@zgeyuu
|
Fişi prizden çekip aynada ki görüntüme baktım. Maşayla hafif dalgalandırdığım saçlarımı ellerimle havalandırdım. Gayet iyi görünüyordum. Buket aramadan bir an önce evden çıkmam lazım. Yoksa bütün gün dırdırını çekerim. Buketin taramalıya bağlayan çenesini düşününce çantamı aldığım gibi kapıya ilerledim.
Neyse ki annemler uyanmamıştı. Yoksa o adamın çenesini hiç çekemezdim. Sinir sistemimi yerle bir ederdi.
İşte bu! Tam zamanında kapıdan çıktığımda Buketi karşımda gördüm. Neyseki geç kalmadım. Kendi içimde sevincimi yaşarken Bukete doğru ilerleyip boynuna sarıldım.
"Naber kardeşlerin en güzeli." yanağından makas alıp sinsi gülüşümü takındım. Çünkü Buket yanaklarının sıkılmasından nefret eder.
"Yapma şunu kızım ya, en sevmediğim şey güzel yanaklarımın sıkılması." deyip yanaklarını okşamaya başladı. Buketin iki yanağını da sıkıp "Oy ben yerim bu güzel yanakları." dediğimde Buket çoktan sinir krizi geçirmeye başlamıştı.
Tam ağzını açıp konuşmaya başlayacakken koluna girip hızla ilerledim. "Çok konuşma bak daha kahvaltı yapacağız. Aç karnına nasıl bu kadar çok enerji harcıyorsun anlamıyorum."
"İyi tamam sustum. Şimdilik kurtulmuş olabilirsin kardeşim ama bunun kahvaltı sonrasıda var unutma." dediğinde bıkınlıkla of çektim.
"Çeneni sadece bir şeyler yemek için kullansan hiç fena olmaz."
"Merak etme o iş bende." deyip elini göğsüne vurdu. Bu haline sadece gülümsedim. Kahvaltı yapacağımız yere gelmiştik. Boş bir masaya oturup garsona siparişleri verdik.
"Ee anlat bakalım barda çalışmak nasıl, alıştın mı?" çayından bir yudum alıp anlatmamı bekledi.
Derin bir nefes alıp dün akşam yaşananları kelimesi kelimesine anlattım. Ağzımın kuruduğunu fark edip bir yudum portakal suyu içtim. "Ne! Pes artık bu kadar olay olmuş ve sen bana şimdi mi anlatıyorsun." Elinde ki çatalı öfkeyle masaya indirdi.
"Tamam haklısın ama geç olmuştu ve çok yorgundum."
"Şerefsize bak ya sen kimsin benim arkadaşıma asılıyorsun köpek. Sinirden elim ayağım titriyor. Ah ben orada olacaktım ki zemine gömerdim onu. Neyse ki patron gömmüş. Elleri dert görmesin."
"Yavaş gel be Buket hızın maraton koşucusuyla yarışır." kahvaltılıklardan bir kaç lokma ağzıma attım.
"Yalnız Ateş beyde senin için gözünü bile kırpadan girmiş adama." yediğim lokma boğazıma takılınca öksürmeye başladım. Buket meyve suyunu uzattığında bir kaç yudum içtim.
"Saçmalama benim yerimde başkası olsa aynısını yapardı. Sonuçta çalışanıyım."
"Her neyse ben gidiyorum." deyip konuyu kapattım.
"Tabi kaç bakalım." sırıtan suratına bir tane vursam fena olmazdı. "Saçma sapan konuşma işe gidiyorum. Saat kaç haberin var mı?"
Buketin yanağına öpücük kondurup ayrıldım.
Bara geldiğim de önlüğümü üzerime geçirip işe başladım. Saatler ilerledikçe mekan kalabalıklaşmaya başladı. Hiç durmadan servis yaptım. Artık ayaklarım sızlamaya başladı. Saatler gece yarısını bulduğunda Atalay bey sahneye çıktı. Bu adamın ses tonu harika. İnsan dinlerken huzur buluyor.
Bir kaç servis daha yaptıktan sonra biraz dinlenmek için bar tezgahına ilerledim. Bar taburesine oturduğumda adı Emir olan barmen meyve suyu uzattı.
