Yeni Üyelik
14.
Bölüm

SU CİNİ BÖLÜM 13

@zifiri

olabildiğince hızla koşmaya başlamıştım kucağımdaki kardeşim uyanmış sanki annem ile babama olanıanlamış gibi ağlamaya başlamıştı oradan uzaklaşmak için nefesim kesilinceye kadar koşmuş bir süre sonrada yolumun üzerinde bir grup insanla karşılaşmıştım ikisi kadın altısı erkek onlarda benim gibi bu vahşetten kaçıyorlardı bir süre onlarla kaçarak yaşamaya devam etmiştim fakat onlara karşı ne kadar şansımız olabilirdik ki gün geçtikçe tek tek bizi avlamaya başlamışlardı kardeşim bile bu vahşete kurban gitmişti virüs içimizden birine bulaşmış ellerimin arasından kardeşimi alıp canice üzerine yumulmuştu o an hiç bir şey yapamamıştım çünkü peşine diğerlerini de getirmişti ve kardeşimi kurtarmaya fırsatım bile olmamıştıdurumun ciddiyetini fark eden arkadaşlarımdan biri kendimi daha fazla tehlikeye atmamam için sonunda beni bayıltarak alıp götürmek zorunda kalmıştıama o arkadaşımın da sonu tıpkı diğerleri gibi olmuştu aralarından ise bir sağkurtulan ben olmuştum artık ne konuşacak bir arkadaşım nede kendimi ifade edebileceğim bir insan vardı hayatımda. Artık yapayalnızdım insan yüzü görmeyeli yıllar olmuştu bana kalan ise sadece anılarım ve etrafımda benim konuşabileceğim bom boş duvarlardan ibaretti. Keşke zamanı geri sara bilseydim ve annem ile babam kardeşim yanımda olsalardı ama biliyordum ki bu imkansız dı gözümden akmaması için zorla tuttuğum göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken bu olanlara içten içe isyan ediyordum yorgunluğun ve yaşadıklarımın verdiği ağırlıkla o an halsiz düşmüş uykuya dalmıştım rüyamda Ailemi görüyordum hepsi yanımdaydı ve Yine eski günlerdeki gibi ailemle bir aradaydık annem babam ve kardeşim yanımdaydılar ama hayatın acı yüzü rüyamda bile kabusum oluyor yakamı bırakmıyordu bir türlü. Zaman tekrar o güne akıyordu sanki o sahneleri tekrar tekrar yaşıyordum gördüğüm kabusun etkisiyle o an sıçrayarak uyandığımda birinin yanımda olduğunu ve beni kollarımdan tuttuğunu fark etmiştim başım o kişinin omzuna yaslıydı o an ise benim kafamı kaldırıp onun kim olduna bakabilecek halim bile yoktu ve üzerime bir ağırlık çökmüştü vücuduma yayılmakta olan binlerce minik ışık zerreleri dikkatimi çekmişti bir an ve bu minik ışık zerreleriyle birlikte göz kapaklarım daha da bir ağırlaşmıştı sanki ama ruhen ve bedenen o kadar huzura ve birinin varlığını yanımda hissetmeye ihtiyacım vardı ki yanımda ki kişinin varlığı bir anlıkta olsa korkularımdan ve yaşadığım bu sonu gelmez kabustan bir kurtuluş bir sığınaktı sanki.O anın büyüsü bozulur diye gözlerimi açmak bile gelmemişti içimden yanımdaki kişinin koluna sarılıp o anki sığınağım olan o omuza yaslanmış yıllar önce kaybettiğim o huzuru arıyordum sanki şu an tek istediğim bu huzurlu anımın hiç bitmemesi idi bu kez gördüğüm bir kabus değil bana huzur veren bir rüya idi ve ben bu rüyadan asla uyanmayı istemiyordum sabaha karşı gün ışırken uyandığımda ağaçtan düşmemem için yaslandığım dala kalın bir sarmaşıkla bağlıolduğumu fark edince bunu yapan kişi kim olabilir diye düşünürken o an aklıma bir tek su cini gelmişti ama o neden böyle bir şey yapsın ki sonuçta o bir cindi duygusuz tehlikeli bir varlıktı diye aklımdan geçirirken bir yandan da sarmaşıktan kurtulmaya çalışıyordum ama sarmaşıklar öylesine sıkıydı ki bir türlü onlardan kurtulamıyordum sonra ne olduysa sarmaşıklar kendiliğinden üzerimden kayar gibi çözülüp aşağıya düşmüştü bu hayret verici bir şeydiyanımda ise hiç kimse yoktu gerçekten şu an neler olduğuna bir anlam veremiyordum fakat dün gece gördüğümün bir rüya olmadığını neden şimdi fark edebilmiştim yanımda olan ve o omzuna yaslandığım kişi kimdi diye düşünmeye başlamıştım etrafa baktığımda kimse görünmüyordu karmaşık düşüncelerle yavaşça ağaçtan inip yolumda ilerlemeye başladığım da neden etraf bu kadar sessizdi bunda bir gariplik vardı oysa şu an onların avlanma vaktiydi birden bir ses üzerine düşüncelerimden sıyrılmış sesin geldiği yöne döndüğümde gördüklerime inanamamıştım bu bir grup insandı ama sıradan insan topluluğu değildi üzerilerinde ki üniforma ve ellerinde tuttukları silahlar sayesinde onların Türk askeri olduklarını anlamam uzun sürmemişti o an ise içimde büyüyen büyük bir sevinç ve heyecanla yanlarına doğru koşarak gittiğimde onları tedirgin etmiş olmalıydım ki hepsi elindeki silahlarının namlularını bana doğru çevirmişler di; sakin olun bende sizin gibi bu virüsten kaçarak yaşayan bir insanım lütfen şu silahlarınızı üzerimden çekin derken içlerinden birisi sağ elini havaya kaldırarak onlara durmaları komutunu vermişti onlara emir veren bu adam onların en başı yada komutanları olmalıydı.

"Komutan; Sakin olun çocuklar virüsten etkilenmiş olsa bu belli olurdu indirin silahlarınızı demişti kusurumuza bakma evrim geçirmiş insan görmekten artık canlı bir insan gördüğümüzde emin olamıyoruz bu konuda çok kötü deneyimlerimiz oldu diye mırıldanmıştı.

"Mihrap; Sizi anlıyorum bu zamana kadar nasıl hayatta kaldım sanıyorsunuz nihayet karşımda benim gibi canlı kanlı insanları görmek çok güzel tek olmadığıma sevindim demiştim.

"Komutan; Bende sevindim insanların sayısı giderek azalıyor bizde saklandığımız yere geri dönüyorduk sizde bizimle gelin bu arada ismim Pusat ya sizin isminiz nedir diye sormuştu ?

"Mihrap; memnun oldum Pusat benimde ismim Mihrap derken ona elimi uzatmıştım o sırada el sıkışırken kolunda ve yüzündeki bir kaç yara izi dikkatimi çekmişti o bir doksan boylarında siyah saçlı iri siyah gözlü beyaz tenli ve yapılıbir vücuda sahipti anlaşılan o ki çevik ve güçlü bir insandı.

"Pusat; bende Mihrap hanım bunlarda benim askerlerim Ali, Halit, Vedat ve Deniz, maalesef asker sayımız az çok kayıp verdik benimle birlikte beş kişiyiz gördüğünüz gibi demişti.

"Mihrap; tanıştığımıza memnun oldum beyler derken Vedat denilen askerin diğerlerine göre daha atılgan ve çapkın olduğu her halinden belliydi bir seksen boylarında sarışın iri yeşil gözlü yapılı bir erkekti içlerinde en içine kapanık ve utangaç olan her halinden de belli olduğu gibi Deniz adındaki asker dikkatimi çekmişti kumral kahve rengi saçlı kahve renkli gözlü bir yetmiş beş boylarında zayıf bir erkekti Halit denilen kişi ise bir atmış beş boylarında siyah saçlı ela gözlü beyaz tenli sıska denilebilecek kadar zayıf bir askerdi Ali adındaki asker ise bir doksan boylarında siyah saçlı mavi gözlü beyaz tenli yapılı sportif bir vücuda sahipti ve içlerinde en tez canlı asker de oydu sanırım.

"Pusat; Hadi tanışma faslını çabucak bitirip geri dönelim ortalık iyice kızışmadan zombi kılıklı zebanilere rast gelir isek onlardan kurtulma şansımız sıfır silah stoğumuz sınırlı çocuklar demişti uyarıcı bir sesle bende o gün onların aralarına katılmış yola koyulmuştuk onların saklandığı yere geldiğimizde koca bir alanın metrelerce yukarıya doğru çıkan çelik düz bir güvenlik duvarı ile çevrili olduğunu görmüştüm. Pusatın işaretiyle güvenlik duvarının üzerindeki askerler kapıyı açmışlardı içeriye girdiğimizde ise bu vahşetten kaçıp buraya sığınmış ve burada yaşamakta olan bir sürü insan dikkatimi çekmişti ve burada kendilerine zorda olsa yeni bir yaşam kurmuşlardı etrafıma baktığımda ise korkuyla bizlere bakan kimi kadının çocuğunu uyutmaya çalışırken kimisini de daha yeni kesilmiş bir hayvanın başında derisini yüzerken bulmuştum. Bazı erkekler ise kendi aralarında tavla oynuyorlardı yaşı kemalin de bazı yaşlı kadınlar ellerinde taşıdıkları kapta ki sularla çamaşır leğenine su döküp diğerleri de ayaklarıyla çiğneyerek çamaşırları yıkıyorlardı en az benim şaşkın olduğum kadar onlarda bana şaşkın ve ürkek bir şekilde bakıyorlardı.

