir şey olmamış gibi davranmaya karar verdim. Hazırladığım sandiviçi ve çayları küçük bir tepsiye koydum. Tam mutfaktan çıkarken şeker kasesini almadığımı hatırladım ve geri döndüm. Kaseyi almak için elimi uzattığımda mutfak camından evin ilerisinde bir kaç adamın etrafa baktığını fark ettim. Görebildiğim kadarıyla üstlerinde şalvar ve krem rengi bol cepli yelekler vardı. Aklıma gelen şeyle kanım dondu. Evden oldukça uzaktaydılar ne konuştuklarını duyabilir nede yüzlerini görebilirdim. Yavaş hareketlerle mutfağın ışığını kapattım tepsiyi alıp mutfaktan çıktım. Hiçbir şey olmamış gibi yapmaya çalışıyordum. Yüzüme derin bir gülümseme yerleştirip salondan içeriye girdim. Tepsiyi Alkan'ın yanına bıraktım. "Afiyet olsun" Diyerek geri çekildim. "Ellerine sağlık." Dedi siyah hareleri yüzüme daha dikkatli bakmaya başladığında. "Ben anneme sana hangi ilacı vermem gerektiğini sorup geliyorum." Dedim. Yüzüme kuşkulu bir bakışla bakarak "birşey mi oldu. Senin bir rengin attı sanki" Dedi. Elimi sallayarak. "ay ne olacak be. Yeni uyandım ya ondandır." Dedim. Bir an önce babamı uyandırıp dağdan inenler olduğunu anlatmalıydım. "Zelal" Dedi ve duraksadı. "Daha deminki olayla ilgili birşey mi? İnsanlık hali uykudan yeni uyanmıştın olabilir yani." Dedi. "Alâkası bile yok." "Hadi sen yemeğini ye ben hemen geliyorum." Deyip salondan çıktım. Mutfaka geri döndüm ışığı açmadan adamları gördüğüm yere baktım. Hızla köyün içine iniyorlardı. Ellerinde uzun namlulu silahlar vardı. Hızla annemlerin odasına yöneldim. Kapıyı tıkladım cevap beklemeden odaya daldım. Babama doğru koştum. "Baba! Baba!" Sesimde engel olamadığım bir endişe vardı. "Zelal! Ne oldu kızım" "Alkan'a mı birşey oldu!" Derken hızla yataktan doğruldu. "Zelal! ne oluyor kızım?" Dedi annem. "Dağdan inenler var. Alkan'a belli etmemeye çalıştım ama sanırım onun için geldiler." Dedim endişeyle. "Alkan'ı kendi odana geçir Zelal." Dedi babam. "Fırat dur! Alkan'a belli etmememiz lazım!" Dedi annem. "Bir sorunumuz daha var! Alkan'ın ateşi yüksek!" Dedim son derece telaşlı bir sesle. "Tamam. Ben Alkan'la ilgilenmeye gidiyorum sizde bişeyler düşünün." Annem cevap beklemeden yatak odasından çıktığında babamla yalnız kalmıştık. Sağ elimin baş parmağını ağzıma alıp ısırmaya başladım. Çocukluğumdan beri ne zaman strese girsem yada üzülsem bu hareketi yapardım. Babam uzunca bir süre boş duvara bakarak düşündü. Bense hâlâ stresten parmağımı koparacak kadar ısırmakla meşguldüm. Babam kafasını kaldırdığında parmağımı ısırdığımı görünce tiksintiyle yüzünü ekşitti. "Çek kız elini ağzından." Dedi elime acıtmayacak bir şamar atarken. "Karışma bana baba şuan çok stres oldum." "Koca kazık hala parmak ısırıyor." Dedi babam elini havada küçümser gibi sallarken. Babama ters bir bakış attım. Tam birşey diyecektim ki babam benden önce davrandı. "Sen küçük odanın camından atla dışarı çık. Kadir abine gelenler olduğunu karşılanmaları gerektiğini söyle." Kafamı salladım ve odanın kapısına yöneldiğimi sırada babam arkamdan seslendi. "Zelal, Alkan'dan bahsetme." Onaylayan bir mırıltı çıkartıp odadan hızla çıktım. 