"Teşekkür ederim." meyve suyumu yudumladım. Tebessüm ederek başıyla karşılık verdi.
"Selam."
Başımı sola çevirdiğim de Atalay beyin yanımda ki bar taburesinde oturduğunu gördüm. "Merhaba." deyip gülümsedim.
"Nasılsın? Dün başına gelmesini istemediğin olay için üzgünüm. Ama merak etme Ateş o piçin cezasını verdi." Elinde ki bardağından bir yudum içki aldı.
"Kusura bakmayın ben böyle bir şey yaşansın istemezdim." mahçupça önüme eğilip parmaklarımla oynamaya başladım. Ne zaman utansam yaptığım tek şey parmaklarımla oynamak. Adamlar benim yüzümden müşterileriyle kavga etti. Ama hak etti şerefsiz.
"Senlik bi durum yok tatlım. Ateş işine ve çalışanlarına önem verir. Onun kırmızı çizgisi, yani o şerefsiz çizgiyi geçti ve sonuçlarına da katlanmak zorunda kaldı." Göz kırpıp yanımdan ayrıldı.
Çıkış saatime çok az kalmıştı. Bugün Ateş beyi hiç görmedim. Çok fazla göz önünde olmayı sevmiyordur belki. Patron sonuçta. Aman neyse ne ben işime odaklanmalıyım. Bir kaç servis daha yapıp çantamı alıp lavaboya gittim.
Aynada ki görüntüme bakıp üzerimi düzenledikten sonra lavaboya girdim.
"Ay bugün Ateşi göremedim. Oysa onun için süslenmiştim."
"Gece daha bitmedi bebeğim. İlerleyen saatlerde görürsün. Patron adam sonuçta göz önünde olmayı pek sevmez bilirsin."
"Ay bilmem mi, onun patronluğunu yerim."
Lavabonun içinde yankılanan gürültülü iğrenç kahkaha sesleri midemi bulandırdı. Nasıl insanlar bunlar. Zevklerinden başka hiç bir şeyi düşünmezler. Nerede zengin paralı adam varsa dibinde biterler. Kendilerini yama yapmaya meraklı boya küpleri. Acaba Ateş bey böyle kadınlardan mı hoşlanıyor. Aman sana ne Meyra milletin kimden hoşlandığından. Ama olur mu hiç meraklı Meyrayım ben. Düşünmeden duramam.
Lavabonun boşaldığından emin olduktan sonra kabinden çıktım. Barın dışına çıktığımda taksiye binip eve gittim. Evin ışıklarının kapalı olduğunu gördüm. Bu işin en sevdiğim yanı bu, eve geç saatte gelmem. O adamın yüzünü görmemem ve sesini duymamam.
İlk işim banyoya girip ılık bir duş almak oldu. Gerçekten çok iyi geldi. Bütün bedenim gevşedi. Artık rahat bir uyku çekebilirim. Yatağıma girdiğim gibi gözlerim kapanmaya başladı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
İşe başlamamın üzerinden tamı tamına bir hafta geçmişti. Eray sayesinde çabuk alıştım diyebilirim. Kimseyle aramda problem yok bütün çalışanlarla aramın iyi olduğunu söyleyebilirim. Atalay beyde çalışanlarına karşı oldukça samimi ve esprili. Ateş beyi bu süreçte bir kaç defa gördüm diyebilirim. Çalışanlarına karşı o biraz daha mesafeli. Atalay beyle birbirlerini dengeliyorlar.
Bugün izin günüm. Odamdan çıkmayı düşünmüyorum. Haftanın yorgunluğunu uyuyarak atmayı planlıyorum.
"Sevda şu kıza söyle bir kaç şişe bira alsın." düşüncelerim iğrenç sesini duymamla toz oldu. Zıkkım iç. Yok ya dinlenmek bile yok bana. Öfkeyle yataktan kalkıp oturma odasına gittim.
Beyefendi televizyonun karşısına oturmuş. Önünde kurulu masa. Yediğim önümde yemediğim arkamda modunda. Nasıl olsa Meyra eve para getiriyor.