"Pusat; İşte burası bizim gizli sığınağımız nasıl buldun demişti sırıtarak.

"Mihrap; Harika kendimden başka yaşayan insanları görmek çok güzel demiştim gülümseyerek cümlemi tamamladığımda ise bize doğru gelmekte olan bir adam dikkatimi çekmişti ona bakarken ise ilk gözüme çarpan kocaman iri kap kara gözleri olmuştu tıpkı gözlerinin karası gibi uzun siyah kirpikleri kalın siyah kaşlarıvardı teni ise beyaz boyu ise bir doksan boylarında ve siyah saçları da omuzlarına kadar perçemli bir şekilde iniyordu yanımıza vardığında ise yüzündeki sabırsızca bakışları yanımıza gelir gelmez Pusat adındaki kişiyi soru yağmuruna tutacağa benziyordu ve yanımıza geldiğinde ise her şey aynı tahmin ettiğim gibi olmuştu.

"Adam; bu kim Pusat?"Pusat; buraya dönerken yolda karşılaştık efendim oda evrim geçirmiş insanlardan kaçıyordu.

"Adam; Hımmm! sağ bir insan ha! üstelik bir kadın güçlü bir kız olmalısın o yaratıkların elinden sağ salim kaçabildiğine göre demişti beni baştan aşağıya süzen bir bakışla.

"Mihrap; pek sayılmaz bu zamana kadar şansım varmış diyelim derken iyice onun bakışlarından rahatsız olmaya başlamıştım.

"Adam; peki bir adın var mı şanslı bayan demişti muzurca gülerek.

"Mihrap; af edersiniz kendimi tanıtmayı unuttum adım Mihrap ya sizin?

"Adam; Tanıştığımıza sevindim Mihrap benim adımda Demir demişti. Elini tokalaşmak için bana uzattığında mecburen bende diyerek elimi ona uzatıp tokalaşmak zorunda kalmıştım ama o anki bana bakışlarından hiç hoşlanmadığımdan tokalaşmayı kısa kesip hemen geri çekilmiştim.

"Demir; ona dinlenebileceği bir yer göster Pusat karnı da açtır yiyecek bir şeyler ver demişti. Yanımızdan uzaklaşırken ise bakışları göz ucuyla süzüp geçmişti beni.

"Pusat; hadi gel sana kalacağın yeri göstereyim Mihrap hanım demişti ben ise tamam diyerek onun ardında sessizce yolumda ilerliyordum beni kalacağım yere götürdüğünde küçük bir odaya girmiştik odada küçük bir ranza vardı ve bir kaç küçük komidin camın önünde ise küçük bir masa ve sandalye duruyordu.

"Pusat; işte kalacağın yer burası rahatına bak bende bu arada sana gidip biraz yiyecek bir şeyler getireyim demişti ve odadan çıkmıştı bense rahat bir nefes alıp ranzaya oturmuştum bundan sonra hayatım yoluna girecek miydi hiç bir fikrim yoktu ama hala korkuyordum belkide bu tedirginliğimi ve korkuyu hiç bir zaman üzerimden atamayacaktım diye düşünürken birden su cinin sesiyle irkilmiştim sesin geldiği yöne baktığımda masadaki sandalyede oturmuş bacaklarınımasanın üzerine uzatmıştı sol kolunun dirseğini dizine yaslamış iri deniz mavisi gözleriyle bana doğru bakıyordu.

"Arat; Kendine yeni arkadaşlar bulmuşsun şimdiden ama burada emniyette olduğuna emin misin İnsan demişti imalı bir sesle anlaşılan sırf buraya beni tedirgin etmek ve yoklamak için gelmişti.

"Mihrap; Yinemi sen! ne zaman beni rahat bırakacaksın."Arat; Bu sorunun cevabını biliyorsun aslında derken yine kaşları çatılmıştı.

"Mihrap; Benim cevabımı da sen biliyorsun su cini benim senden dilek dilemeye falan niyetim yok bunu artık kafana yaz ve rahat bırak beni.

"Arat; Zamanı geldiğinde dileyeceksin insan er yada geç biliyorum ki siz insanlar zayıf varlıklarsınız bunu vakti geldiğinde sende göreceksin ve bu işi kendi yöntemlerimle de halledebilirdim ama senin düşeceğin zavallı yardım dilenmelerini görmekten mahrum kalmak istemem bunun zevkini çıkara çıkara her köşeye sıkıştığın anı büyük bir zevkle izleyeceğim demişti.

"Mihrap; o şu an resmen benimle oyun oynuyordu ve bu kelimelerinden sonra resmen kan beynime sıçramış öfkeme hakim olamayacak kadar gözlerim kararmıştı ağaçta geçirdiğim o geceki bir ihtimal cinmi diye düşündüğüm kişi o olamazdı bu kelimelerinden sonra anlıyordumki bu cinin kalbinde o merhamet acıma duygusu yoktu; Lanet olasıca beni rahat bırak defol derken ilk bulduğum şeyi ona doğru fırlatmıştım bunu o an hangi cesaretle yapmıştım bilmiyorum ama bu benim yaptığım en büyük hata olsa gerekti onun tepkisi ise birden ortadan yok olup arkamda belirmek olmuştu ve daha ne olduğumu anlamadan beni boğazımdan yakalayıp yatağa çivilemişti onun kızdığında ne kadar tehlikeli olabileceğini unutmuştum öfkeli ve bu ani hareketim onun kızmasına neden olmuştu o boğazımı sıktıkça nefes almakta git gide zorlanmaya başlamıştım ve bana ne yapıyorsa felç olmuş gibi yerimden kıpırdayamıyordum ve o adeta öfkeden burnundan soluyordu.

"Arat; Sakın haddini aşma insan çünkü benimde bir sabrım var sakın bunu unutma yoksa seni kendi ellerim ile öldürürüm demişti ve o an gözlerini yine zifiri bir siyahlık kaplamıştı son sözlerinden sonra yine ortadan kaybolmuştu ben ise o an zorlukla nefesimi toparlayıp ayağa kalkmıştım bir süre devamlı öksürüp durmuştum kendimi toparladığım sırada ise odaya Pusat adındaki komutan girmişti.

"Pusat; evet yemeğin geldi aç olmalısın hepsini yeyip karnını doyur diyerek yemek tepsisini masaya bırakmıştı.

"Mihrap; Teşekkür ederim Pusat derken onun yüzümde takılı kalan bakışlarınıfark ettiğimde sanki bir şeyler sezmiş gibiydi ve o an ne kadar saklamaya çalışsam da yüzümde ki gergin ifadeyi fark etmiş olmalıydı ama ona ne anlata bilirdim ki asla bana inanmazdı ve sanırım bir deli olduğumu düşnürdü.

"Pusat; sen iyi misin her şey yolunda mı demişti?

"Mihrap; evet iyiyim diye bilmiştim fakat pusat bu kelimemden pek tatmin olmuşa benzemiyordu.

"Pusat; resmen yüzünün rengi sararmış iyi olduğuna emin misin gerçekten demişti.

"Mihrap; iyim teşekkür ederim gerçekten bir şeyim yok demiştim masaya geçerek.

"Pusat; iyi madem öyle diyorsun ben seni yalnız bırakayım da rahatça yemeğini ye sonra belki dinlenirsin demişti ve odadan çıktığında artık daha fazla kendimi tutamamış ağlamaya başlamıştım titreyen elimle yemek yemeye çalışsam da bir türlü bunu başaramıyordum en sonunda yemeği olduğu gibi bırakıp yatağa uzandım ne zaman bitecekti bu kabus bilmiyordum ama artık dayanacak gücüm kalmamıştı boynumda ki annemden bana tek kalmış olan kolyeye baktığımda en zor zamanlarımda bile bir şekilde teselli oluyor huzur buluyordum belkide kolyedeki parlaklık ve siyah bir çiçek görüntüsü beni bu kadar rahatlatıyordu diye düşünürken uzun uzun kolyemi seyretmeye başladığımda içim geçmiş uykuya dalmıştım ne kadardır uyuyordum bilmiyorum ama uyandığımda gece olmuştu dışarıya çıktığımda ise bir gurup insan ateş yakmış askerlerle birlikte ateşin başında oturmuş içiyorlardı tam geri dönecektim ki bana seslenen Pusatın sesiyle duraksamışdım...

"Pusat; sonunda uyandın mı gelsene sende yanımıza Mihrap demişti.

"Mihrap; ben sizi rahatsız etmeyeyim deyip tam odama dönüyordum ki yine Pusatın sesiyle durmuştum anlaşılan pusatın beni rahat bırakmaya niyeti yoktu.