🐺🐺🐺🐺 On gün önce. Ankara özel kuvvetler komutanlığı. Saatler:04.17'yi gösteriyor. Alayın geniş koridorunda hızlı adımlarla ilerliyordu Atahan. Sert botlarından yere her bastığında gelen gıcırtılara ek olarak yumruklarını ve dişlerini sıkıyordu. Koridorun solundan tekrar döndü. Binanın bu kadar büyük olmasına bir kez daha sövdü içinden. Nihâyet koridorun sonundaki odanın kapısında bekleyen askerlerini gördü. Hepsinin omuzları dik görünüyordu. Gurur duymadan edemedi. Geldiğini fark eden ilk kişi timdeki tek kadın olan Başak'tı. "Dikkat!" Dedi Başak sert bir sesle. Oturan askerler ayağa kalktı ve hazır ol'a geçip, asker selâmı verdiler. " Rahat" Dedi Atahan askerlerine bakıp. Çatık kaşlarını gevşetmeden karşısındaki kapıya iki kez vurdu. İçeriden "gel" Komutu verilince kapıyı açıp içeri girdi. Adımını attı ve asker selamı verdi. "Rahat asker!" Dedi Ahmet Albay. Bütün tim aynı anda bacaklarını omuz genişliğinde açtılar. Ellerini arkalarında birleştirip rahat pozisyona geçtiler. "Evet çocuklar. Biliyorsunuzki Yüzbaşı Alkan üç ay önce bir operasyonda aniden kayboldu." "Aylardır Alkan'dan iyi yada kötü bir haber alamadık ama bu gün bölge istihbarat'tan gelen bilgiye göre bir haber var." Dedi Ahmet Albay oturduğu koltuktan yavaşça kalktı. Kordine odasının büyük duvarının yarısını kaplayan haritanın önüne geçti. Eline aldığı ince çubuğu haritada bir bölgenin üzerine iki kez vurdu. "Bu bölgeden yaklaşık bir saat önce çok önemli istihbarat aldık." "Bölgede çok sayıda esir kampı olduğu ve bu esir kamplarının yarısında sivil bir yarısındada çok sayıda asker olduğuna dair önemli bilgiler var." "Yani Alkan Yüzbaşı bu esir kamplarının birinde olabilir" Dedi Serdar. "Gelen istihbarat'a göre Alkan Yüzbaşı bir esir kampında ağır yaralı olarak esir tutuluyormuş ama bugün Alkan'ı diğer esirlerden farklı bir yere götüreceklermiş." Eliyle yan tarafında terörist kıyafetleri içinde oturan genç kadını işaret etti Ahmet Albay. "Detayları ve kordinatları size Selen üsteğmen anlatacak." Selen kafasını salladı ve Şahin timine detayları anlattı. Uzun zamandır bu bölgedeki terör örgütlerinin içindeydi. Bölgeyi adım adım biliyor uzun süredir esir alınan askerler için üstlerine bilgi geçiyordu. Alkan'ı bulması oldukça uzun sürmüştü çünkü Alkan bir sürü örgütün ilk listesindeki askerlerden biriydi. Kordinatları ve detayları anlattıktan sonra Şahin timine döndü Selen üsteğmen. "Sorusu olan." Kimseden ses çıkmadı. "İzninizle ben çıkıyorum komutanım" Dedi Selen, Ahmet Albaya bakarak. "Çıkabilirsin Selen" Dedi Ahmet Albay. Selen asker selamı verip kordinat odasından çıktı. Ahmet Albay eline aldığı dosyayla ayağa kalktı. "Evet Şahinler göreviniz hayırlı olsun. Allah'ım yüzünüzü kara çıkarmasın." Deyip kordinat odasından çıktı. Atahan ayağa kalkıp Şahin timine döndü. "On beş dakika sonra hazır bir şekilde helikopterde olun." Şahin timi hep bir ağızdan "emret komutanım." Diye bağırdı aylar sonra Alkan'dan haber almışlardı. Hepsinin içinde büyük bir heyecan vardı. 