@zifiri
|
Yıl 2031 her şey İsrail den Dünyaya yayılan bir virüsle başlamıştı. Sokaklar ıssız ve karanlıktı. Tüm inançların kaybedildiği bu dönemde ya insanlar korkularına yenik düşüp ölümü seçiyor ya da kana susamış bir canavara dönüşüyordu. Onlar her yerdeydi. Artık sakin huzurlu bir hayatın yerini acı ve korku almıştı. İnsanların soyu gittikçe azalıyordu her bir sokak başında bir insan ölüsüne rastlamam kanımı dondursa da hayatta kalmak için tüm gücümle inancıma ve umuduma sarılmak zorundaydım. Bu öyle bir virüstü ki bir insanı yaratığa ya da kana susamış bir vampire dönüştürüyordu bu virüs İsrail Afula şehrinden gelen bir kaç bilim adamı tarafından hızla tüm dünyaya yayılmış sonunda kötü emellerine ulaşan İsrail yüzünden bir sürü insan telef olmuştu. Düşünüyorum da bir şeytana dönüşmekten onlar gibi olmaktansa ölüm benim için tek çıkar yol olurdu. Korkuyordum ama umuyordum ki benim gibi belki de bu virüsten kurtulan binlerce insan vardı. Bir akşam yine yemek bulmak için dışarıya çıkmıştım. Her ne kadar korksam da güçlü olmalı ve açlıktan ölmemek için yemek bulmalıydım. Bulunduğum yerden çıkıp karanlık bir sokakta ilerlemeye başlamıştım yol boyunca ilerlerken sokak başındaki kimi lambalar kırılmış kimisi de devamlı yanıp sönüyordu. Etraf çok sessizdi sonunda az ilerde yağmalanmış bir market gözüme ilişmişti, kırılmış bir camdan sessizce içeriye girip, elimdeki küçük el feneriyle etrafta neler olduğuna bakarken tavandan aşağıya boynundan asılı bir ceset görünce paniklemiş öylece yere yığılmıştım. Bu korkunç bir manzaraydı! Kendisini asan kişi atmış yaşlarında bir erkek cesedi idi ve onlara yem olmamak için ölümü tek çare olarak görmüştü sanırım. Ceset daha çürümemişti, yeni ölmüş gibi görünüyordu. Derin bir nefes alarak kendimi toparlayıp, ayağa kalktığımda o an tek bildiğim soğuk kanlılığı'mı kaybetmemem gerektiğiydi. El fenerini tekrar etrafıma tuttuğumda küçük bir çekmecenin üzerinde bir silah görmüştüm. Elime alıp kontrol ettiğimde ise silahta sadece bir mermi vardı. Bu işime yarayabilirdi. Silahı belime sokup etrafa bakmaya devam etmiştim. Kontrol ettiğim bir kaç dolaba bakarken Bir iki tane küçük konserve ve aparatif yemeklik bir şeyler bulmuştum. Onları sırt çantama koyup tam çıkmaya hazırlanıyordum ki; bir ses üzerine bulunduğum yerdeki içecek dolabının arkasına saklanmıştım. Az sonra ise ona yakın evrim geçirmiş insan bir hışım ile içeriye doluşmuştu. Görüntüleri o an bir insanı dehşete sokacak kadar korku vericiydi. Gözleri kan kırmızısı dişleri ise bir kaplanınki kadar sivri ve tehlikeliydi. Tırnakları ise cam gibi keskin sivri ve uzundu. Vücutlarının şekli virüs yüzünden değişime uğramış ve evrim geçirmişti. Onları gördüğümde ise korkudan tüm vücudum kaskatı kesilmiş kalbim göğüs kafasinden çıkacaktı nerdeyse İçlerinden biri tavandan aşağıya kendini asan adamı fark edince, direk üzerine atlayıp cesedi saniyeler içinde parçalara ayırmıştı. Diğerleri de onu izlemiş, ağızları ve üzerleri bu vahşetten sonra tümü ile kana bulanmıştı. Ve bu dehşet verici görüntü karşısın da neredeyse kusmak üzereydim. Tek bildiğim beni orada fark ederlerse, onlardan kurtulma şansım sıfırdı. Korkudan yerimde dua etmeye başlamıştım. Artık daha fazla bu vahşeti seyretmeye dayanamamış, o an sıkıca gözlerimi kapatmıştım. Bir şekilde buradan kaçmalıydım ama doğru anı beklemeliydim. Cesaritimi toplayıp tekrar baktığımda ise cesetten geriye birkaç parça kalmıştı, fakat geriye kalan parçaları bile peşlerinden sürükleyerek götürmüşlerdi. Gittiklerinden emin olana kadar yerimden çıkmamıştım. Bir süre sonra gittiklerinden emin olunca, saklandığım yerden dışarıya çıktığımda, gördüğüm şey cesetten geriye kalan bir kan göleti olmuştu. Fakat inceden etrafı saran iğrenç bir koku burnuma çalınıyordu, bu iğrenç görüntü ve koku karşısında neredeyse kusmak üzereydim. Artık bu