"Yeter ya yeter! Senden, isteklerinden bıktım. Anlıyor musun?" sinirden elim ayağım titremeye başladı. Göz yaşlarım yerine çoktan yerleşti. Akmak için en ufak bir hamle bekliyorlar. Kendinde en sevmediğin huy ne diye sorsalar, sinirlenince ağlamak derim.
"Babanım lan ben senin baban. Düzgün konuş yoksa elimde kalırsın." kükremesiyle yerimden sıçradım. "Sen benim babam değilsin." diye ürkekçe çıkıştım. Az önce sesimi yükselten ben değilmişim gibi. Benim de sınırım buraya kadarmış.
Üzerime doğru hamle yapıp beni tüm hayvani gücüyle yere savurdu. İtmesiyle yere düşüp kafamı kapının pervazına çarptım. "Bir daha bana karşı gelirsen daha kötüsünü yaşarsın." dediğinde işaret parmağını bana doğru savurdu.
Olduğum yerde küçülebildiğim kadar küçüldüm. Mümkünmüş gibi. Hani bir daha boyun eğdirmeyecektim. Buraya kadar mıydı kendime olan sözüm. Kendime olan sözümü tutamazken, hayallerimden ve umutlarımdan bahsetmek ne kadar da acınası.
Annem yanıma çöküp boynuma sarıldı. Elini kolunu bağlayan adama, ağzını açıpta tek bir itirazda bile bulanamadığı adama, sadece yalvarır gözlerle baktı. Ah o gözler söylemek istediklerini söyleyebilse...
"Kızım, ben bunlar yaşanmasın diye susuyorum. Bu yüzden sana sürekli yalvarıyorum. Ona karşı gelme diye. Senin için susuyorum annem." Annemin fısıltıyla söylediği sözlerin ardından boyun girintime bir damla göz yaşı düştü. Ona daha sıkı sarılıp, akmak için bekleyen göz yaşlarımı serbest bıraktım.
Yaşananların üzerinden saatler geçtikten sonra yatağıma girip uykuya teslim oldum.
Alarmın tırmalayıcı sesiyle göz kapaklarımı güçlükle araladım. Evde biraz vakit geçirdikten sonra işe gitmek için hazırlanmaya başladım. Neyse ki sabah uyandığımda duşumu almıştım. Siyah, üzerinde baştan aşağı düğmeleri olan mini kot eteğimi giydim. Üzerini dar ve omuzları açık, yarım kollu haki renk bluzle tamamladım. Saç uçlarımı dalgalandırıp hafif bir makyajla işi bitirdim. Aynada son defa görüntüme baktıktan sonra siyah sporlarımı giydim. Çantama gerekli eşyalarımı atıp evden çıktım.
Bara geldiğim de önlüğümü bağlayıp servise başladım. Saatler ilerledikçe bar kalabalıklaşmaya başlamıştı.
Servis edilecek içecekleri beklerken Eray yanıma geldi.
"Naber güzellik?"
Eraya tebessüm edip omuz silktim. "İyilik. Senden naber?"
"Ne olsun be güzelim. İyi olmasak da iyiyiz deyip geçiştiriyoruz." Alaylı konuşmasına karşı sadece gülümsedim.
"Aslında ben senden bir iyilik isteyecektim." deyip elini ensesine götürdü.
"Tabii, yapabileceğim bir şeyse neden olmasın."
Barmen araya girip içecekleri bana uzattı. "Al bakalım." Gülümseyip tepsiyi aldım.
"Eray bekle şunları servis edip geliyorum." dediğimde başıyla onayladı. İçecekleri servis ettikten sonra Erayın yanına ilerledim.
"Evet söyle bakalım ne istiyorsun?"
"Akşam bir işim varda erken çıkmam lazım. Benim yerime bir saat idare edebilir misin?"
"Tamam idare ederim. Yalnız bir saat fazladan çalışmamın karşılığını alırım." deyip güldüm.
"Ne istersen be güzellik." deyip yanağımdan makas aldı.
"Takılıyorum ya. İş arkadaşları bugünler için vardır."
Omzuma dokunup "Teşekkürler arkadaşım." dedi.
"Bar dolmaya başladı. Hadi servis bizi bekler." deyip omzuna hafifçe vurdum.