🐺🐺🐺 "Görüşün varmı? Başak" Diye sordu Atahan. "Olumlu. Mağranın girişinde dört, içinde sekiz kişi var komutanım." "Armanç sen ne durumdasın koçum." "Mağaranın bir çıkışı daha var komutanım. Girişte beş, içeride sayabildiğim on bir kişi var komutanım." "Yani toplam kişi sayısı on iki falan." Dedi Arkın. Kulaklıktan duyulan Arkın'ın sesiyle Başak avuç içini alnına vurdu. "Gerizekalı" Dedi. Serdar kıs kıs gülerken cilveli bir sesle "Arkın anlatsana biraz hangi işlemleri yaparak sonucu on iki buldun bebeğim." Arkın kendisine sorulan soruya gayet ciddi bir sesle cevap verdi. "Toplamayıda bilmiyosanız yaşamayın anasını satayım. İlkokul bebeleri bile yapıyor." "Senin ben matematik öğretmenini sikeyim Arkın." Diye araya daldı Kaya. "Matematik öğretmeninin ne suçu var lan" Diye soran Serdar'dı. Kaya tam cevap verecekti ki Başak'ın ciddi sesi ortamı toparladı. "Hareketlilik var komutanım. İki beyaz araç alana giriş yaptı." Atahan uzun namlulu silahına iyice dayadı omuzunu görüş açısına giren alanı yavaşça taradı. "Armanç durum bilgisi" "İkinci çıkış sakin komutanım." "Selen üsteğmeni görebilen varmı." "Olumsuz komutanım"dedi Başak. " Olumsuz komutanım" Dedi Armanç. "Herkes olumsuzsa nerde bu kadın." Diye sordu Serdar. "İçeride muhtemelen birazdan işaret vermek için çıkacaktır." Dedi Kaya "Ya Alkan Yüzbaşı burada değilse ozaman ne olacak komutanım." Diye sordu Armanç. Sorunun kendisine sorulduğunu farkındaydı Atahan ama verebilecek bir cevabı yoktu. Derin nefes aldı. Umarım içeridesindir kardeşim. "Burda değilse başka bir yerde ama illaki bir yerde." "Onu bulana kadar durmak yok aslanım" Dedi sesi kendinden emindi. "Biz hiçbir zaman arkada adam bırakmadık Alkan'ıda öyle yada böyle bulacaz. Dirisini bulamazsak naşını bulacaz ama geride bırakmıycaz." Gözleri doldu Armanç'ın buğulu gözleriyle kapıda gördüğü kadınla göz yaşlarını geri itti. "Selen üsteğmenim görüşümde komutanım." Dedi heyecanla. "Kaya mevzi değiştiriyorum. Gözün bende olsun." Dedi Atahan. "Emredersiniz komutanım" Atahan pusuya yatmış olduğu yerden dikkatlice kalktı. Olduğu yerde eğilerek Armanç'ın yanına mağaranın ikinci çıkışını görebileceği bir yere yattı. Armanç'la aynı mevzideydiler ama aralarında oldukça mesafe vardı. Sonunda Selen Üsteğmen görüş açısına girmişti. Ayağında kahverengi bol şalvar, Ayağındaki şalvarla aynı renk boğazlı kazak, kazağın üzerinde siyah bir yelek vardı. Yüzüne sardığı puşiden sadece gözleri görünüyordu. Yüzündeki puşiyi biraz aşağı çekiştirerek indirdi Selen. Yüzünün yarısı hâlâ kapalıydı. Elini tersini önce puşinin üstünden kulağına sürttü ardından çenesini avuçladı. "Hassiktir" "Alkan Yüzbaşı içeride değil." Dedi Atahan. "Nasıl ya nasıl olur. Hani istihbarat gelmişti hani burdaydı." Diye sinirli bir sesle sordu Serdar. "Komutanım ne zaman giriyoruz." Diyen kişi Başak'tı. "Selen ne zaman işaret verirse ozaman." Diye yanıtladı Atahan. Sakin olmalıydı Atahan ama yapamıyordu. Kardeşim dediği adam aylardı ortalarda yoktu. Nil ablası aradığında yalan söylemekten utanıyordu. 