''Pusat; ne rahatsız etmesi haydi sende gel buraya bir daha ne zaman bir araya geliriz kim bilir belkide yarın ölürüz değil mi sende bu anı yaşa bizim gibi dertleri dibe vur ne dersin. Deyip yanıma gelmiş beni de ateşin başına oturtmuştu bunu ne kadar istemesem de fakat bir konuda haklı olabilirdi yarına sağ çıkacağımız bile kesin değildi belkide bu son günümüzdü diye düşünürken birden hemen yanımda oturan kadına kaymıştı bakışlarım elinde tuttuğu içecekten bir yudum alırken öylece sessizce ateşe doğru bakıyordu sonrasında ise birden iri yeşil gözlerini üzerime çevirip zoraki bir gülümsemeyle selam vermişti o an ise bu kadının neden bu kadar mutsuz göründüğünü anlayamamıştım ama her halinden bıkkın bir tavrı vardı. Yaklaşık otuz yaşlarında olmalıydı saçları ise kızıl uzun düz bir şekilde bellerine kadar iniyordu sonrasında ise dikkatimi çeken parlak ve kusursuz beyaz teni olmuştu hafif etine dolgun oluşu ise sanırım yemek yemekten hoşlanan bir kadın olduğunu gösteriyordu.

"Kadın; merhaba ben Seher ya senin adın ne derken elime bir içecek tutuşturmuştu onun bu hareketi karşısında ben ise kekeleyerek adımısöylemiştim...

"Mihrap; benim adımda Mihrap memnun oldum derken bana verdiği içecekten bir yudum aldığımda tadı hoşuma gitmişti üzümden yapılmış bir içecek olmalıydıbir bardak iki bardak derken koca bir kabı bitirmiştik ve ayağa kalkmak istediğimde bunu başaramamış başım dönmeye başlamıştı bir de nedense devamlı yerli yersiz hıçkırıyordum ve etrafımda ki insanları sürekli çift görmeye başlamıştım bu durum beni tedirgin edince yanımdaki kadına bana ne verdin diye sorduğumda kırmızı şarap deyince alkollü bir içecek içtiğimin şimdi farkına varıyordum ama iş işten çoktan geçmişti bunu daha önce söylemeliydin diye çıkışmıştım kadına ama kafamı kaldırıp ona baktığımda bir çok kişi gibi onunda sızmış olduğunu görmüştüm bende zorla ayağa kalkıp başım dönse de oradan uzaklaşmayı başarmıştım etrafta gezinirken boş bir gözlem kulübesi dikkatimi çekmişti o yöne doğru yalpalaya yalpalaya gitmiş ve tahta merdivenden yukarıya doğru çıkmaya başlamıştım yukarıya çıkarken gök yüzündeki yıldızların buradan çok güzel göründüklerini fark etmiştim en yukarıya kadar çıktığımda derin bir nefes alıp iç çekmiştim. O an ise kendi kendime sarhoşluğun verdiği etkiyle yine söylenmeye başlamıştım; gök yüzü bana ailemi ve hayatımı geri ver diye defalarca haykırıp gökyüzüne doğru bağırıyordum. Bunu o an saatlerce yapa bilirdim. Fakat kulağıma çalınan bir ses üzerine dikkatim o yöne doğru kaymıştı ses ise aşağıdan geliyordu benim ise tek düşündüğüm o an gök yüzüyle arama giren kişinin kim olduğu ve onun böyle bir anda beni rahatsız etmemesi gerektiğiydi fakat aşağıya baktığımda siyah gölge gibi seçemediğim bir insan vardı ama sarhoşluğun ama karanlığın verdiği etkiden midir bilinmez onu bir türlü seçemiyordum tek duyabildiğim şu kelimelerdi; senin orada işin ne insan? Bu kelimelerden sonra ise sanki başıma koca bir balyoz düşmüş gibi bu kişinin cinden başkası olmadığını anlamam uzun sürmemişti şimdi ise birken iki tane olmaları beni çileden çıkarıyordu daha bir tanesiyle uğraşamazken iki tane cini doğrusu hiç çekemezdim ve bunu o da bilmeliydi o an sarhoşluğun verdiği etkiyle azımdan şu cümleler dökülmüştü...

"Mihrap; yinemi sen burada da mı senden rahat yok birken iki oldunuz zaten sen çekilmez birisin bir sen daha istemiyorum git git buradan demiştim.

"Arat; sen yine ne saçmalıyorsun insan ve orada işin ne demişti?

"Mihrap; sen sen! Yine beni iğnelemeye mi geldin ve buradaki işime gelince bu seni hiç ilgilendirmez derken birazcıkta olsa dilim sürçmüştü ve sarhoşluğun verdiği etkiyle yine hıçkırmaya başlamıştım.

"Arat; inanmıyorum sen sarhoşsun ve görüyorum ki şimdiden zaafların olmaya başlamış ilk günden kafayı çekmişsin ama oradan inmez isen fena halde yere çakılacak gibi duruyorsun insan demişti.

"Mihrap; evet sarhoşum istersem de buraya çıkarım istersem de aşağıya düşerim sana ne derken sendelemiş zorlukla merdivenin yanında duran korkuluğa tutunarak dura bilmiştim ve bu da onun yüzünden olmuştu o tam bir baş belasıydı; hey! Varlığın bile bana zarar görmüyormusun git git! buradan diye ona bağırmıştım.

"Arat; ne kadar kaçık bir insansın sağın solun belli olmuyor ne halin varsa gör istersen düş kafanı patlat doğrusu bu olursa çok memnun olurum diye arkasınıdönmüş gidiyordu ki yine ben çenemi tutamayarak lafa atılmıştım benim sözlerimden sonra ise cin duraksamış tekrar bana doğru dönmüştü.

"Mihrap; en büyük kaçık sensin be! yapıştın yakama gitmek bilmiyorsun eyer buradan düşersem de korkarım orada zevkten dört köşe olursun bu laftan sonra hıçkırarak ağzımı tutmuştum yine boyumdan büyük laf etmiştim ve bu sefer korkarım benim boynumu kıracaktı onu bir şekilde bir şeyler yapıp durdur malıydım.

"Arat; orayla benim aramda fazla mesafe yok insan sabrımı zorluyorsun deyip bana doğru bir iki adım daha attığında tutunduğum korkuluğu bırakıp iki elimle kulaklarıma tutup ben sarhoş bir insanım sarhoş bir insanın dedikleri kaile alınmaz özür dilerim diye sürekli onu durdurmak için kelimeler türet'sem de korkarım bu sefer beni öldürecekti o anki panikle yerimde debelenirken birden tekrar sendelemiş çığlık çığlığa gözlem kulübesinden aşağıya doğru düşerken korkuyla var gücümle gözlerimi sımsıkı kapatmıştım aşağıya ise sert bir düşüş ile çakılmayı beklerken tam aksine yumuşak bir şeyin üzerine düşmüş gibiydim. O an gözlerimi açmak ve açmamak arasında tereddüt ederken gözlerimi açtığımda yarı sinirli yarı şaşkın bana bakan cinin bakışlarıyla gözlerim kesiştiğinde o altta ben üstte duruyordum düştüğüm noktada onun üzeri oluyordu o anki ortamın verdiği şaşkınlıktan mıdır yoksa gerginlikten midir bilmiyorum o kalkmaya çalıştığında ben onu tekrar yere düşürtüyordum ben kalkmaya çalıştığımda ise onun katkısı olmasa da sanırım sarhoşluğun verdiği etkiyle tekrar onun üzerine düşüyordum bu durum bir kaç kere daha tekrarlandıktan sonra cin öfkeyle bağırarak beni omuzlarımdan tutmuş ve yarı sarsarak; Dur artık eyer bir kez daha üzerime düşersen korkarım boynunu kıracak kadar beni öfkelendirecek'sin onun bu kelimesinden sonra gözlerim kocaman açılmış daha da fazlalaşan hıçkırıklarım onun yüzünde iki kaşının arasında belirmekte olan bir sinir kasının oynadığını fark ettiğimde o panikle elimle ağzımı kapatmış gözlerimi yine sımsıkıyummuştum o ise bir tepki vermiyor ve sağ eliyle sol omzuma vurarak gözlerimi açmam için beni uyarıyor gibiydi önce gözlerimi açmak ve açmamak arasında tereddüt etsem de sonunda gözlerimi açtığımda bana öylesine bağırmıştı ki korkuyla ayağa fırlar gibi kalkmak isteyişimde sanki onun boynuyla benim boynum arasında takılı bir ip varmışcasına beni olduğum gibi geriye çekmişti ve korkarım ki şu an dudaklarımda hissettiğim onun dudaklarıydı. Şimdi bu durum karşısında ne yapmalıydım o an adeta yerin dibine geçmek istiyordum nasıl cesaret edip gözlerimi açıp onun yüzüne bakacaktım bilmiyorum ama cin bu olanlardan sonra kesin bu defa istediğim şeyi yapıp beni öldürecekti diye düşünürken hala ondan bana karşı bir tepki gelmemişti merakımdan mıdır yoksa küçük bir ihtimalde olsa kalpten ölmüş olasılığından mıdır gözlerimi açma gereği duymuştum gözlerimi açtığımda ise hiç gözlerini benim gözlerimden ayırmadan bir kaşını kaldırmış daha hala beni ne kadar taciz edeceksin dermiş gibiydi bu bakışlarından sonra ise tekrar geri gitmek isteyişimde bir şey boynumdan beni ona doğru iter gibi çekmişti fakat bu sefer o panikle ellerimle onun yüzünü tamamen kapatmıştım o ise bu sefer beni iki bileğimden de tutmuş hızla kendisiyle birlikte ayağa kaldırmıştı o an beni her geri itmek isteyişinde ise birbirimizden uzaklaşamıyor ve birbirimize bir o kadar daha yaklaşıyorduk bizi birbirimize bu denli yakınlaştıran şeyi merak edip dönüp baktığımızda ise gözlerimiz bir birine takılı kalan kolyelerimize kaymıştı ben ise o an ne hıçkırıklarıma nede korkusuzca davrandığım pervasız tutumlarıma engel olamıyordum ve o anın verdiği etkiyle onun kolyesinin zincirini tutup sende nereden çıktın böyle her şey senin suçun bak gördün mü sahibin neredeyse senin yüzünden sinirden tavan yapacak ve beni senin yüzünden öldürecek di çok terbiyesiz bir kolyesin diye onu benim kolyemden ayırmaya çalışırken neden cinin hiç bir tepki vermediğini anlamaya çalışırken gözlerim onun iki elini beline koymuş ellerine takıldığında bir hayli şaşırmış sonrasında ise çekimser bir şekilde ellerimi kolyeden yavaşça çekerken onun yüzüne doğru çıkan bakışlarım onun gözleriyle kesiştiğinde gözleri kısılmış bana doğru bakıyordu ve sanki yüzünde daha ne kadar ileriye gideceksin dermiş gibi bir ifade seziyordum.