Bar neredeyse dolup taştı. Bugün aşırı kalabalık var ve benim pilim şimdiden bitti. Emirin yanına gidip yeni siparişleri verdim. Bir süre sonra emir üç kokteyli hazırladı. "Al bakalım kokteyller hazır."
"Teşekkürler." Ses tonum oldukça bitkin çıkmıştı. Malum Erayın yerine fazladan bir saat çalışıyorum.
İçecekleri servis ettikten sonra masadan ayrılırken yirmili yaşlarının ortasında olan genç ıslık çaldı. "Vay vay vay Ateşin mekanında böyle ateşli kızlar var mıydı?"
Beynim ayaklarıma çoktan sinyali çakmıştı. Uzaklaş Meyra. Yeni bir bela açmak istemiyorsan uzaklaş. Hızla arkamı döndüğümde sert bir bedene çarpmamla sendeledim. Kafamı kaldırınca Ateş beyi görmemle, şaşkınlıkla gözlerim olabildiğince açıldı.
"B-ben özür dilerim Ateş bey. Göremedim sizi." bakışlarını arkamda ki genç adama sabitlemişti.
"Bakın kim varmış burada. Gecelerin adamı Ateş Duman." genç adam, gürültülü bir kahkaha patlatıp içeceğini yudumladı.
"Ne işin var lan senin burada. Siktir git Bora." diye tısladı Ateş bey. Birbirlerinden hoşlanmadıkları açıkça belli oluyordu.
"Aşk olsun Ateş alındım sana, mekanında böyle ateşli hatunlar olduğunu söyleseydin daha önceden gelirdim." deyip bana göz kırptı. Belli ki aralarında bilmediğim büyük bir mevzu vardı. Ateş beyi kışkırtmaya çalıştığı ap açık ortadaydı. İyi de neden hep ben. Bütün şanssızlıklar hep beni bulmaz mı zaten.
Ateş bey, yüzüme bakmadan tıslayarak konuştu. Daha çok öfkeyle Boranın gözlerine bakıyordu. "İşine dön!"
"B-ben özür di..." cümlemin bölünmesine sebep olan Ateş beyin kükremesiydi. "İşine dön dedim sana!"
Olduğum yerde sıçradım. O kadar bağırmaya gerek var mıydı ki. Ayaklarım benden bağımsız bir şekilde koşar adımlarla lavabonun yolunu tuttu. Lanet olası gözlerim dolmaya başlamıştı. Lavaboya girdiğimde yüzüme art arda soğuk su çarptım. Yüzümü kuruladıktan sonra bir süre aynada ki yansımama baktım. Ateş bey, o şerefsiz adama olan sinirini benden çıkarmıştı. Azar yemeye alışık bir Meyra olarak çokta şaşırmamak lazım Ateş beyin tepkisine.
Bir süre sonra lavabodan çıktım ve Emirin yanına gittim. Emir önüme bir bardak soğuk su bıraktı. "Al bakalım."
Bardakta ki suyu son damlasına kadar içtim. "Anlat bakalım az önce neler oldu." Omuz silkip elimde ki boş bardağın kenarlarıyla oynamaya başladım. "Sen ne kadarını biliyorsan, bende o kadarını biliyorum. Kısacası bilmiyorum, anlamadım."
"Anladım. Ha bu arada Ateş bey seni odasında bekliyor haberin olsun."
"Kesin kovuldum. İşime son vermek için odasına çağırıyor. Her türlü belayı üzerime çekme potansiyeline sahibim. Bir haftanın içinde bu kaçıncı olay. Yok yok adam ne söylese haklı." stresten tırnaklarımı kemirmeye başladım bile.
"Sen biraz daha burada kalıp saçmalamaya devam edersen, bu defa Ateş bey gerçekten kovacak seni." Elinde ki bezle temizlediği bardakları özenle yerine dizdi. Emirin söylediğine cevap bile vermeden Ateş beyin odasına doğru yürüdüm. Kalabalığı güçlükle geçip merdivenleri hızlı adımlarla çıktım. Kapının önüne geldiğimde iki defa tıklayıp içeri girdim. |
0% |