'Gelicek diyordu. Çok büyük bir göreve gitti dönecek.' belkide kendini kandırdığı gibi aylardır Alkan'ın ailesinide kandırıyordu. Selen Üsteğmen yanındaki piçlerle hararetli bir konuşma içerisindeydi. Yanındakilere ellerini kullanarak bişeyler anlatırken ayakkabısının ucuyla toprağı eşeliyordu. Atakan bakışlarını Selen'in ayaklarına çevirdi. Selen yere önce otuz üç yazdı ve üstüne bastı. Bu içeride otuz üç tane terörist olduğunu işaret ediyordu. Selen ardından diğer ayağını kullanırken yere on üç rakamını eşeledi. Bu içeride on üç tane rehine var demekti. Selen'in eli yanına indi serçe parmağını iki kez kaldırdı ve indirdi. Atakan'ın yüzünde sinsi bir sırıtış peydah oldu. İşaret gelmişti. "Şahin timi hazırmısınız karşımızdaki hain sürüsünü gömmeye." Şahin timi hep bir ağızdan."her zaman komutanım." Dediler eğer bağırabilseler bu dağı inletir lerdi. Herkes yattığı yerden dikleşti ve pozisyon aldı. "Atış serbest" İlk atışı kendi yaptı Atahan. Selen'in konuştuğu adamı alnının ortasından vurdu. Selen kendini deşifre etmemek için aceleyle silahına sarıldı. Boşluğa nişan alarak atış yaptı. Kimsenin Selen'in atışına bakacağı yoktu zaten sürekli boş nişan alıp atış yapıyordu. Sanki bir Türk askeri değil gerçek bir örğüt üyesi gibiydi. "Hayde herkes arabalara Türk askeri burada" Diye gür bir sesle bağırdı Selen. "Olmaz heval savaşacağız" Diye bağırdı hainlerden bir tanesi. "Benim gebermeye niyetim yok heval geri çekiliyoruz." Diye tekrar bağırdı Selen. "Hayır dedim! Heval içeride çok rehin var onları bırakıp çıkmam!" Diye tekrar bağırdı hain. tuhaf bir şive vardı pis sesinde. " Geri çekiliyoruz dedim!" Selen'in baskın sesine dayanamadı hain. "Bu gün geri çekiliyoruz ama bunun hesabını sana sorarım!" Güldü Selen "bir bok yiyemessin." Ardından araçlara binerek geri çekildiler. Arkın içeriye girdiğinde elleri ve ayakları kalın halatlarla bağlanmış çok sayıda siville karşılaştı. Bir çoğu ciddi işkence görmüştü çoğunun yüzünde ve vücutunda yaralar vardı. "Helikoptere haber verin." Dedi Atahan sakin tutmaya çalıştığı bir sesle. Aslında sakin falan değildi üç aydır kardeşim dediği adam yoktu. Umutla çıktığı her operasyondan eli boş dönüyordu. Kaya eline aldığı telsizden helikopterin siviller için iniş yapmasını istedi. Sivillerin ön müdahalelerini Serdar yapıyor boşta olan tim üyeleri ise Serdar'a yardım ediyordu. Atahan daha fazla kendine hakim olmadı mağaranın duvarına sağlam bir yumruk geçirdi. Başak arkasından gelen sesle hemen komutanının yanına koştu kendine zarar vermesini önlemeliydi. Atahan'ın bileğini kavradı ve duvardan uzaklaştırdı. Ama Atahan durmadı iki eliyle birden kafasına vurmaya ve bağırmaya başladı. Atahan'ın halini gören siviller oldukları yere sindi. Delirmiş gibiydi Atahan. Başak'ın gücü Atahan'ın iri cüsesini zaptetmeye yetmiyordu. Başak, Atahan'ın arkasından omuzlarına sardı kollarını amacı kendine zarar vermesini önlemekti. Atahan çevik bir hareketle genç kadının kollarından kurtardı kendini. Önündeki duvara ard arda yumruklarını indiriyor, gür sesiyle bağırıyordu. Arkın, Atahan'ın kollarını sıkıca tuttu ve mağaradan iterek çıkarttı. "Bi sakın ol lan artık!" Diye şiddetle bağırdı Arkın. Atahan kimseyi görmüyor ve duymuyordu. Hızla yerinde döndü ve iki eliyle Arkın'ı şiddetle itti. Arkın popo üstü yere düştü. Kaya arkadaşının bu halini görünce şiddetli bir sinir krizi geçirdiğini anladı. "Serdar sakinleştiriciyi ver!" Dedi tok çıkan sesiyle. Serdar kuşkulu bir bakış attı. komutanına bunu yapmak istemiyordu ama Atahan'ın sinir krizilerini iyi biliyordu. Sakinleştirici almazsa kendine ciddi zararlar veriyordu. İstemeye istemeye hazırladığı şırıngayı Kaya'ya uzattı. Kaya aldığı şıtıngayı büyük avucunda saklayarak Atahan'a yaklaştı. Dizinin arkasına sert bir tekme atıp dizlerinin üzerine düşürdü. Boynunu sıkıca kavrayıp ağzıyla kapağını açtığı şırıngayı Atahan'ın koluna sapladı ve boşalttı. Atahan saniyeler içinde arkadaşının kollarına yığıldı. 