"Arat; daha ne kadar ileriye gideceksin insan merak ediyorum doğrusu diye o an düşündüğüm kelimeleri tekrarlamıştı.

"Mihrap; ben hiç bir şey yapmadım gerçekten ne olduğunu bilmiyorum nasıl geldin oraya ben niye bu sözleri söyledim sen niye gitmedin hiç bir şey bilmiyorum derken sürekli aynı kelimeleri tekrarladığımın bile farkına varamayacak kadar sarhoştum ta ki bir gök gürlemesi gibi çıkan cinin sesi ile birlikte ani bir hareketle cin beni sırtına vurup azından şu cümleler dökülmüştü; eyer tek bir kelime daha ağzından çıkarsa korkarım ne kendime hakim olabileceğim nede sen sabaha çıkabileceksin insan bu yüzden seni odana götürdüğümde hemen uyuyup zıbarsan iyi edersin. Ne kadar sarhoş olsam da onun bu ikazından sonra azımdan tek bir kelime dahi çıkmamıştı onun sırtında odama doğru giderken nasıl kendimden geçtiğim ve sabah olunca bu olanların ne kadarını hatırlayacağımı dahi bilmiyordum ve nitekim öylede olmuştu ertesi sabah gözlerimi açtığımda ise kendimi odamda kendi yatağımda bulmuştum ve başımda korkunç bir ağrı vardı düne dair ise doğru düzgün hiç bir şeyi hatırlayamıyordum hatırlamaya çalıştığımda ise başıma korkunç bir ağrısaplanıyordu.

"Mihrap; Lanet olsun dün neler oldu tek hatırladığım dünkü o kadının bana verdiği içeceğin alkollü içecek olduğuydu sonrasında ne oldu hatırlayamıyorum buraya nasıl geldim off! hiç bir şeyi hatırlamıyorum derken odaya Pusat girmişti...

"Pusat; günaydın başın nasıl sanırım dün ilk defa alkollü bir içki içtin.

"Mihrap; günaydın evet ilk defa bilmeyerek de olsa içmiş oldum bilseydim ağzıma bile sürmezdim sahi dün neler oldu hiç bir şeyi hatırlamıyorum beni buraya kim getirdi demiştim bir solukta?

"Pusat; üzgünüm bunu bende hatırlamıyorum dün bende sızmış kalmışım öyle sahi hiç bir şey hatırlamıyor musun diye mırıldanmıştı.

"Mihrap; hayır gerçekten hiç bir şeyi hatırlamıyorum dün beni buraya getiren kişiye oldukça zorluk çıkarmış olmalıyım sanırım ona bir özür borçluyum.

"Pusat; takma kafana kimse ortaya çıkar herkes dün içmişti zaten bir sorun çıkacağını sanmıyorum buradaki herkes yardım severdir demişti sırıtarak.

"Mihrap; bundan pek emin değilim ama öyle olsun sen buraya neden gelmiştin bu arada?

"Pusat; ha! sahi seni kahvaltıya çağırmaya gelmiştim derken masanın üzerindeki yemeklere kaymıştı bakışları ama sen dünkü yemeklerden ağzına bile sürmemişsin neden yoksa yemekleri beğenmedin mi ?

"Mihrap; yok hayır sadece dün çok yorgundum yatarken uyuya kalmışım diye geçiştirmiştim onun sorusunu.

"Pusat; öyle olsun neyse bu arada sana temiz kıyafetler getirdim üzerindekilerini atıp bunları giyersin diyerek kıyafetleri masanın üzerine bırakarak odadan dışarıya çıkmıştı.

"Mihrap; neyse ki gitti derken rahat bir nefes almıştım ayağa kalkıp banyoya girdim ve soğuk suyla duş alırken dün ne olduğuna dair bir şeyler hatırlamaya çalışsam da hiç bir şey hatırlayamıyordum duştan sonra havlu mu vücuduma sarıp banyodan çıktığımda karşımda su cinini görünce neredeyse korkudan küçük dilimi yutmak üzereydim o ise yerinden bile kıpırdamamış camdan dışarıya doğru bakıyordu öylece...

"Mihrap; bu bu! burada ne arıyorsun diye kekelemiş idim.

"Arat; dünkü yarım kalan konuşmamızı tamamlamaya geldim insan ne o dünkü cesareti göremedim gözlerinde aksine cesaretin kırılmış gibi.

"Mihrap; sen sen! neden bahsediyorsun?

"Arat; demek şimdide hatırlamıyor ayaklarına yatıyorsun hımm! ilginç.

"Mihrap; sen ne diyorsun? Dün akşam ne oldu gerçekten hiç bir şeyi hatırlamıyorum sarhoştum çünkü dün biz seninle ne konuştuk ki ama sen ne olduğunu biliyorsun sanırım dün gece neler oldu diye sorarken bile cinin yüzüne baktığımda kızgın yüzünü görüp dün gece onu kızdıracak ne yaptım diye sormaya korkar olmuştum.

"Arat; o halde senin içinde olanları hatırlamamak en iyisi yoksa daha fazla kendimi tutamayacağım sana tahammül edemiyorum insan seni öldürmem için özellikle çaba sarf ediyorsun demişti uyarıcı bir sesle son sözleriyle birlikte ise birden bakışları üzerimdeki havluya kaymıştı ben ise yine onun karşısında havluyla durduğumun yeni farkına varmış utancımdan resmen yerin dibine geçmiştim ve yine o sahne aklıma geldikçe başımdan aşağıya kaynar sular dökülüyor gibi hissetmiştim; sen sen neden hep olmadık zamanlarda karşıma çıkmak zorundasın seninle durup hatırlamadığım bir şey için çene yarışına giremeyeceğim şimdi dedim ve masanın üzerindeki kıyafetlerimi hızla alıp banyoya girerken arkamdan gelmesin diye de bir yandan dua ediyordum. gerçekten de kızdığında çok acımasız olabiliyordu ama görünen o ki bu söylediklerim onu kızdırmamıştı ki ne yanıt vermişti nede ardımdan gelmişti rahat bir nefes alıp banyoya girdim ve çabucak üzerimi giyindim saçlarımıtoplamak için lavabodaki aynanın karşısına geçtiğimde acaba hala o odada olabilir mi diye aklımdan geçirmiyor da değildim aynanın karşısında saçlarımıtoplarken bir an kendi yüzümde takılmıştı bakışlarım artık yirmi beş yaşlarında bir kadındım çoğunlukla babama benziyordum gözlerim onunki gibi açık yeşildi yuvarlak ufak bir yüz çehresine sahiptim ufak toparlak bir burnum vardı beyaz tenli bir yetmiş boylarında abartılı olmasa da sportif yapılı bir vücuda sahiptim saçlarım ise buğday sarısı dalgalı ve bellerimi geçiyordu tıpkı bir zamanlar annemin saçları gibi dudaklarım ise doğuştan küçük ve kırmızı renkteydi saçlarımı toplayıp banyodan çıkıp odaya girdiğimde su cininin çoktan gitmiş olduğunu fark etmiştim tam rahatlamış rahat bir nefes aldım derken odaya Demir adındaki o adam girmişti.

"Demir; sonunda kendine gelmişsin demişti muzurca gülerek.

"Mihrap; evet demiştim kekeleyerek yoksa benim sarhoş olduğum gece beni omu taşımıştı odama yüzümün halini gören Demir alaycı bir sesle; hey! sakin ol sarhoş olmak utanılacak bir durum değil hepimiz o gün sarhoştuk değil mi demişti. Ben ise utancımdan hepten yerin dibine, girmiştim anlaşılan sarhoş olduğum gece beni odama o getirmişti; Özür dilerim dün gece ne içtiğimi bile anlamadan sarhoş oldum size zorluk çıkarmış olmalıyım beni dün akşam odama siz taşıdınız demek tekrar özür dilerim bir daha bu tekrarlanmayacak demiştim o ise bu son sözlerimden sonra oldukça şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu.