kokuya daha fazla dayanamıyordum. O an tek yapabildiğim, ise nefesimi tutup apar topar oradan kendimi dışarıya atmak olmuştu. Hızlı olmalı ve geri dönmeliydim. Dışarıya çıktığımda ise tek ışık kaynağım olan ayın önünü de bulutlar kaplıyor ve her yeri karanlığa boğuyordu. Yolum da hızla ilerlerken sokak lambalarının önünde tam yolun ortasında yine o zebanilere rastlamıştım ve o yöne doğru daha dikkatli baktığımda küçük bir kız çocuğunu ortalarına almış etrafını çevrelemiş olduklarını görmüştüm. Küçük kız çocuğu ise çaresiz bir şekilde elindeki bez bebeğe sarılmış, ağlıyordu. Ama ona merhamet edeceklerini hiç sanmıyordum. O an ben ise kendimi tehlikeye atıp ona yardım etmek ve etmemek arasında ne kadar bocala samda sonunda insani yanım ağır basmış merhamet duyguma yenilmiştim şimdi onu kurtarmak için hızlı düşünmeli ve bir şeyler yapmalıydım. Etrafta işime yarayacak bir şeyler var mı? diye bakınırken benzin akıtan bir kamyonet gözüme ilişmişti. Bütün her yeri ise ağır bir benzin kokusunun sardığını şimdi fark ediyordum. Ama onları o tarafa nasıl çekebilirdim? aklıma tek gelen onlara daha büyük bir yemin daha cazip geleceği fikriydi. Bu çılgınlığı yapacağımı daha önce söyleseler güler geçerdim herhalde. Onlara dönüp Hey! Ucubeler sürüsü diye bağırdığım da sesimi duyan zebanilerin tüm dikkatleri benim üzerime yönelmişti. Onlar bana doğru, gelirken küçük kıza doğru dönüp kaç diye bağırmıştım. Küçük kız çocuğu kaçarken onlarda hızla benim peşime geliyorlardı. Olabildiğince hızlı koşmalı, onları kamyonetin olduğu tarafa çekip, peşimden getirmeliydim artık onlardan yeteri kadar uzaklaşıp onları Kamyonetin olduğu bölgeye getirdiğimde belimdeki silahı çıkarıp, tam kamyonetin benzin akıtan bölümüne doğru nişan alıp tetiği çekmiştim şimdi ise onların kamyonet ile birlikte nasıl havaya uçuşunu izliyordum. Bu günlük hayattaydım ama her zaman bu kadar şanslı olamayabilirdim. Fakat arkamdan gelen ani bir ses üzerine dönüp baktığımda, iri yarı bir doksan boylarında zenci bir adam daha ne olduğunu bile anlamadan elindeki silahının kabzası ile başıma vurmuş ve kafamdan sızan kan ile kendimden geçmiş yere yığılmıştım. Gözlerimi açtığımda ise karanlık bir odada ellerimden ve ayaklarımdan zincirlerle bağlanmış tavandaki bir sütundan aşağıya doğru sarkıtılmıştım yaşadığım şeyleri bir bir anımsarken o küçük çocuğu kurtardıktan sonra ki kim olduğunu bile bilmediğim bir zenci adamın birden karşıma çıkıp beni bayılttığıydı o çocuğu kurtarmayı başarmıştım bir şekilde lakin o küçücük kız çocuğu evrim geçirmiş insanlara karşı ne kadar daha dayanabilirdi ki acaba kaçabilmişmiydi diye düşünürken şu durumda bile o küçük kız çocuğunu düşünüyor olmam büyük bir saçmalıktı doğrusu... __ Bırakın beni aşağılık ucubeler beni nereye götürüyorsunuz... dememe rağmen ne kadar çabalasam da bağırsam da o an elimden hiç bir şeyin gelmemesi çok kötü bir duyguydu. Ahmet denilen adam ise Azra denilen kadının tek bir işaretiyle beni bir et çuvalı gibi sırtına alıp, odadan dışarıya çıkarmıştı ve Azra denilen o kadın nereye gidiyorsa onu takip ediyordu. Birlikte uzun dar bir merdivenden yukarıya doğru çıkıyorduk. Merdivenlerin sonunda büyük bir kapı vardı. Kadın kapıyı sonuna kadar açıp beni taştan bir masanın üzerine yatırmasını ve ardından dışarıya çıkmasını söyledi. Zenci adam ise kadının dediğini yapıp beni taştan bir masanın üzerine yatırıp odadan sessizce dışarıya çıkmıştı. Kadın bana doğru yönelmiş üzerimdeki kıyafetleri tek tek çıkartmaya başlamıştı; Sen ne yaptığını sanıyorsun çek o pis ellerini üzerimden diye bağırsam da kadının o an pek oralı olduğu söylenemezdi. __ Sen ne saçmalıyorsun kaçık kadın ben bunca zaman senin gibi bir delinin eline düşmek için yaşamadım. Çek o ellerini üzerimden bağırırken bu son sözlerimle birlikte kadın daha da kızmış ağzımı bir bez parçasıyla bağlamıştı... |
0% |