🎋🎋🎋 Zelal Aktan Yaklaşık bir saattir bizim evde toplanmış Alkan'ı nasıl saklayacağımızı bulmaya çalışıyorduk. Kadir abiye haber vermiştim. Babam Alkan'ın bizim evde olduğunu kimse bilmesin istemişti ama gelen adamlar 'Yüzbaşı nereye saklandın." Gibi söylemlerle bağırmaya başlayınca evlerden birinde gizlenen bir asker olduğu anlaşılmıştı. Kadir abi, Hozan'ı çağırmiştı. Kadir abi otuzlu yaşlarının başındaydı. Bütün köy halkının tanıdığı ve sevdiği biriydi. Hiçbir şeyden korkmaz ve kaçmazdı. Hozan, Kadir abinin amca oğluydu. İki kuzen pek anlaşamaz zoraki bir durum olmadığı sürece aynı ortamda bulunmazlardı. Hozan yirmi dört yaşında iri cüsseli bir adamdı kimseyle anlaşamaz, iletişim kurmazdı. Koskoca köyde iyi anlaştığı tek kişi bendim benden bir yaş büyük olmasına rağmen bana hep abilik yapmıştı. "Fırat amca, beni teslim edin siz kurtulun başka şansımız yok." Dedi Alkan dakikalardır bozuk plak gibi aynı şeyleri sayıklayıp duruyordu. Hozan, Alkan'a göz devirdi. "Olmaz!" Diye karşı çıktı babam. Kadir abi arkasında kalan camdan dışarıya baktı. "Çok yaklaştılar acil bir çözüm bulmalıyız." Alkan oturduğu koltuktan ayağa kalktı. Hozan'ın tam karşısında durdu avuç içini açtı. "Elindeki bıçağı bana ver. Hozan'ın elinde büyük boy bir et bıçağı vardı. "Alkan kardeş bu köyde ilk defa bir asker saklamıyoruz. Yada bu itler ilk defa köye inmiyorlar." Hozan elini dostane bir şekilde Alkan'ın omuzuna koyarak devam etti sözlerine. "Seni o itlerin ellerine tek göndereceğime önce seni sonra kendimi öldürürüm. Hiç değilse kanın leş kargasının elinde değil kardeşinin elinde kalır." Alkan yalvaran gözlerle önce anneme sonra babama döndü. "Benim yüzümden kimsenin zarar görmesini istemiyorum." Bakışları tekrardan Hozan'ı buldu. "Bak ben gayet iyi durumdayım onlarla savaşabilecek kadar iyiyim. Bu insanlar yada siz zarar görürseniz kendimi asla affetmem." Omuzlarını dikleştirip Kadir abiye döndü. "Kaç kişiler sayabildinmi?" Kadir abi kafasını salladı. "Emin değilim ama en az yirmi it var. Sayabildiğim bu kadar." "Yıllardır bunun için eğitim aldım yirmi kişiyi çok rahat alırım bana bir bıçak verin yeter. Sizden başka hiç bişey istemiyorum." Küçük masanın üzerinde duran sürahiye yöneldi. Süratinin yanındaki bardağı doldurdu ve tek dikişte içti. Hal ve hareketleri yavaş ama temkinliydi. Sanki herkesi iyi olduğuna inandırmak ister gibiydi. "Yıllarca eğitim almış olabilirsin ama yaraların çok derin. Dışarıdaki kar Hozanın bile kalçalarına gelecek kadar yüksek. Adım attığın anda kara gömülüyorsun bu şartlar altında yakın temas tehlikeli." Kadir abinin, Hozan'dan örnek vermesinin sebebi Hozan'ın boyunun oldukça uzun olmasıydı. Alkan'la yan yana durduklarında fark etmiştim Alkan, Hozan'dan birkaç santim daha