"Demir; bir dakika sanırım bir konuda yanlış bir anlaşılma var Mihrap hanım ben dün gece oldukça sarhoştum ve bir yerlerde sızmış olmalıyım yani o gece odanıza sizi taşıyan ben değildim diye mırıldanmıştı.

"Mihrap; değil miydiniz o halde beni odama taşıyan kimdi iyice aklım karışmıştıdün geceye dair hiç bir şeyi hatırlamıyordum ve kimse o gece beni odama taşıyan kişiyi merak etmeye başlamıştım Pusat değildi Demir adındaki bu adamda değildi bu kişi kim olabilirdi o gece gerçekte neler olmuştu hiç bir fikrim yoktu.

"Demir; hey! hadi asma suratını kim bilir belkide kendin gelmişsindir odana demişti sırıtarak.

"Mihrap; imkanı yok hiç sanmıyorum o gece çok sarhoştum bende bir yerlerde sızmış olmalıyım ki olanları hatırlamıyorum derken kafam allak bullak olmuştu.

"Demir; bundan nasıl bu kadar emin olabilirsin ki sende o gece sarhoştun.

"Mihrap; bilmiyorum emin değilim ama odaya tek başıma gelmiş olamam değil mi."Demir; neyse hadi bunları bir kenara at da şimdi kahvaltıya geçelim derken onunla birlikte kapıya yönelmiştik dışarıya adımımızı atar atmaz ise çok keskin bir kaç savaş jetinin sesiyle irkilmiştim ne olduğumu bile anlamadan çelik duvarları vurup yerle bir etmişlerdi duvar etrafındaki askerlerin ve bir çok insanların o anki telef oluşlarına şahit olmuş dehşete düşmüştüm çığlık çığlığa bağırırken etrafta koşuşan kadın ve çocuklar yaşlı insanlar ne yapacaklarınışaşırmış etrafta koşuşturuyor sığınacak bir yer arıyorlardı askerler ise evlerin altındaki gizli yerlerimize girin hemen diye bağırıyorlardı insanlar o can havliyle kaçmaya çalışırken savaş jetleri yine uzun menzilden ateş açmaya başlamıştı ve bir sürü insanı gözümün önünde delik deşik ediyorlardı Demir ise beni evlerden birinin sütunlarının arkasına çekmiş bana siper olmuştu ama çok geçmeden mermilerden biride onun başına isabet etmişti öylece yere yığılışına şahit olmuş yerimde donup kalmıştım; bunu neden yapmışlardı bu katliamı yapan caniler kimdi şahit olduğum görüntüler karşısında neredeyse çıldırmak üzereydim küçücük çocuklar vuruluyordu kimisi çocuğuna siper olmaya çalışırken kimisi de annesini babasını korumaya çalışırken çok acı bir şekilde can veriyordu askerler kaçışan insanlara yardım etmeye çalışırken savaş jetlerinden saçılan mermilere kurban gidiyor kimisinin kolu bacağı parçalanıp etrafa savruluyordu benden dokuz on metre kadar az ilerideki üç yaşlarında bir erkek çocuğu dikkatimi çekmişti mermiler etrafı delip geçerken ona doğru koşmaya başlamıştım ama daha ben yetişemeden onu da vurmuşlardı daha fazla dayanamayıp bağırmaya başlamıştım o küçücük bedeni parçalanarak yere serilmişti; Lanet olsun size bunu neden bize yapıyorsunuz neden bu küçük masum çocuk size ne yaptı biz size ne yaptık lanet olasıcalar göz yaşlarıma artık engel olamıyordum öfke ve o anki yürek burkan şahit olduğum katliam yüzünden kalbimin üzerine koca bir taş koymuşlar da patlayacakmış gibi hissediyordum o an.Hayatta kalma mücadelesi verirken tam bu katliamın arasında su cinin sesiyle irkilmiştim o ise tam arkamda duruyordu onun gelmiş olduğunu neden şimdi fark etmiştim onun gelişiyle zaman durmuş gibiydi bu kez üzerinde siyah bir kıyafet vardı parçalı pelerini saçları gibi etrafında uçuşuyor o an yüzünü gölgelere boğuyordu...

"Arat; İnsanlar arasında gece ve gündüz kadar belirgin değil mi aç gözlülük ve hırsınız sizi bile birbirinize düşürüp bir katliama çevirebiliyor o halde söyle bana masum musunuz insan?

"Mihrap; onun sözleriyle bir an duraksamış ne diyeceğimi şaşırmıştım lakin o ölen melekler kadar masum çocukları görmüyormuydu bu katliamı hak edecek ne yapmışlardı suçları bir insan olmakmıydı içten içe beni sarmalayıp boğan bu katliamla dudaklarımdan bir iki cümle dökülmüştü; Haklısın bunu çoğu insan için söyleyemem ama şuraya bak ölen melekler kadar masum olan çocuklara onların ne suçu var buradaki güçsüz kadınların yaşlı insanların suçu ne insan olmak mışeytanlar gibi kötü olan insanlarda var bu doğru ama herkesi aynı kefeye koyamazsın tüm insanlar aynı değil aynı olsaydı cennette var olmazdı öyle değil mi Cin lütfen bize ve bu masum insanlara yardım bize yardım et lütfen diye haykırmıştım ona.

"Arat; Dilek dile o halde size yardım edeyim İnsan demişti fısıldayan bir sesle bana.

"Mihrap; onun bu son sözleri kalbimi sıkmış da patlatmıştı sanki dilek mi böyle bir anda bile bunu istiyorsun dilek dilememi öylemi söylesene Cin o halde senin ne farkın var o canilerden doğru ya senin Su Cini olduğunu unutmuşum bedelsiz yardım edemezsin değil mi peki buradaki insanları kurtar geri kalan insanlarında ölmesini istemiyorum dileğim bu kurtar onları derken son sözlerim ile birlikte sol bileğimin üzerindeki işaret birden yanmaya başlamış bileğimin her yerini sarmıştı benim bileğimi saran bu ışık zerrelerinin aynısı ise aniden su cinin de boynunda belirmişti ve şu an biliyordum ki tıpkı benim canımın yandığı gibi onunda canı yanıyordu su cininin gözleri son dileğim ile birlikte daha da koyu mavi bir renge bürünmüş tehlikeli bir hal almıştı derimizin üzerinden ateş çekildiğinde ise üç rakamının yerini şimdi iki almış mühür değişmişti gözlerimi bileğimden çekip onun boynuna yönelttiğimde aynı bileğimdeki işaretin onun boynunda da belirdiğini görmüştüm bu işaret son iki dileğimin kaldığınıgösteriyor olmalıydı ve tümüyle dileğime odaklanan cin ellerini havaya kaldırıp çıkardığı rüzgarla birlikte zaman akımını tekrar çözdüğünde sözlerime karşılık bir iki cümle dökülmüştü dudaklarından; Zaman bana insanlara güvenmemeyi bedeliyle öğretti İnsan beş yüz yıldır değişmeyen hırslarınız ve ihtiraslarınız yüzünden bu ayrımı siz başlattınız şimdi gelip bana masumluk dan bahsetme ateş ne kadar masum ise sizde o kadar masumsunuz dedi alaylı bir sesle ve bana doğru bir iki adım yaklaşıp daha ne olduğunu bile anlamadan aniden beni belimden tutup kendine doğru çekmişti ne yapıyorsun diye ona çıkıştığımda ise hiç bir şey söylemeden rüzgarla birlikte dönerek havaya doğru yükselmeye başlamıştık bu çok tuhaf bir duyguydu zaman ise şimdi kaldığı yerden devam ediyordu kaçışan insanlar onlara yardım etmeye çalışan askerler oldukları yerde kalakalmış herkes bize doğru bakıyordu su cini gözlerini ne tarafa çevirip bakıyorsa savaş jetleri alev alıp şiddetli bir şekilde patlayarak yere çakılıyordu beklemedikleri ise bu canice katliamın ardından kendilerini de bekleyen aynısondu Su Cini İsrail jetlerinin hepsini patlattıktan sonra yavaşça yere inmiştik ama yolunda gitmeyen bir şeyler vardı evrim geçirmiş insanların ses üzerine burayı bulup karınca sürüsü gibi etrafımızı sardıklarını fark etmiştim bizi av olarak gördükleri için önlerinde hiç bir engel tanımıyor hızla bizlere doğru geliyorlardı o an su cininin gözlerini yine zifiri bir siyahlık kaplamaya başladığınıfark ettiğimde tümüyle dikkatim ona yönelmiş onun ne yaptığını anlamaya çalışıyordum şimdi ne olacaktı en ufak bir fikrim bile yoktu ama çok kötü bir şekilde köşeye sıkışmıştık ve onlardan kaçmamız artık imkansız bir hal almıştı Su cini gözlerini kapatmış sanki o an dış dünyayla olan tüm bağını kopartmış bir şeye odaklanmış gibiydi ellerini açıp birbirine yaklaştırırken ellerinin üzerinde beliren ince siyah damarlar dikkatimi çekmişti ani bir hareketle iki yana tekrar ellerini açtığında tüm evrim geçirmiş yaratıkların beyinleri patlamış vücutları ise öylece yere serilmişti ardından topraktan çıkan kök parçaları ise hepsini birer birer toprağın içine çekiyordu bunları gören insanlar ve askerler hepsi bir yere toplanmış korkudan ne yapacaklarını şaşırmış bir halde bize doğru bakıyorlardıve hepsi bir ağızdan konuşmaya başlamış ama cine yaklaşma cesaretinide kendilerinde bulamamışlardı. O an kimisi sen nesin böyle şeytan mısın melek misin derken kimisi de o ne bir şeytan olabilir nede bir melek diyordu bazılarıda onun kulaklarına ve gözlerine bir bakın o bu alemden olmayan bir varlık olmalı o buradan gitmeli yoksa o bizlere kendisiyle birlikte kötülüğü de getirecek görmüyor musunuz o karanlığı yanında taşıyor uğursuzluğunu bize de bulaştıracak gitsin buradan bir an önce gitsin diye tekrarlıyorlardı aynı kelimeleri hep bir ağızdan bazıları da şokun etkisinden çıkamamış olacaktı ki ne bir tepki veriyor nede yerlerinden kıpırdıyorlar idi su cini ise sadece sessizce onlarıizliyordu sonra bana doğru dönerek; gördün mü insan hayatta değişmeyecek şeyler vardır nankör her zaman nankördür siz insanlar sizden farklı bir varlık gördüklerinde ya kullanmaya çalışırlar ya da böyle nankörlük yapıp dışlarlar kendinizdeki eksiklikleri görmezsiniz tüm dünyayı anormal görürsünüz ama siz hep masum saf normal insanlarsınız değil mi siz insanlar böylesiniz işte çıkarınız uğruna yapamayacağınız yok bundan sonra bana masum olduğunuz hikayesini anlatma ve şunu da unutma son iki dileğin kaldı insan dedi ve tam giderken yaşlıbir adamın sesi üzerine birden duraksamıştı.

