"Göz kapaklarımın arasından sızan ışık, beni bugün istemediğim bir güne davet eder gibiydi. Yeni bir güne başlamanın alışıldık ağırlığı omuzlarıma çökmüştü sanki. Kafamın bir köşesinde beliren, anlam veremediğim garip bir huzursuzlukla doğrulmuştum. Henüz adını koyamadığım bir eksiklik hissi... Sanki bir şeylerin değişmesi gerekiyordu hayatımda ama ne olduğunu bilmiyordum. Yorganın ağırlığını üzerimden atarken içimdeki o tanıdık boşluk yeniden kabarıyordu. Bir şeylerin eksik olduğu duygusu, gün geçtikçe daha da derinleşiyor, fakat adını koyamadığım bu eksiklik kalbimin içinde büyüyen koca bir ağırlık gibi üzerime çöküyordu. Kendimi toparlayıp yataktan kalkarken, küçük bir iç çekiş döküldü dudaklarımdan. İçimdeki karmaşayı bastırmaya çalışarak derin bir nefes aldım. Yine günlük aynı rutin tempoyla aceleyle mutfağa geçmiş kardeşim ve kendim için kahvaltı hazırlamıştım. Sıla'nın varlığı bana hep bir sığınak, bir güven hissi veriyordu ama aynı zamanda da beni içten içe rahatsız eden bir duyguyla da baş başa bırakıyordu. Kendime bile itiraf edemediğim bir özlem mi, yoksa sadece sıradan bir hayatın sıkıcılığı mıydı bu? Derinlere gömülmüş bir duygunun izleriydi belki de... İçimdeki bu kargaşayı yüzümden silip tembel küçük şımarığımı uyandırmak için odasına dalmıştım.
__ Hadi! sıla kalk okula geç kalacaksın, seni küçük tembel kaldır o poponu bakalım hemen yataktan.
__ Alçin abla ne olur bugün okula gitmesem, çok uykum var ya! Diye sızlanmıştı.
__ Erken yatsaydın velet zaten derslerin zayıf, birde devamsızlık buna eklenirse, bu sene sınıfta dumlarsın o zaman bende seni haşlarım canım hadi! Marş marş! kalk hemen o yataktan.
__ Of! Abla ya off.
__ Ablaya oflanmaz derken poposuna bir tane patlatmıştım ben mutfağa geçerken Sıla da okul kıyafetlerini giyinmeye koyulmuştu. Daha lise bire gidiyordu, ve sorumluluk nedir bilmeyen, kardeşim ile uğraşmak çoğu zaman beni yoruyordu, ama onu çok seviyordum. Aslında, ondan başka kimsem yoktu. Annemizi ve babamızı on yıl önce bir trafik kazasında kaybettik. O günden beri, dünyada birbirimize tutunmaktan başka çaremiz yoktu. Bazen Sıla'nın sorumluluk bilmemesi beni delirtse de, bir gün onu kaybederim korkusu, öfkemin hep önüne geçiyordu. Kardeşimi okula yolladıktan sonra çantamı alıp dışarı çıkarken herkesin bakışları üzerimdeydi. Alışkındım aslında. Güzel ve kendine güvenen bir kadındım. Ancak her bakışın altında hissettiğim hafif tedirginlik, başkalarının gözünde güçlü görünmek zorunda olduğumu hatırlatıyordu. Zaman zaman bu bakışlar üzerimde ağır bir yük gibi dururdu, ama ben yine de dik durmaktan başka şansım olmadığını biliyordum. İstanbul'un bu yoğun trafiğinde sonun da işe yetişe bilmiştim. İstanbul’un en lüks restoranlarından biri olan Vogue’da bir garson olarak çalışıyordum. İş çıkışı, arkadaşımın doğum gününü vardı. Kutlamak için bu akşam kızlar ile bir barda buluşacaktık. Çalıştığım yerden çıkmadan önce getirdiğim boyundan bağlamalı sırt dekolteli siyah tulumu mu giymiş siyah belime kadar inen saçlarımı yukarıdan at kuyruğu yapıp koyu bir makyaj ile hazırlığımı tamamlamış gözlerimin renginde mavi bir kalem çekmiştim. Çilekli parlatıcımı küçük dudaklarıma sürdüğüm de artık hazırdım son bir rötuş kalmıştı. Bir yetmiş beş boylarında idim ama tutulumun altına giydiğim siyah sivri topuklu ayakkabılarım ile daha bir uzun olmuştum kız arkadaşlarımın arasın da buna rağmen en kısası sanırım ben kalıyordum, aynadaki yansımama baktığımda, beyaz tenim üzerine siyah tulum çok güzel gitmişti. Çantamı da alıp