uzundu. Alkan tam itiraz etmek için dudaklarını aralamıştıki dayanamayıp böldüm. "Yeter artık ya! Saatlerdir aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorsun! İzin vermeyeceğiz dedik sana daha neyin ısrarı bu!" Alkan sinirle bana döndü. "Zelal zarar göreceksiniz bunu önlemeye çalışıyorum!" Diye çıkıştı. "Zarar görmemizi istemiyorsan biraz olsun bize uy ve mantıklı bir çözüm yolu ara!" Sinirlenmeye başlamıştım. Sinirden parmaklarımı ısırmamak için kendimi tutmaya çalışıyordum. "Kimsenin zarar görmemesi için bir saatten beri aynı şeyleri tekrarlıyorum zaten!" Diye biraz daha yükseldi Alkan. "Bana bağırma! Senin iyiliğin için uğraşıyoruz hâlâ bana bağırıyorsun." Artık dayanamadım ve sağ elimin baş parmağını dişlerimin arasına sıkıştırdım. Hozan sobanın yanından benim yanıma doğru geldi. "Sakin ol Ciguli adam yaralı zaten" Dedi ve sırıtmaya başladı. Evet Hozan bana çocukluğumdan beri Ciguli der. Çünkü ben çocukluğumdan beri tam bir Ciguli hayranıyım. "Alkan abi sende, Ciguli'yi sinirlendirme vallahi hepimizi döver." Alkan yüzünde alık bir ifade ile Hozan'a döndü. "Ciguli kim?" Diye sordu oldukça şaşkın görünüyordu. "Ciguli sana anlatmadımı?" "Bu varya bu küçüklüğünden beri Ciguli hayranı. Küçükkende ben Ciguli olcam diye bağrınırdı." Allah'ta bunun belasını versindi. Çocukluğumdan beri beni rezil etmediği tek bir an bile yoktu. "Konunun benimle ne alâkası var ya!" Diye cırladım. Herkes bir anda kahkaha atmaya başlamıştı. "Allah seni bildiği gibi etsin pislik! Neden benim özelimi anlatıyorsun ya!" Hozan'ın koluna sağlamından şamarı yapıştırdım. Kadir abi hem gülüyor hemde perdenin kenarından dişarı bakıyordu. " Hassiktir. Evlerin içlerine bakıyorlar." Dedi Kadir abi. İşte şimdi işler tersine dönmüştü. Hozan, bana döndü. "Sen, Alkan'ı al ahıra in samanların arkasına yatın. Hiç ses çıkarmayın burası bizde." Alkan'ın itiraz etmesine fırsat vermedim kolundan tutup arka tarafta kalan kendi odama getirdim. Büyük camı açıp dışarı atladım. Alkan'ın inmesine de yardımcı olduktan sonra aklıma gelen şeyle içeriye geri girdim. Alkan'ın arkamdan " Nereye gidiyon Zelal" Diyen sesini umursamadan odamdaki büyük dolapa yöneldim. Kışlık kıyafetlerimi genellikle ya erkek reyonundan yada oldukça büyük olanlardan alırdım. Kışın bol giyinmeyi daha çok seviyordum. Elimi attığım gibi erkek reyonundan aldığım sarı renk kalın sweatshirt'ü aldığım gibi camdan dışarı çıktım. Alkan'ın üst kısmı hala çıplaktı bu soğukta üşürdü onun için almıştım sweatshirt'ü. Alkan'ı kolundan tutuğum gibi büyük inek ahırına çektim. Alkan'ın adımları ahırın tam kapısında çivi çakılmış gibi kaldı. "İçeriye geç her ne olursa olsun dişarı çıkma." Diye beni tembihlemeye başlayınca kafam attı. Kafasına bir sille çaktım. Alkan'ın yüzündeki ciddi ifade bozguna uğradı. "Geç içeri beni dellendirme!" Dedim ve kolundan tutup ahırın içine çektim. "Ne bu şiddet bu Celâl şimdi." Diye sordu Alkan. Ters bir bakiş atım kendisine. Elimdeki sweatshirt'ün yaka kısmını elimde düzenledim ve kafasına soktum. "Bu ne ya?" Diyen Alkan'ı umursamadım. "Sweatshirt işte hadi gerisini giy bende samanların arkasını açıcam." Dedim. Alkan yüzünde ki küçümser