"Yaşlı adam; sen sen! nesin nasıl bir varlıksın bizi kurtardın ama bu alemden bir varlık değilsin kimsin sen? onun son sözlerinden sonra Su cini aniden o yaşlıadamın yanına gidip tam karşısına dikilmişti gözlerini yine o zifiri siyahlık kaplamıştı ve bu iyiye işaret değildi ve birden o yaşlı adama yaklaşıp şu sözleri söylemişti; kim olduğumu gerçekten bu kadar çok merak ediyor musun demin önce söyledikleri gibi belkide bir şeytanım dır yada bir cin sence hangisiyim ihtiyar istersen bunu kolay yoldan öğrenmeni sağlaya bilirim ne dersin demişti onun konuşmasının hemen ardından askerlerden biri ona silah çekince birden cinin tüm dikkati ona yönelmişti çoğalan öfkesiyle her başını kıpırdatışında çatırdayan kemiklerinden çıkan ses iliklerime kadar içimi ürpertmişti ve birden o zenci adama yaptığı aklıma gelmişti...

"Ali; sen nesin Lanet ucube gelmiş birde bize ahkam mı kesiyorsun niyetin ne senin mermiyi kafana yediğinde de bu kadar güzel konuşa bilecek misin bakalım derken karşısındaki cinden ölesiye korktuğu her halinden belliydi korkudan silahı tutan elleri bile titriyordu lakin korksada Alinin geri çekilmeye niyeti yoktu.

"Mihrap; Hayır! Ali sakın hemen indir o silahı dememe kalmamıştı ki su cini Alinin elindeki silahı kendi kafasına çevirtmişti.

"Ali; Lanet olsun neler oluyor böyle...

"Arat; Lanet okuma malısın insan bu sana öğretilmedi mi?

"Mihrap; Hayır cin lütfen onu bırak bunu yapma güvenmediğin o insanlardan farklı olduğuna inanmamı istiyorsan onlar gibi değilsen bunu yapmazsın dedim o anın verdiği gerginlikle ne yapacağımı şaşırmıştım o tetiği çektirmesi an meselesiydi ve bir şekilde bunu engellemeliydim.

"Arat; unuttun mu ben zaten bir insan değilim ben su cini Aratım dedi. Bu son sözlerinden anlıyordum ki durmayacaktı çabuk bir şeyler düşünüp onu durdur malıydım aklıma son gelen bir fikirle söze atılmıştım; Hayır bunu yapamazsın su cini senden bir dilek dilemiştim unuttun mu buradaki insanları kurtar demiştim öldür demedim yani onu öldüremezsin dileğimi çiğnersen kendi kafana göre hareket edersen dileğimi sen bozmuş olursun ve bu dileği geçersiz kılarsın şimdi seçim senin dedim son sözlerimle birlikte gözleri kısılmış öylece bana bakıyordu bir süre sessizlikten sonra onun üzerindeki etkisini serbest bırakıp kenara çekilmişti ve dudaklarından şu cümleler dökülmüştü; düşündüğümden daha zekisin insan madem böyle diyorsun bende son o iki dileğini dilediğinde bu durumu bir daha konuşuruz dedi ve yanındaki Ali adındaki askere dönüp kurtulduğunu sanma insan zamanı geldiğinde seni tekrar bulacağım ve bu benim için hiç zor değil deyip aniden dönüştüğü su taneleriyle ortadan yok olmuştu bense korkudan tuttuğum nefesimi salmış rahat bir nefes almıştım o an.

"Pusat; bu bu! neydi Mihrap?

"Mihrap; o bir su cini Pusat ve bu alemden değil.

"Ali; demek bir cin ha! doğrusu bir an beni öldüreceğini sandım böyle bir varlık bizi nasıl kurtardı anlamıyorum yani kusura bakmayın ama o lanet ucube bir iyilik perisine de benzemiyordu gözlerini hatırladıkça tüylerim diken diken oluyor derken Alinin gözlerindeki korkuyu hala görebiliyordum.

"Mihrap; evet neredeyse senin aptallığın yüzünden seni öldürecekti bir daha hiç biriniz sakın bunu yapmayın aksi halde onu durduramam o sandığınızdan daha acımasız ve tehlikeli o bir cin bunu unutmayın demiştim.

"Pusat; evet bunu çok iyi anlamış bulunduk ama sen onu nereden biliyorsun eyer dediğin gibi bir varlıksa onu nasıl durdurdun bütün bunları aklım almıyor şuraya bak çoğumuz telef oldu ama o varlık birden ortaya çıkıp hepsini halletti bu nasıl bir şey böyle Mihrap senin onunla ilgin ne diye sormuştu merakla?

"Mihrap; bu çok uzun bir hikaye Pusat onu çok iyi tanıyorum çünkü o bu aleme çağrıldığın da bende oradaydım.

"Ali; nasıl yani onu sen mi çağırdın diye sormuştu merakla bana.

"Kardelen; bu ne saçmalık insan bu kadar vurdum duymaz akılsız olabilirmi resmen onu çağırmak ölümü çağırmaktan farksız.

"Mihrap; Hayır onu çağıran ben değildim onun bu aleme çağrılması için sadece bir kurbandım.

"Pusat; Ne! Kurban mı? nasıl yani şunu doğru düzgün anlatır mısın demişti sabırsız bir sesle.

"Mihrap; tamam her şeyi anlatacağım demiştim başımdan geçen her şeyi bir bir anlatmaya başladığımda hepsi beni dikkatle dinlemeye başlamıştı her şeyi anlattığımda ise yüzlerindeki şaşkınlığı ve korkuyu okuyabiliyordum, ama içlerinden bazıları kendince saçma yorumlar yapmaya başlamıştılar kendilerince son iki dileğim hakkında delice fikirleri vardı kimisi aklını zenginlikle kimisi hırsla bozmuştu sanırım şu an azda olsa su cininin ne demeye çalıştığını anlamaya başlamıştım.

"Pusat; tüm bunlara inanamıyorum durum anlattığın gibiyse ona karşıkoyabileceğimizi hiç sanmıyorum bende görmüş olduklarımdan sonra o varlık karşısında hiç bir şansımız yok ondan ne kadar uzak olursak o kadar iyi şimdi herkes beni dinlesin bir an önce ölülerimizi gömüp buradan gidiyoruz herkes acele etsin bir aksilik olmadan hemen burayı terk etmeliyiz demişti.

"Mihrap; evet inanılması zor olsa da bunlar hayatın gerçekleri işte sende gördün o haklı bence de buradan ne kadar hızlı ayrılırsak o kadar iyi bizim için demiştim herkes ölülerini toplarken Demir adında ki komutanın yanına gitmiştim gözleri açık ölmüştü derler ki gözleri açık ölen insanın ölmeden önce görmeyi istediği sevdiği bir insan olurmuş sanırım onunda bir yerlerde sevdiği bir insan var diye aklımdan geçirirken yanıma Pusat gelmişti komutanının yanına eğilip gözlerini kapatmıştı.

"Mihrap; benim için kendini siper etti hem de bunu hiç gözünü kırpmadan yaptıonun bu yanının olabileceğini hiç düşünmemiştim ama o göründüğünden çok farklı bir insanmış bunu çok iyi anladım o böyle bir sonu hak etmiyordu iyi bir insandı belkide bir yerlerde onu bekleyen sevdiği birileri vardır ama o yapa yalnız ve sevdiklerini görmeden öldü bu adil değil demiştim.