ifade ile sweatshirt'ü giydi. Ağır saman balyalarının arkasına gire bilecek kadar bir yer açtım otura bileceğimiz kadar bir alan açıp balyaları sanki bozulmamış gibi geri dizdim. Alkan'a yerin hazır olduğuyla ilgili birşey söylemek için arkamı döndüm. Alkan elinde tutuğu samanı açık kahverengide ki ineğe yediriyor boşta kalan eliyle de ineği seviyordu. Yok artık ya. Bu ne rahatlık kardeşim. Sanki adamlar onun değilde benim peşimde. Küçük bir öksürükle boğazımı temizledim. Alkan'ın bakışları bana döndü. "Yeriniz hazır Alkan bey buyurmaz mısınız acaba." Dedim alaylı bir sesle. Bir yandan da elimle referans veriyordum. "Hemen geliyorum sarı kız. Gelince dertleşmeye devam edeceğiz." Dedi ve ineğin gövdesine iki kez hafifçe vurdu. İnek Alkan'a karşılık olarak uzunca mö'ledi. "Onun adı sarı kız değil buarada." Dedim alaylı bir sesle. "Karabiber falan mı?" Diye sordu Alkan yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. "Hayır. Adı Nalan" Alkan kısık kısık güldü. "İnek o ya Nalan ne alâka." Dedi. "Ben Nalan koydum. Senin ineğin olursa başka bir isim koyarsın." Dedim sinirli bir sesle. "Benim ineğim yok. Ama bu ineği sevdim bundan sonra ona sarı kız diyeceğim." "Ay tamam sarı kız de. Ama yeter ki git otur şuraya." Dedim elimle samanlığın arkasını göstererek. Omuz silkti ve saman balyalarının arasına oturdu. "Yüzbaşı nereye saklandın lan! Çıksana dışarı bu kadarmı korkaksın" Diye tuhaf şivesi olan bir erkek sesi duyuldu. Alkan ağzının içinden bir küfür yuvarladı. O sırada bende samanların arasına girmiş önümüze saman balyalarını çekerek kendimizi gizliyordum. Evin kapısı tıklanmış olmalı ki Hozan'ın sesi duyuldu. "Burda asker falan yok! Öğrenemediniz hâlâ amına kodumun salakları bu köye asker giremez!" Diye bağırıyordu Hozan. Hozan'ın karşısındaki adam birşey dedi ama garip şivesi olduğu için ne dediğini anlamadım. "Sen anlamadın herhal burda asker falan yok! Sizi eve sokmam!" Diye gür bir sesle bağırdı tekrar Hozan. "Burda olmasam ben bile inanırdım Hozan'a okadar iyi oyuncu." Dedi Alkan gülerek. "Ahırı açın oraya bakacam." Dedi garip şiveli adam. "Ahırın kapısı açık defol git bak!" Hozan'ın sert ve kalın sesi çok net duyuluyordu. Alkan bir anda ayaklarımın üstünden atlayarak samanlığın arkadından çıktı. "Ne olursa olsun buradan çıkma." Dedi. Elinde nereden bulduğunu bilmediğim bir bıçak vardı. "Alkan saçmalama gir şuraya geri!" Dedim içimdeki endişe sesime öyle bir yansımıştı ki sesim ağlamaklı çıkmıştı. "Adım sesleri yaklaştı. Sus ve içeri gir bir dahada çıkma!" Ne zaman tutuğumu bilmediğim kolunu sallayarak elimden çekti. Şuan ortam müsait olsa oturur ağlardım. Ahırın kapısı gürültüyle açıldığında içeri birkaç adım sesi doldu. "Arayın şuraları." Dedi garip bir ses. Adım sesleri bana doğru yaklaştığında bir şeyin yere düşme sesi geldi. "Ne oluyor lan!" Dedi garip sesli adam. "Ananın amı oluyor canım." Diyen Alkan'ın neşeli sesi geldi kulağıma. Hiç düşünmeden samanların arkasından çıktım yerde büyük bir odun sopası vardı. Adamlar sayabildiğim kadarıyla altı yada yedi kişiydiler. Adamlar ne olduğunu anlamadan Alkan elindeki bıçağı kendine en yakın olan adamın kalbine sapladı. Adamlardan bir tanesi tam bağıracaktıki elimdeki odunu yüzünün tam ortasına indirdim. Adamın burnundan kan boşalmaya başladığında gözleri kaydı ve bayıldı. Alkan adamlardan bir tanesini ağzını kapatmış gövdesine yaslamıştı. Kendisine yaklaşan diğer adamın koluna bıçağı sapladığında gövdesine yaslı duran adamın boynunu kırdı ve çuval gibi yere attı. İri kıyım bir adam Alkan'a yaklaştığında elimdeki odunu adamın dizlerinin arkasına indirdim. Adam acı içinde dizlerinin üstüne düşerken kısıkca inledi. Odunu tekrar kaldırdığımda arkadan bir el saçlarıma yapıştı. Acılı bir inleme dudaklarımdan firar ettiğinde yüzüme sıçrayan kanla şaçlarımdaki el geri çekildi. İri kıyım olan adam kendini toparlamış üzerime koşarken elimdeki sopayı adamın göğsüne gelişi güzel indirdim. Alkan'ın koluna bıçak sapladığı adam üzerime koştu. Yüzüme sert bir tokat patlattı. Alkan adamın yüzüne öyle bir tekme attı ki adam olduğu yerde ters dönüp yere yapıştı iri kıyım olan arkadaş Alkan' a sağlam bir yumruk salladı. Alkan kafasını eğdi ve yumruk boşa gitti. Elimdeki odunu sıkıca kavradım ve adamın kulağına doğru sağlamca vurdum. Adam kulağını tutarak yere yığıldığında Alkan elindeki bıçağı sırtına sapladı. Başka kimse varmı diye ahırın kapısına yaklaştığım sırada arkamdan bi el omuzuma dokundu. Kim olduğuna bile bakmadan arkamı dönüp elimdeki odunu kafasına geçirdim. Siktir... Alkan'ın kafasına vurmuşum. Afferin Zelal. Sözde adamı koruycaktın ilk darbeyi kendin vurdun. Elimdeki sopayı yere attıp yere çökmüş olan Alkan'ın yanına eğildim. "Alkan çok özür dilerim. Yemin ederim yanlışlıkla oldu." Sesim nerdeyse ağlıyacak gibi çıkıyordu. "Sözde beni koruycaktı öldürmeye çalışıyor resmen." Diye homurdandı Alkan. "Alkan çokmu acıdı." Diye sordum. "Yok canım ne acıması alt tarafı kafam yarıldı." Sesinden canının gerçekten yandığı belli oluyordu. "Gel bi bakayım" Dedim kafasına sardığı ellerini açmaya çalışırken. "Niye beyin ameliyatımı yapcan." Yine beni sinir etmeyi başarmıştı. Omuzuna bir tane tokat çaktım. "Sanada yaranılmıyor yanlışlıkla oldu dedik ya ne uzatıyon!" Dedim sinirli sinirli. Alkan bana omuz silkti ve ineklerin yanına geçip oturdu. "Hep bana böyle kötü davranıyor işte sarı kız. Sende fark ettin değilmi." Ağzım açık bir şekilde beni ineğe şikayet adama bakıyordum. İnek Alkan'a mö'ledi. Dışarıdan hâlâ Alkan'ı arayan adamların sesleri geliyordu. Ama onun tek derdi beni ineklere şikayet etmekti. Daha fazla dayanamadım. "Ay yok artık ya! Peşinde bir sürü adam seni arıyor senin tek derdim beni ineklere şikayet etmek mi cidden. " Diye çıkıştım. "İşte bundan bahsediyorum sözde beni koruyacaktı ama beni ya dövüyor yada azarlıyor." İneklere beni gösterdi. "Siz bilirsiniz bu öncedende böylemiydi? Sonradanmı böyle oldu." Dedi. Gerçekten pes yani adamdaki rahatlığa bak sanki öldürmek için beni arıyorlar. Adım seslerinin uzaklaşmasıyla ahırdan çıktım. Kapıdan adım atar atmaz bir el ağzımı kapattı. Bölüm sonu. Yazım hatası varsa kusura bakmayın lütfen. Bu bölümden sonra artık şahin timi'ni sık sık göreceğiz ve hepsini tanıyacağız. Yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayın. Sağlık ve huzurla kalın. 🍋🌸 |
0% |