"Pusat; evet bu adil değil zaten hayat hangimize adil oldu ki görünüşte deli dolu çapkın bir pislik gibi görünürdü ama asıl kişiliğini bu kendine çizdiği sahte maskenin ardında böyle saklardı özünde iyi bir adamdı ve bir yerlerden çıkıp geleceğine inandığı sevdiği bir kadın vardı ama bu asla gerçek olmadı o ise hayata inat her defasında pes etmedi ve onu bekledi özünde iyi bir adamdı ve anılarımızda da öyle kalacak derken onu kucağına alıp ölüler için açılan mezara yatırdı bu onun için gerçekten de çok zor olmalıydı rahat uyu kardeşim seni hep hatırlayacağım diye mırıldanırken eline küreği alıp ilk toprağı titreyen elleri ile üzerine o atmıştı ona ne kadar değer verdiği gözlerinde zor zapt ettiği yanaklarından süzülen göz yaşlarından belliydi ölüleri gömdükten sonra Pusat herkesi etrafına topladı ve bu katliamdan sonra geriye on kişi kalmıştık ve bundan sonra nasıl yaşayacağımız hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Oradan uzaklaştığımızda hava kararmak üzereydi. Üçümüz kadın yedi erkek yolumuzda ilerlerken, ormanlık bir alana gelmiştik, herkes kendine bir ağaç seçmişti uyumak için, anlaşılan geceyi burada geçirecektik doğrusu bunu yapmaktan da başka şansımız yoktu zaten çok yorulmuş ve bitkin düşmüştük cinin söylediği sözler aklıma takılmıştı insanları böylemi görüyordu neden bu kadar karamsardı ve insanlara güvenmiyordu beş yüz yıldır derken neyi kast etmişti kendisi bize acımasız güvenilmeyecek varlıklar olduğumuzu söylerken kendinin çok mu güvenilir olduğunu sanıyordu o nasıl bir yerde yaşıyordu bu zamana kadar nasıl bir yerden geliyordu tüm bunları merak etmiş kendi kendime mırıldanmaya başlamıştım; su cini Arat sen nasıl bir varlıksın geldiğin yer neresi bilmiyorum ama acaba insanlardan neden bu kadar nefret ediyorsun derken derin bir nefes alıp gözlerimi yumduğum da onun sesiyle irkilmiş gözlerimi açmıştım.

"Arat; benim adımı anmaktan ne zaman vazgeçeceksin insan.

"Mihrap; onun sesiyle neredeyse ağaçtan düşerken bir anda beni tutup kendine doğru çekmişti onun nefesinin sıcaklığı yüzüme vururken bir an göz göze gelmiştik o an ise aklıma takılan tek şey şuydu bu derinlikteki okyanusu andıran mavi gözleri nasıl bu kadar büyüleyici ve güzel olabilirdi oysaki dış görünüşüne aldanma malıydı insan çünkü bu büyüleyici güzelliğin ardında yatan sinsice uyanmayı bekleyen bir kötülük vardı ve içten içe hissettiğim bu ölümcül güzellikten tümüyle sezgilerim aklımı başıma toplayıp ondan uzaklaşmamısöylüyordu ve o an birden zihnimde anlamsızca dolaşan bir kaç görüntü belirmişti bu görüntülerde neyin nesi oluyordu böyle o an gördüğüm bir kaç anı öyle hızlı bir şekilde bir diğer anıya geçiyordu ki hiç bir anıyı bir birinden ayıramıyor ve bir diğeriyle pekiştiremiyordum zihnim sanki beni o anıdan bir diğer anıya sürüklüyor gibiydi kesik kesik bazı görüntüler hafızamda canlanıyor beni bir çıkmaza sürüklüyordu sanırım bu sarhoş olduğum zamanki hatırlayamadığım anılarım olsa gerekti ki unuttuğum her an gözümde birer birer canlanırken ona söylediğim sözler yankılanmaya başlamıştı adeta kulaklarımda onunla bir kazada olsa nasıl bu kadar yakınlaşa bilmiştik bu hiç olmamasıgereken bir durumdu bir Film şeridi gibi geçerken gözümün önünden anılarım utancımdan belkide tamamen yok olup onun karşısına bir daha hiç çıkmamayıdilerdim kim bilir ama bu olayı unutup hiç olmamış saymalı idim ve ben nasıl bu kadar kendimi kaybede bilmiştim inanamıyordum şu an ise onun karşısındayken bu durumu hatırladığımı öğrenirse onun iğneleyici bakışları ile sürekli aşağılayan sözlerine ve tavırlarına katlanamazdım bunları yok sayıp her şeyi unutacaktım tek çıkış yolum buydu. Tamamen düşmüş olduğum bu durumun içinde bocalarken bir an etrafıma baktığımda bizim dışımızdaki her şeyin hareketsiz ve donmuş bir halde olduğunu görmüştüm sanki zaman bir bizim için işliyordu bir an gözlerim cinin yüzümde anlamsızca gezinen kısık bakışlarına kaymıştı cinin bu halini gördükten sonra hızla aklımdaki tüm düşüncelerden sıyrılıp onun ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum o yine neyin peşindeydi derken iyice yüzüme doğru eğilip bir elini hemen başımı yasladığım ağaca doğru yaslayarak gözleri bir öncekinden daha fazla kısılmıştı ve şu an içime bir korku düşmüştü kalbim ise delice atmaya başlamıştı sanki göğsümden çıkacakmış gibi delice atarken tüm benliğimle beni ele veriyor gibiydi sonra birden diğer eli boynumda duran kolyeme kaymıştı onu hafifçe tutarak boynumdan yukarı doğru kaldırıp şu sözleri söylemişti; Her şey bu kolyenin yüzünden olmuştu değil mi insan o zaman dilin başka şimdi başka söylüyor derken gözlerinde hem bir tehdit karlık hem de bir alay seziyordum o şu an ne yapmaya çalışıyordu yolunda gitmeyen bir şeyler vardı ve ben bunu tüm benliğimle hissediyordum. "Mihrap; Sen sen! Ne demeye çalışıyorsun cin derken korkudanmıdır panikten midir bilmiyorum ama fazlasıyla o an kekelemiş idim. O ise başınısadece hafifçe sağa sola sallayarak yüzünün her bir çehresi adeta bir öncekinden daha gergin bir hal alıyor ve sanki o an gözlerindeki nefretle bana ateş saçıyordu ve o an fark ettiğim Bir şey daha varsa boynunda beliren siyah damarların yavaşça yüzüne doğru yayıldığı idi o adeta bir yanar dağı andırıyordu soluduğun nefes bile onun yanındayken ölmeye yeterdi tıpkı bir yanardağın külleri gibi bir insanı içten içe tükete bilirdi; uzaklaş yanımdan cin ailemden tek yadigar olan kolyemi de bırak biliyorsun ki aklı başında olan hiç kimse bu kadar saçmalamaz ben o gece sarhoştum bunu sende çok iyi biliyorsun derken biliyordum ki o az önce zihnimde canlanan her aklımdan geçen sözleri biliyordu bunu nasıl yapıyordu bilmiyordum ama onun tuzağına düşemezdim o beni öldürmek için adeta bir bahane arıyor gibiydi.

"Arat; Aklı başında olmayan ya aklını tamamen yitirmiştir insan ya da gayet akıllı ve bir sinsilik peşindedir sen hangisisin? Derken bakışları daha bir kısılmıştı bana bakarken.

"Mihrap; sen hangisi olmamı istiyorsun cin? Ben ne desem zaten sözlerime inanmayacaksın kendi bildiğini okuyacaksın demiştim.

"Arat; senin hakkındaki düşüncelerimi mi merak ediyorsun insan bence her ikisi de sana uyuyor oldukça akıllı ve aynı zamanda da tüm insanlar gibi sinsi bir yapın var derken yüzünde beliren bana karşı anlamsız bu nefretinin sebebini bir türlü anlayamıyordum neden biz insanlara karşı bu kadar kindar ve öfke doluydu; ne oldu insan korkuyor musun biliyorsun ki sonunda benim elimdenolacak ölümün kaçınılmaz aradığın çıkışlar ise boşuna sonunda her yolun nede olsa bana çıkacak derken oldukça ciddi ve tehditkar konuşmuştu.

"Mihrap; eyer bir gün senin elinden öleceksem bil ki bu dünyada sende sıkışıp kalacaksın çünkü asla bu istediğin dilekleri dilemeyeceğim cin bende biliyorum ki senin gibi bir varlığa asla güven olmaz demek düşüncelerimiz ve hislerimiz karşılıklı ve son olarak bu kadar biz insanlara tahammül edemiyorsan seni davet etmedim gelmeseydin.

"Arat; benim ismi mi anmasan buraya gelmezdim insan beni andığın için buradayım ve unuttuğun bir şey daha var ki geriye kalan iki dileğin devam ettiği sürece her beni andığında ve tehlikeye girdiğinde yanında olmak zorunda kalacağım bunu ne kadar istemesem de demişti.

"Mihrap; ben ne zaman senin ismini anmışım ben öyle bir şey yapmadım bir kere nede olsa oturup kalkıp seni düşünmüyorum senden daha mühim işlerim var cin mesela hayatta kalmaya çalışmak gibi tabi sayende kalabilirsem demiştim.

"Arat; şimdide inkarda mısın insan ben senin gibi yalanları kendime dost edinmiyorum hayatta kalma amacına gelince bu konuda haklısın nede olsa bir nefes kadar yakınındayım elbet zaaflarına yenileceksin ve dileklerini tek tek dileyeceksin ama bu gün ama yarın bende bunu sabırla bekleyeceğim ve o zaman geldiğinde aramızdaki bu mühür kırılacak ve seninle o zaman tekrar görüşeceğiz demişti. "Mihrap; niyetin ne cin beni korkutmak mı ben aptal bir insan değilim hiç düşündün mü dileklerim içinde öyle bir dilek dileye bilirim ki ve sen bana hayatın boyunca mahkum kalırsın ve sen bunu her zaman olduğu gibi yine aklımıokuyup ne demek istediğimi anlamışsındır derken bu son sözlerim ile adeta ona meydan okumuştum o ise bu hareketimden sonra büsbütün öfkeden deliye dönmüş gibiydi ama bu savaşı kendi başlatmıştı aptal olmadığımı bilmeliydi insan oğullarını çok fazla küçümsüyordu buda benim hoşuma gitmiyordu doğrusu dileyeceğim her hangi bir dilekle onu sonsuza kadar beni koruması için kendime bağlayabilirdim ama ben bunu istemiyordum sadece hayatımdan çıkıp gitmesini ve beni rahat bırakmasını bekliyordum belkide tek kelimeyle hatalıolduğunu anlayıp pes ettiği anı görmeyi istiyordum diye aklımdan geçirirken biliyordum ki belkide şu an o bu düşüncelerimi dahi okuyordu ama bu savaşıbaşlatan ben değildim o bir şeyi kabul etmeliydi onu bu dünyaya ben davet etmedim ve ondan beklediğim tek şey gitmesiydi son aklımdan geçen düşüncelerden sonra cinin bana olan bakışları tümüyle değişmişti artık onunda gözlerinde bir meydan okuma seziyordum ve öylede olmuştu o an dudaklarından dökülen kelimeler şu sözler olmuştu...

"Arat; bu meydan okumanı tümüyle kabul ediyorum insan ve zamanıgeldiğinde kim pes edecek göreceğiz demişti ve tam arkasını dönmüştü ki su tanelerine dönüşeceği anda aklıma düşen delice bir fikirle büyük babamın yıllar önce çocukluğumda bana söylemiş olduğu bir söz aklıma gelmişti Büyük babam derdi ki Atalarımızın bir sözü vardır düşmanınızın zayıf noktasını bilmek istiyorsanız onu daha yakından tanımalısınız tanımalısınız ki düşmanınızın bir sonraki hareketini tahmin edebilesiniz derdi bu da düşmanını bir sıfır önde alt etmek demekti ve bunu öğrenmenin tek bir yolu olabilirdi o da onun nasıl yaşadığını nelere zaafı olduğunu öğrenmek için onun yaşadığı aleme gidip tüm hayatını öğrenmekten geçiyordu bu delice bir fikir olabilirdi ama hayatta kalmak içinde tek şansımdı bu düşüncelerimin ardından su cini tam giderken birden duraksamış ve bana doğru dönmüştü gözlerinde ise şu an gördüğüm ilk defa da olsa bir şaşkınlık ifadesi vardı yoksa o yine aklımı mı okumuştu... "Arat; ne dileyeceğine dikkat etmelisin insan ateşle oynuyorsun derken bana bakan gözleri kısılmış ve yüzünde alaylı bir gülümseme belirmişti. O an ise bana içten içe meydan okuyan bakışlarına karşılık vermiş ve azımdan şu cümleler dökülmüştü; merak etme cin ben ne dileyeceğimi biliyorum ve şu an senden bunu diliyorum beni yaşadığın aleme getir ve bu zamana kadar nasıl yaşadığını nerede yaşadığını göster senin tüm hayatını öğrenmeyi istiyorum her şeyi derken son sözlerim ile birlikte bileğimi saran o ateş git gide büyümüş aynıbenim bileğimi sardığı gibi onun boynunu da sarmıştı. biliyordum ki bu ışık zerreleri son bir dileğimin kaldığının habercisiydi pişmanlık ve korku dolu bakışlarımı su cinine doğru çevirdiğimde ise onun yüzü gölgeler ardına saklanmış gibiydi ve tüm benliğimi saran büyük bir korku olsa da artık geri dönüşü olmayan bir dilek dilediğim'in farkındaydım.

"Arat; tamam dileğin buysa bu dileğini de gerçekleştireceğim insan ama bir şeyi merak ediyorum bunu neden istiyorsun diye sormuştu bana.

"Mihrap; çünkü senin hakkında her şeyi öğrenmeyi istiyorum bu kadar büyük nefretinin sebebini neden böyle olduğunu nasıl yaşadığını her şeyi diye karşılık vermiştim ona o ise bir süre sessizce gözlerimin içine baktı bu bakış sanki sözlerime inanmadığını gösterir gibiydi.

"Arat; peki istediğin buysa insan dileğini yerine getirmeliyim o halde dedi ve beni kendine doğru çekip birlikte gök yüzüne doğru yavaşça dönerek havalanmaya başlamıştık onun çıkarttığı hafif bir rüzgarla birlikte etrafa uçuşan saçları yüzüme değiyordu o an ise aniden gözleri kamaştıracak kadar beyaz bir ışık sarmıştı etrafımızı bu öyle bir ışıktı ki sanki insanın içine işliyordu sonra onun sesini duymuştum bir an; ilk defa bizim aleme gireceğin için geçit seni yorabilir ya da gördüğün bu ışık seni bayabilir demişti bu yüzden mi yoksa şu an ağır bir uyku kaplamıştı tüm bedenimi göz kapaklarıma engel olamıyordum bir türlü beni uyumaya zorluyordu adeta ve şu an tek bildiğim kendimden geçmek üzereydim ama bu sıcaklık şu anki hissettiğim duygular çok karmaşık bir hal almıştı neden bu kadar rahat hissediyordum kendimi onun yanında, oysa o bir cindi güvenilmeyecek kadar tehlikeli ve ölümcül bir varlıktı gözlerimi açtığımda yeşil çimenlerin üzerinde yatıyordum başımı kaldırıp etrafıma baktığımda ise etraf alabildiğine yeşillik ve bir birinden farklı rengarenk çiçeklerle kaplıydıetrafımda ise devasa boyutlarda ağaçlar vardı ve ağaçların gövdelerine küçük çok şirin evler yapılmıştı burası bizim dünyamızdan farksız gibi gözüküyordu ama o neredeydi onu hiç bir yerde görememiştim ayağa kalkarken acıyan bileğime dönüp baktığımda ise iki rakamının yerini birin aldığını görmüştüm bu son bir dileğimin kaldığının göstergesiydi artık düşüncelerimin arasında bocalarken tam bir iki adım atmıştım ki bir yerlerden bana seslenmekte olan bir ses üzerine duraksamış idim ama etrafıma dönüp baktığımda ise hiç kimseyi görememiştim fakat o ses gittikçe daha çok öfkeyle bana bağırmakta devam ediyordu ayaklarımın yanına baktığımda ise gözlerime inanamamıştım küçük parmak boyutlarında bir sürü tuhaf varlıklar vardı etrafımda siz nesiniz böyle diye kekelemiş idim o an onlara bakarken.

"Cin; ben ışık ciniyim şaşkın yaratık demin önce az daha üzerimize basıyordun yürürken önüne bakmalısın demişti.

"Mihrap; özür dilerim sizi görmedim yoksa neden üzerinize basayım demek sizler bir ışık cinisiniz demiştim.

"Cin; evet öyle ama dur bir dakika sen bir cine benzemiyorsun nasıl bir yaratıksın sen böyle bizim alemde işin ne demişti.

"Mihrap; evet ben bir cin değilim beni buraya Su Cini Arat getirdi ve ben bir insanım derken bana bakan meraklı bakışlarının yerini öfke ve nefret almıştı.

"Cin; Ne! Bir insan mısın ve seni buraya efendi su cini Arat mı getirdi diye soraraken bana pek inanmış gibi gözükmüyordu."Mihrap; evet öyle ve şimdi onun nerede olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok acaba onun nerede olduğunu biliyor musunuz diye sormuştum.

"Cin; hayır bilmiyorum ama o buraya bir insan neden getirsin bizim insanlarla bir arada olmamız yasak ve efendimizin bu yasağı çiğneyeceğini hiç sanmıyorum sen yalan söylüyorsun bence demişti ve hepsi birden üzerime yürümeye başlamışlardı bense o an boyutları küçük olduğu için ne yapabilirler ki bana demiştim ama kısa sürede buna bin pişman olmuştum hepsi birden bir karınca sürüsü gibi üzerime tırmanmaya başlamışlardı kendi etrafımda dönüp bağırırken bir yandan da onları üzerimden atmaya çalışıyordum ama doğrusu bunda pek de başarılı olduğum söylenemezdi tam bu sırada ise su cini Aratın sesini duymuş biraz rahatlamıştım ve onun sesiyle birlikte onlarda beni rahat bırakmış ama yanımdan da uzaklaşmamışlardı.

"Arat; siz ne yapıyorsunuz derken gürleyen sesiyle kaşları çatılmıştı birden ve bakışları bir an bana yönelince ne yapacağımı şaşırmış olduğum yerde öylece bocalamıştım.

"Mihrap; benim canımı okuyorlardı ne yapacaklar beni neden bırakıp ortadan kayboldun diye bağırmıştım ona.

Loading...
0%